Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/880 E. 2023/1510 K. 12.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/880 Esas
KARAR NO: 2023/1510 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/872 Esas – 2020/622 Karar
TARİH: 07/10/2020
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 12/10/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkillerinin davalı şirketin ortakları olduğunu davalı şirketin 14/12/2017 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan bazı kararların iptali gerektiğini zira toplantının TTK nın 414 ve 1524. Maddesinde belirtilen usüle uymadan yapıldığını usülsüz olarak alınan toplantının 6, 7, 8, 9 ve 11 nolu maddelerinin iptali gerektiğini, yönetim kurulu başkanı … ibrasına ilişkin kararın usulsüz olduğunu TTK nın 436. Maddesi gereğince oydan yoksun olmasına rağmen kendisinin de oylamaya katıldığını bu sebeple alınan kararın iptali gerektiğini, Davalı şirketin her 4 ayda bir yönetim kurulu seçtiğini, yönetim kurulunun görev süresi devam ederken yeniden seçim yapılmasının yasaya aykırı olduğunu, uzun zamandır kar payı dağıtılmamasına karşın yönetim kurulu üyelerine fahiş ücret ödemesine karar verildiğini, kar payı dağıtılmamasında tamamen kötü niyetli ve sermaye şirketlerinin amacına aykırı olduğunu, pay sahiplerine TTK’nın 395 ve devamı maddeleri gereğince izin verilmesinin de yasaya aykırı olduğunu, pay sahiplerinin kendisi ve bir kısım yakınlarıyla ilgili alınan kararlarda oy kullanamayacağını, buna rağmen …’ün oy kullandığını bu sebeple TTK’nın 436. Maddesine aykırı olması nedeniyle iptali gerektiğini, yine toplantının yapılması ve usulüne ilişkin bir takım kurallarına uyulmaması nedeniyle sair sebeplerle iptali gerektiğini, toplantı çağrısı ve ilanların usulüne uygun yapılmadığını, yasa gereğince zorunlu olmasına karşın bir internet sitesi açılmadığını, müvekkilinin alınan kararlara muhalif kalarak muhalefet şerhinin tutanağa geçirdiğini belirterek alınan genel kurul kararlarından 6, 7, 8, 9 ve 11 nolu kararların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile, açılan davanın aksi usulen aykırı olduğunu, davadaki taleplerin net olarak dile getirilmediğini müvekkili şirketin zararlarını karşılamak için teminat gösterilmesi gerektiğini, 6 nolu maddede alınan kararlar …’ün kendi adına oy kullanmadığını, … AŞ yi temsilen oy kullandığını, bu şirketi temsil yetkisi bulunduğunu bu yetkiyi istinaden oy kullandığını bu sebeple yasaya aykırı bir durum bulunmadığını, yönetim kurulu üyelerinin seçime ilişkin alınan kararın ihtarı taleplerinin yerinde olmadığını bu yetkinin genel kurula ait olup genel kurulun bu yetkisi her zaman kullanabileceğini, yönetim kurulu üyelerine ücret verilmesinin TTK’nın 394. Maddesinde öngörüldüğünü iptal istemenin yerinde olmadığını, genel kurula kar dağıttırmayıp olağanüstü yedeklerde bekletilmesine karar verildiğini, kararın oy birliğiyle alındığını bu sebeple iptal istemenin yerinde olmadığını, yönetim kurulu üyelerine TTK’nın 495 ve devamı maddelerinde gereğince izin verilmesinin de yasaya uygun olduğunu, maddede kastedilenin her bir yönetim kurulu üyesinin kendisiyle ilgili karara katılmaması gerektiğine ancak diğer yönetim kurulu üyeleriyle ilgili oylamaya katılmasında bir engel bulunmadığını bu haliyle bu yöndeki iptal isteminde yerinde olmadığını, davacı tarafın sair iptal sebebi olarak ileri sürdüğü hususlarında yerinde olmadığını, toplantının usulüne uygun olarak ilan edildiğini, pay sahiplerine iadeli taahhütlü mektupla bildirimde bulunulduğunu, pay sahiplerinin de toplantıda hazır olduğunu, iptal istemlerinin kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 07/10/2020 tarih 2019/872 Esas 2020/622 Karar sayılı kararında;”…Davacıların davalı şirketin genel kurul toplantısına katılarak alınan kararlara muhalif kaldığı ve dava konusu kararlar bakımından dava açma koşullarının gerçekleştiği görülmektedir. 6 no’lu kararın incelenmesinde; 6102 sayılı TTK’nın 436/(2).maddesinde, şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişilerin, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamayacağı belirtilmiştir. TTK’nın 436. maddesi hükmü emredici olup bu madde hükmüne aykırı hareket edilmesi halinde kullanılan oylar geçersiz olacağından alınan genel kurul kararı da yok hükmünde olacaktır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 436/2. maddesi gereğince, şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz.İbraya ilişkin genel kurul tutanağından anlaşıldığı üzere, haklarında ibra kararı bulunan yönetim kurulu üyeleri ibra oylamasına katılmamıştır.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 436/2. maddesi gereğince yönetim kurulu üyeleri ibra oylamasında oy kullanamayacak olmasına rağmen, yönetim kurulu üyesi olmayan şirketin temsilcisi kendisi yönetim kurulu üyesi olsa dahi yönetim kurulu üyesi olmayan şirketi temsilen ibrada oy kullanması mümkündür. Yargıtay 11. H.D.’nin 12/12/2016 tarih ve 2016/2098 E-9484 K sayılı kararında yönetim kurulu üyesi olmayan şirketin temsilcisinin kendisi yönetim kurulu üyesi olsa dahi yönetim kurulu üyesi olmayan şirketi temsilen ibrada oy kullanmasının mümkün olduğu ifade edilmiştir. Davalı şirketin yönetim kurulu üyesinin ortağı olduğu şirket nedeniyle edindiği oy hakkı TTK 436. maddesi kapsamında oydan yoksunluk olarak değerlendirilemez. Bu sebeple yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin genel kurul kararının kanuna ve esas sözleşmeye aykırı olmadığı, denetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin kararda kanun, ana sözleşme ve iyiniyet kurallarına aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla bu karar yönünden iptal talebinin reddine karar verilmiştir. 7 no’lu kararın incelenmesinde; Anonim şirketlerde yönetim kurulunun seçimi devredilemez görev ve yetkiler arasında sayılmış olup, yönetim kurulu üyelerinin bir önceki genel kurulda 3 yıl süre ile seçilmiş olmaları görev süreleri dolana kadar yönetim kurulu seçimi yapılamayacağı anlamına gelmemektedir. Kanunda belirlenen 3 yıllık süre, yönetim kurulu üyelerinin en fazla 3 yıl için seçilebileceğini göstermektedir. Genel kurul, 3 yıllık sürenin sonunda yönetim kurulunu seçebileceği gibi, 3 yıllık süre dolmadan da yeni yönetim kurulunu seçebilir. İptali talep edilen maddenin incelenmesinde butlan ya da iptali gerektirir bir durumun bulunmadığı anlaşılmakla bu madde yönünden iptal talebinin reddine karar verilmiştir.8 no’lu kararın incelenmesinde; 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunun “Yönetim kurulu üyelerinin mali hakları” başlıklı 394. maddesinde; “Yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kardan pay ödenebilir” şeklinde hüküm bulunmaktadır. Buna göre, aksine esas sözleşmede hüküm olmadığı takdirde yönetim kurulu üyelerine her toplantı günü için bir ücret verileceği, ücret miktarı esas sözleşmede tayin edilmemiş ise genel kurulca tayin olunacağı hükmü bağlanmıştır. Huzur hakkı her toplantı için ayrı ayrı belirlenebileceği gibi aylık olarak belirli bir ücret biçiminde de tespit edilebilir. Huzur hakkı ve ücretin belirlenmesinde şirketin mali yapısı, şirketin bu yöndeki uygulaması dikkate alınarak tayin olunan ücretin yönetim kurulu üyelerinin bu iş için harcadığı emek ve mesai ile orantılı olmalıdır. Yönetici ve denetçiler için belirlenen ücretlerin fahiş olup olmadığı değerlendirilirken, şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, mali durum açısından davalı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulu ve denetçilerin harcadığı emek ve mesai ile orantılı, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki kardan pay alma haklarını da ihlal etmeyecek şekilde tespiti gerekmektedir (Yargıtay 11. HD 03.12.2015 tarih, 2014/18093 E; 2015/12978 K ilamı).Davalı şirket genel kurulunda yönetim kurulu başkanına 60.000 TL, başkan yardımcısına aylık 15.000 TL huzur hakkı ödenmesine karar verilmiştir. Karar, kanuna ve davalı şirket ana sözleşmesine aykırılık teşkil etmemekle birlikte eşitlik ilkesi bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir. Eşit işlem ilkesi TTK’nun 357.maddesinde “Pay sahipleri eşit şartlarda işleme tabi tutulur” şeklinde düzenlenmiş olmakla çoğunluk azlık üzerinde bizzat veya yönetim kurulu aracılığıyla tahakküm kurmasının önüne geçilmesine olanak sağlayan yönü dolayısıyla uygulamada azlığın korunması amacına hizmet eden prensiptir. Şirketin organlarını hedef alan ve onlara ön tedbir niteliğinde eşit davranma yükümlülüğü getiren eşitlik ilkesi, sadece malvarlıksal hakları değil, yönetsel ve aydınlatıcı hakları da kapsar. Pay sahiplerine eşit şartlarda eşit davranılması emri, pay sahiplerinin haklı bir gerekçe olmaksızın keyfi olarak farklı muameleye tabi tutulması yasağı anlamına gelir (Akdağ Güney, Necla, Anonim Şirketlerde Eşitlik İlkesi, GÜHFDC, XVII 2014, S. 3-4, s.121 vd) Bilirkişi heyeti tarafından yapılan inceleme ve değerlendirmede, davalı şirketin uzun süredir kar payı