Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/669 E. 2023/1247 K. 14.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/669 Esas
KARAR NO: 2023/1247 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/288 Esas – 2019/304 Karar
TARİHİ: 28/03/2019
DAVA: ANONİM ŞİRKET GENEL KURUL KARARININ İPTALİ
KARAR TARİHİ: 14/09/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, Müvekkilinin davalı şirketin 3.750.000.TL. ye tekabül eden 3.750 adet hisse payı bulunduğunu, müvekkilinin davalı şirketin Davalı şirketin sermayesinin % 39,6’sına tekabül eden 1485 payına sahip olduğunu, davalı Şirketin 2008 yılından itibaren çoğunluk pay sahibi … tarafından yönetildiğini, diğer Yönetim Kurulu üyelerinin …’nun eşi … ile eşinin babası … olduğunu, Çoğunluk pay sahibinin Şirketi, pay sahiplerine eşit muamele, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini görmezlikten gelerek, çoğunluğun menfaat kısıtlayıcı ve zarar verici şekilde yönettiğini, şirketin 27/12/2017 tarihinde yapılan 2016 yılına ait olağan genel kurulunda faaliyet raporu ve finansal tabloların, azlığın muhalefı oyları ile tasdik edildiğini, alınan bu kararların yasaya ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, şirket yönetim kurulu üyesi …’nun 2016 faaliyet yılı içerisinde, davalı şirketle ortak faaliyet konusu olan ve şirketle aynı adreste bulunan … Şirketindeki görevi ve faaliyeti hakkında pay sahiplerine bilgi vermediğini, olağan genel kurul toplantısında bu konunun müvekkili pay sahibi tarafından soru olarak yöneltilmesi üzerine yönetim kurulu üyesinin şirket aktif değildir diyerek konuyu geçiştirdiğini, bu şirketin faaliyetlerinin hukuka aykırı olduğunu ve faaliyetlerinin pay sahiplerinden gizlenerek, faaliyet raporlarının saklandığını, şirketin 02/12/2016 tarihinde yaptığı 2009-2013 yılları arasına ilişkin 5 yıllık genel kurulda her bir yıl için ayrı ayrı alınan kar dağıtım kararına rağmen müvekkili pay sahibine kar payı ödemediğini, şirket yönetiminin kendi ücretleri aleyhine dava açıldığında bu durumun şirketin engel olmakla, pay sahiplerinih hakkı olan kar payları ise açılan iptal davası bahane edilerek ödenmediğini, faaliyet raporunda kar dağıtım kararının yerine getirilmediğinin açıklanmaması şirketin hukuka aykırı uygulamalarının pay sahiplerine açıklanmaması mahiyetinde olduğunu, şirketin 2016 yılına ait olağan genel kurul toplantısının 4.gündem maddesinde bilanço ve kar-zarar hesaplarının tasdikine ilişkin alınan kararın yasaya ve dürüstlük kuralına aykırı bulunduğunu, şirketi yöneten çoğunluk bilanço ve kar-zarar hesaplarını, şeffaf bir şekilde görüşülmeden kendi oylarıyla tastik ettiklerini, bu şekilde alınan kararın kanuna ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu, beyan ederek davalı şirketin 27/12/2017 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısının 3. ve 4. Maddelerinde alınan kararların yasaya ve dürüstlük kurallarına aykırı olması nedeniyle TTK 445. Maddesi gereğince iptallerine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasını talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının TK. M 446(1)/a hükmü gereğince iptal davası açma hakkına sahip olmadığını, davacının iptal davası açtığı genel kurul kararlarına ret oyu verdiğini, yasaya göre pay sahibinin iptal davası açabilmesi için toplantıda hazır bulunup olumsuz oy vermesi ve bu muhalefetini tutanağa geçirmesi gerektiğini, ayrıca davalı şirketin muhtemel zararlarına karşı davacının teminat yatırması ve bu konuda şirketi temsil ve ilzama yetkili şirketin yönetim kurulu başkanının dinlenmesini talep ettiklerini,esasa ilişkin beyanlarında, yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporunun gümrük ve ticaret bakanlığının ilgili yönetmeliğine uygun olduğunu, davaya konu 2016 yılı faaliyet raporu konusunda uzman … Hizmetleri AŞ nin yönetim kurulu ve şirket yönetimi ile yaptığı istişareler sonunda hazırlandığını, davacının yönetmeliğe aykırılık olarak iptal sebebi yapmak istediği konular esastan yoksun olduğunu, … şirketinin yönetim kurulu üyesi …’nun davalı şirkete karşı rekabet yasağını iddia ettiği hususların tamamen soyutta kalan delilsiz suçlamalar olduğunu, dava konusu genel kurul gündem 4.maddesi bağlamında alınan kararların iptalini gerektirecek hiçbir sebep olmadığını beyan ederek