Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/934 E. 2023/996 K. 08.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/934 Esas
KARAR NO: 2023/996 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/930 Esas – 2021/79 Karar
TARİHİ: 04/02/2021
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 08/06/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkil şirketin davalı şirketle Döviz (usd) Kuru esaslı ticari ilişkisi olduğunu, bu kapsamda müvekkili şirketin alacağının doğduğunu, davalının bu alacağı ödemediğini, alacağın tahsili için Fatsa İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden takibe geçildiğini, itiraz üzerine takibin durduğunu beyanla itirazın iptaline, takibin devamına ve davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkili şirketin, davacı şirkete olan borcunu, Bursa … İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyası ile başlatılan icra takibi sonucunda ödediğini, davacının Bursa … İcra Müdürlüğü’nün … E sayılı dosyasıyla tekrar icra takibi başlattığını, yetkisizlik üzerine söz konusu dosyanın … İcra Müdürlüğünün … E sayılı sırasına kaydedildiğini, her ne kadar ödeme emrinde takip konusu kur farkı olarak ifade edilmiş ise de, taraflar arasında kur farkının alıcı tarafından ödeneceğine dair bir sözleşmenin bulunmadığını, davacıya borcunun olmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 04/02/2021 tarih ve 2016/930 Esas – 2021/79 Karar sayılı kararında;”Dava itirazın iptali istemine ilişkindir. …Dosyada mevcut deliller değerlendirildiğinde; Taraflar arasındaki ihtilaf kur farkı sebebiyle düzenlenen faturadan doğmaktadır. Kur farkına hak kazandığını iddia eden taraf bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Kur farkı alacağının doğması için, satışın yabancı para cinsinden yapılması yada kur farkı ödeneceğine dair sözleşmenin bulunması gereklidir, Kur farkı alacağının davacı defterlerinde kayıtlı olmakla birlikte, davalı defterlerinde kayıtlı olmadığı tespit edilmiştir. Davacı tarafça kur farkı alacağı ispat edilemediğinden, davalı şirketin kabulünde olmayan 36.318,97 TL tutarlı kur farkı faturasının dışlanması gerektiği yönünde kanaat oluşmuş, 662,14 TL davacı şirketin davalı şirketten cari hesap alacağı olduğu değerlendirilmiş, icra inkar tazminat şartlarınında oluşmadığı değerlendirilerek, davanın kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin talebin reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; yerel Mahkemece verilen kararın hatalı olduğunu, davaya konu icra takibinden tamamen farklı bir icra dosyasına yapılan ödemeler iş bu hatalı kararda hükme esas alınmış olup, başlı başına bu hususun bile söz konusu kararın kanun ve usule aykırılığını kanıtlar nitelikte olduğunu, davaya konu icra takibiyle ödeme yapıldığı iddia edilen icra takibi dayanağı ve takibin miktarı gibi açık farklılıklar söz konusu iken neye dayanarak dava dışı icra takibinin esas alınarak hüküm kurulduğunun taraflarınca anlaşılamadığını, her ne kadar Bursa …. İcra Müdürlüğü’nün… Esas sayılı dosyasına yapılan ödemeler dikkate alınarak hesaplama yapılmışsa da, işbu dava dışı Bursa … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası kambiyo senetlerine özgü haciz yolu olmakla takibin dayanağının da 30.09.2015 tarihli, … Seri Numaralı, 15.000,00 bedelli çek ile 30.11.2015 tarihli, … Seri numaralı, 20.000,00 bedelli çek olduğunu, davaya konu icra takibi olan Fatsa İcra Müdürlüğü’nün 2016/1500 Esas sayılı icra dosyası ilamsız takip olup takip dayanağının ise 71.980,72 TL tutarındaki cari hesap ekstresi olduğunu, hal böyleyken, her iki takibin dayanakları ve konusu farklı olmasına rağmen sırf icra dosyalarının taraflarının aynı olmasından dolayı başka bir alacak sebebiyle davalı taraf aleyhinde başlatılan icra takibine yapılan ödemenin işbu davaya konu icra dosyasına yapılmışçasına hesap edilerek