Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/860 E. 2023/1359 K. 28.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/860 Esas
KARAR NO: 2023/1359 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/899 Esas – 2020/565 Karar
TARİH: 26/11/2020
DAVA: Tazminat
KARAR TARİHİ: 28/09/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, ; “davacılar” ile “davalı/…, dava dışı … Şirketi ve dava dışı/… ” arasında akdedilen 13.11.2013 tarihli sözleşme ile, “… Otel”in işletilmesi hakkının davacılara, 12 yıl 5.5 ay süre için devredildiğini, anılan sözleşmenin 4 nolu maddesi uyarınca davalı/…’e, devir bedeli olarak 817.500 USD ödendiğini, anılan sözleşmenin eki olarak, davadışı/ … ile davacı/ … Şirketi arasında akdedilen 13.11.2011 tarihli İşletme Sözleşmesinin (D) bendinin 2.maddesinde yer alan hükümle, dava dışı … söz konusu otelin çatısını kapatmayı borçlandığını; davalı/…’in de bu sözleşmeyi garantör sıfatıyla imzaladığını, davacıların uzunca bir süre çatının kapatılmasını bekledikleri halde, dava dışı/… tarafından gerekli izinler alınamayınca çatının kapatılmadığını ve bu nedenle otelin odalarının yağmur suyu alarak zarar gördüklerini; bu nedenle de davacının otelden beklediği geliri elde edemeyerek zarara uğradığını, çatının kapatılmaması nedeniyle, 17.10.2016 tarihli ihtarname ile, yukarıda anılan sözleşmelerin feshedildiğini, yaptırılan delil tespiti neticesinde hazırlanan bilirkişi raporunda, sözleşmenin feshine sebep olan çatının yaklaşık üç yıl boyunca kapatılmadığını, “ticari işletmenin devri için davalıya ödenmiş olan 817.500 USD’lik tutarın, sözleşmenin zamanından önce sona ermesi nedeniyle boşa giden (kullanılmayan sözleşme süresine ilişkin) kısmının davacıya ödenmesini, şimdilik 50.000,00 USD’lik alacak tutarının, sözleşmenin fesih tarihi olan 15.11.2016 tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faizi (reeskont faizi) ile birlikte davalıdan tahsiline” karar verilmesini talep etmiştir. Yargılama aşamasında davacı vekili dava dilekçesindeki talebini ıslah ederek talebini 620.729,26 USD olarak belirlemiş, bu çerçevede harç eksikliğini de gidermiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davadışı/ … ile davacı/… Şirketi arasında akdedilen 1311.2011 tarihli işletme sözleşmesinde yer alan hükümle, davadışı/… söz konusu otelin çatısını kapatmayı borçlandığını, davalı/…’in de bu sözleşmeyi garantör sıfatıyla imzaladığını, fakat davalı/…’in, işletmeci durumundaki davacıların garantörü sıfatıyla sözleşmenin altını imzaladığını, yoksa çatıyı kapatmayı borçlanan dava dışı … garantörü sıfatıyla imzalamadığını, bu nedenle de davacılar tarafından işletme hakkı devralınan otelin çatısının kapanmamasından dolayı davalı/…’in sorumluluğunun bulunmadığını, kaldı ki sözleşmenin akdedilmesinden sonra, davacıların dava dışı … , çatının kapatılmasını talep etmediklerini, dolayısıyla da davacıların sözleşmeyi haksız olarak feshettiklerini, davanın reddine karar verilmesini, haksız dava açan davacı aleyhine tazminata hükmedilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 26/11/2020 tarih 2017/899 Esas 2020/565 Karar sayılı kararında; “….Taraflar arasında varlığı tartışmasız 13/11/2013 tarihli sözleşme, davacılar ile davalı …, dava dışı … Ltd. Şti ve dava dışı … arasında imzalanmıştır.Adı geçen sözleşmenin D/2 hükmüne göre dava dışı … otelin çatısını kapatma yükümlülüğü altına girmiş olup davalı … ise sözleşmeyi “garantör” sıfatı ile sözleşmeyi imzalamıştır. Tartışmasız olduğu açıklanan hususlarda belirtilmiş olduğu üzere dava dışı … , çatının kapatılmasına ilişkin taahhüt altına girmiş, davalı … ise bu sözleşmeyi davalının değil davacının garantörü olarak imzalamıştır.Bilindiği üzere sözleşmelerin yorumlanması tarafların iradelerinin anlamının tespit olunması ve sözleşmedeki metnin, metin ile ortaya