Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/747
KARAR NO: 2023/1279
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/02/2021
DOSYA NUMARASI: 2018/1092 Esas – 2021/173 Karar
DAVA: Ticari Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan Ayıplı İfa Sebebiyle Ödenen Bedelin İadesi ve Ödenmeyen Bedel Yönünden Menfi Tespit.
KARAR TARİHİ: 14/09/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan iş bu davanın dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 2 adet digital baskı makinesi alım satımı konusunda anlaşma sağlandığını, makinelerin müvekkili şirkete 30/12/2017 tarihinde teslim edildiğini, makinelerin değerinin 427.679 TL olup kurulumunun davalı şirket tarafından yapıldığını, makinelerin 315.157,14 TL bedelinin ödendiğini, bakiye meblağın ise 112.522,06 TL olduğunu, makinelerin kurulumundan sonra çalışmadığını, bu hususun davalı şirkete bildirildiğini, makinelerin ya çalışmadığını ya da arıza verdiğini, makinelerin yerli üretim olmadığını, Çin’de üretildiğini yine gelen mühendislerden öğrendiğini, makinelerin yedek parçasının olmadığını, yerli üretim diye satışının yapıldığını, arıza kayıtlarının ayıp ihbarı olduğunu, son görüşmelerde makinaların iade alınacağının bildirildiğini, makineler iade edilmeden kayyım atandığını, makinaların ayıplı olduğunu, müvekkilinin seçim hakkını “satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme” yönünde kullandığını, davalının satış bedelini faiziyle birlikte ödemekle yükümlü olduğunu, belirterek sözleşmeden haklı olarak dönüldüğünden bakiye bedel olan 112.522,06 TL bedel yönünden borçlu olmadığının tespitine, ayıplı malların iadesi ile ödenen 315.157,14 TL’nin en yüksek faiziyle birlikte müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Kayyım olarak atanan TMSF vekili ibraz ettiği cevap dilekçesinde; davacı tarafın kayyım atanmasını fırsat bilerek işbu davayı açtığını, dava konusu makinelerin davacıya 30/12/2017 tarihinde tam ve çalışır olarak teslim edildiğini, makinelerin çalıştırılırken Orijinal boyası ile çalıştırılmasının gerektiğini, kendi Orijinal boyası dışında çalıştırılmasının garantisine zarar verdiğini, makinelerin iadesi konusunda anlaşma sağlandığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, müvekkil şirkete 20/09/2018 tarihinde mahkeme kararı ile el konulmuş olup 9 ay boyunca kullanılmış makinelerin baştan beri ayıplı olduğu iddiası ile hiçbir hukuki başvuru yapılmamış olmasının, ancak şirkete el konduktan sonra dava açılmasının da davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığı ve kötüniyetli olduğunu gösterdiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 17/02/2021 tarih ve 2018/1092 Esas – 2021/173 Karar sayılı kararı ile; ” Taraflar arasında 2 adet digital baskı makinesi alım satımı konusunda yapılan anlaşma gereğince makinelerin davacıya teslim edildiği konusunda uyuşmazlık bulunmayıp, uyuşmazlığın makinelerin ayıplı olup olmadığı, ayıbın gizli ayıp mı, açık ayıp mı olduğu, davalı tarafa usulüne uygun olarak ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı, makinelerdeki arızanın davacının kullanımından kaynaklanıp kaynaklanmadığı, davacının sözleşmeden dönme ve bedelin iadesini talep hakkının bulunup bulunmadığı, bakiye meblağ yönünden borçlu olup olmadığının tespiti hususlarına ilişkin olduğu anlaşılmıştır. İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden temin edilen davalı şirkete ait ticaret sicil gazetelerinin tetkikinde, İstanbul 8.Sulh Ceza Hakimliği’nin 07/06/2018 tarih 2018/2802 d.iş sayılı kararı, İstanbul 4.Sulh Ceza Mahkemesi’nin 09/07/2018 tarih, 2018/3785 d.iş sayılı kararı gereği TMSF’nin kayyım olarak atanmasına, yönetim organının tüm yetkilerine sahip olmasına, yönetimin devrine karar verildiği, kararın 31/07/2018 tarihli ticaret sicil gazetesi ile ilan edildiği anlaşılmıştır. Dosyanın makine mühendisi bilirkişi tevdii ile davacı uhdesinde bulunduğu belirtilen makinalar üzerinde inceleme yapılmak suretiyle makinelerin ayıplı olup olmadığı, ayıp bulunmakta ise gizli mi açık ayıp mı olduğu, makinalardak arızanın davacının kullanımından kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususlarında rapor alınmasına karar verilmiştir.Makine Mühendisi … Tarafından düzenlenen kök raporda, dava konusu makinelerin, yukarıda izah edildiği şekilde, ayıplı/kusurlu olduğu, bahsedilen kusurların, ortaya çıkış şekli itibariyle gizli kusur/ayıp şeklinde olduğu, kullanıcı hatası kaynaklı olmadığı belirtilmiştir.Taraf itirazlarının irdelenmesi için aynı bilirkişiden ek rapor alınmasına karar verilmiş olup, tanzim edilen ek raporda, dava konusu makinelerin, ayıplı/kusurlu olduğu, bahsedilen kusurların, ortaya çıkış şekli itibariyle gizli kusur/ayıp şeklinde olduğu, kullanıcı hatası kaynaklı olmadığı belirtilmiştir.