Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/750 E. 2023/1386 K. 28.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2021/750 Esas
KARAR NO : 2023/1386 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/539 Esas – 2020/494 Karar
TARİHİ: 04/11/2020
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 28/09/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacı müvekkili ile davalı … AŞ arasında 01/04/2015 tarihli Serbest Tüketici Doğalgaz Alım Satım Sözleşmesi akdedildiğini, bu sözleşme kapsamında davalı şirketin dağıtım şirketi, davacının ise müşteri olarak anıldığını, sözleşme kapsamında davacının davalıdan 01/04/2015 – 31/12/2015 tarihleri arasında toplam 13.050.000 Sm3/yıl miktarında CNG (sıkıştırılmış doğalgaz) gaz almak ve bu gazı yetkili CNG satış istasyonlarına teslim etmek ve satın almış olduğu gazın bedelini ise serbest tüketiciye uygulanan doğalgaz satış fiyat tarifesinde belirtilen fiyat üzerinden ödeme yükümü altına girdiğini, bu fiyatın tedarikçilerden serbest tüketiciler için temin edilen gaz fiyatına birim hizmet amortisman bedeli ve vergilerin ilavesi suretiyle aylık olarak belirlendiğini, bu kapsamda sözleşme ile belirlenen fiyata EPDK tarafından belirlenen sistem kullanım bedellerinin ilave edildiğini ve bu kapsamda davalı tarafından 2012 – 2016 yılları arasında yapılan perakende satış fiyatının EPDK tarafından 5598 sayılı ve 14/05/2015 tarihli EPDK kararı ile kabul edilen tarifeye göre belirlendiğini ancak EPDK’nın bu kararının Ankara 3. İdare Mahkemesi’nin 09/01/2017 tarih 2015/3323 Esas ve 2017/732 Karar sayılı kararı ile iptal edildiğini, ancak iptali edilmiş olan tarife kapsamında davacı şirketin davalı şirkete 2012 – 2016 döneminde gerçekleşen alımlardan dolayı 811.803,59 TL + KDV sistem kullanım bedeli tahsil ettiğini, bu nedenle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 11.114,84 TL’nin iadesi suretiyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının tüm iddialarının Ankara 3. İdare Mahkemesi’nin 09/01/2017 tarih 2015/3323 Esas ve 2017/732 Karar sayılı kararı ile iptal edilen EPDK’nın 14/05/2015 tarih ve 5598 sayılı karara dayandırdığını, oysa dayanak yapılan mahkeme kararındaki iptal hükmünün o davada taraf olan davacı bakımından etki yaratacak nitelikte olduğunu, karar gerekçesi incelendiğinde “… Dava konusu tarifenin davacı şirkete ilişkin kısım yönünden dayanağının kaldığından veya bulunduğundan söz edilmesi mümkün değildir. Bu durumda; …. AŞ’nin perakende satış tarifelerinin belirlenmesine ilişkin kurulun 14/05/2015 tarih ve 5598 sayılı kararının davacı şirkete ilişkin kısmında hukuka uygunluk bulunmamıştır…” şeklindeki gerekçeden de anlaşılacağı üzere iptal hükmünün sadece anılan kararın davacısı bakımından hüküm ve sonuç doğurmaya elverişli olduğu, kaldı ki davacının yapmış olduğu ödemelerden kaynaklanan alacak talebinin 2 yılı aşan talepler olması nedeniyle zamanaşımına uğradığını, bu nedenle açılmış davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 04/11/2020 tarih 2017/539 Esas – 2020/494 Karar sayılı kararında;”Dava, taraflar arasında akdedilmiş olan sözleşme kapsamında davacının davalıya ödemiş olduğu sistem kullanım bedelinin Ankara 3. İdare Mahkemesi’nin 09/01/2017 tarih 2015/3323 Esas ve 2017/732 Karar sayılı iptal hükmü nedeniyle iadesi suretiyle tahsiline yöneliktir. İhtilaf, taraflar arasında yapılan sözleşme kapsamında 2012 – 2016 yılları arasında vuku bulan ticari ilişki nedeniyle davacının davalıya ödemiş olduğu sistem kullanım bedelinin idare mahkemesinin iptal kararı nedeniyle iadesi gerekip gerekmediği, gerekmekte ise