konulan iradenin ortaya çıkarılması olarak değerlendirilmelidir. Burada önemli olan sözleşmeye göre tarafların ortaya koymuş oldukları karşılıklı iradenin anlamının tespit edilebilmesidir. Sözleşme yorumlanırken sözleşmede yer alan tarafların açıklamalarının taraflar nezdinde ne şekilde algılanması gerektiği ve algılandığı önem arz eder. “Öğretide, sözleşme yorumunda tarafların gerçek iradesi tespit edilemezse, tarafların açıklamalarının güven ilkesine göre yorumlanacağı kabul edilmektedir. Objektif yorum, sözleşmelerin normatif yorumu ile yani fiili uyuşma olmadığı, sözleşmenin, tarafların farazi iradesine göre kurulmuş olduğu durum ile örtüşmektedir… Taraflar birbirlerini fiilen doğru anlamamışlarsa, yani birbirlerinin gerçek iradesini bilmiyorsa, bu durumda da makul ve dürüst üçüncü kişinin bakış açısı ile güven teorisine göre yorum yapılacaktır”. (Yard. Doç. Dr. Nurcihan Dalcı Özdoğan Sözleşmenin Yorumunda Gerçek İradenin Tespiti, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 8, Sayı 1, Yıl 2017, Sayfa 50) Somut olay açısından dayanak olan sözleşmenin içeriğine göre dava dosyamızdaki taraflar sözleşmenin tarafı olup, sözleşme hükmünün açıklığı karşısında gerçek iradelerinin, çatının kapatılmasına ilişkin olarak dava dışı … taahhüdünü yerine getirmemesi durumunda, davalının adı geçen lehine garantör olarak konumlandırılmadığı noktasındadır. Kaldı ki bu noktada taraf iradelerinin bir an için açık olmadığı düşünülse dahi davalının, davacı adına garantör olduğu anlaşılabilmektedir. “Özel bir ilişkiye girmiş taraflardan biri, hukuka ve güven ihlali söz konusu olduğunda da hukukun öngördüğü yaptırıma güvenerek karşı tarafa güvenmiştir. Karşı taraf omuzlarına da bu güvenden dolayı, doğru ve dürüst davranmak ve sadakatli olmak yükümlülüğü yüklenmiştir. Kendisine güvenilen taraf da yapmış olduğu kendi davranışları ile bu güven olgusunu meydana getirdiği için, güvenen tarafa kendisine neden güvendiği hususunda bir itiraz hakkı söz konusu olmayacağı öğretide ileri sürülmüştür.Gerçekten de, her iki tarafın menfaatlerini korumak ve dengelemek için ileri sürülen güven ilkesine göre, bir irade beyanını anlamak ve değerlendirmek için, beyan muhatabınca bilinen ve bilinmesi gereken bütün hal ve şartları Medeni Kanun m.2’de düzenlenen dürüstlük ilkesi gereğince değerlendirmek gerekecektir. Böylece, beyana ne anlam verilmesi gerektiği ortaya çıkacaktır. Bu ilkeye göre, korunan karşı tarafın-beyan muhatabının- “haklı güven”idir. Beyan muhatabının gerekli dikkat ve özeni göstermeksizin, beyanı nasıl anladığına bakılmayacaktır. Beyan muhatabı, kendisine ulaşan beyanı, dürüstlük ilkesi gereği, bildiği veya bilmesi gereken tüm unsurları dikkate alarak anlamalıdır. Yani, onun bu beyanı o şekilde anlaması MK. m.2 uyarınca haklı görünmelidir. İşte bu ilke, meydana gelen adaletsizliği ve taraflar arasında gerçekleşen sorunu çözmüş olmaktadır. Zira, güven ilkesi “karşılıklı birbirini gözetme” ve “bağlılık” esaslarına dayanmaktadır. Bu ilkeye göre, hem beyan sahibinin hem de beyan muhatabının menfaatleri dengede tutulmuş olmaktadır. Bir yandan beyan muhatabının, dürüstlük kuralına(objektif iyiniyet) göre, bildiği ve bilebileceği bütün olguları değerlendirerek beyana vermesi gereken anlama olan haklı güveni korunmakta; diğer yandan ise, beyan sahibinin yaptığı beyanının, makul ve dürüst bir sözleşen insan tarafından anlaşılması olağan biçimde anlaşılacağına dair haklı güveni teminat altına alınmaktadır.Güven sorumluluğunun gerçekleşebilmesi için, bir kimsede hukuken korunmaya layık bir güvenin olması, bu güvene dayanılarak bir tasarruf işleminde bulunulması, tüm bunların da bir kişiye isnat edilebilmesi gerekir.Yukarıda güven sorumluluğuna ilişkin belirtilen genel şartlar, aynı zamanda Alman Hukukunda da aranmaktadır. Güven sorumluluğunun