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/ 19-861 Esas ve 2016/632 Karar sayılı kararında “……..6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda tacirler arasındaki ihbar ve ihtarların ne şekilde yapılacağı 18/3. maddesinde düzenlenmiş ve “Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye dair ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” denilmek suretiyle önceki hükümde bir kısım değişiklikler yapılmıştır. Yapılan değişiklikler madde gerekçesinde, “… Bu maddenin üçüncü fıkrasında üç köklü değişiklik yapılmıştır. (1)Hükümdeki şekil, geçerlilik şartı olmaktan çıkarılmış, ispat şartına dönüştürülmüştür. Bu amaçla eski metinde yer alan “muteber olması için” ibaresine metinde yer verilmemiştir. Bu değişikliğin sebebi, geçerlik şartının artık haklı bir gerekçesinin bulunmaması ve teknikteki hızlı gelişmedir. Ayrıca hiçbir modern kanunda bu kadar ağır bir geçerlilik şartı yer almamaktadır. Şartın tacir gibi basiretli bir işadamı için öngörülmüş olması da anlamsız bulunmuştur. (2) İadeli taahhütlü mektup taahhütlüye dönüştürülmüştür. Çünkü , burada varma teorisinin kabulünü haklı gösterecek bir gerekçe mevcut değildir. (3) Güvenli elektronik imza hem Borçlar Kanununda kabul edilmiş hem de düzenli bir sisteme bağlanmıştır. Hükme bu olanak da eklenmiştir.” şeklinde açıklanmış ve böylece tacirler arasında ihtar ve ihbarlar için öngörülen şekil şartı geçerlilik şartı olmaktan çıkarılmıştır. …” denilmektedir.6098 sayılı TBK’nın Satım sözleşmesinde alıcının seçimlik hakları başlıklı 227. maddesinde; “satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hâllerde alıcı;1-Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme, 2-Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme, 3-Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme, 4- İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme, Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır. Satıcı, alıcıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek seçimlik haklarını kullanmasını önleyebilir. Alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir. Satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok yakın ise alıcı, ancak sözleşmeden dönme veya satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilir.” hükmü düzenlenmiştir. TTK. 23.maddesi uyarınca; malın ayıplı olduğu teslimi sırasında açıkça belli ise alıcı (2) gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değil ise alıcı malı teslim aldıktan sonra (8) gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa haklarını korumak için durumu bu süre içerisinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda TBK. 223. maddesi uyarınca; alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse satılanı kabul etmiş sayılır.Somut olayda davacı iddialarına göre varlığı iddia edilen ayıplara ilişkin TTK 18/3 madde gereği usulüne uygun olarak ayıp ihbarında bulunulmadığı, bu hususta yazılı belge sunulmadığı, davacının ayıplı olduğunu ileri sürdüğü ürünler nedeniyle muayene ve ihbar külfetini yerine getirmediği anlaşılmakla açılan davanın reddine karar verilerek aşağıda yazılı olduğu biçimde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; ” Açılan davanın REDDİNE, ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkemenin, usulüne uygun tebligata rağmen süresinde cevap vermeyen davalıya yeniden süre vermek ve ihtarat yapılmış olmasına rağmen süresinde bildirilmeyen davalı delillerini dikkate almak suretiyle H.M.K. 126-127-128-131’nci maddelerini ve AİHS’ nin 6. maddesini davalı lehine ihlal etmiş olduğunu, H.M.K’ nun 126’ncı maddesiyle Cevap dilekçesinin verilmesi “(1) Davalı, cevap dilekçesini, davanın açılmış olduğu mahkemeye verir.(2) Cevap dilekçesine davacı sayısı kadar örnek eklenir. (3) Cevap dilekçesi, havale edildiği tarihte verilmiş sayılır. (4) Cevap dilekçesinin örneği mahkeme tarafından davacıya tebliğ edilir.” 