Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/793 Esas
KARAR NO: 2023/991 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/1062 Esas – 2020/447 Karar
TARİH: 28/09/2020
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
BİRLEŞEN İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAH.2017/264 SAYILI DOSYASI
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 08/06/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
ASIL DAVADA Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalı borçlu aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası üzerinden 24.08.2016 tarihinde takip konusu 3 adet faturaya dayalı olarak asıl alacak miktarı olan 885.908,58 TL üzerinden icra takibi başlatıldığını, davalı tarafın süresi içinde ilamsız icra takibine itiraz ettiğini, mahkememizde açılan davanın yalnızca takipte dayanak gösterilen 31.07.2016 tarihli, 405.254,08 TL tutarındaki faturaya ilişkin olduğunu, iş bu faturanın 11.06.2015 tarihinde taraflarca imzalanmış Risk Paylaşım Çerçeve Sözleşmesi’nin feshi ile ilgili tazminat bedeli olarak faturalandırıldığını, müvekkili şirket tarafından fesih tazminatı hesaplanırken sözleşmenin fesih tarihi olarak 01.04.2016 tarihinin kabul edildiğini ve bu tazminatın sözleşmenin 14. maddesi gereğince hesaplanıp faturalandırıldığını, davalı tarafın icra takibine itirazının haksız olduğunu, sözleşme ve buna göre onaylanan 15.06.2016 tarihli protokolün hiçbir haklı neden gösterilmeksizin feshedildiğini, davalı tarafın sözleşmeyi haklı nedene dayanmadan feshettiği için taraflar arasında hiçbir ihtirazi kayıt olmaksızın sözleşmenin 14. maddesi gereğince hesaplanan fesih tazminatından sorumlu olduğunu beyanla davanın kabulü ile borçlunun takibe, asıl alacağa ve faize ilişkin haksız itirazlarının iptali ile takibin devamına, alacağın likit olması nedeniyle davalının %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkumiyetine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkili şirketin 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na göre kurulmuş bir tedarik şirketi olup yurt çapında faaliyet gösterdiğini, müvekkili şirketin karşı taraf ile 11.06.2015 tarihli Risk Paylaşım Çerçeve Sözleşmesi ve 15.05.2014 tarihli Elektrik Alım/Satım anlaşması imzalandığını, müvekkili şirket tarafından yapılan fesih işleminin haklı nedenlere dayandığını, davaya konu edilen sözleşmede PSH ve YEK bedellerindeki mevzuatsal ve yapısal değişikliklerden dolayı sözleşmenin müvekkili şirket açısından katlanılamaz bir hal aldığını, PSH’daki yapılan değişiklik nedeniyle referans fiyata daha önce olmayan PSH bedelinin eklendiğini, YEK bedelindeki yapısal değişiklik nedeniyle öngörülemez şekilde artmış olmakla referans fiyatını öngörülemez bir şekilde artırdığını, iş bu değişikliklerin müvekkilinin zararına sebebiyet verdiğini beyanla Finansal Alım Satım anlaşmasının haklı nedenle feshedilmiş olduğunun tespiti ile davanın reddine, kötü niyetli davacı aleyhine icra takibi nedeniyle %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA Davacı vekili dava dilekçesi ile; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında yapılan takibe itiraz üzerine takibin durduğunu, takibin 31.12.2016 tarih ve … numaralı 186.339,12 TL tutarlı faturaya ilişkin olduğunu, faturanın 11.06.2015 tarihinde taraflarca imzalanmış Risk Paylaşım Çerçeve Sözleşmesi’nin feshi ile ilgili (10.02.2016 ve 01.04.2016 arasındaki dönemin hesaplandığı) tazminat bedeli olarak faturalandırıldığını, davalının haksız olarak sözleşmeyi fesih tarihinin 09.02.2016 olduğunu, daha evvelden müvekkili şirketçe iş bu fesih tazminatı hesaplanırken sözleşmenin fesih tarihi olarak 01.04.2016 tarihinin kabul edildiğini, evvelce buna istinaden 01.04.2016 ile 30.06.2016 tarihleri arasındaki dönem baz alınarak sözleşmenin 14. maddesi gereğince hesaplanıp faturalandırıldığını, bahsedilen faturaya dayalı (01.04.2016 ile 30.06.2016 tarihlerindeki arasındaki dönem için) davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalı borçlunun söz konusu faturaya dayalı icra takibine itiraz ettiğini ve taraflarınca İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1062 