Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/875 E. 2023/1497 K. 12.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/875 Esas
KARAR NO: 2023/1497 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2020/460 Esas – 2021/153 Karar
TARİHİ: 11/02/2021
DAVA: Tapu İptali Ve Tescil (Yükleniciden İşyeri Alımına Dayalı)
KARAR TARİHİ: 12/10/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının temsile yetkili olduğu Amerika Birleşik Devletlerinde faaliyet gösteren … şirketi ile davalı şirket arasında imzalanan dış cephe asansörü alım satım sözleşmesi gerğince davalı şirkete dış cephe asansörü satışının yapılacağını, davalı şirketin asansöz bedeli olarak … … … ada … parsel üzerinde inşa edeceği … isimli binadaki … Kat … ve …. Kat … nolu daireleri davacı adına tapuya tescil ve teslim edeceğini, sözleşme gereğince dış cephe asansörü sözleşmede belirtilen şekilde ve zamanda davalı şirkete teslim edildiğini, yine sözleşmede belirtildiği şekilde davalı şirket tarafından ödenen 21.950 ABD dolarının davacı tarafından davalı şirkete iade edildiğini, davalı şirketin belirtilen bağımsız bölümleri davacı adına tapuya tescil ettirmesi gerekirken bugüne kadar bu yükümlülüğü yerine getirmediğinden davayı açmak zorunda kaldıklarını beyanla dava konusu bağımsız bölümlerinin tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına kayıt ve tesciline karar verilmesini, bu mümkün olmadığı takdirde her iki dairenin dava tarihindeki değerinin tespit edilerek dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, öncelikle davacının huzurdaki davada sıfatı/husumeti olmadığından dava şartı yokluğundan reddinin gerektiğini, yine davacının dava takip yetkisinin de olmadığını, taraflar arasındaki harici taşınmaz satış sözleşmesinin geçersiz olduğunu, satıcı tarafın satış sözleşmesi ile yükümlendiği edimleri yerine getirmediğini, satış sözleşmesine konu asansörün noksan teslim edilmek istendiğini, yine satış sözleşmesine konu asansör bedelinin mükerrer olarak tahsil edildiğini, dava dışı şirket ile davacı-karşı davalı tarafın sözleşme ile yükümlendikleri edimleri ifa etmedikleri halde karı edimin ifasının talep edildiğini, müvekkilinin sözleşmenin aksine fazladan toplamda 25.449,34-TL tutarında ödeme beyanla davacının davasının reddine, fazlaya dair tüm talep ve hakları saklı kalmak üzere karşı davanın kabulü ile fazladan ödenen 9.950 USD ve geç/noksan gönderilen asansörün gümrükten çekilmesi, mahrecine iade ve ithali için yapılan toplamda 25.449,34 TL masrafın davacı-karşı davalıdan faizi ile birlikte tahsili ile geç ve noksan ifa nedeniyle müvekkilinin uğradığı zararın bilhassa asansörün geç teslimi sebebiyle dışarıdan kiralanan vinç bedelleri ile tespit edilecek diğer zarar ziyandan şimdilik 1.000,00 TL nin karşı taraftan faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili dosyaya ibraz ettiği 01/11/2016 tarihli dilekçede; getirtilen tapu kayıtlarına göre, davalı şirketin sözleşme ile devretmeyi üstlendiği … Kat … nolu ve …. Kat … nolu bağımsız bölümlerin davanın devamı sırasında 3. kişilere sattığını ve tapuda temlik ettiğini, bu nedenle davaya tazminat davası olarak devam edilmesini talep ettiklerini, 5.5.2014 tarihli bilirkişi raporunda … nolu bağımsız bölüm için 80.000.-TL ve … nolu bağımsız bölüm için 85.000.-TL kıymet takdir edilmiş olduğundan, toplam 165.000,00-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı şirketten tahsilini istediklerini bildirmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 11/02/2021 tarih 2020/460 Esas – 2021/153 Karar sayılı kararında; “Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 14/11/2017 tarih ve 2013/297 esas 2017/480 karar sayılı kararı ile davanın kabulü ile 165.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işletilecek değşiken oranlı yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacı tarafça depo edilen 8.000 USD karşılığı paranın karar kesinleştiğinde davalı tarafa ödenmesine karar verildiği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 02/03/2018 tarih ve 2018/738 esas 2018/471 karar sayılı ilamı ile B.Çekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararının kaldırılmasına, dosyanın Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülmesi için görev yönünden davanın usulden reddine kesin olarak karar verildiği, davalının eski hale getirme talebinin değerlendirilmemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi kararı temyiz edilmiş olup, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 08/04/2019 tarih ve 2018/1621 esas 2019/2347 karar sayılı ilamı ile; “…İstanbul BAM 16. Hukuk Dairesinin 2018/738 Esas ve 2018/471 Karar sayılı ve 02.03.2018 tarihli kararında davalı vekilinin eski hale getirme talebi hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadan istinaf talebinin incelenmesine geçilmiş olduğundan eski hale getirme talebinin zımnen kabul edilerek istinaf talebinin incelenmesine geçildiğinin kabulü gerekir. Ayrıca bu kararın niteliği itibariyle HMK353/1-a-3. maddesi gereğince kesin olup temyiz