dağıtmadığı, alınan karar ile yönetim kurulu üyesi olmayan pay sahipleri kardan pay alamazken, yönetim kurulu üyesi olan pay sahiplerinin bu statüleri nedeniyle kardan pay alabilecekleri, bu durumda aynı zamanda şirket ortağı olan yönetim kurulu üyelerine aylık huzur hakkı ödenmesi suretiyle menfaat sağlanmış olacağı, eşitsizlik yaratılmasına yol açılacağı, anılan kararın eşitlik ilkesine aykırı olduğu tespit edilmiş, mahkememizce de bilirkişi raporuna itibar olunarak eşit işlem ilkesine aykırı olduğu tespit edilen 8 no’lu kararın iptaline karar verilmiştir.9 no’lu kararın incelenmesinde; Her ticaret ortaklığı gibi anonim ortaklığın nihai amacı kâr elde edip ortaklarına dağıtmaktır. Bu amaç, çeşitli kanunlardaki kişi birliklerini ayıran, “müşterek gaye” kıstasından ve “ortaklık” kavramından doğar. Başka bir deyişle “anonim şirket kanunen yasak olmayan her türlü iktisadi maksat ve konular için kurulur” (TTK madde 331) ve kâr elde etmek ve paylaştırmak nihai amacını elde etmek hedefine yönelir ve bu yolda çaba harcar. Ortaklığın bütün organları bu nihai amaca uygun kararlar almak zorundadır. Şirketin nihai amacının kâr elde edip ortaklara dağıtması esas olmakla birlikte anasözleşmeye konulacak hükümler yanında kanunda gösterilen nedenler bu genel ilkenin istisnalarını oluşturmaktadır. Bu istisnaların en önemlisi ve uygulamada da sıkça görülüp dava konusu uyuşmazlığa da konu olan TTK’nın 523/2. maddesindeki düzenlemedir. Anılan düzenleme gereğince genel kurul, aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebilir. TTK’nın 452. maddesinde belirtilen müktesep haklardan olan kâr payı hakkı ile bu hakkın istisnasını oluşturan TTK’nın 523/2. fıkrası arasındaki hassas dengenin kurulması zorunludur.Mahkememizce alınan bilirkişi raporunda, yasal yedekler hesabında 2018 yılı sonunda 2.499.586,17 TL, olağanüstü yedekler hesabında 72.794.317,99 TL olmak üzere kar yedekleri grubunda toplamda 75.473.904,16 TL bulunduğu, davalı şirketin karlılık oranları ve dönem net karlarının yıllara sari oldukça iyi olduğunun gözlemlendiği, karın dağıtılmamasına ilişkin karar kanuna veya şirket sözleşmesine aykırılık teşkil etmemekle birlikte, karın dağıtılmaması gerekçesinin şirket tarafından ikna edici şekilde ortaya konmadığı, önceki yıllarda kar payı dağıtılmamasına davacıların olumlu oy kullanmış olmalarının karın dağıtılmaması için haklı gerekçe oluşturmayacağı, kararın dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiği tespit edilmiş olmakla 9 no’lu kararın iptaline karar verilmiştir.11 no’lu kararın incelenmesinde; anılan maddede TTK m.395 ve 396 gereğince alınan izinlerin alınmasına yönelik kararın iptali talep edilmiştir. TTK nın 436. Maddesi gereğince pay sahibi kendisi, eşi, alt ve üst soyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hakimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikteki bir iş veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakem heyeti davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamaz. Yukarıda anılan TTK’nın 436/1.maddesinde kimlerin oydan yoksun olduğu sınırlı olarak sayılmıştır. Esas olan ortaklıktan doğan hakların kullanılması olup, hangi durumlarda ortağın bu haktan yoksun olduğunu düzenleyen hükümler istisnai hükümlerdir. Hakkın kullanılmasını engelleyen bu hükümlerin sınırlayıcı nitelikte düzenlemeler olup dar yorumlanması, yorum yoluyla genişletilmemesi gerekir. Kanun maddesi oydan yoksunluk halini, şirket ile ortak veya onun alt ve üst soyu ya da ortağı olduğu şahıs şirketi veya hakimiyeti altındaki sermaye şirketi arasındaki kişisel nitelikteki bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin konularla sınırlandırmıştır. Yapılan açıklamalar çerçevesinde her bir yönetim kurulu üyesi yönünden yapılan değerlendirmede pay sahibi … AŞ’nin davalı şirketin paylarının % 99’ına sahip olduğu, hakim şirketin … tarafından temsil edildiği, aynı zamanda hakim ve bağlı şirketin yönetim kurulu başkanı olduğu, kendisinin de dahil olduğu oylama ile çoğunluk sağlandığı ve … yönünden kararın iptalinin gerektiği, bir yönetim kurulu üyesinin kendisi ile ilgili kararın alınmasında oy hakkından yoksun olmasının diğer yönetim kurulu üyeleri hakkında oy kullanmasına engel teşkil etmeyeceği, bu haliyle …’ün diğer yönetim kurulu üyeleri yönünden yapılan oylamaya katılabileceği, … dışındaki yönetim kurulu üyeleri yönünden iptali gerektirir bir husus bulunmadığı anlaşılmakla 11 nolu kararın … dışındaki yönetim kurulu üyeleri