Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/827 E. 2023/1454 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/827
KARAR NO: 2023/1454
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/09/2020
DOSYA NUMARASI: 2016/715 Esas – 2020/559 Karar
DAVA: Alacak
KARAR TARİHİ: 05/10/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili özetle; davalı ile müvekkili arasında yapılan satış sözleşmesi gereği, sözleşmede plakaları belirtilmiş olan … plakalı araçların müvekkiline; ‘kayıtsız, şartsız ve borçsuz bir biçimde ‘ satışının verileceği ve yasal devirlerinin yapılacağı taahhüt edildiğini, davalı tarafın sözleşmedeki taahhüde uymadığını, sözleşmeye aykırı davrandığını, sözleşmede bahsi geçen araçların devrini müvekkiline vermediği gibi araçların bedelini de müvekkiline vermediğini, araçların sözleşmede taahhüt edildiği biçimde devirlerinin yasal olarak yapılmayıp fiilen araçların müvekkiline teslim edilmemesinden dolayı araçların fiilen çalışamaması neticesinde uğranan gelir kaybının HMK’nın 107. Maddesi gereği belirsiz alacak olarak şimdilik 10.000,00 TL’sinin 05/08/2006 tarihinden itibaren ve her ay ayrı ayrı işleyecek en yüksek ticari faizi ile davalıdan alınıp müvekkile verilmesini, tüm araçların toplam miktarının fazlaya ilişkin hakların saklı olmak kaydıyla şimdilik 350.000,00 TL sinin 05/08/2006 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faizi ile davalıdan alınıp müvekkile verilmesini, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalı üzerinden bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi sunmamış, duruşmada vermiş olduğu beyanlarında özetle; zamanaşımı itirazlarının bulunduğunu, dava dilekçesinde belirtildiği şekilde bir araç alım satımı gerçekleşmediğini, bu konuda Bakırköy 1. ATM de açılmış bir dava mevcut olduğunu, konularının aynı olduğunu, Bakırköy 1. ATM’deki dosyanın 21/03/2017 de karara çıktığını davanın red olduğunu beyan ederek işbu davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 17/09/2020 tarih ve 2016/715 Esas – 2020/559 Karar sayılı kararı ile; ” Dava, davacı tarafça davalı şirketten alacağı araçların teslim edilmemesi nedeniyle araç bedeli ve gelir kaydının tahsili isteminden ibarettir. Davaya dayanak gösterilen adi yazılı sözleşme incelendiğinde; plakaları belirtilmiş toplam on adet aracın 05/08/2006 tarihinde kayıtsız şartsız ve borçsuz olarak davacıya …’e verileceğine dair taahhüt içerdiği görülmektedir. Dayanılan sözleşmenin yapıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 22/2 fıkrası uyarınca kanun koyucu tarafından geçerlilik şekline tabi tutulmuş bir sözleşmeyi yapma vaadi sözleşmesi de aynı geçerlilik şekline tabidir. 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununun 20/d fıkrası uyarınca araç satış sözleşmelerinin geçerliliği noterde resmi şekilde yapılmalarına bağlıdır. 818 Sayılı Kanunun 22/2 fıkrası uyarınca araç satış sözleşmesi yapma vaadi de aynı resmi şekle tabidir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, sunulan bilgi ve beyanlar hep birlikte değerlendirildiğinde, yapılan araç satış vaadi sözleşmesi resmi olarak yapılmadığından kesin hükümsüzdür. Bu durumda taraflar geçersiz sebebe dayanan edim zenginleşmesi hükümleri uyarınca verdiklerini iade ile yükümlüdür. Davacının davalıya satış vaadi kapsamında herhangi bir bedel ödemediği, davalının da araçların zilyetliğini devretmediği açık olduğuna göre tarafların iade yükümlülükleri de bulunmadığından davanın esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Huzurdaki davanın, borcun devrine bağlı alacak talepli olduğunu, müvekkile borcu olan dava dışı üçüncü kişi …’nun borcunun, davalı şirket yetkilisi … tarafından üstlenilmesi ve karşılığında müvekkile dava dilekçelerinde ayrıntıları ile değindikleri araçların teslimi ediminin yerine getirilmemesinden kaynaklı uyuşmazlığa ilişkin huzurdaki davanın açıldığını, yerel mahkemece davanın reddine karar verildiğini, bunun hukuka ve kanuna aykırı olduğunu ve kararın kaldırılması gerektiğini, Yerel mahkemenin gerekçeli kararını açıklarken, salt araç satış vaadi sözleşmesinin geçerliliği üzerinde