davanın redine karar verilerek yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 28/03/2019 tarih 2018/288 Esas – 2019/304 Karar sayılı kararında; “Tüm dosya kapsamı dikkate alınarak; Davacı taraf özetle davanın tümü ile kabulüne davalı taraf ise tümü ile reddine karar verilmesini talep etmişler ise de; Davacı Tarafın Davası; 6102 Sayılı Kanunun 445.md de ifadesi bulan ”Genel Kurul Kararlarının İptali ” davasıdır. Davamızın konusu ; Davalı şirketin 27/12/2017 Tarihinde yapılan 2016 Yılı Olağan Genel Kurul Toplantısında alınan 3 ve 4 nolu kararlarının iptaline ilişkindir. Davacı Tarafın İptal istemine konu talebinin yasal dayanağı; 6102 Sayılı Kanunun 445. ve 446.maddeleridir. 6102 Sayılı Kanunun 445.md uyarınca İptal davası karar tarihinden itibaren üç ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinde açabilir. Davalı şirketin Merkezi Mahkememizin Yetki alanında kalmakla birlikte, Dava 27/03/2018 Tarihinde açılmış olmakla Davanın üç aylık hak düşürücü süre içerisinde açılmış olduğu görülmüştür. 6102 Sayılı Kanunun 446.md. de İptal Davası açabilecek kişiler belirtilmiştir. Bilirkişi raporunda açıkça tespit edildiği üzere her ne kadar İptali talep edilen kararların oylamasında hangi pay sahiplerinin olumlu veya olumsuz oy kullandıklarına toplantı tutanağında yer verilmemiş ise de, İptale konu Genel kurulun 3.maddesinin müzakeresi sonucunda yönetim kurulu faaliyet raporunun 1500 ret oyuna karşılık 2220 olumlu oyla kabul edildiği, toplantıya davacıyı temsilen katılan davacı vekilinin söz konusu oylamada olumsuz oy kullandığı yönünde muhalefet şerhinin bulunduğu; aynı toplantıda 2016 yılına ilişkin bilanço ve kar-zarar hesaplarının onaylanmasına ilişkin 4.maddenin de 1500 ret oyuna karşılık 2220 olumlu oyla kabul edildiği ve toplantıya davacıyı temsilen katılan davacı vekilinin söz konusu oylamada olumsuz kullandığı yönünde muhalefet şerhinin bulunduğu, davacı vekilinin kararlara karşı olumsuz oy kullandıklarına ilişkin muhalefet şerhinin, Divan Başkanının, Oy toplayıcısının, Yazmanın ve Bakanlık Temsilcisinin herhangi bir itirazına uğramadan ve ihtirazi kayıt konmadan tutanağa geçirilmiş olduğu anlaşılmakla 6102 Sayılı Kanunun 446.md./1 İptal Davası açısından dava şartı gerçekleşmiştir. Dava şartlarının gerçekleştiği tespit edilmiş olmakla davacı tarafın iddialarının değerlendirilmesi gerekmiştir. -Davalı şirketin 27/12/2017 Tarihinde yapılan 2016 Yılı Olağan Genel Kurul Toplantısında alınan 3 nolu kararının (Faaliyet raporunun tasdikine ilişkin) iptaline ilişkin talebinin incelenmesi: Davacı taraf; Davalı şirketin faaliyet raporunun 6102 Sayılı Kanunun 28/08/2012 Tarihli ve 28395 sayılı ” Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında ki Yönetmelik ” bakımından eksik olduğunu, pay sahiplerine mevzuatın aradığı asgari konularda yeterli, açık bilgilendirme yapılmadığını, Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu’nun 2.Sayfasında “Yönetim Organı ve Üst Düzey Yöneticilere Sağlanan Mali Haklar” başlıklı bölümün (a) bendinde YK üyeleri ile “Üst Düzey Yönetici” olan personele ödenen mali haklar toplamından söz edildiğini; Yönetim kurulu başkanının şirkette Yönetim Kurulu üyeleri dışında teknik müdür, üretim müdürü ve iş geliştirme müdürü olduğunu bildirdiğini ancak Yönetim Kurulu üyelerine ödenen toplam mali hakların bürüt tutarının anlaşılmadığını, faaliyet raporunda kar dağıtımın yerine getirilmediğinin açıklanmamasına rağmen faaliyet raporunun onaylanması kararının yasaya aykırı olduğunu iddia etmiştir. Davalı Şirket ise, cevap dilekçesinde Faaliyet raporunda “Yönetim kurulu haricinde üst düzey yönetici atanmamıştır.” kararı olmadığının belirtildiğini, TK’da üst düzey yöneticilerin bir yönetim kurulu kararı ile atanmalarını mecbur kılan zorlayıcı bir hüküm olmadığını, şirket yönetiminin dürüst hesap verme ilkesi doğrultusunda yönetim kurulu kararı ile atanmış üst düzey yönetici olmasa da görev, yetki ve sorumlulukları itibarıyla fiilen “Üst Düzey Yönetici” olarak nitelenen personeli de dahil ederek raporlama yaptığını, kar dağıtımına ilişkin olarak İstanbul 16.Asliye Ticaret Mahkemesinde devam eden dava olduğunu bu nedenle davanın sonucunu beklemenin kanuna aykırı bir yönünün olmadığını belirtmişlerdir.Bilirkişi raporunda da belirlendiği üzere; 6102 Sayılı Kanunun 375./1 md.sinde Yönetim kurulunun devredilemez ve vazgeçilemez görev ve yetkileri belirtilmiştir. 