yönünden iptali taleplerinin reddine karar verilerek aşağıda yazılı olduğu biçimde hüküm kurulmuştur. …”gerekçesi ile,AÇILAN DAVANIN KISMEN KABUL KISMEN REDDİ İLE, -Davalı şirketin 14/12/2017 tarihli Genel Kurulda alınan 8 ve 9 nolu kararları ile 11 nolu kararın … yönünden iptaline, -6 ve 7 nolu kararlar ile 11 nolu kararın … dışındaki yönetim kurulu üyeleri yönünden iptali taleplerinin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesi ile, davalı şirketin 14/12/2017 tarihli Genel Kurulda alınan 11 nolu kararın “… dışındaki yönetim kurulu üyeleri yönünden iptali taleplerinin reddine,” kaldırılmasına, TTK m.395 ve 396 gereğince, izinlerin alınmasına yönelik kararın, … dışındaki yönetim kurulu üyeleri yönünden de iptaline karar verilmesi gerektiğini, TTK 395.m- (1) “Yönetim kurulu üyesi, genel kuruldan izin almadan, şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamaz; aksi hâlde, şirket yapılan işlemin batıl olduğunu ileri sürebilir. TTK 396 m.”Yönetim kurulu üyelerinden biri, genel kurulun iznini almaksızın, şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işlemi kendi veya başkası hesabına yapamayacağı gibi, aynı tür ticari işlerle uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırsız ortak sıfatıyla da giremez. Bu hükme aykırı harekette bulunan yönetim kurulu üyelerinden şirket tazminat istemekte veya tazminat yerine yapılan işlemi şirket adına yapılmış saymakta ve üçüncü kişiler hesabına yapılan sözleşmelerden doğan menfaatlerin şirkete ait olduğunu dava etmekte serbesttir.” hükümleri birlikte irdelendiğinde, her ne kadar, genel kuruldan alınacak izinde oy birliği aranmasına dair hükümde bir açıklık olmasa da, TTK 396 m 2.fıkrası “Bu haklardan birinin seçilmesi birinci fıkra hükmüne aykırı hareket te bulunan üyenin dışındaki üyelere aittir”. demekle, aykırı hareket eden üye dışındaki üyelere dava hakkı tanınması, oy birliği ile alınmamış kararın iptal edilebileceği anlamı çıktığını, bu yüzden oy birliği ile alınmamış kararların iptal edilmesi daha adil olacağını, …, 26.02.2019 tarihli 9775 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi 660-661. Sayfalarda da görüleceği gibi, genel kurulun iznini almaksızın, şirketin işletme konusuna giren ticari iş türünden bir işletme kurduğunu, şirketin bir çok müşterileri yeni kurulan … şirketine gittiğini ve şirkete zarar verildiğini, bunu diğer ortak …’ün de yapma ihtimali olduğunu, yerel mahkemece verilen ” Genel Kurulda alınan11 nolu kararın … dışındaki yönetim kurulu üyeleri yönünden iptali taleplerinin reddine,” ilişkin kararın bozularak kaldırılması, TTK m.395 ve 396 gereğince, izinlerin alınmasına yönelik kararın, … dışındaki yönetim kurulu üyeleri yönünden de iptaline karar verilmesi gerektiğini,İleri sürerek Davalı şirketin 14/12/2017 tarihli Genel Kurulda alınan 8 ve 9 nolu kararları ile 11 nolu kararın … yönünden iptaline, ilişkin kararın onanmasına, … dışındaki yönetim kurulu üyeleri yönünden iptali taleplerinin reddine,” ilişkin kararın bozularak kaldırılmasını, TTK m.395 ve 396 gereğince, izinlerin alınmasına yönelik 11 nolu kararın, … dışındaki yönetim kurulu üyeleri yönünden iptaline, davalının istinaf taleplerinin reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,Huzur hakkına ilişkin 8. Gündem maddesi kapsamında alınan kararın iptali edildiğini bu kararın kaldırılması gerektiğini, 8 numaralı kararın incelenmesi sonucunda alınan kararın kanuna ve müvekkili şirket ana sözleşmesine aykırılık teşkil etmediğini ancak eşit işlem ilkesi bakımından bir değerlendirme yapılması gerektiği ve bilirkişi heyeti tarafından yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda müvekkili şirketin uzun süredir kar payı dağıtmadığını, alınan karar ile yönetim kurulu üyesi olmayan pay sahipleri kardan pay alamazken yönetim kurulu üyesi olan pay sahiplerinin bu statüleri nedeniyle kardan pay alabilecekleri ve bu durumun şirket ortağı olan yönetim kurulu üyelerine aylık huzur hakkı ödenmesi sureti ile menfaat sağlanmış olacağı sebebi ile eşitlik ilkesine aykırı olduğu tespit edildiğini ve mahkemece de bilirkişi raporuna itibar olunarak eşit işlem ilkesine aykırı olduğu tespit edilen 8 numaralı kararın iptaline karar verildiğini, 6102 sayılı TTK’nın 394.maddesinde, yönetim kurulu üyelerine tutarı esas sözleşme veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebileceği hükmünün düzenlendiğini, huzur hakkının her toplantı için ayrı ayrı belirlenebileceği gibi aylık olarak belirli