durduğunu ve sözleşmenin geçersiz olduğunu kabul ederek, müvekkilin de kendi üzerine düşen edimini yerine getirmediğinden tarafların iade yükümlülükleri olmamasından bahisle davayı reddetmiş olduğunu, oysa yerel mahkemenin davadaki gerekçeleri başından beri dinlemediğini, Öncelikle, araç satış vaadi sözleşmesinin geçerlilik şartlarına dair yerel mahkemece hazırlanan gerekçeli kararda yapılan tartışmanın eksik olduğunu ve eksik olduğu için hukuka aykırı olduğunu, yerel mahkeme her ne kadar araç satış sözleşmesinin noterde yapılmasının zorunlu olduğundan bahisle, araç satış vaadi sözleşmesinin de noterde yapılmasının zorunlu olduğunu kabul etse de; burada eksik bir tartışma bulunmakta olduğunu, satış vaadini veren davalının, bu bu vaadi dava dışı üçüncü şahsın borcunu üstlenmesine istinaden vermiş olduğunu, Yani somut olay incelendiğinde, yerel mahkemece her ne kadar araç satış vaadi sözleşmesinin geçersizliği üzerinde durularak edimlerin yerine getirilmediğinden bahisle iade yükümlülüğü olmadığı belirtilse de; somut olayda davalının, dava dışı üçüncü şahsın borcunu üstlenmekte olduğunu, eş deyişle müvekkilin, aslında bu araçların satışına yönelik edimini yerine getirdiğini ve davalının dava dışı üçüncü kişinin borcunu üstlenmesinden ötürü müvekkilin, araçlara istinaden ödeme yapmış durumda olduğunu, Yerel mahkemece davalının, dava dışı üçüncü kişi …’nun müvekkile olan borcunu üstlenip üstlenmediği araştırılmadan tarafların iade yükümlülüğü olmadığı sonucuna varmasının hukuka aykırı olduğunu, dosyaya sunulan araç devir vaadi sözleşmesinde de borcu devralınan …’nun şahit olarak imzası bulunmakta olduğunu, Burada asıl yapılması gereken, gerçekten davalının dava dışı …’nun borcunu devralıp almadığı (borcu üstlenip üstlenmediği) konusunun araştırılması iken yerel mahkemece eksik inceleme yapılarak alınan kararın hukuka ve kanuna aykırı olduğundan kaldırılması gerektiğini, Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22.06.2017 tarihli 2 nolu celsesinde, tanık dinletme taleplerinin usule ve kanuna aykırı bir şekilde reddedilmiş olduğunu, halbuki dava dayanakları olan ve dosyaya sunulmuş olan araç devir taahhütnamesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 202. maddesi gereğince yazılı delil başlangıcı olduğunu, tanık dinletme taleplerinin, ”davanın tanıkla ispat konusunda koşulları taşımaması” nedeniyle reddine karar verilmiş olduğunu, halbuki 6100 Sayılı Kanun’ un 202. maddesinde de açıkça ifade edildiği üzere, `’Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.” denilmekte olduğunu, 6100 Sayılı Kanun’ un 202/2. maddesine göre delil başlangıcının, ”..iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş..” belge olarak tanımlanmış olduğunu, şu halde tanık dinletme taleplerinin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Somut olayda da, araç devir taahhütnamesinin davalı şirket tarafından düzenlenerek imzalanan bir belge olduğunu, davalı şirket tarafından taahhütnamede söz konusu araçları 05.08.2006 tarihinde ”KAYITSIZ, ŞARTSIZ ve BORÇSUZ” bir şekilde müvekkil …’e devredileceği hususunun taahhüt edildiğini, araç devir taahhütnamesinin davalı şirket tarafından imzalanmış ve şahit sıfatıyla … isimli şahıslar tarafından da imzalanmış olduğunu, bu belgenin yazılı delil başlangıcı niteliğinden dolayı davada tanık dinlenilerek bir sonuca varılması gerekirken, tanık dinletme taleplerinin reddedilmesinin adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu, dava konusu araç devir taahhütnamesinin, davayı ispat etmeye yetmekle birlikte davalı şirketin neden böyle bir borç ve taahhüt altına girdiğine dair bu belgede bir açıklama bulunmamakta olduğunu, davalı şirketin neden böyle bir borç altına girdiğine dair açıklama yapmadığı noktasında bu belgenin delil niteliğinde olup bu hususta tanık dinlenilmesi gerektiğini, Tanık deliline dava dilekçesinden itibaren dayanılmış ve usulüne uygun bir şekilde tanıklar bildirilmiş olmasına rağmen, tanık dinletme taleplerinin ilk derece mahkemesi tarafından yetersiz gerekçe ile haksız bir şekilde reddedilmiş olduğunu, AİHM’e göre de ulusal mahkemelerin