Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/672 E. 2021/892 K. 10.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2021/672 Esas
KARAR NO : 2021/892 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2017/45 Esas – 2020/591 Karar
TARİH: 13/10/2020
DAVA: İtirazın İptali (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/06/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı ile müvekkili arasında 05.08.1998 ve 17.02.1999 başlangıç tarihli iki ayrı Bayilik Anlaşması akdedildiğini, davalının yükümlülüklerine aykırı hareket ederek bayilik anlaşması hükümlerini ihlal ettiğini, İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/34 E. (Eski Esas İstanbul 2. Asliye Ticaret 2006/827) sayılı dosyasında fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere cezai şart ve kar mahrumiyeti alacaklarını talep ettiklerini, bu mahkemece davanın kabulüne karar verildiğini, kararın cezai şart talepleri yönünden kesinleştiğini, sadece kar mahrumiyeti talebi yönünden bozulduğunu, davalarda saklı tutulan cezai şart alacaklarının toplamı olan 40.000,00 USD’nin, temerrüt tarihinden takip tarihine kadar yabancı paraya işlemiş mevduat faizi olan 17.690,96 USD ile tahsili talebi ile davalı hakkında İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün…E. sayılı dosyasından takip başlattıklarını, ancak davalının yetki ve zamanaşımı yönünden itirazı üzerine takibin durduğunu, yetki itirazının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, taraflar arasında akdedilen Bayilik Anlaşmalarında ihtilaf halinde İstanbul Mahkeme ve İcra Dairelerinin yetkili kılındığını, bu nedenle davanın kabulü ile fazlaya dair tüm hakları saklı kalmak kaydıyla, davalının itirazının iptaline, takibin devamına, asıl alacak tutarı olan 40.000,00 USD’ye takip tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi oranında faiz işletilmesine, davalının dava konusu edilen tutar yönünden %20’den aşağı olmamak üzere inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacının, müvekkili ile aralarında yapılan sözleşmeler ile oluşan kazanç kaybı ile birlikte cezai şart talep ettiğini, davacının ihtarnamelere konu taleplerini kısmi davalar şeklinde yargıya taşıdığını, 13.07.2000 tarihli sözleşmeye ilişkin davanın İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinde görüldüğünü ve davacı taleplerinin kabulü şeklinde karar tesis edildiğini, kararın temyiz üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.10.2014 tarih 2013/8668 Esas- 2014/15289 Karar sayılı ilamı ile bozulduğunu ve yargılamaya devam edildiğini, yeni esas alan davanın, davacı tarafından takip edilmediğini ve davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, 05.08.1998 tarihli ve 17.02.1999 tarihli sözleşmelere ilişkin davaların birleştirildiğini ve İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/34 Esas Sayılı dosyasındaki yargılama sonunda da davacı taleplerinin kabulü şeklinde karar tesis edildiğini, kararı temyiz ettiklerini, İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kararının temyiz üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesi kararı ile bozduğunu, ancak TMK 2. Maddesini cezai şart için düşünmediğini, iş bu davanın konusu 05.08.1998 ve 17.02.1999 tarihli sözleşmelerden kaynaklanan cezai şart talebine ilişkin olduğunu, davacının, davasının dayanağını oluşturan Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 23.05.2016 tarih 2016/2825 Esas-2016/9158 Karar Sayılı Kararının dairenin kendi kararlarına da 11. Hukuk Dairesi’nin kararlarına da, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararlarına da TMK Madde 2’ye ve bu konudaki içtihadı birleştirme kararlarına da