icra dosyası alacağından düşürülmesinin ve buna göre rapor düzenlenmesinin eksik ve hatalı olduğunu, her iki icra takibinin farklı olması ve her iki icra dosyasında da takip başladıktan sonra takip masraflarının da eklendiği ve bu her iki icra dosyasında da kur farkı haklarının mevcut olduğu göz önüne alınarak hesaplama yapılması gerektiğini; Dava dışı icra takibi konusu iki adet çek olup bu takip dosyasına yapılan ödemelerin içinde icra vekalet ücreti, takip harç ve masrafları, çek komisyonu, çek tazminatı, ihtiyati haciz masrafı, ihtiyati haciz vekalet ücreti gibi alacak kalemlerinin de kuşkusuz mevcut olduğunu, Bursa … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına asıl alacak ve tüm ferileriyle birlikte ödenen meblağların tamamının, huzurdaki davaya konu cari hesap alacağının tahsili için başlatılan Fatsa İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyasındaki alacaktan mahsup edilmesinin kabul edilebilir bir durum olmadığını, ödeme yapıldığı belirtilen takibin konusu kambiyo evrakı olup davaya konu icra takibinin esas itibariyle kur farkı alacağı olduğunu, başka bir dayanaktan dolayı başlatılan icra takibine ödeme yapılmasının işbu dosyayı bağlamayacağı ortada olduğundan bahisle bu hususun yanlış değerlendirmeden öteye gidemediğini, işbu dava dışı kambiyo senedinden kaynaklı olarak başlatılan icra dosyasına yapılan ödemeler müvekkilin ticari defterlerinde işli olup, bu husus göz önüne alındığında müvekkilinin alacaklı olduğunun ortada olduğunu, müvekkili ile davalı taraf arasında yıllardır döviz kuru üzerinden ticari mal alım satımı gerçekleşmekte olup, söz konusu alacakların da kur farkına ilişkin olduğunu, bu hususun dosyadaki bilirkişi raporlarından da açıkça anlaşıldığını; Huzurdaki davanın konusunun taraflar arasında gerçekleştirilen ticari alım satımın döviz cinsinden yapılması neticesinde, kur farkı oluşması ile alacaklı müvekkili tarafından kur farkı faturasından kaynaklı cari hesaba ilişkin olduğunu, dosyadaki bilirkişi raporlarında da açık bir şekilde tarafların arasında gerçekleştirilen ticari ilişkinin yabancı para birimi ile gerçekleştiğinin belirtildiğini, davalı borçlu taraf ile alacaklı müvekkili şirket arasında mal alım satımına dayalı olarak ticari ilişki kurulduğunu, işbu ticari ilişkiye dayalı olarak da uzun yıllardır mal alım satım ilişkisinin devam ettiğini, gerçekleştirilen mal alım satımlarına ilişkin olarak taraflar arasında düzenlenen faturalar ve yapılan ödemelerin Amerikan Doları (USD) üzerinden gerçekleştirildiğini ve davalı borçlu şirket sipariş formu niteliğinde düzenlenen ve onaylanan proforma faturalarda taraflar arasında ürünlerin fiyatı konusunda, USD bazlı anlaşma sağlanmış olduğunun ve kur farkı ortaya çıkması halinde talep edileceğinin davalı tarafından açıkça kabul edildiğini; Müvekkili şirketin gönderdiği proforma faturalarda kur farkına ilişkin şartların kabul edildiği ve taraflar arasındaki uygulamanın bu yönde olduğunun belli olduğunu, bu durumda kur farkına ilişkin bir sözleşmeye gerek olmadığını, Yargıtay içtihatlarının bu yönde olduğundan bilirkişinin bu görüşüne de itiraz ettiklerini, müvekkili firmanın müşterilerine gönderdiği proforma faturalarda yer alan kur farkı ile ilgili şartları kabul ederek malzeme siparişi vererek aldıklarını, davalıya kur farkı riskinin kendisine ait olduğunun belirtildiğini ve onayının alındığını, hal böyle iken başka bir sözleşmeye gerek olmadığını, firmanın aynı koşullarda ,daha önceki kur farkı faturasını ( 11.06.2015-17862 nolu 20.923,88 TL tutarlı) bu şartlarda kabul ettiğini ve buna ilişkin ödeme yaptığını, daha önce kabul etmiş olduğu kur farkını sonrasında sözleşme yok diyerek itirazda bulunmasının kötü niyetten öteye gidemediğini, müvekkilinin defterlerinin incelenmesi akabinde Yerel mahkeme dosyasına ibraz edilen bilirkişi … tarafından hazırlanan raporun