tanık dinletme talebinin gerekçesiz bir şekilde reddedilmesinin, AİHS 6. Maddesine aykırılık teşkil etmekte olduğunu, (AİHM, Vidal/Belgium, Appl. No: 12351/86, 22.04.1992, §§ 34. ) Tüm bu nedenlerle, taraflar arasında düzenlenen araç devir taahhütnamesi delil başlangıcı olarak kabul edilerek, bildirmiş oldukları tanıklar dahil tüm deliller birlikte değerlendirilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, bu hususta gereği yerine getirilmeden eksik inceleme ile sonuca varılarak davanın reddedilmesinin başta adil yargılanma hakkı olmak üzere usul ve yasaya aykırı olduğunu, ilk derece mahkemesi tarafından belgenin yazılı delil başlangıcı niteliği dikkate alınmaksızın, tanık dinlenmeyerek ve yargılama derinleştirilmeden eksik tahkikat ile hüküm kurulmuş olduğunu, Dava konusu araçların devrinin taahhüt edilmesinin bir borç ikrarı niteliğinde olduğunu, taahhütnamede yazılı araçların ”kayıtsız, şartsız ve borçsuz” devredileceği ifadesinin, nedensiz bir şekilde ifade edilmiş olmadığını, açıklandığı üzere taahhütnamenin kaynağının bir alacak ilişkisine dayanmakta olduğunu, aralarında bir borç ilişkisi olmaksızın, bir kişinin başka bir kişiye karşı dava konusu somut olaydaki gibi bir taahhüt ve borç altına girmesinin hayatın olağan akışına ve mantık kurallarına uygun düşmeyeceğini, Davalı tarafın ortada herhangi bir hukuksal neden olmaksızın soyut bir biçimde dava konusu taahhütnameyi imzalayıp, araçları devir borcu altına gireceğini düşünmenin akla ve mantığa uymayacağını, taahhütnamede yer alan söz konusu araçların ‘KAYITSIZ, ŞARTSIZ ve BORÇSUZ” bir biçimde davacı …’e devredileceği belirtilmiş olduğundan davalının müvekkile karşı böyle bir borcu olduğunun kabulü gerekmekte olduğunu, Taahhütnamede yer alan kaydın herhangi bir amaç olmaksızın konulduğunu ileri sürmenin ise bilimsel açıdan ciddiye alınacak bir görüş olamayacağını, taahhütnamedeki taahhüdün yerine getirilmesi karşılığında davalı tarafın müvekkilden bir alacak talebi olsa, bu bedelin taahhütnameye taraflarca yazılması gerektiğini, böyle bir bedelin de taahhütnamede yazılmamış olmasının davalı tarafın müvekkilden herhangi bir alacağı olmadığını, bu devir sonrası bir bedel ödenmesi beklentisi olmadığını açıkça ortaya koymakta olduğunu, Tüm bu nedenlerle, söz konusu davada alacak ilişkisinin net bir şekilde ortaya çıkartılarak bir sonuca ulaşılması gerekirken eksik tahkikat sonucu tarafların herhangi bir iade yükümlülüğü bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi, müvekkilin güncel ve icra edilebilir nitelikteki mülkiyet hakkını doğrudan ihlal ettiğinden usul ve yasaya aykırı olduğunu, Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kararının, usul ve yasaya, yerleşik Yargıtay içtihatlarına, AİHM kararlarına açıkça aykırı olup istinaf talebinde bulunma zorunluluğu doğmuş olduğunu, Sonuç olarak huzurdaki uyuşmazlığın konusunun borcun davalı tarafından üstlenilmesi ve üstlenilen borcun müvekkile plakaları belli 10 adet araç ile ödenmesi taahhüt edilmişken ödenmemesi olduğunu, şu halde sadece araç satış vaadi sözleşmesinin şeklen geçersiz olduğundan bahisle davanın reddinin hukuka aykırı olduğunu, nitekim araç satış vaadi sözleşmesi şeklen geçersiz olsa dahi, iddialarının, davalının üstlendiği borç sonucu, müvekkilin araç satış vaadi sözleşmesine istinaden üzerine düşen edimi yerine getirdiği olduğunu, şu halde yerel mahkemece tarafların iade yükümlülüklerinin bulunmadığı tespitinin de hatalı olduğunu, tüm bu sebeplerle yerel mahkemenin kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini beyanla; Açıklanan ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle; – Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/715 E – 2020/559 K sayılı hukuka ve kanuna aykırı kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne, – Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; araç satış vaadi sözleşmesi kapsamında teslim edilmeyen araçların bedelinin ve mahrum kalınan karın tahsiline ilişkindir.Mahkemece davanın esastan reddine karar verilmiş, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili, dava konusu araçların davalı