miktarının tespiti noktalarında toplanmaktadır. Ancak ihtilafın çözümü bakımından taraf defterlerinin incelenmesi hukuk dışında özel ve teknik bilgiyi gerektirtiğinden 6100 sayılı HMK m.266 gereği mahkeme tarafların talebi yahut kendiliğinden bilirkişi incelemesi yaptırmak suretiyle ihtilaf konusu hususları bilirkişiye tespit ettirmesi mümkündür. Dosya içerisinde örneği bulunan sözleşmenin incelenmesinde; davacı ile davalı arasında 01/04/2015 tarihli Serbest Tüketici Doğalgaz Alım Satım Sözleşmesi akdedildiği ve bu sözleşme kapsamında taraflar arasında 2012 – 2016 yılları arası ticari faaliyetin vuku bulduğu ve bu faaliyet kapsamında davacının davalıya bir kısım ödemeler yaptığı görülmektedir. Dosya içerisinde örneği bulunan Ankara 3. İdare Mahkemesi’nin 09/01/2017 tarih 2015/3323 Esas ve 2017/732 Karar sayılı kararın incelenmesinde; davacının … AŞ, davalını … ve müdahil davalının … AŞ olduğu ve davacı şirketin 16/05/2015 tarih ve 29357sayılı resmi Gazete’de yayınlanan … AŞ’nin 2012 – 2016 yılları arası perakende satış tarifelerinin belirlenmesine ilişkin EPDK’nın 14/05/2015 tarih ve 5598 sayılı kararının davacı şirkete ilişkin kısmının iptali isteminde bulunduğu ve mahkemenin de yargılama neticesinde “… Dava konusu tarifenin davacı şirkete ilişkin kısım yönünden dayanağının kaldığından veya bulunduğundan söz edilmesi mümkün değildir. Bu durumda; … AŞ’nin perakende satış tarifelerinin belirlenmesine ilişkin kurulun 14/05/2015 tarih ve 5598 sayılı kararının davacı şirkete ilişkin kısmında hukuka uygunluk bulunmamıştır…” şeklindeki gerekçe ile dava konusu işlemin iptaline karar verildiği görülmektedir. Beykent Üni. Hukuk Fakültesi Öğr. Gör. Dr. … ve Marmara Üni. Öğr. Üyesi SMM – Bağımsız Denetçi Prof. Dr. …’tan alınan 16/02/2020 tarihli bilirkişi raporu ile; sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan iade talebi ile Ankara 3. İdare Mahkemesi’nin 09/01/2017 tarih 2015/3323 Esas ve 2017/732 Karar sayılı kararı sadece iş bu davanın davacısı bakımından kısmen iptal edilen EPDK’nın 14/05/2015 tarih ve 5598 sayılı kararı arasında nedensellik bağının olmadığı, sözleşme ilişkisi kapsamında davacının davalıya ödemiş olduğu bedelin 01/04/2015 tarihli doğalgaz alım satım sözleşmesinden kaynaklandığı, sözleşmenin tarafların özgür iradesi ile imzalanan bir sözleşme olduğu ve sözleşme hükümleri kapsamında davacının davalıya sistem kullanım bedelini ödemesi gerektiği, incelenen davacı defterleri itibariyle davalının 120.01.1538 alıcılar ve 320.01.05.2150 satıcılar hesabı üzerinden takip edildiği, 31/12/2016 tarihi itibariyle davacının … nolu hesap itibariyle bakiyenin 0,00 olduğu ve … nolu hesap bakiyesinin ise 843.936,95 TL alacak bakiyesi verdiği, diğer bir anlatımla davacının davalı … AŞ’ye 843.936,95 TL borçlu olduğu, bu kapsamda davacının sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre davalıdan iadesi suretiyle talebi mümkün bir alacağı olmadığı tespit edilmiştir. Tüm dosya kapsamı, incelenmiş olan sözleşme, Ankara 3. İdare Mahkemesi’nin 09/01/2017 tarih 2015/3323 Esas ve 2017/732 Karar sayılı kararı ile alınmış olan bilirkişi raporu kapsamında davaya dayanak gösterilen iptal hükmünün sadece anılan davanın davacısı bakımından hüküm ve sonuç doğuracak nitelikte olması ve davacının davalıya ödemesi gereken sistem kullanım bedelinin sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülük olması nedeniyle davanın reddine karar vermek gerekmiştir.”