Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/685 E. 2021/1277 K. 29.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/685 Esas
KARAR NO: 2021/1277 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2020/549 Esas – 2020/1082 Karar
TARİH: 24/12/2020
DAVA: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 29/09/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı şirket müdürü tarafından şirketin alkollü içkilerinin bir kısmının alındığını, şirketin pandemi ve hacizli mallarının kaçırılmak üzere üçüncü kişilere teslim edilmesiyle iş yapamaz, atıl hale geldiğini, bu dönemde kullanılmıyor olması gereken alkollü içkilerin de gözle görülür biçimde azaldığını, davalı tarafından müvekkili ortaklara hiçbir bildirim yapılmadan alkollü içkilerin alınmasının şirket malvarlığının azalması olacağından müvekkillerin zarara uğramasına sebep olunduğunu, bu durum karşısında müvekkili ortaklar tarafından şirketin envanter sistemini düzenleyen …’tan kayıtlar istenmesine rağmen kayıtların bulunmadığı gibi bir gerekçe ile kayıtların verilmesinden imtina edildiğini, şirket envanterinin tam olarak görülebilmesi ve kasa kayıtları ile tam olarak karşılaştırılabilmesi için … yazılım sistemlerinden şirket envanter kayıtlarının celbi ile bu kayıtlar ile açıklanan hususların açıklığa kavuşacağını, davalı şirket müdürünün şu aşmaya kadar ki süreçteki durumu gözetildiğinde malvarlığını kaçırabilme ihtimali bulunduğunu, bu itibarla davalının malları üzerinde ihtiyati haciz uygulanması talebi hasıl olduğunu, müvekkil … ve … çok ciddi tutarlarda nakit borç tedarik ettiklerini, ancak davalının, limited şirket müdürü olma sorumluluğunu yerine getirmeyip verilen nakitleri borçların kapatılması ya da şirketin günlük giderlerinin karşılanması yerine kendisinin ya da babasının hesabına aktararak şirketi kötü yönettiğini, müvekilleri tarafından şirkete verilen nakitlerle gerekli ödemeler yapılmadığını ve borçların tamamen karşılıksız kaldığını, şirketin borçları ödenmediği gibi daha pek çok yeni borç ortaya çıktığını, aynı zamanda müvekkillerin şirkete verdiği borçları da ödenmediğini, şirketin borca batıklık durumu karşısında da hiçbir şey yapılmayarak (ortakları bilgilendirme, icra takiplerine karşı işlem yapma) şirket borçlarıyla başbaşa bırakıldığını, müvekkillerinin davalının yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle iki kez davalıyı uyarmışlarsa da doğan zarara engel olamadıklarını, davalının yol açtığı zararlardan dolayı davalı tarafından müvekkili …’ın zararının fazlaya dair hakkları saklı kalmak üzere kısmi olarak şimdilik 5.000,00TL (beşbintürklirası) zararının avans faiziyle beraber tazmin edilmesine, müvekkili …’ın fazlaya dair hakkları saklı kalmak üzere kısmi olarak şimdilik 5.000,00TL (beşbintürklirası) zararının avans faiziyle beraber tazmin edilmesine, davalının malvarlığı üzerine ihtiyati haciz konulmasına, ayrıca tüm yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davanın kısmi veya belirsiz alacak davası olarak ikame edilmesinin hukuken uygun olmadığını, şirket ortağı sıfatıyla şirket yöneticisi hakkında kusurlu yönetim iddiasına dayalı olarak sorumluluk davası ikame eden ve zarar ettiği iddiası ile bunun tazminini isteyen davacıların zararlarını bilmemesi veya bunun kismi dava ile talep edip mahkemece belirlenesini talep etmesinin hukuka açıkça aykırı olduğunu, davanın içeriğinin incelendiğinde davacıların somut bir zarar iddiasında bulunmadığını, müvekkiline