yolu kapalıdır. İstanbul BAM 16. Hukuk Dairesi bu kararın verilmesinden sonra bu kere davacı vekilinin maddi hata iddiası üzerine HMK’nın 304. maddesine göre verdiği ilk kararı kaldırarak mahiyeti tamamen değişik yeni bir karar veremez. HMK’nın 304. maddesi hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hataların yöntemince düzeltilmesini amaçlar. Bu maddeye dayanılarak verilen kararın tamamen kaldırılıp çok farklı yeni bir karar verilmesi mümkün değildir. Bu nedenle İstanbul BAM 16. Hukuk Dairesinin 2018/738 Esas ve 2018/471 Karar sayılı ve 19.03.2018 tarihli ek kararın bozularak ortadan kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir. Bu aşamadan sonra yapılacak iş İstanbul BAM 16. Hukuk Dairesinin 2018/738 Esas ve 2018/471 Karar sayılı ve 02.03.2018 tarihli kesin kararı gereğince ilk derece mahkemesince gereğinin yapılması için İstanbul BAM 16. Hukuk Dairesince dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesinden ibarettir. Yukarıda açıklanan sebeplerle İstanbul BAM 16. Hukuk Dairesinin 2018/738 Esas ve 2018/471 Karar sayılı ve 19.03.2018 tarihli ek kararının bozularak ortadan kaldırılmasına, dosyanın İstanbul BAM 16. Hukuk Dairesinin tarafından daha önce verdiği 2018/738 Esas ve 2018/471 Karar sayılı ve 02.03.2018 tarihli kesin kararının gereğinin yapılması için ilk derece mahkemesine gönderilmesine…” karar verilerek dosya Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2020/28 Esas sırasına kaydı yapılmış, Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2020/28 Esas, 2020/16 Karar sayılı ve 22/01/2020 tarihli görevsizlik kararının kesinleşmesi üzerine dosya mahkememize gönderilmiş ve yukarıdaki esas sırasına kaydı yapılmıştır. Dava konusu olayda davacı taraf davacının temsile yetkili olduğunu iddia ettiği şirket ile davalı şirket arasında imzalanan dış cephe asansörü alım satım sözleşmesi uyarınca davalı şirkete dış cephe asansörü satışı yapıldığını, bu asansör bedeline mukabil karşı tarafın ilgili daireleri davacı adına tapuya tescil ve teslim edeceğinin kararlaştırıldığını,fakat edimin ifasına rağmen anılan yükümlülüğünün yerine getirilmediğini belirterek iş bu davayı açmıştır.Toplanan deliller yapılan keşif alına bilirkişi raporları hep birlikte değerlendirilmesinde ;Dosyaya sunulan,ayrıntılı ve gerekçeli olduğu için hükme esas alınan 05.05.2014 tanzim tarihli bilirkişi raporunda … nolu bağımsız bölümün 80.000,00 TL, … nolu bağımsız bölümün de 85.000,00 TL değerinde olduğu belirtilmiştir. Dosyaya ibraz edilen sözleşmede alıcının davalı şirket, satıcının ise … isimli şirket olduğu, satıma konu asansör bedelinin 21.950 USD olarak belirtildiği,anılan bedelin davalı ithalatçı tarafından ödeneceği, fakat … hesabına iade edileceği, buna karşılık da dava konusu edilen .. ada .. parseldeki … ve … nolu bağımsız bölümlerin mülkiyetinin davacıya devredileceği hususlarının kararlaştırıldığı, davacının sözleşmede müteselsil kefil olarak yer aldığı anlaşılmaktadır. Bilirkişi heyetinin 28/12/2015 tarihli raporunda da belirtildiği üzere; “…Üçüncü kişi yararına sözleşme, sözleşmenin tarafı olmayan bir kişiye, onun yaranna bir edim kararlaştınlmasıdır. (Bkz, Akyol, Şener: Tam Üçüncü Şahıs Yararına Sözleşme, İst 1976, sh. 10). Üçüncü kişi yararına sözleşmede üçüncü kişiye özgü bir hak tanınmış olur. Üçüncü kişi, yararına kurulan sözleşmeden doğan hakkını derhal, herhangi bir irade açıklamasına, sözleşmeye katılmasına, kabul açıklamasında bulunmasına, hatta bu durumu bilmesine gerek kalmadan kazanır. Alacak doğrudan doğruya ücüncü kişinin (davacının) kişiliğinde doğar. Sözleşmenin tanzim edildiği tarihte cari 818 sayılı BK.nun 111. maddesinde yazılı üçüncü şahıslar yararına sözleşme, sözleşmenin ancak taraflar arasında hüküm ve neticeler doğurabileceği şeklinde tanımlanan sözleşme ilkesine istisnadır. İki taraflı bir işlem olduğu halde üçlü bir ilişki düzeni tesis eder…Gerçekten de “üçüncü şahıs yararına sözleşme” sözleşmenin tarafı olmayan bir şahsa, onun yaranna bir edim karartaştınlmasıdır. Sözleşmenin taraflarından biri (borçlu) diğerine karşı (alacaklı) bir üçüncü şahsa (yararlanma) edimi ifa edeceğini yükümlenmektedir. Burada, alacaklının kendi adına hareket etmesi, üçüncü şahsın yararına sözleşmenin temel unsurunu oluşturmaktadır. Böyle bir hukuki işlemden doğan alacak hakkının kimin eliyle kullanılacağı konusunda, BK. m. 111/1 metni “alacaklıyı” göstermektedir. BK.m.111/2. metni ise “üçüncü şahsın dahi” talep hakkına haiz alacağına işaret ederek hem alacaklının hem de üçüncü şahsın talep hakkını haiz olabileceklerini düzenlemektedir. Üçüncü şahsa karşı ifanın kendisine yapılmasını sağlamak üzere bir talep hakkı tanınan sözleşmeye “Tam üçüncü şahıs yaranna sözleşme” denir. Burada üçüncü şahıs kavramı hukukî işlemin meydana gelmesine katılmayan şahısları ifade eder. Hukuki işlemi kuranlar “taraf” işlemin kurulmasını katılmayanlar ise “üçüncü şahıstır” üçüncü sahısın borçlu ile alacaklı arasındaki hukuki ilişkiyle borç altına sokulması imkansızdır. Üçüncü şahıs yaranna