Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/849 E. 2023/878 K. 25.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/849 Esas
KARAR NO: 2023/878 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2020/184 Esas – 2021/209 Karar
TARİH: 17/03/2021
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 25/05/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin davalı şirketin %10 oranında hissedarı olduğunu, davalı şirkete ait 27/11/2019 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan 2-3-4-5-6 nolu kararların kanuna, şirket ana sözleşmesine ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu, özellikle 5 nolu karar ile şirkete ait tek taşınmazın daha önce yönetim kurulu tarafından satılmasına onay verildiğini, yönetim kurulu tarafından yetkisi olmadığı halde taşınmazın satılmasına sonradan onay verilmesinin yasanın emredici hükümlerine aykırı olduğunu, bu nedenlerle öncelikle iptali istenen kararların yürütülmesinin durdurulmasını ve yargılama sonunda da ayrı ayrı iptallerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, öncelikle şirkete ait taşınmazın satışına onay verilmesine ilişkin 5 nolu kararla ilgili iddiaların doğru olmadığını, şirketin borçlarının ödenebilmesi için taşınmazın satıldığını, taşınmaz üzerinde ipotek ve hacizler bulunduğunu, şirket aleyhine yapılan icra takibi sonucunda taşınmazın satışının gündeme geldiğini, taşınmazın icra kanalıyla satılması durumunda çok daha düşük bedelle satılmasının kuvvetle muhtemel olduğunu, bu bağlamda taşınmazın rayiç değerinin üzerinde 11.000.000-TL’ye satıldığını, taşınmazı satın alan 3.kişiler satış bedeli üzerinden davalı şirketin alacaklılarına direkt ödeme yaptığını, bu şekilde taşınmaz üzerindeki ipotek ve hacizlerin kaldırıldığını, dolayısıyla 5 nolu karar yönünden iptali gerektirir herhangi bir durumun söz konusu olmadığını, iptali istenen 2-3-4 ve 6 nolu kararlara ilişkin hangi nedenle iptal istendiğinin belirtilmediğini, kaldı ki; söz konusu kararlar yönünden de iptali gerektirir herhangi bir aykırılığın söz konusu olmaması nedeniyle davanın tümden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 17/03/2021 tarih 2020/184 Esas 2021/209 Karar sayılı kararında;”…. Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacı tarafından davalı şirket aleyhine açılan 27/11/2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan ve dava konusu yapılan 2-3-4-5-6 nolu kararların kanuna, şirket ana sözleşmesine ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olmadığı, özellikle daha önce yönetim kurulu tarafından satılan şirket taşınmazının muvazaalı olarak satıldığı hususunun Çorlu 3.AHM 2019/41 esas sayılı dosyasında tartışılacağı, bu nedenlerle davacı tarafından davalı şirket aleyhine açılan davanın reddine karar vermek gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. …”gerekçesi ile, Davacı tarafından davalı aleyhine açılan davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu, Genel kurulda alınan 5 nolu karar yönünden; yerel mahkemece de tespit edildiği üzere 5 nolu karara konu taşınmazın davalı şirket açısından önemli nitelikte malvarlığı olduğundan bu taşınmazın satışındaki yetkinin genel kurula ait olduğunu, Yerel mahkeme kararındaki tespitin aksine önemli nitelikteki malvarlığı satışına ilişkin sonradan icazet verilmesinin mümkün olmadığını, satış işleminden iki yıl sonra alınan genel kurul kararının her halükarda hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğundan geçersiz olduğunu, taşınmazın devri hususunda şirketin menfaati olup olmadığını değerlendirmeden 5 nolu kararın butlanına karar verilmesi gerektiğini, TTK m.408/2-f uyarınca genel kurul tarafından alınacak kararın dışa yönelik bir etki doğurduğunun kabulü gerektiğini, dışa yönelik etki doğuran yönetim kurulu kararının/ genel kurul kararı olmaksızın yapılan satış işlemlerin batıl olması halinde bu işlemden sonra verilecek icazetle düzeltilemeyeceğinden tüm işlemlerin hukuka uygun şekilde yeniden yapılması gerektiğini, (Yargıtay 11. HD 01/06/2017 tarih 2016/3810 E. – 2017/3294 K.) Davalı şirketin taşınmazın önce genel kurul kararı almış olmaması davalı şirketin devir ananda tasarruf ehliyetinin bulunmadığı anlamına geleceğini, hakkın devredilebilmesi o hak ile ilgili olarak tasarruf işleminin yapılabilmesi için tasarruf yetkisinin bulunmasının şart olduğunu, tasarruf yetkisinin bulunmaması yapılan işlemin geçersizliği/kesin hükümsüzlüğünü doğuracağını, tasarruf eksikliği nedeniyle geçersiz olan işlemin sonuç doğurması için işlemin usulüne uygun şekilde tekrarlanması gerektiğini, (Yargıtay 11. HD 2021/6771 E. – 2013/6820 K.) Taşınmazın devri işleminin tasarruf ehliyeti yokluğu nedeniye geçersiz olduğuna yönelik beyanların saklı kalması kaydıyla, yerel mahkemece 24/12/2020 tarihli bilirkişi raporundaki tespitlerin yanlış değerlendirildiğini, dosyadaki eksikliklerin giderilmeden, beyanların değerlendirilmeden ve araştırma yapılmadan karar verildiğini, Taşınmazın satışına ilişkin kararın sermayenin korunması ilkesine aykırı olup TTK m. 447/1-c uyarınca butlanla malul olduğunu, taşınmazın satılmasındaki amacın davalı şirketin hukuka aykırı olarak sadece bazı ortaklar lehine tasfiyesi olduğunu, bu nedenle yönetim kurulu üyeleri aleyhine tazminat davası açılabileceği tespitinin hukuki bir önemi bulunmadığını, Davalı şirkete ait taşınmazın satışına ilişkin 5 nolu genel kurul kararı hem bilgi alma hakkı ihlal edilerek alınması hem de satış sözleşmesinin zorunlu unsurlarını içermemesi nedeniyle içeriği itibariyle hukuka aykırı olup butlanına/iptaline karar verilmesi gerektiğini, Muvazaa iddialı tapu iptali tescil davası farklı bir hukuki menfaate ilişkin olduğunu bu nedenle farklı bir hukuki menfaate ilişkin ilgili davanın 5 nolu karara ilişkin butlan/iptal talebinin reddine gerekçe gösterilmesinin adil yargılanma hakkının ihlali olduğundan hukuka aykırı olduğunu, ilgili genel kurul kararının hukuki dğerlendirmesi yapmakla şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemelerinin görevli ve yetkili olduğunu, (Yargıtay 11.HD 04/03/2020 T. 2020/111 E. – 2020/2366 K.) Genel kurulda alınan 2 – 3 – 4 – 6 nolu kararlar yönünden; genel kurul toplantısının 2 nolu maddesi altında alınan faaliyet raporu, bilanço ve gelir tablosunun tasdik edilmesine ve yönetim kurulu üyelerini ibrasına ilişkin kararın butlanının tespitine/iptaline karar verilmesi gerektiğini, yerel mahkeme tarafından sadece oydan yoksunluk ve oy nisapları bakımından değerlendirilecek ilgili kararın butlanı/iptali talebinin reddedildiğini, müvekkiline, bilanço, gelir tablosu, nakit akım tablosu ve kar dağıtım önerisi gibi finansal tabloların verilmediğini, bu nedenle dahi kararın iptal edilebilir olduğunu, Genel kurul toplantısının 3 nolu maddesi altında alınan kar dağıtılmamasına ilişkin kararın butlanının