Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/712 E. 2023/1380 K. 28.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/712 Esas
KARAR NO: 2023/1380 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/636 Esas – 2020/602 Karar
TARİHİ: 26/11/2020
DAVA: Rücuen Tazminat (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 28/09/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, dava dışı …nin … nolu … İnşaat poliçesinin müvekkili … nezdinde olduğunu, Sigortalı şirketçe 10.09.2016 tarihinde hasar ihbarında bulunulduğunu, … gemisinin baş ana makinasında paslanma hasarı bulunduğu belirtilmiş ve hasarın tazmininin talep edildiğini, yapılan eksper incelemesi sonucunda makinanın hatalı imal edildiği ve ayıplı olduğunun anlaşıldığını, eksper incelemesinde belirlenen 1.125.996 USD ibraname karşılığı 25.01.2017 tarihinde sigortalı şirkete ödendiğini, dava konusu makinayı satan … Ltd Şti., dava konusu gemi motorunu üreten şirketinde … şirketi olduğunu, davalılardan birinin üretici diğerinin distribütör ve satıcı olarak müşterek ve müteselsilen ayıplı imalat yaptıkları için meydana gelen hasardan sorumlu olduklarını ancak davalıların makinanın ayıplı üretildiğini kabul etmediklerini, makinanın hurda bedeli üzerinden bile alınmadığını, müvekkili şirketin sigortalısına ödeme yapıp ibraname ve temlikname alarak, TTK 1472. Madde gereği hem halef, hem temlik alan sıfatıyla davacı sıfatına ve taraf ehliyetine sahip olduğunu, müvekkili şirketçe Davalı … Ltd Ştinden 31.01.2017 tarihinde 1.125.996,00 USD talep edildiğini, bu yazıya 16.02.2017 tarihli noter ihtarıyla cevap verildiğini ve bugüne kadar müvekkili şirkete bir ödeme yapılmadığını, BK kanunu 219.231 madde BK.125. madde gereği davalılar satıcı ve üretici olarak ayıplı maldan doğan zarardan ötürü müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını bu nedenle 1.125.996,00 USD nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davalıların tespit edilecek mal varlığı üzerine HMK 389-390 maddeleri gereği teminatsız olarak ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … Şirket vekili cevap dilekçesinde özetle, Davalı … Ltd, Şti vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili ile dava dışı … Denizcilik arasında 19/12/2014 tarihli satım sözleşmesi akdedildiğini, sözleşme kapsamında müvekkili tarafından dava dışı şirkete 2 gemi için toplam 4 adet ana makineyi çalışma testleri yapılarak çalışır vaziyette 22/04/2016 tarihinde teslim ettiğini, makinelerin tesliminden sonra ” … ” … seri nolu makinenin belirli bölgelerinde paslanma ve karıncalaşma tespit edildiğini, bunun üzerine müvekkili ile makine üretici firma yetkilileri ile birlikte sistem ve elemanları üzerinde bir takım testler yapıldığını, makine dahilinde paslanmaya neden olacak herhangi bir su kaçağı bulunmadığını, akabinde dava dışı şirketin müvekkilinden gizli tek taraflı olarak mahkemeye başvurarak, son derece yüselsel ve taraflı bir şekilde rapar istihsal ettiğini, davacının üretim hatasına dayalı olarak sigortalı dava dışı şirkete ödeme yaptığını belirterek, makinenin ayıplı olduğunu ispat eden hiçbir delil sunmadan rucu davası açtığını, ayıp iddiasında bulunan tarafın bu iddiasını ispatla yükümlü olduğunu, dava dışı şirketin tek taraflı ve yanlı olarak aldığı raporda iddia konusu hasarın üretim hatasından kaynaklandığının ispat edilemediğini, ancak bahse konu eksper raporunda hasarın dava dışı şirketin kusurundan kaynaklandığını tespit ettiğini, makinedeki korosyonun sebebinin dava dışı şirketin makineye sonradan deniz su girmiş olabileceği kanaatine vardığını, davanın ayıplı maldan doğan tazminat istemine ilişkin olduğunu, davalı tarafça açıkça ve örtülü olarak kabul edilmiş olmadıkça, çözümün özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda davacı tarafça tek taraflı olarak yaptırılan delil tespiti sonucu düzenlenen bilirkişi raporuna göre hüküm verilemeyeceğini, davacının