hasredilecek somut bir zararlandırıcı eylem/işlem sunamadığını, müvekkilinin kusurunu ispat edemediğini belirterek haksız ve mesnetsiz davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 24/12/2020 tarih 2020/549 Esas – 2020/1082 Karar sayılı kararında; “Dava şirket müdürüne karşı açılmış yönetici sorumluluğu davası olup, Limited şirket müdürlerinin sorumluluğu, 6762 sayılı TTK da olduğu gibi, 6102 sayılı TTK’nda da anonim şirket sorumluluk hükümlerine atıf yapılarak düzenlenmiştir. Gerçektende, TTK m. 644 fıkra 1 bent a hükmü açıkça, anonim şirketlere ilişkin sorumluluk hükümlerinin limited şirketlere de uygulanacağını, hüküm altına almıştır. Atıf yapılan anonim şirketlere ilişkin hukuki sorumluluk hükümleri, TTK’nın ikinci kitabının dördüncü kısmının sonunda, onbirinci bölümde m. 549 ilâ 561 arasında toplu olarak düzenlenmiş ve m. 549-555 de sorumluluk halleri altı başlık altında toplanmış bulunmaktadır. Sorumluluk hallerinin özel olarak sayıldığı başlıklarda, sorumluluğun konusu, sorumlular ve sorumluluk şartları ile sorumluluğun hukuki sonucu gösterilmiştir. Böylece, TTK m. 555 ilâ 561 de düzenlenen ve ortak hüküm niteliği taşıyan, şirketin zararına, müteselsil sorumluluğa, ibraya, zamanaşımına ve yetkili mahkemeye ilişkin hükümlerin de limited şirkette uygulanmasına imkan verilmiştir. Müdürlerin hukuki sorumluluğu esas itibariyle TTK’nun 553 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde organa özgü sorumluluğu, müdürlerin, yöneticilerin, tasfiye memurlarının sorumluluğu yanında, kurucuların sorumluluğunu da içerecek şekilde hüküm altına almıştır. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununda çokça tartışılan doğrudan zarar ve dolaylı zarar kavramlarına 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda yer verilmemiştir. Ancak yeni Kanunda da şirkete, pay sahiplerine ve alacaklılara uğradıkları zararlar için dava açma hakkı tanınmıştır. Bu kişiler, uğradıkları doğrudan zararların tazmini için kusurlu yönetim kurulu üyelerine yönelebilirler. Ayrıca şirketin uğradığı zararlardan yansıma yoluyla zarar gören yani dolaylı zarara uğrayan pay sahibi ve alacaklılar da belli koşullarda sorumluluk davası açabilirler (TTK 553, 556). Doğrudan ve dolaylı zararlar, yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak sorumluluk davasında pay sahipleri ve alacaklılar bakımından önemli kavramlardır. Yönetim kurulu üyelerinin kusurlu davranışlarının şirketin, pay sahibinin veya alacaklının alanında doğrudan yol açtığı zararlara doğrudan zarar denir. Yönetim kurulu üyelerinin kusurlu davranışlarının şirketin malvarlığına zarar verdiği ve bu zararın pay sahiplerini veya alacaklıları etkilediği zararlara da dolaylı zarar denir. Somut olayda öncelikle, söz konusu talebin davacıların doğrudan mı yoksa dolaylı zararını mı oluşturduğu hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Doğrudan ve dolaylı zarar ayrımı anonim şirketler hukukunda sorumluluk çerçevesinde, ortağın veya alacaklının doğrudan kendi malvarlığında mı, yoksa şirketin zararı dolayısıyla “yansıma” (Reflexschaden) bir zarara mı maruz kaldığı sorusunu cevaplamaya yarar. Bu iki kavram yalnızca ortakların ve alacaklıların zararı halinde kullanılır, zira sorumluluk hükümleri çerçevesinde anonim şirket yalnızca doğrudan zarara uğrayabilir, ortaklar ve alacaklılar bakımından ise hem doğrudan hem de dolaylı zarar söz konusu olabilir. Doğrudan doğruya zarar, şirket ortaklarının ve