bir ücret biçiminde de tespit edilebileceğini, ücretin miktarı ise şirketin mali yapısı, yönetim kurulunun bu iş için harcadığı emek ve mesai ile orantılı olması gerektiğini, Yönetim kurulu üyeleri için belirlenen ücretlerin fahiş olup olmadığı değerlendirilirken genel kurulun yapıldığı dönemde şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, mali durum açısından şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulunun harcadığı emek ve mesai ile orantılı şekilde tespiti gerektiğini, bu hususun yerleşik Yargıtay İçtihatlarında, yönetim kurulu üyelerinin ücretleri değerlendirilirken kullanılması zorunlu bir yöntem olarak tespit edilmiş olup dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda, yargılamaya esas İstanbul BAM 13. HD. 2018/1056 E.-2019/1381 K. sayılı Bozma Kararında ve bozma sonrası verilen yerel mahkeme kararında da bu hususların vurgulandığını, söz konusu hususların her ne kadar bozma sonrasında verilen yerel mahkeme kararında da belirtilmiş olsa dahi karar verilirken bu hususların müvekkili şirket özelinde hatalı olarak değerlendirdiğini ve eksik inceleme yapılarak hüküm kurulduğunu,Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 18/04/2017 T. 2015/3435 E. 2017/1162 K. sayılı kararıyla:“…aynı maddede yönetim ve denetim kurulu üyeleri hakkında huzur hakkı bedeli belirlenmiş ise de, belirlenen huzur hakkı bedelinin fahiş veya usulsüz olduğunun davacılar vekilince ispat edilememiş olması karşısında huzur haklarına yönelik alınan kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı…” şeklinde bahsedildiğini, Davacılardan …’ün yönetim kurulu üyesi olduğu 2016 yılı dönemine nazaran profesyonel yönetime geçilerek yeni yönetim kurulunun oluşturulması sonrası şirketin büyüklüğü ile ticari hacmi azımsanmayacak düzeyde artmış olup bu hususun yerel mahkeme tarafından aldırılan 07/07/2020 tarihli bilirkişi raporu ile de sabit olduğunu, dolayısıyla yönetim kurulu üyelerinin bu iş için harcadığı emek ve mesaisi katlanarak arttığını, müvekkili şirketin tek başına aktif toplamı 673.752.222,15 TL, net satışları 814.457.244,94 TL olarak tespit edildiğini, şirketin dünyanın dört bir yanında onlarca daha bağlı şirketi bulunduğunu, Müvekkili şirketin iş bu mali yapısı ve dolayısıyla yönetim kurulu üyelerinin bu iş için harcadığı emek ve mesai de dikkate alındığında dava konusu toplantıda yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı takdir edilmesi ve takdir edilen miktarların fahiş olmadığı, kanuna, esas sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırılık oluşturmadığı, davacı tarafın da aksini ispat edemediğinin görüleceğini, Yerel Mahkemece huzur hakkına ilişkin alınan 8 numaralı genel kurul kararının Yargıtay kararlarına aykırı olduğunu, Yerel mahkeme tarafından kar payı dağıtımına ilişkin müvekkili şirket genel kurulunda alınmış olan 9 numaralı kararın iptaline karar verildiğini, bu kararın da kanuna aykırı olup kaldırılması gerektiğini, Yerel mahkemece 14/12/2017 tarihli genel kurul toplantısında alınmış olan 9 numaralı kararın müvekkili şirketin karlılık oranları ve dönem net karlarının yıllara sari oldukça iyi olduğunun gözlemlendiği, karın dağıtılmamasına ilişkin kararın kanuna ve şirket sözleşmesine aykırılık teşkil etmediğini ancak karın dağıtılmaması gerekçesinin şirket tarafından ikna edici şekilde ortaya konmadığını, önceki yıllarda kar payı dağıtılmamasına davacıların olumlu oy kullanmış olmalarının karın dağıtılmaması için haklı gerekçe oluşturmayacağını, kararın dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiğinden bahisle iptaline karar verildiğini, yerel mahkeme tarafından verilmiş olan kanuna ve yerleşik yüksek mahkeme içtihatlarına aykırı işbu kararın kaldırılması gerektiğini, Müvekkili şirkette … A.Ş. dışındaki ortakların (… %0,57, … %0,14, … %0,08, … %0,06) toplam hisseleri %1 bile etmemekle birlikte söz konusu ortaklar, … A.Ş.’nin tüm hissedarlarını oluşturduklarını, müvekkili … Tic. A.Ş.’de bir kar payı dağıtılması halinde, … A.Ş. dışındaki hissedarların hisse oranlarının düşüklüğü sebebiyle elde edecekleri kar payı tutarının da ne kadar düşük olacağının ortada olduğunu, işbu şirketler grubunda esas kar payı dağıtımları, hissedarların önem arz edebilecek oranda hisselere sahip oldukları … A.Ş.’de yapıldığını, dava konusu genel kurulda bir kar dağıtımı kararı verilmiş olsaydı dahi davacıların hisselerinin düşük oranları itibariyle bu dağıtımdan önem arz edebilecek bir gelir elde etmeyeceklerinin ortada olduğunu,… A.