Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/782 E. 2023/1390 K. 28.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/782 Esas
KARAR NO: 2023/1390 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/827 Esas – 2021/38 Karar
TARİHİ: 27/01/2021
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 28/09/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, Müvekkili … Ltd.’nin yayıncılık sektöründe internet üzerinden tüzel kişilere kitap dağıtımı faaliyeti yapmak suretiyle hizmet verdiğini ve bu şekilde gelir elde ettiğini, davalı ile müvekkili şirket arasında bu faaliyet kapsamında kurulan ticari ilişkiye bağlı olarak … elektronik satış sözleşmesi ve cari hesap ilişkisi bulunduğunu, söz konusu cari hesap ilişkisi çerçevesinde, müvekkili şirketin davalıdan alacağını tahsil etmesi üzerine, icra takibi başlatıldığını ve ödeme emri tebliğ edildiğini, ancak davalı tarafından icra müdürlüğünün yetkisine ve borca itiraz edilmesi sebebiyle davaya konu icra takibinin durdurulduğunu, davalının yetki itirazının yerinde olmadığını, davalının itirazının iptalini, %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, Davacı şirketle aralarında bir elektronik satış sözleşmesinin bulunmadığını, böyle bir sözleşmenin mahkemeye sunulmuş ise dahi kesinlikle söz konusu sözleşmedeki imzanın sahte olduğunu, davacı şirketle hiçbir ticari ilişkisinin bulunmadığını, kendilerine hiçbir borcunun bulunmadığını, yetki itirazlarının kabulünü, bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde zaman aşımı definin kabulünü, yargılama sonunda davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 27/01/2021 tarih 2018/827 Esas – 2021/38 Karar sayılı kararında;” Dava; mal satımına konu cari hesap alacak talebi ile başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İtirazın iptali istemine konu İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası celp edilmiştir. Takibe ve cari hesap alacak istemine dayanak faturaların ibraz edildiği görülmüş olup irsaliyeli faturalarda teslim alan imzalarının bulunmadığı saptanmıştır. Davalının tacir vasfını haiz olup olmadığı noktasında Ticaret Sicil Müdürlüğü ile Vergi Müdürlüklerine ait dosyada mübrez yazı cevapları tetkik edilmiş olup davalının 2012 yılından 31/12/2016 tarihine kadar ticari işletme kaydının mevcut olduğu ve davaya konu alacak isteminin anılı dönemleri kapsadığı görülmekle mahkememizin görevli olduğu sonucuna varılmıştır. Davalı tarafça takibe itirazında İcra Müdürlüğü’nün yetkisine ve cevap dilekçesinde mahkememizin yetkisine itiraz edilmiş ise de tatbiki gereken HMK’nın 10. ve TBK’nın 89. maddeleri uyarınca para borçları yönünden ifa yerinin alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yeri olması bağlamında davacının ikametgahı mahkemelerinin yetkili olması kapsamında somut olayda davacının yerleşim yeri itibariyle İstanbul İcra Müdürlüğü’nün ve mahkememizin yetkili olduğu anlaşılmakla, davalı yanın yetki itirazının yerinde olmadığı kanaatine varılmakla yargılamaya devam olunmuştur.Davalı tarafından cevap dilekçesi kapsamında her ne kadar zamanaşımı defi ileri sürülmüş ise de TBK’nın 146. maddesi gereğince sözleşme ilişkisinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi 10 yıl olup, somut olayda henüz 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmakla; anılı savunmanın yerinde olmadığı kanaati ile yargılamaya devam edilmiştir.Mahkememizce görevlendirilen mali müşavir bilirkişi … marifetiyle hazırlanan 12/10/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; ”…Dava dosyası incelendiğinde davacı tarafça dava konusu alacak dayanağı olarak sunulan sözleşmenin elektronik sözleşme şeklinde düzenlendiği belirtilmiş ise de söz konusu sözleşmede davalının isim ve imzasının (E-İmza) bulunmadığını, söz konusu sözleşmenin elektronik ortamda geçerli olup olmayacağı hususunun teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle bir değerlendirme yapılamadığını, davacı tarafça incelemeye ibraz edilen; 2015 yılı yasal defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin yasal süresinde yaptırıldığını, Samsun Gaizler Vergi dairesi tarafından dosyaya gönderilen yazı ve ekleri incelendiğinde davalının 18.02.2016 tarihinde daireleri yetki alanına nakil olduğu belirtilmiş ve 2016 yılında verilen KDV ve Muhtasar beyannameleri ilgili bilgileri içeren belgeyi ekte sunduğunu, ancak dava konusu alacak dayanağı fatura tarihlerinin 2015 Aralık ayı olması hasebiyle ve 2015 Aralık BA Formlarının dosyaya gönderilmemesi nedeniyle vergi dairesi tarafından dosyaya gönderilen bilgi ve belgeler üzerinde dava konusu olayalar yönünden herhangi bir tespit yapılamadığını, 2016, 2017 ve 2018 yılları yasal defterlerinin E-Deftere tabi olduğu, E-Deftere tabi yevmiye ve kebir defterlerinin E-Beratlarının yasal süresinde yaptırıldığını, tasdike tabi envanter defterlerinin ise açılış tasdiklerinin yasal süresinde yaptırıldığını, davalı tarafça incelemeye ibraz edilen; 2015 ve 2016 yılları yasal defterlerinin açılış tasdiklerinin yasal süresinde yaptırıldığı ancak kapanış tasdiklerinin ise yaptırılmadığını, davacı yasal defter kayıtları incelendiğinde davacının icra takip tarihi itibariyle davalıdan toplam 16.432,15 TL alacaklı olduğu yönde bakiyesinin bulunduğunu, davalı yasal defter kayıtları incelendiğinde ise davacı tarafça davalıya kesilen faturaların davalının yasal defter kayıtlarında yer almadığını, davalının davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığını, davacı tarafça davalıya kesilen dava konusu alacak dayanağı irsaliyeli faturaların davacı tarafça davalıya tebliğ/teslim edilip edilmediği hususunda yapılan incelemelerde; irsaliyeli faturaların teslim alan kısımlarının boş olduğunu, davalı tarafça fatura ve muhteviyatı malların alındığına dair herhangi bir ibareye rastlanılmadığını, açıklamalar neticesinde davacı tarafça davalıya kesilen dava konusu alacak dayanağı irsaliyeli faturalar ve muhteviyatının davacı tarafça davalıya tebliğ/teslim edilip edilmediği hususu ispata muhtaç kaldığından dava konusu alacak tutarının bu aşamada hesaplanamadığını…” mütalaa ettiği görülmüştür. Huzurdaki davanın tarafları arasında karşılıklı imzalarını içerir yazılı bir sözleşme mevcut olmamakla birlikte davacının elektronik satış sözleşmesi ve faturaya dayalı kitap satımından kaynaklı cari hesap alacak isteminde bulunduğu, davalı tarafın ise sözleşme ilişkisini kabul etmediği, bununla birlikte ticari ilişki gerçekleşse dahi borcunun bulunmadığını savunduğu, davacı tarafça ibraz edilen cari hesap alacak istemine dayanak irsaliyeli faturalar üzerinde teslim alan imzalarının mevcut olmadığı saptanmış olup uyuşmazlığın; fatura içeriklerinin kesinleşip kesinleşmediği ve fatura konusu malların davalıya teslim edilip edilmediği, neticeten davacının faturaya dayalı olarak bakiye cari hesap alacak isteminde haklı olup olmadığı hususlarında toplandığı anlaşılmıştır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; ”Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Fatura ve dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nın m. 23/2.) Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 23. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. İşin bedeli sözleşme kurulurken kararlaştırılmış olup, fatura ise bu aşama ile ilgili değil, ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Fatura öncesinde taraflar arasında borç doğurucu hukuki ilişkinin bulunması, faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Faturayı alan (faturayı defterlerine kaydetmemesi koşulu ile) akdi ilişkiyi inkâr ettiğinde, faturayı gönderenin önce akdi ilişkiyi kanıtlaması gerekir. Fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6762 sayılı TTK’nın 23. maddesinin 2. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 23/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkânı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan Yasa’nın 23. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK’nın m. 230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı takdirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.)Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur. Faturaların borçluya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun alacaklı tarafça kanıtlanmış olduğu ve sadece fatura içeriğinin kesinleştiği, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının ve kesinleşmediğinin kanıt yükünün bu kez borçluya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir.”Anılı kanuni düzenlemeler ve içtihatlar ışığında somut olaya bakıldığında; cari hesap alacak istemine dayanak irsaliyeli faturalar üzerinde teslim alan imzalarının mevcut olmadığı, anılı faturaların davalı ticari defterlerinde de kayıtlı olmadığının tespit edildiği gibi fatura bedellerinin BA bildirim miktarlarının altında olması kapsamında vergi kayıtları itibari ile de inceleme yapılamadığı saptanmış olup bu hali ile takibe dayanak cari hesap alacak istemine konu faturalarda kayıtlı malların davalıya satılıp teslim edildiğini, fatura içeriklerinin kesinleştiğini davacı tarafın ispata elverişli yazılı delillerle kanıtlaması gerektiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte davacı yanın imzasız irsaliyeli faturalar ve kendi ticari defterleri dışında ispata elverişli yazılı delil ibraz etmediği tespit edilmiştir. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2014/12574 esas, 2014/16692 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere fatura içeriği malların teslim edildiğinin ispat külfeti davacıya ait olup tek başına fatura düzenlenmesi de alacağı kanıtlamaya yeterli olmayıp faturanın tebliğ edilip itiraza uğramadığı hususunun da ayrıca ispatlanması gerekmektedir. Huzurdaki davada ise davacı tarafın yalnızca tarafından düzenlenen fatura/ticari defter ibraz etmekle ispat külfetini yerine getiremediği, dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanılmadığı ancak bilirkişi raporunun tebliği aşamasından sonra yemin deliline başvurulduğu görülmüş ise de tatbiki gereken 6100 sayılı HMK’nın 227/1. maddesine göre, davacının yemin teklifinde bulunabilmesi için dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanması gerekmekte olup aksi hâlde yemin deliline cevaz verilemeyeceği anlaşılmıştır. (Emsal ilam: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/15-2062 esas, 2019/402 karar sayılı ilamı.) Anılan düzenleme, 6100 sayılı HMK’nın 119/1-f maddesi ile 194. maddeleri uyarınca tarafın dava dilekçesinde, dayandığı delilleri bildirmesi ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterilmesi gerektiği yönündeki düzenlemelerin de bir gereği olup somut olaya bakıldığında, davacı vekilinin dava dilekçesindeki delilleri arasında açıkça yemin deliline dayanmadığından yasal süreler geçtikten sonra karşı tarafa yemin teklif etme hakkının bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Tüm bu gerekçeler ışığında; sübut bulmayan davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, Müvekkili şirketin, yayıncılık sektöründe internet üzerinden kişilere kitap dağıtımı yapmak suretiyle gelir elde etmekte olduğunu; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında kurulan ticari ilişkiye bağlı olarak elektronik satış sözleşmesi ve cari hesap ilişkisi