Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/717 E. 2023/1278 K. 14.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/717
KARAR NO: 2023/1278
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/02/2021
DOSYA NUMARASI: 2019/882 Esas – 2021/99 Karar
DAVA: Menfi Tespit (Kambiyo Senedinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/09/2023
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı davacılar vekili ve davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinden … ile davalı şirket arasında müvekkilinin evinin yalıtım işlerinin ve restorasyon işlerinin yapılması için bir takım malzemelerin davalı şirketten satın alınması için şifahen anlaşıldığını, davalı şirketin bonoyu aldığını, buna rağmen teslim etmeyi taahhüt ettiği malları ya da bonoyu müvekkillerine iade etmediğini, söz konusu mallara ilişkin faturanın davalı tarafça düzenlenmediğini, müvekkillerinin çabalarına ve şifahen taleplerine rağmen davalı şirketin bonoyu iade etmediğini, müvekkillerin zarara uğramaması için bononun icra takibine konu edilmemesi, icra takibine maruz kalındığında icra takibinin durdurulması amacıyla ihtiyati tedbir kararı verilmesi için İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesine ihtiyati tedbir talebinde bulunulduğu, davalı tarafça Küçükçekmece … İcra Müdürlüğüne taraflarının ihtiyati tedbir başvurusundan sonra icra takibi başlatıldığını, taraflarınca icra takibinin durdurulması kararını ifa ettiklerini,müvekkilleri ile davalı şirket arasında yazılı sözleşme bulunmadığını, davalı tarafça düzenlenen herhangi bir faturanın bulunmadığını bu sebeple 69.000 TL bedelli bononun sebebi ile borcun bulunmadığını, davalının müvekkillerine mal satımı veya nakden para vermesinin söz konusu olmadığını, mal satımı söz konusu olsa dahi davalının sattığı mallar ile ilgili fatura keşide edilmesi gerektiğini, davalı tarafından müvekkilleri adına keşide edilmiş fatura bulunmadığını, tacir olan davalının fatura düzenlemeden mal satmasının mümkün olmadığını belirterek müvekkillerinin anılan bono tutarından borçlu olmadığının tespit edilmesine karar verilmesini, davanın menfi tespit davası olarak kabul edilmesini, Küçükçekmece …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasıyla başlatılan takibin iptaline karar verilmesini, bono bedelinin ödenmesi halinde davanın istirdat davası olarak kabul edilmesini, kötü niyetli icra takibi başlatan davalı aleyhine % 20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatı’na hükmedilmesini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların senedin ihdas nedenini talil ettiklerini ve değiştirdiklerini, davacıların senedin ihdas nedenini talil ettiklerine göre iddialarını HMK 200 vd. Maddeleri uyarınca senetle kanıtlamakla yükümlü olduklarını, davanın haksız ve hukuka aykırı olarak açıldığını belirterek davanın reddini, icra takibinin durdurulması hakkındaki ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını, davacı aleyhine alacağın %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar ve kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa bırakılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 09/02/2021 tarih ve 2019/882 Esas – 2021/99 Karar sayılı kararı ile; ” Huzurdaki dava menfi tespit davasıdır. Uyuşmazlık davacılar ile davalı şirket arasında ticari ilişki olup olmadığı, sözleşme yükümlülüklerinin taraflarca ifa edilip edilmediği, dava konusu bononun bedelsiz kalıp kalmadığı, davalıların davalı şirkete borcunun bulunup bulunmadığı, ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususlarına ilişkindir. Davanın menfi tespit davası olması sebebi ile öncelikle dava konusu icra dosyası mahkememiz dosyası arasına alınmış, yapılan incelemede Küçükçekmece … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile mahkememiz dosyasının taraflarının aynı olduğu, dosyamız davacılarının borçlu, dosyamız davalısı şirketin alacaklı olduğu, dava değerlerinin asıl alacak yönünden aynı olduğu, takibin kambiyo senedine dayandığı, takibin 23/09/2019 tarihinde ikame edildiği görülmüştür. Davacının dava açılmadan evvel ihtiyati tedbir talebiyle İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne başvurduğu, bu başvurusunun 20/09/2019 tarihinde yapıldığı, mahkemenin 2019/1311 Es sayılı dosyasında yapılan incelemede verilen 2019/1335 K sayılı karar ile İİK 72 kapsamında Küçükçekmece … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası’nın durdurulmasına karar verilmiştir. Bu karara itiraz edilmesi üzerine mahkemesince karar 13/11/2019 tarihinde (huzurdaki dava ikame edildikten sonra) kaldırılmış olup davacı tarafça mahkememize yeniden tedbir talebinde bulunulmuş, mahkememizce verilen 25/11/2019 tarihli ara karar ile tedbir talebi reddedilmiştir. Davacı tarafça tedbir talebine dair istinaf yoluna başvurulmuş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/91 Es; Karar No: 2020/200 sayılı dosyasında yaptığı inceleme neticesinde istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir. Yargılama kapsamında mahkememizce görevlendirilen mali müşavir bilirkişi Veli İlikli marifetiyle hazırlanan tarihli raporda özetle, davalıya ait resmi ticari defterin kapanış tasdiki yapılmadığından delil niteliği taşımadığını, söz konusu bononun resmi ticari defterlere kayıt edilmediği, söz konusu şifahi anlaşma gereği yapılacak olan restorasyon işlerinin ve de bu restorasyon işleriyle ilgili birtakım malzemelerin davalıya teslim edildiğine dair herhangi bir fatura, irsaliye teslim belgesine rastlanılmadığı mütalaa edilmiştir. Mahkememizce Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na müzekkere yazılarak 2020/34839 CBS sayılı soruşturma dosyası istenmiş yapılan kontrolde şikayetçinin davalı şirket yetkilisi …, şüphelilerin ise huzurdaki davanın davacıları … ve … olduğu, davalı şirket yetkilisi …’in 30/09/2019 tarihinde huzurdaki davacılardan şikayetçi olduğu anlaşılmıştır. Soruşturma dosyasında yapılan incelemede İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/161361 CBS sayılı soruşturma dosyası istenmiş ve celse arasında dosya re’sen incelenmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/161361 CBS sayılı soruşturma dosyasında davalı şirket yetkilisinin dilekçe sunduğu ve müşteki sıfatı ile ifade verdiği, ifadesinde senedin sebebine dair beyanlarda bulunduğu, öncelikle inşaatta yaptığı işlerden dolayı senet aldığını ifade ettiği, daha sonra bu senetleri başka senetler ile değiştirdiğini belirtmiştir. Anılan dosyada mahkemece yetkisizlik kararı verildiği ve bu karar üzerine dosyanın Bakırköy CBS’ye gönderildiği ve yukarıdaki esas numarasını aldığı anlaşılmıştır. 