tespitine/iptaline karar verilmesi gerektiğini, 24/12/22020 bilirkişi raporunda 2017 yılındaki kârın 8.430.591,55 TL, mahsup dilecek geçmiş yıl zararlarının ise 2.116.726,76 TL olduğu; 2016 ve 2018 yıllarında ise davalı şirketin zarar ettiği belirtilerek, geçmiş yıllara ilişkin zararlar mahsup edildiğinde 2017 yılında pay sahiplerine dağıtılacak kâr kalmadığının tespit edildiğini ve yerel mahkeme tarafından da bu doğrultuda, dağıtılacak kâr bulunmadığından genel kurul toplantısının 3 nolu maddesi tahtında alınan kâr dağıtılmamasına ilişkin kararın hukuka uygun bulunduğunu ancak TTK m. 519/2-c uyarınca pay sahiplerine yüzde beş oranında kar payı ödenmesinin kanuni bir zorunluluk olduğunu, dağıtılabilir bir kar payı olduğunu ancak bilirkişi heyeti tarafından 2017 yılına ilişkin dağıtılabilir kar payı kalmadığı tespitinin nasıl yapıldığının anlaşılamadığını,Genel kurul toplantısının 4 nolu maddesi tahtında alınan yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin kararın hukuka aykırı olup iptaline karar verilmesi gerektiğini, Genel kurul toplantısının “4” nolu maddesi tahtında Şirket’in önceki yönetim kurulu üyeleri … ve … seçildiklerini ancak anılan isimlerin Şirket’in çok uzun süredir yöneticileri olup, şirketin bu denli borçlu olması, Şirket’in yönetim kurulu faaliyet raporunda belirtildiği üzere Şirket’in faaliyette olmamasının sebebi olduğunu, ayrıca söz konusu kişilerin şirketin en önemli taşınmazı olan fabrika binasını çok düşük bedelle satmak suretiyle Şirket’i zarara uğrattıklarını, davalı şirketin tesisat, makine ve cihazlarının piyasa değerlerinden satıldığını ancak bu satışların düşük bedellerle faturalandırıldığını, piyasa değerleri ile fatura değerleri arasındaki farkın davalı şirket kasasına kaydedilmediğini, Genel kurul toplantısının 6 nolu maddesi altında alınan yönetim kurulu üyelerine TTK md. 395 ve 396 kapsamında izin verilmesine ilişkin karanın hukuka aykırı olup kaldırılmasına karar verilmesi gerektiğini, müvekkilinin yasal temsilcisinin olumsuz oyuna rağmen oy çokluğu ile karar verildiğini,Bilirkişi heyetinde hukuki uzmanlığı olan bilirkişi bulunmamasına karşın genel kurul toplantısının 2, 4 ve 6 nolu kararlarına ilişkin hukuki değerlendirme yapılmasının ve bu değerlendirmenin hükme esas alınmasının hukuka aykırı olduğunu, Yargılamada uluşmazlığın çözümü için gereken bazı hususlarda herhangi bir tespit değerlendirme yapılmadığını, istinaf dairesi tarafından yapılmasını talep ettiklerini bunların; Bilirkişi Raporu’nda Taşınmaz satışının Davalı Şirket kayıtlarına fatura ile girildiği tespit edilmiş ise de işbu faturaya ilişkin satım bedeli olan 11.000.000 TL’nin davalı şirkete ödenip ödenmediği, ödenmiş ise hangi yolla ödendiği ve davalı şirket kayıtlarına ilgili ödemelerin ne şekilde alındığı hususunda bir değerlendirme yapılmadığını, Bilirkişi raporunda taşınmazın satış bedeli değerlendirilirken bu hususta satış tarihi esas alınarak ayrıca bir kıymet takdiri yapılmadığını, bunun yerine dosyada mübrez 17/04/2017 tarihli Kıymet Takdiri Raporu üzerinden bir değerlendirme yapıldığını ancak dosyada mübrez Kıymet Takdiri Raporu içeriği itibarıyla taşınmazın gerçek değerini tespite elverişli olmadığı gibi işbu kıymet takdiri Taşınmaz’ın satışından yaklaşık beş (5) ay önce yapıldığını, dolayısıyla, işbu Kıymet Takdiri Raporu taşınmazın esaslı unsurlarına ilişkin değerlendirmeleri ve son beş (5) ay içerisindeki