Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/744 E. 2023/856 K. 25.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/744 Esas
KARAR NO: 2023/856 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/758 Esas – 2021/156 Karar
DAVA:Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/05/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili şirketin 0-12 yaş arası çocuklar için başta çocuk giyim olmak üzere her türlü oyuncak, bebek malzemeleri, bebek mobilyaları, eğitim oyuncakları gibi ürünlerin üretim, satış ve pazarlamasını yapan, Türkiye genelinde bilinen pek çok alışveriş merkezi ağırlıklı olmak üzere “…” markasıyla faaliyet göstererek tanınmış bir marka olduğunu, müvekkili şirket ile davalı firma arasında 02/11/2015 tarihli bir Lojistik Hizmet Sözleşmesi imzalandığını, iş bu sözleşme kapsamında davalı firmanın, mülkiyeti müvekkili şirkete ait “…” markalı çocuk tekstil ürünlerinin davalıya ait … Mahallesi, … Sokak, No…, … / Esenyurt / İstanbul adresinde bulunan depoda gümrüksüz olarak depolanması, müvekkili şirketin talepleri doğrultusunda depoda bulunan ürünlerin müvekkili şirkete ait … mağazalarına sevk edilmesi gibi lojistik hizmetleri üstlenmeyi taahhüt ettiğini, bu kapsamda müvekkili şirkete ait ürünlerin davalı firmaya ait depoya teslim edildiğini, müvekkili şirketin talep ve talimatları doğrultusunda mağazalarına sevkiyatlar yapıldığını, davalı şirketin müvekkiline sadece depolama hizmeti vermekte olduğunu, davalı deposunda bulunan ürünlerin mülkiyetinin müvekkili şirkete ait olduğu konusunda herhangi bir ihtilaf bulunmadığını, taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 3 yıl süreli olduğunu, 16/01/2018 tarihli ek protokol hükümleri gereğince “…, sözleşme süresince en az 3 ay önceden yazılı bildirimde bulunmak şartıyla dilediği zaman ve herhangi bir sebep göstermeksizin iş bu sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebilir” düzenlemesinin mevcut olduğunu, 02/11/2015 tarihli sözleşmenin sözleşmeni feshi-ihbar ana başlıklı 14. maddesi c bendi hükmüne göre sözleşmenin herhangi bir sebeple feshedilmesi durumunda, depodaki stok durumunun her iki tarasın yetkililerince bir tutanakla tespit edileceğini, …’un stokta tespit edilmiş malları …’e eksiksiz teslim etmekle yükümlü olduğunu, müvekkili şirketin sözleşme ve ek protokol hükümlerine uygun bir şekilde Beyoğlu … Noterliği kanalı ile keşide olunan 08/03/2018 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname ile davalı firma ile imzalanan Lojistik Hizmet Sözleşmesi’nin 3 aylık feshi ihbar süresinin sonunda yani 08/06/2018 tarihi itibariyle feshedileceği beyanında bulunduğunu, bu durumda davalının mevcut stok durumunu tutanakla tespit ederek stoklarda bulunan tüm ürünleri müvekkili şirkete eksiksiz teslim etmesi gerektiğini ancak bu yükümlülüğe riayet etmeyip müvekkili şirkete ait ürünleri teslimden imtina ettiğini, dolayısıyla sözleşmeye aykırı davrandığını, davalı tarafça müvekkili şirkete Beşiktaş … Noterliği kanalı ile keşide olunan 19/03/2018 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamede stoklarda mevcut ürünlerin tasfiye sürecinin 208 iş günü süreceğini iddia ederek sözleşme feshinin ancak 04/02/2019 tarihinde sağlanabileceğini iddia ettiğini, davalının sözleşme yükümlülüklerini hiçe saydığını, müvekkili şirketin feshi ihbarını dikkate almadığını, süreci uzatmaya ve sözleşmenin fesih tarihi sonrası içinde lojistik hizmet bedeli tahsil edebilme amacıyla haksız kazanç elde etmeye çalıştığını, müvekkili şirket tarafından gönderilen ihtarnamelere rağmen davalı firma tarafından ürünlerin teslim edilmemesi sonrasında müvekkili tarafından mahkemeye müracaat edilmek zorunda kalındığını ve İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/774 Değişik İş sayılı dosyasında verilen ihtiyati tedbir kararı ile 2.400.000,00-TL tutarında teminat yatırılması koşuluyla davalı şirket deposunda bulunan ürünlerin yediemin sıfatıyla müvekkili şirkete teslimine karar verildiğini, bu ihtiyati tedbir kararının 27/08/2018 tarihinde Büyükçekmece … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile uygulanmaya konulduğunu, davalı firma deposunda bulunan müvekkili şirkete ait ürünlerin 30/08/2018 tarihinde yediemin sıfatıyla yediemin sıfatıyla müvekkil şirkete teslim edildiğini beyanla davalı firmanın sözleşmeye aykırı davranarak mülkiyeti müvekkili şirkete ait ürünleri teslim etmemesi nedeniyle müvekkili şirketin uğradığı kar kaybı dahil her türlü zararlar ile ürünlerin teslim