bulunmakta olup, söz konusu cari hesap ilişkisi çerçevesinde, müvekkili şirketin davalıdan alacağını tahsil edememesi üzerine, İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyası ile taraflarınca davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, ödeme emrinin tebliğ edildiğini ancak davalı tarafın itirazı üzerine davaya konu icra takibinin durdurulduğunu; müvekkili şirket ile davalının arasında süregelen ticari ilişki sebebiyle tarafların birbirlerine karşı tuttukları cari hesaplar ve diğer ticari kayıtlar incelendiğinde, davalı tarafın müvekkili şirkete toplamda 16.432,15 TL’ lik ödenmemiş borcu bulunduğu anlaşılacağından davalının itirazının iptaline ve %20’ den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi talep edilerek taraflarınca davalı aleyhine dava açıldığını, Davalı tarafın cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile aralarında bir elektronik satış sözleşmesinin bulunmadığını, böyle bir sözleşmenin mahkemeye sunulmuş ise dahi kesinlikle söz konusu sözleşmedeki imzanın sahte olduğunu, davacı şirketle hiçbir ticari ilişkisinin bulunmadığını, kendilerine hiçbir borcunun bulunmadığını, yetki itirazlarının kabulünü, bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde zamanaşımı definin kabulünü, yargılama sonunda davanın reddine karar verilmesini talep ettiğini, Yerel mahkeme dosyasına 13/10/2020 tarihinde bilirkişi raporu sunulduğunu; bilirkişinin; dava konusu alacak incelendiğinde taraflarınca dava konusu alacak dayanağı olarak sunulan sözleşmenin elektronik sözleşme şeklinde düzenlendiği belirtilmiş ise de, söz konusu sözleşmede davalının isim ve imzasının ( e-imza) bulunmadığı, söz konusu sözleşmenin elektronik ortamda geçerli olup olmayacağı hususunda teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle değerlendirme yapılamadığını, müvekkili şirketçe incelemeye ibraz edilen; 2015 yılı yasal defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin yasal süresinde yaptırıldığını, 2016,2017 ve 2018 yılları yasal defterlerinin e-deftere tabi olduğu, e-deftere tabi yevmiye ve kebir defterlerinin e-beratlarının yasal süresinde yaptırıldığını, tasdike tabi envanter defterlerinin ise açılış tasdiklerinin yasal süresinde yaptırıldığını, davalı tarafça incelemeye ibraz edilen; 2015 ve 2016 yasal defter açılış tasdiklerinin yasal süresinde yaptırıldığını ancak kapanış tasdiklerinin ise yaptırılmadığını, müvekkil şirketin yasal defter kayıtları incelendiğinde müvekkil şirketin icra takip tarihi itibariyle, davalıdan toplam 16.432,15 TL alacaklı olduğu yönde bakiyesinin bulunduğunu, davalı yasal defter kayıtları incelendiğinde ise, davacı tarafça davalıya kesilen faturaların davalının yasal defter kayıtlarında yer almadığını, davalının davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını, müvekkili şirketçe davalıya kesilen dava konusu alacak dayanağı irsaliyeli faturaların müvekkil şirketçe davalıya tebliğ/teslim edilip edilmediği hususunda yapılan incelemelerde; irsaliyeli faturaların teslim alan kısımlarının boş olduğunu, davalı tarafça fatura ve muhteviyatı malların alındığına dair herhangi bir ibareye rastlanmadığını, açıklamalar neticesinde, müvekkil şirketçe davalıya kesilen dava konusu alacak dayanağı irsaliyeli faturalar ve muhteviyatının müvekkil şirketçe davalıya tebliğ/teslim edilip edilmediği hususu ispata muhtaç kaldığından dava konusu alacak tutarının bu aşamada hesaplanamadığına yönelik tespit ve değerlendirmede bulunduğunu,Bilirkişi, alacak dayanağı olarak sunulan sözleşmenin elektronik sözleşme şeklinde düzenlendiği belirtilmiş ise de söz konusu sözleşmede davalının isim ve imzasının(e-imza) bulunmadığının görüldüğünü, taraflarınca dosyaya sunulan ekran görüntüsü incelendiğinde üyelik