Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/923 E. 2023/1118 K. 13.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/923 Esas
KARAR NO: 2023/1118 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/973 Esas – 2020/527 Karar
TARİHİ: 22/10/2020
DAVA: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 13/07/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin Tasfiye Halindeki … Paz. San. ve Tic. Ltd. Şirketi’nin ortağı olduğunu, müdürlük görevinin sona erdiği 17.10.2007 tarihinden itibaren de İzmir’de ikamet ettiğini, uzun yıllar boyunca bir kar payı alamadığını, babalarına ait olan bu şirketin, babalarının vefat tarihinden itibaren fiilen, 29.07.2009 yılından itibaren de resmen davalı … tarafından yönetildiğini, davalıya çekilen ihtarnameye karşı davalı …’ın cevap verdiği ihtarnamede, davalı şirketi yönettiğini kabul ettiğini, müvekkili tarafından açılan ecrimisil konulu davada davalının verdiği cevap dilekçesinde; müvekkilinin yönetimle bir ilgisi bulunulmadığının beyan edildiğini, İstanbul 2. ATM dosyasında davalı …’ın usulsüzlükler yaptığı ve bu şekilde şirketi zarara ugrattığının, sermayesinin tamamını kaybettiğinin görüldüğünü ve şirketin tasfiyesine karar verildiğini, aynı dosyada tasfiye memuru olan diğer davalı …’nın kendi açıklamalarına göre, şirketin vergi borcunu 200.000,00-TL arttırdığını, ayrıca tasfiye memuru-davalı …’nın, kendi beyanında, yönettiği şirkete idari para cezaları kesildiğini kabul ettiğini, bu rakamı kendisi 17.000,00-TL olarak açıklamış iken gerçekte 39.000,00-TL ceza kesildiğini, bu cezaların da ihmal sonucu gerçekleştiğinin tespit edildiğini, Türk Ticaret Kanunu gereği görevi şirketi derhal tasfiye etmek olan davalı …’nın görevde kaldığı 1 yıl 8 ay boyunca bu görevini icra edeceği ve şirketi tasfiye edeceği yerde diğer davalının etkisiyle ve büyük kazanç kapısı olan … Bar’ın işletmesini devam edebilmek amacıyla şirketi, borçların katlanmasına sebebiyet vererek zarara uğrattıklarını beyanla davalı …’ın müdürlük görevini kötüye kullanarak yaptığı borçlandırıcı işlemlerin tespitini, fiilen şirket yönetiminde olduğu günden dava tarihine kadar faaliyet karının tespitini, şirketin aktif ve pasifleri ile borç ve borçlanacağı menkul, gayrimenkul mal varlıklarının tespitini, diğer hakları saklı kalmak kaydı ile 02.03.2007 tarihinden, diğer davalı …’nın ise tasfiye memuru olarak atandığı 04.12.2014 tarihinden itibaren şirketi uğrattıkları zararın tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000 TL zararın, haksız fiil kabul edilmesi gereken her bir zararı meydana getirdikleri tarihten itibaren şirkete ödenmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile; müvekkili …’nın İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/1131 E. sayılı dosyasında Tasfiye Memurluğu görevini ihmal ve kötüye kullanmadığına karar verilmiş olup itirazların ise İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin 2017/282 Esas ve 2017/244 Karar sayılı kararı ile reddedildiğini, müvekkilinin görevinin 22/12/2016 tarihinde bittiğini, müvekkilinin yasal ödeneğinden başka bir faaliyetten bir gelir elde etmediğini, tasfiye memurluk görevini layıkıyla yerine getirdiğinin mahkeme kararı ile onaylandığını, davacının müvekkili … aleyhine Savcılığa yaptığı şikayetin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu’nun 2017/6115 Srş.No ve 2017/33642 Karar numaralı takipsizlik kararı ile sonuçlandığını, müvekkiline iftira atıldığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile; davacının talebinin haksız fiil nedenine dayalı olduğunu, davalının fiili öğrendiği ve fiilin gerçekleştiği andan itibaren dava zamanaşımının dolduğunu, davacının daha önceden de davalı aleyhinde dava konusu olaylar nedeniyle savcılığa yaptığı şikayetin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçlan Soruşturma Bürosu’nun 2017/6115 Soruşturma ve 2017/33642 Karar numaralı kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlandığını, halihazırdaki dava