Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/935 E. 2023/1644 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/935 Esas
KARAR NO: 2023/1644 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/509 Esas – 2021/16 Karar
TARİHİ:12/01/2021
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 26/10/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili … Bankası A.Ş Altunizade şubesi ile …A.Ş arasında genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözlemesinin imzalandığını, davalı … ise söz konusu sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, borçlunun imzalanmış olan sözleşmeye aykırı davranarak müvekkil bankadan kullandığı kredi borçlarını ödememesi nedeniyle borçlu ve kefillerine, Üsküdar …noterliği tarafından ihtarname düzenlendiğini, ihtarnameye rağmen borçluların müvekkil bankaya olan borçlarını ödemediklerini, borcun ödenmemesi üzerine asıl borçlu ve diğer kefil hakkında icra takibinin başlatıldığını, ancak davalının söz konusu takibe itirazda bulunduğunu, bu nedenlerle davalı hakkında başlatılan icra takibine itirazın iptali ile takibin devamına, davalıların %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkilinin davacı şirkete herhangi bir borcunun olmadığını, müvekkilinin … Şirketinin üyesi olup, pay sahibi iken 2015 yılında şirket hissedarları arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar sonucunda şirketin yönetimi, diğer hissedarlar tarafından hukuka aykırı olarak ele geçirildiğini, bunun müvekkiline noter kanalı ile bildirildiğini, müvekkilinin çeşitli davalara maruz bırakıldığını, ihtarnameye rağmen yönetim içerisinde bulunan … şirketine kredi sağlamakla ve huzurdaki uyuşmazlığın ortaya çıkmasına neden olmakla davacı bankanın sorumlu olduğunu, davacı banka nezdindeki hesap hareketlerinin incelenmesinde, … Şirketinin Şubat 2015 tarihi itibariyle hesap bakiyesinin 480,00 TL civarında olduğunu, 26.03.2013 tarihli kefalet sözleşmesinin yasal unsurları taşımamasından dolayı hukuken geçersiz olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydı ile müvekkilinin sorumluluğuna gidilmesi durumunda kefalet sözleşmesinin sınırının 120.000 TL ile sınırlı olduğunu, 18.09.2014 tarihinde imza edilen kefalet artırım sözleşmesinin hukuken geçersiz olduğunu, kefalet sözleşmesi hükümlerine göre eşin rıza alınma zorunluluğunun bulunduğunu, davacı yanın faiz taleplerinin mesnetsiz olduğunu, bu nedenlerle haksız davanın reddine, takipte kötü niyetli olan davacının %20 den az olmamak üzere en yüksek oranda kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 12/01/2021 tarih 2018/509 Esas – 2021/16 Karar sayılı kararında;”Dava, hukuki niteliği itibari ile; İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra takibine davalının yapmış olduğu itirazın İİK 67 maddesi gereğince iptali ile icra inkar tazminatı isteminden ibarettir. Dilekçeler aşaması tamamlanmakla, ön inceleme duruşması sonrası dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş, tarafların sulh olma imkanının bulunmadığının tespiti ile, uyuşmazlık noktaları belirlenerek tahkikat aşamasına geçilip deliller toplanmıştır. Bankacı bilirkişi tarafından düzenlenen 29.04.2018 tarihli raporda özetle ; 16.02.2015 tarihi itibari ile …, bankaya herhangi bir borcu olduğuna dair bilgi ve belgenin dosyaya sunulmadığı, kefilin kefaletten döndükten sonraki kredi kullanımlarından sorumlu bulunmadığına dair kararların verildiğinin görüldüğü, eş rızası için yapılan incelemede davalının ortak olması nedeniyle Yargıtay kararlarına göre eş rızasına gerek olmadığı, ancak ihtarnameden sonra kredi kullandırılması nedeniyle davayı etkilemediği, İstanbul Anadolu 4.