alacaklıların yönetim kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda şirketin zararından bağımsız olarak uğradıkları zarardır. Şirketin ortakları ve alacaklıları, ortaklık zarar görmeden de bir zarara uğrayabilirler. İşte ortaklık malvarlığında herhangi bir azalma meydana gelmeden ortağın ve alacaklının malvarlığında meydana gelen azalmaya anonim şirketler hukukunda doğrudan zarar denilmekte ve bu durumda pay sahibine hükmedilecek tazminatın kendisine ödenmesi talebiyle dava açma imkanı tanınmaktadır. Ortakların veya alacaklıların doğrudan doğruya zararı, yönetim kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda bu kimselerin ferdi ve hususi haklarının ihlali şeklinde ortaya çıkar. Ortakların ve alacaklıların doğrudan zararına ilişkin olarak başlıca şu örnekler verilebilir: Sermaye artırımında ortağın rüçhan hakkının kullanımının engellenmesi, ortağa payına uygun temettü ödenmemesi, ortağın genel kurul toplantısına katılmasına veya toplantıda oy kullanmasına haksız yere engel olunması, hazırlanan yanlış bilançoya istinaden ortağın hisselerini satması veya yeni hisse senedi alarak zarara uğraması, alacaklının yanlış bilgiye dayanarak şirkete kredi açması. Alacaklıların ve ortakların doğrudan zarar görmeleri nedeniyle uğradıkları zararın tazminini talep etmeleri, genel hukuk prensibi olan sorumluluğun bir sonucudur. Doğrudan doğruya uğranılan zararlardan dolayı açılacak davalarda ortaklar ve alacaklılar tazminatın kendilerine verilmesini talep edebilirler. Birden fazla pay sahibi veya alacaklı aynı fiille zarara uğramış olsalar dahi talep edilebilecek tutar bizzat uğradıkları zarar ile sınırlıdır. Aslında ortakların ve alacaklıların doğrudan zararı anonim şirketler hukukuna özgü tipik bir sorumluluk davası olmayıp şirketin haksız fiilini teşkil eder. O nedenle bu davalarda anonim şirketlere özgü aktif ve pasif dava ehliyeti, doğrudan ve dolaylı zarar, farklılaştırılmış teselsül gibi özel düzenlemeler dışında esas itibarıyla haksız fiil sorumluluğuna ilişkin zarar, illiyet bağı, hukuka aykırılık ve kusura ilişkin kurallar uygulama bulur. Doğrudan zarara istinaden dava hakkı her bir ortağa ve alacaklıya direk ve kişisel olarak tanınmıştır. Diğer ortakların, alacaklıların veya şirketin tazminat talebinden tamamen bağımsızdır. Zararın doğrudan zarar olması halinde, ortak bu davayı hem yönetim kurulu üyelerine hem de şirkete yöneltebilir. Dolayısıyla zarar olarak nitelendirilen zarar ile kastedilen, ortakların veya alacaklıların, yönetim kurulu üyelerinin ortaklık malvarlığını kötüleştiren davranışlarından şirketin zarara uğraması neticesinde uğradıkları zarardır (yansıma zarar/Reflexschaden). Burada doğrudan zarar gören şirket olmakla birlikte, onun malvarlığında azalma meydana getiren bütün işlemler, ortaklar ve alacaklılar bakımından dolayısıyla zarar teşkil etmektedir, çünkü bu zarar nedeniyle şirketin ödeme gücünde meydana gelen azalma, alacaklıların ve ortakların taleplerinde bir kayba yol açmaktadır. 6102 s. TTK mülga TTK md. 309 dan farklı olarak dolaylı zarar kavramını kullanmamış, şirketin uğradığı zararın şirket ve ortaklar tarafından talep edilebileceğini belirterek dolaylı zarara üstü kapalı olarak yer vermiştir. Ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararından ancak şirketin zarara uğraması ve bu zararın ortakların ve alacaklıların malvarlığında bir azalmaya sebep olması halinde bahsedilebilir. Şirketin zararı ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararının “olmazsa olmaz/conditio sine qua non” şartıdır. Dolaylı zararın talebi halinde ise davanın şirkete yöneltilmesi mümkün değildir. Zira bu durumda asıl zarara uğrayan şirketin kendisidir. Ortak ile alacaklı, şirketin zararının giderilmesi talebiyle bu davayı açmaktadır. Yukarıda yapılan açıklama ve tespitler çerçevesinde davacı şirket ortağı tarafından dilekçede ileri sürülen iddialar özetle şunlardır; -Davalı şirket müdürü …, şirket müdürü olarak hiçbir sorumluluğunu yerine getirmediği şirketi zarara uğrattığını. şirket müdürü …’ın görevi ve yetkisi gereği özen, bağlılık, rekabet yasağı, eşit işlem, bildirim yükümlülüğü ve şirketle işlem yapma yasağı yükümlülükleri ihlal ettiğini -Davalı şirket müdürü … şirket menfaatleri hiçbir şekilde korumadığını. şirketin borçlarına karşı bir alacaklısı tarafıdan haczedilen mallar üçüncü kişilere teslim edildiğini, hukuka ve kanuna aykırı bu işlemle şirketin diğer alacaklıların alacaklarına karşı elinde bir malvarlığı kalmadığı gibi faaliyetini sürdürme imkanını da kaybettiğini -Davalının ortaklar arasındaki eşit işlem yapma yükümlülüğünü ihlal ederek kendi lehine menfaatler edidiğini -Davalı şirket müdürü bildirim yükümlülüğünü de yerine getirmemiştir. şirketin tescilli sermayesinin onlarca katı borcu olmasına rağmen hiçbir tedbir almayarak şirketin ve müvekkillerinin zarara uğramalarına yol açtığını -Davalı şirket müdürü bildirim yükümlülüğünü de yerine getirmemiştir. şirketin tescilli sermayesinin onlarca katı borcu olmasına rağmen hiçbir tedbir almayarak şirketin ve müvekkillerin zarara uğramalarına yol açtığını -Davalı şirket müdürü, korumakla yükümlü olduğu şirket defter ve şirketin diğer evraklarını işletme içerisinde atıl halde bırakarak terk ettiğini -Şirket stoğunda yer alan alkollü içkiler herhangi bir ödeme yapılmaksızın davalı tarafından alındığı iddialarının hepsi şirketin malvarlığını azaltıcı işlemler iddiası olup Bu hususların doğrudan zarar olduğunu iddia etmiş talep etmiş ise de hukuki nitelendirmenin hakime ait olduğu dikkate alındığında söz konusu işlemlerin doğrudan değil dolaylı zarar olduğu anlaşılmış olup mahkememizce verilen süreye rağmen zararı kendi adına tahsilini talep etmiş ve davacı kendisi bakımından doğrudan zarar oluşturan farklı bir bir iş ya da eyleme dair başkaca delil ve beyan sunmadığı anlaşılmıştır. Müdürün ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortakların dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları da etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. Ancak, ortak, dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada, hükmedilecek tazminatı kendisi adına değil, ortaklığa verilmesini talep edebilir. Davalının şirket yöneticisi olarak yaptığı işlemlerden davacıların nasıl ve ne surette doğrudan zarar gördükleri konusunda somut bir açıklama ve delil bulunmamaktadır. Şirketin faaliyetleri kapsamında borçlanması, faaliyetin sonucuna göre zarar edilmesi halinde oluşabilecek zarar, davacı şirket ortaklarının doğrudan değil, dolaylı zararıdır. Dolaylı zararın ancak şirkete ödenmesi istenebilir. Davalı yöneticinin kusurlu davranışlarıyla zararın oluşması durumunda da oluşabilecek zarar, şirketin mal varlığında oluşan zarar olup, davacıların istediği zarar kaleminin, şirketin öz sermayesinin kaybına yol açtığı öne sürülen faaliyetler olduğu iddiası karşısında doğrudan değil, dolaylı zarar mahiyetindedir. Eldeki davada hükmedilecek tazminatın ancak dava dışı şirket lehine hüküm altına alınması istenebilir (Yargıtay 11.H.D 25/06/2019 T. 2017/5356 E.