üretim hatası iddiasına dayandığını ancak hangi parçada veya sistemde nasıl bir üretim hatası olduğunu ortaya koymadığını, sigorta şirketinin dava dışı şirkete ödeme yaparken arasındaki poliçe çerçevesinde makinenin hasarının neden kaynaklandığını araştırmadan ve bunu tespit etmeden sigorta poliçesi kapsamında olmadığı halde hatır ödemesi yapabileceğini, ancak bu durumun davacı … şirketinin davada davasını ispat ile yükümlü olduğu gerçeğini ortadan kaldırmayacağını, müvekkilinin karşı tarafa ayıp iddiasını ispat için her türlü imkan tanıdığı halde ayıp iddiası ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmemekle beraber ayıp ihbarının süresinde yapılmadığını beyan ederek müvekkilince teslim edilen makinede herhangi bir üretim hatası olmadığını, makine karterindeki korosyonon tersane yetkilileri tarafından makineye sonradan deniz suyu karışmış yağ veya doğrudan deniz suyu konulması sebebiyle gerçeklerdiğini, davacının davasını ispat edemediğini beyanla davanın reddine yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasını talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle, Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin huzurdaki dava kapsamında taraf sıfatı (husumet ehliyeti) olmadığını, bu nedenle müvekilleri şirketi yöneltilen uyuşmazlığın ana dava dosyasından tefrik edilerek müvekkili şirket yönenden taraf sıfatı yokluğu nedeni ile reddine karar verilmesi gerektiğini, aksi taktirde usulüne uygun ileri sürülen tahkim ilk itirazı uyarınca davanın görevsizlik nedeniyle reddi gerektiğini, müvekkilinin bahsi geçen sözleşmenin tarafı olmadığını, müvekkili şirketi ile diğer davalı arasında ayrı bir sözleşme ilişkisi olduğunu, müvekkili şirketin tarafı olmadığı bir sözleşmede yer alan yetki şartı nedeniyle kendisi aleyhine İstanbul Asliye Ticaret Mahkemeleri nezdinde dava açılmasının hukki dayanağı olmadığını, müvekkilinin yasal yerleşim adresinin Amerika Birleşik Devletleri olduğunu, uyuşmazlığı çözmeye Amereki Birleşik Devletleri Mahkemelerinin yetkili olduğunu ,esasa ilişkin beyanında ise davacının makineyi ayıplı bulduğundan bahisle tazminat talebinde bulunduğunu ancak iddiasını kanıtlayacak somut vaıka ve delilleri ortaya koymadığını, davacının dosyaya ibraz ettiği müvekkilinin yokluğunda alınan raporu delil olarak sunduğunu, ancak bu belgelerin davacının iddialarını ispatlamaya yeterli olmadığını, müvekkili şirket tarafından 26/09/2016 tarihli basınç testi teklifi ile 30/09/2016- 01/10/2016 tarihlerinde yapılan testlerin Türkiyede ekipmanların olmaması nedeniyle müvekkili şirket yetkilileri ile dava dışı … yetkililerinin katılımı ile Danimarkada gerçekleştirildiğini, yapılan bu testlerde makine bileşeni hatasını gösterir hiçbir delil bulunmadığını, deniz suyunun makineye bir dış kaynaktan eklendiği kanaatine varıldığını, ihbar olunan … tarafından hazırlanan raporun hiçbir tenkin inceleme yada test sonucu ortaya koymamakta yalnızca bir kısım notlardan oluştuğunu, davacı … şirketinin eksper raporunun hazırlanması aşamasında müvekkili şirket ile görüşülmeden hazırlandığını, bahsi geçen eksper raporundan müvekkilinin haberdar edilmediğini, davacının müvekkilimizin şirketin makine hurdasını almaktan vazgeçtiği ve bunun da davacının ayıp iddalarını desteklediği yönündeki beyanlarının gerçeğe aykırı olduğunu beyanla davaya konu taleplerin haksız , mesnetsiz ve hukuka aykırı olduğundan davanın esastan reddine karar verilerek yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasını talep etmiştir. İhbar olunan …AŞ Vekili dilekçesinde özetle; Müvekkilinin dava konusu hasarın meydana gelişine ve tespitene ilişkin elindeki bilgi ve belgelerin tamamını sigortacısı davacıya verdiğini, devamında sigorta tazminatını davacıdan tahsil ederek elinde kalan hasarlı makineyi dava dışı başka bir firmaya satarak teslim ettiğini, müvekkili elinde davanın tarafları arasındaki ihtilaf ile