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17.02.2015 tarihli davada batıl olduğuna, 18.11.2015 tarihinde karar verildiği de gözönüne alındığında kefil … ihtarname tarihinden sonra … kullandırılan krediler için bir sorumluluğunun bulunmadığı, icra dosyasında davalı için yapılan takibin yerinde olmadığı bildirilmiş, itiraz üzerine alınan 04.09.2019 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle ; kök raporda belirtilen hususlarda herhangi bir değişikliğin olmadığı , 10.07.2020 tarihli bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda özetle; davacı bankanın asıl borçlu … A.Ş ye kullandırmış olduğu ve İstanbul Anadolu ….İcra Müdürlüğünün … Esas nolu dosyasında asıl borçlu ve diğer kefillerle beraber davalı … hakkında başlatmış olduğu icra takibi kapsamındaki 300.000.00 TL lik kredinin davalının kredi açılmaması yönünde bankaya keşide ettiği16.02.2015 tarihli ihtarnamesinden çok sonra 30.12.2016 tarihinde açılmış ve kullandırılmış olduğu, ihtarnamenin bankaya ulaştığı tarihte bankanın bankaya borcu olup olmadığı hakkında yazılı beyanın bulunmadığı, davacı bankanın ağır kusurlu hareketi ile asıl borçlu … A.Ş ye açtığı 300.000 TL tutarındaki kredi ile kefilin durumunu ağırlaştırmış olduğu , bankanın kendi kusurlu hareketi neticesinde açtığı krediden dolayı davalıyı sorumlu tutmak istemesinin bankacılık usul ve teamülleri ile MK’nun 2.maddesine uygun düşmediği yönünde oluşan kanaatlerini beyan etmişlerdir.Tüm dosya kapsamı ve denetime elverişli hükme esas alınan bilirkişi raporları içeriğine göre yapılan değerlendirmede; davacı banka ile asıl borçlu … A.Ş arasında 26.03.2013 tarihli 120.000,00 TL bedelli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmede davalının kefil sıfatıyla el yazısı ile atılmış imzasının bulunduğu, 18.09.2014 tarihindeki artırım ile birlikte kefillerin sorumluğunun 260.000,00 TL olduğu, davalı tarafça davacı bankaya Üsküdar …. Noterliğinin 16.02.2016 tarih, … yevmiye sayılı ihtarname gönderildiği, içeriğinde yönetim kurulu başkanı olduğu dava dışı asıl borçlu şirketin pay sahipleri arasında kriz oluştuğunu, bu durumla ilgili yargı yoluna başvurulduğu, bankalarına sunulan kararların batıl olduğu, kendisi ve kendisi ile birlikte diğer yönetim kurulu üyelerinden birinin imzasını taşımayan hiçbir talimatın dikkate alınmamasının ihtar edildiği, ihtarnamenin tebliğinden önce davalının bankaya borcunun bulunup bulunmadığı hakkında beyan bulunmadığı, buna rağmen 30.12.2016 tarihinde davacı banka tarafından asıl borçlu lehine 300.000,00TLlik kredinin kullandırıldığı, bu hususun davacı banka kayıtlarında da yer aldığı, kredinin kat edildiğini belirten ihtarnamenin asıl borçluya ve davalıya tebliğ edildiği, borcun ödenmemesi üzerine takibin yapıldığı, davacının davalı tarafından gönderilen ihtarnameden sonra kredi kullandırmasının kendi kusuru olduğu, güven kurumu olarak bankaların özen borcunun sıradan bir tacirin göstermesi gereken özenden daha farklı olup, eldeki davada davacı basiretli tacir gibi davranmayarak neticenin ortaya çıkmasına neden olmakla davalıdan talepte bulunamayacağı anlaşılmış, alacaklının kötüniyet tazminatına mahkum edilebilmesi, açıkça, takibin kötüniyetle yapılmış olması koşuluna bağlanmış olmakla dosya kapsamında davacı bankanın haksız ve kötüniyetli takip başlattığı kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.”gerekçesi ile, “Davacının davanın REDDİNE, Asıl alacağın %20 si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkeme kararının eksik incelemeye dayalı olup, kararın kaldırılması gerektiğini, Müvekkili … Bankası A.