6102 Sayılı Kanunun 375.md. 1/b dikkate alındığında şirket teşkilatının belirlenmesi Yönetim kurulunun devredilemez, vazgeçilemez görev ve yetkilerindedir. Davalı taraf üst düzey yöneticilerinin atandığına ilişkin Yönetim kurulu kararı ibraz edememiştir. Bu hali, ile üst yönetici atanmadığının bildirilmesine rağmen faaliyet raporunda ürün müdürü, teknik müdür ve iş geliştirme müdürünün üst yönetici kavramına dahil edilmesi faaliyet raporunu çelişkili hale getirmektedir. Bilirkişi raporunun mali inceleme bölümünde tespit edildiği üzere belirtilen yıllarda kar dağıtımı kararı alındığı ancak dağıtılmadığı, dağıtılacak bürüt temettü hesabında 210.000.TL. bulunduğu tespit edilmiştir. Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu’na İlişkin Yönetmeliğin 11/1-ğ maddesi uyarınca “Yıl içerisinde olağanüstü genel kurul toplantısı yapılmışsa! toplantının tarihi, toplantıda alınan kararlar ve buna İlişkin yapılan işlemler de dâhil olmak üzere olağanüstü genel kurula ilişkin bilgilerin” faaliyet raporunda yer alması gerekmektedir. Dava konusu faaliyet raporunda genel kurulun daha önce alınan kar dağıtımı kararının yerine getirilmediği bilgisinin yer almadığı görülmekle birlikte Genel kurul kararları aleyhine iptal davası açılması, TTK’ nın 449/1.md. uyarınca mahkeme tarafından icrasının geri bırakılmasına karar verilmedikçe, kararın uygulanmasına engel teşkil etmez. Kar dağıtımı kararlarının aleyhine iptal davası açılmış olması daha önce genel kurulda alınan kar dağıtımı kararına dayanarak kar paylarının ödenip ödenmediğinin, ödenmemesinin nedeninin faaliyet raporunda yer alması gerektiğinden Genel kurulda alınan karar yasal mevzuata uygun olmadığından davacı tarafın bu yönde ki talebinin Kabulüne karar verilmiştir. -Davalı şirketin 27/12/2017 Tarihinde yapılan 2016 Yılı Olağan Genel Kurul Toplantısında alınan 4 nolu kararının (Bilançonun onaylanmasına ilişkin karar ) iptaline ilişkin talebinin incelenmesi: Davacının, bilançonun onaylanmasına İlişkin 4 no.lu kararın iptali talebine ilişkin olarak, Bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere davalı şirketin Bilançosunda yer alan kayıtların TTK’nun “Anonim şirketlerin finansal tabloları, Türkiye Muhasebe Standartlarına göre şirketin malvarlığını, borç ve yükümlülüklerini, öz kaynaklarını ve faaliyet sonuçlarını tam, anlaşılabilir, karşılaştırılabilir, ihtiyaçlara ve işletmenin niteliğine uygun bir şekilde; şeffaf ve güvenilir olarak; gerçeği dürüst, aynen ve aslına sadık surette yansıtacak şekilde çıkarılır’ şeklindeki 514. maddesine her hangi bir aykırılık tespit edilememiş olduğu anlaşılmakla davacı tarafın bu yönde ki talebinin reddine karar verilmiştir. “gerekçesi ile, “Davacı tarafın Davasının KISMEN KABULÜ İLE; – 27/12/2017 Tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında alınan 3 nolu kararın İPTALİNE; -27/12/2017 Tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında alınan 4 nolu kararın iptali talebinin REDDİNE” karar verilmiş ve karara karşı davalı ve katılma yoluyla istinaf ile davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, mahkemenin dava şartı hususunda yanlış karar verdiğini, davacının iptalinin talep ettiği genel kurul kararlarına ret oyu vermediğini, TK m. 446(1)/a hükmüne göre bir paysahibinin iptal davası açabilmesi için, “toplantıda hazır bulunup karara olumsuz oy vermesi ve bu muhalefetini tutanağa geçirtmesi” gerekli olduğunu; bu iki işlemin de davanın dinlenebilme şartı olduğunu, Oysa davanın kısmen kabulüne konu gündemin 3. maddesinin oylanması sonucuna ilişkin genel kurul tutanağının 3. sayfasının 10. paragrafınin şöyle olduğunu: “3. maddenin müzakeresi bitirilerek, faaliyet raporunun oylamasına geçilmiştir. 