Ş. dışındaki ortakların hisse oranları göz önünde bulundurulduğunda müvekkili şirkette kar payı dağıtımı yapılmasının davacılar açısından ciddi bir menfaat oluşturmasının mümkün olmadığını, kar payı ödemeleri esas menfaatin elde edildiği … A.Ş.’de yapılmakta olup, dava konusu genel kurulda kar payı dağıtılmamasına karar verilmesinin dürüstlük kuralına aykırılık oluşturmadığını, müvekkili şirketin kar dağıtabilecek durumda olmadığını,Kâr dağıtımıyla ilgili temel ilkelerden birisi de şirketin borçlarını ödeme gücüne sahip olması olduğunu, işletmenin borç ödeme kapasitesi olmadığı halde, kâr payı ödenmesini engellemek amaçlandığını, borçları niteliği gereği belirli bir süre sonunda ödenmek zorunda olduğunu, borçlar dururken, kâr payı ödenmesi durumunda, işletmenin varlığını tehlikeye sokabilecek birtakım yasal yaptırımlar söz konusu olabileceğini, şirketler grubunun 2020 yılı ortası itibari ile bankalara borcunun 350.000.000 TL’yi aşmış durumda olduğunu, pandeminin etkilerini gün geçtikçe daha çok göstermesi sebebiyle bu rakamın daha da arttığını,Müvekkili şirket, yatırımlarının çoğu yurtdışında olan, inşaat sektöründe taahhüt işi yapan bir firma olduğunu, şirketin taahhüt işi yapması sebebiyle bünyesinde kaynak bulundurması, ticari faaliyetin devamlılığı açısından bir zorunluluk olduğunu, şirketin sürekli gelişerek büyüdüğü, yatırımlarını yıllara sair olarak artırdığı bilirkişi raporunda da tespit edildiğini, şirketin, zorunlu sebeplerden ötürü kar payı dağıtabilecek durumda olmadığını, Yerel mahkeme tarafından 11. maddenin iptali istemi ile ilgili olarak “…’ün kendisine TTK’nın 395. ve devamı maddeleri gereğince izin verilmesine ilişkin oylamada oy kullandığı, kendisine ilişkin ilgili izinler verilirken oy kullanmasının kanuna aykırı olduğu” gerekçesiyle işbu madde uyarınca alınan kararın iptaline karar verildiğini,Yerel mahkemece 11. Numaralı genel kurul kararının incelenmesinde; TTK’nın 436. Maddesinde kimlerin hangi hallerde oydan yoksun olduğu sınırlı şekilde sayılmış olup ilgili genel kurul maddesi ile ilgili olarak her bir yönetim kurulu üyesi yönünden yapılan değerlendirmede pay sahibi … A.Ş’nin müvekkili şirketin paylarının %99’una sahip olduğu, hakim şirketin … tarafından temsil edildiği, aynı zamanda hakim ve bağlı şirketin yönetim kurulu başkanı olduğu, kendisinin de dahil olduğu oylama ile çoğunluk sağlandığı ve … yönünden kararın iptalinin gerektiği şeklinde hüküm tesis edildiğini, bu kararın kaldırılması gerektiğini, TTK’nın 436. Maddesinde düzenlenen oydan yoksunluk hali kapsamında pay sahibi yönetim kurulu üyesi kendi paylarından doğan oyları kendi şahsına TTK’nın 395. ve 396. maddelerinde yer alan izinlerin verilmesinde kullanamayacak olup hakim şirketin paylarını temsilen yönetim kurulu üyelerine ilgili izinlerin verilmesine hususunda olumlu veya olumsuz oy kullanabileceğini, yönetim kurulu üyesinin tüzel kişiyi temsilen oy kullanmış olmasının TTK’nın 436. maddesi ile ilgili olmadığı gibi oydan yoksunluk halini oluşturmayacağını, Hakim şirket pay sahibi … A.Ş. müvekkili şirketin paylarının %99’una sahip olduğundan; pay sahibi yönetim kurulu üyesi …’ün kendisine ait payından doğan oyları çıkarıldığında dahi karar nisabı mevcut olduğunu, oydan yoksunluk halinin söz konusu olacağı düşünülse dahi; işbu durum alınan kararın geçerliliğine etki etmeyeceğini, davacıların kötü niyetli bir şekilde haksız bir usulsüzlük iddiasıyla huzurdaki davayı ikame ettiklerini, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/685 E., 2014/8941 K. Sayılı 12.05.2014 Tarihli İlamı) yargıtay kararında da görüleceği üzere 436. maddede belirtilen oydan yoksunluk halinin yönetim kurulu üyesi olmayan şirketin temsilcisinin kendisi yönetim kurulu üyesi olsa dahi yönetim kurulu üyesi olmayan şirketi temsilen oy kullanabileceğini belirtmiş olup yerel mahkemece …’ün 11 numaralı madde çerçevesinde oy kullanması durumunda oydan yoksunluk halinin oluşacağı ve bu sebeple …’e TTK 395 ve 396 numaralı maddelerindeki izinlerin verilmesi yönünden kararın iptali gerektiği sonucuna varılmasının hatalı olduğunu, Yerel Mahkemece 11 numaralı madde çerçevesinde ilgili izinlerin verilmesi yönünden yukarıdaki Yargıtay kararında da belirtildiği gibi …’ün kendi paylarından doğan oylarını kullanmasının sonuca etki doğurup doğurmadığına bakılması gerektiğini, … A.Ş. müvekkili şirketin paylarının %99’una sahip olduğundan …’ün şahsi oylarının kararın sonucuna hiçbir etkisi olmadığını, …’ün vekaleten kullanmış olduğu oylar kendi şahsından ayrı olarak … A.