127’nci maddesiyle Cevap dilekçesini verme süresi “(1) Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir.” 128’nci maddesiyle Süresinde cevap dilekçesi verilmemesinin sonucu “(1) Süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır.” ve 131’nci maddesiyle de Cevap dilekçesi verilmesinin sonucu “- (1) Cevap dilekçesinin verilmesinden sonra, cevap süresi dolmamış olsa bile ilk itirazlar ileri sürülemez.” düzenlenmiş olduğunu, İşbu davanın, 07.11.2018 tarihinde açılmış olup; davalıya tebligatın ise 30.11.2018 tarihinde İstanbul Ticaret Sicil Memurluğundaki adresine; 7201 sayılı Tebligat Kanununun 12. maddesine uygun olarak yapılmış olduğunu, İstanbul 8.Sulh Ceza Hakimliği’nin 07/06/2018 tarih 2018/2802 D.İş Sayılı kararı, İstanbul 4.Sulh Ceza Mahkemesi’nin 09/07/2018 tarih, 2018/3785 D.İş sayılı kararı gereği TMSF’nin kayyım olarak atandığını, 31/07/2018 tarihli ticaret sicil gazetesi ile ilan edilmiş olduğunu, Dava dilekçesinin tebliğ tarihinden 5 ay önce davalıya kayyım atanmış olu, tebligatın yapıldığı tarihte kayyımın davalı şirket olduğunu, Usulüne uygun yapılmış tebligata rağmen davalının süresinde cevap vermediğini, H.M.K. nun 128’nci maddesiyle münkir addedilmesi gerekirken, Yerel Mahkemenin 10.04.2019 tarihli duruşmada “İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden temin edilen davalı şirkete ait ticaret sicil gazetelerinin tetkikinde, İstanbul 8.Sulh Ceza Hakimliği’nin 07/06/2018 tarih 2018/2802 d.iş sayılı kararı, İstanbul 4.Sulh Ceza Mahkemesi’nin 09/07/2018 tarih, 2018/3785 d.iş sayılı kararı gereği TMSF’nin kayyım olarak atanmasına, yönetim organının tüm yetkilerine sahip olmasına, yönetimin devrine karar verildiği, kararın 31/07/2018 tarihli ticaret sicil gazetesi ile ilan edildiği, her ne kadar ön inceleme duruşma günü verilmiş ise de bu haliyle taraf teşkilinin henüz sağlanmamış olduğu fakat bu arada davalı vekili tarafından beyan dilekçesi sunulduğu anlaşılmıştır. ” gerekçesiyle “Davalı tarafa davaya cevap dilekçesini sunmak üzere 2 haftalık kesin süre verilmesine, cevap dilekçesi sunulduğunda davacı tarafa tebliğine, ” şeklindeki kararı ile davalıya yeniden süre verilmesine karar verdiğini, Davalı tarafın 9.4.2019 tarihinde ( Süresinde olmaksızın ) cevap vermiş olmasına , davalı tarafın bu durumu 24.09.2019 tarihli dilekçesinde bulunan “Her ne kadar 10/04/2019 tarihli celsede tarafımıza tebligat yapılamadığından, davaya karşı cevaplarımızı bildirmek üzere süre verilmişse de, dosyaya sunulmuş olan 09/04/2019 tarihli beyan dilekçemiz, davaya karşı cevaplarımızı içerdiğinden 09/04/2019 tarihli dilekçemizin cevap dilekçesi olarak karşı tarafa tebliğini arz ve talep ederim.” şeklindeki beyanı ile ikrar etmesine ve bu husus duruşma zaptına geçmesine rağmen, mahkemenin yeniden davalıya cevap süresi tanımasının objektiflikten uzak, HMK’nun ilgili maddelerine aykırı olduğu gibi, adil ve eşit yargılanma ilkesine de aykırı olduğunu, Ara kararından rücu ile cevaba cevaplarının arzı konulu dilekçeleri ile bu hususa itiraz edilmişse de Mahkemenin objektiflikten uzak ara kararından rücu etmediğini, Yine; 19.06.2019 tarihli duruşmada Mahkemenin 2 no’lu ara kararla “2- HMK m.140/5 gereğince taraflara dilekçelerinde gösterdikleri ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilmesine, bu hususların verilen kesin süre içerisinde tam olarak yerine getirilmemiş olması halinde tarafların o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarının ihtarına (ihtarat yapıldı) ” şeklinde taraflara ihtaratlı olmak suretiyle delillerin bildirilmesi için 2 haftalık kesin süre verilmiş olduğunu, davalının 2 haftalık kesin sürede delillerini bildirmediğini, ancak ve ancak süre geçtikten sonra 8.7.2019 tarihli dilekçeyle, delillerin sunulması için Ek Süre talep ettiğini ve sadece tanıklarını bildirdiğini, Bu dilekçenin de kendilerine tebliğ edilmediğini ve süresinde olmayan dilekçenin, delillerin ve tanıkların dinlenilmesine muvafakatlerinin bulunup bulunmadığı hususunun da mahkeme tarafından kendilerine sorulmadığını, Davalı tarafın, süresinde cevap vermediği gibi delillerini de süresinde bildirmediğini, Mahkemenin bu hususları görmezden gelmesinin, Hakim tarafsızlığını ihlal etmiş oludğu gibi HMK’nın 126-127-128 ve 131’nci maddelerini ihlal ettiğini ve AİHS’nin 6. maddesi uyarınca Adil Ve Eşit Yargılanma Haklarına aykırı yargılama yapmış olduğunu, Davalı satıcının ağır kusurlu olduğu, ayıpların gizli ayıp olduğu ve dava konusu makinelerde oynama yapıldığı, bu ayıpların muayene ile anlaşılamayacağı, ayıpların anlaşılabilmesinin uzmanlık gerektirdiği hususlarının hem bilirkişi