Ş. Altunizade/İstanbul Şubesi ile … A.Ş. arasında Genel Nakdi ve Gayrınakdi Kredi Sözleşmeleri imzalandığını, davalı … ise söz konusu sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, borçluların imzalanmış olan sözleşmeye aykırı davranarak müvekkili bankadan kullandığı kredi borçlarını geri ödememesi nedeniyle borçlu ve kefillerine, Üsküdar ….Noterliği’ nin 16.01.2018 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesi keşide edilerek, kredilerinin kat edildiği ve borçlu oldukları tutarı ödemeleri gerektiğini bildirildiğini; söz konusu ihtarnameye rağmen borçluların müvekkili bankaya olan borçlarını ödemediklerini; bunun üzerine İstanbul Anadolu … icra Müdürlüğü’ nün … E .sayılı dosyası üzerinden genel haciz yolu ile ilamsız takip başlatıldığını; davalı/borçlu … tarafından takibe itiraz edilmesi üzerine taraflarınca iş bu davanın açıldığını, … , Dava dışı …. Şirketi’ nin hem yönetim kurulu üyesi hem de pay sahibi olduğunu; dava dışı … Şirketi’ nin Müvekkili Bankadan kullanılmış olduğu kredileri müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, her ne kadar şirket hissedarları arasında çıkan uyuşmazlık ve şirket yönetimi ile ilgili problemler ileri sürülmekte ise de ortaklar arası problemlerin ve şirket yönetimi ile ilgili sıkıntıların muhatabının müvekkili banka olmadığını, Davalı tarafın Üsküdar ….Noterliği’ nin 16.02.2015 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesi ile ortaklar arasındaki uyuşmazlığı müvekkili Bankaya bildirdiği ve bunun sonucunda borçtan sorumluluğunun kalmadığını iddia etmekte ise de bunun kabulünün mümkün olmadığını; müvekkili Bankanın firma ortakları arasında yaşanan ihtilaflara taraf olmadığı, müvekkili Banka tarafından o tarihteki Ticaret Sicil Kayıtları itibari ile güncel temsilcilerle işlem yapıldığı ve yapılacağı, buna istinaden müvekkili Bankaya bir sorumluluk atfedilemeyeceğinin ortada olduğunu, söz konusu ihtarnameye Üsküdar …Noterliği’ nin 18.02.2015 tarih … sayılı ihtarnamesi (ek-1) sayılan hususları ayrıntılı olarak içerir bir cevap verildiğini ve ihtarnameye konu hususlarda Mahkemece bir tedbir kararı verilmesi halinde gereğinin ivedilikle yerine getirileceğinin bildirildiğini; davalı vekilinin iddia ettiği hususlara karşı mahkeme tarafından verilmiş bir tedbir kararının bulunmadığını, Davalı/borçlu vekili TBK 599.maddesi gereği borçtan sorumlu olmadığı iddia etmekte ise de davalı/borçlu ile müvekkili Banka arasındaki kefalet ilişkisi bu kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olmadığını; söz konusu maddeninde “…gelecekte doğacak bir borca kefalette, borçlunun borcun doğumundan önceki mali durumu..” şeklinde devam etmekte olduğunu; halbuki müvekkili Bankaya karşı yönetilen ortaklar arasındaki uyuşmazlığın borcun doğumundan yani davaya konu takip dosyasına konu kredilerin kullandırılmasından sonra meydana geldiğini, Müvekkili Bankanın ortaya çıkan zararda kusurlu olduğu söylenmekte olup bu hususun kabulünün hiçbir