ilgili bir delil bulunmadığını beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 26/11/2020 tarih 2019/636 Esas – 2020/602 Karar sayılı kararında;”Dava, ayıplı imalata dayalı TTK md. 1472 uyarınca rücuen tazminat istemine ilişkindir.Dava dışı …nin … nolu … İnşaat poliçesi davacı … nezdinde sigortalanmıştır.Sigortalı şirketçe 10.09.2016 tarihinde hasar ihbarında bulunulmuştur. … gemisinin baş ana makinasında paslanma hasarı bulunduğu belirtilmiş ve hasarın tazmini talep edilmiştir. Davacı tarafından makinanın hatalı imal edildiği ve ayıplı olduğu tespiti ile belirlenen 1.125.996 USD sigortalıya ödenmiştir. TTK md.1472 uyarınca halefiyete dayalı olarak eldeki dava alınmıştır.Hasar gören makinenin ayıplı olup olmadığı, üretim hatası bulunup bulunmadığı hususunda konusunda uzman bilirkişi heyetinden uzmanlık raporu alınmıştır. Alınan bilirkişi raporu, dosya kapsamına uygun somut bilgi ve belgeye dayalı, tarafların ve hakimin denetimine açık ve değerlendirmenin gerekçelerinin bilimsel verilere uygun olduğu kanaati ile mahkememizce değerlendirmeye esas alınmıştır.Bilirkişi raporunda; Yalova Sulh Hukuk Mahkemesi 2016/41 D.İş Dosyası, 02.12.2016 Tarihli Bilirkişi Raporu, 21.06.2017 Tarihli Bilirkişi Ek Raporu ve 12.12.2016 Tarihli … Sigorta Ekspertiz Raporundaki tespitler tartışılarak varsa eksik yanları, hatalı tespitleri gerekçeli bir şekilde değerlendirilerek ortaya konulmuştur.Davacı … şirketinin eksperinin, makineye Danimarka’da yapılan basınç testinin sıcak su ile yapılmadığı yönünde itirazlarda bulunmuştur. Bu hususta bilirkişi raporunun 10-11 sayfalarında ayrıntılı açıklamada bulunulmuştur. Sigorta ekspertiz raporunun 15. sayfasında sıcak su test talebinin tersane tarafından geri çekildiği belirtilmiştir. Sıcak su test talebinin geri çekilmesi, kusurun belirlenmesi amaçlı soğuk su ile yapılmış olan basınç testlerinin prosedüre uygun olarak tamamlanması, makinanın karterine karışan suya neden olabilecek bir kusura rastlanmamış olması nedeniyle makinenin ayıplı olmadığı, yapılan testin yeterli olduğu sonucuna ulaşılmıştır Mahkememizce yapılan bilirkişi incelemesinden önce alınan rapor Danimarka’da yapılan basınç testinden önce alınmıştır. Dolayısıyla anılan testin sonuçları 2016 ve 2017 tarihli raporlarda değerlendirilmemiştir. Bu nedenle mahkememizce alınan bilirkişi raporunda yapılan;”1- Davacı şirketin sigortalısı … ile I. Davalı … Ltd. Şti. arasında yapılan 19.12.2014 tarihli makine satış sözleşmesine uygun olarak makinenin tesliminin yapılmasından önce 02.03.2016 tarihinde makinenin klas kuruluşu … tarafından birtakım test sürecine tabi tutulduğu, yapılan testlerde bir anormalliğe rastlanmadığı,2- Bahse konu makinenin daha sonra 22.04.2016 tarihinde gümrük işlemleri tamamlanarak davacının selefi … teslim edildiği, 3- 25.07.2016 tarihinde dava dışı … Tersanesi tarafından L davalının tersaneye davet edildiği, 01.08.2016 ilâ 04.08.2016 tarihleri arasında makine devrelerinde yapılan kontrollerde, yağlama yağı sirkülasyonunun sağlandığı, yağlama yağı içinde su ve makinada herhangi bir kaçak tespit edilmediği,4- Böylece dava konusu makinenin davacının selefi tersaneye tüm tarafların (klas, tersane, satıcı) katılımı ile çalıştırılarak usulüne uygun bir şekilde teslim edildiği,5- Ancak teslimden sonra, makinanın çalıştırılmadığı sırada, gemi tersanede bekleme döneminde iken, karter yağına deniz suyunun karışmış olması nedeniyle makinenin hasarlandığı, nitekim 12.12.2016 tarihli sigorta Ekspertiz Raporu’nun 5. sayfasında da makinenin yağlama yağına muhtemelen son çalıştırma sürecinden sonra kötünıyetli kişiler tarafından makineye tuzlu su konulmuş olabileceği şeklindeki kanaat ile bu durumun doğrulandığı,6- Makina karterinde deniz suyu karışarak slaç (çamur) haline gelmiş yağlama yağının, makinanın son kez çalıştırıldığı tarih olan 15.08.2016 sonrasında makinanın ön yağlama pompası devreye alınarak makina