Türk pozitif hukukunda özel bir kanuni düzenlemesi bulunmamakla birlikte; Türk hukuk öğretisinde dürüstlük kuralından hareketle bir olayda güven sorumluluğunun gerçekleşebilmesi için şu şartlar aranmaktadır: Olayda bir “güven” unsuru bulunmalı, zarar gerçekleşmeli, yaratılan hukuki görünüme güvenin pozitif olarak korunması anlamında geçerlilik sonucu bağlanmamalı, zarar ile yaratılan hukuki görünüş arasında nedensellik bağı söz konusu olmalı, başka hukuki kurumların uygulama alanına giren herhangi bir durum söz konusu olmamalı, hukuki görünüşü yaratan kimse kusurlu olmalı, kişinin haklı güveni, yani olayda iyiniyeti bulunmalıdır.(Yargıtay HGK 2012/19-670E.2013/171K.sayılı ilamı)”Taraflar arasında yapılan sözleşmeler çerçevesinde, davalının, dava dışı kişiye değil davacıya garantör olduğu nezdinde davalıda açık güven oluşturduğu, nitekim davalı gerçek kişinin sözleşmenin imzalanmasından sonra ve herhangi bir şekilde bu güveninin değişmesini gerektirecek bir tavır ve beyanının olmadığı dahi anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca davacının dayanmış olduğu sözleşme ilişkisi çerçevesinde, dava dışı … tarafından çatının kapatılmaması nedeniyle sözleşmeyi feshetmiş olmasının haklı nedene dayandığı bir an için kabul olsa dahi, dayanılan sözleşme gereği aleyhine dava açılan davalının dava dilekçesinde iddia olunan şekilde dava dışı … eyleminden sorumlu olmasını gerektirecek bir sözleşme hükmü yoktur. Esasen davalının dayanılan sebepler çerçevesinde sorumluluğuna yol açabilecek ve davacı uyandırdığı bir güven veya dürüstlük kuralına aykırı bir söz ve eylemi dahi mevcut değildir.Yine dava dışı … sözleşme nedeniyle yükümlülüğünü yerine getiremediği iddiasıyla davacı, dava dışı … temerrüde düşmüş olduğu gerekçesiyle sözleşmeyi feshederek tazminat talep etmiştir. 6098 sayılı TBK m.117/f.2 hükmüne göre; Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle; haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur”. Dikkat edilirse belirtilen temerrüt durumu hem sözleşme hem sebepsiz zenginleşme açısından temerrüt halini düzenlemektedir. Temerrüdün oluşup oluşmadığı, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verilmesi açısından önem arz eder. Nitekim TBK m.123 hükmüne göre; ancak temerrüt hali oluştuktan sonra süre verilebilecektir. Yukarıda belirtilen şekilde mehil tayini, alacaklının mütemerrit borçluya borcunu ifa etmesi için bir süre tanımasıdır(…) Mehil içinde borcun ifa edilmesiyle veya diğer bir sebeple temerrüt sona ermedikçe alacaklı, sürenin bitmesi üzerine ifa ve gecikme tazminatı talep etmek, borcun ifa edilmemesi sebebiyle tazminat talep etmek ve akitten dönmek hak ve imkana haiz olabilecektir. (Prof. Dr. M.Kemal Oğuzman, Yard. Doç. Dr. M.Turgut Öz, Borçlar Hukuku Dersleri, 1991, İstanbul, sayfa 322) Ne var ki somut olayda davacı taraf, davalıdan, dava dışı kişinin sözleşmeye göre yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle tazminat talep etmiş ise de öncelikle feshe sebep yapılan husus ile ilgili temerrüt durumunun oluşmasının sağlanması, akabinde feshe konu husus ile ilgili süre verilmesi ve tüm bunlara rağmen temerrüt durumu ortadan kaldırılamadığı takdirde dava açılması gerekir ki yukarıda belirtilen yasal zorunluluğa uyulmadan davacının akdi ilişkiye veya sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olarak davalıya dava yöneltebilmesi yasal açıdan da mümkün değildir. Kaldı ki davacı, dayanak sözleşme çerçevesinde sebepsiz olarak davacının mal varlığından çıkmış olan bedelin davalıdan talep ettiği vakıasına dayanılmış olsa bile davacının bu çerçevede hak iddia etmesi için davalının mal varlığında bir artışın gerçekleşmiş olması, ancak daha da önemlisi davacının fakirleşmesi ile davalı tarafın zenginleşmesi arasında uygun bir nedensellik bağının var olması gerekir.