sözleşmede üçüncü sahıs yarar elde ettiği hukuki işleme yabancıdır. Üçüncü şahıs ile borçlu arasında hiç bir sözleşme ilişkisi yoktur. Üçüncü şahsın sözleşmenin tarafı haline gelmesini gerektirecek biçimde alacaklının onun temsil yetkisine dayanarak hareket etmemiş olması zorunludur…”tam üçüncü şahıs yararına sözleşme” temsilden aynlmaktadır. Temsille, üçüncü şahıs yararına sözleşme arasındaki benzerlik, sözleşmenin kuruluşuna katılmayan bir şahsın doğrudan hak sahibi olmasıdır. Bu ortak noktaya rağmen her iki müessese birbirinden farklıdır. Üçüncü şahıs yararına kurutan sözleşme doğrudan temsil yetkisine dayanan bir işlem olarak kabul edilemez. Çünkü alacaklının vaadettiren sıfatı ile üçüncü şahıs adına bir hukuki işlem kurması (temsil) değildir. Temsilde üçüncü şahıs sözleşmenin tarafıdır. Sözleşme temsilci ile borçlu arasında değil temsil olunan ile borçlu arasında kurulmuştur. Temsille kurulan hukuki işlemin bütün sonuçlan temsil olunan hukuk alanında doğar. (BK.m.32/1) Ortak taraf her iki durumda az yukarıda değinildiği gibi, üçüncü şahsın (huzurdaki davacı) davalıdan malın teslimini isteme konusunda doğrudan bir talep hakkı elde etmesidir. Fakat bu iki talebin her iki durumda kaynağı farklıdır. Temsilde sözleşmenin tarafı olarak, üçüncü şahıs yararına sözleşmede ise; o sözleşmenin bir dış etkisi, yabancıya etkisi olarak talep hakkına sahiptir. Yani üçüncü sahıs katılmadığı bir sözleşmeden doğrudan ve derhal bir hak kazanır. Bu kazanma onun sözleşmeye katılmasını, taraf sıfatını taşımasını gerektirmez. Üçüncü şahsa yapılan kazandırma, onun taraflardan birinden halefiyet yolu ile kazandığı hak değildir, üçüncü şahsın hakkı alacaklı ile borçlu arasındaki sözleşmeye dayanır… (Şener Akyol age., Sh. 61 vd.) “Mahkememizce dava konusu sözleşmenin davacı yararına edim içermesi nedeniyle üçüncü şahıs yararına sözleşme niteliği taşıdığı, bu nedenle davacının sözleşmede kendisi yararına vaadedilen gayrimenkullerin teslimi isteme hakkına haiz olduğu, dolayısıyla aktif husumet ehliyetinin bulunduğu sonucuna varılmıştır. Öte yandan her ne kadar taşınmaz mülkiyetinin nakli resmi şekle tabi ise de, Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına göre arsa payı devri karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında taşınmaz inşa edip edime hak kazananların kendisine isabet eden bağımsız bölümleri sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK nın 162 ve devamı maddeleri hükümleri uyarınca adi yazılı şekilde devretmelerinin mümkün bulunduğu, diğer tarafın edimini ifa ettiği durumlarda sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması mahiyetinde olduğu açıktır.Dava konusu olayda da asansör teslimine ilişkin edimin ifa edildiği de nazara alınarak sözleşmenin geçersizliğine yönelik savunmaya itibar edilmemiştir.Taraflar arasında; sözleşmede belirtilen 21.950 USD’nin satım bedelinin davalı tarafından gönderildiğinde uyuşmazlık bulunmamaktadır. Buna mukabil davalı-karşı davacı ikinci cevap dilekçesinde satıcının 18.950 USD’yi iade ettiğini kabul etmiştir. Bu durumda anılan beyan ve davacının 23/12/2014 tarihli dilekçesindeki bu beyanı doğrulayan ifadesine göre bakiye 3.000 USD alacak bulunmaktadır. Ayrıca sözleşmenin 4.2.d. Maddesi uyarınca tapu devri sırasında davacı …’nın 5.000 USD ödeyeceği hükmünün kararlaştırıldığı nazara alındığında davalının (3.000 USD + 5.000 USD=8.000 USD) yi sözleşme çerçevesinde talep edebileceği sonucuna varılmaktadır.Her ne kadar davalı tarafça sözleşmede belirtilen malın tesliminin eksik ve ayıplı olduğu iddia edilmiş ise de, bu tarafça karşı tarafa gönderilen Büyükçekmece … Noterliğinin 21/06/2011 gün ve … yevmiye sayısı ile keşide edilen ihtarnamede; “Kararlaştırmaya konu asansörün 15.03.2011 tarihinden sonra teslim limanı olan 04.04.2011 tarihinde gönderildiği; Ambarlı limanında yapılan kontrolünde asansörün sözleşmede belirtilen niteliklerini taşımadığı, pek çok parçasının bulunmadığı, sözleşmeye uygun olarak asansörün eksik (72,5 m. mast) parçalarının 5 gün içinde teslim edilmesi, edilememesi hâlinde muadili asansörün en geç 5 gün içinde kurulması aksi hâlde sözleşmenin feshi cihetine gidileceği, uğranılan zararların tazmin edileceğinin” davacıya bildirildiği, buna mukabil eksik ifa üzerine sözleşmeden dönülmediği, davacıya verilen süre sonunda da sözleşmenin feshedilmediği, dava konusu ilişki tarihinde cari 818 sayılı BK nun 106/2 uyarınca derhal fesih bildirimi yapılmadığı, süre sonunda da yapılmış bir fesih bildirimi bulunmadığı, sonradan yapılan teslimin de kabul edildiği, bilahare eksik ifanın giderilmesi sebebiyle de gecikme cezası talep edildiği, bu durumda sözleşmenin geçerliliği ve devamlılığı yönünde irade beyan edildiği kanaatine ulaşılmıştır. Mahkememizce talebe konu olayda tarafların ilgili sözleşmenin feshini talep etmediği, buna mukabil davacının devrini istediği gayrimenkullerin üçüncü şahıslara dava devam ederken satıldığı, dolayısıyla davacının da talebini bu taşınmazların değerine dönüştürdüğü, davalının karşı davaya konu olan