içinde sirküle ettirildiği ve bu yağın dolaştığı veya aktığı yüzeylerde pas ve pitîngleşmeye sebep olduğu,7- Türkiye’de 2 sefer, Danimarka’da da 1 sefer olmak üzere toplam 3 ayrı basınç testine tabi tutulmuş olan yağ kulerinde (yağ soğutucusu) herhangi bir kaçak/sızıntı tespitinin yapılamamış olmasından hareketle, dava konusu makinanın yağ kulerinin (yağ soğutucusu) sağlam olduğu,8- İmalatçı … tarafından makinanın kusurunun belirlenmesi amaçlı yapılan basınçlı su testlerinin, tersaneye sundukları ve tersane tarafından da kabul edilmiş olan test prosedürüne uygun olarak tamamlandığı ve makina elemanlarında makinanın karterine karışan suya neden olabilecek bir kusurun tespit edilememiş olduğu,9- Dava konusu hasarın sebebi olan makinanın karterindeki yağlama yağına deniz suyu karışması ile ilgili Türkiye’de tersanede ve Danimarka’da … yetkili servisinde yapılan testlerde bir hata tespit edilemediği,10- Zaten makinanın soğutma sisteminin özelliği nedeniyle, makinanın karterindeki yağlama yağına deniz suyu karışmasının mümkün olamayacağı,”tespitler mahkememizce de benimsenmiştir.Bu kapsamda; … gemisinin baş ana makinasında meydana gelen paslanmanın üretim hatasından kaynaklanmadığı, hasarın meydana gelmesinde davalılara atfedilecek herhangi bir kusurun bulunmadığı ve buna bağlı olarak davacı sigortacının halefiyet hakkının doğmadığı kabul edilmekle davanın reddine karar verilmiştir.”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı ve davalı … ve … Ltd. Şti. vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, hasar sürecinin başından beri davalıların ayıplı, imalat hatalı motoru Danimarkaya kaçırmak dahil olmak üzere delilleri yok etmek ve motordaki ayıbı gizleme çabalarının dosyada mübrez olduğunu; davalıların son beyanının da motordaki üretim hatasının bir ikrarı niteliğinde olduğunu; davalıların motorun hurda olarak durduğunu beyan ettiklerini; milyon dolarlık üretim hatası olmayan bir motorun onarılmayarak hurdaya ayrılmasının başlı başına davalarını kanıtlayan bir vaka olduğunu; buna rağmen davalarının tek raporla eksper ve tespit rapor arasındaki çelişki giderilmeden reddinin hukuka ve yerleşmiş içtihatlara aykırı olduğunu, Raporun davalıların delilleri karartma fiileri yüzünden motor Danimarkada olduğundan ve artık bu aşamada inceleme yapılamayacağı yolunda davalı beyanlarına dayanarak dosya üzerinde inceleme ile yazıldığını; ekte sundukları T.C. Yargıtay Başkanlığı – Hukuk Genel Kurulu’nun E. 2013/1722 K. 2015/1009 T. 11.3.2015 tarihli içtihadında keşfen inceleme yapılmaksızın dosyadaki çelişkiler giderilmeden hüküm kuralamayacağını açıkça karara bağladığını, Davalıların en başında beri delilleri karartma ve gerçeğin açığa çıkmasını engellemeye çalışmakta olduklarını; dosyaya sundukları harici uzman görüşünün hükme esas alınan bilirkişi raporundaki hataları açıkça ortaya koyduğunu, Davalarının tekrar çelişkilerin giderilmesi için bilirkişiye gönderilmeden keşfen inceleme yapılmadan reddinin Anayasamız 36. Madde (hak arama özgürlüğü) ve AİHS 13. Madde Etkili başvuru hakkının ihlali niteliğinde olduğunu, İleri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalarının kabülüne, yargılamanın duruşmalı olarak yapılmasına karar verilmesi talep etmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkeme kararında davacı tarafın müvekkilleri şirket ve diğer davalı şirketten talep ettiği tazmin talebinin reddine dair verilen karara karşı itirazlarının bulunmadığını, yerel mahkeme kararının bu yönüyle oldukça isabetli olduğunu ancak yerel mahkeme kararının hüküm bölümünde davalılar vekilleri lehine hükmedilen vekalet ücreti bakımından ise “maktu” vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olup kararın bu yönüyle kaldırılması gerektiğini, yerel mahkeme tarafından yapılan inceleme neticesinde davacının taleplerinin haksız ve yersiz olduğunun isabetli şekilde tespit edildiğini ve neticeten davanın