Ş.’ye ait olup bu paylara dayanılarak kullanılan oylar da … A.Ş’nin oyları olduğunu, yerel mahkemece bu duruma dikkat edilmeden sonuca gidilmesinin hatalı bir kararın oluşmasına neden olup kaldırılması gerektiğini, Doktrinde ise bir yönetim kurulu üyesinin, kendi ibra oylamasında üçüncü kişiye ait oyları onun temsilcisi olarak kullanabileceği görüşünün hakim olduğunu, (Tekinalp, 2015: 368; Kırca, 2004: 76; Akdağ Güney, 2016: 439; Bilgili, 2004) (Akdağ Güney, 2016: 439; Kırca, 2004: 71-73) (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2013/13148 E. 2014/16463 K. 24.10.2014 Tarihli İlamı)Yerel Mahkemece yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin 6 numaralı maddenin incelenmesi sonucunda “… Yargıtay 11. H.D.’nin 12/12/2016 tarih ve 2016/2098 E- 9484 K sayılı kararında yönetim kurulu üyesi olmayan şirketin temsilcisinin kendisi yönetim kurulu üyesi olsa dahi yönetim kurulu üyesi olmayan şirketin temsilen ibrada oy kullanmasının mümkün olduğu ifade edilmiştir. Davalı şirketin yönetim kurulu üyesinin ortağı olduğu şirket nedeniyle edindiği oy hakkı TTK 436. Maddesi kapsamında oydan yoksunluk olarak değerlendirilemez. Bu sebeple yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin genel kurul kararının kanuna ve esas sözleşmeye aykırı olmadığı, denetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin kararda kanun, ana sözleşme ve iyi niyet kurallarına aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla bu karar yönünden iptal talebinin reddine karar verilmiştir.” şeklinde hüküm kurulduğunu, yerel mahkemenin 6 numaralı maddeye ilişkin vermiş olduğu kararda da açıkça …’ün … A.Ş.’yi temsilen oy kullanmasının TTK 436 gereğince oydan yoksunluk olarak değerlendirilemeyeceğinin hüküm altına alınmışken 11 numaralı maddenin incelenmesinde …’ün … A.Ş.’yi temsilen oy kullanmış olmasının TTK 436 uyarınca oydan yoksunluk olarak değerlendirilmesi ve 11 numaralı maddenin … yönünden iptal edilmesinin hatalı olarak hüküm kurulduğunun göstergesi olduğunu,İleri sürerek yerel mahkemece bozma sonrasında karar verilirken üst derece mahkemesinin belirtmiş olduğu şirketin geçmiş dönem uygulamaları ile müvekkili şirketin finansal durumu göz önünde bulundurulmadan ve mali durum açısından müvekkili şirketle aynı/benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler hususları araştırılmadan yönetim kurulu üyelerine ücret verilmesine ilişkin alınmış olan 8 numaralı kararın iptaline karar verildiğini, yerel mahkemece müvekkili şirketin büyüklüğü ile ticari hacminin azımsanmayacak düzeyde artmış olduğu ve yönetim kurulu üyelerinin şirketin büyümesinde ve gelişmesinde harcamış olduğu emek ve mesai göz ardı edilerek üst derece mahkemesinin belirtmiş olduğu hususlar araştırılmadan ilgili 8 numaralı kararın kanuna ve şirket ana sözleşmesine aykırılık teşkil etmemekle birlikte eşit işlem ilkesine aykırı olduğundan bahisle iptal edilmesi kanuna ve yüksek mahkeme içtihatlarına aykırı olup işbu kararın kaldırılarak itiraz doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini, yerel mahkemece kar dağıtımına ilişkin alınmış olan 9 numaralı kararın şirket esas sözleşmesine ve kanuna aykırı olmamasına rağmen dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiğinden bahisle iptaline karar verildiğini, müvekkili şirketin, yatırımlarının çoğu yurt dışında olan, inşaat sektöründe taahhüt işi yapan ve şirket bünyesinde yabancı kaynak ağırlığı oldukça yüksek olan bir şirket olduğunu, müvekkili şirketin yapmış olduğu işler gereği bünyesinde kaynak bulundurması ticari faaliyetlerinin devamlılığı açısından bir zorunluluk olup zorunlu sebeplerden ötürü kar dağıtabilecek durumda olmaması, davacıların bu hususta bir önem arz etmeyecek oranda hisse sahibi olması sebebi ile kar dağıtılsa dahi elde edecekleri kar payı tutarlarının ne kadar düşük olacağı ortada olup açıkladığımız sebeplerden ötürü alınmış olan 9 numaralı kararın dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil ettiğinden bahis ile yerel mahkemece iptal edilmesi kanuna ve yerleşik mahkeme içtihatlarına aykırı olduğundan işbu kararın kaldırılarak tüm itirazlar doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini, Yerel Mahkemece 11 numaralı kararın … yönünden iptal edilmesine karar verildiğini 11 numaralı maddenin genel kurulda kabul edilmesinde … müvekkili şirketin %99’una sahip olan … A.