2004 sayılı İİK’nın 72. Maddesinde “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranını alacaklıya verilmemesini isteyebilir. Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.” hükmüne havidir. Mahkememizce soruşturma dosyası incelendikten sonra 29/09/2020 tarihinde takibin durdurulmasına yönelik tedbir kararı verilmiş, ancak İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi davalının istinaf başvurusu üzerine 2020/1664 Es 2020/1371 K sayılı kararı ile İİK’nın 72/3 maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemeyeceği gerekçesiyle mahkememiz tedbir kararının kaldırılmasına karar vermiştir. Yukarıda belirtildiği üzere davacıların İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne 20/09/2019 tarihinde ihtiyati tedbir talebiyle başvurduğu, mahkemece 27/09/2019 tarihinde karar verildiği, teminatın 02/10/2019 tarihinde yatırıldığı, mahkememize davanın 11/10/2019 tarihinde ikame edildiği, böylece HMK. Md 397 kapsamında süresinde dava açıldığı anlaşılmıştır. Mahkememiz bu durumda sayın istinaf dairesinin kaldırma kararında belirttiğinin aksine davacının davasının icra takibinden önce açıldığının kabulü gerektiği kanaatindedir. Huzurdaki davada asıl uyuşmazlık ispat yükünün hangi tarafta olduğuna ilişkindir. Zira dava konusu bononun varlığı, ya da bono üzerindeki imzalara ilişkin bir inkar bulunmamaktadır. Yapılması gereken ispat yükünün hangi tarafta olduğunun tespit edilerek bu tarafın ispat yükünü ifa edip etmediğini belirlemektir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2017/10911 Es 2018/11667 K sayılı içtihadında belirtildiği üzere bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Hemen belirtmelidir ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir. Bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespitini içeren davada ispat yükü, kural olarak senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Ancak, bir defa bir mal alışverişine dayandığı “malen” kaydıyla ya da bir alacak borç ilişkisine dayandığı “nakten” kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin talili (nedene, illete bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Senedi talil eden, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. Senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, tarafların yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır. Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, lehine olan senet karinesi çürümüş sayılacak, bunun sonucu olarak da, iddiası paralelinde ispat yükünü de üstlenecektir. Buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir.Hemen burada, menfi tespit (borçsuzluğun tespiti) konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. Maddesi). İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir. Bonoda bedel kaydı varsa bononun bu nedenle düzenlendiği doğru kabul edilir, bedel kaydının aksini ileri süren bu iddiasını ispatla mükelleftir. Bono, esasen bağımsız borç ikrarı içeren bir senettir. Bu nedenle ispat yükü, kural olarak, senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak, bedel kaydının mevcut olması halinde ispat yükü bu kaydın aksini savunan tarafa ait olacaktır. Bir alacak borç ilişkisine dayandığı “nakten” kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin ta’lili (nedene, illete bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir durumda kanıt yükümlülüğü yer değiştirir ve senedi talil eden, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer (YHGK 17.12.2003, 19-791/768) (Dr. Adnan Deynekli, Bonoda Bedel Kaydının Ve Talilin İspat Yüküne Etkisi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, s.7 vd.).Huzurdaki davada davacı vekili dava konusu bononun davacı …’nun evinin yalıtım ve restorasyon işi ile ilgili yapılan anlaşma gereği verildiğini belirtmiştir. Davalı şirket yetkilisi de 30/09/2019 tarihli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda verdiği ifadesinde … ile …’un Bağcılar ilçesinde bulunan inşaattaki işleri nedeniyle dava konusu bonoyu aldığını ifade etmiştir. Bu durumda davalının savcılık nezdinde verdiği ifadesinde bononun sebebini talil eden davalının ispat yükünü üzerine aldığının kabulü yukarıda belirtilen Hukuk Genel Kurulu kararının bir gereğidir. Davalı vekilince çift taraflı talil halinde ispat yükünün yer değiştirmeyeceğine yönelik iddianın huzurdaki davada uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Çift taraflı talil halinde ispat yükünün yer değiştirmemesi ilkesinin uygulanabilmesi bono sebebinin her iki tarafça da farklı şekillerde talil edilmesi halinde uygulanabilir. Konunun anlaşılması için Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/2425 Es 2020/4100 K sayılı kararı örnek gösterilebilir. Temyiz konusu Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 29.12.2017 tarihli 2017/1462-2017/1949 K sayılı kararında “6100 sayılı HMK’nun 201.maddesi uyarınca senede karşı ileri sürülen her türlü iddianın senetle ispatı gerekmektedir. Somut olayda davacı, dava konusu malen düzenlenen senedin teminat olduğunu, davalı ise nakden düzenlendiğini savunması gözetilerek davacının