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, bir idari işlemin iptali ve ortadan kalkmasının, sadece tarafları etkileyici nitelikte olmadığını, yerel mahkemenin bu yöndeki kararının yerinde olmadığını, Ankara 3. İdare Mahkemesi’nin söz konusu EPDK Kurul kararını iptal etmesi ile idari işlemin hukuk âleminden çıkacağını, başka bir deyişle idari işlemin doğurduğu etki ve sonuçların ortadan kalkacağını, idare hukuku ilkelerine göre, bir düzenleyici işlemin iptal edilmesine yönelik verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceğini,Nitekim aşağıda alıntılanan Danıştay 7.Dairesi’nin 2007/6171 sayılı ve 28.5.2009 tarihli kararında bu hususun şu şekilde açıklandığını, “Mahkemece, iade isteminin konusunu oluşturan katma değer vergisi tahakkukunun dayanağı olan düzenleyici işlemin iptali istemiyle davacı tarafından açılmış bir dava bulunmadığı; düzenleyici işlemin iptali istemiyle başka bir şahıs tarafından açılan davanın davacı adına hak doğurucu bir nitelik taşımadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, düzenleyici işlemlere karşı açılan davalarda verilen yürütmenin durdurulması ve iptal kararlarının sadece taraflar açısından değil, düzenlemeden etkilenen herkes açısından hüküm doğuracağı İdare Hukukunun genel ilkelerindendir.Ankara 3. İdare Mahkemesi tarafından iptal edilen EPDK kurul kararının, dağıtım şirketlerinin müşterilerine uygulanmakta olan yani belirli bir topluluğu ilgilendiren ve o topluluk üzerinde kamu gücünü haiz olan bir idari işlem olduğunu; nitekim sadece bahsi geçen İdare Mahkemesi kararının taraflarını etkilememekte olduğunu; ilgili olduğu topluluk dâhilindeki herkes açısından etki ve sonuçlar doğurmakta olduğunu; EPDK’nın iptal edilen söz konusu idari işleminin davalı şirketten hizmet alan tüm tüketiciler nezdinde bağlayıcı olan bir idari işlem olduğunu; dolayısıyla, işbu işlemin iptalinin sadece bir kişi için etki doğuracak olması düşünülemeyeceği gibi böyle bir durumun idare hukuku ilkelerine de aykırı olacağını,Bahsi geçen 5598 sayılı EPDK kararının, Davalı … A.Ş.’nin 2012-2016 yılları arasında yapacağı tüm perakende satışa yönelik olarak çıkarıldığını; davalının perakende satış yaptığı herkes üzerinde etkili olan bir idari işlem olduğunun izahtan vareste olduğunu; dolayısıyla EPDK kararının iptalinin 3. kişilere etki etmeyeceği iddiasının idare hukukunun temel ilkelerine ve kamu düzeni gereklerine aykırı olduğunu, İptal davalarının, yönetimin hukuka uygunluğunu sağlayan bir yol olup, bu yolla idarenin hukuka aykırı işlemlerinin iptal edilerek kamu düzeni sağlanmakta olduğunu; Ankara İdare Mahkemesi’nin de bu amaçla vermiş olduğu iptal kararında, ilgili idari işlemin hukuka aykırı olduğunun tespiti yapıldığını; İdare Mahkemesi’nin ilgili iptal kararının amacının, idari işlemin hukuka aykırılığını sadece o davanın tarafları için ortadan kaldırmak olduğu yönünde bir yorumda bulunmanın, İdare Mahkemesi’nin bu işlemden etkilenen diğer kimseler için hukuka aykırı işlemin devamına göz yumulmasını amaçladığı anlamına gelmekte olduğunu, bununda en başta hukuk devletinin ilke ve temellerine aykırı düşer nitelikte olduğunu, Bu itibarla, Ankara İdare Mahkemesinin iptal kararı ile hukuka aykırılığı tespit edilen bu kurul kararına binaen tahsil edilen sistem kullanım bedellerinin hukuki dayanağının da ortadan kalktığını; dolayısıyla işbu haksız Yerel Mahkemenin kararının kaldırılmasını ya da davanın kabulünü dairemizden talep ettiklerini, Mahkemenin işbu davaya konu sistem kullanım bedelinin sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülük olarak değerlendirmesinin hukuka aykırı olduğunu, Müvekkili Şirket ve Davalı tarafın akdetmiş olduğu sözleşmenin tüm yönleriyle özel hukuk sözleşmesi niteliğini haiz olmadığını, bu