Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/941 E. 2023/1568 K. 19.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/941
KARAR NO: 2023/1568
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/01/2021
DOSYA NUMARASI: 2014/1411 Esas – 2021/23 Karar
DAVA: Satış Sözleşmesinden Kaynaklanan Ayıplı İfa İddiası ile Maddi ve Manevi Tazminat
KARAR TARİHİ: 19/10/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil …’ın “…” adıyla nalbur ve su tesisatı işleri yaptığını, … ürünlerini hem nalbur dükkanında hem de uygulamada kullandığını, müvekkilinin, davalı … Plastiğe ilişkin mal tedariklerini diğer davalı …’dan sağladığını, tedarikçi firmadan alınan bu ürünlerin bekletilmeden satılıp kullanıldığını ve oluşan sorunları da öncelikle ilgili firmanın yetkilisine bildirdiğini, kullanılan ürünlerin sıcak-soğuk boru sistemlerinin bir çoğunda neredeyse tamamına yakınında ürünlerin satış ve bina içi uygulamasından birkaç yıl sonrasında yarılma meydana gelerek akabinde , sorunun bulunması için tüm bina içi tesisatın kırım yapılarak tespiti, onarımı , yeniden malzeme kullanımı , eleman istihdamı v.s’nin büyük külfet olup, ciro , prestij ve iş kayıplarının da büyük maddi zararlar getirdiğini, davaya konu ürünlerin üretim hatası olduğu kanısını yarattığını, sorunlara ilişkin davalı her iki firmaya türlü bildirimlerde bunulmuş olmasına rağmen geri dönüşüm yapılmadığını, oluşan maddi zararın halen 50.000 TL -70.000 TL olduğunu, müvekkilinin maddi kayıplarının yanında mesleki kariyerinin itibarının da sarsıldığını, bu nedenlerle davalıları müteselsilen, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 50.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminata, ihtarın davalılara tebliğ edildiği 05.05.2014 tarihinden itibaren, ticari faizin de uygulamasıyla tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı ile müvekkil şirket arasında herhangi bir akdi ve hukuki ilişkinin bulunmadığını, müvekkil şirketin yalnızca boru üretimini gerçekleştirdiğini, yetkili satıcıları aracılığı ile ürünlerini piyasaya sürdüğünü, davacının ayıplı olduğunu iddia ettiği ürünleri diğer satıcı davalıdan tedarik ettiğini, sözleşmenin tarafı olmayan müvekkil şirketten hiçbir şekilde hukuki sorumluluğun bulunmadığını, müvekkil şirketin sadece üretim kaynaklı olarak meydana gelen hasarlardan sorumlu tutulabildiğini, yapılan incelemeler neticesinde ürünlerde hammadde kaynaklı herhangi bir hatanın bulunmadığının tespit edildiğini, bu nedenlerle müvekkil şirket aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … tarafından cevap dilekçesi sunulmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 12/01/2021 tarih ve 2014/1411 Esas – 2021/23 Karar sayılı kararı ile; “Dava, hukuki niteliği itibari ile; ayıplı ürünler ve oluşan zararlara ilişkin alacak davasıdır. Dilekçeler aşaması tamamlanmakla, ön inceleme duruşması sonrası dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş, tarafların sulh olma imkanının bulunmadığının tespiti ile, uyuşmazlık noktaları belirlenerek tahkikat aşamasına geçilip deliller toplanmıştır. Bilirkişi heyetinin 20.04.2016 tarihli kök raporda özetle; üretim hatası bulunduğu iddia edilen ürünlerin imalat hatası olup olmadığı konusunda yapılacak ek analizler sonucunda elde edilecek verilerin incelemesi sonucunda kanaate varılabileceği, üretim hatası olduğu saptanan boru ve ek parçaların davalı firmaya ait olduğu, davacının iddiasındaki üretim ve sonrasındaki hatalı imalatın … San.Tic.A.