alınması için ihtiyati tedbir kararı alınmak zorunda kalınması ve bu kararın uygulanması nedeniyle müvekkili şirketçe yapılan, yapılacak her türlü masrafların HMK madde 107 hükmü uyarınca toplanacak delillerle belirlenerek dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı firmadan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacının bilinçli olarak müvekkili şirketin 9 ay önce taşınmış olduğu adresine tebligat yaptırdığını, taraflarına cevap ve savunma yapma imkanlarını engellediğini, müvekkili şirket tarafından davacıya açılmış olan İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/667 Esas sayılı dosyasına davalının cevap dilekçesi vermesi ve bu dilekçenin deliller kısmında huzurdaki davanın da geçmiş olması ile müvekkilinin söz konusu davadan haberdar olduğunu, usulsüz tebliğe dayalı olarak yapılan işlemlerin tamamının iptaline karar verilmesini talep ettiklerini, müvekkilinin 9 ay önce terk ettiği eski adresine 35 e göre yapılan tebligat yapıldığı için bu tebligatın tamamen usulsüz olduğunu ve iptali gerektiğini, tebligatın usulsüz olması nedeniyle davalının savunması alınmadan ön inceleme duruşması ve akabinde duruşmalar yapılarak dosyanın bilirkişi aşamasına getirildiğini, dava dilekçesi ve eklerinin usulüne uygun olarak taraflarına tebliğ edilmediğini, belirsiz alacak davası olarak açılan bu davanın usule aykırı olduğunu, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davacının sözleşmenin iptal edildiğini belirtirken aynı zamanda tüm mağazalarına mal sevkiyatını müvekkilinden talep ettiğini, müvekkilinin malları sayıp teslim edememiş olmasına rağmen hiçbir şekilde malları teslim almak için eleman, tır , sayım uzmanı göndermediğini beyanla davanın öncelikle yetkisiz mahkemede açılmış olması nedeniyle yetki yönünden reddine, usulü eksikliklerin karşı tarafa tamamlatılmasının istenmesine, süresinde tamamlanmaz ise davanın usulden reddine, aksi halde esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 23/02/2021 tarih ve 2018/758 Esas – 2021/156 Karar sayılı kararında; “Dava taraflar arasındaki uyuşmazlık, tacir olan taraflar arası yapılan sözleşmeye aykırılık sebebiyle açılan tazminat davasıdır… Dosyadaki bilgi ve belgeler birarada değerlendirildiğinde; taraflar arasında yapılan lojistik taşıma ve muhafaza sözleşmesi, bu sözleşmenin eki protokol, davacı tarafın sözleşme fesih iradesi, denetime elverişli ve dosya kapsamına uygun bilirkişi raporu birarada değerlendirildiğinde, taraflar arasındaki sözleşmeye göre sözleşmenin feshi halinde, davalı tarafça stokta bulunan ürünlerin, davacıya teslim edileceğinin kararlaştırıldığı, bu iadenin ne surette yerine getireleceği konusunda sözleşmede bir açıklığın bulunmadığı, davacı tarafın ise bu teslimata karşılık düzenlediği 617.072,24-TL’lik fatura tanzim ettiği, davalı tarafın ticari defter ve kayıtlarını incelemeye sunmadığı, davacı tarafın ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulduğu, davacı tarafın incelenen ticari defter ve kayıtlarında, davalı tarafın, davacı taraftan herhangibir alacağı veya borcu olmadığı, hesap bakiyesinin sıfır olduğu, davacı tarafça düzenlenen 617.072,24-TL’lik depo taşıma maliyeti açıklamalı faturanın ve buna bağlı ters bakiye virmanının, kayıtlara girmemesinin gerektiği, ayrıca davalı tarafın, davacı taraftan 562.454,81-TL alacaklı olduğu kanaatine varıldığından, bilirkişi raporu doğrultusunda, davacı tarafça ispatlanamayan davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm krulmuştur. “gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Yerel mahkemece dosyaya sunulu delillerin yeterince değerlendirilmediğini, somut ve denetlenebilir bir gerekçeden yoksun şekilde davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Yerel mahkemenin gerekçeli kararında dosyaya mübrez deliller bakımından yeterli ve gerekli değerlendirmenin yapılmayarak davanın reddine karar verildiğini, bir mahkeme kararının gerekçeli olması için bu gerekçenin denetlenebilir ve somut olgulara dayandırılmış olması gerektiğini, gerekçeli karar incelendiğinde, kararda uzun uzun tarafların dilekçelerinden ve bilirkişinin tespitlerinden bahsedildiğini, davanın reddine ilişkin gerekçenin bir cümleyle geçiştirildiğini, davalının müvekkili şirketi yüz binlerce lira zarara uğrattığını, bu uyuşmazlığın ticari defter incelemesiyle anlaşılamayacağını belirtmelerine rağmen bilirkişilerin yetkilerini ve hadlerini aşarak hukuki yorumlar yaptıklarını ve mahkemenin bu raporları esas alarak karar