sözleşmede tarafların özgür iradeleri ile kararlaştırdıklarının yanında idarenin tarafından belirlenen birtakım hükümlerin de mevcut olduğunu,Taraflar arasındaki akdedilen Sözleşme’nin sistem kullanım bedeline ilişkin maddesinin, taraflar arasında serbest müzakere usulü ile belirlenmediğini; sözleşme tarafları dışında yer alan EPDK’nın kurul kararı ile sözleşmede düzenlendiğini; dolayısıyla dava konusu iadesi istenen sistem kullanım bedellerinin, taraflar arasında müzakere sonucu oluşmayan, tarafların iradelerini yansıtmayan, fakat onlar bakımından hak ve borç yaratan EPDK’nın idari işlemi neticesinde doğduğunu; bu bakımdan taraflar arasında akdedilen sözleşmenin salt bir özel hukuk sözleşmesi olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, Sistem kullanım bedelinin, 4646 Sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu ve Doğal gaz Piyasası Tarifeler Yönetmeliği’nde açıkça belirtildiği üzere perakende satış fiyatlandırması içerisinde sayılan ve faturalandırılması gereken kalemlerden olduğunu, Doğal Gaz Piyasası Tarifeler Yönetmeliği’nin “Perakende Satış Tarifeleri” başlıklı 15’inci maddesinin:”Dağıtım şirketinin uygulayacağı perakende satış fiyatı, birim doğal gaz alım fiyatı, sistem kullanım bedeli ile vergi ve vergi benzeri mali yükümlülüklerden oluşur. (…) Sistem kullanım bedeli, … Kurul tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde tespit edilir. (…) Dağıtım şirketlerinin bir tedarikçiden doğal gaz alan serbest tüketiciler için uygulayacağı sistem kullanım bedeli, kurul tarafından belirlenen bedeli geçemez.” şeklinde düzenlendiğini, Bu düzenleme ile sistem kullanım bedelinin perakende satış fiyatı içerisinde yansıtılarak ve EPDK tarafından belirlenen üst sınıra tabii olarak tahsil edileceğinin belirtildiğini,Doğal Gaz Piyasası Kanunu’nun Perakende Satış Tarifesi başlıklı 11’inci maddesinin 4’üncü fıkrasının:”Dağıtım şirketinin birim gaz alım fiyatı, birim hizmet bedeli, amortisman bedelleri ve diğer faktörlerden meydana gelecek olan perakende satış fiyatları ve tarife esasları Kurumca belirlenir. (…) Kurulun onayladığı tarifelerin hüküm ve şartları, bu tarifelere tâbi olan tüm gerçek ve tüzel kişileri bağlar.(…) İlgili tüzel kişiler, Kurul tarafından onaylanan tarifeleri uygular. Tarife esasları ve limitleri Kurumca enflasyon ve diğer hususlar göz önüne alınarak yeniden ayarlanabilir.” şeklinde düzenlendiğini,Bu açıklamalardan hareketle, EPDK tarafından çıkarılan Tarifelerin uygulanmasında Davalı’nın da dâhil olduğu lisans sahibi şirketler bakımından yasal zorunluluk bulunmakta olduğunu ve EPDK tarafından düzenlenen tarifelere tabii olan kişilerin bu tarifelerle bağlı olduğunu;. dolayısıyla lisans sahibi şirketlerin tarifeyi değiştiremeyeceği gibi tarifede yer almayan bir bedeli de tahsil edemeyeceğini veya düzenlenen tarifeler kapsamında düzenlenmiş bir bedeli idare tarafından belirlenmiş (varsa) alt-üst sınır tutarlarını gözetmeksizin tahsil etmeye yönelik bir davranışta bulunamayacağını, Tüm bu açıklamalardan, sistem kullanım bedelinin sözleşmede varoluş sebebinin tarafların özgür iradesinin sonucu olmadığı, tarafların üzerinde tamamen özgür iradelerince müzakere ederek belirleyebilecekleri bir bedel olmadığı, hiç şüphesiz bu hükmün sözleşmedeki varlığının EPDK’nın kamu gücünün sözleşmeye yansıması olduğu ve dolayısıyla temelini de idarenin idari işleminden almakta olduğunun izahtan vareste olduğunu, Sonuç olarak, EPDK’nın bir düzenleyici işlemi olarak tüm tüzel ve gerçek kişileri bağlamakta olduğunu; dolayısıyla Müvekkil Şirket tarafından ödenen sistem kullanım bedellerinin iadesine