Ş firmasının ürünü olduğu, ürünlerin kullanımı sonrası meydana gelen olumsuzluklardan ürünleri kullanan davacının kusurlu bulunmadığını, meydana gelen zarar ve ziyandan davalı üretici … A.Ş.’ nin sorumlu olduğu, davacının iddia etmiş olduğu zararların yerinde olduğu, davacının zarar konusu 2008-2010 arası yıllara ilişkin olan ticari defterlerine yönelik delil ibrazında bulunmadığı, kullanılan borulardan ne kadarının arızalı çıkmış olduğunun arızalı çıkmış olduğu arızalı hasarlı ürünlerin yenileri ile değiştirilmesinde diğer inşaat işleri olarak kırılma ve onarım tutarlarının mevcut delillerle tespitinin mümkün olmadığı sonucu ve kanaatine ulaştıklarını beyan etmişlerdir. Bilirkişi heyetinin 02.02.2018 tarihli ek raporunda özetle; üretim hatası bulunduğu kanaatine varılan boru ve fitingslerin davalı firmaya ait olduğunun bilindiğini, üretimin hatalı olduğu belirlenen boru ve fitingsin malzemelerde kullanım sonrası meydana gelen olumsuzluklardan malzemeyi kullanan davacının kusurunun bulunmadığını, zarar ziyanından üretici … A.Ş nin sorumlu olduğu kanaatine vardıklarını, kullanılan boruların ne kadarının arızalı çıktığını, arızalı olmalarından ne kararının değiştirildiğinin tespitinin mümkün olmadığını, ayrıca hasarlı boru ve fitings malzemeden dolayı meydana gelen boru ve diğer inşaat işlerindeki zarar miktarlarının mevcut delillere göre tespitinin mümkün olmadığını beyan etmişlerdir. Yapılan yargılama, tüm dosya kapsamı ve denetime elverişli bilirkişi rapor içeriklerine göre ; davacı davalı … Plastiğin ürettiği ve davalı … LTD. ŞTİ den ticari faaliyeti kapsamında satın aldığı sıcak soğuk su boru sistemlerinin birçoğunda satış ve bina içi uygulamasından sonra yarılmalar meydana geldiğini, bu nedenle sorunun bulunması için tüm bina içi tesisatın kırım yapılarak tespiti, onarımı, yeniden malzeme kullanımı eleman istihdamı nedeniyle maddi ve manevi zararlarının oluştuğundan bahisle eldeki davanın açıldığı, değişik tarihli dilekçeleri ile davacı tarafın zarar kalemlerine yönelik açıklama yaptığı, 13.10.2015 tarihli ön inceleme tutanağında defter ibrazı ve inceleme günü için ara kararların oluşturulduğu, davacı tarafça inceleme gününde bir kısım ticari defterlerin incelemeye sunulduğu, özellikle zarar konusu 2008-2010 yılları defterlerinin sunulmadığı, bilirkişi raporlarında bahse konu ürünlerde üretim hatası bulunduğu ve ürünlerin davalı üretici … Plastiğe ait olduğu, ürünlerin kullanımı sonrası oluşan durumda davacının kusurunun bulunmadığı tespit edilmiş ise de mevcut delil durumuna göre zarar hesabı yapılamadığının belirtildiği, davacı tarafça sunulan belgeler nazara alınarak herhangi bir zarar tespitinin mümkün olmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. …”gerekçeleri ile; ” 1- Davacının maddi ve manevi tazminata yönelik davasının her iki davalı yönünden ayrı ayrı REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme kararının usul ve esas yönünden eksik ve hatalı olduğunu, 04.07.2014 tarihli dava tarihinden itibaren, yargılama süresince dokuz ( 9 ) hakimin görev aldığını, 15.11.2018 tarihli 7. celse ile birlikte taleplerinin değerlendirilmesi ve dosyanın incelemeye alınması kararı verildiğini ve talepleri yönünden ara karar oluşturulmasına rağmen, karar verilmeden davanın reddine karar verildiğini, Bilirkişilerce, asıl raporlarında