surette mümkün olmadığını; kefaletin geçersizliği gibi bir hususun söz konusu olmladığını; Davalı/borçlunun kefaletten ibra edildiğini beyan eden bir bildirim veya muvafakatin müvekkili bankaya sunulmadığını, Müvekkili Bankanın kullandırmış olduğu kredilerden kaynaklı olarak imzalanmış GNGKS Sözleşmelerindeki kefaletin geçersiz olduğunun ileri sürülmekte olduğunu; söz konusu sözleşmelerin hiçbir geçerlilik koşuluna aykırılık teşkil etmemekte olduğunu; davacı vekili tarafından kefalet tutarı kısmında para birimin belirtilmediği bu sebeple geçersiz olduğu ileri sürülmüşse de kullandırılmış olan kredilerin TL kredileri olduğunu; borca konu krediler arasında döviz kredisinin bulunmadığını; kredinin niteliği gereği sözleşmede belirtilen miktarların TL alacağı olduğunu, Yine eş rıza olmadığından kasıtla sözleşmenin geçersiz olduğunun ileri sürüldüğünü; sözleşmenin 37. Sayfasında … A.Ş.’ nin … Bankası A.Ş.’ den kullanmış olduğu kredilere kefil olduğuna ilişkin … ’ in beyanı ve imzası ile onun hemen alt kısmında Eş Rızası Beyanı başlıklı bölümde ise davalı/borçlunun eşi …’ in rızası ve imzasının yer aldığını; davalı/ borçlu vekili tarafından ileri sürülen tüm itirazların hukuki mesnetten yoksun, süreci sürüncemede bırakmayı ve müvekkili Bankanın alacağına kavuşmasını engellemek maksadıyla ileri sürülmekte olduğunu, Davalı/borçlu vekilinin sorumlu kabul edilebilecekleri tutarın 120.000,0 – TL ile sınırlı olduğunun iddia edilmekte olduğunu; davalı/borçlunun sorumlu olduğu tutar sözleşmenin 39. Sayfasında da görüleceğini, 1.760.000,00 – TL olduğunu; 13.11.2014 tarihinde yapılmış olan kefalet artırımının eş rızasının geçersiz olması sebebiyle geçersiz olduğu iddia edildiğini, sözleşmenin kurulduğu tarihte davalı/borçlunun sözleşmeyi imzaladığı tarihte eş rızasının alındığını; ayrıca kullandırılmış olan kredilerin ticari nitelikli krediler olup kanun gereğince eş rızasının alınmasının da gerekli olmadığını, Müvekkili banka ile imzaladıkları kredi sözleşmelerinde belirlenen faiz oranlarının da tarafların serbest iradesiyle kararlaştırıldığını; Türk Ticaret Kanunu’nun 8.maddesinin “Ticari işlerde faiz oranı serbestçe tayin olunabilir.” hükmü ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun gereğince Genel Nakdi ve Gayrınakdi Kredi Sözleşmesinin 10.5. maddesinin hükümlerine uygun olarak temerrüt faizi talep edildiğini; bu madde gereğince borcun hangi tür krediden doğduğuna ve bu kredi vadesine bakılmaksızın, alacağın muaccel hale geldiği tarihten itibaren Bankaca Borçlu Cari Hesap şeklinde çalıştırılan kredilere uygulanan en yüksek cari faiz oranının 2 katı oranında gecikme faizi ödeyeceğini kabul ve taahhüt edeceğini, Davalı/borçlunun sadece kefalet sözleşmesi imzaladığına, GNSKS’ den sorumlu olmadığına ilişkin iddiaların da gerçek dışı olduğunu; ortada imzalanmış olan bir adet GNGK Sözleşmesinin bulunduğunu; ve davalı/ borçlu müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla bu sözleşmeyi imzaladığını; bu nedenle faiz ve faiz oranı ile ilgili olarak da herhangi bir hukuka aykırılık söz konusu olmayıp gerek görüldüğünde yapılacak Bilirkişi incelemesinde de bu durumun ortaya çıkacağını, Borçlularla imzalanan Genel Nakdi Gayrınakdi Kredi Sözleşmelerinin ilgili maddelerinde de, faizin gider vergisinin (BSMV’nin) borçlular tarafından ödeneceğinin de düzenlendiğini; ileri sürülen itirazların, banka kayıtlarının yargılama