çift taraflı talil nedeniyle artık senedin teminat senedi olduğunu iddia ettiğine göre ispat külfeti davacı da olup bu yöndeki iddialarını yazılı delille kanıtlamak zorundadır. Dava konusu senedin ihdas nedeni bölümünde ise “malen” kaydı bulunmaktadır. Bu durumda hem davacı, hem de davalı senedin ihdas nedenini talil etmektedirler. Başka bir ifadeyle, somut olayda çift taraflı talil söz konusudur. Çift taraflı talilde ispat külfeti yer değiştirmez. Yargıtay’ın uygulaması da bu doğrultudadır. ” denilmekte ve bu gerekçe 11. Hukuk Dairesi’nce kabul görmektedir. Belirtilen örnekte dava konusu bono malen kaydını taşımakta, davacılar bononun teminat bonosu olduğunu, davalı ise nakden ödendiğini iddia etmektedir. Burada hem davalı hem de davacının farklı sebeplerle talil yaptıkları açıktır. Bu durumda ispat yükünün yer değiştirmesine sebep yoktur. Huzurdaki davada taraflar dava konusu bononun hangi sebeple verildiğine dair bir ihtilaf halinde değillerdir. Davalı vekilince iddia edilen çift taraflı talilin söz konusu olması için her iki tarafın farklı sebeplerle bonoyu talil etmeleri gerekirdi. Ancak davanın her iki tarafınca dava konusu bononun davacılara ait inşaat işlerinin yapımına ilişkin olarak davacı tarafça davalı tarafa verildiği belirtildikten sonra bu iradelerin yok sayılması mümkün değildir. Bu durumda ispat yükünü davacının üzerine aldığının kabulü gerekir.TTK’nın 18. maddesinde tacir olmanın hükümleri arasında sayılan yükümlülüklerin biri de bu Kanun hükümleri uyarınca gerekli ticari defterleri tutmaktır. Defter tutma yükümlülüğü Kanunun 64. maddesinde ayrıca düzenlenerek her tacirin, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu kanuna göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorunda olduğu belirtilmiştir. İspat yükünün davalıya geçtiği yeni durumda davalı tarafın ticari defterlerinden davalılara dair herhangi bir kaydın bulunmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar davalı tarafça davacı tarafın sonradan delil bildirmesine muvafakat edilmediği ifade edilmiş ise de davacı tarafın dayandığı soruşturma dosyasında soruşturmanın 30/09/2019 tarihinde davalı şirket yetkilisinin şikayet dilekçesi üzerine başladığı, huzurdaki davanın bu dilekçenin verilmesinden ve şirket yetkilisinin ifadesinin alınmasından çok kısa bir süre sonra ikame edilmesi, davacıların huzurdaki dava ikame edilirken bu soruşturma dosyasından haberdar olduklarının dosyadan anlaşılmadığı görülmekle bu itirazda isabet görülmemiştir. Son tahlilde dava konusu bononun bedelsiz olduğu vicdani kanaatiyle davacıların bu bono dolayısıyla borçlu olmadığının tespitine, icra takibinin iptaline, davalı alacaklının takibinde haksız ve kötüniyetli olduğu hususu davacılar tarafından ispatlanamadığından İİK 72/5 maddesi koşulları oluşmadığından, davacının % 20 tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; “1-Davanın KABULÜ ile; davacıların Küçükçekmece … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyası ve takibe konu bono nedeniyle davacıların davalıya borçlu olmadığının TESPİTİNE, 2-Küçükçekmece … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasının İPTALİNE, 3-Kötüniyet tazminatı talebinin reddine, ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacılar vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVACILAR VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİNDE ÖZETLE; Yerel Mahkemece davanın kabulüne karar verildiğini, ancak icra inkar tazminatı taleplerinin reddedilmiş olduğunu, icra inkar tazminatına hükmedilmemesinin usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu, yerel mahkemece huzurdaki davada asıl uyuşmazlığın ispat yükünün hangi tarafa ait olduğunun değerlendirilmiş olduğunu, davalı şirketin tacir olması dolayısıyla ve TTK ‘nın 18. maddesi gereği, tacir olmanın yükümlülüklerinden birinin ticari defter tutulması olduğunun belirtilmiş olduğunu, ancak davalı şirket tacir olmasına rağmen, ticari defterlerinde müvekkillere dair herhangi bir kaydın bulunmadığının belirtildiğini, bu nedenler ile yerel mahkemece dava konusu bononun bedelsiz olduğu ve müvekkillerin bu bono dolayısıyla borçlu olmadığının tespitine ve icra takibinin iptaline karar verilerek, ikame etmiş oldukları davanın kabulüne karar verilmiş olduğunu, Ancak aynı tarihli yerel mahkemenin gerekçeli kararında, davalı şirketin icra takibinde haksız ve kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından, davalı şirket aleyhine %20 kötü niyet tazminatı taleplerinin reddine karar verilmiş olduğunu, Yargıtay’ın yerleşik kararları uyarınca; kötü niyet tazminatının takibe girişmekte kötü niyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğinde olduğunu, bu hususun Yargıtay kararları ile de sabit olduğunu, öğretide ve Yargıtay uygulamasına göre alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklının kötü niyetli kabul edileceğini, bu nedenle dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere müvekkillerin, davalıya Küçükçekmece … İcra Müdürlüğü … esas sayılı dosyasının dayanağı olan 02.07.2019 düzenleme tarihli ve 15.09.2019 vade tarihli 69.000 TL bedelli bono tutarında borçlu olmadıklarının yerel mahkemece de kabul edildiğini ve söz konusu icra takibinin iptaline karar verildiğini, davalı şirketin söz konusu icra takibine kötü niyetli olarak giriştiklerinin dosya kapsamından açıkça anlaşılmakta olduğunu, zira davalı şirket tarafından ticari defter kayıtlarında gözükmeyen bir alacak için müvekkiller hakkında icra takibi başlatılmış olduğunu, yine davalı şirket yetkilisi tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2019/161361 soruşturma numaralı dosyasına sunulan dilekçe ve ifade tutanağında; özetle; davalı şirket ile müvekkillerinin yetkilisi olduğu … A.