aykırı olduğunu, dairelerin kendi içinde çelişkili kararları, dairelerin birbirleri ile çelişkili kararları ve dairelerin Hukuk Genel Kararı kararlarına aykırı ve çelişkili kararlarının adil yargılanma ilkesinin ihlali olduğunu, bu nedenlerle davanın reddi gerektiğini,Davacının sözleşmeleri 06/01/2006 tarihinde feshettiğini, davacının fesih iradesini ortaya koyduğu tarihin 06/01/2006 olduğunu, fesih iradesinin notere açıklandığı tarihin fesih tarihi olduğunu, davacının iddia ettiği gibi tebligatın müvekkiline varması ile borcun muaccel olmadığını, borcun muaccel olmasının davacının değişik iş dosyasından yaptırdığı tespitin müvekkiline bildirdiği tarih olduğunu, fesih ihtarının müvekkiline vardığı tarihin ise temerrüt tarihi olduğunu, borcun muaccel olması için ihtar şartının da gerekmediğini, bu sebeplerle davacı taleplerinin zamanaşımına uğradığını, bu sebeple zamanaşımı sebebiyle de davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur,
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 13/10/2020 tarih 2017/45 Esas – 2020/591 Karar sayılı kararında;”Davalı vekili gerek icra dosyasına verdiği itiraz dilekçesi gerekse mahkememize süresi içerisinde sunduğu cevap dilekçesi ile zamanaşımı ve yetki itirazında bulunmuştur.Taraflar arasında akdedilen Bayilik Anlaşmalarında ihtilafların hallinde İstanbul Mahkeme ve İcra Daireleri yetkili kılındığı anlaşılmakla davalı tarafça yapılan İcra müdürlüğü ve mahkememiz yetkisine yönelik itirazı yerinde görülmemiştir.Zamanaşımı itirazının değerlendirilmesi açısından mahkememizce 04.02.20120 tarihli celsede ; “Taraflar arasındaki Bayilik sözleşmesinin Kadıköy …. Noterliğinin 06/01/2006 tarih … yevmiye nolu ihtarname ile fesih edildiği, fesih ihtarının 16/01/2006 tarihinde tebliğ edildiği, davaya konu takibin 15/01/2016 tarihinde başlatıldığı, davaya konu alacağın fesih ihtarının karşı tarafa ulaşması ile muaccel hale gelip 10 yıllık zaman aşımı süresi içerisinde takibin başlatıldığı anlaşılmakla zaman aşımı itirazının reddine ” karar verilmiş ise de davalı vekilinin ara kararından rücu talepli dilekçesi üzerine mahkememizin 13.10.2020 tarihli ara kararı ile zaman aşımı itirazının reddine yönelik ara karardan rücu edilmiştir. Taraflar arasındaki 17.02.1999 başlangıç tarihli Bayilik Anlaşmasının davalı tarafça Kadıköy … Noterliğinin 06/01/2006 tarih … yevmiye nolu ihtarname ile fesih edildiği, iş bu davanın konusunun İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi 2011/34 E. 2013/13 K sayılı dosyası ile fazlaya dair hakların saklı tutulması ile kısmi dava olarak talep edilen ve kısmen hüküm altına alınan cezai şart alacağının saklı tutulan bakiyesi için İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı başlatılan takibe itirazın iptali istemidir.Cezai şart talebinin asıl alacağa bağlı fer’i niteliğinde olup asıl alacağın muaccel olduğu ana kadar devam eder. Borçlu borca aykırı davranıldığında cezai şart muaccel hale gelerek asıl bir alacak halini alır.Davacı tarafça dava dilekçesinde açıkça ” Küçükçekmece 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2005/291 D.İş. sayılı dosyasından yapılan tespit neticesinde düzenlenen bilirkişi raporunda da davalı şirketin müvekkil şirket dışında başkaca şirketlerden madeni yağ alımında bulunduğunu, bu madeni yağların satışının ve teşhirinin gerçekleştirdiğinin tespit edildiğini, Davalı tarafın eylemleri nedeniyle, müvekkil şirket tarafından keşide edilen Kadıköy … Noterliğinin 06.01.2006 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile davalı tarafa kar kaybının, cezai şartın ödenmesi ve kendisine münhasıran serviste kullanılmak üzere ariyet olarak verilen teçhizat