raporuyla hem de davalının tanıklarının ifadeleri ile sübut bulduğunu, Davalı tanıklarının 13.11.2019 tarihli duruşmada; “DAVALI TANIĞI … ; TANIK BEYANINDA : ben davalı şirkette depocu ve sevkiyat sorumlusuydum. Dava konusu makinaların kurulumu tam olarak yapıldı. Çalışır vaziyette teslim edildi. Makinalar da arıza olduğunda teknik servis yönlendirildi. Ve arıza giderildi. Davacı taraf davalı şirkete ait boyaları kullandığı sürece garantisi devam etmekteydi. dedi.Davacı vekilinin talebi üzerine tanıktan soruldu : makina ve parçaları yurt dışından tedarik edilmekteydi. İş yaptığımız şirketlerin de yurt dışından geldiği konusunda bilgisi vardı Biz yurt dışından gelen makinalar üzerinde oynama yapıyorduk. Oynamadan kastım kağıt sarımının arkadayken öne alınması şeklindeydi. Makinaların markasını Stanpa olarak biliyorduk. Yine makinaların önüne operatör değmemesi için kasa ekliyorduk. Bunlar dışında bir oynama yapılmıyordu. Bunlar müşterinin talebi üzerine yapılıyordu. dedi. ” ” DAVALI TANIĞI …; TANIK BEYANINDA : ben davalı şirkette muhasebeci olarak çalışmaktaydım…. Teknik serviste çalışmadığım için teknik detaylar konusunda bilgim yoktur dedi. Davalı vekilinin talebi üzerine tanıktan soruldu : dava konusu makinaların 2 yıl garantisi vardır. 2 yıllık süreçte tamir halinde fatura kesilmez. Ancak bildiğim kadarıyla makinaların tesliminden kayyım atandığı tarihe kadar davacı tarafça makinaların ayıplı olduğna dair bir bildirim yapılmamıştır. dedi. Beyanı okundu imzası alındı. ” şeklindeki beyanları ile makineler üzerinde oynama yaptıklarını, arızalar garanti süresi içinde olduğu için ücretsiz giderildiğini ve bu nedenle fatura düzenlenmediğini ifade ettiklerini, Bilirkişinin kök raporunda ” Söz konusu makinelerde yapılan baskı örneklerinde, yer yer çizgiler oluşması, makine dururken boya verilmesi, baskı esnasında kağıt yürütme mekanizmasının durması, orijinal … marka boya kullanıldığı, orijinal boya kullanılmasa dahi bunun makinenin çalışmasını engellemeyeceği, bu iddianın teknik olarak zayıf ihtimal olduğu, kağıt sarma ve kağıt ilerletme sorunlarının boya ile ilgili olmadığı, makinelerin mekanik, elektronik sistemi ve tasarımıyla ilgili hataların söz konusu olduğu, kullanıcı hatasının olmadığı, ayıpların gizli ayıp olduğu ” şeklinde ve yine EK Raporunda ” ” Söz konusu makinelerde yapılan baskı örneklerinde, yer yer çizgiler oluşması, makine dururken boya verilmesi, baskı esnasında kağıt yürütme mekanizmasının durması, orijinal … marka boya kullanıldığı, orijinal boya kullanılmasa dahi bunun makinenin çalışmasını engellemeyeceği, bu iddianın teknik olarak zayıf ihtimal olduğu, kağıt sarma ve kağıt ilerletme sorunlarının boya ile ilgili olmadığı, makinelerin mekanik, elektronik sistemi ve tasarımıyla ilgili hataların söz konusu olduğu, kullanıcı hatasının olmadığı, ayıpların gizli ayıp olduğu kanaatine tekraren varılmıştır ” şeklinde kök raporu teyit eden ve hiçbir duraksamaya yer vermeyecek tespit ve kanaatlerini bildirmiş olduklarını, Makinelerin üretim hatası ve gizli ayıplı olduğu hususlarının açıkça sübut ettiğini, Makinelerin ayıplı olduğunu bilen ve bu ayıpları gidermek için makinenin orjinal halinde oynama yapan ancak ayıpları gideremediği gibi daha da artıran davalı- satıcının, ayıpları bile bile ayıplı makineleri sattığını, devir ve teslim ettiğini, Bilirkişi tarafından tespit edilen ayıplardan kağıt sarma ve kağıt ilerletme sorunlarının davalı tanıklarının ” oynama yapıyorduk. Oynamadan kastım kağıt sarımının arkadayken öne alınması ” şeklindeki ifadesiyle birebir örtüşen tespitler olduğunu, Davalının oynama yaptığı kağıt sarımına ilişkin ayıpların tesadüf olmadığını, Bilirkişi’nin ” makinelerin mekanik, elektronik sistemi ve tasarımıyla ilgili hataların söz konusu olduğuna” dair tespitlerinin ise uzmanlık gerektiren tespitler olduğunu, bu ayıpların alıcı müvekkili tarafından bilinebilmesi ve/ veya kontrolle anlaşılabilmesinin imkansız olduğunu, Bu ayıpların ancak ve ancak işin uzmanı tarafından tespit edilebilecek ayıplar olup, bilirkişi tarafından tespit edildiğini ve alıcı müvekkili tarafından yargılama sırasında öğrenilebildiğini, Davalının, makinelerin imalat hatalı yani ayıplı olduğunu bilmesine rağmen, müvekkiline bu makineler üzerinde oynama yapmak suretiyle oynanmış makineleri satarak ağır kusurlu davrandığını, müvekkilini iğfal ettiğini, Davalı ağır kusurlu olduğundan T.B.K.’ nun 225 ve 231’nci