Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/939 E. 2021/880 K. 10.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/939 Esas
KARAR NO : 2021/880 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/11/2020
NUMARASI : 2017/663 Esas 2020/510 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/06/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davacı ile davalı arasında 16/03/2016 tarihinde … ürünlerinin Avrupa Bölgesi genelinde satışı ve dağıtımının 5 yıl süre ile müvekkili davacıya söz konusu ürünlerin satışı hususunda münhasır yetki verildiğini, tek satıcılık ilişkii devam ederken, davalı şirket 17/08/2016 tarihinde tek satıcılık sözleşmesini tek taraflı olarak feshettiğini bildirdiğini, davalı şirketin fesih bildiriminde bulunduğu tarihten hemen bir gün sonra 18/08/2016 tarihinde başka bir firmaya sözleşmeye konu malları sattığını ve buna ilişkin fatura kestiğini, davalının tek satıcılık sözleşmesini haksız feshi nedeniyle Beşiktaş … Noterliğinin 13/02/2017 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesi ile tek satıcılık bölgesindeki bazı firmalara da ürün verdiğinin tespit edildiği bu nedenle tek satıcılık sözleşmesinin 3.2 maddesi gereğince 100.000 euro cezai şart ile yine sözleşmenin aynı hükmü gereğince sözleşmenin haksız feshi nedeniyle 200.000 TL uğranılan zarar ve mahrum kalınan kar talep edildiğini davalı şirketin müvekkiline gönderdiği ihtarname ile tek satıcılık sözleşmesindeki imzanın davalı şirket yetkilisine ait olmadığını sözleşme ve yazışmaların şirket yetkilisinin bilgisi ve muvafakati dahilinde olmadığını iddia ettiğini, beyan ettiği sonuç olarak telafisi imkansız zararlara sebebiyet verilmemesi için davalının menkul ve gayri menkulleri ile 3. Kişilerdeki hak ve alacakları üzerinde teminatsız olarak talep miktarınca ihtiyati haciz konulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH : Davacı vekili 21/02/2020 tarihinde uyap sisteminden gönderdiği ıslah dilekçesi ile; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla cezai şarta ilişkin 42.000,00.TL taleplerini 364.490,00.TL ıslah ederek toplam 406.490,00.TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsiline, Fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla kar mahkumiyetine ilişkin 42.000,00.TL taleplerini 135.261,18.TL ıslah ederek toplam 177.261,18.TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsiline, davanın kabulüne, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiş, ıslah harçlarını yatırmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacının yabancı şirket olduğunu, teminat ödemekle yükümlü olduğunu, yanlar arasında imzalanan sözleşmenin şirket yetkilileri … ait olmadığını, davacının beyanından da anlaşılacağı üzere, her ne kadar hukuken müvekkili açısından muteber bir anlaşma olmayan 16/03/2016 tarihli sözleşmenin 17/08/2016 tarihinde fesih edildiğini, davalı şirketin de 18/08/2016 tarihinde başka bir firmaya mal satışı yaptığının bildirildiğini, o halde 16/03/2016 tarihli sözleşmenin sona ermesinden sonra davacının artık sona eren bir sözleşmeye dayalı olarak cezai şart talep etmesinin hukuken mümkün olmadığını, 16/03/2016 tarihli sözleşmenin 3.2 maddesinin “İş bu sözleşme yürürlükte kaldığı sürece bölge içinde şirket, … suyu satış ve dağıtım hakkını tek satıcıdan başka hiçbir kişi ve/veya kuruluşa vermemeyi taahhüt etmektedir.” şeklinde olduğunu, dava konusu 16/03/2016 tarihli sözleşme 17/08/2016 tarihi itibariyle fesih edildiğini bildirdiğini yani sözleşmedeki “yürürlükte kaldığı sürece” ibaresiyle açıklanan dönemin 17/08/2016 tarihi itibariyle sona erdiiğini o halde sözleşmeyle, “bölge içinde … suyu satış ve