şirket tarafından kayıtsız, şartsız ve borçsuz olarak 05/08/2006 tarihinden itibaren satışının davacıya verileceğine dair dava dilekçesi ekinde sunulan tarihsiz araç satış vaadi sözleşmesinin akdedildiğini, ancak davalı şirket tarafından araçların devredilmediğini ve teslim edilmediğini, araç bedellerinin de ödenmediğini, bu sebeple araçların bedelinin ve mahrum kalınan karın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, dava konusu araçların davacıya satılıp devredileceğine ilişkin davacı ile aralarında bir ticari ilişki olmadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı tarafından dava konusu araçların bedelinin ve mahrum kalınan karın ödenmesi için Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1106 esas ve 2017/213 karar sayılı ilamı ile kısmi dava açılmış, yapılan yargılama sonucunda Mahkemece davanın esastan reddine karar verilmiş ve karar Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 17/01/2019 tarih, 2018/1291 esas ve 2019/231 karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. 6100 Sayılı HMK’nın 114/1-ı maddesinde; aynı davanın daha önceden açılmış ve halen görülmekte (derdest) olmaması dava şartları arasında düzenlenmiştir. Somut dava ile Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1106 esas ve 2017/213 karar sayılı dosyasında araç satış vaadi sözleşmesi kapsamında teslim edilmeyen dava konusu araçların bedelinin ve mahrum kalınan karın tahsilinin talep edildiği ve her iki davanın dava konusunun, hukuki sebebinin ve taraflarının aynı olduğu, Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1106 esas sayılı dosyasında davanın 02/04/2013 tarihinde açıldığı, 21/03/2017 tarihinde karara bağlandığı ve Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 17/01/2019 tarih, 2018/1291 esas ve 2019/231 karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği görülmüştür. Somut davada dava tarihinin 18/07/2016 tarihi olduğu ve dava tarihinde Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1106 esas sayılı dosyasındaki yargılamanın derdest olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda Mahkemece derdestlik dava şartı eksikliği sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken davanın esastan reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Bu sebeple davacı vekilinin istinaf başvurusu usulen yerinde görülmüştür. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun usulen kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak derdestlik dava şartı eksikliği sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun USULEN KABULÜ ile; Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/09/2020 tarih ve 2016/715 Esas – 2020/559 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; Davanın HMK’nın 114/1-ı hükmü uyarınca derdestlik dava şartı eksikliği sebebiyle USULDEN REDDİNE,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Dairemiz karar tarihi itibari ile yürürlükte bulunan Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85TL maktu karar harcının, davacı tarafından yatırılan 6.147,90 TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 5.878,05‬ TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafından yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 5-Davalı kendisini davada vekil ile temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan 2023/ 2024 yılı AAÜT uyarınca takdir olunan 17.900,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 6-Bakiye gider avansı bulunması halinde karar kesinleştiğinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 7-Harçlar Kanunu uyarınca istinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının kararın kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine, 8-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 61,50 TL dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gidiş- dönüş gideri ve tebligat gideri olmak üzere; toplam 271,6 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 9-Bakiye gider avansı bulunması halinde karar kesinleştiğinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 05/10/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.