maddelerindeki sürelerden yararlanamayacağını, Yerel Mahkemenin, “TK 18/3 madde gereği usulüne uygun olarak ayıp ihbarında bulunulmadığı, bu hususta yazılı belge sunulmadığı, davacının ayıplı olduğunu ileri sürdüğü ürünler nedeniyle muayene ve ihbar külfetini yerine getirmediği anlaşılmakla” gerekçesiyle “davanın reddine” karar verdiğini, uzmanlık gerektiren ve muayene ile gizli ayıpların anlaşılabilmesinin imkansız olduğu hususunu dikkatinden kaçırdığı gibi, TBK’nun 225’nci ve 231’nci maddelerini değerlendirmediğini, davalının bu hususta süresinde itirazının olmadığını, hatta açıkça ayıp ihbarının yapılmadığına dair bir beyanda bulunmamış olmasına rağmen, ayıp ihbarının yazılı olması gerektiği gibi hatalı bir gerekçe ihdas ettiğini, A- T.B.K. nun 225’nci maddesinin; “Ağır kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz. Satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken ayıplar bakımından da aynı hüküm geçerlidir.” şeklinde olduğunu, Satıcının ayıptan doğan sorumluluğunun, diğer borçlarından ayrı olarak düzenlenmiş olduğunu, Satıcının ayıptan sorumlu olabilmesi için alıcının malı gözden geçirme ve ayıbı bildirme külfetini yerine getirmesi gerektiğini (TBK m. 223), TBK m. 223’e göre, alıcının, satılanı işlerin olağan akışına göre imkan bulur bulmaz gözden geçirmesi ve eğer satılan ayıplı ise uygun bir süre içerisinde durumu alıcıya bildirmesi gerektiğini, her ne kadar belirli süreler öngörülmemiş ise de; gözden geçirme ve bildirim sürelerinin hak düşürücü süre niteliğinde olduğunu, Bununla birlikte, bazı hallerde alıcı; malı gözden geçirme ve bildirme külfetlerini yerine getirmese bile satıcının sorumluluğuna başvurmasının mümkün olduğunu, Bu hallerden ilkinin, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanundaki (TKHK) ayıptan doğan sorumluluğa ilişkin hükümlerde yer almakta olduğunu, Diğer ikinci istisnanın ise Türk Borçlar Kanunu’nda iki hal için düzenlenmiş olduğunu, Bunlardan ilkinin, TBK m. 225/I’de yer alan, ağır kusurlu olan satıcının, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamayacağına ilişkin hüküm olduğunu, Bir diğer istisnanın yine TBK m. 225/II’de öngörülen düzenleme olup, TBK m. 225/II ile satıcının ağır kusurlu olmasına ilişkin yukarıda ifade edilen hükme paralel olarak, “Satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken ayıplar bakımından da aynı hüküm geçerlidir.” hükmünün getirilmiş olduğunu, Bu düzenleme sayesinde, alıcı süresinde ayıp bildiriminde bulunmasa dahi, satıcının bilmesi gerektiği ayıplar bakımından, sorumluluğunun devam edeceğini, Tekrarla; davalı-satıcının tanıklarının ifadelerinden, davalının makinelerdeki ayıpları bildiği, bu ayıpları giderebilmek için makinelerde oynama yaptığı, ancak ayıpları gideremediği, Bilirkişi raporuyla da sabit olduğu üzere, makinelerde mekanik, elektronik sistemi ve tasarımıyla ilgili hataların söz konusu olduğu, bir başka ifadeyle imalat hatalarının bulunduğu dikkate alındığında, ayıp ihbarında bulunulmadığı gerekçesiyle ağır kusurlu (iğfal) davalı-satıcının sorumluluktan kurtulamayacağını, Beyanlarının, Yargıtay 19. ncu Hukuk Dairesi’ nin 2015/8094 E. , 2015/12630 K. sayılı; “Taraflar arasındaki ayıp nedeniyle bedel iadesi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. Davacı vekili, müvekkili şirketin davalı şirketten 15/07/2013 tarihinde … marka 2013 model sıfır kilometre araç satın aldığını, müvekkilinin 2014 yılında aracı satacağı zaman aldığı 19.03.2014 tarihli ekspertiz raporunda aracın tavan bölümünde değişen parça ve boya tespit edildiğini, durumun 25.03.2014 tarihinde noter kanalı ile davalı şirkete bildirildiğini, ayıplı satış nedeniyle satış akdinin feshedilerek bedelin iadesinin istendiğini, ancak davalı şirketin bedeli iade etmediğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, satılanın ayıplı olması nedeniyle satış sözleşmesinin feshi ile aracın satıcıya iadesi karşılığında ödedikleri 36.850-TL’ nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Aracın, satıcı tarafından sağ yan, tavan kenar direği önkısmının değişim yapılarak, yeni araç şeklinde satımının yapılması TBK 225. maddede düzenlenen “satıcının ağır kusuru” nun sonuçlarını doğurur. Aynı maddede, “ağır kusuru olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek, sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz. Satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken ayıplar bakımından da aynı hüküm geçerlidir.” denilmiştir. Ağır kusur (iğfal) halinde alıcı, ticari satımdaki ayıp ihbar sürelerine uyulmaksızın, kanundan doğan haklarını kullanabilir. Mahkemece, uzman bilirkişilere inceleme yaptırılarak, sıfır km olarak satışı yapılan araçta ekspertiz raporunda gösterilen ayıbın gerçekte var olup olmadığı, aracın kaza raporları ve servis kayıtları da araştırılmak suretiyle, bu ayıbın sonradan oluşup oluşmadığı da tespit edilip varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 13.