Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/752 E. 2023/1387 K. 28.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/752 Esas
KARAR NO: 2023/1387 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/801 Esas – 2019/1396 Karar
TARİHİ: 26/12/2019
DAVA: Yargılamanın Yenilenmesi
KARAR TARİHİ: 28/09/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.09.2013T-R2011/3E2-K.2013/323 sayılı kararının onandığını ve kesinleştiğini, bunun üzerine Anayasa Mahkemesine müracaat edildiğini, bireysel başvuruyu değerlendiren Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm ekli E. 2016/4887 03.07.2019 tarihli kararıyla “Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine dair iddiamızın kabul edilebilir olduğuna” karar verdiğini, müvekkilinin saklama koşulu 6 (-/+2) derece olan … adlı ilacın, Almanya’dan ithali İçin davalıyla 10.12.2010 tarihli “… Araç Taşıma Sözleşmesi” imzaladığını, taşıma öncesi saklama koşulu navlun belgesine yazıldığını, her bir palet üzerine basıldığını, 27.12.2010 Almanya’dan yüklenen ilacın, 15 saat + 2 derece altında taşındığı ve bozulduğu 03.01.2011 günü İstanbul’da ısıölçer kayıtlarından nlaşılmıştır. Bunun üzerine müvekkilim, tamamı bozulan ilaç zararının tazminini istediğini, yargılama sürecinin başladığını, müvekkilinin tazminat talebine Sözleşme veya CMR hükümlerini uygulamak HMK 33’e göre Mahkemenin görevi iken “sınırsız; sorumluluk için’ talepte bulunulmadı” gerekçesiyle “sınırlı sorumluluk” hükmü kurulması, adil yargılama ödevinin ihlali olduğunu, zira sözleşmeye aykırı taşıma sebebiyle davalının tüm zarardan sorumlu tutulması, “sınırsız sorumluluk” talebinin tam kendisi olduğunu, hukuki güvenliğin ihlal edildiğini, 18.06.2012 tarihli ilk raporda davalının “sınırsız sorumlu” olduğu; 31.05.2013 tarihli 2. raporda “sınırlı sorumlu” olduğu sonucuna varıldığı halde Mahkeme iki zıt rapor arasındaki çelişkiyi gidermek için HMK. 282/3’e göre 3. Bilirkişiye başvurmadığını, davalı lehine olan 2. raporu karara dayanak aldığını, mahkemenin taraflara eşit mesafede durmayarak taşıma sektörünün korunmasına dair gerekçe oluşturduğunu, saklama koşulunun sözleşme, navlun belgesi ve her palet üzerinde yazılı olduğunu, sürücü beyanına göre frigonun (+5) dereceye ayarlanması, teknik olarak ısının her yerde aym olmasını sağalamadığı gibi bu dahi yol boyunca hiçbir iklimlendirme yapılmadığını gösterdiğini, karar gerekçesindeki 41 … cihazının arızalı olmadığı ve halta araç stop elliği halde çalışmaya devam ettiği” gerekçesi yanlış ve davalıyı destekleyen ön yargı olduğunu, zira söz konusu tespit, hasardan çok sonra sıcak hava koşullarında dizelin kimyasal yapısına uygun bir ortamda yapıldığını, mahkeme, “sürücü molaları esnasında hasarın oluşmadığı” kanaat ve sonucuna varan bilirkişi raporunu sorgulaması/ karara dayanak aldığını, mahkemenin “olayda taşıyıcının söz konusu zarar ihtimalini fiilen ve gerçekten bildiği iddia ve ispat edilmemiştir’ gerekçe ve tespiti maddi vakıadan uzak; tarafsızlık ve hukuki güvenlik ilkesini ihlal eden ön yargı olduğunu, Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm ekli H. 2010/4887 03.07.2019 tarihli kararıyla “Mülkiyet hakkinin İhta! edildiğine dair iddiamızın kabul edilebilir olduğuna” karar verdiğini belirterek AMKYUHK m, 50/2 fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin ihlâl kararında açıklanan ihlâli ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde yeniden yargılama yapı imasına, dava konusu dosyamızın bir bütün halinde değerlendirilmesini ve ilk yargılamadaki hatalı tespitler ile bunu belgeleyen ve kabul gören Anayasa Mahkemesi’nde ileri sürdüğü iddia ve somut deliller de dikkate alınarak hak ihlalinin giderilmesi yönünde bilirkişi incelemesi yapılmasına, hak ihlâlini giderecek şekilde