taleplerinin karşı davada incelenebileceği, davacı tarafın ilgili sözleşme nedeniyle dava konusu taşınmazların dava tarihi itibariyle bedelini karşı taraftan isteyebileceği, bunun için yukarıda belirtilen paranın davacı tarafça karşılanması gerektiği, davacı tarafın da kendisine verilen süre içerisinde sözü geçen bedelin Türk lirası karşılığını mahkeme veznesine depo ettiği nazara alınarak davanın kabulü ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile, -Davanın KABULÜ ile 165.000,00-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek değişken oranlarla yasal faizle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, -Davacı tarafça depo edilen 8.000,00-USD karşılığı paranın karar kesinleştiğinde davalı tarafa ödenmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, istinaf mahkemesinin görevsizlik sebebiyle kaldırma kararı sonrasında dosyanın Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne geldiğinde, ilk derece mahkemesi, kendisi tarafından yapılmayan yargılama sebebiyle dosya geneli itirazlarını hiç değerlendirmeden, sadece tek celsede karar verdiğini ve görevsizlik öncesi verilen karardaki aynı gerekçelerle, adeta bir “direnme” kararı verir gibi, eksik ve yetersiz inceleme ile davacının davasının kabulüne karar verdiğini; oysa görevsizlik kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nin 02.03.2018 tarihli ve 2018 / 738 Esas, 2018 / 471 Karar sayılı kararı okunduğunda istinaf mahkemesinin, esas hakkındaki istinaf sebeplerine hiç girmeden sadece “görevsizlik” yönünden kaldırma kararı verdiğinin görüleceğini; bu nedenle görevsizlik kararı sonrasında ilk derece mahkemesinin, dava konusu uyuşmazlıkla bilirkişi raporlarındaki durum ve itiraz sebeplerini hiç değerlendirmeksizin, aynen daha önce davanın kabulüne karar veren Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını, inceleme ve değerlendirme yapmaksızın aynen tekrar ederek karar verdiğini, dolayısıyla usul ve hukuka aykırı bir karar ortaya çıktığını; görevsiz mahkeme tarafından yapılmış usul işlemlerinin, kural olarak geçersiz olduğunu; yani görevli mahkemeyi bağlamayacağını, bu işlemlerin görevli mahkemede tekrarlanmasının gerektiğini; bu bağlamda, görevli mahkeme olan ilk derece mahkemesinin usul işlemlerini tekrarlamak bir yana, adeta “direnme” kararı verir gibi, daha ilk celsede görevsizlik kararı öncesi verilen ilk kararı aynı gerekçelerle tekrarlanmasının adil yargılanma ve savunma haklarının açıkça ihlaline de yol açtığını; öncelikle bu yönlerden usul ve yasaya aykırılık teşkil eden kararın yapılacak olan istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasının gerektiğini,
Davanın konusuna dair ilişkinin, 01.07.2011 tarihli Dış Cephe Asansörü Alım Sözleşmesinden kaynaklandığını; bu sözleşmede satıcının (dava dışı) … olup davacı …’nın ise bu sözleşmede “Müteselsil Kefil – Garantör” olarak yer almakta olduğunu; dolayısıyla davacının bu sıfatının, üçüncü kişinin edimini taahhüt ile sınırlı olmasına rağmen, söz konusu davada davacı, tapu iptal ve tescil, bu mümkün değilse taşınmazların rayiç değerini talep ettiğini; bu nedenle davacının söz konusu davada aktif husumet ehliyetinin söz konusu olmadığını; bunun haricinde davacının, HMK md. 114/1-e gereğince “davayı takip yetkisi”nin dahi bulunmadığını; İlk derece mahkemesinin bu yöndeki kararının hatalı olup usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu hatalı karar sebebiyle gerekçeli karardaki üçüncü kişi lehine sözleşme şeklinde yapılan değerlendirmelerin de hatalı olup davacının, hukuka aykırı bir şekilde hak sahipliğine sebep olacak şekilde değerlendirmeler yapıldığını, Üstelik söz konusu sözleşme hükümleri gereğince edimlerin satıcı ve davacı tarafından yerine getirilmediğini; sözleşme gereğince sözleşme konusu vincin teslim tarihinin 15.03.2011 olarak kararlaştırılmasına rağmen dosyada, dilekçelerinin ekinde yer alan Gümrük Beyannamesi belgesinden de 04.04.2011 tarihinde teslim edebildiğinin anlaşılabilecğini; üstelik bu teslimin geç teslim olduğu gibi aynı zamanda eksik teslimin de söz konusu olduğunu, Söz konusu vincin, çok katlı inşaatlarda kullanılmak üzere müvekkili şirket tarafından satın alınmış olduğunu, bu gecikmeyle müvekkili şirketin inşaat faaliyetlerinin de gecikmeye uğradığını; öyle bir vincin yurt içinden ve hızlı bir şekilde temininin kolay olmayacağının da düşünüldüğünde müvekkili şirketin inşaat faaliyetinin durma noktasına geldiğinin açıkça sabit olduğunu, Söz konusu sözleşmede teslim edilmesi gereken vincin özelliklerinin açık ve belli olduğunu; yani, tarafların, vincin nitelikleri ve özellikleri konusunda mutabakata vararak ve bunu da sözleşmede açıkça ve yazılı olarak belirleyerek sözleşmesel ilişki içine girdiklerini; 120 metre boyunda ve CE belgeli vincin teslim edilmesi gerekirken (sözleşmede müteselsil kefil-garantör olan) davacının, 45 metre boyunda asansör teslim ettiğini; bu hususun, yine gümrük beyannamesi belgesinden anlaşıldığını; bu durumun dahi davacının sözleşmesel edimlerinde noksanlığa sebep olduğunu