işleminin onaylandığını ancak söz konusu üyelik işleminin yapılmasının sözleşme yapılmasını ispat edip edemeyeceği konusunda değerlendirme yapmadığını; takdiri mahkemeye bırakılmış olsa dahi, doktrinde bu hususun şöyle belirtildiğini; ”Elektronik sözleşmelerin bir kısmı kuruluş şekli bakımından iltihakî (katılmalı) sözleşme niteliği taşımaktadır. İltihakî sözleşmelerde, sözleşme şartlarının bir kısmını ya da tamamını taraflardan biri önceden belirlemiş olup, diğer tarafın sözleşmeyi bu şartlar altında yapmak veya sözleşmeyi yapmaktan vazgeçmekten başka seçeneği bulunmamaktadır. Bu tür sözleşmelerde taraflar sözleşmenin içeriği ve şartları üzerine görüşüp müzakere etmezler.” (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, İstanbul, Beta Yayınları, 2003 s. 197.)”Elektronik sözleşmelerden ise özellikle web sitesi üzerinden kurulan sözleşmelerde, sözleşme şartları sitenin sahibi tarafından tek taraflı olarak hazırlanmakta ve muhataba bu şartlar üzerinde müzakere etme imkânı tanınmamaktadır. Genel işlem şartları olarak nitelendirilen bu şartlar karşısında, muhatabın iki seçeneği vardır: Ya sözleşmeyi bu şartlar altında yapmak ya da bu sözleşmeyi yapmaktan vazgeçmek.”(Güngör, Elektronik Akitlerin Kuruluşu, s. 34–35; Sözer, s. 115–116 )Dava dilekçesi ekinde sunulan, ”www…com” isimli internet sitesinden ulaşılan halinden de görüleceğini, davalı taraf internet sitesi üzerinden sipariş verirken, satış sözleşmesini okuduğunu ve hükümlerini kabul ettiğini de beyan etmiş olmakta olduğunu; dolayısı ile taraflar arasında hem elektronik satış sözleşmesi olup, hem de yasal defter kayıtlarından da görüleceğini, cari hesap ilişkisinin bulunduğunu, Dolayısı ile, yerel mahkemece tarafımızca ispata elverişli delil ibraz edilmediği tespit edildiği gerekçesi ile davanın reddinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, Bilirkişinin yaptığı yasal defterlere ilişkin değerlendirmeden de görüleceği üzere, müvekkili şirketin kanuni yükümlülüklerini süresi içinde ve yasaya uygun olarak yerine getirmiş olduğunu; buna karşın, davalı taraf kapanış tasdiklerini yasal süresi içinde yaptırmadığından, kanuni yükümlülüklerini yerine getirmediğini; davalı tarafın açıkça kanuni yükümlülüğü ihlal ettiği ve hukuka aykırı davranışı sonucu kapanış tasdikini yapmadığı izahtan vareste olmasına rağmen, bilirkişinin müvekkili şirketçe davalıya kesilen faturalarının davalının yasal defter kayıtlarında yer almadığı ve davalının müvekkili şirkete herhangi bir borcu bulunmadığı yönünde yaptığı değerlendirmenin açıkça hatalı olup, bu hususa itiraz edildiğini; kötü niyetle hareket eden davalının yasal süresinde kapanış tasdiklerini yaptırmadığını, yasal deftere dayanılarak müvekkili şirkete borcu bulunmadığını beyan etmenin yerinde olmadığını, müvekkili şirketin yasal defter kayıtları incelendiğinde, taraflarınca başlatılan icra takip tarihi itibariyle davalıdan toplam 16.432,15 TL alacaklı olduğu durumunun sabit olduğunu, açıkça görülmekte olup buna ilişkin değerlendirme yapılması gerektiğini, Müvekkili şirketçe davalıya kesilen dava konusu alacak dayanağı irsaliyeli faturalarının müvekkili şirketçe davalıya teslim/tebliğ edilip edilmediği hususunda yapılan incelemelerde; davalı tarafça fatura ve muhteviyatı malların alındığına dair herhangi bir ibareye rastlanmadığından bu aşamada dava konusu alacak tutarının hesaplanamadığı yönündeki değerlendirmesini kabul etmediklerini, TTK. Madde 21’ e göre; ‘’ (1) Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir. (2) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır. ‘’ şeklinde ifade edildiğini,Davalı tarafça kanunda öngörülen süre içinde itirazda bulunulmadığından ve taraflar arasında bulunan sözleşmeye ilişkin yukarı da açıkladıklarını tekrar ederek, malların teslim edilmiş sayılması gerektiğini; dolayısı ile bu açıdan da, müvekkili şirketin davalıdan alacağının açıkça ortada olduğunu, T.C.Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2012/11044 K. 2012/14352 T. 5.6.2012 kararında; ”..Tek başına fatura, alacağın varlığını kanıtlamaya yeterli delil değildir. Davacı, faturada belirtilen malları davalıya sattığını ve bu malların teslimini yaptığını usulüne uygun olarak ispat etmelidir. Fatura incelendiğinde, malların davalıya teslimine ilişkin davalının imzasına rastlanılamamıştır. Fatura miktarı itibariyle de bu hususun tanıkla ispatı mümkün değildir. Satılan malla ilgili fatura düzenlenmiş olduğu halde malın teslimiyle ilgili belge düzenlenmemesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu durumda mahalli örf ve adetten ve teamülden söz edilemez. Davacı, iddiasını yazılı belge ile ispat edemediğinden; ancak, yemin deliline dayanabilir. Mahkemece, bu husus gözetilmeden, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. ” şeklinde belirtildiğini, dolayısı ile hakimin yemin deliline dayanma taleplerini reddetmiş olması da yerinde olmadığından, bu sebeple de yerel mahkeme kararının kaldırılması gerekmekte olduğunu, İleri sürerek, yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava; ticari satış ilişkisine dayalı bakiye açık hesap alacağının tahsili amacıyla başlatılan ilamsız takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karar davalı tarafça istinaf edilmiştir. Davacı yan, davalı ile bağıtladığını iddia ettiği elektronik kitap satışı sözleşmesinin açık hesap üzerinden yürüdüğünü, sözleşme kapsamında davacıya fatura karşılığında satılıp teslim edilen kitaplar için bakiye 16.432,15-TL açık hesap borcunun ödenmediğini ileri sürmüş, davalı yan ise taraflar arasında ticari bir ilişki bulunmadığını, dosyaya sunulan sözleşme altında imzası olmadığını, imza var ise de bunun sahte olduğunu, davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını savunmuştur. Mahkemece taraf deliller toplanmış, dava konusu sözleşme örneği, açık hesap dökümü ve muhtevası irsaliyeli satış faturaları, davalının vergi kayıtları dosya arasına alınmış, tarafların uyuşmazlık dönemini kapsayan 2015 ve 2016 yıllarına ait ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, mahkeme gerekçesinde belirtildiği üzere; takip dayanağı açık hesaba konu faturaların davalı defterlerinde kayıtlı olmadığı, irsaliyeli satış faturalarının teslim alan kısmında imza bulunmadığı, ne faturaların ne de fatura muhtevası ürünlerin davalıya tebliğ ve teslim edildiğini ispata elverişli delil sunulamadığı, dava konusu sözleşmenin davalı tarafından imzalanmadığı, dosyaya sunulan, davacı e-ticaret sitesine üyelik onayının ise davalı tarafından değil dava dışı … isimli kişi tarafından yapıldığının tespit ediliği, kaldıki e-ticaret sitesine üye olmanın bu site üzerinden satış sözleşmesi kurulduğuna delil teşkil etmeyeceği, TMK’nun 6 maddesi uyarınca sözleşme ilişkisini ve teslim olgusunu ispat yükü altındaki davacının, iddiasını ispat edemediği, aksi yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı, dava dilekçesinde yemin deliline dayanılmamış olması karşısında, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı başladıktan sonra yemin deliline dayanılamayacağından, mahkemece davacının yemin deliline dayanma talebini reddetmesinde isabetsizlik bulunmadığı, buna yönelik istinaf sebebinin de yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Sonuç olarak; ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 59,30.TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55‬.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 28/09/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.