Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/884 Esas
KARAR NO: 2023/1114 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/439 Esas – 2020/238 Karar
TARİHİ: 08/07/2020
DAVA: Alacak (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 13/07/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili şirket ile davalı arasında 24.02.2014 tarihli Bayilik Sözleşmesi ve yine aynı tarihli protokol imzalandığını, davalının, Bayilik Sözleşmesi ve Protokolce ilave olarak Ürün Alım Taahhütnamesinde bulunduğunu ve anlaşmanın yürürlüğü süresince geçerli olmak üzere 19.224 ton beyaz ürünü …’den almayı, eksik kalan ton üzerinden ton başına 14 USD tutarında kâr mahrumiyeti ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, davalının toplam 2.679 ton ürün aldığını, eksik aldığı 16.545 ton ürün için müvekkiline 231.628 USD kar mahrumiyeti borcu oluştuğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydı ile alacaklarının şimdilik 1.000 USD’nın, temerrüt tarihinden yabancı paraya İşleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı taraf davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 08/07/2020 tarih ve 2019/439 Esas – 2020/238 Karar sayılı kararında; “Dava, akaryakıt bayilik sözleşmesinde ve sözleşme eki asgari alım taahhüdünde öngörülen yıllık asgari ürün alımı taahhüdüne aykırı davranıldığı iddiasına dayalı “kar kaybı ” adı altında düzenlenen cezai şartın tahsili istemine ilişkin kısmî davadır. Davaya konu uyuşmazlığın çözümünde, cezai şarta ilişkin hükümlerin tartışılıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Cezai şart, borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir borcu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ödemeyi vaad ettiği, hukuki işlem ile belirlenmiş ekonomik değeri olan bir edimdir. Cezai şartın amacı, borçluyu borca uygun davranmaya sevketmektir. Cezai şart, asıl alacağı kuvvetlendirme amacı güder. Bu bakımdan cezai şart, kuvvetlendirilecek asıl borcun mevcut olmasını gerektirir. Asıl borç yoksa cezai şart da söz konusu olamaz. Bu niteliği itibariyle cezai şart asıl borca bağlı fer’i bir borçtur. Asıl borç, mevcut ve geçerli ise, cezai şart da borç doğurur. Asıl borç sona ermiş ya da geçersiz doğmuşsa, cezai şart bağımsız bir borç oluşturamaz. Cezai şart, asıl borcun bağlı olduğu şekle tabidir. Asıl borç bir geçerlilik şekline bağlanmışsa, cezai şartın borç doğurabilmesi aynı şekilde kararlaştırılmış bulunmasına bağlıdır. Ancak, geçerlilik şekline bağlı olan bir sözleşme bu şekle uygun olarak yapılmadığı halde, şekle aykırılığı ileri sürmenin dürüstlük kurallarıyla bağdaşmaması nedeniyle dinlenmediği hallerde, sözleşme geçerli sayıldığından, onun fer’i nitelikte olan cezai şart da geçerli sayılacaktır. Cezai şartın fer’ilik niteliği asıl borca bağlı olduğu sürece devam eder. Başka bir anlatımla cezai şartın fer’iliği, muaccel olduğu ana kadar devam eder. Borçlu borca aykırı davrandığında cezai şart muaccel hale geldiğinden artık fer’i değil, asli (bağımsız) bir alacak niteliğini kazanır. Cezai şart, sağlararası hukuki işlemlerde ve özellikle sonuçlarını hayatta doğuran sözleşmelerde kararlaştırılır. (Bkz.Tunçomağ Kenan; Türk Borçlar Hukuku I.Cilt Genel Hükümler İstanbul 1976 Sh.853 vd., Eren Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 5.Bası, Cilt 2 Sh.1169-1171; Kılıçoğlu M.Ahmet; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 4.Bası Sh.575-577; Reisoğlu Safa; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 12. Bası Sh. 362.) 