açıkça gösterdiğini, Söz konusu noksanlıkların tamamlanması konusunda müvekkili şirketin, davacı tarafından sürekli olarak oyalandığını; bunun üzerine müvekkili şirket tarafından Büyükçekmece … Noterliği’nin 21.05.2013 tarihli ve … yevmiye nolu ihtarnamesi gönderilerek asansörün noksan parçalarının tamamlanmasının ihtar edildiğini; fakat davacının, noksan olan kısımları sözleşmeye göre tamamlamak yerine müvekkili şirketten tekrar ödeme istediğini, müvekkili şirketin de inşaat faaliyetinin daha fazla durmaması ve aksamaması için eksik kalan 75 metrelik kısım için 9.950,00 USD ödediğini; 22.06.2011 tarihli invoice ödeme belgeleriyle bu durumun sabit olduğunu, dolayısıyla müvekkili şirketin, 120 metre için imzaladığı ve ödemesini yaptığı asansörlü vinç için kendisine yapılan eksik teslimi tamamlamak adına ekstra 9.950,00 USD daha ödeyerek fazla ödeme yaptığını; yani sözleşme bedelinin davacı tarafından mükerrer olarak tahsil edildiğini, Sorunun sadece bununla da sınırlı kalmadığını; davacının, eksik kalan 75 metre için müvekkil şirketten mükerrer ödeme aldığı gibi gelen 75 metrelik eksik kısmın CE belgesine ve TSE belgesine de sahip olmadığı için anılan malın, mahrecine iade edilmek zorunda kaldığını; müvekkili şirketin, hem mahrecine iade masraflarını hem de diğer gümrük masraflarını ödemek zorunda kaldığını; yani müvekkili şirketin, 21.950,00 USD için anlaştığı asansörlü vinç için (sözleşmeye aykırı noksanlıklar sebebiyle) 9.950,00 USD daha fazla ödemek zorunda kaldığını; davacı tarafından eksiklik için gönderilen 75 metrelik kısmın gerekli sertifikalara sahip olmaması sebebiyle (mahrecine iade masrafları ve diğer gümrük masrafları için) 25.449,34 TL ödeme yapmak zorunda kaldığını; bu tabloda dahi zarara uğrayan tarafın müvekkili şirket olduğunu,Dosyanın Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından karara çıkmadan önce mahkemenin 11.10.2017 tarihli kararıyla karşı davalarının tefrikine karar verildiğini ve karşı davalarının, Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2017 / 226 Esas sayılı dosyasından kayıt aldığını; söz konusu davada, “davamızın kabulüne” karar verildiğini; anılan kararın, davacı – karşı davalı tarafından istinaf edilmiş olup halen dosyanın istinaf incelemesinde olduğunu, Tefrik edilen karşı davalarının kısmen kabul edilmesinin dahi davacının, teslimde gecikme ve noksanlık olduğunu açıkça ispatladığını; dolayısıyla davacının davasındaki iddiaları ile karşı davalarındaki iddiaların birlikte değerlendirip davacının davasında haklı olup olmadığı birlikte değerlendirilmesi gereken bir konuyken tefrik kararı verilmesinin dahi hatalı bir durum olduğunu; bu durumun şu tabloyu ortaya çıkardığını; karşı davalarındaki “davanın kabulü” kararıyla mahkeme, sözleşme konusu vinçte noksanlıklar olduğunu açıkça tespit etmişken bu defa istinafa konu kararda olduğu gibi davacının da davasını kabul ederek müvekkile 165.000,00 TL ödemek zorunda bırakmakta olduğunu; bu durumun dahi bariz bir çelişki olduğunu, Bunun yanında, eksik ve ayıplı ifanın miktarının tespit edilmesi gerektiği yönünden itirazlarının olmasına rağmen, anılan bilirkişi raporlarında bu eksik ve ayıplı ifa miktarı için hiçbir şekilde tespit ve değerlendirme yapılmadığını; oysa tarafların edimlerini gerçekleştirip gerçekleştirmedikleri ya da hangi oranda ifa edildiklerinin, bu davanın sonuçlanması açısından da hayati bir öneme sahip olduğundan tefrik kararı yerine her iki davanın birlikte görülmesi ve birlikte karara çıkartılması gerektiğini; müvekkili şirketin karşı davasının sonuçlanmaması ve davacının müteselsil kefil-garantör olduğu satıcının Türkiye’de yerleşik olmaması sebebiyle, mahkeme kararındaki bedelin ödetilmesinin, müvekkili şirketin de alacağının tahsilinde sorun ve zarar yaratacağını, Bunun haricinde; sözleşmenin 4.2.d maddesi çerçevesinde davacının ödemesi gereken 5.000,00 USD + 3.000,00 USD olmak üzere toplam 8.000,00 USD ilk derece mahkemesi tarafından her ne kadar davacıya depo ettirilmişse de depo edilen meblağın ancak karar kesinleştiğinde müvekkili şirket tarafından tahsil edilebileceğinden geçen süre zarfı için herhangi bir vade farkına yahut faiz kararına hükmedilmediğini; bu durumun, müvekkili şirketin aleyhine olup bir kez daha zarara uğramasına sebebiyet vermekte olduğunu, İleri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak davanın reddine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; taşınmaz satış vaadi sözleşmesine konu bağımsız bölümlerin davacı adına tescili, bunun mümkün olmaması halinde bedellerinin ödenmesi istemine ilişkindir. Davanın önce Büyükçekmece 3 Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/297 esas, 2017/480 karar sayılı kararı ile kabulüne karar verildiği, bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu sonucu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16 Hukuk Dairesi’nin 2018/738 Esas, 2018/471 Karar Sayılı ilamı, davaya bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğu gerekçesi ile kaldırma kararı verildiği, akabinde