ile aynı nedenlere dayanan İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılan 2015/1131 E. ve 2016/270 K. sayılı 22.12.2016 tarihli ek karar tarihli davanın reddedildiğini, istinaf taleplerinin de İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin 2017/282 E. ve 2017/244 K. sayılı kararı ile reddedildiğini, şirketin hesaplarının sorgulama yerinin genel kurul toplantıları olduğunu, davacının şirkete başvurup hesapları kontrol etmediğini, dolayısıyla davasının dinlenemez olduğunu beyanla davanın reddedine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesi talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 22/10/2020 tarih ve 2017/973 Esas -2020/527 Karar sayılı kararında; “…Tüm dosya kapsamı ve toplanılan delillerin bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda; Davacı yanca; davacının dava dışı Tasfiye Halindeki … Paz. San. ve Tic. Ltd. Şirketi’nin ortağı olduğunu, söz konusu şirketin fiilen 29.07.2009 tarihinden itibaren davalı … tarafından yönetildiğini, ilgili davalının İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen dava dosyasında şirketin yönetimi sırasında usulsüzlükler yaptığını ve bu şekilde şirketi zarara uğrattığını, bu sebeple şirketin sermayesinin tamamını kaybettiği ve şirketin tasfiyesine karar verildiğini, şirketin tasfiye memuru olan diğer davalı …’nın ise; şirketin vergi borcunu 200.000,00-TL arttırdığını, ayrıca tasfiye memuru davalı …’nın görevi sırasında ve ihmali sonucunda dava dışı şirkete idari para cezaları kesildiğini, Türk Ticaret Kanunu gereği görevi şirketi derhal tasfiye etmek olan davalı …’nın görevde kaldığı 1 yıl 8 ay boyunca bu görevini icra edeceği ve şirketi tasfiye edeceği yerde diğer davalının etkisiyle şirket borçlarının katlanmasına sebebiyet vererek zarara uğrattıklarından bahisle her bir zararın meydana getirdikleri tarihten itibaren dava dışı şirkete ödenmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır. Davacı yanca her ne kadar davalı …’ın fiilen 02.03.2007-29.07.2009 tarihleri arasında müdürlük görevini yerine getirdiği iddia edilmişse de; dosya kapsamına sunulan ihtarname içeriklerinde bu hususa ilişkin her hangi bir belirleme bulunmadığından davalı …’ın 29.07.2009 tarihli genel kurul kararına göre 30 yıl süreliğine şirket müdürlüğüne seçilmesi ile 29.07.2009 tarihi itibariyle şirketin müdürü olarak görev yaptığı anlaşılmıştır. Davalı … tarafından sunulan cevap dilekçesinde; davacı yanca ileri sürülen iddia ve taleplerin zamanaşımına uğradığı iddia ederek zamanaşımı def’ini ileri sürdüğü, eldeki davanın, şirket müdürünün sorumluluğundan kaynaklı tazminat talebine ilişkin olduğu, limited şirketlere ilişkin TTK.’nın 644. maddesinin yollaması ile TTK.’nın 560. madde hükmünde düzenlenen zamanaşımına ilişkin düzenlemesinin uygulanması gerektiği, TTK.’nın 560. madde hükmü zamanaşımı konusunda ikili bir ayrıma giderek ilgilinin zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl, her halükarda zararı doğuran fiilin meydana geldiği tarihten itibaren 5 yıl içinde şirketin zararının şirkete ödetilmesine ilişkin taleplerin zamanaşımına uğrayacağının düzenlendiği, zamanaşımı def’inin ileri sürülmesi ile müdürün sorumluluğuna konu olacak vakıaların dava tarihi olan 30.10.2017 tarihinden geriye doğru 5 yıl içinde yani 30.10.2012-30.10.2017 tarihleri arasında gerçekleşmiş olması gerektiği, 2 yıllık kısa zamanaşımının davaya uygulanabilmesi için davacı ortağın zararı ve sorumluyu öğrendiği hususunun ispatlanmasının arandığı; ancak davacı yanca zararın ve sorumlunun öğrenildiğine ilişkin somut delillerin ileri sürülmediği, ortağın şirketin maruz kaldığı idari para cezalarına ilişkin bilgi alabileceği yerin genel kurul olduğu; ancak yapılan bir genel kurulda davacı ortağın bilgilendirildiği ya da genel kurul dışında davacının haricen zararı ve sorumluyu öğrendiğine dair bir delil de ibraz edilmediği, bu bağlamda davalı … bakımından 5 yıllık zamanaşımına göre sorumluluk değerlendirmesi yapılması