Ş’nin oylarını temsilen kullanmış olup genel kurulda … A.Ş.’ye ait oylar temsilen kullanılırken de yerel mahkeme tarafından …..’ün oydan yoksun olduğu gerekçesi ile 11 numaralı madde yönünden verilen kararın kaldırılarak tüm itirazlarımız doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini, 6. ve 7. maddelere ilişkin vermiş olduğu kararın onanmasını, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davalı şirketin 14/12/2017 Tarihli 2016 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan 6,7,8,9 ve 11 numaralı kararların iptaline ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dairemizin 16/10/2019 tarih ve 2018/1056 Esas – 2019/1381 Karar sayılı kaldırma kararında belirtildiği üzere ; 6102 sayılı TTK’nın 394. maddesinde, yönetim kurulu üyelerine tutarı esas sözleşme veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebileceği hükmü düzenlenmiştir. Huzur hakkı her toplantı için ayrı ayrı belirlenebileceği gibi aylık olarak belirli bir ücret biçiminde de tespit edilebilir. Ücretin miktarı ise şirketin mali yapısı, şirketin bu yöndeki uygulaması, yönetim kurulunun bu iş için harcadığı emek ve mesai ile orantılı olmalıdır. Yönetim kurulu üyeleri için belirlenen ücretlerin fahiş olup olmadığı değerlendirilirken genel kurulun yapıldığı dönemde şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, ortaklık yapısı ve mali durum açısından davalı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulunun harcadığı emek ve mesai ile orantılı, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki kârdan pay alma haklarını da ihlal etmeyecek şekilde tespiti gerekmektedir.Dairemizin kaldırma kararından sonra mahkemece bilirkişi heyetinden rapor alınmış ve alınan bilirkişi heyet raporunda; Yönetim kurulu üyelerine verilen ücretlerin yerindeliği bakımından inceleme yapılırken dairemizin kaldırma kararında ve yerleşik Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere Mali Durum Açısından Şirketle Aynı-Benzer Durumda Bulunan Şirketlerin Yöneticilerinin Aldığı Emsal Ücretler Göz Önünde Bulundurulup Karşılaştırılmadığı, gibi davalı vekilinin bilirkişi raporuna yönelik itirazlarını içerir verdiği beyan dilekçesinde, Huzur hakkına ilişkin 8 nolu gündem maddesi ve karın dağıtımına ilişkin 9 nolu gündem maddesi kapsamındaki tesbitlere yönelik itiraz ettiği halde mahkemece itiraz konusunda ek rapor alınmadığı gibi davalı vekilinin bilirkişi raporuna yönelik yaptığı itirazların mahkemece verilen hüküm gerekçesinde tartışılıp değerlendirilmemesi yerinde görülmemiştir. Bu durumda mahkemece, Huzur hakkına ilişkin 8 nolu gündem maddesine yönelik genel kurulun yapıldığı dönemde şirketin ortaklık yapısı ile finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, davacı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler de göz önünde bulundurulup karşılaştırılarak yönetim kuruluna ödenmesine karar verilen huzur hakkının, sarfedilen emek ve mesai ile orantılı olup olmadığı, pay sahiplerinin kardan pay alma haklarını ihlal edecek nitelikte bulunup bulunmadığı; karın dağıtımına ilişkin 9 nolu gündem maddesi kapsamında davalı şirketin uzun ve kısa vadeli borçlarının bulunup bulunmadığı, şirketin yatırım giderlerini nasıl karşıladığı, geçmiş dönem kârlarının da şirket yatırımlarında kullanılıp kullanılmadığı, davalı şirketin yasal yükümlülükler ayrıldıktan sonra kâr dağıtımının şirket sermayesinin düşmesi sonucunu doğurup doğurmayacağı, dağıtılması öngörülen kâr payı dışında kalan kısmın şirketin devamlı gelişmesi ve düzenli kâr payı dağıtılmasının temini bakımından uygun ve yeterli olup olmadığı hususlarında ve davalı vekilinin bilirkişi raporuna yönelik itirazlarını içerir verdiği beyan dilekçesindeki itirazlarını da karşılayacak şekilde bilirkişi heyetinden, istinaf denetimine elverişli ek rapor alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.HMK.nun (Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Dairemizce verilen kararın mahiyeti gereği davacılar vekilinin istinaf sebepleri bu aşamada değerlendirilmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine gönderilmesine, dairemizce verilen kararın mahiyeti gereği davacılar vekilinin istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 07/10/2020 tarih ve 2019/872 Esas – 2020/622 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Dairemizce verilen kararın mahiyetine göre davacıların istinaf sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 12/10/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.