kazandığı değeri içermediğini, bu sebeple, 17/04/2017 Kıymet Takdiri Raporu’nda bağımsız olarak Taşınmaz’ın 15/09/2017 tarihindeki satış esnasındaki gerçek değerinin tespit edilmesi gerektiğini, taşınmazın satım tarihindeki gerçek değeri ile satış değeri arasındaki afaki fark daha net bir şekilde görüleceğini,Davalı Şirket’in yönetim kurulu üyeleri ile ilgili olan 2, 4 ve 6 nolu kararların hukuka aykırılığı, Taşınmaz’ın satışındaki hukuka aykırılıklar ile ortaya konulduğunu ancak müvekkili tarafından yönetim kurulunun ibra edilmesi, yeniden yönetim kurulu üyesi olarak seçilmeleri ve TTK m. 395 ile 396 gereği yönetim kuruluna izin verilmesine yönelik kararlara olumsuz oy kullanılması, sadece söz konusu Taşınmaz’ın satılması olayına dayanmadığını, davalı şirket yönetimi, Taşınmaz’ın yanı sıra pek çok başka Şirket malvarlığını da sattığını ancak, bu satımlarda Taşınmaz’ın satımından farklı olarak malvarlıkları gerçek değerinden satılmış ancak Şirket’ten para kaçırmak amacıyla fatura bedelleri daha düşük gösterildiğini, Dava dilekçesinde de işbu iddiamızın haklılığının ispatı için Kâğıthane Vergi Dairesi’ne yazı yazılması talep edildiğini ancak bu talebin yerel mahkemece yerine getirilmdiğini, bu taleplerini tekrar ettiklerini, Kâğıthane Vergi Dairesi’nden gelecek cevap sonrası, Davalı Şirket’in duran malvarlığı değerlerinin satımına ilişkin faturada gösterilen değerlerin malların piyasadaki gerçek değerleri ile bilirkişi marifetiyle karşılaştırılması gerektiğini,Yerel Mahkemece – Bilirkişi Raporu’nda hatalı tespite dayanılarak kâr payı dağıtımı hususunda hatalı karar verildiğini, yeniden rapor alınması gerektiğini, İleri sürerek, Davalı Şirket’in maliki bulunduğu Tekirdağ ili Çorlu ilçesi, … Mah., … ada, … parsel sayılı Taşınmaz’ın satışının onaylanmasına ilişkin “5” numaralı kararı olmak üzere Davalı Şirket’in 27/11/2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan 2, 3, 4, 5, ve 6 numaralı genel kurul kararlarının yürütmesinin ihtiyati tedbir yoluyla geri bırakılmasına, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 5 nolu maddesi hariç olmak üzere istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı şirketin 27/11/2019 tarihinde yapılan 2016-2017-2018 olağan genel kurul toplantısında alınan 2-3-4-5-6 nolu kararların iptali talebine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı şirketin toplam 11.850.000,00 TL. Lik sermayesine tekabül eden 11.850.000 paydan 1.470.000 adet payın …, 3.633.000 adet payın … Sanayi A.Ş., 1.185.000 adet payın …, 396.000 adet payın …, 808.500 adet payın …, 1.443.750 adet payın …, 1.263.750 adet payın …, 825.000 adet payın …, 825.000 adet payın …’a ait olduğu anlaşılmıştır. Davacı …’in 1.185.000 hisse adedi ile davalı şirkette % 10 hisseye sahip olduğu, dava konusu 27/11/2019 tarihinde yapılan 2016-2017-2018 olağan genel kurul toplantısında alınan 2-3-4-5-6 nolu kararlara davacının muhalefetini içerir yazılı belgeyi tutanağa eklenmek üzere ibraz ettiği, dava 27/02/2020 tarihinde açılmış olup, TTK 445 maddesi uyarınca davanın 3 aylık yasal süresi içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. 