olduğu gibi, ek raporlarında da, hatalı imalatların davalı … ürünü olduğu, ürünlerin üretimden kaynaklı hatalar olduğu, ürünlerin kullanımı sonrası meydana gelen olumsuzluklardan müvekkilin kusurlu olmadığı, meydana gelen zarar ve ziyandan üretim hatası nedeniyle …’in sorumlu olduğu tespitlerinde bulunulduğunu, Fakat bilirkişiler, zararın miktarını tespit edemediklerini raporlarında beyan etmişlerse de, yerel mahkemenin 04.09.2019 tarihli celsesinde zarar kalemleri yönünden HMK md 31 gereği, somutlaştırılması ara kararının yerine getirildiğini ve 17.10.2019 tarihli dilekçelerinde detaylı döküm yapıldığını ve ekinde belgeler sunulmasına rağmen, dikkate alınmama sebepleri de belirtilmeden ” … davacı tarafça sunulan belgeler nazara alınarak herhangi bir zarar tespitinin mümkün olmadığı anlaşılmakla … ” şeklindeki denetime elverişsiz gerekçeyle davanın reddedildiğini, Yerel mahkemeye, 2010- 2015 arası davalı … Yapı’dan alınan … Plastiğe ait cari ürün listesinin de 27.10.2015 tarihinde sunulduğunu, yine 03.09.2014 tarihli dilekçeleri ekinde, davalı firmadan alınan ayıplı malzemelerin zarar kalemlerinin uygulaması yapılan site ve binalara ilişkin tutanaklar dahi mahkemeye sunulmasına rağmen dikkate alınmadığını, Bilirkişilerin, raporlarının 3. sahifesinde; ” … davacı şirketin taleplerine konu ettiği zararların, dosyadaki mevcut tutanaklar çerçevesinde, 2010 yılı ve öncesinde yapılan imalatlardan kaynaklandığı … ” beyanlarında bulunduklarını, Halbuki 2010 öncesi değil, 2010- 2014 arası tutanakların olduğu ( Birkaç tane 2005 ve 2006 tarihli tahsilat makbuzu hariç ) ve bilirkişilerin yanlış tespit ile mevcut tutanak ve belgelerle hesaplama yapmadığı da anlaşılmasına rağmen mahkemenin bu beyanlarını da görmezden geldiğini, daha doğrusu dikkate alan hakimin değiştiğini, gelen hakimlerin ise kısa aralıklarla, yine değiştiğini ve kısaca talepleri dikkate alınmaksızın hükme gidildiğini, kararın bu nedenle de kaldırılması gerektiğini, Yerel mahkemece dava tarihi olan 04.07.2014 tarihinden öncesine ait defterlerin celbinin istendiğini, ticari defterlerin saklama süresinin geriye dönük olarak TTK’ da 10 yıl, VUK’ da 5 yılla sınırlı olduğunu, yerel mahkemenin 13.10.2015 tarihli ikinci celsesinin 5 nolu bendinde, 2005 tarihine kadar geriye giderek defter ve belgelerin talep edildiğini, mahkemeye defaatle “İstanbul Anadolu Tüketici 4. Mahkemesi’nin 2014/1120 Esas ” sayılı davacı oldukları dosyada, 2010 tarihine kadar olan ticari defterlerin davalı tarafta kaldığı ve kendilerine teslim edilmemesi sebebiyle mutazarrır olduklarını, 27.10.2015 tarihli dilekçelerinde de beyan etmelerine rağmen, 2009 yılından geriye dönük defterlerin de talep edildiğini, beyanlarının dikkate alınmadığını, Yine bilirkişiler ve akabinde yerel mahkemenin, sunulan defterler üzerinden zarar tespitini yapmadığını ve 2014 yılına ait defterleri de sunmalarına rağmen bu defterler incelenmeden hüküm kurulmuş olduğunu, ayrıca davalıların defterlerinin incelenmesi taleplerinin de cevapsız bırakıldığını, kararın bu nedenle kaldırılması gerektiğini, Davalıların kusurlu olduğunun sübut olmasına ve mahkemece de kabulüne rağmen, maddi zararlara ilişkin tazminat taleplerinin reddedildiği gibi, manevi (üzüntü, prestij kaybı vs.) tazminat taleplerinin de gerekçesiz şekilde reddedildiğini, Yerel mahkemenin, manevi tazminatın reddine ilişkin, hiçbir gerekçe sunmadığı gibi, dava