esas sayılı dosyadan itirazın iptalinin talep edildiğini, huzurdaki ve evvelce açılan İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1062 esas sayılı davaların yargı çevresinde yer almakla birlikte, aynı sebeplerle ve aynı sözleşmeden doğan ihtilaf nedeniyle ikame edildiğini, 6100 sayılı HMK’nun 166. maddesi gereğince birleştirme kararı verilmesini talep ettiklerini beyanla davanın kabulü ile itirazın iptaline, davalı aleyhine %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; huzurdaki dava ile diğer davanın ayrı birer dava olarak sürdürülmesinin düşünülemeyeceğini, huzurdaki davaya konu alacağın diğer davadaki fesih tazminatı bedelinin tamamlanmasına ilişkin olduğunu, davaya konu olan 11.06.2015 imza tarihli Risk Paylaşım Çerçeve Sözleşmesi’nin haklı sebeple feshedildiğini, EPDK tarafından tebliğ ile yapılan mevzuat değişikliğinin sözleşmenin esasına etki ettiğini, mevzuat değişikliğiyle sözleşmenin kendileri için katlanılamaz şekilde ağırlaştığını, bu sebeple sözleşme koşullarının uyarlanması için fesihten önce müzakereler yürütülmeye çalışıldığını, davacı tarafça müvekkili şirketin uyarlama talepleri reddedildiği için bu durumun da dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğini beyanla davanın reddine, davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 28/09/2020 tarih ve 2016/1062 Esas – 2020/447 Karar sayılı kararında;” Dava konusu ihtilaf; taraflar arasındaki elektrik alım satım sözleşmesi kapsamında fatura alacağından kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptaline ilişkindir. …Netice olarak mahkememizce bilirkişi kök ve ek raporu ile tarafların raporlara karşı beyanlarına göre yapılan değerlendirmede davalı yanın 09.02.2016 tarihli fesih bildirimi taraflar arasındaki Sözleşmenin 13.1. maddesi uyarınca fesih hakkının kullanılması şeklinde değerlendirilmişir. Sözleşmenin işbu düzenlemesi gereğince, davalı yanın Beyoğlu …Noterliği’nden keşide ettiği 09.02.2016 tarih ve … Y. Nolu ihtarının davacı yana tebliği tarihinden itibaren geçecek 30 günlük sürenin sonundan itibaren yanlar arasındaki 11.06.2015 tarihli Risk Paylaşım Çerçeve Sözleşmesi’nin ve bağlı protokollerin feshedilmiş sayılacağı, ancak ihtarnamenin davacı yana tebliğinden itibaren geçecek 30 günün sonuna kadar 11.06.2015 tarihli Risk Paylaşım Çerçeve Sözleşmesi ve buna bağlı 15.06.2015 tarihli Protokol hükümleri gereğince davalı yanca, davacı yana ödenmesi gereken sözleşmesel bedellerin ödenmesi gerekeceği, bunun dışında davacı yan lehine fesih tazminatı ve benzeri nam ve ad altında herhangi tazminat hakkı doğmayacağı anlaşılmakla, Asıl davaya konu İstanbul … İcra Müdürlüğü dosyası takip sebeplerinden olup aynı zamanda asıl davaya konu edilen 405.254,10 TL lik faturanın fesih ile ilgili tazminat bedeli faturası olduğu, birleşen davaya konu İstanbul … İcra Müdürlüğü dosyası takip sebepleri olup aynı zamanda birleşen davaya konu olan 186.339,12 TL lik faturanın fesih ile ilgili tazminat bedeli faturası olduğu anlaşılmakla, bilirkişi ek raporu doğrultusunda mahkememizce de davacı tarafın lehine fesih tazminatı ve benzeri nam ve ad altında herhangi tazminat hakkı elde edemeyeceği kanaatiyle, asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine karar verilmiş olup, davalı taraf her iki dosyada da kötüniyet tazminatı talebinde bulunmuş ise de, bu talepler yönünden koşullar oluşmadığından red kararı verilmiştir. “gerekçesi ile asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl ve birleşen davada davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Yerel mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde, içeriğinde sadece tarafların iddia ve savunmaları ile bilirkişi raporlarına yapılan atıfların yer aldığını, bu yönüyle Yerel mahkeme kararının gerekçesiz olduğunu, gerekçenin, kararın denetiminin yapılabilmesi ve tarafların kararın doğruluğu veya yanlışlığı konusunda fikir sahibi olmasını sağlayarak kanun yollarına başvurma konusundaki tutumlarının belirlenmesi açısından önemli bir işlev gördüğünü, Yerel mahkeme kararında davanın reddine dair gerekçelerin gösterilmediğini, sadece