reddine karar verildiğini, yerel mahkeme kararının bu bölümünün oldukça isabetli olduğunu, ancak kararın hüküm kısmının (3) nolu başlığı altında “AAÜT md. 13/4 uyarınca 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile müştereken ve müteselsilen bu davalılara verilmesine” şeklinde karar verildiğini, yerel mahkemenin bu karının somut olayın özelliklerine, usul ve yasaya aykırı olup, kaldırılması gerektiğini, anılan hükmün maddi tazminat davalarına ilişkin bir hüküm olduğunu, ancak görülen olayda ise uyuşmazlığın maddi tazminat istemine dayalı olmadığını, makinenin satım bedeline denk tutarın ödenmesine ilişkin bir alacak davası olduğunu, davalılar lehine AAÜT m 13/1 hükmü uyarınca nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, istinaf taleplerinin yeni bir yargılamayı gerektirmediğini, dairemizce yapılacak istinaf incelemesi neticesinde kararın vekalet ücretine ilişkin hükmünün kaldırılarak düzeltilmesine karar verilmesini talep ettiğini, İleri sürerek, yerel mahkeme kararının yalnızca davalılar lehine hükmedilen vekalet ücreti alacağına ilişkin hükmünün kaldırılmasına, anılan hükmünün düzeltilmesine ve davalılar lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesine yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Ltd. Şti. vekili istinaf dilekçesinde özetle, derdest davanın, Davacı … Şirketinin dava dışı … ayıplı mal teslim edildiği iddiasına dayanarak sigortalısına ödendiğini iddia ettiği bedelin (sigorta alacağının) tahsili amacıyla açılmış rücu davası olduğunu, Yargısal süreçte davacının 11.08.2017 tarihli dava dilekçesinde yer alan iddiaların ve talebinin haksızlığının tüm gerekçeleri ile birlikte ortaya konulduğunu, bu hususun ayrıca Mahkemece verilen görev çerçevesinde hazırlanan 22.09.2020 tarihli Bilirkişi Raporu ile de ortaya çıktığını, Bu kapsamda Yerel Mahkemece, dosya kapsamına uygun somut bilgi, belge ve bilimsel verilere dayalı, her yönüyle denetlenebilir 22.09.2020 tarihli Bilirkişi Raporu esas alınarak, “… gemisinin baş ana makinasında meydana gelen paslanmanın üretim hatasından kaynaklanmadığı, hasarın meydana gelmesinde davalılara atfedilecek herhangi bir kusurun bulunmadığı ve buna bağlı olarak davacı sigortacının halefiyet hakkının doğmadığı kabul edilmekle” şeklindeki gerekçelerle davanın esas bakımından reddine karar verildiğini, Söz konusu karar dosya gerçeklerine tümüyle uygun olması nedeniyle taraflarınca kabule şayan olmakla ve bu yönüyle kararın istinaf edilmemekle birlikte, esas bakımından davanın reddine karar verildikten sonra yanılgılı bir şekilde müvekilleri lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu; kararın sadece bu yönden kaldırılarak lehlerine nisbi vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, Yerel Mahkemenin söz konusu kararında, davacının taleplerini ve dosyada yer alan tüm verileri esas bakımından değerlendirdiğini, dava konusu edilen hasar bakımından müvekkillerinin herhangi bir kusuru olmadığı gerekçesi ile reddettiğini; diğer bir deyişle mahkemece yapılan yargılama neticesinde davacının davasını dayandırdığı iddianın (makine hasarından müvekillerinin sorumlu olduğu iddiasının) haksız olduğu gerekçesiyle davayı reddettiğini; dolayısıyla mahkemenin dosyayı esas bakımından inceleyip davanın reddine karar verdiğini, Eldeki davanın sigorta alacağının ödenmesi talepli olarak ikame edilmiş bir dava olduğunu; bu hususun mahkemece tanzim edilen 22.11.2018 tarihli tutanaktan da açıkça görülmekte olduğunu, Tüm bu gerçeklere rağmen mahkemece eldeki davanın tazminat davası olarak nitelendirilerek AAÜT m. 13/4 hükmü çerçevesinde maktu vekâlet ücretine hükmedildiğini, Oysaki avukatlık asgari ücret tarifesi incelendiğinde, alacak davasının esas bakımından reddi halinde davalı yararına nisbi vekâlet ücretime hükmedileceğinin açıkça belirtilmekte olduğunu; AAÜT m. 13/1 hükmünde “Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için