evresinde dikkate alınmaksızın hüküm kurulduğunu; yerel mahkemece verilen kararın istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını talep ettiklerini, İleri sürerek, yerel mahkeme ilamının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına, davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; genel kredi ve kefalet sözleşmesine dayalı alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe, davalı kefil tarafından yapılan itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı yan, dava dışı kredi lehdarı … Şirketi ile bağıtlanan, davalının da müteselsil kefil olduğu 20/3/2013 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden kredi lehdarına kullandırılan borçlu cari hesap kredisi ile, karşılıksız çıkan çek nedeniyle ödenen sorumluluk bedelinden doğan kredi alacağının ödenmemesi, yine kredi lehdarı tarafından keşide edilip bankaya ibraz veya iade edilmemiş çeklerin sorumluluk bedelinin depo edilmemesi nedeniyle hesabın kat edilerek asıl borçlu ve kefillere ihtarname gönderildiğini, ihtarnameye rağmen ödeme yapılmadığı için asıl borçlu ve kefiller aleyhine başlatılan takibe, davalı kefilin haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürmüş, itirazın iptalini talep etmiştir. Davalı yan; dayanak kefalet sözleşmesinin ve kefalet limitinin arttırılması sözleşmesinin geçersiz olduğunu, dava dışı şirket diğer yönetim kurulu üyelerinin, çağrı usulüne uymaksızın aldıkları yönetim kurulu kararı ile, davalının yönetim kurulu başkanlığı görevini, temsil ve ilzam yetkilerini kaldırdıklarını, kararın kanunen batıl olduğunu, gerek bu kararın batıl olduğunun tespiti, gerekse şirketin feshi talebiyle açılan davalar bulunduğunun, halen yönetim kurulu başkanı olduğunun ve yeni yönetim kurulu kararına istinaden sunulan imza sirkülerlerinin geçersiz olduğunun, bunlara dayalı yapılacak işlemlerin de geçersiz olacağının davacı bankaya 05/02/2015 tarihli ihtarname ile bildirildiğini, buna rağmen dava dışı şirkete kredi kullandırıldığını, bu krediler nedeniyle davalının kefalete dayalı sorumluluğuna gidilemeyeceğini, ayrıca dava dışı şirketin mali durumunun kötü olması nedeniyle TBK’nun 599 maddesi uyarınca da davalının sorumlu olmadığını, davacı banka tarafından gönderilen kat ihtarnamesi henüz tebliğ edilmeden ihtarnameye de aynı gerekçelerle ve detaylı olarak itiraz edildiğini savunmuş, davanın reddini, davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. Mahkemece taraf delilleri toplanmış, takip dosyası, genel kredi ve kefalet sözleşmesi, kat ihtarı ve tebliğ şerhleri, kredi kullandırımına ve çek hesabı açılmasına dair belgeler, hesap özetleri, davalı tarafından bankaya gönderilen 05/02/2015 tarihli ihtarname ile kat ihtarına itiraz ihtarnamesi, dava dışı şirketin ilan edilen sicil kayıtlarına ilişkin sicil gazetesi ilan örnekleri, İstanbul Anadolu 4 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/267 esas – 2015/1110 karar sayılı 09/11/2015 tarihli ilamı ile dava dosyası örneği celbedilmiş, dosya üzerinde bir bankacı bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılarak kök ve ek raporlar alınmış, itirazlar üzerine bir bankacı ve bir mali bilirkişiden oluşan yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. Alınan tüm raporlarda; davalının bankaya gönderdiği 05/02/2015 tarihli ihtarnameden sonra kullandırılan krediler nedeniyle kefalete dayalı sorumluluğunun bulunmadığı