verdiğini, Mahkemece kurulan bir hükmün gerekçeden yoksun olmasının yalnızca Usul Kanunlarımız bakımından aykırılık teşkil etmediğini ve aynı zamanda Uluslararası Normlar düzeyinde de Adil Yargılanma Hakkını ihlal ettiğini, tüm bu sebepler nazara alındığında, Yerel mahkemece davanın reddine ilişkin kararın kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini, Yerel mahkemenin yargılamasında bilirkişi heyetinin reddi sebepleri doğmuş olmasına rağmen, bilirkişi heyetinin reddi talebinin kabul edilmemesinin hukuka aykırı olduğunu, HMK’nın 272/1. maddesinde hakimlerin hakkındaki yasaklılık ve ret sebepleriyle ilgili kuralların, bilirkişiler bakımından da uygulanacağının düzenlendiğini, HMK’nın 36/1. maddesinde hakimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması hâlinde, taraflardan birinin hakimi reddedebileceğini, bu fıkranın (b) bendinde de, davada iki taraftan birine veya üçüncü kişiye kanunen gerekmediği halde görüşünü açıklamış olmasının red sebebi olarak sayılacağının belirtildiğini, Yerel mahkemece kendisinden görüşü istenmeyen hukuki konuda görüş bildirmesi de yasak olan bilirkişinin bu yasağı ihlal etmek suretiyle tarafsızlığını açıkça kaybettiğinin 15.12.2020 tarihli bilirkişi raporuyla ortaya konulduğunu, müvekkili şirketin adil yargılanma hakkı ihlal edilmekte olup bilirkişi heyetinin reddi ile yeni bir bilirkişinin atanması gerekirken, Yerel mahkemece 23.02.2021 tarihli celsede “…Davacı tarafça bilirkişinin reddi olarak bildirilen sebeplerin davayı uzatmaya yönelik talepler olması…” değerlendirmesinin yapıldığını, halihazırda bu sözleşmenin feshi ve ürünlerin kendisine teslim edilmemesi sebebiyle boyutunun tam olarak bilinmemekle birlikte milyonlarca lira zarar ettiğini düşündükleri müvekkili şirketin huzurdaki davayı uzatma gayreti içinde olamayacağının açık olduğunu, bilirkişi raporuna karşı itirazları doğrultusunda, bilirkişi heyetinin reddi ile tarafsız ve objektif bir bilirkişi heyeti oluşturularak yeniden rapor alınması gerekirken, aksi yönde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın taraflarının müdahillerinin ve yargılamanın diğer ilgililerinin kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerdiğini, huzurdaki dosyada 15.12.2020 tarihli bilirkişi raporunun düzenlenip taraflara tebliğ olduğunu, işbu rapora süresinde itiraz edilmiş olup, Yerel Mahkemece rapora karşı itirazlarının dikkate alınmamış olmasının adil yargılanma hakkını zedelediğini, tarafların arasındaki uyuşmazlığın özünü dahi anlamadığını, davacı ile davalı şirketler arasında 02.11.2015 tarihli lojistik hizmet sözleşmesi akdedilmiş olup, sözleşmenin feshine ilişkin işlemlerin sözleşme hükümlerine uygun olduğunu, taraflar arasında imzalanan sözleşme 3 yıl süreli olmakla birlikte yine taraflar arasında imzalanan 16.01.2018 tarihli “Ek Protokol” hükümleri gereğince “…, Sözleşme süresince en az 3 ay önceden yazdı bildirimde bulunmak şartıyla dilediği zaman ve herhangi bir sebep göstermeksizin iş bu Sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebilir” düzenlemesinin mevcut olduğunu, müvekkili şirketin Sözleşme ve Ek Protokol hükümlerine uygun bir şekilde Beyoğlu …. Noterliği kanalı ile keşide olunan 08.03.2018 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname ile davalı firma ile imzalanan Lojistik Hizmet Sözleşmesi’nin 3 aylık feshi ihbar süresi sonunda yani 08.06.2018 tarihi itibariyle feshedileceği bildiriminde bulunduğunu, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin feshi halinde davacı şirketin ürünlerinin nasıl iade edileceği hususunun sözleşme hükümlerinde yer aldığını, 02.11.2015 tarihli Sözleşmenin “Sözleşmenin Feshi-İhbar” ana başlıklı 14.maddesİ (c) bendi hükmüne göre “Sözleşmenin herhangi bir sebeple feshedilmesi durumunda, depodaki stok durumu her iki tarafın yetkililerince bir tutanakla tespit edilecektir. Trenkwalder, stokta tespit edilmiş mallan ..’e eksiksiz teslim etmekle yükümlüdür.” şeklinde olduğunu, herhangi bir sebeple müvekkili şirket tarafından sözleşmenin feshi halinde her iki tarafin yetkililerince stok mutabakatı yapılarak depoda mevcut tüm ürünlerin tek seferde ve tamamen müvekkili şirkete teslim edilmesinin davalının yükümlülüğünde olduğunu, sözleşme hükümlerinde bu hususun yoruma kapalı olarak, açıkça ortaya konulduğunu, bilirkişi raporunda sözleşmede malların nereden alınacağına ilişkin hüküm bulunmadığı belirtildikten sonra “…Sözleşme feshinde davalının malları teslim edecektir ibaresi, rutinde malları davacının