bu Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.” denilerek bu halde nisbi vekâlet ücretine hükmedileceğinin belirtildiğini, Aynı şekilde Yargıtay’ın istikrar kazanmış içtihatlarında da bu durumun tereddütsüz bir şekilde kabul edilmekte olduğunu,”Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmenin dava tarihi itibariyle devam ettiği, sözleşmenin fesih şartlarının gerçekleşmediği, tarafların fesih iradelerini bildirmedikleri, dolayısı ile henüz sözleşme ayakta ve taraflar arasında geçerli iken verilenlerin iadesinin istenemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Görüldüğü üzere mahkemece yapılan bu değerlendirme işin esasına yönelik bir değerlendirme olup, doğrudan dava şartı yokluğu nedeniyle usulden verilmiş bir ret kararı niteliğinde değildir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, 27.02.2013 gün ve 2012/19-721 E., 2013/290 K. sayılı; 25.09.2013 gün ve 2013/19-1298 E., 2013/1408 K. sayılı; 13.11.2013 gün ve 2013/19-220 E., 2013/1573 K. sayılı; 13.11.2013 gün ve 2012/19-331 E., 2013/1562 K. sayılı; 13.11.2013 gün ve 2013/19-332 E., 2013/1563 K. sayılı ilamlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir. Bu durumda, mahkemece verilen karar esastan verilmiş bir ret kararı niteliğinde olduğundan, yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirmiş davalı yararına hüküm tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince nispi vekalet ücreti verilmesi gerekir..” (Bkz. Ek-1, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/1267 E., 2015/1027 K. sayılı ve 13.03.2015 tarihli Kararı)Somut olayda olduğu gibi alacak davasının esastan reddi halinde hükmedilecek vekâlet ücretinin nisbi vekâlet ücreti olduğunu; Yerel Mahkemece bu gerçek gözden kaçırılarak maktu vekâlet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, Dolayısıyla söz konusu kararın sadece bu yönden (3) numaralı hükmünün kaldırılması ve dairemizce AAÜT m. 13/1 hükmü çerçevesinde müvekkilleri lehine nisbi vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, İleri sürerek, ilk derece mahkemesinin vekâlet ücretine ilişkin (3) numaralı hükmünün kaldırılmasına, müvekkili lehine nisbi vekâlet ücretine hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davacının … İnşaat Poliçesi kapsamında sigortalısına yaptığı ödemenin davalılardan rücuen tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karar taraf vekillerince istinaf edilmiştir. Davacı; dava dışı sigortalı … Şirketi’ne ait … gemisinde bulunan ve davalı …’nin satıcısı, davalı … Şirketi’nin üreticisi olduğu ana baş makinesinde meydana gelen paslanmanın imalat hatasından kaynaklandığının ekspertiz ve delil tespiti raporu ile ortaya konulduğunu, sigortalıya poliçe kapsamında 1.125.996,00-USD ödeme yapıldığını, TTK 1472 maddesi uyarınca sigortalıya yasal halef olunduğu gibi, ayrıca alacağın 19/01/2017 tarihli ibraname ve temlikname ile temlik alındığını ileri sürerek, ödenen tutarın davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiştir. Davalı satıcı … Şirketi; dava konusu edilen makinenin de içinde olduğu dört adet makinenin 19/12/2014 tarihli sözleşme ile sigortalıya satıldığını, makinelerin 22/04/2016 tarihinde teslim edildiğini, sigortalının dava konusu makinede paslanma olduğunu bildirmesi akabinde, sigortalı ve diğer davalı üretici çalışanlarının katılımı ile ortak testler yapıldığını, testler sonucunda makine dahilinde paslanmaya sebep olacak bir su sızıntısı bulunmadığının tespit edildiğini, paslanmanın makineye deniz suyu karışmasından kaynaklandığını, tek taraflı düzenlettirilen delil tespiti raporunun kabul edilmediğini, imalat hatası bulunmadığını savunmuştur. Davalı üretici …; sigortalı ile aralarında sözleşme bulunmadığından pasif husumet, şirket ABD’de yerleşik olduğundan tahkim ve milletlerarası yetki itirazlarının olduğunu, sigortalıya satılıp teslim edilen makinelerden dava konusu makine ile