dağıtım hakkını tek satıcıdan başka hiçbir kişi veya kuruluşa vermeme” yükümlüğünün de 17/08/2017 tarihinde sona erdiğini, sözleşmenin haklı olarak fesh edildiğini, zararın kabul edilmesi halinde bile müvekkilinin bu zrardan sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 04/11/2020 tarih ve 2017/663 Esas – 2020/510 Karar sayılı kararında;”….Davacının, sözleşmenin haksız feshedilmesi nedeniyle uğranılan mahrum kalınan kar kaybına ilişkin talebine gelince; gerek talimat mahkemesi aracılığıyla alınan bilirkişi raporunda gerek Mahkememizce alınan bilirkişi raporunda; faturalardan davacının alış fiyatının tespit edildiği görülmüş, ancak satış fiyatları bilinmediğinden kar tespitinin yapılamadığı anlaşılmıştır. Satış fiyatı bilinmeden bu hususta tespit yapılamayacağından bilirkişilerin değerlendirmelerine itibar edilmiştir. Davacının zararı 177.261,18TL olduğu hesaplanmış ve sözleşmenin haksız feshi nedeniyle uğranılan zararlar ile ilgili olarak fesih tarihinden sözleşmenin bitiş tarihi arasındaki sürede davacının zarara uğrayacağı açık olduğundan düzenlenen faturalar esas alınarak yapılan hesaplamanın denetime açık ve hüküm kurmaya elverişle olduğu değerlendirildiğinden, dava dilekçesinde faiz talebinde bulunulmadığı hususu da göz önünde bulundurularak, sözleşmenin davalı tarafça haksız feshedilmesi nedeniyle davacının 177.261,18-TL zararının davalıdan tahsiline karar vermek gerekmiştir…”gerekçesi ile, Davanın kısmen kabulü ile davacının 177.261,18-TL zararının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,Davacının 42.000,00TL tutarındaki cezai şarta ilişkin talebinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile,İstinafa konu dava, taraflar arasındaki “TEK SATICILIK SÖZLEŞMESİ” nin davalı tarafından haksız feshi nedeniyle uğranılan zararlar ve mahrum kalınan kar ile cezai şartın davalıdan tahsiline yönelik olduğunu, ancak yerel mahkemece cezai şarta ilişkin yanılgılı gerekçe ile; “Somut olayda sözleşme haklı bir nedene dayanmaksızın davalı şirket tarafından feshedildiğinden ve sözleşmenin fesih tarihinden sonra davalının başka bir firmaya mal satışı yaptığı tespit edildiğinden, gerek sözleşmenin tek satıcı tarafından değil, davalı şirket tarafından feshedilmesi gerekse de fesih sebebinin malın başkasına satılması olmaması, malın başka firmaya satışının fesihten sonra gerçekleşmesi hususları göz önünde bulundurulduğunda, sözleşmenin 3.2.maddesine göre cezai şartın koşulları oluşmadığından cezai şarta ilişkin talebin reddine karar vermek gerekmiştir.” şeklinde karar verdiğini, Gerekçeden de anlaşılacağı üzere yerel mahkemenin; -Başka bir firmaya davalı tarafından mal satışının sözleşmenin fesih tarihinden sonra yapıldığı,-Sözleşmenin tek satıcı tarafından değil, davalı tarafından feshedilmesi,-Fesih sebebinin malın başkasına satılması olmaması,-Batışın fesihten sonra gerçekleşmesi gerekçeleriyle cezai şart talebinin reddine karar verdiğini, İşbu yanılgılı gerekçe sözleşmenin yanlış yorumlanmasından kaynaklanmakta olduğunu, Sözleşme yorumu, sözleşmenin kurucu unsuru olan iradelerin anlamının ve hangi hukuksal sonuçlara yöneldiğinin araştırılıp, ortaya konulması anlamına gelmekte olduğunu, zira Türk Borçlar Kanunu (TBK) md.1 hükmü kapsamında geçerli olarak kurulmuş bir sözleşmede, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun olarak beyan etmiş oldukları sözleşme iradelerinin gerçek anlamı, bazı şüphe ve tereddütlere yol açabileceğini,TBK md.19 da;”Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek iradelerini gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” şeklinde belirtildiğini, Sözleşmenin yorumu ile ilgili ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda, hakim TBK md.19 hükmü doğrultusunda tarafların gerçek ve ortak sözleşme iradelerini tespit ederek uyuşmazlığı çözümleyeceğini, Uyuşmazlık konusu sözleşme “TK SATICILIK SÖZLEŞMESİ” olup, sözleşmenin unsurları tek satıcıya kendi ad ve hesabına, belirli bir mal için belirli bir bölgede satım tekeli tanınması olduğunu, Sözleşmenin konusu; sözleşmenin “konu” başlıklı 2. Maddesinde belirtilmiş olup, davalı şirket tarafından satılan … Suyu’ nun Avrupa bölgesi genelinde 5 yıl süreyle satış ve dağıtımının davacı müvekkiline verilmesi olduğu, sözleşme doğrudan belli bir bölgede belli bir ürünün satış ve dağıtımı hususunda tüm yetkiyi tek satıcıya veren “TEK SATICILIK” sözleşmesi olduğunu, Bununla birlikte sözleşme belirli bir malın belirli süre ile belirli bir yerde satılması olduğundan sözleşmenin niteliği gereği ayrıca malın ilgili bölgede tedarikçi tarafından satılamayacağının belirtilmesine gerek olmadığını, Sözleşmenin süresi 5 yıl olarak belirlenmiş olup, 4.3. Maddesinde sözleşmenin süresinin dolması akabinde sözleşmeyi yenileyip yenilememek hakkı ise davalıya bırakıldığını, Dava konusu sözleşme incelendiğinde; 4.2. Maddesinde sözleşmenin feshi açısından tarafların mutabakatının arandığı ve bu hususta tarafların anlaştığı açıkça görüleceğini, Her ne kadar 4.2. Madde de fesih için tarafların mutabakatı aranmışsa da, sözleşmenin 3.2. Maddesindeki şartların varlığı halinde davacı müvekkili tek taraflı fesih hakkı tanındığını, Sözleşmenin 3.2. Maddesinde ise; “(a.)İşbu sözleşme yürürlükte kaldığı sürece bölge içinde şirket(davalı) … suyu satış ve dağıtım hakkını tek satıcıdan başka hiçbir kişi ve/veya kuruluşa vermemeyi taahhüt etmektedir. (b)Aksi takdirde tek satıcı sözleşmeyi tek taraflı olarak feshetme hakkına sahip olacak ve şirket tek satıcının bu nedenle uğrayacağı tüm zararları karşılayacaktır. Bunun yanında şirket, sözleşme koşullarına uymadığı için tek satıcıya 100.000 Euro ödemeyi taahhüt eder.” madde metninde davalının yükümlülükleri ve bu yükümlülüklere uymaması halinde yapacakları açıkça yazıldığını, (a) Konusu “tek satıcılık” olan sözleşmede davalı ilk olarak davacıyı münhasır ekonomik bölgede 5 yıl süre ile “tek satıcı” olarak kabul ettiğini, Akabinde 3.2. Maddede ilk fıkrasında( a olarak işaretli) davalı, davacıdan başka kişi ve kurumlara sözleşme konusu ürünlerin satış ve dağıtım hakkını vermemeyi taahhüt ettiğini, ilgili madde gereğince satış ve dağıtım hakkını başkasına veremeyeceği gibi bizzat davalının da “tek satıcılık” sözleşmesinden dolayı münhasır bölgede sözleşme konusu ürünleri satamayacağı sözleşmenin doğal sonucu olup, satması halinde sözleşmeyi ihlal etmiş olacağını, Zira buradaki taahhüt sözleşmenin ana unsuru olan münhasır bölgede mal satışı hakkının tek satıcı olduğu hususunun ihlal edilmeyeceği taahhüdü oduğunu, (b)Aynı maddede davalının taahhüdünü ihlal etmesi halinde davacıya tek taraflı fesih hakkı tanındığını, akabinde davalının taahhüdünü ihlal etmesi nedeniyle davacının tüm zararlarını karşılayacağını belirttiği ve bunun yanında davalı sözleşme koşullarına uymadığı için 100.000 Euro cezai şart ödemeyi kabul ettiğini, yerel mahkemece yapılan yanılgılı değerlendirmenin temeli tam olarak buraya dayanmakta olduğunu, zira yerel mahkeme davacıya verilen fesih hakkının, cezai şartın önkoşulu olduğu yanılgısına düştüğünü, Oysa fesih hakkı sözleşmenin davalı tarafça ihlali halinde davacıya tanındığını, Bu hakkı kullanıp kullanmamak sözleşme gereğince ne zararın tazminine ne de cezai şartın talebine engel olmadığı gibi, zararın tazminini isteme ve cezai şartın talebi hakkı, davalının taahhüdünü ihlal etmesine