dosyanın Büyükçekmece 3 Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2020/28 Esas, 2020/16 Karar sayılı görevsizlik ilamı üzerine Bakırköy 2 Asliye Ticaret Mahkemesi’ne tevzii edildiği anlaşılmış olup, ilk derece mahkemesi tarafından, taşınmazların yargılama sırasında üçüncü kişilere devredilmiş olmaları nedeniyle, mahkemece tespit edilen değerlerinin davacıya ödenmesine, ayrıca 8.000,00-USD bedelin davacı tarafından, karar kesinleştiğinde davalıya ödenmek üzere mahkeme veznesine depo edilmesine karar verildiği, kararın davalı vekilince istinaf edildiği anlaşılmıştır. Davacı tarafından; davacının yetkili temsilcisi olduğu dava dışı … ile davalı arasında 01/07/2010 tarihinde, 21.950,00-USD karşılığında dış cehpe asansör satış sözleşmesi yapıldığı, dava dışı şirketin satıcı, davalının alıcı olduğu, aynı sözleşme ile; asansörün teslim edilmesi ve dava dışı şirket tarafından alınan ödemenin … iade edilmesi halinde, davalı şirketin … İli … İlçesi, … ada … parselde yapacağı … projesinde yer alan bağımsız bölümlerin (…kat … nolu bağımsız bölüm, …. Kat … nolu bağımsız bölüm) davacı …’ya tapuda devredileceği, bu devrin gerçekleşmesiyle asansör satış bedeli borcunun ödenmiş sayılacağı hususlarının kararlaştırıldığı, asansörler teslim edilmesine ve dava dışı şirkete yapılan 21.950,00-USD ödeme davalıya iade edilmesine rağmen, bağımsız bölümlerin davacıya devredilmediği ileri sürülerek, taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tescili, bunun mümkün olmaması halinde değerlerinin tahsili talep edilmiştir. Davalı tarafından; davacının bu davayı açmakta aktif husumetinin bulunmadığı, zira sözleşmenin dava dışı … ile davalı arasında yapıldığı, davacının bu sözleşmeyi dava dışı şirket adına imzaladığı, ayrıca sözleşmeye garantör ve müteselsil kefil olduğu, aksinin kabulü halinde dahi dava dışı şirket tarafından edimin ayıplı ve geç ifa edildiği, sözleşmede teknik özellikleri belirtilen ve 120 metre olması gereken asansörün sözleşmede kararlaştırılan 15/03/2011 tarihinden sonra 45 metre olarak teslim edildiği, eksikliğin belirtilmesi üzerine kalan 75 metrelik kısmın daha sonra teslim edilmek istendiği, bu kısım için ayrıca davalıdan 9.950,00-USD ödeme talep edildiği, işleri aksayan davalının mükerrer ödeme yapmak zorunda kaldığı, sonradan gönderilen 75 metrelik kısmın CE standartlarına uygun olmaması nedeniyle gümrükten geçmediği ve mahrece iade edildiği, bu işlemler nedeniyle de masraf yapılmak zorunda kalındığı, dış cephe asansör satış sözleşmesindeki edim yerine getirilmediğinden, davacının karşı edim talep edemeyeceği ileri sürülerek asıl davanın reddine karar verilmesi istenmiş, fazladan yapılan 9.950,00-USD ödeme ile mahrece iade masrafı olan 25.449,34-TL’nin ayrıca geç teslim nedeniyle yapılmak zorunda kalınan masrafların şimdilik 1.000,00-TL’sinin, garantör sıfatıyla da sözleşmeye imza atan davacıdan tahsili için açılan karşı davanın kabulüne karar verilmesi talep edilmiştir.Görevsiz Büyükçekmece 3 Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından, karşı davanın tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedildiği, orada yapılan yargılama sonucunda ise kısmen kabul edildiği, istinaf edilen kararın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43 Hukuk Dairesi’nin 2020/337 Esas, 2021/577 Karar Sayılı ilamı ile, davaya bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğundan bahisle kaldırılmasına karar verildiği UYAP sistemi üzerinden yapılan inceleme sonucu anlaşılmış ise de, karşı davanın akıbeti hakkında dosyada başkaca bilgi bulunmadığı görülmüştür. Mahkemece, Büyükçekmece 3 Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/297 esas, 2017/480 karar sayılı kararı ve gerekçesi tekrar edilerek, yukarıdaki şekilde karar verildiği anlaşılmış olup, anılan gerekçenin; dava konusu sözleşmenin tam üçüncü kişi yararına sözleşme olduğu, dava dışı Şirketin kendisine gönderilen 21.950,00-USD’nin 18.950,00-USD’lik kısmını davalıya iade ettiği ve geç de olsa asansör teslim edimini yerine getirdiği, sözleşmeye göre ayrıca davacı …’nın devri yapılacak taşınmazlar için 5.000,00-USD daha ödeme yapmasının gerektiği, mahkemece verilen kesin süre içerisinde davacının toplam 8.000,00-USD’yi depo ettiği, yargılama sırasında üçüncü kişilere devredilen taşınmazların toplam değerinin 165.000,00-TL olduğunun bilirkişi heyetince tespit edildiği, davalının, harici satış sözleşmesinin şekle aykırılık nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürmesinin, davalının kat karşılığı inşaat yapıyor olması ve karşılıklı edimlerin ifa edilmiş olması karşısında hakkın kötüye kullanılmasını teşkil ettiği, yönünde olduğu anlaşılmıştır. Davalı tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri; görevsiz mahkemece yapılan işlemler hükümsüz olmasına rağmen, mahkemece itirazları değerlendirilmeksizin ilk celsede ve önceki gerekçe ile karar tekrar edilerek hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğu, aktif husumet itirazlarının değerlendirilmediği, mahkemece sözleşmenin