bilirkişi raporuna atıf yapıldığını, davanın hangi gerekçe ile kabul edildiğinin açıklanmadığını, bu haliyle istinaf denetimine elverişli bir karar bulunmadığını, dilekçelerinin devam bölümünde görüleceği üzere, bilirkişi raporlarının hükme elverişsiz olduğunu, bilirkişi raporlarında taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış yorumlandığını, bu yönüyle Yerel mahkemece davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri sözleşmede delil değerlendirilmeden karar verildiğini, Dairemizce işin esası incelenmeden, Yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için, dosyanın kararı veren mahkemeye veya yargı çevresi içindeki başka bir mahkemeye gönderilmesine duruşma yapılmaksızın kesin olarak karar verilmesi gerektiğini, Bilirkişi raporunda dolayısıyla mahkeme kararında, davalının 09.02.2016 tarihli ihtarnamesinin sözleşmenin 13. maddesi uyarınca tazminatsız fesih hakkı verdiği değerlendirmesinin hatalı olduğunu, taraflar arasında hem bir çerçeve sözleşme hem de buna bağlı olarak Protokol yapıldığını, dosyada mübrez olan 11.06.2015 tarihli sözleşme ile 15.06.2015 tarihli protokolü sunduklarını, sunulan protokolün en altında görüldüğü üzere, 11.06.2015 tarihli Risk Paylaşım Sözleşmesi’nin ayrılmaz bir parçasını teşkil ettiğinin belirtildiğini, Yerel mahkemece alınan kök bilirkişi raporunun VII. Hukuki tespit ve değerlendirmeler bölümünün 6.E.) kısmı (16. sayfa) ve ek raporun 13. sayfasında belirtilen hukuki yorum ve sonuç bakımından yapılan değerlendirmelerin sözleşme hükümleri nazara alınmadan hatalı olarak yapıldığını, bilirkişi raporlarında, davalı tarafın 09.02.2016 tarihli fesih ihbarı ile hem çerçeve sözleşmenin hem de ilgili Ticari Protokolün sonlandırılmasının Sözleşmenin 13.1 maddesi uyarınca değerlendirilebileceğini belirttiğini, davalının fesih tazminatından sorumlu olmadığı yönünde bir görüş bildirdiğini, kök rapora yapmış oldukları itiraza rağmen, bilirkişilerce tekrar bir değerlendirme yapılmamasının aynı görüşün bildirilmesinin hukuk açısından vahim bir hata olduğunu, sözleşmeye aykırı olarak bilirkişi raporunda yapılan hukuki yorumun Yerel mahkeme yetkisinde olan hukuki konularda karar verme yetkisini gasp ettiğini, Yerel mahkemenin bu hatayı düzeltmeden karar verdiğini, Yerel mahkeme kararına dayanak raporun hatalı olmasının kararın hukuka aykırı nitelikte olduğunu gösterdiğini, Sözleşmenin 13.1 maddesinde yer alan hükmün tarafların 30 gün önceden bildirmek suretiyle sözleşmeyi feshedebileceğini, sözleşmenin fesih tarihi itibarıyla akdedilmiş olan ticari uygulama protokolüne/protokollerine ilişkin olarak bunların taraflarca tümüyle yerine getirilmesine kadar tarafları bağlamaya devam edeceği hükmünü düzenlediğini, bu durumda sözleşme feshedilse bile Protokol süresi dahilinde tarafların karşılıklı yükümlülüklerinin devam ettiğini, başka anlatımla sözleşmenin 13.1 maddesi uyarınca yapılan fesih bildirimi ile yapılan feshin protokollerin sona ermesinden sonra geçerli olduğunu; Somut olayda görüleceği üzere davalı tarafın 09.02.2016 tarihli ihtarname ile hem sözleşmeyi hem de bağlı ticari protokolü feshettiğini bildirdiğini, sözleşmenin 13.1 maddesinin, protokolleri fesih yetkisini taraflara vermediğini, sözleşme feshedilse bile tarafların protokole ilişkin olarak yükümlülüklerini yerine getirmek zorunda olduğunu, davalının yalnızca sözleşmeyi fesih ile yetinmediğini, bağlı ticari protokolü sözleşme hükümlerine aykırı olarak feshettiğini, bu nedenle bilirkişi raporlarında belirttiği üzere 30 günlük önel verilerek tazminatsız olarak davalı tarafından keşide edilen 09.02.2016 tarihli ihtarnameyle sözleşmenin ve bağlı protokolün feshinin mümkün olmadığını, bu durumda sözleşme ve protokole aykırı olarak fesheden davalı tarafın fesih tazminatından sorumlu olduğunu, açıkça ortada olan bu konuya ilişkin sözleşmenin hukuka uygun olarak yorumlanmasından yoksun olan raporların hükme dayanak edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davalı tarafından yapılan feshin haklı nedene dayanmadığını, ihtilafa konu olan sözleşmenin amacının öngörü üzerine piyasada faaliyet gösteren