aleyhe hususlarına itirazları saklı kalmak kaydı ile bu raporda açıkça, “ilk kur farkı 11.06.2015 tarihinde davalıya kesilmiş olup, bu kur farkı faturasının davalının da kayıtlarında olmasıyla davalının kur farkı uygulamasını benimsediği anlaşılmıştır.” denildiğini, bilirkişi raporu ve proforma faturalarda kur farkı riskinin davalıya ait olduğu açıkça belli iken Yerel mahkemece bu hususlar dikkate alınmayarak taraflar arasında sözleşme bulunmadığı belirtilerek kur farkının dışlanmasının hakkaniyete aykırı ve hatalı olduğunu;Taraflar arasındaki alacak ticari alım satımdan kaynaklanmakta olup, işbu alacağa istinaden düzenlenen işbu proforma faturalarda kur farkının borçlu davalı tarafından karşılanacağının belirtildiğini, davalı tarafın imzası bulunan işbu proforma faturalarda; “…malzemeler depo teslimi satılmıştır. yazılı olarak bildirilmedikçe, malzemelerinize nakliyat sigortası yapılmaz. yüklenemeden sonraki riskler nakliyecinize aittir. ödemede gecikecek hergün için aylık %5 üzerinden fiyat farkı faturası kesilecektir. irsaliye ve faturalamaya esas olan depo kantarıdır. satılan ithal ürünlerde ürün toleransı erdemir kataloğundaki ürün toleranslarının aynısıdır. yukarıda belirtilen kg takribi olup şirketimiz %20 eksik veya fazla yükleme hakkına sahiptir. yukarıdaki şartlar sadece yazılı bilgilendirme ile değiştirilebilir. üretimin başladığı malzemelerde ebat, ölçü, tonaj değişikliği yapılamaz. kur riski alıcıya aittir. faturamız fatura tarihi tcmb döviz satış kuru üzerinden tanzim edilir. eğer fatura tarihi ile ödeme tarihi arasında döviz kuru artmışsa ve tl cari hesabınız alacak bakiyesi veriyorsa kdv dahil olmak üzere kur farkı faturamız tarafınıza tanzim edilir. döviz kuru düşmüşse ve tl cari hesabınız borç bakiyesi veriyorsa kdv dahil kur farkı faturanız tarafınızdan şirketimize kesilecektir.” ibaresinin olduğunu, bu bilginin yer aldığı proforma faturalar karşı tarafın kayıtsız şartsız imzasını ve şirket kaşesini ihtiva etmekte olan yazılı delil niteliğinde olup, bu nedenle karşı tarafın döviz kuru artışına katlanmayı kabul ve taahhüt ettiğinin açıkça ortada olduğunu, ayrıca bir sözleşme aranması gerekmediğini, taraflar arasında ticari teamül haline gelen bir durumun söz konusu olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde Türk Lirası kullanılma zorunluluğu nedeniyle, aslında Euro cinsinden yapılan alım satımlarda müvekkili tarafından Türk Lirası üzerinden fatura düzenlenmek mecburiyetinde kalındığını, Vergi Usul Kanununda öngörülen yasal zorunluluk nedeniyle TL cinsinden düzenlenmiş olan faturalarda tarafları bağlayan bedelin Euro cinsi ile yazılan bedel olduğunu, uygulamada ve yerleşik Yargıtay içtihatlarında işbu bedelin ödeme tarihindeki kur üzerinden hesaplanacağı kabul edildiğinden, davacı borçlu tarafın aradaki kur farkından sorumlu olacağının kabulü ile aksi yöndeki iddiaların reddi gerektiğini, somut olayda faturaların Türk Lirası üzerinden düzenlenmesinin nedeninin Vergi Usul Kanununun amir hükümleri gereği olduğunu, taraflar arasındaki ticari ilişki USD cinsinden sürdürülmekte olup, davalı tarafça imzasının ve kaşesinin yer aldığı USD bedelli proforma faturaların bunun en büyük kanıtı olduğunu, bu itibarla, somut olayda TL cinsinden yazılan bedelin değil, proforma faturaların ve cari hesapta yer alan USD cinsinden yazılan bedelin geçerli olduğunu, somut olayda taraflar arasında düzenlenen mal satış faturalarında USD kuru ve faturanın USD cinsinden karşılığı faturalarda gösterilmiş olup, salt bu durumun bile taraflar arasındaki ticari ilişkinin USD esaslı yapıldığının ve müvekkilinin kur farkı talep edebileceğinin açık kanıtı olduğunu, davacı müvekkili tarafından düzenlenen proforma faturalarda USD satışlarında USD havalesi gönderileceği, TL havale gönderilmesi halinde … San. Ve Dış. Tic. A.