gerektiği, diğer davalı …’nın cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inin ileri sürülmediği anlaşılmıştır. Dava dışı şirketin kamu borçlarından şirket tüzel kişiliğinin tek başına sorumluluğunun asıl olduğu, limited şirket müdürü ve tasfiye memurunun üstlendikleri yöneticilik görevinde tedbirli bir yönetici gibi davranma ve önlemler alma yükümlülüğü bulunduğu, kamu borçlarının ortaya çıkmasında veya ödenmesi yönünde yöneticilerin kusurunun olması halinde TTK’nın m. 553 vd. hükümleri uyarınca şirkete karşı sorumluluklarının söz konusu olacağı, dava konusu olayda, dava dışı şirketin kamu borçlarından kendi malvarlığı ile sorumlu olması ve kamu borçlarının ödenip ödenmemesinin şirketin malvarlığı durumunu ilgilendirdiği, yine şirketin maruz kaldığı idari para cezalarının bir kanun hükmünün ihlali niteliğinde olduğundan şirketin aktif malvarlığını azaltan kalemler olması ve davalıların buna ilişkin kusursuzluklarını ispat edememeleri nedeniyle bu zarar kalemlerinden de TTK.’nın m. 555 hükmü uyarınca sorumlu oldukları ve şirketin zararının şirkete ödetilmesi gerektiği anlaşılmıştır.Dosya kapsamına alınan ve hüküm kurmaya elverişli bulunan kök ve ek bilirkişi raporlarında da belirlendiği üzere; Davalı …’ın zamanaşımı itirazı nazara alınarak; dava dışı şirket aleyhine SGK tarafından kesilen idari para cezalarının gecikme zammı ile hesaplanan toplam 64.632,10-TL’sinden …’ın, bu toplamın 19.371,49-TL’lik kısmından …’nın, diğer davalı … ile şirkete karşı müteselsilen sorumlu olduğu, diğer idari para cezalarının hesaplanan toplam 7.182,75-TL’sinden …’ın bu toplamın 2.000,00-TL’lik kısmından, diğer davalı …’nın, davalı … ile şirkete karşı müteselsilen sorumlu olduğu, Beyoğlu Belediye Başkanlığı Mali Hizmetler Müdürlüğü’nün 04.12.2017 tarihli yazısında 22.11.2017 tarihi itibariyle düzenlenen borç hesap kartında işaret edilen para cezalarından; davalı … ‘ın toplam 6.250,00-TL’nin tamamından, davalı …’nın ise; bu toplamın 5.250,00-TL’lik kısmından diğer davalı davalı ile müteselsilen sorumlu olduğu anlaşılmış, yukarıda açıklanan gerekçelerle; davanın davalı … yönünden kabulü, diğer davalı … yönünden kısmen kabulü ile; davalı … yönünden sorumluluk miktarı 78.064,85-TL olarak belirlenmiş ise de; talep aşılamayacağından 50.000,00-TL’nin ( davalı tasfiye memuru …’nın ise bu miktarın 26.621,49-TL’sinden sorumlu olması kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile dava dışı … Paz. San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne ödenmesine, davalı … yönünden fazlaya ilişkin istemin ve davacı yanın diğer zarar kalemlerine ilişkin zarar iddiasını belirlenebilir şekilde ortaya konulamaması nedeniyle ispatlanamadığından reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis etmek gerekmiştir.”gerekçesi ile davanın davalı … yönünden kabulü, diğer davalı … yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş ve karara karşı taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Yerel mahkeme kararının eksik incelenen bilirkişi raporları neticesinde verildiğini, bilirkişi raporlarının eksik olduğunun ve tekrar rapor alınması gerektiğinin taraflarınca belirtildiğini, eksik ve hatalı alınan bilirkişi raporlarına rağmen hüküm kurulduğunu, bilirkişi heyetine mahkemece verilen görev; şirketin ticari defterleri, belgeleri, dava dosyasındaki banka kayıtları, şirket kayıtları, tasfiye dosyası ve dosyada mübrez tüm deliller değerlendirilerek, var ise davalıların ihmal ve sorumluluklarının tespit edilmesi şeklinde iken, bilirkişi heyetince şirket aleyhine kesilmiş para cezalarının incelenip değerlendirildiğini, bilirkişilerin eksik inceleme ve araştırma yaptıklarını; Şirketin hesaplarından yapılan takas provizyon işlem açıklamaları gelen banka ekstrelerinde yok ise de, bu eksiklik giderilerek bilirkişi raporu alınması gerekirken bu beyanlarının da dikkate alınmadığını, deliller arasında bulunan ve şirketin usulsüz borçlandırıldığını belgeleyen İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E., İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. ve İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı icra dosyaları celp edilmeden dosyanın bilirkişiye gönderildiğini, celp edildikten sonra da bilirkişi tarafından dikkate alınmadığını, bu dosyalarda davalı …’ın yetkisi sona ermiş olmasına rağmen şirketi borçlandıran çekleri keşide ettiğinin görüldüğünü, bu eylemden diğer davalı tasfiye memuru … ve …’ın müteselsilen sorumlu olduklarını, celp edilen … Bank A.