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 158. maddesinin başlığı “cezai şart” iken 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ceza Koşulu” başlığı altında üç çeşit ceza koşulu düzenlenmiştir. Bunlar öğretide ortaya atılan kavramlara göre seçimlik ceza koşulu (TBK. md. 179/I), ifaya eklenen ceza koşulu (TBK md. 179/II) ve ifayı engelleyen ceza koşulu (dönme cezası) (TBK md. 179/III) dur. Akaryakıt bayilik sözleşmelerinde (veya sözleşme eki taahhütnamelerde) yer alan “yıllık asgari alım taahhüdü”ne uymama halinde öngörülen ceza koşulu (cezai şart) hükümleri TBK’nun 179/II. (BK. md. 158/II) maddesindeki ifaya ekli ceza koşulu (cezai şart) niteliğinde olduğundan burada bu tür ceza koşulu üzerinde durulması gerekmektedir. TBK’nun 179/II maddesine göre; “ceza borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkca feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.” Anılan yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi, ifaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebilecektir. Buna öğretide “taleplerin birleşmesi” veya “toplanması” denmektedir. TBK, “borcun belirlenen zamanda veya yerde ifa edilmemesi” hali için kararlaştırılmış ceza koşulunun, ifaya eklenen ceza koşulu niteliğinde olacağına dair bir karine koymuştur. Bu iki olasılık dışında kalacak eksik ifa hallerinde TBK’nun 179/II. md. değil, 179/I. md. hükmü uygulanacaktır. Zira, Kanun, 179. maddenin ikinci fıkrasında bütün eksik ifa hallerini değil, bunlardan sadece zaman veya yer itibariyle aykırılık teşkil edenlerin ifaya eklenen ceza koşulu olduğunu kabul etmiştir. TBK’nun 179/II. md. hükmü emredici yapıda olmayıp düzenleyici nitelikte olduğundan taraflar, yukarıda belirtilen iki hal dışında kalan eksik ifalarla, bütün ifa etmeme hallerinde de ifa ile birlikte cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler. (Bkz. Tunçomağ Kenan; age sh. 875 vd.; Eren Fikret age sh. 1173 vd. ; Kılıçoğlu M. Ahmet age sh. 579 vd.; Günay Cevdet İlhan, Cezai Şart Ankara 2002 sh. 83 vd.; Uygur Turgut; Açıklamalı – İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, İkinci Cilt 1990 sh. 740) TBK.’nun 179/II. maddesine göre, iki halde alacaklı, ceza koşulunu isteyemez. Eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamaz. Diğer yandan alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemez. Örneğin; beş yıl süreli bir “akaryakıt bayilik sözleşmesinde (veya eki taahhütnamede) bayinin yıllık asgari ürün alımı taahhüdü bulunmasına rağmen yıllar itibariyle bu taahhüde uyulmamış ise tedarikçi (sağlayıcı) firmanın, TBK’nun 179/II. md. uyarınca hem ifayı hem de ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bayie mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili “çekince” (ihtirazi kayıt) bildirmesi ya da bu konuda bayie noterden bir ihtarname göndermesi gerekir. Çekince için bir şekil şartı getirilmemiştir. Tedarikçi, taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama (şerh) ile bu koşulu yerine getirebilir. Bu şekilde bir çekince (ihtirazi kayıt) konulduktan veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi (sağlayıcı) firma, mal vermeye (ifaya) devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içinde her zaman talep edebilir. Sonraki yıllarda da aynı kural geçerlidir. Tekrarlamak gerekirse, her yıl sonunda bir önceki yıla dair ceza koşulunun istenebilmesi, takip eden yılda henüz ifaya başlanmadan önce çekince (ihtirazi kayıt) bildirilmesi veya ihtar çekilmesine bağlıdır. Bunlar yapılmadan müteakip yılın ifası gerçekleşmişse