Ş. arasındaki ticari ilişki sebebi ile, … isimli şirketten, davalı şirket adına 140.000 TL. bedelli çek aldıklarını, ayrıca …’ın davalı şirkete 20.000 TL. cari hesaptan da borçlu olduğunu, söz konusu 140.000 TL. tutarlı çek ödenmeyince, müvekkillerden 160.000 TL. Bedelli bono aldığını, bu bononun 100.000 TL.’sini tahsil ettiklerini, 60.000 TL’sini ve 9.000 TL. Avukat masraflarını tahsil edemedikleri için müvekkillerden 69.000 TL. (davaya konu) bonoyu aldıklarını ifade ettiğin, davalı şirket yetkilisinin, şikayet dilekçesinde ve ifade tutanağında, davaya konu bononun sebebinin müvekkillerin davalı şirkete olan borcu değil, müvekkillerin yetkilisi olduğu … İnş. A.Ş.’nin davalı şirkete olan borcu sebebi ile müvekkillerce verildiğini beyan ettiğini, ayrıca bu bonodaki 9.000 TL’lik tutarın şirket alacağı olmadığı, bu 9.000 TL.’nin avukatlık ücreti olarak alındığını ikrar ettiğini, Zira, davalının ticari defterlerinde davaya konu borç kaydı olmadığı gibi, şirket yetkilisinin dahi, müvekkillerin davalıya borçlu olmadığını ikrar etmiş olup, davalı şirketin davaya konu bonoyu icra takibine konu etmesinin haksız ve kötü niyetli olduğunu, ayrıca davalı tarafın tacir olup, TTK’nın kendisine yüklediği basiretli tacir olma hükümlerine uygun davranması gerektiğini, Bu nedenle yerel mahkemenin davalı şirket aleyhine kötü niyet tazminatına hükmetmemesinin hukuka aykırı olup, söz konusu redde ilişkin kısmın kaldırılarak davalı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini beyanla; Açıklanan nedenlerle; İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/882 Esas sayılı ve 2021/99 Karar sayılı ilamının icra inkar tazminatının reddine ilişkin kısmının kaldırılarak, yapılacak istinaf incelemesi sonucu davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama ve vekalet ücretinin karşı tarafına yükletilmesini talep etmiştir.
DAVALI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİNDE ÖZETLE; Mahkeme tarafından davanın kabulüne ve tazminat ödenmesine karar verilmiş olduğunu, Davacı vekilinin dava dilekçesinde iddia ettiği gibi bono karşılığı yapılmayan yalıtım işlemlerine karşılık hiçbir delil dosyaya sunamadığını, buna rağmen Yerel mahkemenin gerekçeli kararında dosyada ibraz olunmayan deliller ve bazı özel durumlar dahilinde verilen yargıtay kararları doğrultusunda usul ve yasaya aykırı olarak davanın kabulüne karar vermiş olduğunu, Yerel mahkemenin gerekçeli kararında “Huzurdaki dava menfi tespit davasıdır. Uyuşmazlık davacılar ile davalı şirket arasında ticari ilişki olup olmadığı, sözleşme yükümlülüklerinin taraflarca ifa edilip edilmediği, dava konusu bononun bedelsiz kalıp kalmadığı, davalıların davalı şirkete borcunun bulunup bulunmadığı, ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususlarına ilişkindir” denilerek: kısaca açıklanacak olursa; – Davanın menfi tespit davası olduğunun belirtilmiş olmasına rağmen icra takibinden önce açılmış dava olarak karar alındığını ve takibin istinaf mahkemesinin kararına rağmen usul ve yasaya aykırı karar alındığını, – Uyuşmazlığın davacılar ile davalı şirket arasında ticari ilişki olup olmadığı, sözleşme yükümlülüklerinin taraflarca ifa edilip edilmediği, dava konusu bononun bedelsiz kalıp kalmadığı, davalıların davalı şirkete borcunun bulunup bulunmadığının tespiti yapılması gerektiğinin belirtildiğini, fakat dava dosyasında davacı tarafından buna ilişkin hiçbir delil ortaya koyulmadığından açıklayacakları üzere farklı yollardan usul ve yasaya aykırı deliller ile karar verilmiş olduğunu, – Davacı vekilinin dava dilekçesinde ve sonrasında belirtmediği savcılık ifade tutanaklarını dosyaya her nasılsa müvekkil şirketin rızası dışında konulduğunu ve gerekçeli karara konduğunu, ceza davasının hukuk mahkemesi hakimini bağlayacağı konuların savcılık ifade tutanakları olmadığını, ayrıca savcılık ifade tutanaklarının ticari davada herhangi bir delil değeri de olmadığını, bu ifadelere dayanılarak senet üzerindeki müceretliği ortadan kaldırmanın hukuki açıdan mümkün olmadığını, yerel mahkemenin senedin soyutluğunu ortadan kaldırıcı nitelikteki belgelerin olmamasından dolayı davanın reddine karar vermesi gerekirken hukuki hataya düştüğünü, devamla yerel mahkemenin gerekçeli kararında ” …takibin 23/09/2019 tarihinde ikame edildiği görülmüştür. Davacının dava açılmadan evvel ihtiyati tedbir talebiyle İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne başvurduğu, bu başvurusunun 20/09/2019 tarihinde yapıldığı, mahkemenin 2019/1311 Es sayılı dosyasında yapılan incelemede verilen 2019/1335 K sayılı karar ile İİK 72 kapsamında Küçükçekmece … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası’nın durdurulmasına karar verilmiştir. Bu karara itiraz edilmesi üzerine mahkemesince karar 13/11/2019 tarihinde (huzurdaki dava ikame edildikten sonra) kaldırılmış olup davacı tarafça mahkememize yeniden tedbir talebinde bulunulmuş, mahkememizce verilen 25/11/2019 tarihli ara karar ile tedbir talebi reddedilmiştir. Davacı tarafça tedbir talebine dair istinaf yoluna başvurulmuş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2020/91 Es; Karar No: 2020/200 sayılı dosyasında yaptığı inceleme neticesinde istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir.” denilmiş olduğunu, …Yukarıda belirtildiği üzere davacıların İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne 20/09/2019 tarihinde ihtiyati tedbir talebiyle başvurduğu, mahkemece 27/09/2019 tarihinde karar verildiği, teminatın 02/10/2019 tarihinde yatırıldığı, mahkememize davanın 11/10/2019 tarihinde ikame edildiği, böylece HMK. Md 397 kapsamında süresinde dava açıldığı anlaşılmıştır. Mahkememiz bu durumda sayın istinaf dairesinin kaldırma kararında belirttiğinin aksine davacının davasının icra takibinden önce açıldığının kabulü gerektiği kanaatindedir. ” denilmiş olduğunu, Açıkça usul ve yasaya aykırı olarak icra takibinin durdurulması ve istinaf kararına rağmen böyle bir karar verilmesinin “devletin tazminat sorumluluğunu” doğurmakta