satıcı ve alıcı şirketlerin fiyat dalgalanmalarından zarar etmesinin önüne geçilmesi olduğunu, sözleşme gereğince fiziksel olarak elektrik alım satımı ve el değiştirmesinin söz konusu olmadığını; Dosyada mübrez olan Sözleşme’nin 11.2 Maddesinde “Taraflar, Sözleşme’nin esasına etki etmemek/uygulanmasına engel olmamak kaydıyla, Sözleşme’nin yürürlüğe girmesinden sonra ilgili yasa, yönetmelik ve tebliğ hükümlerindeki değişikliklerin, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla, yetkili merciler tarafından konulacak tüm yeni mevzuat hükümlerinin, kararların ya da uygulamaların Sözleşme’ye ve Sözleşme kapsamında yapılacak tüm hesaplamalara derhal uygulanacağını peşinen kabul ederler. … NPTF oluşumunu engelleyebilecek mevzuatsal bir değişiklikte; Taraflar Referans fiyatını tekrar değerlendirecek ve Tarafların uzlaşamaması halinde ise her bir Taraf, Sözleşmeyi Fesih Tazminatına ödemeden derhal fesih hakkına sahip olacaktır….” hükmün tarafların serbest iradeleriyle kararlaştırıldığını, yukarıda taraflarca serbestçe kararlaştırılan sözleşme hükmünün ilk cümlesinde; tarafların açık bir şekilde Sözleşmenin esasına etki etmemek/uygulanmasına engel olmamak kaydıyla mevzuat anlamında yapılan tüm değişiklikleri derhal uygulamakla mükelleftir. denildiğini, somut olayda, EPDK tarafından tebliğ ile yapılan mevzuat değişikliğinin sözleşmenin esasına etki etmediği gibi uygulanmasına da engel olmadığını, bu nedenle davalı tarafından feshin haklı nedene dayandığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, dosyadaki bilirkişi kök raporunda ihtilaf konusu mevzuat değişikliğinin sözleşmenin esasına/uygulamasına ve NPTF oluşumuna engel nitelikte olmadığı görüşünün belirtildiğini, mezkur değişikliğin taraflar arasındaki sözleşmenin amaç ve konusunun uygulanması yönünden esaslı yahut uygulamayı ortadan kaldıracak bir sonuç ortaya koymayacağını açıkça belirttiğini, bunlara göre, sözleşmenin 11.2. maddesinde düzenlendiği biçimiyle değişikliklerin sözleşmeye ve sözleşme kapsamında yapılacak tüm hesaplamalara derhal uygulanacağı sonucunun ortaya çıktığını belirttiğini; Yukarıda zikredilen Sözleşme hükmünün “NPTF oluşumunu engelleyebilecek mevzuatsal değişiklik” ile ilgili cümlesiyle yapılan değerlendirmede; EPDK tarafından yapılan mevzuat değişikliğinin NPTF oluşumunu engelleyecek nitelikte olmadığını, NPTF oluşumunu engelleyecek bir durum olmamasına rağmen davalı tarafın önce referans fiyat konusunda müzakere yaptığı ve sonuca ulaşamadığı gerekçesiyle sözleşmeyi haklı nedene dayanarak feshettiğini iddia ettiğini, referans fiyat ile PTF’nin aynı şeyler olmadığını, sözleşmede belirtildiği gibi mevzuat değişikliği ile NPTF oluşumunun engellenmesinin söz konusu bile olmadığını, bu sebeple, davalı tarafından yapılan feshin haksız olduğunu, EPDK tarafından yapılan değişikliğin sözleşmenin esasına/uygulamasına ve NPTF oluşumuna engel nitelikte olmadığı için derhal uygulanması gerektiği sonucunun ortaya çıktığını, bu durumda sözleşme taraflarının zarara uğrayıp uğramamasının somut olay bakımından önem arz etmediğini, bu nedenlerle davalı tarafın bu nedene dayanarak haklı fesih bildirimi yaptığı iddiasının hukuka aykırı nitelikte olduğunu, basiretli tacir olan davalının sözleşme uyarınca fesih tazminatından sorumlu olduğunu, sözleşme serbestisi kapsamında tacir olan tarafların iradeleri ile bu sözleşme ve protokolleri akdettiklerini, cezai şarta ilişkin hüküm sözleşme içeriğinde olup, haksız olarak sözleşmenin feshi durumunda, haksız olarak sözleşmeyi fesheden tarafın cezai şarta katlanması gerektiğini, Davalının sözleşmeyi imzalamadan önce böyle bir düzenleme yapılabilme olanağını düşünmesi gerektiğini, bu durumun önceden öngörülebilir nitelikte olduğunu, enerji sektöründe faaliyet gösteren bir tacir olarak EPDK tarafından mevzuat değişikliği yapılabilme ihtimalini göz ardı etmemesi gerektiğini, faaliyet gösterdiği sektöre göre davalının bu değişiklikleri öngörmesi gerektiğini, değişiklik taslağının önceden piyasada bilindiğinin aşağıda arz ve izah ettikleri hususlar ile açık olduğunu, bu tür tarife değişikliklerinin daha önce de