belirtilmiş, bankanın davalı kefilden alacağının varlığı ve miktarına yönelik banka kayıtları da incelenerek hesaplama yapılmadığı anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesi tarafından, bilirkişi raporları doğrultusunda, davalı tarafça davacı bankaya gönderilen ihtarname ile, yönetim kurulu başkanı olduğu dava dışı asıl borçlu şirketin pay sahipleri arasında kriz oluştuğunu, bu durumla ilgili yargı yoluna başvurulduğu, bankalarına sunulan kararların batıl olduğu, kendisi ve kendisi ile birlikte diğer yönetim kurulu üyelerinden birinin imzasını taşımayan hiçbir talimatın dikkate alınmamasının ihtar edildiği, ihtarnamenin tebliğinden önce davalının bankaya borcunun bulunup bulunmadığı hakkında beyan bulunmadığı, buna rağmen 30.12.2016 tarihinde davacı banka tarafından asıl borçlu lehine 300.000,00-TLlik kredinin kullandırıldığı, davacı bankanın kendisine gönderilen ihtarnameden sonra dava dışı şirkete kredi kullandırmasının kendi kusuru olduğu gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Davacı tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri, kefalet sözleşmelerinin geçerli olduğu, davacı bankanın kredi kullandırım tarihi itibariyle şirket yetkilisi bulunan kişilerin talimatı doğrultusunda işlem yaptığı, ortaklar arasındaki yönetim krizinin davacı bankayı bağlamayacağı yönünde olup, istinaf dilekçesinde bu sebepler dışında dava dilekçesinde ileri sürülen hususların tekrar edildiği anlaşılmıştır. Dosyaya mübrez davacı ile dava dışı … Şirketi arasındaki 26/03/2013 tarihli, 120.000,00-TL limitli genel kredi sözleşmesine, davalı … 120.000,00-TL limitle ve müteselsil kefil sıfatıyla imza attığı, kefalet tarihinin, azami limitin, müteselsil ibaresinin davalı el yazısı ile yazıldığı, “120.000” ibaresi yanında TL yazmamakla birlikte, sözleşme limitinin 120.000,00-TL olması nedeniyle, kefalet limitinin de TL cinsinden kararlaştırıldığının kabul gerektiği, kefaletin TBK’nun 583/1 maddesindeki şekil koşullarını taşıdığı, yine sözleşme tarihinde yürürlükte olan TBK’nun 584/1 fıkrası uyarınca davalının eşi … de el yazısı ile davalının bildirilen tarihte bildirilen limitle dava dışı şirkete müteselsil kefil olmasına rıza gösterdiğini beyan ederek rıza beyanını imzaladığı, kefalet sözleşmesinin geçerli olduğu, davalının bu kez 18/09/2014 tarihinde, dava dışı şirkete 260.000,00-TL’ye kadar müteselsil kefil olduğuna dair limit arttırım sözleşmesini TBK’nun 583/1 maddesinde aranan şekil koşullarına uygun şekilde imzaladığı, bu tarihte yürürlükte olan TBK’nun 584/2 fıkrası uyarınca aynı zamanda şirket ortağı ve yönetici olan davalının limit arttırımı için eş rızası gerekmediği anlaşılmıştır. Dava dışı şirketin dosyaya mübrez sicil kayırları incelendiğinde; şirketin 04/03/2014 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 8 nolu karar ile şirket yönetim kurulunun üç kişiden oluşmasına, yönetim kuruluna davalı …, dava dışı … ve …’ün seçilmesine oy birliği ile karar verildiği, 13 nolu karar ile şirket ana sözleşmesinin 8. maddesinin; şirket yönetim kurulunca şirketi temsil ve idare yetkisinin hepsinin veya bir kısmının yönetim kurulu üyesi olan bir veya birkaç murahhas üyeye bırakılabileceği, biçiminde değiştirildiği, bu esas sözleşme değişikliği kararının da oy birliği ile alındığı; şirketin aynı tarihli yönetim kurulu kararı ile; davalı … yönetim kurulu başkanlığına, … ‘ün yönetim kurulu başkan