- 2019/4805 K.). Davacıların, şirket borçlarından kural olarak koydukları sermaye dışında kişisel sorumlulukları bulunmamaktadır. Şirketin kullandığı kredi sözleşmesine olan kefaletleri ise şirket lehine olup, bu sorumluluğun davalı yöneticinin sorumluluğu üzerinden doğrudan zarar olarak adlandırılması hukuken geçerli değildir. Öte yandan davalının rekabet yasağını ihlal ettiğini, davalı şirketin eylemlerinin TTK’nın 54 ve devamı maddelerinde öngörülen haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürmüştür. Davacıların gerek haksız rekabet gerekse müdürün rekabet yasağı ile ilgili iddialarla doğrudan bir ilgisi bulunmamaktadır. İleri sürülen iddialar, ortağı oldukları şirketi ilgilendiren vakıalardır. Davacıların, söz konusu şirkette salt ortaklık sıfatının olması, böyle bir davayı kendi adına açması için yeterli değildir. (Yargıtay 11. HD’nin 2014/1233 E., 2014/19833 K. ; 2013/12642 E., 2014/2716 K.; 2017/762 E., 2018/5689 K. kararları da bu yöndedir.) Sonuç olarak, davacıların doğrudan zarara uğradıklarına yönelik somut ve ispata elverişli kanıtlarının olmadığı, iddia ettikleri ve tahsilini talep ettikleri zararın doğrudan değil, dolaylı zarar olduğu, dolaylı zararın ise ancak şirkete ödenmesinin istenebileceği anlaşılmakla, ileri sürülen bu maddi olgular tamamen müdür olan davalının dava dışı şirketinin zararına neden olan eylemlerdir. Başka bir anlatımla, açıklanan zararlar, dava dışı şirketin doğrudan, davacının ise, dolaylı zararı kapsamındadır. Bu durum karşısında, davacı her ne kadar doğrudan zarar olduğunu iddia etmiş is de ileri sürülen bu zararlar dava dışı şirketin doğrudan davacının ise, dolaylı zararı kapsamında olduğu, davacının açtığı sorumluluk davasında hükmedilecek tazminatın ancak dava dışı şirket lehine verilmesi istemli açabileceği davacının ise kendi adına talep edemeyeceğinden 6102 sayılı TTK’nun 556.maddesi uyarınca davanın reddine karar vermek gerekmiştir….”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının usul ve hukuka aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesi tarafından cevap dilekçesi tebliğ edilmediğini ve ön inceleme duruşmasında davalı vekili katılmadığı halde mahkeme tarafından, var olduğu söylenen cevap dilekçesinin ön inceleme zaptına geçirildiğini,Cevap dilekçesinin ara karar uyarınca tebliğ edilmeyince ve UYAP sisteminden cevap dilekçesi başlığında dilekçe görülmeyince davalı tarafın cevap dilekçesi sunmadığının anlaşıldığını, bu düşünce ile ön inceleme duruşmasına katılıp beyanlarımızı sunarken ilk derece mahkemesi tarafından cevap dilekçesinin bulunduğunun belirtildiğini ancak bunun üzerine cevap dilekçesinin talep edilmesine rağmen tebliğ edilmediğini, Davalı vekili duruşmaya katılmadığını ve cevap dilekçesi verdiğinin şüpheli olmasına rağmen davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesinin hakkaniyete ve hukuka aykırılık taşıdığını, bir vekilin sadece süre uzatım dilekçesi ile vekalet ücretine hak kazanmayacağı Danıştay Beşinci Dairesinin 06.12.1988 gün ve Esas No:1988/2865, Karar No:1988/3291 sayılı karar ile de açıkça belirtildiğini, Ön inceleme duruşmasında delillerin celbine yönelik talebin reddedilerek müvekkillerinin şahsi zararlarının görülmesinin engellendiğini ve dosya karara çıkarıldığını ancak ilk derece mahkemesi taleplerin delillendirilmemesi gerekçesiyle