artık bir önceki yıla ait ceza koşulu istenemez. Çekince konmuş veya ihtar çekilmiş olan yıllarla ilgili ceza koşulunun istenebileceği ise kuşkusuzdur. TBK’nun 179/II. Maddesinde öngörülen hüküm, emredici nitelikte olmadığından taraflar, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince aralarında farklı bir düzenleme yapabilirler. Örneğin, sözleşmenin feshi halinde hem cezai şart hem de kar mahrumiyeti ödeneceğini kararlaştırabilirler. Ancak sözleşmenin feshi halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırılmış olduğu hallerde, Yargıtay HGK’nun 20.01.2013 T. 2012/19-670 E. 2013/171 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, sözleşme süresi içinde çekince konmadan uzun süre ifaya devam edilmesi üzerine borçluda, “ceza koşulu istenmeyeceği” ne dair haklı bir güven oluşmuş ise oluşan bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle önceki yıla veya yıllara ait ceza koşullarının talep edilemeyeceğinin kabulü gerekir. Somut olayda, taraflar arasında 24/02/2014 tarihli Bayilik Sözleşmesi ve protokol imzalandığı, ilave olarak davalının yıllık ürün alım taahhütnamesinde bulunduğu, davalının 2014 ve 2015 yıllarında asgari ürün taahhüdüne uymadığı, buna rağmen davacının herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmediği ve ürün tedarikine devam ettiği, davalı borçluda cezai şartın istenemeyeceğine dair güven oluşmasına neden olduğu, bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle önceki yıllara ait (fesih nedeni ile) cezai şartın istenemeyeceği tüm dosya kapsamı ve davalı tarafından keşide edilen ihtarnameden anlaşılmakla davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.”gerekçesi ile, davacının davasının REDDİNE, karar verilmiş ve verilen kesin karara karşı davacı vekili tarafından istinaf talebinde bulunulmuştur. Davacı vekili 30/03/2021 tarihli istinaf talepli dilekçesi ile; Yerel mahkemece verilen kararın kesin nitelikte olmasının hukuka aykırı olduğunu, HMK md. 341/3 hükmünün: “Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda üç bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.” şeklinde olduğunu, bu doğrultuda, 231.628,00 USD’lik kar mahrumiyeti alacaklarının şimdilik 1.000 USD’sinin tahsili talebiyle yöneltilmiş olan ve kısmi dava niteliğinde olduğu ilk karara ilişkin istinaf incelemesi neticesinde tespit edilmiş olan davanın istinaf kanun yoluna tabi olduğunun açık olduğunu, huzurdaki davada, davalının haklı güveninin oluşmasına neden olabilecek herhangi bir fiili, beyanı veya ihtarı bulunmadığını beyanla İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08.07.2020 tarih 2019/439 E. 2020/238 K. sayılı kararın icrasının geri bırakılmasına, istinaf talebinin kabulüne, kararın kaldırılmasına ve davanın bilirkişi raporundaki tespit doğrultusunda tüm talepleri yönünden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi’nin 30/03/2021 tarih ve 2019/439 Esas – 2020/238 Karar sayılı Ek Kararı ile; “6100 sayılı HMK m.341 istinaf yoluna başvurulabilen kararları belirlemiştir. Dosyanın tetkikinde dava değerinin dava açılış tarihi olan 30/12/2016 tarihi itibariyle 3.544,60 TL olduğu, karar tarihi 2020 yılı olup, 2020 yılında belirlenen belirlenen istinaf sınırı olan 5.390,00 TL’nin altında kaldığı, mahkememiz dosyasında verilen kararın kesin olarak verilmiş olduğu görülmekle HMK m.341 gereği davacı vekilinin istinaf talebinin REDDİNE” karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; kısmi dava olarak açılan davanın, HMK madde 341/3 hükmü gereği istinafa