yaşandığını, 09.02.2015 tarihinde “Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği” taslağının (“Yönetmelik Taslağı”) EPDK tarafından görüşe açıldığını, (https://epdk.org.tr/Detay/Icerik/4-0-1/duyurular# linkinde “aranacak kelime” kısmına “elektrik piyasası tarifeler yönetmeliği” yazıldığında ve sağdaki kutucuktan “aktif” yerine “arşiv”i seçerek arama yapıldığında “09.02.2015 tarihli “Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği” taslağı” duyurusuna ulaşılmasının mümkün olduğunu, bunun yanında aynı zamanda piyasa katılımcılarının üyesi olduğu ve aktif olarak faaliyetlerine katıldığı “Enerji Ticareti Derneği” (“ETD”) tarafından tüm üyelerine EPDK’nın yayınlamış olduğu 09.02.2015 tarihli duyuruya ilişkin olarak ilgili “Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği taslağı” ve “Görüş Tablosu” e-posta olarak iletildiğini ve Yönetmelik Taslağı ile ilgili olarak tüm piyasa katılımcılarından görüş talep edildiğini, 24.08.2015 tarihinde “01/01/2016 tarihinde yürürlüğe girecek olan Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği” bilgisinin EPDK’nın web sitesinde Duyurular bölümünde yayınlandığını, (https://epdk.org.tr/Detay/Icerik/4-0-1/duyurular# bu linkte “aranacak kelime” kısmına “elektrik piyasası tarifeler yönetmeliği” yazıldığında ve sağdaki kutucuktan “aktif” yerine “arşiv”i seçerek arama yapıldığında “24.08.2015-1/1/2016 tarihinde yürürlüğe girecek olan Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği” duyurusuna ulaşılmasının mümkün olduğunu, Söz konusu Yönetmelik Taslağı yayınlandığında tarifelerin yapıları ve bileşenlerinde değişikliklerin yapılabileceğinin tüm sektör tarafından bilindiğini, 2015 Şubat ayında yayınlanan Yönetmelik Taslağı’nda tarife tanımının yeniden düzenlendiğini, 11/08/2002 tarihli ve 24843 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği’nin 10. maddesine dayanılarak “Perakende Satış Hizmet Geliri İle Perakende Enerji Satış Fiyatlarının Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ”in hazırlandığını ve 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girdiğini, söz konusu tebliğin, 11/8/2002 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliğinin 10. maddesi gereğince, görevli perakende satış şirketlerinin serbest olmayan tüketicilere, serbest tüketici olmasına rağmen tedarikçisini seçmeyen tüketicilere ve son kaynak tedariği kapsamındaki tüketicilere uygulayacağı perakende satış hizmeti ile perakende enerji satış tarifelerinde esas alınacak Perakende Satış Hizmet Geliri Tavanı ile Ortalama Perakende Enerji Satış Fiyatı Tavanının belirlenmesi amacıyla yapılacak hesaplamalara ilişkin usul ve esasları kapsadığını, İşbu Tebliğ’de PSH tanımı yer almakta iken Şubat 2015 tarihli Yönetmelik Taslağı ile birlikte PSH kavramının kaldırıldığını, Bu durumun dilekçe ekinde ibraz edilen ve piyasa katılımcıları ile paylaşılan “Yönetici Özeti – 1.1.2016 itibarı ile geçerli Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği”nde izah edildiğini, sonuç olarak PSH’ın kalkacağı ve aktif tarifeye ekleneceği Şubat 2015 tarihinden beri belli olup, hem davalı hem de tüm piyasa aktörleri tarafından bilindiğini, işbu uyuşmazlığa konu, taraflar arasında akdedilmiş olan sözleşmenin 11.06.2015, Protokolün ise 15.06.2015 tarihinde akdedildiğini, taraflar arasındaki Sözleşme ve Protokol’e konu işlemlerin Şubat 2015 tarihli Yönetmelik Taslağı’ndan sonra gerçekleştirildiğini, tüm piyasa aktörleri gibi davalının da henüz müvekkili şirket ile Protokol imzalanmadan öncesinde, söz konusu Yönetmelik Taslağı’ndan haberdar olduğunu, PSH’ın kalkacağını ve aktif tarifeye ekleneceğini bildiği hususlarının açık olduğunu, bu durumun YEK bedelleri için de geçerli olduğunu, zira YEK bedellerinin açık bir şekilde taraflarca öngörülebilir nitelikte olduğunu beyanla İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin asıl ve birleşen dava açısından verilen 2016/1062 E., 2020/447 K. sayılı ve 28.09.2020 tarihli davanın reddi kararının kaldırılmasına, dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemesine iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl ve birleşen