2016 yılı faaliyet raporu 2220 kabul, 1500 ret oyu ile oy çoğunluğuyla kabul edilmiştir.” Tutanağın ifadesinden davacı …’nun vekilinin karara ret oyu verdiğinin anlaşılmadığını, Oylamaya ilişkin paragrafın hemen altında, “… vekili Av. … ve … vekili … “genel kurula sunulan faaliyet raporu paysahiplerine açık, dolambaçsız eksik, şeffaf bilgi verir kapsamda olmadığından; faaliyet raporundaki kar dağıtım teklifinin mali kurallara aykırı olduğu anlaşıldığından olumsuz oy kullandık” dedi.” şeklinde bir açıklama yer aldığını ancak bu paragraf oylamada TK m. 446(1)/a anlamında ret oyu verildiğini ispatlamadığını; çünkü ret oyu verildiği oylamaya ait bölümde kimin/kimlerin ret oyu verdiğinin ad-soy ad veya ticaret unvanı zikredilerek açıklandığını ve bu suretle ispatlandığını, Buna rağmen iptaline karar verilen 3 nolu karar için mahkemenin mesnetsiz yorumu ve gerekçesinin kanuna ve hukuka aykırı olduğunu, Yargıtay karalarında, genel kurul iptal davası açılabilmesi için, ret oyunun nasıl verileceği, ret oyu kullananların tutanakta nasıl ve nerede belirtileceği ve bu muhalefetin tutanağa nasıl geçirileceği hususlarının açıklandığını; (Yargıtay 11. HD’nin 1.2.2001 tarihli ve E. 9117, K. 683 sayılı, Yargıtay 11. HD’nin 05.06.2008 tarihli ve E. 5426, K. 746 sayılı, Yargıtay’ın 11. HD’nin 11.02.2016 tarihli ve E. 3880, K. 1386 sayılı, Yargıtay 11. HD’nin 6.10.2015, E. 13357/K. 9986 sayılı, Yargıtay 11. HD’nin 25.4.1995 tarihli ve E. 95/2702, K. 95/3783 sayılı kararları) Prof. Dr. …’nun konu hakkında; “Bu şartlardan birisinin eksik olması dava hakkını ortadan kaldırır. Diğer bir anlatımla karara olumsuz oy verdiği halde açık muhalefetini tutanağa geçirtmeyen paysahibinin dava hakkı yoktur. (…) Muhalefetin her gündem maddesi ile ilgili olarak o konunun görüşülmesinden sonra belirtilmesi ve tutanağa yazdırılması gerekir. Daha ilgili madde görüşülmeye başlamadan, peşin olarak, o öneriye ya da alınacak bütün kararlara muhalif olduğunu açıklamak (…) hakkın kötüye kullanılmasını oluşturur ve bu olgu muhalefetin tutanağa geçirilmesi koşulunu karşılamaz [Çamoğlu (Poroy/Tekinalp) (2014), Ortaklıklar Hukuku I, 13. Bası, İstanbul, sh. 539, N.741a ve 741b].” açıklaması yaptığını, yine Prof. Dr. İsmail Kırca’nın aynı görüşte olduğunu, yazarın HGK 20.09.1985, E.1984/11-59, K.1985/725; 11. HD 08.12.1988, E.1988/3761, K.1988/7548; 11. HD 22.01.1991, E.1989/5251, K.1991/85; 11. HD 1995, E.1995/2702, K.1995/3783; 11. HD 20.11.2001, E.2001/6860, K.2001/9182; 10.02.2015, E.2014/3906, K.2015/1627 sayılı kararlarını zikrettiğini, Mahkemece aleyhlerine olarak 3 nolu kararın iptal edildiğini, karar ve gerekçesinin hukuka aykırı olduğunu, Yönetim Kurulunun Yıllık Faaliyet Raporunun Kanuna ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığının İlgili Konudaki Yönetmeliğine Uygun olduğunu, TK’nın yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporunu düzenleyen 516. maddesi bu raporun tabî olduğu esasları ve asgari içeriğini ayrıntılı bir şekilde belirttiği gibi maddede çıkarılması emredilen Gümrük ve Ticaret Bakanlığı yönetmeliğinin de konuyu ayrıntılı ve amaca uygun hükümlerle modern örnekler doğrultusunda derinleştirdiğini, 2016 yılı Faaliyet Raporu da konuda uzman ve itibar sahibi bir mali müşavirlik ve denetim firması olan … Hizmetleri A.Ş.’nin yönetim kurulu ve şirket yönetimi ile yaptığı istişareler sonunda profesyonelce hazırlandığını, Davacının TK’ya ve Yönetmeliğe aykırılık olarak iptal sebebi yapmak istediği konuların esastan yoksun, bir anlam taşımayan, kötü niyeti net bir şekilde ortaya koyan kişisel ithamlar olduğunu, Yönetim kurulu faaliyet raporunda,“Yönetim organı ve üst düzey yöneticilere sağlanan mali haklar 1.113.74,50-TL olarak belirtilmiştir.” Davacının bu rakamla ilgili bir itirazının olmadığını; faaliyet raporunda şirkette üst düzey yönetici atanmamış olduğu bilgisinin de verildiğini; raporun verdiği bu bilgiden sonra “Üst düzey yönetici” olan personele ödenen mali hakların toplam tutarı ifadesinden davacının üst düzey yönetici olduğunu anladığını ve saklandığı sonucuna vardığını, mahkemenin de bu konuda hatalı değerlendirme yaptığını, Teknik müdür, üretim müdürü ve iş geliştirme müdürünü kast edilmesi ile hukuka aykırı karar verildiğini; faaliyet raporunda “Yönetim kurulu haricinde üst düzey yönetici atanmamıştır” denilerek bu konuda bir yönetim kurulu kararı olmadığının belirtildiğini; Zaten TK’da üst düzey yöneticilerin bir yönetim kurulu kararı ile atanmalarını mecbur kılan zorlayıcı bir hüküm olmadığını; buna rağmen mahkemece bu konuda hatalı değerlendirme yapıldığını ve yasaya/hukuka aykırı şekilde kararın iptaline gerekçe ile aleyhe karar verildiğini, Şirket yönetiminin dürüst hesap verme ilkesi doğrultusunda yönetim kurulu kararı ile atanmış üst