Ş. hesap ekstrelerinden anlaşıldığı üzere 01.12.2014 tarihinde … nolu çek ile 28.500 TL, 12.12.2014 tarihinde … nolu çek ile 3.530 TL davalı …’a şirket kayıtlarında gözükmeyen ödemeler yapıldığını; Görevi sadece şirketi tasfiye etmek olan davalı …’nın görevli olduğu dönemde SSK, vergi ve sair şirket borçlarını 200.000 TL artmış olmasının şirket tasfiye memurunun sorumluluğunun ne olduğunun yine raporda belirtilmediğini; Görevi şirketi tasfiye etmek olan davalı …’nın İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2015/1131 E. sayılı iade-i muhakeme dosyası açarak şirketin ekonomik durumunun fesih ve tasfiyeyi gerektirmediğini ve tasfiye işlemlerinin durdurulmasını talep ettiğini, aynı tasfiye memurunun İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2016/1010 E. sayılı davayı açarak şirketini borca batık olduğundan bahisle doğrudan iflasını istediğini, tasfiye memurunun bu çelişkili davranışının bilirkişi heyetince değerlendirilmediğini; Dosyada mübrez İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/1131 E. (Eski 49. Asliye Ticaret Mahkemesi 2011/151 E., daha eski Beyoğlu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2010/326 E. ) sayılı şirketini tasfiyesi konulu davada davalı …’ın şirket cirosunu düşük göstermek için bazı alımları kayıtlara intikal ettirmediğinin ve usulsüzlükler yaptığının, bu şekilde şirketini zarara uğrattığının, şirket sermayesinin tamamını kaybettiğinin, yapması gereken genel kurul toplantılarının hiçbirini yapmadığının, ortaklar kurulunca TTK madde 324/2 bendi gereğince gerekli tedbirlerin alınmadığının, şirket yönetiminin ihmal ve suistimal edildiğinin belirtildiğini, işbu kararın kesinleştiğini, bu hususların bilirkişi heyeti tarafından incelenmeyip değerlendirmeye alınmadığını; Şirket çalışanı …’e sebebi belirsiz ödemeler yapılarak suistimal yapıldığının incelenmediğini, şirket tasfiye memuru hakkında dosyada mübrez davacı … tarafından yapılan şikayetlerin herhangi bir değerlendirmeye alınmadığını, bu husus ayrıca dava dilekçesi 5. bendinde tek tek yazılmış olup, bu konudaki davaların sorumluluğunun değerlendirmeye alınmadığını; Bilirkişiler raporlarının 9. sayfasında … Bankası Güngören Şubesi … Ltd. Şti.’ye ait hesap ekstrelerinin henüz gelmediğini beyan etmişlerse de hesap ekstrelerinin CD olarak dosyada mübrez olduğunu, bu durumun bilirkişi heyetinin dikkatinden kaçtığını, bilirkişi raporunun sonuç kısmında davalı …’ın 02.03.2007- 29.07.2009 tarihleri arasında müdürlük yaptığına ilişkin herhangi bir delile rastlanmadığı belirtilmiş ise de, dava dilekçesinin 2. ve 3. maddelerinde de belirtildiği üzere bu hususta davalı … Alıkılıç’ın ikrarının mevcut olduğunu, Bilirkişi raporunun hukuki değerlendirme kısmının 2. bendinde bulunan müdürün şirketten borçlandığına dair herhangi bir değerlendirme yapılamadığını, bunun yapılabilmesi için şirket defterlerinin incelenmesi bu ödemelere ilişkin faturalar vb. belgelerin davalı tarafından dosyaya ibrazının istenmesi gerektiğini belirttiğini, kötü niyetli olan davalıların mahkeme duruşmaları sırasında bunları ibraz edeceklerini sözlü olarak belirtmelerine rağmen bilirkişilere gerekli belgeleri sunmadıklarını; Dosyada mübrez Beyoğlu Belediyesi’nin 22.11.2017 tarihli gecikme zammı ile beraber 72.334,34 TL vergi ve para cezasının davalıların sorumlulukları açısından bilirkişi heyeti tarafından değerlendirilmediğini, tüm bu eksiklikler söz konusu iken ve itirazları dikkate alınmadan görevinin dışına çıkarak