dilekçelerinde, şahit deliline dayanmalarına rağmen, bunun dahi dikkate alınmadan hüküm kurulmuş olduğunu, Yerel mahkeme kararının her yönüyle, uslu ve esas açısından hatalı olduğunu ve kararın kaldırılmasını talep ettiklerini beyanla; Açıklanan ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle; HMK 341 ve 355 gereği, ileri sürdükleri istinaf sebepleri dikkate alınarak istinaf başvurularının ve taleplerinin kabulüne ve yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davacı ve davalı … arasında akdedilen satış sözleşmesi kapsamında davalı tarafından davacıya satılıp teslim edilen dava konusu ürünlerin ayıplı olduğu iddiası ile uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini talebine ilişkindir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda maddi ve manevi tazminat talepli davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı vekili, davalı …nin üretici olduğu ve bayisi diğer davalı …’nden satın alınan dava konusu sıcak-soğuk su tesisat boru ve malzemelerinin ayıplı olduğunu, bu sebeple uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini talep etmiştir. Davalı … vekili, davacı ile aralarında ticari ilişki olmadığını, davalının satış sözleşmesinin tarafı olmadığını, borularda üretim kaynaklı bir ayıbın bulunmadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili, yargılama sırasındaki beyanlarında üretim kaynaklı hatalardan sorumlu olmadıklarını ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Taraflar arasında dava konusu ürünlerin üreticisinin …, satıcının diğer davalı … olduğu hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmaktadır. Taraflar arasındaki ihtilaf dava konusu ürünlerin ayıplı olup olmadığı, ayıplı olması halinde ayıbın üretimden mi yoksa yanlış montajdan mı kaynaklı olduğu, ayıplı olması halinde davacının maddi ve manevi zarara uğrayıp uğramadığı, zarar miktarı ve davalıların bu zarardan sorumlu olup olmadıkları hususundadır. Dava konusu ürünler davalı …nden satın alınmıştır. Davalı … satış sözleşmesinin tarafı değildir. Davacı dava konusu malzemeleri ticari işletmesi faaliyeti çerçevesinde satın alıp müşterilerine satmıştır. Bu durumda davacının tüketici sıfatı bulunmamaktadır ve Tüketici Kanununun üreticiye getirdiği yükümlülüklere ilişkin hükümlerin ticari satış sözleşmesinde uygulama yeri yoktur. Davalı … sadece garanti belgesinde taahhüt ettiği hususlarda sorumludur. Dosya içerisine ibraz edilmiş garanti belgesi olmadığı gibi davacı tarafça davaya konu ürünlerin garanti belgesinin bulunduğu ve garanti süresinin dolmadığı iddia edilmemiş ve istinaf sebebi olarak da ileri sürülmemiştir. Bu durumda satış sözleşmesinin tarafı olmayan bu davalının satış sözleşmesi kapsamında ayıba karşı tekeffül hükümlerine göre sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. Mahkemece davalı …’ye karşı açılan maddi ve manevi tazminat talepli davanın bu sebeplerle pasif husumet ehliyeti eksikliğinden esastan reddine karar verilmesi gerekirken davacının maddi tazminat talepli dava yönünden zararını ispat edemediği gerekçesi ile reddine karar verilmesi, manevi tazminat talepli davanın reddine ilişkin ise herhangi bir gerekçe belirtilmeden reddine karar verilmesi yerinde olmamıştır. Ancak neticeten davanın reddine karar verildiğinden bu husus kaldırma sebebi yapılmamıştır. TBK’nın 219. Maddesi uyarınca; satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.