kendi araç ve ekipmanıyla davalının deposundan alması şeklinde anlaşılmış olup…” değerlendirilmesi yapıldığını, dosya kapsamında oluşturulan bilirkişi heyetinin bir Makine Mühendisi ve bir Mali Müşavirden oluştuğunu, bilirkişilik mevzuatı gereği hukuki değerlendirme yapma hakları bulunmamakla birlikte, hukuk fakültesi mezunu olmayan bilirkişi heyetinin hukuki değerlendirme yapmış olmasının gülünç olduğunu, sözleşmenin hükümlerini yorumlama yetkisinin sadece hukuk eğitimi almış Mahkemeye ait olduğunu, bu yorumu yapabilmek için sözleşmede açık bir hükmün bulunmaması, somut olayda ihtilafın çözümü için yoruma ihtiyaç bulunmaması gerektiğini, somut olayda yoruma ihtiyaç bulunmamakta olup, sözleşme hükümlerinin net olduğunu, biran için sözleşme hükümlerinin açık olmadığı ve yorumlanması gerektiği varsayılsa dahi, davalının sözleşmesel sorumluluğu ve sözleşme mahiyeti gereği davalının kendi araç ve ekipmanıyla depoda mevcut tüm malları müvekkili şirkete teslim etmesi gerektiğini, davalı firmanın sözleşmeye konu malları müvekkili şirketin yönlendirdiği yerlere teslim etmekle yükümlü bir lojistik şirketi olduğunu, bilirkişilerin yetkilerini aşarak hukuki değerlendirme yapmış olmaları hem de sözleşmeyi hatalı olarak yorumlamış olmaları sebebiyle düzenledikleri raporun hükme esas alınmaması talep edilmişse de Yerel mahkemece hukuka aykırı bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalı şirkete fesih bildirimi yapılmış olmasına rağmen, süresi içerisinde depoda mevcut bulunan ürünlerin taraflarına iadesinin sağlanmadığını, müvekkili şirketçe usulüne uygun fesih bildiriminde bulunulmuş olup, davalı firmanın, 3 aylık feshi ihbar süresince sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini eksiksiz ifa etmesi ve sözleşmenin feshedileceği 08.06.2018 tarihi itibariyle müvekkili şirket yetkilileri ile birlikte mevcut stok durumunu tutanakla tespit ederek stoklarda bulunan tüm ürünleri müvekkili şirkete eksiksiz olarak teslim etmesi gerektiğini, davalı firmanın bu yükümlülüğe riayet etmediğini ve müvekkili şirkete ait ürünleri teslimden imtina ederek sözleşmeye aykırı davrandığını, davalı tarafça müvekkili şirkete Beşiktaş … Noterliği kanalı ile keşide olunan 19.03.2018 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamede Sözleşme ve Ek Protokol hükümlerine uygun olarak yapılan fesih bildirimi dikkate alınmaksızın ve hiçbir hukuki mesnedi bulunmaksızın, müvekkili şirket tarafından bildirilen fesih tarihinin davalı şirket uhdesinde bulunan ürünlerin sevkiyatı açısından mümkün olmadığı ve sözleşmenin yürürlükte olduğu süredeki günlük sevk miktarları dikkate alındığında stoklarda mevcut ürünlerin tasfiye sürecinin 208 işgünü süreceği iddia edilerek sözleşme feshinin 04.02.2019 tarihinde sağlanabileceğinin iddia edildiğini, davalının sözleşme hükümlerini hiçe saydığı gibi müvekkili şirketin feshi ihbarını da dikkate almayarak stoklarında mevcut ve tamamının mülkiyeti müvekkili şirkete ait ürünleri teslimden imtina ederek akde aykırı davrandığını, davalı firmanın müvekkili şirket tarafından Sözleşme ve Ek protokol hükümlerine uygun şekilde sözleşmenin feshi ihbarında bulunulmasına rağmen sözleşmeye aykırı davrandığını, feshi ihbar iradesini yok sayarak sözleşmeye yürürlükte kalmaya devam ediyormuş gibi hareket ederek süreci uzatmaya ve sözleşmenin fesih tarihi sonrası için de lojistik hizmet bedeli tahsil edebilme amacıyla haksız kazanç elde etmeye çalıştığını, Yerel mahkemenin gerekçeli kararında davacının iddiasını ispatlayamadığı sebebiyle reddine karar verilmişse de, bu hususun gerçeği yansıtmadığını, tarafların mutabık kaldığı Sözleşme ve Ek Protokol hükümlerine göre, 3 ay önceden yazılı bildirimde bulunarak sözleşmenin tek taraflı olarak feshinin gerçekleştirildiğini, davalı tarafın sözleşme hükümlerini bilmesine ve kendi deposunda haksızca bulundurduğu ürünleri teslim etme yükümlülüğü altına girmiş olmasına rağmen, üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmediğini, dosya kapsamında sunulan bilgi ve belgelere göre, davacı şirketin ürünleri teslim alabilmek için milyonlarca lira masraf yaptığını, yalnızca ihtiyati tedbir kararı alabilmek için bile 2.400.000,00 TL teminat yatırmak zorunda kaldığını, dosyada mübrez bilgi ve belgeler doğrultusunda, davalı şirketten alacaklı oldukları ortada olup, konusunda uzman bilirkişilerce bir bilirkişi raporu oluşturulmuş olsaydı hem ihtiyati tedbir kararı ile hem de mahrum kalınan kar kaybı ile alakalı olarak detaylı