olduğunu, bu nedenle yerel mahkemenin kararın kaldırılmasının elzem olduğunu, Devamla yerel mahkemenin gerekçeli kararında bilirkişi incelemesinden bahsedildiğini, fakat bilirkişinin dava dosyasında sadece ticari defterleri incelediğini, davaya konu hizmete ilişkin herhangi bir bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını, davacı vekilinin iddiası doğrultusunda yalıtım/ restorasyon işi yapılmış mı bitmiş mi devam ediyor mu belli olmadığını, davacı iddialarının doğru kabul edilip araştırma yapılmadığı gibi bu konuda davacı vekilinin de bilirkişi deliline dayanmadığını, Devamla yerel mahkeme gerekçeli kararında “Yargılama kapsamında mahkememizce görevlendirilen mali müşavir bilirkişi Veli İlikli marifetiyle hazırlanan tarihli raporda özetle, davalıya ait resmi ticari defterin kapanış tasdiki yapılmadığından delil niteliği taşımadığını, söz konusu bononun resmi ticari defterlere kayıt edilmediği, söz konusu şifahi anlaşma gereği yapılacak olan restorasyon işlerinin ve de bu restorasyon işleriyle ilgili birtakım malzemelerin davalıya teslim edildiğine dair herhangi bir fatura, irsaliye teslim belgesine rastlanılmadığı mütalaa edilmiştir” denilmiş olduğunu, – Dava dosyasındaki tek geçerli delilin davanın ispatını sağlamamakta olduğunu, ticari defterlerin delil gücü nasıl yorumlanırsa yorumlansın şifaen yapıldığı iddia edilen sözleşmeye ek yapılan bonoyu ispata elverişli olmadığını, mahkemenin kararında müvekkilin ticari defterlerinden davalılara dair herhangi bir kaydın bulunmadığı gerekçesiyle aleyhlerine karar verilmişse de bu kararın hukuka aykırı olduğunu, yerleşik Yargıtay içtihatlarında açıklandığı üzere, kambiyo senetlerinin ticari defterlere kaydının zorunlu olmadığını, Devamla yerel mahkemenin gerekçeli kararında Cumhuriyet Başsavcılığı dosyasının istendiğini ve buradaki davalı ifade tutanağından bononun sözleşmeye göre alındığının tespitine karar verilmiş olduğunu, bu sözleşmenin bononun yapısını değiştirerek konu ve davayla uzaktan yakından alakası olmayan bir kararla sonuca gidilmiş olduğunu, yerel mahkemenin talil ile ilgili kararına katılmadıklarını, ayrıca davaya sunulmayan delillere göre hüküm kurulması bir yana; bu delil olarak gerekçe gösterilen davalı ifade tutanağının dava delili olduğu düşünülse bile soruşturma sırasında verilen ifadenin hukuk mahkemesince hele ticaret hukuk mahkemesinde tanık sıfatı bile kabul edilmeksizin sözleşmeye ilişkilendirilip bonoya bağlanmasının kabul edilemeyeceğini, ayrıca davaya konu uyuşmazlığa yönelik hiçbir araştırma yapılmadığı, hiçbir delil olmadığı ortada olmasına rağmen yerel mahkemenin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davanın çok net olarak bono icra takibinin iptaline yönelik olup bu hususun zaten kanunca düzenlenmiş olduğunu, bononun mücerret olduğunu, – Dava konusu olayla ilgili bulunmasa bile Çift taraflı talille ilgili dilekçede belirtilen yargıtay kararlarında ispat yükünün yer değiştirmeyeceğini ve ispat yükünün davacıda olduğunu, Yerel Mahkemenin kararında çift taraflı talilin dava konusu olaya uygulanma ihtimali olmadıgını, her iki tarafın farklı sekillerde talil yaptıgı durumlarda çift taraflı talilin uygulanabilecegini belirtmiş olduğunu, dayanak olarak anılan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/2425 Esas – 2020/4100 Karar sayılı içtihadında, somut olaya ilişkin bir değerlendirme yapılmasının mümkün görünmediğini, bu içtihatta çift taraflı talil halinde ispat külfetinin davacıda oldugu yönünde olduğunu, Aşağıda sunulu Hukuk Genel Kurul Kararı ve Yargıtay Kararlarında özetle her iki tarafın da dava konusu bonoları aynı şekilde talil ettiklerini ve yine çift taraflı talil uygulandığını ve ispat yükünün davacının üzerine bırakıldığını, yerel mahkemenin senedin ihdas nedenini her iki tarafın benzer sekilde talil etmesi halinde çift taraflı talilin uygulanamayacagı görüşünün hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, Mahkeme tarafından verilen kararın dayanağının, davacılar hakkında verilen şikayet dilekçesinde taraflar arasında bir ticari ilişki olduğu yönündeki beyanlar olduğunu, davalıların müvekkil ile ticari ilişki içinde bulunan dava dışı şirketin yetkilileri olduğunu, şikayet hakkının şirketlere yönelik kullanılamayacağını, uygulamada şirketlere yönelik olarak verilen şikayet dilekçelerine takipsizlik kararı verildiği, şirketlerin tüzel kişiliğinin suç işleme veya soruşturma konusu olmayacağı hususunun müvekkilin bildiği hukuki bir durum olduğunu, karara dayanak alınan şikayet dilekçesinin tamamen müvekkil şirket ile dava dışı şirket arasındaki ilişkiyi anlattığının açık bir şekilde görünmekte olduğunu, davacıların ise bu durumu açık bir şekilde bilmekte olduklarını, dosya arasında bulunan ve dava dışı şirket ile müvekkil arasında yer alan ilişki incelendiğinde, dava dışı şirketin önce kendi çekini müvekkil şirkete teslim ettiği, kısmi ödeme sonrası çeki iade alarak yerine başka bir çek verdiği yine ödeme aczine düşünce de bu sefer vadeyi yenileyerek ve kısmı ödeme yaparak senet ile çeki değiştirdiği hususunun görünmekte olduğunu, bu aşamada dava dışı şirket ödeme aczi içinde bulunduğundan müvekkile davalıların şahsen verdiklerini, müvekkillerin uzun süre alacaklarını alamamaları ve bunun üstüne borca itiraz etmeleri sebebi ile davalılar hakkında şikayette bulunduklarını, mahkemenin elinde bulunan deliller ile davayı aydınlatma yükümlülüğü bulunmakta olduğunu, somut olayda davanın aydınlatılmadığı, maddi gerçek ortaya çıkarılamadan karar verildiğinin görünmekte olduğunu, davacılar ile dava dışı şirket arasındaki bağın açık bir şekilde ortada olduğunu, mahkemece yapılan defter incelemesinde davalıların şahıs olmaları ve defterlerinin bulunmadığı hususunun dikkate alınmadığını, Sonuç olarak yukarıda açıkladıkları nedenlerle usul ve yasaya aykırı olan İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/99 sayılı kararının – öncelikle davanın daha fazla uzamaması ve müvekkil mağduriyetinin önlenmesi açısından – kaldırılarak davanın reddine ve müdeahbih değerinin %20 sinden aşağı olmamak üzere icra tazminatının davacıdan alınarak davalı müvekkil lehine hükmedilmesini, dava harç ve masraf ile ücreti vekaletin davacı üzerine bırakılmasını veya uygun görülmezse kararın bozularak yerel mahkemeye tekrar gönderilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; İİK’nun 72 maddesi kapsamında, kambiyo senedine dayalı olarak başlatılan icra takibine konu borç ve bonodan dolayı davalıya borçlu olunmadığının tespiti ve kötü niyet tazminatına hükmedilmesi talebine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne, davacının davaya konu icra takibine konu borç ve senetten dolayı davacıların davalıya borçlu olmadığının tespitine, icra takip dosyasının iptaline ve kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiş karara karşı davacılar vekili ve davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili, dava konusu 02/07/2019 düzenleme tarihli, 15/09/2019 vade tarihli ve 69.000,00 TL bedelli bononun davacı …’nun evinin yalıtım ve restorasyon işlerinin yapılması için gerekli bir takım malzemelerin davalıdan satın alınması ve davalı tarafından teslimi karşılığı verildiğini, davacı …’un bonoyu kefil olarak imzaladığını, ancak davalı tarafın söz konusu malların teslim edilmediğini ve bononun iade edilmediğini, malların teslim edilmemesi sebebiyle bononun bedelsiz kaldığını, bu sebeple davacılar aleyhine başlatılan Küçükçekmece … İcra Dairesi’nin … esas sayılı icra takibine konu borçtan ve davaya ve takibe konu bonodan dolayı borçlu olmadığının tespitine ve davalı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, kambiyo senetlerinin temel hukuki ilişkiden bağımsız bir nitelik taşıdığını ve soyut bir borç ikrarı içerdiğini, kanunlarda ve yerleşik içtihatlarda bonoya karşı ispat külfetinin davacı tarafta olduğunu, davacıların sendin ihdas nedenini değiştirdiğini, iddiasını senet ile ispat etme külfeti altında olduğunu, haksız ve kötü niyetli olarak açılan davanın reddi ile davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. Dava ve takip dayanağı senedin, 02/07/2019 tanzim, 15/09/2019 vade tarihli, 69.000,00-TL bedelli, nakden kaydı içeren, lehdarı davalı, keşidecisi davacı …, kefili …, düzenleme yeri İstanbul olan bono olduğu ve zorunlu yasal unsurları taşıması sebebiyle geçerli bir bono olduğu anlaşılmıştır. Küçükçekmece … İcra Dairesi’nin … esas sayılı icra takip dosyasında davalı, davacılar aleyhine dava konusu bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus takip yoluyla icra takibi başlatmıştır. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2020/34839 CBS sayılı soruşturma dosyasında; davalı şirket yetkilisi … tarafından davacılar aleyhine dava ve takibe konu senet bedelinin ödenmemesi ve kendisinin dolandırıldığı iddiası ile şikayette bulunduğu, yapılan soruşturmada alınan davalı şirket yetkilisi …’in beyanında; “30/09/2019 tarihli dilekçe ve altındaki imza bana aittir. Dilekçe içeriği doğrudur, aynen tekrar ederim. … ve …’nun sahibi olduğu Bağcılar’da bulunan … İnşaatta yaptığım işlerin karşılığında 140.000 TL değerinde Bağcılar’da çek aldım. Çek tarihinde çekin ödemesi yapılmamıştır. Ayrıca fatura kesilip tahsil edilemeyen ayrıca 20.000 TL borcu vardır. Sonra bu şahıslardan 160.000 TL bedelli senet aldım. Bu senetlere … ve … kefil olmuştur. Senedin ödeme gününde 100.000 TL tahsil edildi. Ancak 60.000 TL ve avukat masrafları (9.000 TL) için 3 ay vadeli ayrı bir senet düzenlendi. Bu senet … ve … düzenleyip verdi. 69.000 TL’lik senedin günü geldiğinde tahsil için aradık. … ” size ödeme yapmayacağım, aksine sizi dava edeceğim,69.000 TL almanız için sizi aylarca süründereceğim” şeklinde sözler söyledi. Sonra bu şahıslar bize dava açtı. Dava içeriğinde 69.000 TL ‘lik senedi …’nun evinin ısı yalıtımı ve restarasyonu için bize verdiklerini, bunun karşılığında da 69.000 TL ödediklerini, bizimde bu hizmeti onlara yapmadığımız şeklindeydi. Aramızda herhangi bir sözleşme vs olmadığını, sadece şifaen anlaştığımızı bu dava dosyasında belirtiyorlar. Bizde senedin ödenmesi için ihtiyati tedbir davası açtık. Bizim hakkımızda açılan icra davası durduruldu. Bu şekilde bizi dolandıran … ve …’ndan şikayetçiyim,” dediği, yapılan soruşturma sonucunda taraflar arasında hukuki ihtilaf bulunması sebebiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği görülmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; dava ve takibe konu bononun davacılar tarafından davacı …’ın evinin yalıtım ve restorasyon işlerinin yapılması için bir takım malzeme satımı ve teslimi karşılığı verilip verilmediği, bu sebeple verilmiş ise davalı tarafından üzerine düşen mal teslimi yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediği ve dava konusu bononun bedelsiz kalıp kalmadığı ve ispat külfetinin hangi tarafta olduğu noktasında toplanmaktadır. 