düzey yönetici olmasa da görev, yetki ve sorumlulukları itibarıyla Uluslararası Muhasebe Standartları No 24 tanımına göre fiilen “Üst Düzey Yönetici” olarak nitelenen personeli de dahil ederek raporlama yaptığını; faaliyet raporunda aynı sayfada açıkça yazan bu bilgilerin davacı tarafından “dolambaçlı” olarak nitelenmesinin kötüniyet olduğunu ve mahkemece bu konularda hatalı değerlendirme yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, Kanunun 445’inci maddesinde kanuna aykırı kararların iptal sebebi olduğunu belirtirken, net bir anlamda yoruma dayanmayan likit aykırılıkları kastettiğini; bu nitelikteki aykırılık kanunun lafzına ve ruhuna aykırı olup kanunun koyduğu normu hiçe sayan aykırılıkları ifade ettiğini; mahkemeler, Yargıtay içtihatları ve öğretinin de böyle anlamakta olduğunu; yoksa kanuna aykırılık yokken hatta böyle bir iddia da mevcut değilken, müdürlerin yöneticilik düzeyinin îndi, şahsi ve dayanağı bulunmayan bir yoruma dayanmanın MK m. 2’ye aykırılığı da aşan bir kötü niyet olduğunu, … şirketinin yönetim kurulu üyesi …’nun davalı şirkete karşı rekabet yasağını ihlal ederek TK m. 396’ya aykırı davrandığını ileri sürdüğünü ancak bu iki şirketin işletme konularını inceleyip huzura getirmeye, aykırılık için aranan aktif konuda ayniyetin ve/veya benzerliğin ne olduğunu izah etmek gereği duymadığını; iddiaların tamamen soyutta kalan delilsiz suçlamalar olduğunu; ayrıca, bahse konu … A.Ş.’nin 10 (on) yılı aşkın süredir fatura kesecek herhangi bir faaliyet göstermediğini; faaliyetin olmadığı yerde rekabet ve dolayısıyla ihlal olamayayacağını, Bilirkişi raporuna itirazlarının ve taleplerinin nazara alınmadığını, bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonucunda, mesnetsiz davacı iddialarına karşın, … Tic. A.Ş’nin müvekkili şirket ile rekabet içinde bir faaliyeti bulunmadığı, iki şirket arasında 2016 yılında da bir işlem bulunmadığı, Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler hesabında yer alan kalemlerin müvekkili şirketin faaliyetinin icrası için yapılan genel giderler olduğu, yine “bilançonun şeffaf olmadığı, gerçeğe uygun olmadığı” yönündeki davacı iddialarının da yerinde olmadığı ve mesnetsizliği raporda açıkça belirtildiğini, Genel kurulun 3 no.lu maddesinin faaliyet raporunun tasdikine ilişkin olduğunu; rapordaki 3 nolu kararla ilgili yapılmış aleyhe tespit ve değerlendirmelerin tamamına taraflarından itiraz edildiğini; müvekkili şirketin Yönetim Kurulu’nun Yıllık Faaliyet Raporu kanuna ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın ilgili konudaki yönetmeliğine uygun olduğunu; 2016 yılı Faaliyet Raporu, konusunda uzman ve itibar sahibi bir mali müşavirlik ve denetim firması olan … Hizmetleri A.Ş.’nin yönetim kurulu ve şirket yönetimi ile yaptığı istişareler sonunda profesyonelce hazırlandığını; faaliyet raporunda şirkette üst düzey yönetici atanmamış olduğu bilgisinin yer almakta olduğunu; müvekkili şirketin dürüst hesap verme ilkesi doğrultusunda yönetim kurulu kararı ile atanmış üst düzey yöneticisi olmasa da görev, yetki ve sorumlulukları itibarıyla Uluslararası Muhasebe Standartları No 24 tanımına göre fiilen “Üst Düzey Yönetici” olarak nitelenen personeli de dâhil ederek müvekkili şirketin raporlama yaptığını; müvekkili şirketin anılan bilgileri eksiksiz vererek hissedarların tamamının şirket işleyişinden haberdar olmasını sağladığını; burada itiraza konu edilen personelin sıfatını tekrar hatırlamakta fayda olduğunu: Teknik müdür, üretim müdürü ve iş geliştirme müdürü. Yani TTK kapsamında, her orta ve üst şirkette bulunan, orta kademe yöneticilerin sıralandığını; Genel Kurul Tutanağı’nda da işaret edildiği gibi, bu kişilerin TTK uyarınca üst düzey yönetici olmadıkları ve ancak Muhasebe sistemi kapsamında faaliyet raporuna dâhil edildiklerinin sabit olduğunu; nitekim imza sirkülerinin incelenmesi halinde de, anılan kişilerin şirketi temsil ve ilzam hususunda bir yetkilerinin bulunmadığının da görülmekte olduğunu, faaliyet raporunda herhangi bir çelişki bulunmadığını; faaliyet raporunu hazırlayanın da yönetim kurulu olduğunu; açıklanan sebeplerle 3.maddenin de kanuna ve ana sözleşmeye uygun olduğunu; mahkemenin aksi değerlendirme ve gerekçelerinin kanuna ve hukuka aykırı olduğunu, Bilirkişi heyetinin, kar dağıtımına yönelik