Ş.’nin bankalarından bağladığı kurun geçerli olduğunun görüldüğünü, bu proforma faturalarda davalı tarafın kaşesi ve imzasının bulunduğunu, konuya ilişkin Yargıtay kararlarında da, kur farkı talep edilebilmesi için taraflar arasında sözleşme bulunması veya faturaların döviz karşılığının faturada gösterilmesi gerektiğini, taraflar arasında sözleşme bulunmasa bile eğer faturalarda döviz karşılığı gösterilmiş ise kur farkı istenebileceğini, ayrıca uygulama ya da teamül aranmadığının açıkça belirtildiğini, 11.06.2015 tarih A-17862 numaralı kur farkı faturasının cari hesaplara işlendiğini ve davalı tarafın bu fatura yönünden herhangi bir itirazı olmadığını, 28.03.2016 tarihli kur farkı faturasını davalı tarafın almaktan imtina ettiği dosya kapsamı ile görülmekte iken, kur farkına ilişkin davalının daha önceki zımnen kabullerinin görülmesi gerektiğini, Yukarıda ayrıntılı olarak taraflarca izah edilen nedenler, kanun maddeleri ve emsal Yargıtay ve Yerel mahkeme kararları çerçevesinde davalı alacaklı müvekkili ile davacı borçlu arasındaki ticari alım satımlarda USD üzerinden ticaret yapılması ve dövize endeksli alım satımlarda vade tarihinde alacağın ödenmemesi durumunda alacaklı tarafın kur farkından doğan alacağını borçlu taraftan talep etme hakkına sahip olduğunu, müvekkili şirket tarafından satışı yapılan çelik ve sac mamulleri, yurtiçinde ve yurtdışında döviz endeksli olarak satılmakta olup, davacı tarafın bunu bilmesine rağmen sırf kur farkını ödememek için işbu itirazı yaptığını; … sistemi dikkate alındığında yurt içinde üretilen ve ihraç edilen ürünlerin yanı sıra, yurt içinde üretilmesi mümkün olmayan, üretilse bile hammadesinin ithalat yolu ile yurt dışından tedarik edildiği ürünlerin de mevcut olduğunu, ülkedeki ekonomik ve ticari dalgalanmaların yurt dışı bazlı çalışan firmaların döviz endeksli çalışmasına neden olduğunu, müvekkili firmanın sac ve çelik alım satım konusunda faaliyet gösteren, döviz endeksli çalışan bir firma olduğunu, rulo saç mamullerini yurtdışından USD kuru ile aldığını gösteren faturaları ve gümrük beyannamesini dilekçe ekinde sunduklarını, dolayısıyla ödeme tarihlerinde, döviz cinsinden alacağını alamaması durumunda aradan geçen yıllarda döviz bedelindeki dalgalanmaların müvekkilinin pasif ve aktif alacağına zarar verdiğini, dövize endeksli çalışan firmaların ödeme tarihlerinde döviz alacağının ödenmemesi durumunda salt asıl alacak yönünden zararının açıkça ortada olduğunu, alacak zamanında ödense alacaklı o bedel ile ticari faaliyetlerine devam edecekken, borçlu tarafın haksız şekilde ödemeleri geciktirmesinin alacaklı müvekkilinin ticari işlerinde çok büyük zararlar meydana getirdiğini ve halen getirmeye devam ettiğini; Borçlu tarafından vadesinde ödenmiş olsaydı borcun 1 Euro değerinin 3-4 TL arasında olacağını, halen ödenmeyen borcun beyan dilekçesinin hazırlandığı bugün 8-9 TL değerinde olduğunu, müvekkili alacaklı firmanın kur farkının ödenmemesindeki zararının açıkça anlaşılacağı üzere 3 kat arttığını, Yerel mahkeme tarafından hükme esas alınan 01/11/2018 tarihli bilirkişi raporunda 11.451,51 USD karşılığı 32.931,10 TL kur farkı istenilebileceği tespitinin hatalı olduğunu, bilirkişi hesaplamasında müvekkilinin cari hesapta 25.03.2016 tarihindeki kur farkını baz alarak hesaplama yapmasına dayanarak, kur farkı hesaplaması yapmışsa da bu hesap yanlış olup, cari hesabın 28.03.2016 tarihinde kapatıldığını, kur farkı hesaplanırken 28.03.2016 tarihindeki efektif satış kuru üzerinden hesaplama yapılması gerektiğini, müvekkili efektif satış kurundan az hesaplama yapmışsa da müvekkilinin 28.03.2016 tarihi baz alındığında kur farkı alacağının 12.629,61 USD olduğunu, çelik sac satımının tüm ülke genelinde döviz üzerinden yapıldığının ticari teamül haline geldiğini, davalının üzerinde kaşe ve imzasının bulunduğu proforma faturalardan da kur farkına ilişkin oluşacak borcu kabul ettiğinin