TBK’nın 227. maddesinde; “Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hâllerde alıcı, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir: 1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme. 2. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme. 3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme. 4. İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme. Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır. Satıcı, alıcıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek seçimlik haklarını kullanmasını önleyebilir. Alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir. Satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok yakın ise alıcı, ancak sözleşmeden dönme veya satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilir.” hükmü düzenlenmiştir. Davacı tarafından TBK’nın 227/2 maddesi uyarınca TBK’nın 112/1. maddesine göre maddi tazminat talebinde bulunmuştur. TBK’nın 112/1 maddesine göre Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. Mahkemece ayıp iddiası sebebiyle davacı tarafından sunulan bir kısım boru ve ek parçaları üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen teknik bilirkişi kök ve ek raporunda; PPRC boru ve ek parçaları (fittings) imalatında kullanılması gereken hammadde özellikleri ile bu hammaddeler kullanılarak üretilen ürünlere ait geometrik, mekanik, fiziksel ve kimyasal özellikler ve performans özellikleri Türk Standartları Enstitüsü’nün yayımlamış olduğu … serisi olan standartlarda detaylı bir şekilde tanımlandığını, bu standartlara uygun olarak üretilen PPRC plastik boru ve ek parçaları, inşaat sahasında montajı yapıldıktan sonra basınç testinden geçirilerek diğer montaj işlerine devam edilip inşaat teslim edilmediğini, borular ve ek parçaların montajı esnasında genellikle boru yüzeyindeki kılcal çatlaklar ve yarılmalar çıplak gözle gözükmez, ancak boru ve ek parçalardaki gizli hasarlar bilhassa basınçlı su içerisinde kaldıkça zaman içerisinde ortaya çıkabildiğini, davacı tarafın şikayeti üzerine davaya konu olan “DN20 mm PPRC Beyaz Boru, 4932-1 Dişli rakor” ve “DN20 mm PPRC Manşon” için üretici firmanın laboratuarı tarafından söz konusu standart kapsamında ürünlerde kullanılan hammaddenin Polipropilen hammadde özelliği gösterdiğine işaret eden yoğunluk testi ve Erime Akış Hızı (MFI) testleri uyguladığını, oysa ki standarda göre (… ve …) bu testler malzemenin fiziksel ve kimyasal özelliklerinin tayininde uygulanacağını, hammadde olarak kullanılan malzemenin standardın öngördüğü Polipropilen hammadde olup olmadığı yine standartta tanımlanmış olan kriterlere göre test edilerek tayin edilmediğini, boru imalatında kullanılan hammaddenin tespitinin yanı sıra üretilen boru ve ek parçalarının genel (işletme şartları ve tasarım basıncına bağlı olarak uygulama sınıfı), geometrik (dış çap, et kalınlığı ve tolerans değerleri), mekanik (iç basınca dayanım), fiziksel ve kimyasal özellikler (boyutsal kararlılık, ısıl kararlılık, darbe direnci, erimiş kütle akış hızı hamur-boru) ile performans özelliklerinin de standarda uygun olup olmadığının tayini, dava konusu boru ve ek parçaların kusurunun üretimden kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespitinde önem arz ettiğini, bu önemli testlerin hiçbiri dava konusu olan boru ve ek parçalarına uygulanmadığını, ancak boru üzerinde yapılan OIT analizinde bozulma süresinin düşük olduğu 1 dk. gibi ve bu da yapısal bir bozulmanın işareti olduğunu, bu bozulmalar üretim sonrasında meydana gelmekte olduğunu, sisteme karışan kimyasallar boruların UV ışınlarına maruz kalması sistemde çalışan metal parçaların oksidasyonundan dolayı bu iç yüzeyinde meydana gelen çatlama gibi uygunsuzluğun sebebi, yukarıda açıklanan etkileşim sonucunda boru iç yüzeyinde mikro çatlaklarının oluşması ve zaman içerisinde basınç ve