değerlendirme yapılacağını ve haklılıklarının ispatlanacağını, huzurdaki dosyanın bu hali ile de, haklılıklarının ortada olduğunu, Yerel mahkemece bilirkişi heyetinin reddi yönündeki itirazlarının kabulü ve yeniden rapor alınması talebinin kabulü ile objektif bir yargılama yapılması gerekirken aksi yönde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu davalının akde aykırı davranışı sonrasında müvekkili şirketin önemli miktarda maddi zarara uğratıldığını, mülkiyeti kendisine ait olan ve sözleşmenin feshi sonrasında davalı tarafça tek seferde teslim edilmesi gereken ürünlerin zamanında teslim edilmemesi sonrasında mahkemeye müracaat ettiğini, yüksek miktarda bir teminat ödeyerek ihtiyati tedbir kararı almak zorunda kaldığını, alınan ihtiyati tedbir kararı yalnızca ürünlerin muhafazasını içermekte olup, müvekkili lehine tasarruf yetkisine izin verilmediğini, müvekkili şirketin, sırf davalının sözleşmenin feshine ilişkin hükümlere riayet etmemesi sebebiyle kendisine ait yüzbinlerce liralık ürünü piyasaya süremediğini, hala bu ürünleri uhdesinde muhafaza ettiğini, söz konusu ürünlerin davalı firmaya ait depodan teslim alınıp taşınabilmesi için nakliye ve işçilik masrafları yapılmak zorunda kalındığı gibi başka bir depoya transfer edilerek orada muhafaza altına alınması gerektiğinden ayrıca depolama ve diğer hizmet bedelleri ödenmek zorunda kalınmış olup ayrıca ürünlerin stok kayıtlarıyla uygun yani eksik olup olmadığının tespiti amacıyla sayım yapılması gerektiğinden stok sayım masrafı yapılmak zorunda da kalındığını, en önemli kalem olarak ürünlerin davalı tarafça zamanında teslim edilmemesinden dolayı müvekkili şirketin kar kaybından kaynaklanan zararları mevcut olup bahsedilen tüm bu kalemlere ilişkin alacakların tespitinin ancak objektif, tarafsız ve alanında uzman bir bilirkişi heyeti incelemesiyle mümkün olabileceğini beyanla İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/758 E. ve 2021/156 K. sayılı kararının kaldırılmasına, yeniden yapılacak yargılama neticesinde davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, feshedilen lojistik hizmetleri sözleşmesi nedeniyle depolama alanında bulunan davacıya ait ürünlerin iade/teslim edilmemesi sebebiyle oluştuğu iddia olunan zararın davalıdan tazmini talebine ilişkindir.Davacı taraf, davalı ile aralarında lojistik hizmet sözleşmesi ve ek protokollerin imzalandığını, kendisine ait ürünlerin sözleşme ve protokoller uyarınca davalı tarafa ait depolarda muhafaza edildiğini ve istenilen mağazalara sevk edildiğini, sözleşmenin ek protokol uyarınca 3 ay önceden bildirilmek suretiyle feshedildiğini, davalının deposunda bulunan ürünleri teslim etmediğini, bu nedenle Mahkemeden ihtiyati tedbir kararı alındığını ve ürünlerin yedi emin olarak tarafına teslim edildiğini, başka bir depoya konulduğunu, gerek ihtiyati tedbir kararının alınması, gerek teminat yatırılması, gerekse ürünlerin başka bir depoya taşınması ve depolanması için masraflar yapıldığını, ayrıca ürünlerin sezonluk olması ve teslim edilmemesi nedeniyle satışa sunulamadığını, bu şekilde de kar kaybına uğradığını beyan ederek tüm zararlarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, davalı taraf, davacının fesih ihbarnamesine cevaben depoda bulunan ürünlerin yine ek protokollerde belirlenen usulde ve hangi sürede teslim edilebileceğinin davacıya bildirildiğini, davacı tarafından teslimin ne şekilde ve ne zaman yapılacağının bildirilmediğini, fesih ihbar süresi boyunca davacı tarafından yeni iş emirlerinin gönderildiğini, sözleşmede fesih halinde ürünlerin davacıya teslim edileceğinin kabul edildiğini, ürünleri teslim almak için kimsenin gelmediğini, davacının sözleşmeyi feshetmesi halinde her halükarda ürünlerin taşınması ve yeni bir yerde depolanması masraflarını kendisinin karşılayacağını, stok sayımının davacı tarafından yapılacağını, bu masrafların taraflarından talep edilemeyeceğini, davacının uğradığını iddia ettiği kar kaybı hususunda bir kusurlarının olmadığını beyanla davanın reddini savunmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dosya kapsamından; taraflar arasında, davalının davacıya depolama ve lojistik hizmeti vermesi konusunda 36 ay süreli ve 02.11.2015 tarihli lojistik hizmetleri sözleşmesi ve sözleşmeye ek lojistik hizmet bedelleri, lojistik hizmet süreçleri ile anahtar performans göstergelerinin imzalandığı, yine taraflar arasında imzalanan 16.01.2018 tarihli ek protokol ile sözleşmenin 4. maddesinin değiştirildiği ve sözleşme