derdest davanın bulunmasının, kar payı dağıtımını engellemeyeceği görüşünü raporda dile getirdiğini ve kar payı dağıtımının ödenip ödenmemesinin, ödenmemesinin nedeninin faaliyet raporunda açıklanmamasının Şirketlerin Yıllık Faaliyet Raporunun Asgari İçeriğinin Belirlenmesi Hakkında Yönetmelik’in 11/1-ğ hükmüne aykırı olduğu takdirini mahkemeye bıraktığını, Davacı vekili dava dilekçesinin bu konuya yönelik bölümünde, yönetim kurulu üyelerinin kendi ücretleri aleyhine dava açıldığında bu durumun şirketin ücret ödemesine engel olmadığını, pay sahiplerinin hakkı olan kar paylarının ise açılan iptal davasını bahane edilerek ödenmediğini belirterek, şirketin ödeme yapmıyorsa kimseye yapılmaması, yapıyorsa tüm hissedarlara yapılması anlayışını ortaya atmakta olduğunu, Gerçekten de, davacı tarafından ücret alacağına yönelik açılan İstanbul 16.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/1136 E. sayılı dosyada, mahkemenin bu hususa yönelik davacı taleplerini reddettiğini, istinaf mahkemesinin davacının istinaf taleplerini reddettiğini; iddianın aksine yönetim kurulu üyelerine de ödemeler yapılmamış olup, mahkemenin kararının kesinleşmesinin beklenmekte olduğunu; yani ortada bir dava var ise, sonucunu beklemenin lehe/aleyhe bir şirket uygulaması olduğunu, Ortada henüz kesinleşmemiş bir dava olması nedeniyle, genel kurulda davacı ile birlikte hareket etmeyen pay sahiplerinin de şirketin bu uygulamasına itiraz etmediklerini; nitekim takdir edileceği gibi bu hususun şirket lehine bir uygulama olup, kanuna aykırı bir yan da taşımadığını; dolayısıyla 3.maddenin de kanuna ve ana sözleşmeye uygun olduğunu; mahkemenin hukuk dışı değerlendirme ve gerekçe ile aleyhe karar vermesinin, izah edilen sebeplerle ve resen tespit edilecek sebeplerle kanuna ve hukuka aykırı olduğunu, İleri sürerek, istinaf taleplerinin kabulü ile davanın kısmen kabulüne dair olan “Davacı tarafın Davasının KISMEN KABULÜ İLE 27/12/2017 Tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında alınan 3 nolu kararın İPTALİNE” dair kararın kaldırılmasına, davacının davasının reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf dilekçesinde özetle, Genel Kurulun 4. Gündem maddesinde alınan bilanço tasdik kararının iptali talebinin reddinin, eksik incelemeye dayanan hatalı bir karar olduğunu, Genel kurulda çoğunluğun oyları ile alınan bilanço tasdik kararına karşı iptal taleplerinin, ilk derece mahkemesince, “TTK 514. Maddesine herhangi bir aykırılık tespit edilmemiş olduğu anlaşılmakla” denilerek reddedildiğini; oysa dosyadaki Bilirkişi Raporu’nda bilanço tasdik kararına yapılan itirazlar değerlendirilirken eksik inceleme yapıldığını; bu konudaki itirazlarının dikkate alınmadığını, rasyonel ve objektif bir bilirkişi incelemesi yapılmadan karar verildiğini; bu nedenle, İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/288 E., 2019/304 sayılı kararının, genel kurulun 4. gündem maddesinin iptali talebinin reddine olan kısmını istinaf etmekte olduklarını, Genel kurulda tasdik edilen bilançonun yasaya ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu konusundaki iddialarının, bilanço hakkında delil ve verilerle değerlendirme yapılmayan bir bilirkişi raporuna dayanarak reddedildiğini; bilanço konusunda delil ve verilerle değerlendirme yapılmamasının tek başına kararın bozulması sebebi olduğunu, (EK-1: Yargıtay 11 HD, 7.12.2017, E. 2017/3253, K. 2017/7015) Somut bir örnekle açıklamak gerekirse; 2016 yılında Şirketin Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler (KKEG) tutarının, dönem net karının iki katına yakın olduğunu; KKEG, şirketin sigorta gecikme faizi veya cezalar gibi, hukuka uygun bir işleyişte ödememesi gereken tutarların da kaydedilebildiği bir bilanço kalemi olduğundan, bu yüksek KKEG tutarının neden kaynaklandığını bilmenin paysahiplerinin hakkı olduğunu; davalı şirket yönetiminin, genel kurulda önce bu konudaki soruları yanıtlayacağını söylediğini (Tutanak sayfa 3), sonra yanıtsız bırakarak bu konuyu gizlemeyi tercih ettiğini, Dava dilekçesinde bu konuda detaylı açıklamalar yapıldığını ve hatta şirketin bir önceki 2009-2013 yılları bilançolarının denetlendiği İstanbul 9 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/31 E. sayılı dosyasındaki Bilirkişi Raporunda tespit edilen KKEG ile