yardımcılığına, … yönetim kurulu üyeliğine seçilmesine, şirketin 20.000,00-TL ye kadar olan işlemlerinin her yönetim kurulu üyesinin münferit imzaları ile yapılmasına, 20.000,00-TL’yi aşan işlemlerinin ise Yönetim kurulu başkanı … ile diğer üyelerden birinin müşterek imzaları ile yapılmasına oybirliği ile karar verildiği, anılan genel kurul ve yönetim kurulu kararlarının 12/03/2014 tarihinde sicile tescil, 18/03/2014 tarihinde ise sicil gazetesinde ilan edildikleri anlaşılmıştır. Davalı şirket yönetim kurulunun bu kez 06/01/2015 tarihinde toplantığı, davalının katılmadığı toplantıda alınan 2015/3 sayılı karar ile … yönetim kurulu başkanlığı görevi ile şirketi temsil ve ilzam yetkilerinin sonlandırılmasına, 2015/4 nolu karar ile … yönetim kurulu başkanlığına, …ün yönetim kurulu başkan vekilliği ve genel müdürlüğe, davalı …’in ise yönetim kurulu üyeliğine atanmasına, şirketin … ve … tarafından münferiden temsil ve ilzam edilmesine karar verildiği, her iki yönetim kurulu kararının 12/02/2015 tarihinde sicile tescil, 18/02/2015 tarihinde sicil gazetesinde ilan edildiği anlaşılmıştır. Davalı tarafından 06/01/2015 tarihli 2015/4 sayılı kararın batıl olduğunun tespiti talebi ile 17/02/2015 tarihinde açılan davada, İstanbul Anadolu 4 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/467 esas, 2015/1110 karar sayılı 09/11/2015 tarihli ilamı ile, yönetim kurulu toplantısının çağrı usulüne uygun yapılmadığı gerekçesi ile, alınan kararların batıl olduğunun tespitine karar verildiği anlaşılmıştır. Kararın Yargıtay 11 Hukuk Dairesi’nin 2016/9409 esas, 2018/2154 karar sayılı 21/03/2018 tarihli ilamı ile onandığı dairemizce UYAP üzerinden yapılan araştırma ile tespit edilmiştir. İstanbul Anadolu 4 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/467 esas, 2015/1110 karar sayılı 09/11/2015 tarihli kararından sonra; davalı şirket yönetim kurulunun 11/12/2015 tarihinde tekrar toplandığı, toplantıya davalının katılmadığı, 2015-006 nolu yönetim kurulu kararı ile; … yönetim kurulu başkanlığına, …’ün yönetim kurulu başkan vekilliği ve genel müdürlüğe, davalı … ise yönetim kurulu üyeliğine atanmasına, şirketin … tarafından münferiden temsil ve ilzam edilmesine karar verildiği, kararının 17/12/2015 tarihinde sicile tescil, 23/12/2015 tarihinde sicil gazetesinde ilan edildiği anlaşılmıştır. Dosya içerisinde bu karara karşı açılmış bir dava bulunmadığı anlaşılmıştır. Davalının, davacı bankaya gönderdiği 05/02/2015 tarihli ihtarname ile; yönetim Kurulu Başkanı bulunduğum … A.Ş. pay sahipleri arasında kriz oluştuğu ve gerek pay sahiplerinin, gerekse yönetim kurulunun kendiliğinden karar alabilirliğini kaybettiği, bu sorunun halen devam ettiği, Anadolu Asliye Ticaret Mahkemelerine, Cumhuriyet Başsavcılıklarına şirketin feshi ile alınan ve bankaya sunulan kararların batıl olduğuna dair yargısal başvuruların tarafınca yapıldığı, yapılacağı, bu kararların yok hükmünde olduğu, bir şirkette yönetim kurulu toplantılarının ancak başkan tarafından yapılabileceği, kendisinin, bankaya imza sirkülerinin sunulduğu günde ve halen İstanbul’da olduğu, bu haliyle kararın içeriği itibariyle de sonucu itibariyle de gerçek dışı ve batıl olduğu, bankaya hangi yönetim kurulu kararı ve İmza sirküleri ile sunulursa sunulsun (12.02.2015 tescil tarihli Üsküdar … Noterliği’nden 10/02/2015 tarih ve yevmiye no ile tasdiklenmiş 2015/04 no ve 06/01/2015 tarihli Yönetim Kurulu