süresi başlıklı yeni düzenlemenin; “sözleşmenin süresi, imzalandığı tarihten itibaren 36 aydır. … sözleşme süresince en az 3 ay öncesinden yazılı bildirimde bulunmak şartıyla dilediği zaman ve herhangi bir sebep göstermeksizin iş bu sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebilir. Trenkwalder ise sözleşme süresince en az 6 ay öncesinden yazılı bildirimde bulunmak şartıyla dilediği zaman ve herhangi bir sebep göstermeksizin iş bu sözleşmeyi feshedebilir.” şeklinde olduğu, sözleşmenin feshi-ihbar başlıklı 14/c. maddesinde; “sözleşmenin herhangi bir sebeple feshedilmesi durumunda, depodaki stok durumu her iki tarafın yetkililerince bir tutanak ile tespit edilecektir. Trenkwalder, stokta tespit edilmiş malları …’e eksiksiz teslim etmekle yükümlüdür.” denildiği, davacı tarafından gönderilen 08.03.2018 tarihli Noter ihbarnamesi ile davalıya; 16.01.2018 tarihli ek protokol hükümleri gereğince 02.11.2015 tarihli sözleşmenin 08.06.2018 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere feshedildiğinin bildirildiği, davalı tarafından bu ihbarnameye cevaben gönderilen 19.03.2018 tarihli Noter ihtarnamesi ile davacıya; sözleşmenin fesih tarihi olarak bildirilen 08.06.2018 tarihinin ürünlerin sevkiyatı açısından mümkün olmadığının, sözleşmenin anahtar performans göstergeleri başlıklı ekinin 3.1. maddesi uyarınca ihtar tarihi itibariyle depoda bulunan asorti ürününün tasfiye sürecinin 49 iş günü, tekleme ürününün ise 208 iş günü süreceğinin, bu nedenle sözleşmenin feshinin 04.02.2019 tarihi itibariyle sağlanacağının bildirildiği, davacı tarafından bu ihtarnameye cevaben gönderilen 28.03.2018 tarihli Noter ihtarnamesi ile davalıya; sözleşmenin ek protokole uygun şekilde 3 ay önceden bildirim yapılmak suretiyle 08.06.2018 tarihi itibariyle feshedildiğinin, sözleşmenin feshinden sonra anahtar performans göstergeleri ve sair sözleşmenin yürürlük şartına bağlı olan düzenlemenin bir hükmünün ve geçerliliğinin kalmayacağının, 08.06.2018 tarihi itibariyle tüm ürünlerin taraflarına teslim edilmesi gerektiğinin ihtar edildiği, davalı tarafından bu ihtarnameye cevaben gönderilen 04.04.2018 tarihli Noter ihtarnamesi ile davacıya; bir önceki ihtarnamede bahsedilen hususların yanlış anlaşıldığının, taraflarının sözleşmenin feshedilmeyeceği veya ürünlerin teslim edilmeyeceği yönünde bir beyanlarının olmadığının, gönderilen ihtarda bildirilen tarihin mevcut malların teslim tarihi olduğunun, daha önce gönderilen her iki ihtarnamede de stok tespitinin ne zaman ve ne şekilde yapılacağının bildirilmediğinin, yükümlülüklerinin stok sayımı konusunda düzenlenecek tutanak sonrası başlayacağının, yine ihtarnamelerde teslimin ne şekilde ve nereye yapılacağının bildirilmediğinin, taraflarınca bildirilen teslim tarihinin sözleşmenin anahtar göstergeleri ekinin 3.1. günlük sevkedilen ürün oranı başlıklı maddesine göre hesaplandığının bildirildiği, davacı tarafından davalıya gönderilen 10.05.2018 tarihli Noter ihtarnamesi ile; 02.11.2015 tarihli sözleşme hükümleri uyarınca sözleşme konusu işlerin davalı tarafından ifa edilmesi maksadıyla istihdam edilen personele ait özlük hakları ile SGK primleri ve sair ödemelerin yapıldığını gösterir tüm belgelerin birer örneğinin tebliğden itibaren 3 iş günü içerisinde taraflarına tesliminin ihtar edildiği, davalı tarafından bu ihtarnameye cevaben gönderilen 15.05.2018 tarihli Noter ihtarnamesi ile davacıya; sözleşme uyarınca görevlendirilen personelle ilgili tüm sorumluluğun taraflarına ait olduğunun, bu nedenle istenilen belgelerin paylaşılmadığının bildirildiği, davacı tarafından gönderilen 27.06.2018 tarihli Noter ihtarnamesi ile davalıya; fesih ihtarına rağmen 08.06.2018 tarihi itibariyle ürünlerin teslim mükellefiyeti yerine getirilmediği gibi taraflarının fesih tarihi itibariyle stok sayımı yapılarak ürünlerin teslim edilmesi yönündeki taleplerinin de dikkate alınmadığının, sözleşme yürürlükteymiş gibi ürün sevkiyatı yapıldığının, teslimden imtina edildiğinin, ürünlerin teslim edilmemesi nedeniyle doğacak bütün zararlardan davalının sorumlu olacağının ve yasal yollara başvurulacağının bildirildiği, davalı tarafından bu ihtarnameye cevaben gönderilen 06.07.2018 tarihli Noter ihtarnamesi ile davacıya; sözleşmenin 08.06.2018 tarihi itibariyle feshedildiği bildirilmiş olmakla birlikte taraflar arasında yapılan yazılı ve sözlü görüşmelerde bu sürenin 31.07.2018 olarak revize edildiğinin, bu bildirim ile taraflarınca ürünlerin depodan sözleşmedeki şartlar kapsamında