tabi olmasına rağmen Yerel mahkeme kararının kesin olarak verilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, Yerel mahkeme kararına karşı taraflarınca sunulan 30.03.2021 tarihli istinaf başvuru dilekçesinin, taraflarına 01.04.2021 tarihinde tebliğ edilen 30.03.2021 tarihli kararla reddedildiğini, HMK madde 341/3 hükmünün; “Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda üç bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.” şeklinde olduğunu, bu doğrultuda, 231.628,00 USD’lik kar mahrumiyeti alacaklarının şimdilik 1.000 USD’sinin tahsili talebiyle yöneltilmiş olan ve kısmi dava niteliğinde olduğu ilk karara ilişkin istinaf incelemesi neticesinde de tespit edilmiş olan davanın istinaf kanun yoluna tabi olduğunun açık olduğunu; Yerel mahkemenin istinaf dilekçesinin reddine ilişkin kararında davanın kısmi dava niteliği üzerinde durulmadığını, istinaf sınırının açıkça hatalı şekilde dava tarihine göre değil, karar tarihine göre belirlendiğinin görüldüğünü, istinaf dilekçesinin usul ve yasaya aykırı şekilde reddine ilişkin 30.03.2021 tarihli kararın kaldırılmasını ve esasa ilişkin istinaf başvurusunun incelemeye alınmasına karar verilmesi gerektiğini; Yerel mahkeme kararına dayanak Yargıtay HGK kararının hatalı şekilde değerlendirildiğini, Yüksek Mahkeme içtihadına konu olay ve değerlendirmeler dikkatli şekilde incelendiğinde müvekkilinin davalının güvenine neden olan veya dürüstlüğe aykırı herhangi bir fiilinin olmadığının açıkça görüldüğünü; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Yerel mahkeme kararına dayanak 20.01.2013 T. 2012/19-670 E. 2013/171 K. sayılı kararında, Yüksek mahkemenin davalıda haklı güven oluşturacağını belirttiği fiilin; davacı dağıtıcının davalı bayi tarafından ürün alım taahhüdünün tamamlanamayacağına ilişkin ihtarına rağmen sessiz kalarak ürün tedarikini sürdürmesi olduğunu; Davalının haklı güveninin tartışılmasının nedeninin davalının sözleşmeyi yerine getiremeyeceğine ilişkin ihtarına davacının sessiz kalması olduğunu, çekince konulmadan ürün tedarikine devam edilmesinin tek başına değerlendirilmesi ve sadece bu nedenle ürün alımına ilişkin yükümlülüğün tamamen ortadan kalktığı sonucuna ulaşılmasının söz konusu olmadığını, bu yöndeki değerlendirmenin sözleşmeyi tamamen anlamsız hale getireceğini, hukuk mantığına ve ticari hayatın bünyesine aykırı sonuca varılmasına neden olacağını, aktarılan HGK kararına dayanılarak huzurdaki dava özelinde davalının haklı güveninin oluşacağı sonucuna ulaşılmasının açıkça hatalı değerlendirmeye dayandığını, anılan HGK kararı incelendiğinde, burada TBK md. 179/2 hükmünün emredici nitelikte olmadığının ve taraflarca aksinin düzenlenebileceğinin açıkça vurgulandığının; davalının haklı güveni ihtimalinin ise ancak istisnai olarak tartışılabileceğinin açıkça anlaşıldığını, huzurdaki davada, davalının haklı güveninin oluşmasına neden olabilecek herhangi bir fiili, beyanı veya ihtarı bulunmadığını, davalı tarafından imzalanan Ürün Alım Taahhütnamesi hükümlerinde müvekkilinin kar mahrumiyeti alacağını sözleşme sonunda toplam tutar üzerinden talep edebileceğinin açıkça düzenlenmiş olması karşısında güveni korunması gereken tarafın müvekkili olduğunun aşikar olduğunu, Yüksek Mahkemenin kararlarında tereddütsüz bir şekilde ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin mal tedarikinde bulunması ve bayilik ilişkisinin sürdürülmesinin Ürün Alım Taahhütnamesine ihlalden kaynaklanan kar kaybına ilişkin talebinden vazgeçildiği anlamını taşımayacağını kabul