ve sözleşme koşullarına uymamasına bağlandığını, Nitekim sözleşme imza tarihinden haksız fesih tarihi olan 17.08.2016 tarihine kadar sadece 5 ay sürmüş olup, davalının bu sürede sözleşmeyi ihlal edip etmediği bilinmediğini, davacının doğup doğmadığını bilmediği bir hakkı kullanmasını beklemek ise hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Davalınn sözleşmeyi feshinin haksız fesih niteliğinde olduğu dosyada alınan16.05.2018 ve 22.04.2019 tarihli bilirkişi raporları ile de tespit edilmiş olup, davalının bir takım mesnetsiz iddialarla sözleşmeyi haksız feshi sözleşmenin ihlali anlamına gelmekte olduğunu, Esasen sözleşmenin 3.2.maddesinde cezalandırılan husus davalı şirketin borca aykırı davranışı neticesinde haksız olarak sözleşmenin sona ermesine neden olma durumu olduğunu, Bununla birlikte davalının sözleşmenin haksız feshinden hemen 1 gün sonra 18.08.2016 tarihinde münhasır bölgede başka birine sözleşme konusu ürünleri satmasının, sözleşmeyi haksız feshinin asıl amacının, münhasır bölgede daha fazla karla mal satışı yapmak olduğu, davalının sözleşmeyi haksız da olsa feshetmekle cezai şart ve cümle yükümlülüklerinden kurtulacağını düşünmesinden ileri geldiği düşünülmekte olduğunu, nitekim davalının bu davranışının Türk Medeni Kanunu’ nun 2. maddesinde yerini bulan dürüstlük ilkesine ve bu ilke kapsamındaki “çelişkili davranma yasağına ” da aykırı olacağını,Tüm bu nedenlerle davalının sözleşme ile ilgisi bulunmayan gerekçelerle sözleşmeyi feshetmesi, haksız fesih olup, sözleşme koşullarının ihlali niteliğinde olduğundan, zararların tazminini ve cezai şartı talep için davalının sözleşme koşullarına uymaması yeterli olduğundan, davacı müvekkilin sözleşmede belirtilen cezai şarta hak kazandığnı, Yerel mahkemece;”dava dilekçesinde faiz talebinde bulunulmadığı hususu da göz önünde bulundurularak, sözleşmenin davalı tarafça haksız feshedilmesi nedeniyle davacının 177.261,18-TL zararının davalıdan tahsiline karar vermek gerekmiştir.” denilerek faiz talebimiz dikkate alınmadığını, Hem dava dilekçesinde hem de cevaba cevap dilekçesinde açıklamalar kısmının sonunda faiz talep edilmişse de, faiz talebi sehven netice-i talep kısmına yazılmadığını, bununla birlikte 23.01.2020 tarihli ıslah dilekçemiz ile tüm talepleri için dava tarihinden itibaren ticari temerrüt faizi talep edildiğini, Faiz asıl alacağa bağlı olduğu, fakat bir kez doğmakla bir yan edim olarak varlık kazanacağını, faiz alacağı doğduktan sonra, açıkça vazgeçilmedikçe ayrı dava ve takip konusu edilebileceğini, ilgili kararı faiz yönünden de istinaf ettiklerini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak talep doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, tek satıcılık sözleşmesinin haksız feshinden dolayı uğranıldığı iddia edilen zararlar, mahrum kalınan kâr ve cezai şart alacağının tahsili talebiyle açılan tazimat davasıdır.Davacı vekili dava dilekçesi ile, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 16/03/2016 tarihli Tek Satıcılık Sözleşmesinin davalı şirket tarafından haksız feshi nedeniyle uğranılan zararlar ve mahrum kalınan kârın şimdilik 42.000,00.TL’si ile, yine fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla cezai şartın şimdilik 42.000,00.TL’si olmak üzere toplam 84.000.00.TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 21/02/2020 tarihinde uyap sisteminden gönderdiği ıslah dilekçesi ile, cezai şarta ilişkin 42.000,00.TL taleplerini 364.490,00.TL ıslah ederek toplam 406.490,00.TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsiline, Kar mahkumiyetine ilişkin 42.000,00.TL taleplerini 135.261,18.TL ıslah ederek toplam 177.261,18.TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsiline, karar verilmesini talep etmiş, ıslah harçlarını yatırmıştır.Davacı vekilinin dava değerini ıslahı ile toplam dava değeri (406.490,00.TL + 177.261,18.TL=) 583.751,18.TL olmuştur.