tam üçüncü kişi yararına sözleşme olarak değerlendirilmesinin hatalı olduğu, dava dışı şirket edimlerini tam olarak yerine getirmediğinden, davacının tapu devri talep edemeyeceği, bu yöndeki itirazlarının mahkemece değerlendirilmediği, oysa bu gerekçe ile davanın reddi gerektiği, mahkemece 8.000,00-USD’nin depo edilmesine karar verilmiş ise de; bu tutarın karar kesinleştiğinde ödenmesine dair hüküm kurulduğu, davalıya 165.000,00-TL ödemek zorunda bırakılan davacının, depo edilen tutarı faiz işletilmeksizin karar kesinleşinceye kadar alamayağı, tefrik edilen karşı davada davalarının kabulüne karar verilmesine rağmen, asıl davanın kabulüne karar verilmesinin çelişki oluşturduğu yönündedir. Görevsizlik kararı üzerine ve tarafların talepleri doğrultusunda görevli mahkemeye giden dava; ilk davanın devamı mahiyetinde olup, tarafların görevsiz mahkemede yaptıkları usul işlemleri geçerlidir. Görevsiz mahkemenin kendisinin yaptığı, bilirkişi raporu alınması gibi usul işlemleri kural olarak geçersiz ise de; bunların tekrarlanması için neden yoksa, usul ekonomisi de nazara alınarak aynı işlemler tekrarlanmaksızın hükme esas alınabilir. Somut olayda; görevsiz mahkemede gerek taraflar, gerekse mahkemece yapılan usul işlemleri sonucu, dosyanın geldiği aşama itibariyle uyuşmazlığın çözümü için tekrarlanması gereken usul işlemi bulunmadığından, mahkemece bu işlemlerin tekrar edilmemiş olması usul ve yasaya aykırı değildir. Davalının aksi yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Mahkemece, davalının aktif husumet itirazı, dava konusu sözleşmenin davacı yararına yapılmış, tam üçüncü kişi yararına sözleşme mahiyetinde olduğu gerekçesiyle kabul görmemiştir. Dava konusu sözleşme incelendiğinde; mahkeme kabulünün aksine, sözleşmenin, dava dışı şirket, davalı ve davacı arasındaki 21.950,00-USD bedelli dış cephe asansör satış sözleşmesi ile davacı ve davalı arasındaki 26.950,00-USD bedelli taşınmaz satış vaadi sözleşmesini kapsadığı, nitekim sözleşmenin 1, 4.3 ve 7.3 maddelerinde hem davacı tarafından temsil olunan dava dışı şirketin, hem de davacının sözleşmeye taraf olduklarının açıkça kararlaştırıldığı anlaşılmış olup, ortada dava dışı şirket ile davalı arasında, davacı … yararına yapılmış bir tam üçüncü kişi yararına sözleşme mevcut değildir. Dolayısıyla mahkeme gerekçesinden farklı olarak, doğrudan taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin tarafı olan davacının, eldeki davada aktif husumeti mevcuttur. Davalının aksi yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Dava konusu sözleşmenin 2.maddesi ile tarafların, teknik özellikleri sözleşmenin 3.2 maddesinde belirtilen dış cephe asansörünün dava dışı şirket tarafından üretilerek davacı ile birlikte ve 21.950,00-USD bedelle davalıya satışı konusunda anlaştıkları, sözleşmenin 5.1 ve 5.2 maddeleri uyarınca asansörün en geç 15/03/2011 tarihinde Ambarlı Limanı’nda davalıya teslim edileceğinin, sözleşmenin 4.2-a maddesi uyarınca ödemenin dava dışı şirketin hesabına gönderileceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmıştır. Davacı, dış cephe asansörü satış sözleşmesinde hem dava dışı şirketin temsilcisi sıfatıyla hem de kendi adına satıcı sıfatıyla sözleşme imzalamış, asansör satış sözleşmesinden doğan edimleri dava dışı şirket ile birlikte aynen ifa yükü altında olduğunu kabul ve taahhüt etmiştir. Sözleşmenin 4.2-b ve d maddelerinde ise; davacı ile davalı arasındaki taşınmaz satış vaadi anlaşması düzenlenmiş olup, buna göre dava dışı … şirketinin davalı tarafından kendisine gönderilen 21.950,00-USD satış bedelini, yine dava dışı …’e iade etmesi ve asansörün teslim edilmiş olması kaydıyla, davalının … İlçesi … ada … parsel sayılı taşınmazda inşaa edeceği … projesinde yer alan … ve … nolu bağımsız bölümlerin 26.500,00-USD bedelle davacıya satılıp tapuda devredileceği, satış bedelinin 21.950,00-USD’lik kısmının, dava dışı şirket tarafından davalıya iade edilen tutardan karşılanmış olacağı, 5.000,00-USD’lik kısmının ise davacı … tarafından tapuda devir sırasında ödeneceği kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin 4.3 maddesinde; davalının kendisine iade edilen bedel ile 5.000,00-USD ödeme karşılığında davacıya tapu devri yapması halinde, dava dışı şirketin yeniden asansör bedeli adı altında bir bedel talep edemeyeceği, sözleşmenin 4.4 maddesinde; dava dışı şirketin satış sözleşmesine konu bağımsız bölümlerin … devrine tam muvafakat ettiği, dava dışı şirket ile davacı arasındaki iç ilişkinin davalıyı bağlamayacağı kararlaştırılmıştır. Taraflar arasındaki, uyuşmazlık ile ilgili hükümleri yukarıda açıklanan sözleşme kapsamından, davacı ile davalı arasındaki satış vaadi sözleşmesinin, dava dışı şirket hesabına gönderildiği uyuşmazlık konusu olmayan 21.950,00-USD’nin davalıya iade edilmesi ve dış cephe asansör satış sözleşmesine konu asansörün davalı şirkete teslim edilmesi koşullarına bağlandığı, diğer ifade ile ilk sözleşme ifa edildikten sonra, satış vaadi sözleşmesinin ifasına geçileceği, bu sözleşmenin bedeli olan 