6102 sayılı TTK’da düzenlenen kambiyo senetleri ve bunlar arasında bulunan bono sebepten mücerrettir. Kambiyo senetlerindeki taahhüdün mutlaka bir sebebi vardır. Ancak bu sebep senet üzerinde açıklanmaz ve bu husus kambiyo senetlerini temel ilişkiden soyut hale getirmektedir. Aksine davranış, yani kambiyo senetlerinin temel ilişki ile ilişkilendirmesi kambiyo senetlerini hükümsüz hale getirecektir. Kambiyo senetlerinde bedelsizlik iddiası ancak kesin delilleri ile ispat edilebilir. TMK’nun 6. Maddesine göre kanun aksini emretmedikçe taraflardan her biri iddiasını ispata mecburdur. İspat yükü kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. (HMK’nın 190/1) Menfi tespit davalarında ispat yükü kural olarak davalı alacaklı üzerindedir. Ancak kambiyo senedine dayalı olarak alacak talebinde bulunulması halinde ispat yükü borçlu olmadığını iddia eden davacılar üzerindedir. Bono metninde borcun sebebi (“bedeli malen alınmıştır” veya “bedeli nakden alınmıştır” şeklinde) belirtilmişse, bu kayda dayanan taraf lehine karine mevcut olup, ispat yükü karinenin aksini iddia eden yani senedi talil eden tarafa düşer. Menfi tespit davasının her iki tarafı da bononun ihdas sebebini talil etmiş ise ispat yükü davacıya düşer. (Prof Dr. Timuçin Muşul İcra ve İflas Hukukunda; Menfi Tespit ve İstirdat Davaları 2020 yılı Bas. Sahife 412-416) Somut davada davacılar, dava konusu bononun yalıtım ve restorasyon işlerinin yapılması için malzeme satın alınması karşılığında verildiğini, mal tesliminin yapılmadığını ve bononun bedelsiz kalması sebebiyle bonodan dolayı borçlu olmadıklarını ileri sürmüşlerdir ve yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında bu iddiaları ispat külfeti altındadırlar. Davalı tarafça davacının iddiaları inkar edilmiştir. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2020/34839 CBS sayılı soruşturma dosyasında dava ve takibe konu bonodan dolayı şikayetçi olan ve ifade veren davalı şirket yetkili …, kendisinin davacıların sahibi olduğu … İnşaatta yaptığı işler karşılığında davacıların sahibi olduğu şirketin kendisine 140.000,00 TL bedelli çek verdiğini, bu çekin karşılıksız çıkması sebebiyle ve daha önceki 20.000,00 TL bedelli borçları sebebiyle 160.000,00 TL bedelli bono verdiklerini, 100.000,00 TL tahsilat yaptığını, ancak 60.000,00 bedel ve 9.000,00 TL bedelin ödenmemesi sebebiyle 69.000,00 TL bedelli dava ve takibe konu bonoyu verdiklerini ve bono bedelinin ödenmediğini beyan etmiş ve söz konusu çek ve bonoları dilekçe ekinde sunmuştur. Davacılar vekili dava dilekçesinde ve aşamalarda yazılı olarak verdiği yazılı beyanlarda dava ve takibe konu bononun davacı …’ın evinin yalıtım ve restorasyon işlerinin yapılması için malzeme satın alınması karşılığında verildiğini, ancak mal tesliminin yapılmadığını belirtmiş, söz konusu inşaat işlerinin davalı tarafından yapılacağına dair bir beyanı olmamıştır. Davalı şirket yetkilisi ise söz konusu bononun davacıların sahibi olduğu şirkette yaptığı işler karşılığında kalan bakiye alacağı ve 9.000,00 TL avukatlık ücreti karşılığında davacılar tarafından verildiğini beyan etmiştir. Tarafların bononun verilme sebebi hakkındaki beyanları örtüşmemesine rağmen Mahkemece dava konusu bononun davacılara ait inşaat işlerinin yapımına ilişkin olarak davacı tarafça davalı tarafa verildiği kabul edilerek ispat yükü hakkında sonuca gidilmiştir. Davalı şirket yetkilisi tarafından Savcılıkta verilen ifadesinde belirtilen inşaat işlerinin neler olduğu, avukatlık ücreti, tüm beyanları hususunda ve şikayet dilekçesi ekinde sunulan belgelere ilişkin davalı şirket yetkilisi ve davacıların beyanları alınmamıştır. Davacılar vekilinin dava dilekçesinde belirttiği davacı …’ın evinin yalıtım ve restorasyon işlerinin yapılması için malzeme satın alınması karşılığında bononun verildiği, ancak söz konusu malzemelerin neler olduğu hususunda davacı vekiline açıklatma yaptırılmamış ve davacıların beyanları alınmamıştır. Tarafların bononun verilme sebebi hakkındaki beyanları örtüşmemesine rağmen ve tarafların belirtilen hususlardaki beyanları alınmadan Mahkemece dava konusu bononun davacılara ait inşaat işlerinin yapımına ilişkin olarak davacı tarafça davalı tarafa verildiği kabul edilerek ispat yükü hakkında sonuca gidilerek hüküm kurulması dosya kapsamına, taraf beyanlarına ve usul ve yasaya uygun düşmemektedir. Davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmüştür.Kabule göre de; Mahkemece tarafların beyanları bu yönde olmamasına ve örtüşmemesine rağmen dava konusu bononun verilme sebebinin ihtilaflı olmadığı ve inşaat işleri için verildiği kabul edilerek çift taraflı talilin söz konusu olmadığını, çift taraflı talilin söz konusu olması için tarafların bononun farklı sebeplerle bonoyu talil etmeleri gerektiğini kabul ederek davalı vekilinin bu yöndeki savunmalarına itibar edilmemiştir. “….Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır. Bonodaki bedel kaydının her iki tarafça talil edilmesi hâlinde ispat yükü borçlu üzerindedir. Diğer bir ifade ile bu durumda ispat yükü yer değiştirmez. HMK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası ve TMK’nın 6. maddeleri uyarınca borçlunun bononun bedelsiz olduğunu ispat etmesi gerekir…..” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 05/02/2019 tarih, 2017/19-821 esas ve 2019/58 karar sayılı ilamı, benzer nitelikteki Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 08/07/2020 tarih, 2019/153 esas ve 2020/1370 karar sayılı ilamı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 26/03/2019 tarih, 2017/5082 esas ve 2019/2013 karar sayılı ilamı) Bonoda nakden kaydı olması halinde her iki tarafın söz konusu bononun malen verildiğini veya malen kaydı olması halinde her iki tarafın söz konusu bononun nakden verildiğini kabul etmesi ve talil sebeplerinin uyuşması halinde de çift taraflı talil vardır. Bunun yanında davacılar vekili mal teslimi karşılığında dava konusu bononun verildiğini, davalı şirket yetkilisi davacılara yapılan inşaat işleri karşılığından kalan 60.000,00 TL alacağı ve 9.000,00 TL avukatlık ücreti alacağı karşılığından verildiğini beyan etmiş olup, davalı şirket yetkilisinin beyanı vasıflı ikrardır. Vasıflı ikrarda ispat yükü bölünemeyeceğinden vakıayı ileri süren davacı üzerindedir. Bu sebeple Mahkemenin bu yöndeki gerekçesi de yerinde görülmemiştir. Davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi de yerinde görülmüştür. Mahkemece davalı şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış, mali müşavir bilirkişisi davalının defter ve kayıtlarında dava ve takibe konu bononun kayıtlı olmadığını, davacılara yönelik herhangi bir kaydın bulunmadığını tespit etmiştir. Mahkemece davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarında davacıya ilişkin herhangi bir kaydın olmaması davalı aleyhine değerlendirilmiştir. Ancak kambiyo senetlerinin ticari defterlere kaydedilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Mahkemenin bu hususu davalı aleyhine değerlendirme yapması yerinde olmamıştır. Davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi de yerinde görülmüştür. HMK’nın 119/1-f maddesine göre; dava dilekçesinde iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği hususu belirtilir. HMK’nın 318. Maddesine göre; taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır. Aynı Kanunun 319. maddesine göre; iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar. HMK’nın 145/1 maddesine göre; Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir. Davalı vekili Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2020/34839 CBS sayılı soruşturma dosyasında davalı şirket yetkilisinin vermiş olduğu ifadenin davacılar vekili tarafından delil sunma süresinden sonra dosyaya sunulmasının iddianın genişletilmesi yasağı olduğunu, muvafakatlerinin olmadığını ve Mahkemenin söz konusu ifadeyi hükme esas alamayacağını ileri sürmüştür. Davalı şirket yetkilisi tarafından 30/09/2019 tarihinde davacılar hakkında şikayet dilekçesi verilmesi üzerine soruşturmaya başlanılmış ve aynı tarihte davalı şirket yetkilisinin beyanı alınmıştır. Soruşturma dosyasında davacıların şüpheli olarak beyanları alınmamıştır. Davacılar vekili tarafından 16/01/2020 tarihinde soruşturma dosyasına vekaletname sunulmuş ve soruşturma dosyasının örneği alınmıştır. Davacılar vekili soruşturma dosyasını öğrendikten ve aldıktan sonra 27/01/2020 tarihinde dosyaya ifade örneğini sunup dosyanın celbini talep etmiştir. Davacıların soruşturma dosyasından davadan önce haberdar olduklarına dair bir delilin dosyada bulunmadığı, soruşturma dosyasından haberdar olduktan kısa bir süre sonra dosyaya sunulduğu ve yargılamayı uzatmak amacı söz konusu değildir. Ayrıca dava dilekçesinde belirtilen vakıalara ilişkin olarak açılan ve bekletici mesele yapılması da mümkün olan soruşturma dosyası veya Mahkeme dosyasına hüküm kesinleşinceye kadar her zaman taraflarca dayanılması mümkündür. Bu sebeple söz konusu husus iddiayı genişletme yasağı kapsamında değerlendirilemez. Bunun yanında davalı şirket yetkilisinin Cumhuriyet Savcısı huzurunda verdiği imzalı beyanları ve ikrarı kendisini bağlamaktadır ve Mahkeme dışı ikrardır. Söz konusu Mahkeme dışı ikrar yazılı bir belge olduğu için kesin delil niteliğindedir. (Prof Dr. Baki Kuru-Av Burak Aydın Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 2021 yılı Bas. Sahife 260) Bu sebeple davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekilinin yukarıda belirtilen istinaf sebepleri yerinde görüldüğünden ve davacılar vekili tarafından dava konusu bononun bedelsiz kaldığı geçerli ve kesin deliller ile ispat edilemediğinden ve yemin deliline de dayanılmadığından İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerekmesine rağmen davanın kabulüne karar verilmesi isabetli olmamıştır. Bu sebeple davalı vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmüştür. Davacılar vekili tarafından davanın kabul edilmesine rağmen kötü niyet tazminatına hükmedilmemesi sebebiyle istinaf yoluna başvuruda bulunulmuştur. Ancak davalı vekilinin istinaf başvurusu kabul edildiğinden ve davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden, ayrıca dava kabul edilseydi dahi kötü niyet tazminatı koşulları oluşmadığından davacılar vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; davacıların istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak, davanın reddine, davalının yasal koşulları oluşmayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜNE, İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09/02/2021 tarih ve 2019/882 Esas – 2021/99 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak; 3-Davanın REDDİNE, 4-Davalının yasal koşulları oluşmayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN; 5- Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 269,85 TL maktu karar harcının, 1.178,35 TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 908,50 TL harcın talep halinde davacılara iadesine, 6-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına, 7-Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde sarf edilen 149,75 TL tebligat/ posta giderinin davacılardan tahsili ile davalıya verilmesine, 8-Davalı yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca red edilen miktar üzerinden hesaplanan 11.040,00 TL nispi vekalet ücretinin davacılardan tahsili ile davalıya verilmesine, 9-Arabuluculuk ücreti olan 1320,00 TLnin davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 10-Kullanılmayan yargılama gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesine müteakiben yatırana iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN; 11-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacılar tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 12-Dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85-TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacılar tarafından peşin olarak yatırılan 59,30-TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55‬-TL harcın davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 13-İstinaf eden davalı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 14-Davalı tarafından istinaf aşamasında yatırılan 1.178,35 TL (775,00TL+ 403,35TL) istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine, 15-Davalı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacılardan tahsili ile davalıya verilmesine, 16-Kullanılmayan yargılama gider avansının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesine müteakiben yatırana iadesine, 17-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/09/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.