asıl incelenmesi gereken hiçbir hususun incelenmediğini ve bu eksik ve hatalı bilirkişi raporunun hükme esas alındığını beyanla Yerel mahkeme kararının kaldırılarak gerekli incelemeler yapıldıktan sonra davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Davalı … vekili istinaf dilekçesi ile; Yerel mahkemenin mezkur dosyası tahtındaki kararın eksik incelemeye dayalı olarak verildiğini, bu sebeple istinafa başvurmak zorunda kaldıklarını; Tasfiye memurunun şirketi kar ya da zarara uğratma gibi bir görevinin olamayacağını, tasfiye memurunun ismi gibi tasfiye sürecini kontrol ettiğini, bunun kesin bir süresi olmadığını, tasfiye sürecinin uzun sürebileceğini, bir tacir gibi hareket edip şirketi kara geçirmesi ya da zarara uğratması gibi bir misyonun kendisine yüklenemeyeceğini, davacı tarafın tasfiye memuruna bu şekilde bir misyon yükleyerek haksız ve hukuksuz beyanlarda bulunduğunu, mahkeme kararının aleyhlerine başka bir rotaya sürüklendiğini; Davacının talebinin haksız fiil nedenine dayalı olduğunu, davalının fiili öğrendiği ve fiilin gerçekleştiği andan itibaren dava zamanaşımının dolduğunu, davacının daha önceden de davalı aleyhinde dava konusu olaylar nedeniyle savcılığa yaptığı şikayetin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçlan Soruşturma Bürosu’nun 2017/6115 Soruşturma ve 2017/33642 Karar numaralı kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlandığını, halihazırdaki dava ile aynı nedenlere dayanan İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan 2015/1131 E. ve 2016/270 K. sayılı 22.12.2016 tarihli ek karar tarihli davanın reddedildiğini, istinaf taleplerinin de İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin 2017/282 E. ve 2017/244 K. sayılı kararı ile reddedildiğini, şirketin hesaplarının sorgulama yerinin genel kurul toplantıları olduğunu, davacının şirkete başvurup hesapları kontrol etmediğini dolayısıyla davasının dinlenemez olduğunu, anılan nedenlerle davanın reddedilmesi gerekirken aleyhlerine tazminata hükmedildiğini; Yerel Mahkemenin bu husustaki emsal Mahkeme ve Yargıtay Daire Kararlarına aykırı bir karar verdiğini, müvekkili …’nın tasfiye memuru olarak görev yaptığı 04.12.2014 tarihi ile 22.12.2016 tarihi arasında şirkete 29.02.2016 tarihinde Kaymakamlıkça kesilen 2.000,00 TL’lik idari para cezasından ve SGK’nın kestiği idari para cezasından sorumlu olduğu yönünde görüş bildirildiğini, müvekkili tasfiye memuru …’nın İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/1131 E. Sayılı dosyasında tasfiye memurluğu görevini ihmal ve kötüye kullanmadığına karar verilmiş olup itirazlarının ise İstanbul Anadolu Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 2017/282 E. 2017/244 Kararı ile reddedildiğini, müvekkili lehine kesinleşmiş bir mahkeme kararının sözkonusu olduğunu, müvekkilinin görevinin 22/12/2016 tarihinde bittiğini, dolayısıyla tazminat haklarının sözkonusu olmadığını; Yargılamanın çok hızlı yapıldığını davacı vekiline verilen vekalet ücretinin fazla çıktığını, müvekkilinin memuru olarak hangi kusurlu işlemlerinden dolayı sorumlu olduğuna ilişkin somut hiçbir açıklama yapılmadığını ve hatta; “…dosya içeriğinde yer alan bilgiler çerçevesinde kusur değerlendirmesi yapılamadığı” belirtilmiş olmasına rağmen idari para cezalarından sorumlu olunduğunun ifade edildiğini, TTK’nın 644. maddesinin atfı uyarınca Limited Şirketlerde de uygulanması gereken 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 553. maddesinin 1. fıkrası ”Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar” şeklinde olup yönetim kurulu üyeliklerinde görev alanların kusurlu oldukları ispat edilmedikçe sorumlu olmadıklarının düzenlendiğini, müvekkilinin yasal ödeneğinden başka bu faaliyetten bir gelir elde etmediğini, tasfiye memurunun şirketi tasfiye ile ilgili konularda Mahkemelerde ve dış ilişkilerde temsil ettiklerini, aynı çerçevede avukat atayabildiğini, sulh olabildiğini, tahkim yapabildiğini, tasfiye memurlarının tedbirli yönetici