ortada olduğunu, müvekkil ile davalı arasındaki takibin nedeninin ticari ilişkiden kaynaklandığını, müvekkil ile davalı arasında döviz üzerinden alışverişin devam etmekte olup, geçmişte de davalı tarafından ödemelerin yabancı para cinsi üzerinden yapıldığını ve müvekkilce faturaların usulüne uygun şekilde o günkü döviz kuru belirtilerek Türk Lirası üzerinden kesildiğini, fatura tarihi ile ödeme günündeki kurun farklı olması nedeniyle kur farkı oluştuğunu ve taraflar arasındaki ticari ilişki neticesinde müvekkil tarafından kur farkı faturası kesilmek durumunda kalındığını, Vergi Usul Kanunu gereğince zorunlu olarak TL üzerinden faturalandırılıp, ödeme günü yerine daha sonraki bir günde ödenmesi halinde fiili ödeme günündeki kur ile ödeme tarihindeki kur farkına ilişkin kesilen faturada hukuka aykırı bir durumun söz konusu olmadığını, kur farkı oluştuğu takdirde kur faturası kesilebileceğinin karşı tarafın kabulünde olduğunu; Müvekkili şirket ile davalı şirket arasındaki ticari alışveriş uzun yıllardır devam etmekte olup müvekkil şirket tarafından önceden 11.06.2015 tarihli kesilen kur farkı faturasının da mevcut olduğunu, işbu sebeple Mahkemece kur farkı faturası kesilebilmesi için işbu durumun bir teamül haline gelmesi gerektiği görüşünün benimsendiği düşünüldüğünde dahi taraflar arasında önceden kesilmiş olan ve itiraz edilmeyen kur farkı faturası dikkate alındığında teamül haline geldiğinin kabulü gerektiğini, ayrıca müvekkil ve karşı taraf arasında ticarete konu malların American Doları USD bedelleri üzerinden faturalandırıldığını, müvekkilinin ticari teamülü gereği davalıya önce proforma fatura düzenlendiğini, karşı tarafça işbu proforma faturaların imzalanarak kabul edildiğini, sözleşme niteliğindeki proforma faturalarda düzenlenmiş olan kur farkına ilişkin anlaşma gereğince kur farkının oluşması ile davalı tarafa kur farkı faturası kesilmiş olup, söz konusu müvekkilinin alacağının işbu kur farkı faturasından kaynaklandığını, taraflar arasındaki ticaretin American Doları USD esaslı yapılması, düzenlenen mal satış faturalarının kesinleşmesi ve sac satımında alıcı ile satıcı arasında sözleşme bulunmaması halinde kur farkının ödenmesinin teamül olması karşısında fatura tarihleri ile ödeme tarihleri arasında doğan kur farkının alacaklı tarafça talep edilebileceğinin Yargıtay Kararları ile açıkça belirtildiğini; Müvekkili şirket tarafından satışı yapılan sac mamüllerinin gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında döviz endeksli olarak yapıldığını, davalı taraf tacir olup, uzun süredir sektör içinde olmakla beraber işbu durumu bilmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olmakla beraber, ayrıca basiretli tacir yükümlülüğüne de aykırı olduğunu, Yerel mahkeme tarafından bu hususların göz önüne alınmamasının kabul edilemez olup, ihtiyati haczin reddine ilişkin kararın bozulması gerektiğini, bir ticaret dalına özgü ticari örf ve adetlerin genel olanlara üstün tutulduğunu, taraflar arasında rulo sac alım satım ticareti yapılması ve rulo sac ticaretinin ülkemizde ve dünyada döviz cinsi para üzerinden yapılması yönünde ticari teamülün mevcut olduğunu, Eskişehir Ticaret Odası tarafından Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verilen cevap yazısının;”İlgi yazınız ile mahkemenizde görülmekte olan itirazın iptali savası nedeni ile taraflar arasında … mamülleri alım satım işlemi yapıldığından bu sektörde kur farkı ödenip ödenmediğinin bildirilmesi talep edilmektedir. … mamülleri satışı ile iştigal eden odamız üyelerinin bağlı bulunduğu ilgili meslek komiteleri tarafından alınan görüşler doğrultusunda ; Alıcı satıcı arasında sözleşme bulunmaması halinde kur farkı ödendiği, sözleşme yapılması halinde ise kur farkı olup olmayacağının sözleşme ile düzenlendiği tespit edilmiştir.” şeklinde olduğunu; Alacaklı müvekkili tarafından kesilen