davayı reddettiğini, böylece ilk derece mahkemesinin delilerin celbi talebinin reddi ile delil bulunmadığına yönelik gerekçeli kararının çelişkili olduğunu, Dava dilekçesinde müvekkillerinin borç para tedarik ettiklerini ve bu alacağın iadesi talebi olmasına rağmen ilk derece mahkemesi tarafından müvekkilerinin alacağı olup olmadığına yönelik bir inceleme yapıldığını, İlk derece mahkemesi tarafından müvekkillerinin zararının dolaylı zarar olduğuna yönelik tespitin hukuka ve kanuna aykırı olduğunu ilk derece mahkemesi davalının yaptığı davranışların sadece şirkete yönelik zarar olduğuna karar verdiğini, davalının sadece TTK md.395’e aykırı batıl işlemi nedeniyle bile hem şirketin hem müvekkilerinin zarar gördüğünü, Yerel mahkeme tarafından müvekkillerinin zararlarının dolaylı zarar olduğu ve zarara ilişkin dava dışı şirket lehine verilmesi istenebileceğinden bahisle davanın reddine karar verdiğini, bu yönüyle hukuka ve kanuna aykırı olduğunu, müvekkillerinin davalının borç istemine karşılık borç tedarik ettiğini ve tüm bunlar sonucunda müvekkillerinin doğrudan zarara uğradığını, yerel mahkemenin ise davalının yaptığı davranışları sadece şirkete verdiği zarar yönünden değerlendirdiğini, oysa davalının yaptığı davranışların hem müvekkillerine hem şirkete zarar verdiğini, Müvekkillerinin uğramış oldukları doğrudan zararı kendi adlarına talep edebileceği halde ilk derece mahkemesi tarafından müvekkillerinin bu hakkının engellendiğini, Yargıtay’ın içtihatlarında yöneticilerin, doğrudan zarara yol açmaları halinde ortakların kendilerine ödenmek üzere zararın tazminini talep edebileceklerine karar verdiğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 15/06/2010 tarih E.2010/5650 K.2010/6933 sayılı kararında şu hükmüyle bu hususu belirttiğini: “Anonim şirketlere ilişkin TTK’nun 336. maddesi uyarınca, yöneticilerin eylemleri doğrudan zarara yol açmışsa, yani bu eylemler sonunda yöneticiler, ortakların veya alacaklıların malvarlığında doğrudan azalmaya yol açmışsa, bu zararı veren yöneticilere karşı, zarar gören adına tazmin istemiyle dava açılması mümkündür.” (EK-5: Yargıtay 11. Hd 15/06/2010 Tarih E.2010/5650 K.2010/6933 Sayılı Kararı) içtihattan da görüleceği üzere davalının müvekkillerine vermiş olduğu zararın, davalı tarafından müvekkillerine ödemesi talep edilebileceğini, Davalı tarafından şirketin malvarlıklarının hukuksuz bir şekilde şirketin alacaklarından sadece iki şirkete teslim edildiğini, dolayısıyla müvekkillerinin zararlarını önleyebileceği veya karşılayabileceği şirketin hiçbir malvarlığı kalmadığı ve şirket faaliyetini sürdürme imkanını kaybettiğini, yerel mahkeme tarafından müvekkillerinin uğradığı bu doğrudan zararın göz ardı edildiğini, Davalı şirket müdürü … kusurlu davranışıyla özen ve bağlılık yükümlülüğünü ihlal ettiğini keza yine ortaklar arasındaki eşit işlem yapma yükümlülüğünü ihlal ederek kendi lehine menfaatler edindiğini, şirketin SGK’lı çalışanı olan babasının şirketiyle ticari iş yapmak suretiyle şirketle işlem yapma yasağını ihlal ettiğini, bildirim yükümlülüğünü de yerine getirmediğini, şirketin tescilli sermayesinin onlarca katı borcu olmasına rağmen hiçbir tedbir almayarak şirketin ve müvekkillerinin zarara uğramalarına yol açtığını, davalı korumakla yükümlü olduğu şirket defter ve şirketin diğer evraklarını işletme içerisinde atıl halde bırakarak terk ettiğini, şirket stoğunda yer alan alkollü içkilerin herhangi bir ödeme yapılmaksızın davalı