ilgili paslanma şikayeti üzerine, sigortalıya test teklifi yapıldığını, sigortalının onayı üzerine ve Türkiye’de gerekli ekipmanların olmaması nedeniyle, dava konusu makinenin taraf çalışanlarının katılımı ile Danimarka’da 30/09/2016-01/10/2016 tarihlerinde teste tabi tutulduğunu, testler sonucunda makine bileşenlerinde hata olmadığının, paslanmanın makineye deniz suyu karışması nedeniyle ortaya çıktığının tespit edildiğini, davacının düzenlediği ekspertiz raporundan haberlerinin olmadığını, delil tespiti raporunu da kabul etmediklerini savunmuştur. Dava dışı ihbar olunan tarafından; dava konusu makinenin sigorta şirketinden ödeme alındıktan sonra hurda olarak satılıp elden çıkartıldığının beyan edildiği anlaşılmıştır. Mahkemece taraflarca gösterilen tüm deliller toplanmış, sigorta poliçesi, hasar dosyası, ekspertiz raporu, ödeme dekontu, alacağın temlik alındığına dair temlikname, rücu yazısı ve ihtarnameler, delil tespiti kapsamında alınan kök ve ek rapor, dava konusu makinenin montajına ve montaj sonrasına ilişkin servis kayıtları, Danimarka’da yaptırılan basınç, yağ kontrol ve su kontrol testi sonuçlarının tercümeleri, makinanın sigortalı tarafından dava dışı … firmasına satıldığını gösterir fatura ve makinenin satış faturası ve sözleşmesinin dekontları dosya arasına alınmış, taraflara yaptırılacak bilirkişi incelemesinin şekil ve kapsamına ilişkin karşı beyanlarını sunmak üzere süre verilmiş, taraf beyanları kapsamında ve makinenin satılmış olması karşısında dosya üzerinde bir gemi inşaatı ve gemi makine mühendisi, bir gemi makinesi işletme mühendisi ve bir sigorta uzmanı bilirkişiden oluşan heyet marifetiyle rapor aldırılmıştır. Davacı tarafından ileri sürülen istinaf sebebi; mahkemenin dava konusu makine üzerinde keşfen inceleme yapmaksızın ve alınan rapor ile ekspertiz ve delil tespiti raporu arasındaki çelişkiler giderilmeksizin, tek raporu hükme esas alarak karar vermesinin hukuka aykırı olduğu yönündedir. Davacı vekilinin 19/02/2020 tarihli dilekçesi ile; yaptırılacak bilirkişi incelemesinin şekil ve kapsamına ilişkin; ” davalılar motoru hasarlı kabul ederek alıkoymuşlardır. Lehimize mahkeme tespitleri varken davalılar sabotaj idiasında bulunmaktadırlar. Bir suç duyurusu ve ceza davası bulunmamaktadır. Davalılar motor üzerinde inceleme yapılması için bir beyanda bulunmamışlardır. Bu yüzden bilirkişi incelemesi davalıların son sundukları beyanlarlardaki lehlerine savunmayı genişletme kapsamın içinde kalan beyanları dikkate alınmadan dosya üzerinde yapılmalıdır. ” şeklinde beyanda bulunduğu, aynı dilekçede devamla yalnızca bilirkişiler tarafından gerekli görülmesi halinde Danimarka’da keşif yapılabileceği beyan edildiği anlaşılmıştır. İhbar olunan sigortalı … Denizcilik vekili 06/02/2019 tarihli dilekçesinde, sigorta şirketinden ödeme alındıktan sonra hasarlı makinenin dava dışı bir şirkete satılıp teslim edildiğini belirtmiş olup, davalı … Şirketi’nin cevap dilekçesi ekinde sunduğu ve itiraza uğramayan 26/10/2017 tarihli 175.000,00-USD bedelli fatura kapsamından; dava konusu makinenin bizzat sigortalı tarafından dava dışı …’ye satıldığı, aynı makinenin bu kez 31/10/2017 tarihinde davalı … Şirketi tarafından … şirketinden satın alındığı anlaşılmıştır. Şu halde mahkeme ara kararı uyarınca sunduğu beyan dilekçesi ile öncelikle dosya üzerinde inceleme yapılmasını talep eden davacının makine üzerinde keşif yapılmamasının hukuka aykırı olduğu yönündeki istinaf sebebi; makinenin bizzat sigortalı tarafından üçüncü kişiye satılmış olması ve Türkiye’de bulunmaması karşısında, bilirkişi heyetince makinenin doğrudan incelenmesi gerektiği de belirtilmemiş olduğundan, yerinde görülmemiştir. HMK’nun 282 maddesi uyarınca hakim bilirkişi raporunu diğer deliller ile birlikte serbestçe takdir eder. Davacı vekili tarafından dosyaya sunulan ekspertiz raporunda hasarın meydana geliş nedeni net olarak tespit edilmemiş, bu