faturalara, davalı borçlu şirket tarafından itirazda bulunulmadığını ve iddiayı ispat kabiliyetine haiz faturalar ile de görüleceği üzere ticari teamüle ve taraflar arasındaki ticari ilişkiye uygun olarak düzenlenen faturalara bakıldığında müvekkili şirketin davalıdan alacaklı konumunda olduğunu, yerleşik ticari teamül gereği kur farkı istenebileceğini beyanla yerel Mahkemenin 2016/930 E. 2021/79 K. sayılı 04/02/2021tarihli kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne veya bu hususta yeniden karar verilmek üzere dosyanın Yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili 24/03/2021 tarihli talebi ile; ilk derece mahkemesinin 04/02/2021 tarih 2016/930 esas, 2021/79 karar sayılı kararında davanın kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin talebin (71.318,58-TL) reddine ve 2021 yılı AAÜT göre hesaplanan 662,14 TL vekalet ücretinin davacı taraftan tahsili ile davalı tarafa ödenmesine karar verildiğini, Mahkeme tarafından davalı taraf için vekalet ücretine hükmedilirken reddedilen kısım olan 71.318,58-TL üzerinden değerlendirme yapılması gerekirken kabul edilen kısım üzerinden değerlendirme yapıldığını beyan ederek lehimize takdir edilen vekalet ücreti yönünden ek karar verilmesini, talep kabul edilmediği takdirde hükmün 7 nolu fıkrasının tashihini talep etmiştir.İlk Derece mahkemesi’nin 02/04/2021 tarih ve 2016/930 Esas sayılı ek kararında “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor veya birbirine aykırı fıkralar içeriyor ise, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt yada aykırılığın giderilmesini isteyebilir. Tavzih yoluyla hükmün değiştirilmesi değil açıklaması imkanı vardır. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yoluyla sınırlandırılamaz veya genişletilemez. Hakim hükmü verdikten sonra davadan elini çektiğinden verilen hükmü değiştiremeyecektir. Hüküm verilirken unutulmuş olan, yanlış uygulandığı eksik hükmettiği iddia edilen vekalet ücreti konusunda da karar verilip hükme eklenemeyeceğinden, ayrıca hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hataların tashihi yapılabileceğinden davalı vekilinin vekalet ücretine ilişkin talebinin reddine” karar verilmiş ve verilen ek karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davalı vekili asıl ve ek karara karşı 07/04/2021 tarihli istinaf dilekçesi ile; Mahkeme tarafından lehlerine vekalet ücretine hükmedilirken reddedilen kısım olan 71.318,58TL üzerinden değerlendirme yapılması gerekirken, hatalı bir şekilde kabul edilen kısım üzerinden değerlendirme yapıldığını, söz konusu karardaki hatayı fark etmeleri üzerine 24.03.2021 tarihinde, lehlerine takdir edilen vekalet ücreti yönünden ek karar verilmesini, ek karar talepleri kabul edilmediği takdirde işbu istinaf dilekçesine konu ilamın 7 nolu hükmünün tashihini talep ettiklerini ancak Yerel mahkemenin ek karar taleplerini bu hususta uygulanması gereken metodun tashih yolu olduğu gerekçesiyle, tashih taleplerini görmezden gelerek reddettiğini, yerel Mahkemenin herhangi bir gerekçe göstermeden, herhangi bir dayanağı bulunmadan, 02/04/2021 tarihinde vermiş olduğu ek kararın istinaf yolu ile incelenerek kaldırılmasını talep etme zarureti doğduğunu, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13. maddesi uyarınca; Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için bu Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) üçüncü kısmına göre belirlendiğini, bu madde gereğince reddedilen kısım olan 71.318,58-TL üzerinden AAÜT’nin üçüncü kısmına göre vekalet ücreti belirlenmesi gerekirken lehlerine 662,14 TL vekalet ücretine hükmedilmesi nedeniyle işbu istinaf dilekçesini yazma zarureti doğduğunu beyanla İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04/02/2021 tarih ve 2016/930 E. – 2021 79 K. sayılı ilamının, vekalet ücreti yönünden istinaf yoluyla incelenerek kaldırılmasını, taraflarına