ilgili sakatlıkların örmek verildiğini, Bilirkişi incelemesinde, bu konuda sadece bir (1) cümlelik bir değerlendirme olduğunu: “Yapılan incelemede, Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler Hesabında yer alan kalemlerin Şirketin faaliyetinin icrası için yapılan genel giderler olduğu tespit edilmiştir.” İncelemede ne görüldüğüne, şirketin karının iki katı KKEG miktarının içinde hangi kalemlerin olduğuna dair hiçbir verinin olmadığını, sadece bilirkişinin şahsi yorumu olduğunu; bilirkişilerin Kanunen Kabul Edilmeyen Giderleri’nin neler olduğunu tespit ederek Mahkeme ve taraflara açıklamadan, rapora sadece Bilirkişi’nin kendi görüşünü dahil etmesinin usule ve yasaya aykırı olduğunu, bu şekilde bir rapora dayanarak verilen ilk derece mahkemesi kararının sakat olduğunu, Dava dilekçesinde bilanço tasdik kararının, paysahibinin bilanço konusunda sorduğu 39 sorudan 32’si cevapsız bırakılarak alındığı; bilgi alma hakları kısıtlanarak alınan kararın kanuna ve dürüstlük kuralına aykırı olduğunun açıklandığını, davalının cevap dilekçesinde, “Davacı 39 soru sormuştur ve bunun 39’u da cevaplanmıştır” diyerek, mahkeme ve bilirkişileri yanıltmakta olduğunu; davalı şirketin verdiğini iddia ettiği cevaplara bakıldığında, “şirket sırrı” kalkanının kullanılarak soruların esasen cevapsız bırakıldığının görüleceğini; bu konuya bilirkişi raporunda yer verilmediğini, bu iddialarının hem bilirkişi incelemesi hem ilk derece mahkemesi kararında değerlendirme dışı bırakıldığını, Yapılmakta Olan Yatırımlar Hesabı bakımından iptal gerekçesinin de, Bilirkişi Raporunda eksik ele alındığını ve buna dayanan ilk derece mahkemesi kararının hatalı olduğunu, Bilirkişinin, yatırım 2013 yılında kullanıma alındığına göre, bu hesabın Tesis, Makine, Cihazlar alt hesabına atılması gerektiğini tespit etmekle birlikte, ana hesabın aynı olması nedeniyle şeffaflık ve gerçeğe uygunluk kriterlerine aykırılık olmadığı sonucuna ulaştığını; Bilirkişinin aslında Davalı şirketin bilançosundaki alt hesaba kaydedilen kalemin gerçeğe uygun olmadığını tespit ettiğini; ama ana hesap doğru olduğu için Davalı şirketi mazur gördüğünü; bu yorumu, şirket mali tablolarının dürüst resim ilkesine uygunluğu ile bağdaştırmanın mümkün olmadığını, Bilirkişi’nin bu yorumuna göre şirket bilançolarının alt hesaplara yer verilmeksizin sadece ana hesaplar bazında hazırlanmasının şeffaflık ve gerçeğe uygunluk için yeterli olduğu sonucu çıkarmakta olduğunu; bu yorumdan şirket bilançoların şeffaflık ve gerçeğe uygunluk adına değil de yasak savmak için hazırlandığı gibi bir sonuç çıkmakta olduğunu; oysa kanun koyucunun yaptığı düzenlemeler ile şirket bilançolarının şeffaflık ve gerçeğe uygunluk kriterlerine göre hazırlanmasını teminen TFRS’ye göre Bağımsız Denetim zorunluluğu kapsamındaki şirketlerin sayısını her yıl artıracak şekilde düzenlemeler yapmakta olduğunu; 2013 yılında devreye alındığı Şirket yönetimi tarafında ifade edilen bahse konu “Devam Etmekte Olan Yatırım”ında 2017 yılında Şirket’in Bağımsız Denetime tabi olması ile ilgili aktif hesabına alınmak zorunda kalındığını; Bilirkişi’nin yorumunun yerinde olsa idi; şirketin 2017 yılında Bağımsız Denetime tabi olduğunda da 2013 yılında devreye alınmış olan bahse konu “Devam Etmekte Olan Yatırım”ın aktifteki ilgili hesaba alınmaması gerekeceğini, “Devam Etmekte Olan Yatırım”ın tanımı itibarı ile tamamlanmadığını, hala devam eden ve henüz kendisinden beklenen faydayı vermeye başlamamış olan yatırım demek olduğunu; bilirkişi yorumundan; bilançoyu okuyan açısından Şirket’in Maddi Duran Varlıklar altındaki toplam kaynağının ne kadarının Şirket için fayda doğuran, üretim yapan (yani Tesis, Makine ve Cihazlar altında gösterilmesi gereken), ne kadarının ise gerçekten devam etmekte, yani şirket için henüz fayda doğrumaya başlamamış olan yatırım (Devam Etmekte Olan Yatırımlar altında gösterilmesi gereken) olduğunu bilmesinin şeffaflık ve gerçeğe uygunluk adına gerekli olmadığının anlaşılmakta olduğunu, böyle bir şeyin mümkün olmadığını, Sonuç olarak, Bilirkişi Raporu’nun yapılmakta olan yatırımlar hesabı ile ilgili kısmının hatalı olduğunu; bu konuda sunulan itirazlarının Mahkemece dikkate alınmadan ve ek veya yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmadan verilen kararın bozulması