sıcaklığında etkisiyle derinleşerek bir yarık şeklinde meydana çıktığını, davalı firmanın laboratuar raporunda boruda meydana gelebilecek yapısal bozukluğun üretim sonrasında meydana gelebilecek etkileşimlerin olumsuz sonuçları olarak değerlendirildiği, boru ve ek parçalarının montajından sonra da ortaya çıkabileceğinden davacının davalıya yöneltmiş olduğu iddialar yerinde olduğu, davalının cevabı iddialarında her ne kadar birleştirmelerde kesim ve kaynak hatası var olduğu iddia ediliyor ise de, bu durumu genel yekun içerisinde yüzde beş mertebesinden fazla olamayacağı, zira hiç kaynak yüzü görmeyen bölümlerde de yırtılmalar ve açılmalar olduğu ve su kaçağı meydana getirdiği, üretim hatası bulunduğu iddia edilen ürünlerin imalat hatası olup olmadığı konusunda yukarıda açıklandığı üzere dava dosyası ve ekindeki bilgi ve belgeler kapsamında kesin bir kanata varmanın mümkün olmadığı, ancak yine yukarıda açıklandığı üzere bağımsız test kurum/kuruluşlarında yapılacak ek analizler sonucunda elde edilecek verilerin incelenmesi sonucunda bir kanaate varılabileceği, üretim hatası olduğu saptanan boru ve ek parçaların davalı firmaya ait olduğu tespit edilmiş, dosyadaki belgeler ve deliller ile davacının zarar miktarının tespit edilmeyeceği belirtilmiştir. Bilirkişi raporunda ürünlerin imalat hatası olup olmadığı konusunda yukarıda açıklandığı üzere dava dosyası ve ekindeki bilgi ve belgeler kapsamında kesin bir kanaate varmanın mümkün olmadığı, ancak yine yukarıda açıklandığı üzere bağımsız test kurum/kuruluşlarında yapılacak ek analizler sonucunda elde edilecek verilerin incelenmesi sonucunda bir kanaate varılabileceği belirtilmesine rağmen Mahkemece bu yönde inceleme yapılmaksızın eksik inceleme ile hüküm kurulmuş, ancak davalı … tarafından istinaf gelinmediğinden kaldırma sebebi yapılmamıştır. Bilirkişi heyeti tarafından analizler yapılmamakla birlikte kök ve ek raporunda yukarıda belirtilen gerekçeler ile ürünlerde üretim hatası olduğu değerlendirilmesi yapılmış, Mahkemece de gerekçesinde boru ve ek malzemlelerinde üretim hatası olduğu kabul edilmiş, davalılar tarafından bu kabule ilişkin olarak istinafa gelinmemiş ve incelemeye sunulan ürünlerin ayıplı olduğu hususu davacı lehine kesinleşmiş ve kazanılmış hak oluşmuştur. Davacı vekili tarafından davalı …’nden satın alınan dava konusu tüm ürünlerin ayıplı olduğunu ve davacının kendi müşterileri tarafından ayıplı ürünler sebebiyle şikayette bulunulduğunu, boruların ayıplı olması sebebiyle müşterilerinin binalarında yapılan su tesisatının değiştirilmesi için kırım, onarım, yeniden malzeme kullanımı, işçilik bedeli gibi zararların doğduğunu iddia etmiş ve söz konusu işlerin yapıldığı müşterilere yapılan işlere ilişkin bedelleri zarar açıklamasına ilişkin dilekçesinde beyan etmiş ve müşterilerinden gelen şikayet ve taleplere ilişkin dilekçeleri ve tutanakları sunmuştur. Zarar açıklamasına ilişkin dilekçesinde davalıdan 2004-2014 yılları arasında satın alınan ürünlerin tümünün ayıplı olduğunu, tümünün bedelinin zarar hesabına katılmasını, ayrıca müşterilerine yaptığı işlere ilişkin bedellerinin de zarar hesabına katılmasını talep etmiş ve ürünlerin bir kısmı uygulandıktan sonra hata çıkması sebebiyle kullanılmayan diğer ürünleri imha ettiğini beyan etmiştir. Davacı vekili tarafından davalıdan 2004-2014 yılları arasında satın alınan tüm ürünlerin ayıplı olması sebebiyle bedeli maddi zarar kalemi altında talep edilmiştir. Ancak satın alınan tüm ürünler bilirkişi incelemesine sunulmamış, satın alınan tüm ürünlerin davalıdan kaynaklı olarak ayıplı olduğuna dair bir tespit, bir rapor ya da delil dosyaya sunulmamış, ayıplı olduğu iddia edilmesine rağmen uzunca bir zaman davalıdan söz konusu ürünler alınmaya devam edilmiştir. Dolayısıyla tüm ürün bedellerinin zarar kalemine dahil edilmesi mümkün