tarafından alındığını, şirket kasasının yanında ayrı bir kasa oluşturarak nakit ödemeleri kendisinin ayarladığı kasaya alarak şirket gelirlerini kendisi çektiğini, bu husus … yazılım sistemlerinden şirket envanter kayıtlarının celbinin talep edilmesine rağmen göz ardı edildiğini, İleri sürerek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, duruşma talebinin ve davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava limited şirket müdürünün sorumluluğu davasıdır. Davacılar vekili, davalının, müvekkillerinin ortağı olduğu dava dışı şirketin müdürü olduğunu, davalı müdürün hiç bir sorumluluğunu yerine getirmediğini, şirketi zarara uğrattığını, özen, bağlılık, rekabet yasağı, eşit işlem, bildirim yükümlülüğü ve şirketle işlem yapma yasağına aykırı hareket ettiğini, müdürü olduğu şirketin menfaatlerini korumadığını, şirketin haczedilen mallarını, üçüncü kişilere teslim ettiğini, ortaklar arasında eşit işlem yapma yükümlülüğünü ihlal ettiğini, bildirim yükümlülüğünü yerine getirmediğini, şirket faaliyetleri ve borçları konusunda kendisine soru sorulmasına rağmen bilgi vermediğini, bu konuda olağanüstü genel kurul yapılması çağrısına kayıtsız kaldığını, kayıtlı sermayesinin onlarca katı borcu olmasına rağmen hiç bir tedbir almadığını, şirkete gönderilen takiplere itiraz etmediğini, korumakla yükümlü olduğu şirket defter ve evraklarını işletme içinde atıl halde bırakarak terk ettiğini, şirket stoğun da yer alan malları herhangi bir ödeme yapmaksızın aldığını, şirket borçlarının ödenmesi için müvekkillerinden para aldığını ancak aldığı paraları borçları ödemeye kullanmadığını, bu aldığı paraları müvekkillerine ödemediğini, müvekkillerinin yine bir takım şirket alacaklılarına ödemeler yaptıklarını, buna rağmen şirket borçlarının sürekli arttığını, davalının bu konuda her hangi bir bilgi de vermediğini, böylece hem şirkete hemde ortak olan müvekkillerine zarar verdiğini belirterek müvekkillerinin uğradığı zararın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere her bir müvekkili için 5.000 TL’nin ayrı ayrı davalıdan tahsili ile müvekkillerine ödenmesi için kısmi dava açmış, mahkemece davacıların taleplerinin dolaylı zarara ilişkin olduğu, ortakların sorumluluk davasını ancak tazminatın şirkete ödenmesi talebiyle açabilecekleri, davacıların ise tazminatın kendilerine ödenmesini talep ettikleri gerekçesi ile TTK 556. Maddesi uyarınca davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacılar vekili istinafa başvurmuştur. Dava dilekçesinin incelenmesinde, davalının şirketin zor durumda olduğunu belirterek, şirketin borçlarının ödenmesi amacıyla davacılardan borç istediği ve kendilerinin de şirket borçlarının ödenmesi için davalıya para verdiklerine ve bu verdikleri paranın şirket borçlarının ödenmesi için kullanılmadığı ve iade edilmediğine ilişkin iddiaları davacıların doğrudan zararına ilişkindir. Davacıların bunun dışında kalan davalının eylemleri ile şirkete verdiğini ileri sürdükleri zararlar davacılar yönünden dolaylı zarar ise de şirket borçlarının ödenmesi için davalıya verdiklerini iddia ettikleri borç paranın geri ödenmediğine ve şirket borçlarının ödenmesi için de kullanılmadığına ilişkin doğrudan zararına yönelik iddiaları konusunda mahkemece her hangi bir araştırma yapılmadan ve gerekçesi belirtilmeden bu taleplerinde dolaylı zarar kapsamında olduğu değerlendirilerek dava usulden reddedilmiştir. Mahkemece dava dilekçesinde yer alan bu iddialar ile