Bilindiği üzere 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun konuya ilişkin m. 61 ve devamı maddelerindeki hükümlere göre sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Bu nedenle sebepsiz zenginleşme kanunda belirtilen herhangi bir nedenle oluştuğu takdirde elbetteki zenginleşen tarafa karşı fakirleşen tarafın sebepsiz zenginleşmeye dayalı iddiada bulunması mümkündür. Ne var ki “sebepsiz zenginleşmeden doğan bu iade talebi, söz konusu borç ilişkisinden doğan nispi bir hakka, bir alacak hakkına dayandığından,(…) sadece zenginleşene ve onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. (…) Sebepsiz zenginleşmeden doğan talebin nispi bir nitelik taşımasının en önemli sonucu, iadeye konu şey iade borçlusundan başkasının eline geçmişse ona karşı ileri sürülememesidir. (Prof. Dr. M.Kemal Oğuzman, Yard. Doç. Dr. M.Turgut Öz, Borçlar Hukuku Dersleri, 1991, İstanbul, Sayfa 225) Bu çerçevede davalının davacı aleyhine sebepsiz olarak zenginleşmesine dair şartlar oluşmamıştır. Hal böyle olunca somut uyuşmazlıkta iddia edilen otelin çatısının kapanmaması nedeniyle davalı …’in davacıya yönelik doğrudan sorumluluk altına girebilecek bir ilişkinin olmadığı, bir başka deyişle davalı …’in bu noktada davacılar lehine sorumluluğunun bulunmadığı, bu durumda iddia olunan şekilde davalının bir borç ilişkisi mevcut olmadığından davacının sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre sebepsiz zenginleşmeden doğan nispi hakkını davalıya karşı ileri süremeyeceği kabul edilmiştir. Elbetteki davacının farklı nedenlere dayalı olarak farklı kişilerden bu alacağının tahsilini talep edebilmesi mümkün olabilir ise de bu talebin yapılıp yapılamayacağı veya yapıldığı takdirde kabul edilip edilemeyeceği bu davanın konusu değildir.Hemen belirtmek gerekir ki otel işletmesi konusunda ehil bilirkişinin dahi yer aldığı ikinci bilirkişi kurulu raporunda da davacının otelin çatısının dava dışı kişi tarafından gerçekleştirilmemesi halinde davalının garantör olduğuna dair bir kayıt bulunmadığı, davalının bu çerçevede sorumluluğunun bulunmadığı, davalıya yönelik feshin usulüne uygun düzenlenmediği, ancak davalı sorumlu bulunduğu takdirde davalıdan talep olunabilecek alacak tutarının ne olduğu açıklanmıştır. Yine birinci bilirkişi raporunda ise sözleşmenin feshindeki haklılık durumu ve alacak olup olmadığı noktasında takdir mahkememize bırakılmış olmakla birlikte davacının talep edebileceği alacak miktarı sadece hesaplanmıştır.Mahkememizce açıklanan gerekçeler ile ikinci bilirkişi raporundaki gerekçeler kısmen farklı olsa dahi ikinci bilirkişi raporunun sonuç kısmına itibar etmeye engel bir halin mevcut olmadığı dahi anlaşılmaktadır.Yapılan açıklamalar karşısında; davacıların sübut bulmayan davasının tümden reddine, davalı aleyhine verilen tüm tedbir kararlarının 26/11/2020 tarihi itibari ile kaldırılmasına, davacıların alacak davası açmış olmaları ve yasal dayanağının ise olmaması nedeni ile davalının tazminat talebinin reddine dair karar vermek gerekmiştir….”gerekçesi ile, 1-Davacıların sübut bulmayan davasının tümden reddine, 2-Davalı aleyhine verilen tüm tedbir kararlarının 26/11/2020 tarihi itibari ile kaldırılmasına, 3-Davacıların alacak davası açmış olmaları ve yasal dayanağının ise olmaması nedeni ile davalının tazminat talebinin reddine, 4-Dava nedeniyle 54,40 TL karar harç alınması gerektiğinden bu harcın, peşin alınan ‭3.118,44 TL ile ıslah ile tamamlatılan 58.681,00 TL harç toplamı olan 61.799,44 TL’den mahsubu ile bakiye ‭‭61.745,04‬ TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine, 5-Davacıların yaptığı masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 6-Davalı tarafından yapılan 72,50 TL posta ve tebligat ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 7-Davalı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden ve dava ret olduğundan yürürlükte olan AAÜT gereği 