değildir. Davacı vekili bunun yanında ayrıca müşterilerine yaptığı işlere ilişkin bedellerinin de zarar hesabına katılmasını talep etmiştir. Ancak yine yaptığı işlerden çıkan borulara ve ek malzemelere ilişkin davalıdan kaynaklı olarak ayıplı olduğuna dair bir tespit, bir rapor ya da delil dosyaya sunulmamıştır. Buna ilişkin sunulan beyan dilekçesi ve müşterilerin dilekçesi ve tutanakları tek başına davacının zararını ispatlar nitelikte değildir. Davacı tarafından sunulan bir kısım yıllara ilişkin defter ve belgelerinden de zararın tespiti yapılamamıştır. Bu sebeple defter ve belgelerin incelenmesi sonuca etkili değildir. Davacı tarafından dava tarihinden önce ayıplı satış sebebiyle ispata elverişli ve somut bir şekilde maddi zararının doğduğuna dair dava dilekçesi ve ekinde belge ve bilgi ibraz edilmediği gibi, yargılama sırasında da zarara ilişkin iddiasını ispata elverişli şekilde somutlaştırarak ileri sürmediği ve soyut zarar iddiasını kanıtlamadığı anlaşıldığından Mahkemece davalı … Tur. Yat. San. Tic. Ltd. Aleyhine açılan maddi tazminat talepli davanın reddine karar verilmesi isabetli olup, davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davacı tarafından dava konusu ürünlerin ayıplı olduğu iddiası ile davalı …’nden de manevi tazminat talebinde bulunulmuş, Mahkemece manevi tazminat talepli dava gerekçe gösterilmeksizin reddedilmiştir. TBK’nın 114/2. maddesine göre haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümlerin kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hallerine de uygulanacağı hüküm altına alındığı, bu madde delaleti ile TBK’nın 58/1 maddesine göre kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. TBK’nın 58/1 maddesine göre manevi tazminata hükmedilebilmesi için adı geçen maddede yer alan koşulun dava konusu olayda gerçekleşmediği, davacının satın aldığı ürünlerin ayıplı çıkması nedeniyle kişilik haklarının zedelenmesinden bahsedilemeyeceği gerekçesi ile manevi tazminat talepli davanın reddine karar verilmesi gerekirken Mahkemece gerekçe gösterilmeksizin reddine karar verilmesi yerinde olmamıştır. Ancak neticeten manevi tazminat talepli davanın reddine karar verildiğinden bu husus kaldırma sebebi yapılmamıştır. Davacı vekili Mahkemece manevi tazminat talebi yönünden tanıklarının dinlenmediğini istinaf sebebi olarak ileri sürmüştür. Ancak yukarıda belirtildiği üzere manevi tazminat koşulları oluşmadığından ve bu nedenle tanıkların dinlenmesi sonucu etkili olmayacağından davacı vekilinin söz konusu istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Mahkemece maddi ve manevi tazminat talepli davaların reddine karar verilmiş ve davalılar lehine iki talep için tek vekalet ücretine hükmedilmiştir. Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10/4 maddesi uyarınca maddi ve manevi tazminat talepli davalar yönünden ayrı ayrı nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği, ancak davalılar tarafından istinafa gelinmediğinden bu husus kaldırma sebebi yapılmamış, söz konusu eksiklik eleştirmekle yetinilmiştir. Mahkemece maddi ve manevi tazminat talepli davaların reddine karar verilmiş, harç ve yargılama giderleri tek hüküm altında hesaplanmıştır. Oysa maddi ve manevi tazminat talepli davalar usul ekonomisi gereği birlikte açılsa da birbirinden bağımsız ayrı ayrı davalar olduğu için ayrı ayrı hüküm kurulup, harç ve yargılama giderlerinin de ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Ancak taraflar tarafından bu hususta istinafa gelinmediğinden ve Dairemizce kararlar kaldırılmadığından söz konusu eksiklik eleştirmekle yetinilmiştir. Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55‬ TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı bulunması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 19/10/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.