Kararı da dahil), … A.S. Yönetim Kurulu’nda alındığı belirtilen kararların, bundan ortaya çıkan imza sirkülerinin kanunen batıl olduğu, bu kararların, kararda imzası bulunanlar açısından da sorumluluk doğurabileceği, bunlarla ilgili yasal süreç başlatıldığı, bankaya sunulan kararların TTK m. 391 uyarınca batıl ve yok hükmünde oldukları, kendisinin halen şirketin yönetim kurulu başkanı olduğu, kendisinin ve kendisi ile birlikte diğer yönetim kurulu üyelerinden birinin birlikte imzasını taşımayan hiçbir talimatın dikkate alınması, aksi halde batıl kararı işleme almaktan dolayı, bankanın ve işlemi yapan kişinin bu bedelleri tazmin sorumluluğunun doğacağı, hususlarının ihtar edildiği, ihtarnamenin 16/02/2015 tarihinde bankaya tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Bu ihtarnamenin konusunu teşkil eden yönetim kurulu kararının 06/01/2015 tarihli yönetim kurulu kararı olduğunda duraksama yoktur. İhtarnamede davalının gerek TBK’nun 599 maddesine, gerekse farklı bir hukuki gerekçeye dayalı olarak 26/03/2013 tarihli kefalet sözleşmesinden döndüğüne dair bir bildirim de bulunmamaktadır. Dava dışı şirkete kullandırılan borçlu cari hesap kredisinin kullandırım tarihi 30/12/2016 olduğuna, davacı tarafından, kredi kullandırım tarihi itibariyle şirketi temsil ve ilzama yetkili kişilerin talimatı doğrultusunda ve limit çerçevesinde kredi kullandırıldığı iddia olunduğuna; davalı kefil esasen kredi kullandırım talimatının yetkisiz kişilerce yapıldığına dair esas sözleşmeye ilişkin bir savunma ileri sürmüş olduğuna göre; mahkemece, gerekirse şirketin tüm sicil kayıtları getirtilerek, şirket yönetim kurulunca, ana sözleşmenin 8. maddesine dayalı olarak alındığı anlaşılan 11/12/2015 tarihli yeni yönetim kurulu kararının sonuca etkisi de değerlendirilerek, davacı iddiasının yerinde olup olmadığının tartışılması, dosyaya mübrez genel kredi sözleşmesi, kefalet sözleşmesi, kat ihtarı, tebliğ şerhleri, cevabi ihtarname ve hesap özetleri ile davacı bankanın ticari defter ve kayıtları üzerinde bankacı bilirkişiye inceleme yaptırılarak, davacı bankanın davalı kefilden takip tarihi itibariyle alacağının varlığı ve miktarı hususunda hükme esas almaya elverişli ve denetime açık hesap içeren bilirkişi raporu alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması yerinde olmamış, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde bulunmuştur. Yine mahkemece, kararın gerekçe kısmında davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedildiği belirtilmesine rağmen, kısa kararda davalı aleyhine inkar tazminatına hükmedildiğinin yazılması suretiyle gerekçe ile karar arasında çelişki oluşturulması da isabetsiz olmuş, kamu düzenine ilişkin bu husus dairemizce re’sen nazara alınmıştır. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının 6100 HMK’nun 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın kaldırma kararı doğrultusunda mahkemesine iadesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/01/2021 tarih ve 2018/509 Esas – 2021/16 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf talep eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Dairemizce verilen kararın mahiyeti gereği İİK’nın 36/5 maddesi uyarınca icranın geri bırakılması için yatırılan teminatın talep halinde yatıran tarafa iadesine,6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 26/10/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.