27/11/2019 tarihinde yapılan 2016-2017-2018 olağan genel kurul toplantısı hazirun tutanağına göre toplantıya 396.000 adet pay sahibi …, 808.500 adet pay sahibi …’in katılmadığı, 10.645.500 adet payın asaleten ve vekaleten katıldığı görülmüştür. HMK’nın 146.maddesine göre hakim delillerden davanın yeterince aydınlandığı kanaatine varırsa tahkikatı bitirebilir. İlk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi heyet raporu denetime elverişli ve dosya kapsamına uygun olup karar vermeye yeterli olduğu, mahkemece gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde, davacı vekilinin, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verildiğine yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.Olağan genel kurul toplantısında alınan 2 nolu karara ilişkin istinaf sebebi incelendiğinde,Olağan genel kurul toplantısında alınan iptali talep edilen 2. gündem maddesi; Şirketin 2016-2017-2018 yılı yönetim kurulu faaliyet raporlarının okunup müzakere edilmesi ve yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin olup, oylamaya sunulmadan önce tutanağa geçtiği üzere 2016-2017-2018 yılları yönetim kurulu faaliyet raporlarının okunup müzakere edildiği ve yapılan oylama sonucunda faaliyet raporu,bilanço ve gelir tablosunun davacının 1.185.000 adet olumsuz oyuna karşılık 9.460.500 olumlu oyla oy çokluğu ile tasdik edilmiştir. Davacı taraf, faaliyet raporlarının okunup müzakere edilmediği, incelenmesine izin verilmediği yönündeki iddiaları ispat edememiştir. Akabinde yönetim kurulu üyelerinin ibrasının oylandığı, davacının muhalefetiyle 9.460.000 adet olumlu oyla ve oy çokluğu ile ibra edildikleri anlaşılmıştır. İbra edilen yönetim kurulu üyelerinin ( 05/09/2016 tarihinde yapılan 2015 yılı olağan genel kurul toplantısında seçilen) 1.470.000 adet pay sahibi …, 1.263.750 adet pay sahibi …, 825.000 adet pay sahibi …, 825.000 adet pay sahibi … olduğu anlaşılmıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 436/2. maddesi gereğince, şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz Buradaki yoksunluk durumunun tespiti bakımından oy kullananlar arasındaki yakınlık önem arz etmemektedir. Yönetim kurulu üyeleri gerek kendilerinin gerekse diğer yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin oylamada oydan yoksun olmalarına karşın, somut olayda yönetim kurulu üyelerinin kendilerinin ibra oylamalarında oy kullanmadıkları tutanakta belirtilmiş isede toplantıya 10.645.500 adet payın asaleten ve vekaleten katıldığı, ibra kararının 1.185.000 adet olumsuz oyuna karşılık 9.460.500 olumlu oyla oy çokluğu ile alındığı, bu durumda ibra edilen yönetim kurulu üyelerinin de kendi ibralarında ve birbirlerinin ibralarında oy kullandıkları görülmüştür. Bu durumda incelenmesi gereken husus, oydan yoksun olmalarına rağmen oylamaya katılan yönetim kurulu üyelerinin kullanmış oldukları oyların oylamaya etkili olup olmadığı hususudur. Zira, Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatları uyarınca oydan yoksun olan paysahibi yönetim kurulu üyelerinin oyları oylamaya etkili değilse; bir diğer ifadeyle, oydan yoksun olan pay sahibi yönetim kurulu üyeleri dışındaki diğer pay sahiplerinin oyları ibra kararı için gerekli yeter sayıyı sağlamaya yeterli ise, bu takdirde ibra oylamasının iptali gerekmemektedir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 436. maddesi hükmünün emredici nitelikte olması nedeniyle bu madde hükmüne aykırı hareket edilmesi halinde kullanılan oylar geçersiz olup, bu oylar çıkartıldığında davacının 1.185.000 adet olumsuz oyuna karşılık 5.074.750 adet olumlu oyla oy çokluğu ile tasdik edildiği ve geriye kalan oylar karar alınması için yeterlidir. Görüleceği üzere