dava sözleşmenin feshi nedeniyle düzenlenen fesih tazminatı faturasının tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı taleplerine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş, karara karşı asıl ve birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı tarafça davalı aleyhine İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile 3 adet faturaya dayalı olarak toplam 902.168,76 TL alacağın tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalının süresinde borca ve ferilerine itirazı üzerine takibin durduğu ve davacı tarafından eldeki asıl dava ile takip konusu edilen 31.07.2016 tarihli, 405.254,08 TL bedelli ve “11.06.2015 tarihinde imzalanmış risk paylaşım sözleşmesinin feshi ile ilgili tazminat bedeli” açıklamalı fatura nedeniyle takibe yapılan itirazın haksız olduğu, faturanın sözleşmenin 01.04.2016 tarihinde feshedilmiş olduğunun kabulü ile 14. maddesi uyarınca düzenlendiği, sözleşme ve protokolün 09.02.2016 tarihinde haksız olarak feshedildiği, feshin haksız olması sebebiyle davalının fesih tazminatından sorumlu olduğu beyan edilerek itirazın anılan fatura nedeniyle iptaline karar verilmesinin talep edildiği, davalı tarafça feshin haklı sebebe dayandığı, sözleşmenin imzalanmasından sonra yapılan yasal değişiklikler ile esasının etkilendiği ve taraflarına aşırı maliyetler eklendiğini beyanla davanın reddini savunduğu, davacı tarafından İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile davalı aleyhine 31.12.2016 tarihli, 186.339,12 TL bedelli ve “01.06.2015 tarihinde imzalanmış risk paylaşım sözleşmesinin feshi ile ilgili tazminat bedeli” açıklamalı fatura dayanak yapılmak suretiyle toplam 186.875,16 TL alacağın tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalının süresi içerisinde borca ve ferilerine itirazı nedeniyle takibin durduğu, davacı tarafından eldeki birleşen dava ile; taraflar arasındaki risk paylaşım sözleşmesinin davalı tarafından haksız olarak feshedilmesi nedeniyle daha önce sözleşmenin 14. maddesi itibariyle davalı aleyhine 01.04.2016 ila 30.06.2016 tarihleri arası nazara alınarak fesih tazminatı faturasının düzenlendiği ve takibe konu edildiği, bu kez fesih tarihinin 09.02.2016 olduğu kabul edilerek 09.02.2016 ila 01.04.2016 tarihleri arasındaki fesih tazminatının hesaplanarak fatura düzenlendiği, feshin haksız olduğu beyan edilerek itirazın iptaline karar verilmesinin talep edildiği, davalı tarafın asıl davada ileri sürdüğü gibi feshin haklı sebebe dayandığı iddiası ile davanın reddini savunduğu, buna göre asıl ve birleşen davada uyuşmazlığın Risk Paylaşım Çerçeve Sözleşmesi ve bağlı Protokolün hangi tarihte feshedildiği, sözleşmenin 14. maddesinde dayalı fesih tazminatı talebinin haklı olup olmadığı noktasında toplandığı anlaşılmıştır. Taraflar arasında imzalanan 11.06.2015 tarihli Risk Paylaşım Çerçeve Sözleşmesi’nin 14. maddesi; “Fesih tazminatı, madde 12 uyarınca sözleşmenin ve/veya protokollerin süresinden önce sona ermesi halinde sona ermesine sebebiyet veren tarafın, sözleşmenin ve/veya protokollerin madde 13.2. maddesi uyarınca feshi halinde faturayı ödemeyen tarafın, diğer tarafa ödemesi gereken ve sona erme/fesih tarihi ile protokol bitiş tarihi arasındaki her bir fatura dönemi için, sözleşme hükümlerine bağlı olarak doğacak ve feshedilen her bir protokol için ayrı ayrı aşağıdaki formül uyarınca hesaplanacak mali kayıp bedellerinin toplamıdır.” şeklinde düzenlenmiştir. Davacı tarafından asıl ve birleşen davada talep edilen fesih tazminatının sözleşmenin açıklanan 14. maddesine dayandığı iddia edilmekle bu maddede atıf yapılan sözleşmenin 12. ve 13.2. maddelerinin incelenmesi gerekir. Sözleşmenin 12. maddesi, “Sözleşmenin Süresinden Önce Sona Ermesi” başlığını taşımakta olup maddede; ” Sözleşme veya düzenlenmiş Protokoller; a) taraflardan birinin, konkordato ilan etmiş olması veya hakkında iflas veya tasfiye kararı verilmiş olması ve/veya vadesi gelen borçlarını ödeyemez durumda olması veya b) taraflardan birinin aleyhine tasfiye veya iflas takibatına başlanmış olması ve bu takibata süresi içinde itiraz söz konusu olmaması, hallerinde veya söz