ve ekipmanların iadesi hususları ihtar olunduğu ” şeklinde beyanda bulunulmuş olup fesih tarihi olan 06.01.2006 tarihi itibari ile cezai şart alacağı muaccel hale gelmiş olup saklı tutulan cezai alacak talebi yönünden İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün… E. Sayılı dosyası ile 15.01.2016 tarihinde başlatılmıştır. Taraflar arasındaki 17.02.1999 başlangıç tarihli Bayilik Anlaşmasının davalı tarafça Kadıköy … Noterliğinin 06/01/2006 tarih … yevmiye nolu ihtarname ile fesih edilmesi neticesi 15.01.2016 tarihinde İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyası ile icra takibi başlatılmış olup 10 yıllık zamanaşımı süresinden sonra takibin başlatıldığı anlaşılmış, anılan durum karşısında davanın zamanaşımı nedeni ile reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile, Davanın Zamanaşımı nedeniyle REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Kadıköy …. Noterliğinin 06/01/2006 tarih ve … yevmiye numaralı ve Kadıköy …. Noterliğinin 06/01/2006 tarih ve … Yevmiye numaralı ihtarnamelerinin 4. maddelerinde açıkça ihtarların davalıya tebliği ile Bayilik Sözleşmelerinin sona ereceğinin ifade edildiğini, İşbu ihtarnamelerin davalı tarafça 16.01.2006 tarihinde tebliğ alındığını, ihtarnamelerde açıkça belirtildiği üzere feshin hüküm ve sonuçlarının karşı tarafa ulaştığı 16.01.2006 tarihinde doğduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun da bu hususta aynı esasları benimsediğini; “…Bilindiği üzere, ileriye dönük fesih, sözleşme ilişkisini geleceğe etkili olarak sona erdiren sebeplerden biridir. Yani fesih iradesi, sözleşme ilişkisini sona erdirmeye, ortadan kaldırmaya yönelik bozucu yenilik doğuran bir haktır. Hüküm ve sonuçlarını muhatabın hâkimiyet alanına ulaştığı anda geleceğe etkili olarak meydana getirir. Tek taraflı, varması gerekli bir irade beyanıyla kullanılır. Şarta tabi tutulamaz ve geri alınamazlar. (F.Eren Borçlar Hukuku Genel Hükümler C. 2, syf 1247)…” {YHGK, T.: 10.02.2010, 2010/19-38 E., 2010/69 K., (Çevirimiçi) https://www.c…om.tr/#!/Yargitay, 22.02.2015}Feshe bağlı talep edilen cezai şart alacağının davacıya tebliğ tarihi olan 16.01.2006 tarihinden itibaren verilen üç iş günü sonunda yani 20.01.2006 tarihinde muaccel hale geldiğini zamanaşımı süresinin de bu tarih itibariyle işlemeye başladığını, yerel mahkemece zamanaşımı süresinin hatalı tespit edilerek davanın reddine karar verildiğini, Bayilik Anlaşmalarının 7. maddesi uyarınca cezai şart alacağının fesih tarihinde ödenmesi gerektiğini, Sözleşmeden kaynaklanan 10 yıllık zamanaşımı süresinin takip tarihi olan 15.01.2016 tarihi itibariyle dolmadığından, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, İleri sürerek, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, davanın kabulüne, davalının İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün… E. sayılı dosyasına ilişkin itirazının iptaline, davalının dava konusu edilen tutar yönünden %20’den az olmamak üzere inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, akaryakıt bayilik sözleşmesinin feshinden kaynaklı cezai şart ve kar kaybı alacağının tahsili için yapılan takibe itirazın iptaline ilişkindir.Davacı vekili, taraflar arasında imzalanan akaryakıt bayilik sözleşmelerinin davalının sözleşmeye aykırı eylemleri nedeniyle müvekkilince tek taraflı olarak feshedildiğini, sözleşme gereğince cezai şart ve kar kaybı alacaklarının doğduğunu, sözleşmenin feshinden sonra cezai şart alacakları ile kar kaybı alacakları ve ariyetlerin iadesi talebiyle kısmi dava açtıklarını, cezai şart alacakları yönünden kısmi davalarının kesinleştiğini, bu davalarda talep etmedikleri cezai şart ve kar kaybı