oydan yoksun yönetim kurulu üyelerinin oyları, oylama üzerinde etkili olmamıştır. Bu kişiler oy kullanmamış olsalardı dahi, geriye kalan pay sahibinin oylarıyla aynı kararlar yine alınmış olacağından yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin 2 numaralı kararın kanun’a, esas sözleşme hükümlerine ve dürüstlük kurallarına aykırı olmadığı anlaşılmıştır. Olağan genel kurul toplantısında alınan kar payı dağıtılmamasına yönelik 3 nolu karara ilişkin istinaf sebebi incelendiğinde, 3 Nolu gündem maddesi;” Yönetim kurulunun, 2016 ve 2018 yılında elde edilmiş kar bulunmadığından, 2017 yılı karından da geçmiş yıllar zararlarının mahsubu neticesinde dağıtılabilir kar kalmadığından karın dağıtılmasına yer olmadığına ilişkin görüşün yapılan oylama sonucunda davacının 1.185.000 adet olumsuz oyuna karşılık 9.460.500 olumlu oyla oy çokluğu ile tasdik edilmiştir. Mahkemece davalı şirketin ticari defter ve kayıtları inceletilmek suretiyle alınan bilirkişi heyet raporunda, öncelikle kardan davalı şirketin geçmiş yıllar zararının karşılanmasının zorunlu olduğunu, davalı şirketin geçmiş yıllar zararları mahsup edildiğinde dağıtılabilir kar kalmadığı ve şirketin finansman giderlerindeki artışa bağlı olarak kar dağıtmama kararının yerinde olduğu belirtilmiştir. İlk derece mahkemesine sunulan deliller, bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler gözetildiğinde; kar payı dağıtılmamasına ilişkin 3 nolu gündem maddesi ile alınan kararın kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı olmadığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince 3.nolu genel kurul kararı yönünden isteminin reddine yönelik verilen karar usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin bu maddeye ilişkin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Olağan genel kurul toplantısında alınan 4 nolu karara ilişkin istinaf sebebi incelendiğinde, 4 nolu karar yönünden; Şirket yönetim kurulu üyeliklerine 3 yıl süre ile görev yapmak üzere oy çokluğuyla … ile …’ın seçildiği, söz konusu yöneticilerin seçilmesine engel bir durumun bulunmadığı ve seçilmeye yönelik alınan kararda gerekli olan nisabın sağlandığı ve 4 nolu gündem maddesi ile alınan kararın kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı olmadığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince 4.nolu genel kurul kararı yönünden isteminin reddine yönelik verilen karar usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin bu maddeye ilişkin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Olağan genel kurul toplantısında alınan 5 nolu karara ilişkin istinaf sebebi incelendiğinde, 5 nolu karar yönünden; şirketin borçlarından dolayı şirkete ait fabrika binasının bulunduğu … ada … nolu parselin daha önce yönetim kurulu üyeleri tarafından 15/09/2017 tarihinde dava dışı 3.kişilere satıldığı, şirketin tek taşınmazı olan fabrikanın satılmasında karar alma yetkisinin genel kurula ait olduğu, ancak genel kurul kararı olmadan taşınmazın yönetim kurulu tarafından satılmasından sonra dava konusu yapılan 5 nolu karar ile genel kurulun satışa icazet verdiği, dava konusu yapılan 5 nolu karar yönünden genel kurulun taşınmazın satışına yetkili olduğu durumda daha önce yapılan satışa icazet vermesinin de mümkün olduğu (Yargıtay 11.HD 2012/6771 esas 2013/6820 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere), alınan kararın %79 oranında oy çokluğu ile