çıkışının yapılmasını sağlamak üzere tüm çaba gösterilmişse de, teslimatların taraflarınca bildirilen sürelerde yapılmadığının, sözleşmenin 14/c maddesi uyarınca sözleşmenin feshi durumunda depodaki stok durumu her iki tarafın yetkililerince tutanak altına alınıp sevkiyatın, sözleşmenin eki olan anahtar performans göstergeleri kapsamında yapılması gerektiği karar altına alınmış olmasına rağmen o tarihe kadar böyle bir talebin taraflarına bildirilmediğinin, bu bildirimden kaçınılarak taraflarınca ürünlerin teslim edilmediğinin beyan edilmesinin kötü niyetin göstergesi olduğunun bildirildiği, davacı tarafından bu ihtarnameye cevaben gönderilen 18.07.2018 tarihli Noter ihtarnamesi ile davalıya; taraflarına gönderilen 30.06.2018 tarihli faturayı kabul etmediklerinin, taraflarınca defalarca stok sayımı yapılarak ürünlerin tamamının teslim edilmesi talep edilmesine rağmen, “ürün sayımı yapabilirsiniz ancak ürünleri KPI açıklamalarında bildirilen sayıda teslim edebiliriz” şeklinde cevap verildiğinin ve açıkça sözleşmeye aykırı davranıldığının, sözleşmenin 08.06.2018 tarihi itibariyle feshedildiğinin ve bu sürenin hiçbir şekilde revize edilmediğinin beyan edildiği ve taraflarına ait ürünlerin derhal ve gecikmeksizin stok sayımı yapılarak teslim edilmesinin ihtar edildiği, davalı tarafından bu ihtarnameye cevaben gönderilen 25.07.2018 tarihli Noter ihtarnamesi ile davacıya; taraflarınca sevke hazır hale getirilen ürünlerin teslim alınmadığının, fesih tarihinden sonra taraflarına iş emirlerinin gönderildiğinin, hazırlanan siparişlerin teslim alındığının, bu nedenle 30.06.2018 tarihli faturanın tanzim edildiğinin, karşı tarafın stok sayımı yapılıp ürünlerin teslimi ile ilgili taleplerinin olduğu iddiasının asılsız olduğunun, bu hususta taraflarınca yapılan bildirimlere dahi sessiz kalındığının, karşı tarafın sayım yapılması yönündeki talebinin sayım sonucunda blok olarak bütün malları alma talepleri nedeniyle uygulanmadığının, malların blok olarak çıkarılmasının hem sözleşmeye aykırı olduğunun, hem de fiilen mümkün olmadığının bildirildiği, davacı tarafından bu ihtarnameye cevaben gönderilen 08.08.2018 tarihli Noter ihtarnamesi ile davalıya; 30.06.2018 tarihli faturayı kabul etmediklerinin, faturanın hiçbir yasal dayanağının olmadığının, taraflarınca sözleşmeye uygun olarak stok sayımı yapıp tüm ürünleri teslim almaya hazır oldukları bildirilmesine rağmen maliki oldukları ürünlere el konulduğunun, karşı tarafın taraflar arasında düzenlenen ve ürünlerin teslimatının 31.07.2018 tarihi itibariyle tamamlanmasına dair protokolü imzadan imtina ettiğinin bildirildiği ve ürünlerin derhal ve gecikmeksizin stok sayımı yapılarak taraflarına teslim edilmesinin ihtar edildiği, davalı tarafından 29.08.2018 tarihli Noter ihtarnamesi ile davacıya; sözleşmeye uygun şekilde ödeme yükümlülüğünü yerine getirmedikleri ve bu nedenle yasal yollara başvurulacağının bildirildiği, İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/774 değişik iş, 2018/835 karar sayılı ve 08.08.2018 tarihli kararı ile; davacıya ait ve davalının deposunda bulunan … markalı ürünlerin ihtiyati tedbiren ve 2.400.000 TL teminat mukabilinde yedi emin olarak davacıya teslimine karar verildiği, davacı tarafından teminat yatırılmak suretiyle anılan kararın Büyükçekmece … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icraya konulduğu, ürünlerin davacı tarafından yedi emin olarak teslim alındığı, davacı ile dava dışı şirketler arasında ürünlerin davalıya ait depodan alınarak başka bir depoda muhafaza edilmesi, nakliyesi ve stok sayımı konusunda 27.08.2018 tarihli protokollerin düzenlendiği ve bu protokollere konu işlerin ifası kapsamında dava dışı şirketlerce davacı adına taşıma bedeli, stok sayım bedeli vb açıklamalar ile faturaların kesildiği, Mahkemece alınan bilirkişi heyet raporunda davacının incelenen ticari defterleri uyarınca davalıdan alacağının olmadığının, davacı tarafından düzenlenen depo taşıma maliyeti açıklamalı 617.072,24 TL bedelli faturanın ve buna bağlı ters bakiye virmanının kayıtlara girmemesi gerektiğinin, davalının ticari defterlerini incelemeye sunmadığının tespit ve beyan edildiği, davacı vekili tarafından rapora itiraz edildiği ve bilirkişi heyetinin reddinin talep edildiği, Mahkemece 23.02.2021 tarihli ara karar ile bilirkişi heyetinin reddi ve yeniden rapor alınması taleplerinin reddine karar verildiği anlaşılmıştır. 6100 sayılı HMK’nın 273. maddesi uyarınca; bilirkişinin görev alanı Mahkemece belirlenir. 