ilgili olarak (verdiklerini iddia ettikleri borçların tahsili yönünden) davacıların iddiaları açıklattırılarak ve bildirdikleri delilleri toplanarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, davacıların tüm taleplerinin dolaylı zarara ilişkin olduğu bu durumda tazminatın şirkete ödenmesinin istenmesi gerektiği, davacıların ise tazminatın kendilerine ödenmesi talebi bulundukları gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. HMK.nun (Değişik: 22/07/2020-7251/35md.) 353/1-a/ “6) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.” hali, kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesi sebepleri arasında gösterilmiştir. Bu nedenle davacıların usule ilişkin diğer istinaf sebepleri incelenmeksizin istinaf başvurularının kabulü ile, mahkemece uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle HMK’nın 353/1-a6 maddesi ile mahkeme kararının kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/12/2020 tarih ve 2020/549 Esas – 2020/1082 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacılar tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde davacılara iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 29/09/2021 tarihinde HMK’nın 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy çokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ Somut olayda davacılar dava dilekçesinde, birbirinden farklı ve soyut bir çok nedene dayalı olarak davalıdan tazminat istemişlerdir. Bu durum cevap dilekçesinde de davalı tarafça ileri sürülmüştür. Bunun üzerine mahkemece tensip zaptının 24.bendinde davacılara dava dilekçesindeki dayandıkları zararın mahiyeti ve talep sonucu netleştirmeleri için 2 haftalık süre verilmiştir. Davacılar vekili tarafından bu ara kararı uyarınca dosyaya ibraz edilen 18/09/2020 tarihli dilekçesinde özetle; ortak oldukları dava dışı şirkete borç para tedarik ettiklerini, şirket borçlarına kefil olduklarını, şirket alacaklılarına ödeme yaptıklarını, davalının kötü yönetimi sonucu şirketin kendilerine veya başkaca şirket alacaklılarına borçlarını ödeyemediği gibi, şirketin sermaye ve tüm mal varlığını yitirmesine sebep olduğundan bahisle zararın doğrudan kendilerine ödenmesini talep etmişlerdir. Ön inceleme duruşmasında da taleplerini tekrarlamışlardır. HMK’nın 119.maddesinin e,f,g,ğ bentlerinde dava dilekçesindeki iddiaların ve talebin nasıl olması gerektiği açıkca düzenlenmiştir. Ayrıca HMK’nın 194.maddesinde tarafların dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmak zorunda oldukları vurgulanmıştır. HMK nın 318.maddesi hükmü gereğince basit yargılama usulü ile görülen davada taraflar, tüm delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerden getirilecek belge ve dosyalar için gerekli bilgileri yazmakla mükelleftir. Davacıların dayandığı vakıalar ve iddialarının ileri sürülüş biçimi ve mahiyetleri dikkate alınarak istinafa konu ilamın gerekçesinde, davacıların iddialarının hukuki nitelemeleri yapılıp detaylı olarak tartışılıp değerlendirildiğinden, davacılar tarafından ileri sürülen istinaf sebeplerininde, dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ile karar gerekçesi ile birlikte dairemizce değerlendirilmesi mümkün görüldüğünden veya mahkemenin kabulü ve gerekçesi gözetilerek gerekirse duruşmalı inceleme yapılarak Dairemizce karar verilmesi mümkün olduğundan, somut olayda uygulama yeri olmayan HMK 353/1-a6 maddesi uyarınca kararın kaldırılması kararına katılmıyor muhalif kalıyorum. 29/09/2021