ettiğini; Yargıtay içtihatlarında ve doktrinde, çekince konulması gerekliliğine ilişkin TBK madde 179/2 hükmünün emredici nitelikte olmadığının ve taraflar arasında aksi yönde hüküm öngörülebileceğinin açıkça ifade edildiğini, huzurdaki davaya konu Ürün Alım Taahhütnamesinde aksi yöndeki hükmün geçerli şekilde kararlaştırılmış olması karşısında Yerel mahkeme değerlendirmesinin somut olaya uygun olmadığının görüldüğünü ve kararın kaldırılmasına karar verilmesi gerektiğini; Aksinin kararlaştırılabilmesi sözleşmelerin öncelikle bu açıdan incelenmesini ve tarafların iradesi tespit edildikten sonra huzurdaki olaya göre yargılama yapılması gerektiğini, tacir olan tarafların ürün alım taahhüdünün içeriğini sözleşme serbestisi içerisinde kanundaki hükümden farklı olarak ve geçerli şekilde kararlaştırdıklarını, davaya dayanak Ürün Alım Taahhütnamesi’nin (g) bendinde:”… A.Ş.’nin anılan kar mahrumiyeti tutarını mutabakatımız dahilinde anlaşma süresi sonunda toplam olarak talep etmesine muvafakat ettiğimizi,”(h) bendinde:”… tarafından yazılı feragatname verilmedikçe …’in herhangi bir hak ve alacağından feragat etmiş sayılmayacağı, … Beyan, kabul ve taahhüt ederiz.” hükümlerinin yer aldığını, davalının, sözleşme süresinin sonunda dava konusu borcu ödemekle yükümlü olup, hukuken geçerli olarak kararlaştırılan bu şartlar doğrultusunda ayrıca ihtar göndermeye gerek olmadığının aşikar olduğunu, Yerel mahkeme tarafından somut olaya uygun olmayan değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, yargılamada alınmış bilirkişi raporunda müvekkilinin alacağının hesaplandığını, açık taahhütname hükümleri doğrultusunda kar mahrumiyeti alacağının tüm sözleşme dönemine göre yapılan hesaplamaya göre hüküm altına alınması gerektiğini, biran için sadece son yıla ilişkin cezai şart alacağının kabul edilebileceği kabul edilse bile bu sefer de talep tutarı dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini beyanla istinaf dilekçesinin reddine ilişkin 30.03.2021 tarihli kararın kaldırılarak istinaf başvurusunun esastan incelenmesine, esasa ilişkin istinaf incelemesi kapsamında; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.07.2020 tarihli, 2019/439 E. 2020/238 K. sayılı kararının icrasının geri bırakılmasına, istinaf talebinin kabulü ile kararın kaldırılmasına ve davanın bilirkişi raporundaki tespit doğrultusunda tüm talepleri yönünden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, akaryakıt bayilik sözleşmesi çerçevesinde imzalanan ürün alım taahhütnamesine aykırılık nedeniyle cezai şart mahiyetindeki kar mahrumiyetinin tahsili talebine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine dair kesin olarak karar verilmiş, davacı vekili 30.03.2021 tarihli istinaf dilekçesi ile karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuş, Mahkemece 30.03.2021 tarihli ek karar ile, kararın kesin olduğu gerekçesi ile davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş ve davacı vekili bu kez 01.04.2021 tarihli istinaf dilekçesi ile hem ek karara hem de gerekçeli karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur. 6100 sayılı HMK’nın istinaf yoluna başvurulabilen kararlar başlıklı 341. maddesinin 2. fıkrası uyarınca; miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Üçüncü fıkrası uyarınca ise, alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda üç bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Somut dosyada verilen karar tarihi itibariyle kesinlik sınırı 5.390 TL ise de; dava, Dairemizin 03.07.2019 tarihli ilamında