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini,Davanın tazminat davası değil sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davası olduğunu, yerel mahkemenin; sebepsiz zenginleşme değil de tazminat olarak değerlendirmesi davanın hukuki nitelendirmesine aykırı olduğunu, dava dilekçesi incelendiğinde davalıdan otel odalarının kullanılamaması, onarımı nedeni ile oluşan zarar, kazanç kaybı vs. gibi zarar olarak nitelendirilebilecek hiç bir talepte bulunulmadığını, TBK. açısından Sebepsiz Zenginleşme ile Tazminat alacaklarına yönelik sorunların çözülmesi için farklı kanun maddeleri konulmuş olduğu gözetildiğinde, davanın sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca çözülmesi gerekmekte iken tazminat hükümleri ile değerlendirme yapılması yerel mahkeme kararının doğru olmadığını ortaya koyduğunu, Sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan iade borcunda temerrüt için ayrıca alacaklı ihtarının aranması gereğini düzenleyen bir yasa hükmü de bulunmadığını, sorun, sebepsiz zenginleşme ve temerrüt/tazminat kavramlarının hukuksal yapı ve nitelikleri, hukukun genel ilkeleri ve bilimsel görüşler çerçevesinde bir çözüme kavuşturulması gerektiğini, dava konusu uyuşmazlığın çözümünde TBK 125/III. maddesi uygulanması gerektiğini, Taraflardan birisi sözleşmeyi haklı nedene dayalı olarak feshetmiş ise karşı taraftan hem sebepsiz zenginleşme var ise bu bedeli, hem de haklı feshi nedeni ile uğramış olduğu zararı ayrı ayrı talep etme imkanına sahip olduğunu, eğer taraflardan biri sözleşmeyi haksız olarak feshetmiş ise sebepsiz zenginleşmeye yönelik olarak varsa alacaklarını talep edebilmekle birlikte feshi haksız olduğu için bu haksız feshi nedeni ile tazminat talep edemeyeceği gibi karşı tarafın zararlarını tazmin etmek durumunda olduğunu, (Yargıtay 15.HD.2019/3463 E. 2020/1571 K.sayılı ilamı, Yargıtay 15.H.D. 2015/1876 E ve 2015/6237 K sayılı ilamı, Yargıtay 23.H.D 2014/10589 E 2015/7310 K sayılı ilamı, Yargıtay 3.HD.2020/1460 E. ve 2020/1881 K. Sayılı ilamı)Sözleşmenin haklı veya haksız olarak feshedilmiş olması halinde de sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak davalıdan talepte bulunabileceğini, …’dan istemesine dair hakları saklı olup, buna engel bir kanun hükmü bulunmadığını, Yerel mahkemenin sözleşmede üçüncü kişinin/davalının temerrüde düşürülmemesi nedeni ile talep hakkının bulunmadığı konusundaki tespitleri davanın sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanması nedeni ile kanuna aykırı olduğunu, sözleşmenin feshinde üçüncü kişinin TBK 117/1.maddesi gereği temerrüde düşürülmediği kanaati yine TBK 124. maddesinin 1. bendi uyarınca eksik ve yanlış olduğunu, Borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı anlaşılıyorsa süre verilmesi gerek olmadığını, olayda da bu durumun mevcut olduğunu, Davalının da cevap dilekçesinde belirttiği üzere çatının kapatılması işi dava dışı üçüncü kişiye ait olup kapama sırasında çatının, kaçak olduğu gerekçesi ile Şişli Belediyesi tarafından yıkıldığını, bu işlem savunmanın aksine hiçbir zaman müvekkilleri tarafından yapılmadığını,Sözleşmenin imza tarihi ile feshedildiği tarih arasında yaklaşık 3 yıllık bir süre bulunduğu da gözetildiğinde; binanın çatısının kapatılması konusunda fiili imkansızlık mevcut olduğu, bu fiili imkansızlık dahilinde üçüncü kişinin 3 yıl boyunca bu konuda girişimde bulunmadığı, aksine de dosyaya delil sunulmamış olması karşısında sözleşmenin önceden ihtar çekilmeden TBK 124/1. maddesi uyarınca feshedilmesinde hiçbir hukuka aykırılık bulunmadığını, Yargıtay 15.HD.nin 2004/7707 E. ve 2005/6899 K.sayılı ilamı “.. Feshin haklı olup olmamasının önemi olmadığını, fesih sonucu işin tasfiyesi ile yüklenicinin yapmış olduğu imalat bedelini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre isteyebileceği …” belirtildiğini, Üçüncü kişi … çatının kapatılmamasında tamamen kusursuz dahi