alındığı, toplantı ve karar nisabına uyulduğu, taşınmazın muvazaalı olarak 3.kişilere satıldığı yönündeki iddianın Çorlu 3. AHM 2019/41 esas sayılı dosyasında değerlendirilebileceği, ayrıca yönetim kurulu üyelerinin taşınmazın satılmasında şirket aleyhine herhangi bir eylem ve işlemlerinin bulunması halinde davacı tarafın TTK 555.md gereğince yönetim kurulu üyeleri aleyhine tazminat davası açmak hak ve yetkisinin bulunduğu hususları hep birlikte değerlendirildiğinde alınan kararın kanuna, ana sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı olmadığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince 5 nolu genel kurul kararı yönünden isteminin reddine yönelik verilen karar usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin bu maddeye ilişkin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Olağan genel kurul toplantısında alınan 6 nolu karara ilişkin istinaf sebebi incelendiğinde, 6 nolu karar yönünden; TTK 395 ve 396.maddeleri gereğince işlem yapmak üzere yönetim kurulu üyelerine izin verilmesi konusunda yapılan oylama sonucunda davacının 1.185.000 adet olumsuz oyuna karşılık 9.460.500 olumlu oyla oy çokluğu ile karar verilmiştir. TTK 436/1 m. uyarınca toplantıya katılan yönetim kurulu üyeleri kendileriyle ilgili oylamada oydan yoksun iseler de, diğer yönetim kurulu üyesi ile ilgili oylamaya katılabilirler. Yönetim Kurulu üyesi seçilen 1.470.000 adet pay sahibi … ve 1.263.750 adet pay sahibi …’in kendileriyle ilgili oylamada oydan yoksun olmalarına karşın, somut olayda yönetim kurulu üyelerinin kendileriyle ilgili oylamalarda oy kullandıkları, davacının 1.185.000 adet olumsuz oyuna karşılık 9.460.500 olumlu oyla oy çokluğu ile yönetim kurulu üyelerine gerekli iznin verildiği, görülmüştür. Bu durumda incelenmesi gereken husus, oydan yoksun olmalarına rağmen oylamaya katılan yönetim kurulu üyelerinin kullanmış oldukları oyların oylamaya etkili olup olmadığı hususudur. Zira, Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatları uyarınca oydan yoksun olan paysahibi yönetim kurulu üyelerinin oyları oylamaya etkili değilse; bir diğer ifadeyle, oydan yoksun olan pay sahibi yönetim kurulu üyeleri dışındaki diğer pay sahiplerinin oyları gerekli yeter sayıyı sağlamaya yeterli ise, bu takdirde izin oylamasının iptali gerekmemektedir. Yönetim kurulu üyelerinin oyları çıkartıldığında geriye kalan oylar karar alınması için yeterlidir. Görüleceği üzere oydan yoksun yönetim kurulu üyelerinin oyları, oylama üzerinde etkili olmamıştır. Bu kişiler oy kullanmamış olsalardı dahi, geriye kalan pay sahibinin oylarıyla aynı kararlar yine alınmış olacağından yönetim kurulu üyelerine TTK 395 ve 396.maddeleri gereğince işlem yapmak üzere izin verilmesine ilişkin 6 numaralı kararın Kanun’a, esas sözleşme hükümlerine ve dürüstlük kurallarına aykırı olmadığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince 6 nolu genel kurul kararı yönünden isteminin reddine yönelik verilen karar usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin bu maddeye ilişkin aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde; mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davacı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacıdan alınması gereken 179,90.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 59,30.TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 25/05/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.