konudaki belirsizliğin devam ettiği kanaati bildirilmiştir. Yalova Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde yaptırılan delil tespiti sonra gemi baş mühendisi tarafından tanzim edilen kök ve ek raporda paslanmanın imalat hatasından kaynaklandığı belirtilmiştir. Mahkemece aldırılan bilirkişi heyeti raporunda ise hem delil tespiti raporu, hem ekspertiz raporu, hem de Danimarka’da yapılan basınç, yağ ve su kontrol testlerinin analiz raporları muhtevası değerlendirilmiş, bilhassa delil tespiti raporunda yer alan tespitlerin neden yerinde olmadığı, teknik açıdan yeterli, bilimsel verilere dayalı ve denetime açık şekilde tek tek incelenmiş, makinede meydana gelen paslanmanın imalat hatasından kaynaklanmadığı sonuç ve kanaati bildirilmiştir. Mahkeme gerekçesinde de, davacının rapora itirazları, bilirkişi raporunun ilgili bölümlerine atıfla karşılanmıştır. Bilirkişi raporunun mahkemece HMK’nun 282 maddesi kapsamında diğer delillerle birlikte yeterli görüldüğü, rapora itirazların aslında rapor içerisinde karşılandığının gerekçede açıklandığı anlaşılmış olup, mahkemece tek rapora dayalı hüküm kurulmasının adil yargılanma hakkının ihlalini teşkil ettiği yönündeki istinaf sebebi de yerinde görülmemiştir. Davalı … Şirketleri tarafından ileri sürülen istinaf sebebi ise davanın maddi tazminat davası olmadığı, mahkemece reddedilen dava değeri üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, AAÜT’nin 13/4 maddesine dayalı olarak maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğu yönündedir. Davacı …, … İnşaat Poliçesi kapsamında sigortalısına ödeme yapmış olup, sigorta özel şartları dosyaya sunulmadığından, gemi ana baş makinesinde meydana gelen paslanma nedeniyle oluşan hasarın teminat kapsamında olup olmadığı tespit edilememiş ise de; davacı yaptığı ödeme tutarındaki sigortalı alacağını, TBK’nun 183 maddesi uyarınca temlik almış olduğundan, alacağın niteliği sigortalı ile davalılar arasındaki temel ilişkiye göre belirlenmek durumundadır. Davalı … ile sigortalı arasında ticari satım ilişkisi mevcut olup, sigortalının dolayısıyla davacının bu davalıya, satıcının ayıba karşı tekeffül hükümleri çerçevesinde başvurabileceği, ekspertiz raporuna göre davacının sigortalıya yaptığı ödemenin hasarlanan makine yerine yeni alınan makine bedeli ile bu makinenin nakliye ve montaj bedellerini kapsadığı, sigortalının elindeki hasarlı makineyi üçüncü kişiye satıp devrettiği sabit olduğundan, sigortalının TBK’nun 227/1 maddesinde düzenlenen seçimlik haklarından birini kullandığından bahsedilemeyeceği, şu halde sigortalının bu davalıdan aynı kanunun 227/2 fıkrası uyarınca ayıp nedeniyle uğradığı zararın genel hükümlere göre tazminini talep ettiğinin kabulünün gerektiği; diğer davalı üretici … Şirketi ile davacının sigortalısı arasında ise sözleşme ilişkisi bulunmadığı, bu davalıdan; ancak haksız fiile ilişkin hükümler kapsamında tazminat istenebileceği (bkz.T.C. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/5083 Esas, 2021/5398 Karar sayılı kararı); davacının temlik aldığı alacağın dayanağını sözleşmeye aykırılık ve haksız fiile dayalı tazminat istemlerinin oluşturduğu, tüm bu gerekçelerle mahkemece haklarındaki dava reddedilen davalılar lehine, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/4 fıkrası uyarınca maktu vekalet ücretine hükmedilmesinde isabetsizlik bulunmadığı, davalıların aksi yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle; ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, taraf vekillerinin istinaf başvurularının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85-TL istinaf karar harcından, istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırılan 59,30’şer-TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55‬’şer-TL harcın taraflardan ayrı ayrı tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 28/09/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.