AAÜT’ye göre belirlenecek 10.071,42 TL vekalet ücretinin ödenmesine yönelik karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, bakiye açık hesap alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı taleplerine ilişkindir. Davacı tarafından davalı aleyhine Fatsa İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile; 71.980,72 TL cari hesap alacağının tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatılmış, davalı tarafın süresi içerisinde borcun başka bir icra dosyasına ödendiğinden bahisle yapılan itiraz üzerine takip durmuş, davacı somut dava ile taraflar arasında kur farkı uygulamasının ve takipte talep edilen alacak içerisinde kur farkı alacağının da bulunduğunu beyan ederek itirazın iptalini talep etmiş, davalı taraf davacının mükerrer takip yaptığını, taraflar arasında kur farkı ödeneceğine dair anlaşma olmadığını beyan ederek davanın reddini savunmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davacı vekili esasa ilişkin sebeplerle, davalı vekili ise davalı lehine hükmedilen vekalet ücreti yönünden istinaf başvurusunda bulunmuştur.Mahkemece alınan bilirkişi raporunda davacı tarafından düzenlenen faturaların davalının defterlerinde kayıtlı olduğu, davacının kendi ticari kayıtlarına göre takip tarihinde davalıdan 71.981,11 TL alacaklı olduğu, bu alacak içerisinde davalı tarafından verilen ve tahsil edilemeyen toplam 35.000 TL bedelli iki adet çekin ve davalı tarafça kabul edilmeyen 36.318,97 TL bedelli kur farkı faturasının bulunduğu, davalı tarafından takip ve dava tarihinden sonra (20.06.2016 ve 24.06.2016 tarihlerinde) davacıya toplam 35.000 TL ödeme yapıldığı tespit edilmiş ve davacı tarafından bu ödemelerin ticari defterlerine daha önce ters kayıt yapılan çeklerin ödemesi olarak kaydedilmesi nedeniyle cari hesap alacağından mahsup edilmiş olduğu anlaşılmıştır. Çek bir ödeme aracı olup hesaba kaydedilmesi ile bedeli borç miktarından mahsup edileceğinden davacı tarafından …’a ait … ve … seri numaralı iki adet çek için ters kayıt yapılmış ise de, bedelleri tahsil edilmiş olduğundan bilirkişi tarafından cari hesap alacağından mahsup edilmesinde bir usulsüzlük olmadığı anlaşılmıştır. Davacı taraf, taraflar arasında kur farkı uygulanacağına dair teamül olduğunu, daha önce düzenlenen kur farkı faturasının davalı tarafından ödendiğini, davalı adına düzenlenen proforma faturalarda kur farkı ödeneceğine dair açıklama olduğunu, faturaların TL olarak düzenlenmesinin muhasebe zorunluluğundan kaynaklandığını, faturalar üzerinde döviz kurunun gösterildiğini ve kur farkı faturası nedeniyle alacaklı olduğunu iddia etmiş ise de, bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere davacının, çeklerin ödeme tarihindeki döviz kurunu esas alarak cari hesabında aynı zamanda USD cinsinden hesap bakiyesini takip ettiği, kur farkı faturasının bu bakiyeden kaynaklandığı, çek bir ödeme vasıtası olup döviz üzerinden düzenlenmesi mümkün olduğu gibi, bedel hanesinin verildiği andaki döviz satış kuru üzerinden hesap edilerek de doldurulabileceği, buna rağmen ödemeyi Türk Lirası üzerinden çek olarak kabul eden davacının bu aşamadan sonra kur farkı isteyemeyeceği ( Yargıtay 11. HD; 18.01.2021 T., 2020/4821 E., 2021/65 K.), bu noktada davacı tarafından düzenlenen ve davalının kaşe ve imzasını içerir proforma faturada kur farkı ödeneceğine dair açıklama bulunsa da, çekle yapılan ödemelerde de kur farkı talep edilebileceğine dair bir açıklama olmadığı, daha önce düzenlenmiş bir adet kur farkı faturasının, taraflar arasında çekle yapılan ödemelerde kur farkı talep edilebileceğine dair bir teamül oluştuğunun kabulüne yeterli delil kabul edilemeyeceği, bu minvalde Mahkemece bilirkişi ek raporu esas alınarak 662,14 TL yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır. Davacı vekilinin istinaf başvurusu haksız bulunmuştur. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/1. maddesi; “Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için bu Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.” düzenlemesini havi olup, somut davanın konusunun para alacağı olduğu, Mahkemece davanın 71.318,58 TL’lik kısmının esastan reddine karar verildiği ve anılan maddede yer alan istisnaların söz konusu olmadığı anlaşılmakla davalı lehine vekalet ücretinin reddolunan dava değeri olan 71.318,58 TL üzerinden karar tarihindeki tarifenin üçüncü bölümüne göre belirlenmesi ve bu şekilde 10.071,42 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken 662,14 TL vekalet ücretine hükmedilmesi hatalı olmuştur. Öte yandan HMK’nın 304/1. maddesi uyarınca tashih yolu ile hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hataların düzeltilmesi mümkün olup hükmün davalı lehine verilen vekalet ücreti ile ilgili bendinde yazı ve hesap hatası bulunmadığı, mevzuatın yanlış uygulandığı anlaşıldığından Mahkemece tashih talebinin reddine dair verilen kararda isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı vekilinin ek karara karşı istinaf başvurusu haksız, asıl karara karşı istinaf başvurusu ise haklı bulunmuştur. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, davalı vekilinin ek karara karşı istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, asıl karara karşı istinaf başvurusunun ise kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ile Dairemizce yeniden karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davalının ek karara karşı yaptığı istinaf başvurusunun REDDİNE, 3-Davalının asıl karara karşı yaptığı istinaf başvurusun KABULÜ İLE; İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04/02/2021 tarih ve 2016/930 Esas – 2021/79 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; Davanın KISMEN KABÜLÜ ile, Fatsa İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında davalı borçlu itirazının kısmen iptali ile takibin 662,14 TL üzerinden devamına, alacağa takip tarihinden tahsil tarihine kadar avans faizi işletilmesine, 4-Fazlaya ilişkin talebin reddine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 5-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 179,90 TL harcın davacı tarafından peşin olarak yatırılan 1.229,26 TL harçtan mahsubu ile hazineye gelir kaydına bakiye 1.049,36‬ TL harcın talep halinde davacıya iadesine, 6-Peşin olarak alınan 179,90 TL harcın davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,7-Davacı tarafından yapılan 3.715,50 TL yargılama giderinin davanın kısmen kabul – kısmen red oranına göre hesaplanan 34,17 TL’sinin davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine arta kalan kısmın davacı taraf üzerinde bırakılmasına, 8-Davalı tarafından herhangi bir yargılama gideri sarf edilmediği anlaşıldığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,9-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanan 662,14 TL vekalet ücretinin davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, 10-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanan 10.071,42 TL vekalet ücretinin davacı taraftan tahsili ile davalı tarafa ödenmesine, 11-Bakiye gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN:12-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı ve davalı tarafından ayrı ayrı yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 13-Harçlar Kanunu gereğince ve dairemiz karar tarihi itibariyle davacıdan alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,14-Davalı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine, 15-Davalı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 16-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen harç ve yargılama giderlerinin kendi uhdesinde bırakılmasına, 17-Bakiye gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak 08/06/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.