da belirtildiği üzere, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla hesaplanan 231.628 USD kar mahrumiyeti alacağından şimdilik 1.000 USD’nin tahsili talebiyle açılmış kısmi bir dava olduğundan, karar tarihindeki kesinlik sınırının dava edilen kısım üzerinden değil, tüm alacak (231.628 USD) üzerinden belirlenmesi gerekmektedir. Bu minvalde Mahkemece verilen karar kesin olmayıp, istinaf başvurusunun reddine dair verilen 01.04.2021 tarihli ek karar usul ve yasaya aykırı olduğundan Dairemizce kaldırılmasına karar verilmiş ve esasa ilişkin istinaf sebepleri yönünden inceleme yapılmıştır. Dosya kapsamından; taraflar arasında imzalanan 24.02.2014 tarihli Standart Bayilik Sözleşmesi’nin 5. maddesinde; sözleşme ve eklerinin, imza tarihinden itibaren başlamak ve 01.09.2015 tarihine kadar süreyle geçerli olmak üzere imzalandığının, süresi hitamında kendiliğinden sona ereceğinin kabul edildiği, sözleşmenin eki niteliğinde olan 24.02.2014 tarihli Protokol’ün 9/1. maddesinde de aynı şekilde, protokol ve eki bulunduğu bayilik sözleşmesinin imza tarihinden başlamak 01.09.2015 tarihine kadar süreyle geçerli olmak üzere imzalandığının, süresi hitamında kendiliğinden sona ereceğinin kabul edildiği, ikinci fıkrasında ise; “Bayi’nin Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’ndan bayilik lisansını temin ederek, … markası altındaki satış faaliyetinin imza tarihinden başlaması halinde ise, iş bu sözleşmenin süresi, istasyonda fiilen satışa başlama tarihinden itibaren 5 yıldır.” denilmek suretiyle sözleşmenin süresi konusunda ikincil bir düzenleme yapıldığı, taraflar arasında imzalanan aynı tarihli (24.02.2014) Ürün Alım Taahhütnamesi’nde davalının, birinci yıldan başlamak ve anılan anlaşmanın yürürlüğü süresince geçerli olmak üzere, yıllık asgari 4.806 ton ( anlaşma süresince toplam 19.224 ton) beyaz ürünü ( kurşunsuz benzin + normal benzin + motorin) münhasıran davacıdan veya davacının göstereceği ikmal kaynaklarından satın almayı, taahhütnamenin 3/a bendi ile, asgari alım taahhüdünün yerine getirilmemesi halinde anlaşma süresinin hitamında ve/veya her bir yıllık anlaşma süresinin sonunda hesaplanacak eksik kalan miktar üzerinden ton başına 14 USD cezai şart ödemeyi; 3/c bendi ile, ceza miktarının davacı tarafından her bir yıllık anlaşma döneminin sonunda veya bizzat belirleyeceği dönemlerde anlaşmanın ifası ile birlikte talep edilebileceğini; 3/d bendi ile, anlaşmanın hitamında veya anlaşmanın her ne sebeple olursa olsun sona ermesi akabinde cezai şartın davacı tarafından aynı ticari bölgede yeni bir bayilik tesis edilip edilemeyeceğine bakılmaksızın talep edilebileceğini; 3/g bendi ile, ceza tutarının anlaşma süresi sonunda davacı tarafından toplam olarak talep edilebileceğini; 3/h bendi ile, davacı tarafından yazılı feragatname verilmedikçe davacının herhangi bir hak ve alacağından feragat etmiş sayılmayacağını kabul ve taahhüt ettiği, davanın 30.12.2016 tarihinde açıldığı, dava dilekçesinde sözleşmenin süresi ve sona erip ermediği, hangi yıllara ilişkin cezai şartın talep edildiği konusunda bir açıklamanın bulunmadığı, sözleşmenin feshedildiğine dair herhangi bir ihtarnamenin sunulmadığı, Mahkemece alınan bilirkişi raporunda yer alan tabloya göre, davacının 01.09.2015 tarihinden sonra da davalıya ürün satarak fatura düzenlediğinin tespit edildiği, raporda 2014 ve 2015 yılları için eksik alınan ürün miktarı ile sözleşmede belirtilen toplam miktara göre eksik alınan ürün miktarının belirlendiği ve iki ayrı cezai şart bedelinin