İlk derece mahkemesince; Davanın kısmen kabulü ile davacının 177.261,18-TL zararının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının 42.000,00TL tutarındaki cezai şarta ilişkin talebinin reddine, karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.Somut olayda dava dilekçesinde dava değeri 84.000,00.TL olarak gösterilmiş, harç bu değer üzerinden yatırılmıştır. Davacı vekili ıslah dilekçesi ile, dava değeri ıslah edilerek, cezai şart ve kar mahrumiyeti alacak toplamının: 583. 751,18 TL. Olduğu ve ıslah harcının yatırıldığı anlaşılmıştır. 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 5/3. Maddesi;”(Mülga fıkra: 9/2/2011-6110/13 md.; Yeniden düzenleme: 18/6/2014–6545/45 md.)Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemelerde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Konusu parayla ölçülebilen uyuşmazlıklarda dava değeri beş yüz bin Türk lirasının üzerinde olan dava ve işler ile dava değerine bakılmaksızın;1. İflas, (…)(1) iflasın kaldırılması, iflasın kapatılması, konkordato ve yeniden yapılandırmadan kaynaklanan iş ve davalara,2. 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda hâkimin kesin olarak karara bağlayacağı işler ile davalara,3. Şirketler ve kooperatifler hukukundan kaynaklanan genel kurul kararlarının iptali ve butlanına ilişkin davalara, yönetim organları ve denetim organları aleyhine açılacak sorumluluk davalarına, organların azline ve geçici organ atanmasına ilişkin davalara, fesih, infisah ve tasfiyeye yönelik davalara,4.12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa ve 21/6/2001 tarihli ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa göre yapılan tahkim yargılamasında; tahkim şartına ilişkin itirazlara, (…)(1) hakemlerin seçimi ve reddine yönelik davalar ile yabancı hakem kararlarının tanıma ve tenfizine yönelik davalara, ilişkin tüm yargılama safhaları, bir başkan ve iki üye ile toplanacak heyetçe yürütülür ve sonuçlandırılır. ” şeklinde düzenlenmiştir. Somut olayda, dava dilekçesinde dava değeri 84.000,00.TL olarak gösterilmiş, harç bu değer üzerinden yatırılmıştır. 20/02/2020 tarihinde harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile talebin 583.751,18.TL olarak ıslah edilerek harcın ikmal edildiği, mahkemece yargılamanın tek hakimle yürütülüp tek hakimle karar verildiği, oysa dava değerinin 583.751,18.TL. Olduğu, dosyanın heyete tevdine karar verilmesi gerekirken davanın esastan sonuçlandırılması 5235 sayılı yasanın 5. Maddesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir. HMK’nın 355. maddesi gereğince resen gözetileceğinden davacı vekilinin esasa ilişkin diğer istinaf sebepleri incelenmeksizin, istinaf başvurusunun usulen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a4 maddesi gereğince kaldırılmasına ve davanın heyetçe görülerek sonuçlandırılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun usulen KABULÜ ile; İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04/11/2020 tarih ve 2017/663 Esas 2020/510 Karar sayılı kararının HMK’nın 355 ve 353/1-a4 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, dava dosyasının mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 59,30.TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde avansı yatıran tarafa iadesine5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/06/2021 tarihinde HMK’nın 355 ve 353/1-a4 maddeleri gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.