gibi hareket etmek zorunda olduklarını, envanter ve bilanço genel kurulda onaylandıktan sonra şirketin envanterde yazılı tüm malvarlığına, belgelerine ve defterlerine el koyduklarını, müvekkilinin bu saygın görevi layıkı ile yaptığını ve sonuçlandırdığını, bu durumun mahkeme kararı ile onaylandığını, yapılan itirazların reddedildiğini, bu nedenle davacının müvekkili hakkındaki tazminat taleplerinen yersiz olduğunu, iftira suçunun unsurlarının oluştuğunu, bu husustaki yasal başvuru haklarını saklı tuttuklarını, müvekkilinin tasfiye memuru olarak görev yaptığı süreçte idari para cezalarının düzenlenmesinde herhangi bir kusurunun olmadığını, kusura ilişkin somut hiçbir veri sunulmadığı dikkate alındığında raporun bu haliyle hatalı olduğunu, hüküm kurmaya elverişli olmadığının Yerel mahkemenin takdirinde olduğunu, yasanın amir hükmü gereğince, müvekkilinin hangi kusurlu işlemleri ile idari para cezası kesilmesine neden olunduğunun somut olarak ortaya koymayan itirazlarının dikkate alınmadığını, dava dilekçesinin 10. maddesindeki İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/605 E. sayılı dosyasının temyiz edildiğini, kararın bozulduğunu ve 2019/470 E. sayılı dosyada davanın devam etmekte olup iftiralar ve yanıltıcı beyanlarda bulunulduğunu, tasfiye halindeki şirketin borca batık olması nedeniyle iflas yoluyla tasfiye edilmesi için İstanbul 14.Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2016/1010 E. sayılı dosyada iflas davası açtığını beyanla Yerel Mahkeme kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak davanın talepleri doğrultusunda reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesi ile; Taleple bağlılık ilkesi yönünden; karar gerekçesinde ”Davacı yanca her ne kadar davalı …’ın fiilen 02.03.2007-29.07.2009 tarihleri arasında müdürlük görevini yerine getirdiği iddia edilmişse de; dosya kapsamına sunulan ihtarname içeriklerinde bu hususa ilişkin her hangi bir belirleme bulunmadığından davalı …’ın 29.07.2009 tarihli genel kurul kararına göre 30 yıl süreliğine şirket müdürlüğüne seçilmesi ile 29.07.2009 tarihi itibariyle şirketin müdürü olarak görev yaptığı anlaşılmıştır.” denmekle, davacının talep etmediği yıllara ilişkin zararlardan da müvekkilinin diğer davalı tasfiye memuru ile birlikte sorumluluğuna karar verildiğini, bu sebeple kararın taleple bağlılık ilkesine aykırı olması sebebiyle kaldırılması gerektiğini; Zamanaşımı defii yönünden; taraflarınca davada zamanaşımı definin ileri sürüldüğünü, ancak somut olayda 2 yıllık değil 5 yıllık zamanaşımına göre sorumluluk değerlendirmesi yapılmasına karar verildiğini, davanın açılması öncesi 5 yıla ait zarardan müvekkilinin, diğer davalı tasfiye memuru ile birlikte sorumlu tutulduğunu, dava açılması öncesi 5 yılda oluşan zarar iddiasının (yaklaşık 2012-2017 tarihleri arası) yukarıda izah ettikleri üzere davacının talebinde yer almadığını, davacının müvekkiline çektiği sair tarihli ihtarnameler ile esasen zararı öğrenmiş olduğunun, bu sebeple müvekkiline ihtarnameler çektiğinin kabulü ile zararı öğrenmeden itibaren 2 yıllık zamanaşımına göre işbu davayı süresinde açmadığının kabulü gerektiğini, bu sebeple davanın reddine karar verilmesi gerektiğini; Husumet yönünden; dava konusu şirket resmi olarak yönetildiğinden, müvekkilinin hiçbir şekilde zarar sorumluluğunun bulunmayacağı kanısında olduklarını, kararın eksik husumet yönüyle de kaldırılması gerektiğini; Kesin hüküm yönünden; davacının daha önceden müvekkili aleyhinde dava konusu olaylar nedeniyle savcılığa yaptığı şikayetin, T.C. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçlan Soruşturma Bürosu 2017/6115 Sor. ve 2017/33642 K. numaralı Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı ile sonuçlandığını, yine halihazırdaki dava ile aynı nedenlere dayanan T.C. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/1131 E. ve 2016/270 K. Sayılı, 22.12.2016 tarihli Ek Kararı ile davanın reddedildiğini, dosyanın istinaf incelemesinden geçtiğini, davacının istinaf talebinin T.C. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin 2017/282 E. ve 2017/244 K. sayılı kararı ile reddedildiğini, müvekkilinin sorumsuzluğuna dair kesin hüküm bulunması sebebiyle huzurdaki kararın kaldırılması gerektiğini beyanla İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 22.10.2020 tarih, 2017/973 E. ve 2020/527 K. sayılı kararının incelenerek kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, limited şirket ortağı tarafından, şirket müdürü ile tasfiye memurunun eylem ve işlemleri nedeniyle oluştuğu iddia olunan şirket zararının tahsili ile dava dışı şirkete ödenmesi talebine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davalı … yönünden davanın kabulüne, davalı … yönünden ise kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı tüm taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 664/1-a maddesinin atfı ile 553. maddesi hükmüne göre kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurları ile ihlal ettikleri takdirde hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar. TTK’nın 555/1. maddesi uyarınca şirket ortakları, şirketin uğramış olduğu zararın şirkete ödenmesi talebi ile dava açabilirler. 560. maddesi uyarınca ise, müdürlere ve tasfiye memurlarına karşı açılacak tazminat davaları, davacının sorumluları ve zararı öğrendiği tarihten itibaren iki yılda, her halde zararın oluşumundan başlayarak 5 yılda zamanaşına uğrar. Kanun ile limited şirket müdürleri ve tasfiye memurları yönünden getirilen hukuki sorumluluk bir kusur sorumluluğudur. Açılan tazminat davasında, davalı şirket müdürü ve/veya tasfiye memurunun kusurlu işlem veya eylemi nedeniyle şirketin zarara uğradığını ispat yükü davayı açan şirket veya şirket ortağındadır. Bu noktada dava dilekçesi ile hangi işlem ve eylemler nedeniyle şirketin zarara uğradığının somutlaştırılması ve Mahkemece bu somut vakıalar üzerinde inceleme ve değerlendirme yapılması gerekir. Herhangi bir somutlaştırma yapılmadan, şirket müdürü ve/veya tasfiye memurunun tüm görev süresince gerçekleştirdiği işlemler yönünden denetim makamı gibi bir inceleme yapılması mümkün değildir. Limited şirketlerin tasfiye sürecine TTK’nın anonim şirketlere ilişkin 535 vd maddeleri uygulanmakta olup tasfiye, şirketin malvarlıksal ilişkilerinin çözülmesi için yapılması gereken işlemlerin bütününü ifade etmektedir. Tasfiye süresince şirketin tüzel kişiliği gibi organları da varlıklarını sürdürür. Ancak organların yetki ve görevlerinde tasfiye amacından kaynaklanan sınırlamalar meydana gelir. Somut dosyada; Mahkemece davalı … ve davalı …’nın tedbirli bir yönetici gibi davranma ve önlemler alma yükümlülüğünün ihlali suretiyle; 29.07.2009 tarihinde 30 yıllığına dava dışı … Kuyumculuk Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin müdürlüğüne atanan davalı …’ın, TTK’nın 560. maddesi uyarınca dava tarihi olan 30.10.2017 tarihinden geriye doğru 5 yıllık süre içinde ( 30.10.2012 ila 30.10.2017 tarihleri arasında) şirket adına düzenlenen idari para cezaları ve ferilerinden, davalı …’nın ise idari para cezalarından tasfiye memuru olarak görev yaptığı süreye tekabül edenlerden şirketin zarara uğramış olduğu gerekçesi ile sorumlu olduklarının kabulü ile taleple bağlı kalınarak, bilirkişi kök ve ek raporunda hesaplanan miktarların davalılardan tazmini ile dava dışı şirkete ödenmesine karar verildiği anlaşılmıştır. Dosyada, davalı …’ın 29.07.2009 tarihinde şirket müdürlüğüne atandığı ve dava tarihi itibariyle müdürlük görevinin devam ettiği, dava dışı şirketin İstanbul Kapatılan 49. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/151 Esas ve 2011/126 Karar sayılı kararı ile feshedildiği ve tasfiye sürecine girdiği, davalı …’nın 04.12.2014 tarihinde şirkete tasfiye memuru olarak atandığı, Mahkemenin 22.12.2016 tarihli ek kararı ile davalının görevine son verildiği sabittir. Davacı tarafından dava dilekçesinde; davalı …’ın 02.03.2007 tarihinden itibaren fiilen şirket müdürü olarak görev yaptığı, şirketi her yıl zarara uğrattığı, şirkete borç verir gibi kayıtlar tuttuğu, şirketi usulsüz olarak kendisine borçlandırdığı, kendisi tarafından kesilen çeklerin şirket tarafından ödendiği, çeklerin içeriklerinin ve neden verildiklerinin belirsiz olduğu iddia edilerek örneklendirme suretiyle 15 adet ödemeden bahsedildiği, davalı …’nın tasfiye memuru olarak atandığında bildirdiği şirket borcu ile tasfiye süreci devam ederken bildirdiği borç miktarı arasında 200.000 TL tutarında bir artış olduğu, tasfiye süresince şirkete 39.000 TL idari para cezası kesildiği, bu cezaların ihmal neticesinde düzenlendiği, tasfiye memuru olan davalının tasfiye süresince şirketi zarara uğrattığı, şirketin … adlı çalışanına sebebi belirsiz ödemeler yapıldığı, tasfiye memuru olan davalı … tarafından şirket aleyhine çelişkili davalar açıldığı, şirket aleyhine açılan davaların takip edilmediği, bu davalar için avukat görevlendirilmediği beyan edilerek davalıların görevlerini kötüye kullanarak yaptıkları borçlandırıcı işlemlerin tespiti, davalıların görev sürecince şirket karının tespiti, şirketin tüm malvarlığının tespiti ve davalıların görev sürelerince şirketi uğrattıkları zararın tespiti ile zararın davalılarca şirkete ödenmesi talep edilmiş, Mahkemece davacıya dava dilekçesi, gerek vakıalar gerekse talep sonucu yönünden açıklattırılmadığı gibi, dava dışı şirketin ticari defter ve kayıtları incelenmeksizin, kurumlardan celp edilen belgelere göre düzenlenen bilirkişi raporları esas alınarak ve her bir davalının hangi kusurlu iş ve işlemlerinden doğduğu açıklanmadan, doğrudan şirket adına düzenlenen idari para cezalarından sorumlu oldukları kabul edilmiş, davacının diğer talepleri ile ilgili de olumlu olumsuz bir karar verilmemiş, bu şekilde eksik inceleme ve gerekçe ile verilen karar usul ve yasaya aykırı bulunmuş, taraf vekillerinin istinaf başvurularının haklı olduğu anlaşılmıştır. Açıklanan sebeplerle Mahkemece, öncelikle HMK’nın 31. maddesinde düzenlenen hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında davacı tarafa, her bir davalı yönünden şirket zararına yol açtığı iddia edilen işlemleri ve bu işlemlerin hangi sebeple ve ne şekilde şirketi zarara uğratmış olduğunu somutlaştırarak açıklamak üzere süre verilmesi, bundan sonra daha önce rapor düzenleyen bilirkişi heyetinden somut zarara yol açtığı iddia edilen her bir işlem yönünden, dava dışı şirketin ticari defterleri ile tüm dosya kapsamı üzerinde inceleme yapılmak suretiyle, zarara sebep olan işlemlerin ve tarihlerinin, şirket adına düzenlenen idari para cezalarının tarihleri, ne sebeple düzenlendikleri ve akıbetlerinin, (Mahkemece gerekli olması halinde ilgili kurumlardan kesinleşme, yapılandırma, ödeme olup olmadığının sorulması) davalı … tarafından istinaf aşamasında şirkete ait borçların ödenmiş olduğunun iddia edildiği ve ödeme iddiasının yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceği de nazara alınarak, şirketin düzenlenen idari para cezaları nedeniyle gerçekten bir zarara uğrayıp uğramadığının, zarar var ise davadan sonra karşılanıp karşılanmadığının tespiti yönünde rapor alınması, bundan sonra bilirkişi raporunun tüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirilmesi ve yukarıda açıklanan TTK maddeleri kapsamında her bir davalının görevinin kapsamının belirlenmesi, tespit edilen zarar kalemleri yönünden kusurlarının değerlendirmesi ve sonucuna göre tüm talepler yönünden bir karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle davacı vekili, davalı … vekili ve davalı … vekilinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının ayrı ayrı KABULÜ ile; İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/10/2020 tarih ve 2017/973 Esas – 2020/527 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından ayrı ayrı yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde taraflara iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 13/07/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.