yönelik olarak Yerel Mahkeme’nin yeterli inceleme ve araştırma yapmadan sadece bilirkişilerce verilen hatalı görüşe dayanarak haksız ve hukuka aykırı olarak karar verdiğini; bu nedenle, işbu haksız Yerel Mahkemenin kararının kaldırılmasını ya da davanın kabulünü dairemizden talep ettiklerini, Bilirkişi raporunda idari işlemlerin genelliği ilkesi nazara alınmadan, hatalı ve usulsüz değerlendirmelerin yapıldığını ve yerel mahkeme tarafından bu rapora dayanarak haksız ve hukuka aykırı hüküm kurulduğunu,04.03.2020 tarihli bilirkişi raporuna yönelik itirazlarının 20.03.2020 tarihinde Mahkemeye sunulduğunu; bu raporda; bilirkişilerin, 14.05.2015 tarihli ve 5598 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Kararı’nın, Ankara 3. İdare Mahkemesi’nin 09.01.2017 tarihli 2015/3323 F. 2017/32 K. Sayılı kararı ile iptal edilmesi kararının sadece o davanın davacı tarafı hakkında geçerli olacağı ve dava konusu kullanım bedellerinin iade talebi ile kararın iptal edilmesi arasında bir nedensellik bağı bulunmadığı şeklinde hatalı, hukuki ve meşru bir dayanağı olmayan değerlendirmede bulunduğunu, İdare Hukuku ilkelerine göre, bir düzenleyici işlemin iptal edilmesi halinde iptal kararının sadece davayı açanı değil, bu düzenleyici işlem ile ilgili üçüncü kişileri de etkileyeceğini ve aynı hukuki durumda bulunan kişiler için de hukuki sonuçlarını doğuracağını; dolayısıyla mahkeme tarafından iptal edilen bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlarının da ortadan kalkacağını, Nitekim bu hususun Danıştay 11. Hukuk Dairesi’nin 2011/3406 E. Sayılı 25.10.2011 tarihli kararında şu şekilde açıklandığını, “İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da bu yoldadır.”Dolayısıyla, EPDK’nın iptal edilen söz konusu idari işleminin Davalı şirketinden hizmet alan tüm tüketiciler nezdinde bağlayıcı olan bir idari işlem olduğunu; işbu işlemin iptalinin sadece bir tüzel veya gerçek kişi için etki doğuracak nitelikte olması düşünülemeyeceği gibi açıklandığı üzere böyle bir durumun idare hukuku ilkelerine de aykırı olduğunu, Diğer bir kabul edilemez hususun ise bilirkişi raporunda; bilirkişilerin, Hâkim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunması olduğunu; bu durumun hukuka aykırılığının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda açıkça ifade edildiğini; işbu kanunun 279/4. Maddesinde ” Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hâkim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.” şeklinde düzenlendiğini; işbu davadaki Bilirkişi tarafından hazırlanan raporda da bu hususların gözetilmediğini; dolayısıyla söz konusu bilirkişinin raporu inceleme ve değerlendirme yetkisi dışında, hukuki değerlendirmelerde bulunmasının kabul edilemeyeceğini; raporda bilirkişilerin dava konusu uyuşmazlık hakkında vazifesi olmamasına rağmen nedensellik bağı ilişkisi kurma çabasına girdiğini ve olmadığına kanaat getirdiğini; hiçbir kabul anlamına gelmemekle birlikte söz konusu nedensellik ilişkisini hukuki olarak değerlendirilmesi ve karar vermesi gerekenin Mahkeme olduğunu; bilirkişi raporunun hatalı ve hukuka aykırı olduğunu, bu rapora karşı yargılama sürecinde yaptıkları yazılı ve sözlü itirazların dikkate alınmadığını ve ek bilirkişi raporu taleplerinin reddedildiğini,Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 1991/1695 Esas ve 1991/5031 Sayılı Kararına Göre; “Mahkeme, çözümü özel ya da teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi görüşüne başvurur. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümü mümkün konularda bilirkişi dinlenemez. Hâkim bilirkişi raporunda noksan ve müphem gördüğü hususların giderilmesi için ek rapor isteyebilir, gerekirse yeniden bilirkişi seçer, yeniden tetkikat yaptırabilir. Bilirkişi maddi vakalar hakkında görüşünü bildirir. Hukuki sorunlar hakkında görüş bildiremez, delilleri takdir yetkisi de yoktur. Bilirkişi raporunun hükme esas alınması belirtilen bu kurallara uygun olmasıyla mümkündür. Aksine tutum, Türk Milleti adına hüküm vermeye tek yetkili “Hakim’in” yerine “bilirkişi”nin konulması sonucunu doğurur. Sözleşmenin yorumu, yanlarca ileri sürülen hususların sabit kabul edilmesi bilirkişiye terkedilemez. Bu hususlar gözetilmediği için dosyadaki rapor yetersizdir. Yetersiz rapora dayanılarak hüküm verilemez.”Yerel Mahkeme’nin yeterli araştırma ve inceleme yapamadan işbu karara hükmederken tamamen hukuka aykırı, haksız ve olan bilirkişi raporunu esas aldığını; dolayısıyla Yerel Mahkeme kararınının kabul edilemeyeceğini, dairemiz tarafından kaldırılmasını ya da davanın kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini, Yukarıda açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme’nin davanın kabulü kararı vermesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak davanın reddine karar vermesinin açıkça hukuka aykırı olduğunu; işbu sebeple dosyanın istinaf incelemesinden geçirilerek davanın kabulüne karar verilmesini yahut ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak iadesini talep ettiklerini, İleri sürerek, yukarıda açıklanan ve Bölge Adliye Mahkemesi tarafından resen gözetilecek tüm diğer sebeplerle, hakları saklı kalmak kaydıyla, istinaf sebeplerinin değerlendirilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın kabulüne, davacı hakkında her türlü dava ve talep haklarının, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, ilişkin karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; taraflar arasındaki Doğal Gaz Alım Satım sözleşmesi kapsamında davacıdan tahsil edilen sistem kullanım bedellerinin, bu bedellerin belirlenmesine esas tarifeyi içeren EPDK kararının idare mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle sebepsiz zenginleşme teşkil ettiği iddiasına dayalı olup, 2015 ve 2016 yıllarında davalı tarafından tahsil edilen toplam 811.803,59 TL + KDV sistem kullanım bedelinden, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 11.114,84 TL’lik kısmın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Taraflar arasındaki 01/04/2015 tarihli sözleşmenin 5.1 maddeside; davalının dağıtım bölgesinde yer alan davacının satın alacağı ve tüketicilere ulaştıracağı doğal gaz fiyatının; yine sözleşmenin 3.maddesinde belirtilen kullanım amaçları için davalının serbest tüketiciye uyguladığı doğal gaz satış tarifesinde belirtilen fiyat olacağı, bu fiyatın da tedarikçilerden temin edilen gaz fiyatına, birim hizmet amortisman bedeli ve vergilerin ilavesi ile aylık olarak belirleneceği kararlaştırılmıştır. 4646 Sayılı Kanuna dayalı olarak çıkartılan doğal gaz Piyasası Tarifeler Yönetmeliği’nin dördüncü maddesinde sistem kullanım bedelinin, dağıtım şirketinin bir kwh doğal gazın müşteriye sunumu karşılığında elde edeceği, birim hizmet bedeli, amortisman bedeli ve diğer faktörleri içeren, belli bir tüketim karşılığında müşteriler tarafından ödenen ” birim hizmet ve amortisman bedeli” ya da ” taşıma bedeli” olarak tanımlandığı; buna göre davacıdan tahsil edilen sistem kullanım bedelinin sözleşmenin 5.1 maddesi kapsamında olduğu tespit edilmiştir. Davacı tarafından, EPDK’nun 14/05/2015 tarihli ve 5598 sayılı kararı ile, Antalya Bölgesinde dağıtım faaliyeti gösteren davalı şirketin 2012-2016 yılları arası perakende satış