konusu hallerden birinin gerçekleştiği tarihte sona erer. Sözleşmenin ve/veya Protokollerin bu maddenin (a) ve (b) bendlerine göre sona ermesi ve bu halin tarafların kusurundan kaynaklanması halinde, sözleşmenin ve/veya protokollerin sona ermesine sebebiyet veren taraf diğer tarafa madde 14 hükümleri uyarınca hesaplanacak fesih tazminatı ödeyecektir.” düzenlemesi yer almaktadır. Sözleşmenin 13. maddesi, “Sözleşmenin Feshi” başlığını taşımakta olup, 13.2. maddesi ise; “sözleşme madde 7 çerçevesinde düzenlenmiş bir faturanın müteakip ayın 20 takvim günü içerisinde ödenmemesi halinde ve bu durum fatura düzenleyen tarafça yapılacak ihtarı takip eden 5 gün içerisinde ödeme yapacak tarafça düzeltilememiş ise, fatura eden taraf sözleşmenin 9. maddesi kapsamındaki hakları saklı kalmak kaydıyla, sözleşmeyi ve/veya protokolleri tazminatsız feshetme hak ve yetkisine sahip olacaktır. Sözleşmenin ve/veya protokollerin bu madde kapsamında feshedilmesi halinde, faturayı ödemeyen taraf madde 14 hükümleri uyarınca hesaplanacak fesih tazminatını ödeyecektir. Sözleşmenin ve protokollerin diğer maddelerinde belirtilen haller saklı kalmak koşuluyla, taraflardan herhangi birisinin yukarıdaki hükümler dışında bir sebeple sözleşmeyi ve/veya protokolleri tazminatsız feshetme hakkı bulunmamaktadır.” düzenlemesini havidir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığa ilişkin ilk olarak davalı tarafından davacıya 22.01.2016 tarihli Noter ihtarnamesi gönderilmiş ve bu ihtarname ile, 30.12.2015 tarihinde yayınlanan Perakende Enerji Satış Fiyatlarının Düzenlemesi Hakkında Tebliğ ile yapısal değişikliklerin meydana geldiği bildirilerek, sözleşmenin davacı tarafça tazminatsız olarak feshedilmesi, aksi halde sözleşme şartlarının aynen yerine getirileceği ancak aşırı ifa güçlüğü oluşması nedeniyle taraflarınca ödenecek ve uyarlanması gereken bedel üzerindeki hakların saklı tutulduğu ihtar edilmiştir. Bu ihtarnameye davacı tarafça cevap verilmemesi üzerine bu kez davalı tarafça 09.02.2016 tarihli Noter ihtarnamesi ile davacıya; ” Risk Paylaşım Çerçeve Sözleşmesi ve bağlı Protokollerin 09.02.2016 tarihi itibariyle feshedildiği, sözleşmenin haklı sebeple feshedilmiş olması sebebiyle herhangi bir cezai şart bedelinin talep edilemeyeceği” ihtar edilmiş, davacı tarafından bu ihtarnameye cevaben gönderilen 15.02.2016 tarihli Noter ihtarnamesi ile; ” sözleşmenin süresinden önce feshinin kabulünün mümkün olmadığı, davalının yükümlülüklerinden kaçınmaya devam etmesi halinde sözleşmenin 14. maddesi uyarınca hesaplanacak fesih tazminatının talep edileceği” ihtar edilmiş, 28.04.2016 tarihli Noter ihtarnamesi ile de; “29.02.2016 tarihli faturanın son ödeme tarihi geçmesine rağmen halen ödenmediği, sözleşme ve protokollerin 01.04.2016 tarihinde taraflarınca haklı olarak feshedildiği” bildirilmiştir.Dosya kapsamında yapılan tespitler ışığında; taraflar arasında imzalanan Risk Paylaşım Çerçeve Sözleşmesi’nin karşılıklı edimleri içeren, yani her iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğu ve taraflarca belirlenen süre boyunca yürürlükte kalacağı, tarafların sözleşme serbestisi kapsamında, sözleşmenin sona erme ve fesih koşulları ile ilgili özel düzenlemelere yer verebilecekleri, sözleşmenin 13.1. maddesinde taraflardan her birisine sözleşmeyi 30 gün öncesinden yazılı ihbarda bulunmak suretiyle feshetme hakkının ve yukarıda açıklandığı üzere 13.2. maddesi ile, sözleşme kapsamında fatura düzenleyen tarafa faturanın karşı tarafça ödenmemesi halinde fesih hakkının tanındığı, ek olarak ise tarafların 12. maddede düzenlenen iflas, konkordato, ödemeden aciz gibi hallerinin gerçekleşmesinin de sözleşmeyi sona erdireceğinin kabul edildiği, bu haller dışında tarafların sözleşmeyi feshetmesi halinde ise, feshin haklı sebebe dayanıp dayanmadığının önem kazanacağı, sözleşmenin 14. maddesinde açık bir şekilde fesih tazminatının, sözleşmenin ödenmeyen fatura nedeniyle feshi ile 12. maddesinde yer alan hallerin oluşması ve bu hallerin oluşmasına ilgili tarafın kusuru ile sebep olması halinde talep edilebileceğinin kabul edildiği, bu haller dışında sözleşmenin süreli