olsa çatının kapatılmasının İmar mevzuatı uyarınca mümkün olmaması ve bu durumu gecikmeksizin müvekkilime bildirmemesi karşısında müvekkillerinin sebepsiz zenginleşmenden talep hakkına sahip olduğunu,Yerel mahkeme davalının, 3.kişinin eyleminden sorumlu olmayacağı şeklindeki kanaati de sözleşmelerin yapısı, birbirleri ile bağlantısı karşısında doğru olmadığını, müvekkilleri ile davalı ve davadışı üçüncü kişi arasında imzalanan sözleşmeler yapıları itibarı ile sui generis şekilinde tabir edilen atipik sözleşmeler olduğunu, “İşletme sözleşmesi” adı altında imzalanan ve davalının da imzasının bulunduğu sözleşmenin H-Diğer hükümler başlığı altında 2. bendinde belirtildiği üzere işbu sözleşme ile sözleşme adı altında imzalanan müvekkilleri ile davalı ve üçüncü kişinin imzaladığı sözleşmelerin birbirinin ayrılmaz parçaları olduğunun açıkça belirtildiğini, Bu bakımda hiçbir sözleşme birbirinden ayrı olarak değerlendirilemeyeceğini, her iki sözleşmede de üçüncü kişi yanında tarafların tümünün imzasının bulunması da bu hukuki yapıyı teyit ettiğini, her iki sözleşmenin birlikte değerlendirimesi ve her iki sözleşmenin de sıkı şartlarla birbirleri arasında illiyeti kurulmuş olduğundan bu hali ile her iki sözleşmenin de tek sözleşme olarak görülmesi gerektiğini, davalının üçüncü kişiye garantör olmadığından işletme bedeli olarak ödenen bedeli iade etmesi gerekmeyeceği de hukukun ve kanunun aradığı şartlara aykırı olduğunu, Sebepsiz zenginleşme için davalının ve hatta 3.bir kişinin ayrıca kusurlu olması gerekmediği gibi müvekkili ile davalı arasında herhangi bir sözleşmenin bulunmasına dahi gerek olmadığını, sözleşmenin feshinden sonra sözleşme gereği dava konusu otelin davalı tarafından tekrar işletilmeye başlandığını, İleri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, davanın kabulüne, karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE,Yerel Mahkeme kararında davanın esastan reddine karar verilmesine rağmen nısbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve hukuka aykırı olup İstinaf incelemesinde yerel Mahkeme kararının ortadan kaldırılarak davanın tümden reddine ve davalı lehine nispi vekalet ücretine karar verilmesini ,İstinaf ve Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına, karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, ticari bir işletmenin işletme hakkının devrine ilişkin sözleşmenin, sözleşmeye aykırılık nedeniyle feshi ile satış bedelinin kullanılmayan süresine ilişkin bölümünün istirdatı istemine ilişkin alacak davasıdır. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
DAVACILAR VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE,Dosya arasında bulunan 13/11/2013 tarihli SÖZLEŞME başlıklı sözleşme incelendiğinde; Sözleşmenin Taraflar başlıklı 1 Maddesinde;” …adresinde mukim … Tic. Ltd. Ve …’in bundan böyle birlikte SATICI olarak anılacağı, …..adresinde mukim … Ltd. Şti ve …’ın bundan böyle ALICI olarak anılacağı, ….adresinde mukim … ise bundan böyle İŞLETMEYE VEREN olarak anılacağının,” düzenlendiği,Sözleşmenin Konu başlıklı 2 /a Maddesinde;”Mülkiyeti … ait olan ve 15 yıllık kullanım hakkı İŞLETMEYE VERENE ait…adresinde faaliyet gösteren … OTEL’in ,otel bünyesindeki sauna ve hamamın, işletmeye veren ile satıcı arasındaki 25/01/2011 tarihli işletme sözleşmesinin feshi ile ALICI İLE İŞLETMEYE VEREN ile arasında yeni bir sözleşmenin kurulması,B-) ” Mülkiyeti …’na ait olan ve 3 yıllığına SATICI’ya kiralanan … … ile SATICI arasındaki kira sözleşmesinin feshi ile … ile ALICI arasında yeni bir kira sözleşmesi kurulması,”Olmak üzere … Otel’in ve ve otel bünyesindeki sauna ve Türk Hamamının ve … bir bütün olarak bundan böyle İŞLETME olarak anılacağı ve SATICI tarafından işletmenin demirbaşları ile birlikte 01/12/2013 tarihinde ALICIYA devri ve bu devrin şartlarının düzenlendiği, sözleşmenin 3/1 maddesinde SATICININ hak ve yükümlülükleri, 3/2 Maddesinde