tarifelerini belirlediği, davalının bu tarifelerde belirlenen sistem kullanım bedellerini faturalara yansıtarak davacıdan tahsil ettiği, ancak anılan EPDK kararının Ankara 3 İdare Mahkemesi’nin 2015/3323 Esas, 2017/32 Karar 09/01/2017 tarihli kararı ile iptal edildiği, iptal kararı ile idari işlemin geçmişe etkili olarak ortadan kalktığı, taraflar arasındaki sözleşmenin 5.1 maddesine göre tahsil edilen sistem kullanım bedellerinin hukuki dayanağının kalmadığı, sebepsiz zenginleşme teşkil eden tahsilatların iadesinin gerektiği ileri sürülmektedir. Ankara 3 İdare Mahkemesi’nin 2015/3323 Esas, 2017/32 Karar 09/01/2017 tarihli kararına dayanak dava; dava dışı … A.Ş. Tarafından EPDK’ya karşı açılmış olup, EPDK’nın … A.Ş’nin 2012-2016 yılları arasındaki perakende satış tarifelerinin belirlenmesine yönelik 5598 sayılı kararının, … yönünden hukuka aykırı olduğu, zira … elektrik santrallerini besleyen hattı bizzat inşaa ettiği ve bu hattın doğrudan iletim hattına bağlı olduğu, … Şirketi’nin dağıtım hatları ve dağıtım faaliyeti ile …’nın santrallerinin ilgisinin bulunmadığı, sistem kullanım bedelinin, dağıtım şirketinin bir kwh doğal gazın müşteriye sunumu karşılığında elde edeceği bedel olduğu, … böyle bir dağıtım hizmeti almaması nedeniyle, EPDK’nun sistem kullanım bedeline ilişkin tarife kararının … ile ilgili kısmının iptali gerektiği iddialarını içermektedir. İdare Mahkemesi, yaptığı yargılama neticesinde, … Şirketi’nin Dağıtım Bölgesi sınırlarının genişletilmesine ve …’nın faaliyet bölgesinin bu sınırlara dahil edilmesine ilişkin 19/02/2015 tarihli … nolu EPDK kararının yürütülmesinin durdurulmasına karar verildiği, …’nın kendi dağıtım bölgesinde tahsil edeceği sistem kullan bedellerinin üst sınırlarını 14/05/2015 tarihli ve 5598 sayılı EPDK kararının …A.Ş. Yönünden hukuki dayanağı bulunmadığı, anılan kararın …’ya ilişkin kısmının hukuka uygun olmadığı gerekçesi ile, 5598 Sayılı Kurul kararının iptaline karar vermiştir. İdari yargı tarafından verilen iptal kararlarının, iptal davasının tarafları dışında üçüncü kişileri etkileyebilmesi için genel nitelikte olması zorunludur. Bu şekilde verilmiş iptal kararı ile idari karar geçmişe etkili olarak ortadan kalkacağından, kararla ilgili olan herkes bundan yararlanır. Somut olayda idare mahkemesi, …Şirketi’nin 2012-2016 yılları arası doğal gaz perakende satış tarifelerinin belirlenmesine ilişkin EPDK kararının yalnızca … A.Ş. ile ilgili kısmında hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesi ile iptal kararı vermiş, yoksa genel düzenleyici işlem niteliğindeki tarifenin tamamının hukuka aykırı olduğu na hükmetmemiştir. Şu halde genel nitelikte olmayan iptal kararından davacı …. faydalanamaz. Davacının, davalının yaptığı sistem kullanım bedeli tahsilatlarının sözleşmeye aykırı olduğunu ileri sürmediği, sözleşme kapsamında ancak; EPDK’nın iptal edilen kararındaki tarifeye göre hesaplanarak yapılan tahsilatların EPDK kararının iptali nedeniyle sebepsiz teşkil ettiği yönündeki iddiası ve istinaf sebepleri yukarıda açıklanan gerekçe ile yerinde görülmemiştir. Yine HMK’nun 282 maddesine göre, hakimin bilirkişi raporunu diğer delillerle ve serbestçe takdir edeceği, raporda yapılan hukuki değerlendirmelerin hakimi bağlamayacağı nazara alındığında, mahkemece alınan ve hukuki değerlendirme içeren bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının hukuka aykırı olduğu yönündeki istinaf sebebi de yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak; ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 28/09/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.