gerektiğini, İleri sürerek, katılma yoluyla istinaf taleplerinin kabul edilerek, İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28.03.2019 tarih ve 2018/288 E., 2019/304 sayılı kararının “27/12/2017 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında alınan 4 nolu kararın iptali talebinin REDDİNE” kısmının kaldırılmasına, 4 nolu kararın iptaline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davalı anonim şirketin 27/12/2017 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan 3 ve 4 numaralı kararların iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne, gündemin 3 nolu kararının iptaline, gündemin 4 nolu kararının iptali isteminin reddine karar verilmiş, karara karşı davalı vekili istinaf, davacı vekili katılma yolu ile istinaf talebinde bulunmuştur. Davalı vekilinin; davacı yanın iptalini talep ettiği kararlara olumsuz oy kullanmadığı, TTK’nun 446/1-a bendinde aranan dava ön koşulunun gerçekleşmediği yönündeki istinaf sebebi; gündemin 3 nolu maddesi kapsamında yönetim kurulunun 2016 yılı faaliyet raporunun müzakere edildiği, faaliyet raporunun 1500 olumlu oya karşılık 2220 olumlu oyla kabul edildiği, kararın hemen altına davacı temsilcisinin oylamada neden olumsuz oy kullanıldığına ilişkin gerekçesini açıklayan muhalefet şerhi düştüğü, gündemin dört nolu maddesi kapsamında davalı şirketin 2016 yılıyılına ilişkin bilanço ve kar-zarar hesaplarının müzakere edildiği, bilanço ve kar zarar hesaplarının 1500 olumlu oya karşılık 2220 olumlu oyla kabul edildiği, kararın hemen altına davacı temsilcisinin oylamada neden olumsuz oy kullanıldığına ilişkin gerekçesini açıklayan muhalefet şerhi düştüğü, TTK’nun 446/1-a bendi uyarınca dava ön koşulunun gerçekleştiği, aksi yöndeki istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davacı vekilinin; genel kurulda alınan dört nolu kararının iptali isteminin reddine yönelik istinaf sebebi değerlendirildiğinde; finansal tabloların TTK’nun 514, 515, maddelerine ve Türkiye Muhasebe Standartlarına uygun, tam, anlaşılabilir, ihtiyaçlara ve işletmenin niteliğine uygun, şeffaf ve güvenilir olarak; gerçeği, dürüst, aynen ve aslına sadık surette yansıtmalarının gerektiği, davacının bilanço ve kar zarar hesaplarının onaylanmasına yönelik dört nolu kararın iptali istemi yönünden ileri sürdüğü sebeplerden birinin, bilançonun “kanunen kabul edilmeyen giderler” hesabında yapılan giderlere ilişkin olduğu, toplantı tutanağı incelendiğinde, bu hesaba ilişkin davacı temsilcisinin genel kurulda yönetime soru yönelttiği, ancak giderleri kaynak ve kapsamının açıkça müzakere edilmediği mahkeme alınan bilirkişi heyet raporunda ise; bu hesapta yer alan kalemlerin, şirket faaliyetinin icrası için yapılan genel giderler olduğunun tespit edildiği yönünde görüş bildirildiği, ancak bu tespitin mali dayanaklarının mahkeme ve kanun yolu denetimine açık şekilde ortaya konulmadığı, davacı vekilinin rapora bu yönden yaptığı itirazlar hakkında olumlu olumsuz bir değerlendirme yapılmadığı, itirazların gerekçeli kararda da karşılanmadığı, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun yerinde olduğu anlaşılmıştır. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın kaldırma kararı doğrultusunda; davalı şirket ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılarak, taraf itirazlarını da karşılar şekilde, mahkeme ve kanun yolu denetimine elverişli ek rapor veya yeni rapor alınmak, oluşacak sonuca göre değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine iadesine, kaldırma gerekçesine göre davalı vekilinin, iptaline karar verilen genel kurul kararı ile ilgili istinaf sebeplerinin bu aşamada değerlendirilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış, aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/03/2019 tarih ve 2018/288 Esas – 2019/304 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Kaldırma kararının mahiyetine göre davalı vekilinin, iptaline karar verilen genel kurul kararı ile ilgili istinaf sebeplerinin bu aşamada değerlendirilmesine yer olmadığına 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf talep edenler tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde, yatıran taraflara iadesine, 5-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/09/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.