hesaplandığı, davacı vekilince dosyaya ibraz edilen 31.12.2014 tarihli Noter ihtarnamesi ile, davalının davacıya, akaryakıt ikmal taleplerinin hiçbir gerekçe gösterilmeksizin ihlal edildiği ve ürün ikmalinin durdurulduğu bildirilerek, 24 saatlik süre içerisinde ürün ikmaline başlanılmasının, aksi halde sözleşme ve eklerinin feshedileceğinin ihtar edildiği, Mahkemece, davalının 2014 ve 2015 yıllarında asgari ürün alım taahhüdüne uymadığı, buna rağmen davacının herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin ürün tedarikine devam ettiği ve davalıda cezai şartın istenmeyeceğine dair bir güven oluşturduğu ve önceki yıllara ait cezai şartın istenemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmış olup kararın;Dosya kapsamından sözleşmenin süresinin, dava tarihinde sona erip ermediğinin, davacının hangi yıllar için kar mahrumiyeti talep ettiğinin, sözleşmenin sona ermemiş olması halinde 24.02.2014-24.02.2015 tarih aralığı birinci yıl, 25.02.2015-24.02.2016 tarih aralığı ise ikinci yıl olacağından, davacının 24.02.2016 tarihinden sonra da ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin ürün tedarikine devam edip etmediğinin, buna göre de davacının ikinci yıl için cezai şart talep edip edemeyeceğinin anlaşılamaması, bilirkişi tarafından sözleşme sona ermiş ise sona erdiği tarihe göre ürün alım taahhütnamesinde ifade edilen birer yıllık sürelerin başlangıç ve bitiş tarihlerinin, buna göre her bir yıl için eksik alınan ürün miktarının ve talep edilebilecek cezai şart miktarının belirlenmesi, sona ermemiş ise 24.02.2014-24.02.2015 tarih aralığı birinci yıl, 25.02.2015-24.02.2016 tarih aralığı ise ikinci yıl kabul edilerek hesaplama yapılması gerekirken böyle bir hesaplamanın yapılmamış olması ve nihayetinde Mahkemece, sözleşmenin belirlenen 01.09.2015 tarihinde veya davadan önceki bir tarihte sona ermiş olması halinde, davacının birinci yılın bitiminden sözleşmenin sona erdiği tarihe kadarki süre için ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin cezai şart talep edip edemeyeceğinin değerlendirilmemiş olması nedeniyle eksik araştırma ve gerekçe ile verildiği anlaşılmıştır.Buna göre Mahkemece, öncelikle HMK’nın 31. maddesi uyarınca taraflara sözleşmenin süresi, sona erip ermediği, sona ermiş ise hangi tarihte sona erdiği konusunda, ayrıca davacı vekiline, başlangıç ve bitiş tarihleri de belirtilmek suretiyle hangi yıllar için talepte bulunduğu konusunda açıklamada bulunmak üzere süre verilmesi, bundan sonra daha önce rapor düzenleyen bilirkişiden, sözleşmenin sona ermiş olması halinde başlangıç tarihinden sona erdiği tarihe kadar birer yıllık dönemlerin belirlenmesi, sona ermemiş olması halinde yine başlangıç tarihinden dava tarihine kadar birer yıllık dönemlerin belirlenmesi, dönemlere göre eksik alınan ürün miktarı da belirlendikten sonra her bir dönem için talep edilebilecek cezai şart miktarının tespiti konusunda ek rapor alınması, alınan ek raporun dosya kapsamı ve TBK’nın 179. maddesi ile Ürün Alım Taahhütnamesinde yer alan ve yukarıda açıklanan düzenlemelerle birlikte değerlendirilmesi neticesinde sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.Açıklanan nedenlerle davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/07/2020 tarih ve 2019/439 Esas – 2020/238 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf talep eden davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde kendisine iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 13/07/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.