ALICININ hak ve yükümlülükleri, 3/3 Maddesinde ise İŞLETMEYE VERENİN hak ve yükümlülüklerinin düzenlendiği, sözleşmenin 4 Maddesinde devir bedeli ve ödeme koşullarının, 5. Maddesinde TEMİNAT, 6 Maddesinde işletmedeki taşınır mallar, 7. Maddesinde Diğer Koşulların düzenlendiği ve sözleşme altının SATICI OLARAK … Tic. Ltd. Ve …’in, ALICI OLARAK … Ltd. Şti ve …’ın, İŞLETMEYE VEREN OLARAK ise … imzaladığı görülmüştür.Dosya arasında bulunan 13/11/2013 tarihli İŞLETME SÖZLEŞMESİ başlıklı sözleşme incelendiğinde; Sözleşmenin Taraflar başlıklı A Maddesinde;” … bundan böyle İŞVEREN, … Tic. Ltd. Şti’nin ise bundan böyle İŞLETMECİ olarak anılacağı,” Sözleşmenin KONUSU başlıklı B Maddesinde;” … maliki olduğu 15 Nisan 2011 tarihli kira sözleşmesiyle …’a kiralanmış ….adresinde kurulu ve halen … adlı otelin bünyesinde mevcut olan hamam ve sauna ile birlikte bütün olarak bundan böyle İŞLETME olarak anılacağının, ” düzenlendiği, Sözleşmenin SÜRESİ başlıklı C Maddesinde;”Sözleşme 7 yıl 5.5 ay +5 yıl olmak üzere toplam 12 yıl 5,5 ay için düzenlenmiş olup 01/12/2013 tarihinden itibaren başlayacağı,” düzenlenmiştir.Sözleşmenin D Maddesinde İŞVERENİN hak ve yükümlülüklerinin düzenlendiği, Sözleşmenin D-2 Maddesinde;” İŞVEREN, İşletmenin çatısının kapatılması işini yapacaktır. Bununla ilgili gerekli izinleri alacaktır. Çatının kapatılması masrafları İŞVERENE aittir. İçinin yapılması İŞLETMECİYE aittir,” hükmü düzenlenmiştir.Sözleşmenin E Maddesinde İŞLETMECİNİN hak ve yükümlülüklerinin, F Maddesinde ÖDEMELERİN, G Maddesinde SORUMLULUK, H Maddesinde DİĞER HÜKÜMLERİN düzenlendiği, Diğer Hükümler Başlıklı H-3 Maddesinde ise;” Eski işletmeci … Tic. Ltd. Ve … iş bu sözleşmede İŞLETMECİNİN edim ve ödemelerinde yukarıda belirtilen ek sözleşme hükümleri kapsamında garantör sıfatına haizdir,” hükmünün düzenlendiği, sözleşme altının İŞVEREN olarak …, İŞLETMECİ olarak … Ltd. Şti ve garantör olarak ise … San. Tic. Ltd. Ve …’in imzaladığı görülmüştür.İstanbul … Noterliğinin 09/12/2013 tarih ve … yevmiye nolu işletme hakkının devri sözleşmesi ile …. Tic. Ltd. Tarafından …Tic. Ltd. Şti’ne tüm tüm işletmenin devredildiği, devir bedeli olarak 500,00 TL. Olarak yazılı olduğu, devir bedelinin nakten ve tamamen alındığının yazılı olduğu görülmüştür. … Tic. Ltd. Şti tarafından Beyoğlu … Noterliğinden muhataplar … , … Tic. Ltd. Ve …’e gönderdiği 17/10/2016 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile;” 01/12/2013 başlangıç tarihli işletme sözleşmesi ile işletme devir sözleşmesinin feshi, teminat olarak verilen ve toplam 350.000 USD bedelli senetlerin iadesi ile işletme bedeli olarak verilen bedelden kullanılmayan süreye ilişkin işletme bedelinin iadesinin talep edildiği ve fesip sebebi olarak da Türkiye’deki sosyal olaylar nedeniyle turist sayısındaki azalmalar, dolar kurundaki artışlar, çatının kapatılmamasının ileri sürüldüğü, iş bu davada ise çatının kapatılmaması sebebiyle sözleşmenin haklı sebeple feshedildiği ileri sürülmüştür.Davacı tarafından çekilen fesih ihtarına karşı Muhataplardan … tarafından Beyoğlu … Noterliğinden çekilen 09/11/2016 tarih ve …. yevmiye nolu ihtarname ile , … Ltd. Ve … ise İstanbul … Noterliğinden çekilen 03/11/2016 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile cevap verildiği anlaşılmıştır. Dava, sözleşmeye aykırılık iddiasıyla feshe dayalı olarak açılan alacak istemine ilişkindir. Kanuna, ahlaka ve emredici hukuka aykırı olmayan sözleşme hükümleri tarafları bağlayıcıdır. Bu bağlamda somut olayda sözleşme hükümlerinin uygulanması gerekir. Davacılar ile davalı …, davadışı … Şirketi ve davadışı … arasında akdedilmiş olan 13.11.2013 tarihli Sözleşme ( işletme hakkının devri sözleşmesi)’nin Eki ve Ayrılmaz Parçası olan, davadışı … ile davacı … Şirketi arasında akdedilmiş olan 13.11.21011 tarihli İşletme Sözleşmesi’nin D/2 nolu maddesi hükmünde, davadışı …, işletme konusu otel’in