yeniden karar verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili duruşmadaki beyanında; 25/12/2019 tarihli ek beyan dilekçesini aynen tekrar ettiğini, Anayasa Mahkemesi’nin müvekkilinin mülkiyet hakkının ihlal edildiğine hükmettiğini, aynı zamanda AYM kararında da bahsedildiği gibi mahkemenin kanun hükmünü yorumlayarak taşıyıcının hakkına üstünlük tanıyarak müvekkili şirket aleyhine ölçüsüz bir külfet yüklediği ifade edildiğini, bu sebeplerle önceki mahkeme kararının kaldırılarak mülkiyet hakkının ihlal edildiği gözetilerek yeniden yargılama yapılmasını talep ettiklerini beyan etmiştir. Davalı vekili duruşmadaki beyanında: 25/12/2019 tarihli beyan dilekçeziri aynen tekrar ettiğini, mahkemenin kararının kesinleştiğini, AYM kararında iddianın incelenmesi bakımından kabul edilebilir olduğu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edilmediği oy birliğiyle karar verdiğini, HMK ve 6216 sayılı Yasa uyarınca yargılamanın yenilenmesi için bir sebep bulunmadığını, HMK 379.maddesi uyarınca esasa girilmeden ön inceleme aşamasında talebin reddine karar verilmesini talep ettiklerini beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 26/12/2019 tarih 2019/801 Esas – 2019/1396 Karar sayılı kararında;”Dava; 6100 Sayılı HMK.nun 374 ve devamı maddelerine dayalı yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkindir.Yargılamanın yenilenmesi talebinin kanuni süre içinde yapıldığı, kaldırılması istenilen hükmün usulüne uygun olarak kesinleşmiş olduğu, ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin kanunda yazılı sebeplerden olduğu, talebin ön koşullarının oluştuğu nedeniyle yargılamanın yenilenmesi sebeplerinin esastan incelenmesine karar verilmiştir. 6100 sayılı HMK.nun 375’nci maddesinde;”(1) Aşağıdaki sebeplere dayanılarak yargılamanın iadesi talep edilebilir:…i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması…Buna göre yargılamanın iadesi sebepleri tek tek ve sınırlı olarak sayılmıştır.Mahkeme,yargılamanın iadesi talebi üzerine,tarafları belirlediği duruşmaya davet edip dinledikten sonra;iade talebinin mesmu olup olmadığını araştırır.Mahkeme,burada genel dava şartlarından başka yargılamanın iadesi davacısının davayı süresi (m.377) içinde açıp açmadığını,yargılamanın iadesi yoluyla kaldırılması istenilen hükmün kesin veya kesinleşmiş olup olmadığını ve kanunda yazılı (m.375) bir yargılamanın iadesi sebebine dayanıp dayanmadığını kendiliğinden inceler.Mahkeme,bu şartlardan birinin mevcut olmadığı kanısına varırsa,yargılamanın iadesi davasını mesmu olmadığından dolayı(esasa girmeden) reddeder.(m.379)(Baki Kuru-Ramazan Arslan-Ejder Yılmaz,Medenî Usul Hukuku ,23.Baskı,Ankara 2012 S:701) Bakırköy 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/382 Esas 2013/328 Karar sayılı dosyası işbu dosya arasına konulmuştur.Yapılan yargılama sonucunda; davacının HMK.nun 375 ve devamı maddelerine dayalı olarak yargılamanın iadesini istediği dikkate alınığından söz konusu maddede sayılan koşulların diğer bentler bakımından gerçekleşmediği görülmüş olup davacı taraf esas olarak talebini kesinleşen mahkememiz kararına karşı bireysel başvuru sonunda Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm ekli H. 2010/4887 03.07.2019 tarihli kararıyla “Mülkiyet hakkinin İhta! edildiğine dair iddiamızın kabul edilebilir olduğuna” karar verdiğini belirterek AMKYUHK m, 50/2 fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin ihlâl kararında açıklanan ihlâli ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde yeniden yargılama yapı imasına dayanarak eldeki talebini yapmış olup söz konusu AYM kararı incelendiğinde, Davacı vekilinin talebini dayandırdığı anayasa mahkemesi kararında, hak ihlali olduğuna ilişkin bir tespit bulunmayıp aksine hükmün 2. fıkrasında “ANAYASA’NIN 35. MADDESİNDE GÜVENCE ALTINA ALINAN MÜLKİYET HAKKININ İHLAL EDİLMEDİĞİNE” dair karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin ilgili kararında geçmekte olan “Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna” dair cümle esas açısından yapılan inceleme sonucu verilmiş bir hak ihlali tespitine dayanmamakta olup usul açısından yapılan inceleme sonucunda iddianın esasının incelenmesine geçilmesine ilişkindir. Bu nedenle, Davacı Şirket vekilinin, işbu kararı yargılamanın yenilenmesi talebine esas olarak göstermesi mümkün olmadığından bu hususa dayanarak yargılamanın iadesi talep edemeyeceği anlaşılmış olup ayrıca mahkememizin 2011/382 Esas 2013/328 Karar sayılı dosyasında verilen ve Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen hükmün iptaline karar verilmesini talep etmiş ise de; davacı tarafından yargılamanın iadesi sebebi olarak ileri sürülen sebeplerin hiçbirinin yukarıda anılan Kanunun 375’nci maddesinde sayılan sebeplerden olmadığı ve verilen kararın da Yargıtay 11.Hukuk Dairesince onandığı, mahkemenin kanuna uygun teşekkül ettiği ve AYM tarafından da mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine dair karar verdiği de anlaşılmakla; davacının yargılamanın iadesi talebinin, HMK.nun 379/2’nci maddesi uyarınca esasa girilmeden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.”gerekçesi ile, HMK’nun 375.madde ve devamı uyarınca Koşulları oluşmayan yargılamanın iadesi isteminin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, bireysel başvuru kapsamında verilen Anayasa Mahkemesi kararlarının mahkemenin de takdir edeceği üzere, çoğunlukla ihtilafın esasına girilmediği ve sadece dar anlamda hak ihlali olup olmadığının değerlendirildiği kısa kararlar olarak tezahür etmekte olduğunu; huzurdaki ihtilaf özelinde verilen … no ve 03.07.2019 tarihli kararının oldukça kapsamlı ve ihtilafı başından beri tüm yönleriyle ele alan uzun (21 sayfalık) bir karar olmasının başlı başına dikkat çekici olduğunu, kararın hüküm kısmında “mülkiyet hakkının ihtilal edildiğine dair iddialarının kabul edilebilir olduğuna” karar verilmiş olmasının yanında, yapılan bir çok değerlendirmenin yargılamanın yenilenmesi için meşru ve hukuki dayanak oluşturduğunu, ilk derece mahkemesinin ise bunların hiç birini dikkate almadığını, Anayasa mahkemesi kararının “Genel İlkeler” başlıklı kısmında md.64’te şu ifadelere yer verildiğini: ” Kişilerin mülkiyet haklarının çatıştığı bu gibi durumlarda bunlardan hangisine üstünlük tanınacağının takdiri, kanun koyucuya ve somut olayın koşulları göz önünde bulundurularak derece mahkemelerine ait bir yetkidir. Bununla birlikte her iki tarafın menfaatlerinin mümkün olduğunca dengelenmesi ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca da yol açmaması gerekir. Menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan biri aleyhine bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin yüklenmesi pozitif yükümlülüklerin ihlali sonucu doğurabilir. Olayın bütün koşulları ve taraflara tanınan tüm imkanlar ile tarafların tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak menfaatlerin adil bir şekilde dengelenip dengelenmediği değerlendirilmelidir.”Takip eden 65. Maddenin ise, yukarıdaki temel ilkeyi pekiştiren mahiyette şu ifadelerin yer aldığını: “Mülkiyet hakkına üçüncü kişiler tarafından müdahalede bulunulması durumunda bu müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hale döndürülmesini, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir.”Anayasa mahkemesi kararında bu sıralanan temel ilkeler ortaya konulduktan sonra ise “İlkelerin olaya uygulanması” başlığı altında dava konusu somut olay özelinde önemli değerlendirmeler yapıldığını; 74., 75. ve 76. Maddelerde yer verilen: “Taşıyıcı şirketin