26.950,00-USD’nin, 21.950,00USD’lik kısmının dava dışı şirket tarafından davacı hesabına davalıya ödeneceği, kalan 5.000,00-USD’nin ise bizzat davacı tarafından davalı şirkete tapuda devir sırasında ödeneceği kararlaştırılmış olduğuna göre; ikinci sözleşmeye dayalı tapu iptali ve tescil ediminin ifasının talep edilebilmesi için, öncelikle ilk sözleşmedeki asansör teslim ediminin ifa edilmiş olmasının ve dava dışı şirket tarafından 21.950,00-USD’nin davalı şirkete ödenmiş olması zorunludur. Dava tarihi itibariyle, dava dışı şirket ve davacının asansör teslim edimini gecikmeli de olsa yerine getirdikleri, davacının bu gecikmeden doğan zararını tefrik edilen karşı davaya konu ettiği, öte yandan yine dava tarihi itibariyle dava dışı şirketin davalıya yalnızca 18.950,00-USD göndermiş olduğu, 3.000,00-USD’nin ise ödenmemiş olduğu tarafların kabulündedir. Davacı tarafından, tapuda devir sırasında ödeneceği taahhüt edilen 5.000,00-USD’nin ise devir aşamasına gelinemediği için ödenmediği iddia edilmiştir. Şu halde dava tarihi itibariyle asansör teslim borcu yerine getirilmiş ise de; satış bedelini ödeme borcu tam olarak yerine getirilmediği için, davalının satış vaadi sözleşmesinden doğan edimi talep edilebilir değildir. Diğer ifade ile tam iki tarafa borç yükleyen satış vaadi sözleşmesinde, tapuda devir borcu ile karşılıklılık ilişkisi içerisindeki satış bedeli borcu dava tarihi itibariyle ifa edilmediğinden, davacı TBK’nun 97 maddesi uyarınca devir borcunun ifasını talep edemez. Davalı, ödemezlik def’i mahiyetindeki bu savunmasını cevap dilekçesinde ileri sürmüştür. Görevsiz mahkemece alınan 28/12/2015 tarihli ikinci bilirkişi heyeti raporunun sonuç kısmında, davacının toplam 8.000,00-USD’yi mahkeme veznesine depo etmesinin gerektiği, ancak bu halde davalının devir borcunun doğacağı yönünde görüş bildirildiği, yine görevsiz mahkemece, 25/05/2017 tarihli celsenin 1 nolu ara kararı ile “Davacı vekiline ikinci bilirkişi heyeti raporunda belirtilen 8.000 USD’yi depo tarihindeki TC Merkez Bankası Efektif satış kuru karşılığını mahkeme veznesine yatırması için gelecek celseye kadar kesin süre verilmesine, davacı vekiline kesin mehilin tüm neticelerinin ve bu meyanda belirtilen süre içersinde anılan para yatırılmaz ise asıl davanın red edilebileceği hususunun ihtarına (davacı vekiline ihtar edildi)” şeklinde ara karar oluşturulduğu, davacı tarafından verilen kesin süre ve ihtar gereği bu paranın mahkeme veznesine yatırıldığı anlaşılmıştır. Yargılama sonucunda sözleşme konusu taşınmazların üçüncü kişilere devredilmiş olması nedeniyle, tespit edilen 165.000,00-TL’nin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, depo edilen 8.000,00-USD’nin ise karar kesinleştiğinde davalıya ödenmesine karar verilmiş ise de; her dava açıldığı tarihteki şartlara ve haklılık durumuna göre karara bağlanacaktır. Yukarıda izah edildiği üzere; dava tarihi itibariyle, satış vaadi sözleşmesinden doğan davalı ediminin ifası talep edilebilir olmadığından davanın reddi gerektiği gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile dava tarihinde ödenmediği sabit olan satış bedeli tutarı re’sen davacıya depo ettirilerek davanın kabulüne karar verilmesi yerinde olmamış, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi haklı bulunmuştur. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davalı yanın istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak, davanın reddine, mahkeme veznesine depo edilen tutarın davacıya iadesine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1- Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/02/2021 tarih ve 2020/460 Esas – 2021/153 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; 2- Davanın REDDİNE, 3- Davacı tarafından mahkeme veznesine depo edilen 8.000,00-USD’nin davacıya iadesine,İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 4-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 269,85-TL karar harcının, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 297,00-TL harçtan mahsubu ile bakiye 27,15‬-TL karar harcının talep halinde davacıya iadesine,5-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 6-Davalı tarafından yargılama gideri sarf edilmediği anlaşılmakla; bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 7-Davalı yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1 fıkrasına göre hesaplanan 26.400,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 8-Kullanılmayan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN: 9-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 10-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 11-Davalı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 162,10-TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve dosyanın istinafa gidiş dönüş gideri 60,50.TL toplamı 222,60-TL’nin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 12-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 13-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 12/10/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.