çatısının kapatılması işini yapmayı taahhüt etmiştir. Davalı … ile davadışı … Şirketi, her ne kadar bu sözleşmenin altını Garantör sıfatı ile imzalamışlarsa da, sözleşmenin 3 nolu maddesi hükmünde belirtildiği üzere, davadışı … Garantörü sıfatıyla imzalamamışlar; davacı … Şirketi’nin ( işletmecinin ) Garantörü sıfatıyla imzaladığı anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesince davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı anlaşılmakla; İlk Derece Mahkemesine sunulan deliller, bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler de gözetilerek kurulan hüküm gerekçesinde, davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri detaylı şekilde tartışılıp değerlendirildiği, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davacılar vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
DAVALI VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE, Mahkemece davanın tazminat davası olarak nitelendirilip davalı lehine AAÜT. Nin 13/4 maddesi uyarınca tarifenin ikinci kısmının 2.ci bölümüne göre maktu vekalet ücretine hükmedilmiş ise de dava, sözleşmeye aykırılık iddiasıyla sözleşmenin feshi ile satış bedelinin kullanılmayan süresine ilişkin bölümünün istirdatı istemine ilişkin alacak davası olup bu durumda mahkemece AAÜT. 13/1 maddesi uyarınca ret edilen miktar üzerinden hesaplanan nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yukarıdaki şekilde karar verilmesi yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK. 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılarak dairemizce vekalet ücreti yönünden yeniden karar verilmesi, gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; A-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, B- Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/11/2020 tarih ve 2017/899 Esas – 2020/565 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak; 1-Davacıların sübut bulmayan davasının tümden reddine, 2-Davalı aleyhine verilen tüm tedbir kararlarının 26/11/2020 tarihi itibari ile kaldırılmasına, 3-Davacıların alacak davası açmış olmaları ve yasal dayanağının ise olmaması nedeni ile davalının tazminat talebinin reddine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL karar ve ilam harcının davacılar tarafından peşin yatırılan ‭3.118,44 TL ile ıslah ile tamamlatılan 58.681,00 TL harç toplamı olan 61.799,44 TL’den mahsubu ile bakiye 61.529,59 TL. ‘nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine, 5-Davacılar tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına, 6-Davalı tarafından sarf edilen 72,00 TL posta/tebligat giderinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 7-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan 2024 yılı AAÜT gereğince hesap ve takdir olunan (dava dilekçesinde talep edilen miktar dava tarihindeki kur üzerinden, ıslah dilekçesinde ıslah edilen miktar ıslah tarihindeki kur üzerinden hesaplanmak sureti ile ) 309.176,85 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 8-Bakiye gider avansı varsa talep halinde ve karar kesinleştiğinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 9-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının hazineye gelir kaydına, 10- Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine, 11- Dairemiz karar tarihi itibariyle davacılardan alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından, davacılar tarafından istinaf aşamasında yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55 TL harcın davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 12-Davalı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 31,50.TL posta masrafı olmak üzere toplam 193,60.TL yargılama giderinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 13-Bakiye gider avansı varsa talep halinde ve karar kesinleştiğinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 28/09/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.