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.” şeklindeki içtihadı doğrultusunda olduğunu, – Taraflar arasında 2 adet … Digital Baskı Makinası alım-satımı için anlaşma sağlandığını, sözleşme uyarınca makinelerin müvekkili şirkete 30.12.2017 tarihli İrsaliyeli Fatura karşılığında teslim edildiğini, makinelerin değerinin 427.679-TL olup, kurulumunun davalı şirket tarafından yapılmış olduğunu, Makinelerin kurulduktan sonra çalışmamış olduğunu, Makinelerin çalışmadığı hususunun satıcı-davalı şirkete bildirildiğini,davalının teknik ekibinin başındaki kişi olan …’in, derhal Makine Mühendisi … ile Elektrik –Elektronik Mühendisi …’u arızaların giderilmesi için yönlendirdiğini, Bursa ilindeki davalının fabrikasında üretilen arka panelvan sisteminin yenisiyle değiştirildiğini, bu iş için 30-40 gün süresince mühendislerin müvekkili şirkete her gün geldiklerini, Takip eden aylarda da yaklaşık 4-5 ay boyunca yürütme aksamı ve kafalarda meydana gelen arızalar nedeniyle mühendislerin iki günde bir müvekkili şirkete geldiklerini, makinelerin ya çalışmadığını ya da arıza verene kadar çalıştığı sürede katalogda belirtilen verimde çalışmadığını, Makinelerin sürekli ve birçok defa arızalandığını, mühendislerin geldiğini, yaptığını, ancak istenilen özelliklerde olmadıkları için verimin bir türlü sağlanamadığını, arıza servis kayıtları ve tutanaklardan bir örneğin de müvekkili şirkete verilmediğini, servis ve müvekkilinin arızaya ilişkin çağrı kayıtlarının ayıp ihbarı olduğunu, Katalogda ve satın alınırken belirtilen özelliklerin bulunmadığı kısaca malın ayıplı olduğu hususu ilk kuruluş aşamasında ve sonraki arızalarda da müteaddit defalar davalı şirkete bildirildiğinden son görüşmede makinaların davalı şirket tarafından iade alınacağı hususunda anlaşma sağlanmış olduğunu, Nitekim bu hususun; davalı çalışanı …’ in 11.12.2019 tarihli celsede mahkeme huzurunda tanık sıfatıyla vermiş olduğu; “TANIK BEYANINDA : ben 12 sene davacı şirkette teknik serviste çalıştım. 1,5 sene önce davacı iş yerinden ayrıldım. Dava konusu 2 adet makina benim çalıştığım dönemde kurulumu yapıldı. Kurulumdan birkaç ay sonra sıkıntı başladı. Sebepsiz yere boya boşaltma ve kağıt yürümesinde sıkıntı şeklinde problemler ortaya çıktı. Bildiğim kadarıyla ihtarname çekildi. Ancak sonraki süreçte işten ayrıldığım için neler yaşandığını bilmiyorum. Dedi. Davacı vekilinin talebi üzerine tanıktan soruldu : şirket sahibi Selçuk Hazineci geçen sene yani 2018 Temmuz ayından önce makinaları geri alacağını , onlardaki eski makinaları geri vereceğini söyledi. Teknik hizmet sonrası evrak verilip verilmediği konusunda bilgim yoktur dedi.” ifadesiyle sabit olduğunu, Makineler iade edilemeden, bir sebepten dolayı şirkete ” kayyım ” atanmış olduğunu, Kayyım atanmış olması nedeniyle de makinelerin iade edilemediğini ve davalının ayıpları kabul ve makinelerin geri alınarak bedelinin iade edilmesi anlaşması ifa edilemediğini, Müvekkili şirketin giderilemeyen ve kullanıldıkça ortaya çıkan İmalat Hatası Ayıplar nedeniyle yapılmış olan anlaşmanın Kayyım atanması nedeniyle ifa edilmemesi üzerine TBK’nun 227’nci maddesine göre; “a7. Alıcının seçimlik hakları a. – Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hâllerde alıcı, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir: 1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme. ………….. Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır…….” seçimlik haklarından satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme Seçimlik Hakkını kullanmış olduğunu, T.B.K. nun 231’nci maddesiyle “Satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Alıcının satılanın kendisine devrinden başlayarak iki yıl içinde bildirdiği ayıptan doğan def’i hakkı, bu sürenin geçmiş olmasıyla ortadan kalkmaz. Satıcı, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, iki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz.” Ağır kusurlu satıcının zamanaşımı süresinden faydalanamayacağını düzenlemiş olduğunu, Anılan bu madde hükmü uyarınca ve makinelerin teslim alındığı tarih ve davanın açıldığı tarih itibariyle ( makinelerin 30.12.2017 tarihinde teslim alındığını, davanın 07.11.2018 tarihinde 2 yıllık süre içinde açılmış olduğunu ) zaman aşımının dolmadığı sabit olmakla birlikte, ağır kusurlu satıcı zamanaşımından faydalanamayacağından açılan davanın; TBK’nun 225’nci maddesi uyarınca ayıp ihbarında bulunma zorunluluğu olmamasına ve kayyım atanmasından önce davalıya bildirilmiş olmasına rağmen- ayıp ihbarı sayılacağını beyanla; Açıkanan nedenlerle; – İstinaf taleplerinin kabulüne, – Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17.02.2021 tarih ve 2018/1092 E. – 2021/173 K.. sayılı usule, yasaya, örnek kararlara aykırı davanın reddine dair kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına ve davanın kabulüne, – Yargılama masrafları ile vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; taraflar arasındaki makine alım satımına ilişkin ticari satım sözleşmesi kapsamında teslim edilen makinelerin ayıplı olduğu iddiası ile sözleşmeden dönülerek makine karşılığında ödenen bedelin iadesi ve ödenmeyen bedel yönünden borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesine ilişkindir. Mahkemece davacının usulüne uygun olarak ayıp ihbarında bulunmadığı, muayene ve ihbar külfetini yerine getirmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davacı vekili, taraflar arasındaki makine alım satım sözleşmesi kapsamında davalı tarafından teslim edilen makinelerin vadedilen özelliklerde olmadığını, makinelerin tesliminden ve kurulmasından sonra çalışmadığını, davalı şirkete haber verilmesi üzerine davalı şirketin teknik personelinin gelerek makineyi çalıştırmaya çalıştıklarını ve parça değişimi yaptığını, uzun süre makineyi çalıştırmak için uğraştıklarını, makinenin çalışmaya başlamasından sonra sürekli ve bir çok defa makinenin arızalandığını, davalı şirketin teknik personelinin tekrar arızayı gidermek için çalıştığını, ancak arızanın giderilmediğini ve makinelerin çalışmadığını, bu sebeple sözleşmeden dönülerek makineler için ödenen bedelin iadesine, ödenmeyen bedel yönünden borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, dava konusu makinelerin çalışır ve sağlam vaziyette davacıya teslim edildiğini, davacının dava konusu makinelerde kendi orijinal boyası dışında boya kullandığını ve makinelerin garantisini bozduğunu, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili tarafından davalıya usulüne uygun olarak dava dilekçesi tebliğ edilmesine rağmen süresinde cevap dilekçesi sunmadığı, buna rağmen Mahkemece cevap dilekçesini sunması için usul ve yasaya aykırı olarak yeniden süre verildiği, cevap dilekçesinin süresinde olmadığı, bu sebeple savunmalarına ve ayıp ihbarının süresinde olmadığı savunmasına itibar edilemeyeceğinin iddia etmiştir. Davalı şirkete İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliği’nin 20/09/2018 tarih ve 2018/4598 değişik iş sayılı kararı ile TMSF kayyım olarak atanmış ve 31/07/2018 tarihinde ticaret sicil gazetesinde ilan edilmiştir. Dava tarihi ve dava dilekçesinin tebliği tarihi itibariyle davalı şirkete kayyım atanmıştır. Davalı şirkete TMSF kayyım olarak atanmış olup, yargılamada tüm tebligatların kayyıma yapılması gerekir. Mahkemece dava dilekçesinin davalı şirkete tebliği usulsüz olduğundan Mahkemece davalı vekiline cevap dilekçesini sunması için yeniden süre verilmesi usul ve yasaya uygun olup, davalı vekilinin cevap dilekçesi süresindedir. Bu sebeple davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekili tarafından davacının süresinde usulüne uygun olarak ayıp ihbarında bulunmadığı savunulmuş ve Mahkemece bu savunmaya itibar edilerek davanın reddine karar verilmiştir. TBK’nın 219. Maddesi uyarınca; satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur. TTK’nın 23/1-c maddesi uyarınca; Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır. TBK’nın 223. Maddesi uyarınca; Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır. Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır. TBK’nın 225. maddesi; “Ağır kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz. Satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken ayıplar bakımından da aynı hüküm geçerlidir.” hükmünü içermektedir. Söz konusu hüküm uyarınca ağır kusur halinde alıcı, ticari satımdaki ayıp ihbar sürelerine uyulmaksızın, kanundan doğan haklarını kullanabilir. Ağır kusur kavramı, satılanın ayıplı bir şekilde devrinde satıcının ağır ihmal halini kastetmektedir. Ağır ihmal halinde ise hukuka aykırı sonuç bilinmemekte, istenmemekte; ancak bu sonuç, anlayışlı ve normal dikkatli her insanın aynı durum ve şartlar altında alınmasını gerekli göreceği en ilkel (iptidai) tedbirlerin alınmaması, en basit özenin gösterilememesi yüzünden gerçekleşmektedir. (YAVUZ, Cevdet, Meslekten Satıcının Ayıptan Sorumluluğu, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 6-2, Güz 2019, s.113). Satış sözleşmesinde, satıcı zapttan ve ayıptan ari bir şekilde satılanın mülkiyetini geçirmek amacıyla, zilyetliğini alıcıya devretmekle, alıcıda bedeli ödemekle yükümlüdür. Satılanın ayıplı olması halinde alıcı TBK’nın 227/1. maddesinde düzenlenen seçimlik haklarını kullanabilir. Anılan maddenin 2. Fıkrasında da alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklı tutulmuştur. Satılıp teslim edilen ürünün ayıplı olduğu ve ayıp ihbarının süresinde yapıldığı hususlarını ispat külfeti iddia eden tarafa, somut davada davacıya aittir. Mahkemece tacirler arasında ayıp ihbarının TTK’nın 18/3 maddesine göre yapılacağı, davalının usulüne uygun olarak ayıp ihbarında bulunmadığı ve bu hususta yazılı belge sunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; Mahkemenin gerekçesine aldığı Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararında da belirttiği gibi TTK’nın18/3’deki tacirler arasındaki bildirim usulleri geçerlilik şartı değil ispat şartıdır. Kaldı ki ayıp ihbarı TTK 18. maddesinde sayılan işlemlerden değildir. Bu sebeple Mahkemenin bu yöndeki gerekçesi yerinde değildir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 06/04/2021 tarih, 2020/4077 esas ve 2021/3351 karar sayılı ilamı) Davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmüştür. Davacı vekili tarafından dava konusu makinelerin çalışmaması ve arızalanması üzerine davalı şirket yetkililerinin teknik servis elamanının geldiği, ancak servis kayıtları ve tutanaklarından kendilerine verilmediği beyan edilmiş ve servis kayıtlarının celbi talep edilmiştir. Davalı tanığı …’de davacının beyanını doğrulamış ve makinelerde arıza olduğunda teknik servisin yönlendirildiğini beyan etmiştir. Servis kayıtları da ayıp ihbarının yapıldığı hususunda geçerli bir delildir. Ancak Mahkemece servis kayıtlarının celbi için davalı şirkete müzekkere yazılmamış, davalı vekiline bu hususta süre verilmiş, davalı vekili tarafından beyanda bulunulmamıştır. Mahkemece davacının TTK’nın 23. maddesi uyarınca muayene ve ihbar külfetini yerine getirmediği kabul edilmiştir. Ancak alınan kök ve ek teknik bilirkişi raporunda ayıbın kullanmakla ortaya çıkacak gizli ayıp olduğu tespit edilmiş, davacı tarafça makine çalıştırılamadığında ve arıza çıktığında karşı tarafa bildirildiği ve teknik servisin müdahale ettiği iddia edilmiştir. Bilirkişi tarafından kullanmakla ortaya çıkan gizli ayıp olduğu tespit edildiğinden artık TTK 23. maddesi değil, TTK’nın 223/2 maddesi somut olayda uygulama alanı bulacak ve ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığı hususu servis kayıtları incelendikten sonra bu madde hükmü kapsamında yapılacaktır. Mahkemece yapılacak iş, dava konusu makineye davalı tarafından yapılan kurulum, onarım, bakım ve tüm işlemlere ilişkin servis kayıtlarının davalı şirketten HMK’nın 220 maddesi şerhi ile birlikte celbi ile ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığını tespit etmek, servis kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak ek rapor almak ve ayrıca davacı vekilinin tüm aşamalarda davalının ağır kusurlu olduğunu iddia etmesi karşısında servis kayıtları incelenmek ve TBK’nın 225 maddesinin değerlendirilmek suretiyle sonuca gitmesi gerekirken eksik inceleme ve yanlış değerlendirme ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmüştür. HMK’nın(Değişik:22/07/2020-7251/35md.)353/1-a6 maddesinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/02/2021 tarih ve 2018/1092 Esas – 2021/173 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Kullanılmayan yargılama gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesine müteakiben yatırana iadesine, 5-İİK’nın 36/5. maddesi uyarınca yatırılan teminatın, davacı tarafın istinaf başvurusu kabul edildiğinden yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/09/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.