alacaklarının tahsili için yaptıkları takibe davalının haksız itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline karar verilmesini istemiş, mahkemece zaman aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.Taraflar arasında, 05/08/1998 ve 17/02/1999 başlangıç tarihli ve 10 yıl süreli akaryakıt bayilik sözleşmesi imzalandığı, anılan sözleşmelerin davacı tarafça 06/01/2006 tarihli ve davalıya 16/01/2006 tarihinde tebliğ edilen ihtarname ile tek taraflı olarak feshedildiği, anılan sözleşmelerin 7/C bendinde sözleşmenin feshi halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırıldığı, davacının sözleşmede öngörülen cezai şart alacağının tahsili ile sözleşmenin feshi nedeniyle kar kaybı alacakları için davalı hakkında İstanbul …. İcra Müdürlüğününü … E. Sayılı dosyası ile 15/01/2016 tarihinde takip başlattığı, davalının süresinde takibe itirazı üzerine takibin durduğu uyuşmazlık konusu değildir.Uyuşmazlık takibe konu alacağın zaman aşımına uğrayıp uğramadığı konusunda çıkmaktadır.Tüm tek taraflı irade beyanları gibi, fesih beyanı da varması gereken bir irade beyanıdır ve kural olarak muhataba varmakla hukuki sonuç doğurur. Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihte başlar. (TBK. m. 149). Türk Borçlar Kanunu’nun 117 inci maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez.Türk Borçlar Kanunu’nun 151 inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir. Somut olayda davaya konu takip taraflar arasında imzalanmış bulunan bayilik anlaşmasının feshi nedeniyle sözleşmenin 7. Maddesinin B ve C bentlerinde öngörülen kar kaybı ve cezai şart alacaklarının tahsili talebine ilişkindir.Davacı, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere söz konusu bayilik sözleşmelerini 06/01/2006 tarihinde keşide ettiği ihtarname ile tek taraflı olarak feshetmiştir. Anılan fesih ihtarnamesi muhatap davalıya 16/01/2006 tarihinde tebliğ edilmiştir. İhtarnamede de belirtildiği üzere bayilik sözleşmeleri muhataba ulaştığı tarih itibarıyla feshedilmiş olup, sözleşmede ödeneceği kararlaştırılan cezai şart ve kar kaybı alacakları bu tarih itibarıyla muaccel olmuştur.TBK’nın 146. Maddesine göre aksine hüküm bulunmadıkça her alacak on yıllık zaman aşımına tabidir. Buna göre takibe ve davaya konu alacaklar için zaman aşımı süresi 16/01/2006 tarihinde başlamış olup (TBK 151/1) takip tarihi itibarıyla 10 yıllık zaman aşımı süresi dolmamıştır.İlk derece mahkemesince davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.Mahkemece yapılacak iş davalının zaman aşımı itirazının reddi ile davaya konu uyuşmazlık konusunda tarafların göstermiş oldukları delillerinin toplanarak oluşacak sonuca göre karar vermek olmalıdır. HMK’nin 353/1-a-6. maddesinde, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması hususu davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır. Tarafların davada ileri sürdükleri iddia ve savunmalarının bir kısmının hiç bir şekilde değerlendirilmemiş olması halide HMK’nın 353/1-a-6 maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Sonuç itibariyle; ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın giderilmesi için gerekli ve esasa etkili olan delillerin toplanmamış ve değerlendirimemiş olması nedeniyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’ nın 353/1-a-6. maddesi gereğince kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile;İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/10/2020 Tarih ve 2017/45 Esas – 2020/591 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40.TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/06/2021 tarihinde HMK’nın 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.