282. maddesi uyarınca; hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Somut dosyada Mahkemece 01.10.2019 tarihli, 2 nolu celsede atanan bilirkişi heyeti tarafından iddia ve savunma kapsamında rapor düzenlenmesinin karar altına alındığı ve bilirkişi heyetince bu kapsamda düzenlenen raporun diğer deliller ile birlikte değerlendirildiği, davacı vekilince rapora itiraz dilekçesinde yalnızca düzenlenen rapor içeriğine atıf yapıldığı ve fakat HMK’nın 272. maddesinin atfı ile 36. maddesinde düzenlenen bilirkişinin reddi sebeplerinin oluştuğuna dair somut bir gerekçe ve delilin sunulmadığı, bu nedenle Mahkemece bilirkişinin reddi talebinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik olmadığı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın, sözleşmenin feshi nedeniyle davalıya ait depoda bulunan davacıya ait ürünlerin davacı tarafa ne şekilde, nerede ve ne zaman teslim edileceği, davalının teslim yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığı ve bu kapsamda davacının uğradığı bir zarar olup olmadığı noktasında toplandığı, taraflar arasında imzalanan 16.01.2018 tarihli ek protokolün yukarıda açıklanan maddesi uyarınca lojistik hizmetleri sözleşmesinin davacı tarafından 3 ay önceden bildirimde bulunularak 08.06.2018 tarihinde feshedildiği, sözleşmenin feshi-ihtar başlıklı 14/c maddesinde yer alan düzenlemede, sözleşmenin herhangi bir sebeple feshi halinde depodaki stok durumunun her iki tarafın yetkililerince bir tutanak ile tespit edileceği ve davalının, stokta tespit edilmiş malları davacıya eksiksiz teslim etmekle yükümlü olduğunun kabul edildiği, bununla birlikte teslimin nerede, hangi tarihte ve ne şekilde yapılacağının düzenlenmediği, tarafların yetkililerince imzalanmış bir stok sayım tutanağının bulunmadığı, davacı tarafça, taraflar arasındaki sözleşme ile davalının, ürünlerin istenilen yerlere teslim işini üstlenmesi nedeniyle sözleşmenin feshi halinde de ürünlerin teslimini gerçekleştirmesi gerektiği iddia edilmekle birlikte, davalıya gönderilen ihtarnamelerde teslim yeri ve tarihinin bildirilmediği, yalnızca stok sayımının ve teslimin yapılmasının ihtar edildiği, davalı tarafından ise fesihten sonra taraflarınca yapılacak teslimin ancak sözleşme ve eki olan protokollere göre yapılacağının, ürünlerin blok halinde tesliminin mümkün olmadığının bildirildiği, bu noktada davacı tarafın bir yandan davalının feshedilen sözleşmede üstlendiği edimi, fesihten sonra da ifa etmesi gerektiğini iddia ederken, bir yandan da sözleşmenin feshi itibariyle doğan teslim yükümlülüğüne sözleşme ve eki protokollerdeki düzenlemelerin uygulanamayacağını iddia ettiği, sözleşmenin 14/c maddesi ile davalıya yüklenen sorumluluğun yalnızca eksiksiz teslim sorumluluğu olduğu, teslimin şekli, tarihi ve yeri ile ilgili bir düzenleme olmamasına rağmen taraflarca bizzat davalı tarafından davacıya ait adreslere yapılacağı örtülü şekilde kabul edilmekle, davalının ürün teslimini sözleşme ve taraflar arasındaki fiili uygulamaya göre yapmasında bir usulsüzlük olmadığı, davacı tarafından dosyaya, ürünlerin stok sayımı için bir yetkilisini görevlendirdiği ve stok sayımına müteakiben davalıya ait depoya tarafınca gönderilen araç ve personelle ürünlerin teslim alınmak istendiği, buna rağmen davalı tarafından ürünlerin teslim edilmediğine dair herhangi bir tespit tutanağının sunulmadığı ancak ihtiyati tedbir kararının icrası kapsamında davalıya ait depodan kendisi tarafından yetkilendirilmiş taşıma şirketine ait araç ve personelle ürünlerin teslim alındığı, bu minvalde taraflar arasındaki lojistik hizmetleri sözleşmesinde fesih halinde depoda bulunan ürünlerin teslim edileceği tarihin belirtilmemesi, teslimin bizzat davalı tarafından davacıya ait belirli bir adrese ve tek seferde yapılacağına dair açık bir düzenleme olmaması karşısında, davacının feshettiği sözleşme nedeniyle kendisine ait ürünleri davalıya ait depodan bizzat teslim alması gerektiği, fesihten sonra davalının teslim yükümlülüğünün sözleşmedeki gibi olduğunun kabulü halinde ise, teslimin şekli ve zamanının da yine sözleşmeye göre belirleneceği, sonuç olarak davalı tarafından davacıya ait ürünlere el konularak teslimden imtina edildiği iddiası ispat edilemediğinden davacının davalıdan herhangi bir tazminat talep edemeyeceği, Mahkemece davacı vekilinin itirazları nedeniyle bilirkişi ek raporu alınmaksızın davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 25/05/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.