sorumluluğunun belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesi’nin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin bu hususta inceleyeceği rol taşıcının sorumluluğuyla ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mülkiyet hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir.””Bu bağlamda mahkemenin CMR konvansiyonu hükümlerine göre taşıma esnasında meydana gelen zarardan taşıyıcının sınırlı olarak sorumlu olduğu kanaatine varması neticesinde davanın kısmen kabulüne karar vererek 16.852,74 ciro asıl alacak ve 231.72 ciro işlemiş faiz yönünden takibin devamına hükmetmesinin, başvurucunun mülkiyet hakkın yönünden şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yükleyip yüklemediği değerlendirilmelidir. Kişilerin mülkiyet haklarının çalıştığı bu gibi durumlarda bunlardan hangisine üstünlük tanınacağının takdiri konun koyucuya ve somut olayın koşulları göz önünde bulundurularak derece mahkemelerine ait bir yetkidir. Bununla birlikte her iki tarafın menfaatlerinin mümkün olduğunca dengelenmesi ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca da yol açmaması gerekir””Başvurucu şirket açmış olduğu davada zarar nedeniyle oluşan 665.968,06 ciro ana para ve işlemiş 25.179,07 ciro faiz toplamı 691.142,13 ciro alacağın kendine ödenmesini talep etmiş ise de mahkame davanın kısmen kabulüne karar vererek 16.852,74 ciro asıl alacak ve 231.72 ciro işlemiş faiz yönünden takibin davamına hükmetmiş. Başvurucu ve taşıyıcı şirketler arasındaki mülkimeyt haklarının çlaıştığı bu olayda mahkemenin ilgili kanun hükümlerinin yorumuna dayalı olarak taşıyıcı şirketin hakkına üstünlük tanıdğıı ve başvurucu şirket aleyhine önemli bir külfet yüklendiği açıktır.”Anayasa Mahkemesi kararında geçen tüm bu ifadeler ele alındığında, mahkeme tarafından verilen ilk kararda, kısmen kabul edilen tutar ile dava konusu olan müvekkili şirketin asıl zararı arasında bir ölçüsüzlük olduğu sonucuna ulaşılmakta olduğunu, kararın mevcut haliyle, müvekkili şirket aleyhine aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklediğini; mahkemenin hüküm tesis ederken müvekkili şirketin mağduriyetinin boyutunu nazara almadığını; yukarıda da altı çizildiği üzere, davalı taşıyıcının hakkına üstünlük tanındığını ve müvekkili şirket aleyhine önemli bir külfet yüklendiğini; tüm bu hususlar birlikte nazara alındığında müvekkili şirketin mülkiyet hakkının ihlal edildiğin ve işbu ihlalin yapılacak yeni bir yargılama ile giderilmesi gerektiği sonucunun ortaya çıktığını, Bireysel başvurunun hukuki sonucunu düzenleyen AMKYUHK md. 50/2 maddesinin; “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.” hükmünü amir olduğunu, Mahkemenin yukarıda yapılan açıklamalar ve mevcut AYM kararı ışığında işbu yasa maddesini tamamen göz ardı ettiğini; eksik inceleme ile hiç esasa girilmeden, HMK md. 379/11 uyarınca taleplerinin reddinin hatalı olduğunu ve istinaf yoluna başvurma zaruriyetinin doğduğunu, İleri sürerek, istinaf başvurularının kabulü ile AMKYUHK md. 50/2 fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararında açıklanan ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde yeniden yargılama yapılması taleplerini reddeden Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/801 E. – 2019/1396 K. Sayılı kararının ortadan kaldırılmasına, Anayasa Mahkemesi kararı çerçevesinde, dava konusu dosyalarının bir bütün halinde değerlendirilmesi ve ilk yargılamadaki hatalı tespitler ile bunu belgeleyen ve kabul gören Anayasa Mahkemesi’nde ileri sürdükleri iddia ve somut deliller de dikkate alınarak hak ihlalinin giderilmesi için yeniden yargılama taleplerinin kabulüne, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; 6100 Sayılı HMK’nun 374 ve devamı maddeleri kapsamında yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda açıklanan gerekçelerle talebin reddine karar verilmiş, karar yargılamanın yenilenmesini talep eden davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Yargılamanın iadesine konu Bakırköy 1 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/09/2013 tarih 2011/382 Esas, 2013/328 Kararı ile; davacının davalı aleyhine açmış olduğu, hasarlı taşıma nedeniyle uğranılan zararın tahsili için başlatılan takibe itirazın iptali davasının kısmen kabulüne karar verildiği, kararın davacı tarafça temyiz edilmesi üzerine ise Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 11/12/2014 tarih 2014/11 Esas, 2014/19587 Karar sayılı ilamı ile hükmün onandığı, onama kararına karşı yapılan karar düzeltme başvurusunun ise yine Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 12/01/2016 tarih 2015/4627 Esas, 2016/123 Karar sayılı ilamı reddedildiği, hükmün bu tarihte kesinleştiği anlaşılmıştır. Davacı yan temyiz sebebi olarak; davalı taşıyıcının, ilaç emtiasının hasarlanmasında ağır kusurlu olması nedeniyle CMR’de yer alan sınırlı sorumluluk kuralının uygulanmayacağı, taşıyıcının hasarın tamamından sorumlu olduğu hususunu ileri sürmüş, temyiz sebeplerinin reddi ve hükmün kesinleşmesi üzerine, davalı lehine sınırlı sorumluluk hükümlerinin uygulanması nedeniyle hasarın kalan kısmına katlanmak zorunda kalan davacının mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuş ve Anayasa Mahkemesi’nin mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verdiğini belirterek yargılamanın yenilenmesi talebini ileri sürmüştür. Mahkemece; nispi harca tabi talep bakımından harç eksikliği tamamlatılmıştır. HMK’nun 379 maddesi uyarınca mahkeme tarafları davet edip dinledikten sonra ileri sürülen yargılamanın yenilenmesi sebebinin kanunda yazılı sebeplerden olup olmadığını kendiliğinden inceler. Bu koşul eksikse hakim davayı esasa girmeden reddeder. Mahkemece tarafların usulüne uygun davetiye ile duruşmaya davet edildikleri, yargılamanın iadesi talebinin ön incelemesinin yapıldığı, HMK’nun 375 maddesi koşulları oluşmadığından, HMK’nun 379/2 fıkrası uyarınca talebin esasa girilmeksizin reddedildiği anlaşılmıştır. HMK’nun 375.maddesinde yargılamanın yenilenmesi sebepleri tahdidi olarak sayılmıştır. Anayasa Mahkemesi tarafından bireysel başvuru sonucu ihlal kararı verilmesi anılan hükümdeki yargılamanın yenilenmesi sebepleri arasında yer almamaktadır. Öte yandan 6216 Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45/3 fıkrasında; “tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir” düzenlemesini havidir. Mahkeme gerekçesinde de belirtildiği üzere; davacının yenileme talebini dayandırdığı Anayasa Mahkemesinin 2016/4887 başvuru numaralı, 03/07/2019 tarihli kararı ile; 6216 Sayılı Kanunun 48 maddesi uyarınca, başvurunun aynı kanunun 45 ila 47 maddeleri çerçevesinde kabul edilebilir olup olmadığına ilişkin usuli incelemenin yapıldığı, davacının mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verildikten sonra, yine aynı kanunun 49 maddesi uyarınca iddianın esastan incelendiği, nihayet Anayasa’nın 35 maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verildiği anlaşılmış olup, davacının iddianın kabul edilebilir olduğuna ilişkin Anayasa Mahkemesi Kararının ihlal kararı anlamına geldiği yönündeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak; ilk derece mahkemesinin, yargılamanın yenilenmesi talebini; HMK’nun 379/1 fıkrasında aranan ön koşulların mevcut olmaması nedeniyle, aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca işin esasına girmeden reddetmesinde usul ve yasaya aykırılık mevcut olmadığından, yargılamanın iadesini talep eden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 28/09/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.