feshi veya haklı sebebe dayanarak feshi halinde 14. maddede düzenlenen fesih tazminatının talep edilmesinin mümkün olmadığı, fesih beyanı karşı tarafın kabulüne bağlı olmayıp süreli fesihte bu sürenin sonunda, derhal fesihte ise fesih beyanın karşı tarafa ulaşması ile sözleşmenin feshedilmiş olacağı, asıl davanın dava dilekçesinde fesih tarihi olarak 01.04.2016 tarihinin esas alındığı şeklindeki beyandan feshin, sözleşmenin 13.2. maddesi uyarınca davacı tarafından gerçekleştirildiği ve fesih tazminatı koşullarının oluştuğunun iddia edildiği anlaşılmakta ise de, sözleşmenin davalı tarafça 09.02.2016 tarihinde süre verilmeksizin haklı sebebe dayalı olarak feshedildiği, davacı tarafın bu fesih beyanını kabul etmemesinin bir önemi olmadığı gibi, davalının 29.02.2016 tarihli faturayı ödemediğinden bahisle zaten feshedilmiş olan sözleşmeyi 13.2. maddesi uyarınca 01.04.2016 tarihi itibariyle feshetmesinin de mümkün olmadığı, birleşen davada ise fesih tarihinin 09.02.2016 tarihi olduğu kabul edilerek davalı tarafından feshedildiği ve feshin haksız olduğunun iddia edildiği, sonuç olarak sözleşmenin 12. ve 13.2. maddesinde yer alan sebepler dışında ve davalının feshi nedeniyle sona erdiği, bu noktada davacı tarafça haksız fesih nedeniyle genel hükümler uyarınca tazminat değil, sözleşmenin 14. maddesinde düzenlenen fesih tazminatı talep edildiğinden, feshe gerekçe gösterilen sebeplerin haklı sebep olup olmadığının tartışılmasına da gerek olmadığı, davacının gerek asıl, gerekse birleşen davadaki taleplerinin haksız olduğu anlaşılmış olup Mahkemece her iki davanın açıklanan gerekçe ile reddine karar verilmesi gerekirken feshin sözleşmenin 13.1. maddesine dayandığı ve davacının tazminat talep edemeyeceği gerekçesi ile reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Bu sebeple davacı vekilinin istinaf başvurusu usulen haklı bulunmuştur. Sonuç olarak davacı vekilinin istinaf başvurusunun usulen kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ile Dairemizce esas hakkında yeniden açıklanan gerekçe ile davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun USULEN KABULÜ İLE; İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/09/2020 tarih ve 2016/1062 Esas 2020/447 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak; 2-Asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine, 3-Asıl ve birleşen davalarda, davalı tarafça talep edilen kötü niyet tazminatı taleplerinin koşulları oluşmadığından ayrı ayrı reddine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 4-Asıl Davada Harç ve Yargılama Giderleri a)Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 179,90 TL karar harcının peşin alınan 2.409,89 TL’den mahsubu ile kalan 2.229,99 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, b)Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,c)Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği hesaplanan 59.735,57 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 5-Birleşen Davada Harç ve Yargılama Giderleri a)Harçlar yasası uyarınca alınması gereken 179,90 TL karar harcının peşin alınan 2.247,83 TL’den düşümü ile kalan 2.067,93 TL’nin talep halinde davacıya iadesine, b)Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, c)Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği hesaplanan 28.950,86 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 6-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından asıl ve birleşen davada ayrı ayrı yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 7-Asıl davaya yönelik istinaf başvurusu yönünden yatırılan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 8- Birleşen davaya yönelik istinaf başvurusu yönünden yatırılan istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 9-Davacı tarafından asıl ve birleşen davada yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 10-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda birleşen dava yönünden; HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak, asıl dava yönünden; HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 08/06/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.