Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/663 E. 2021/650 K. 28.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/663 Esas
KARAR NO : 2021/650 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/02/2021
NUMARASI : 2020/42 Esas 2021/112 Karar
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin)
KARAR TARİHİ: 28/04/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili ile davalı … ve … davalı şirketi kurduklarını, şirketin 12.10.2017 tarih 9428 satıh TTSG ilan edildiğini, şirketin idaresinin müvekkili ve davalı … tarafından münferiden yapıldığını, kuruluşta müvekkilinin müdür davalı …’nin ise müdürler kurulu başkanı seçildiğini, şirketin sermayesinin ¨500.000,00 olduğunu, …’nin ¨ 170.000,00 nakdi, müvekkilinin ¨165.000,00 nakdi, … ¨ 165.000,00 nakdi ödemeyi taahhüt ettiğini, …’m ¨165.000,00 sermayesini 02.07.2018 tarihinde müvekkiline devrettiğini, devir neticesinde müvekkilinin sermayesinin ¨ 330.000,00, …’nin ¨ 170.0000,00 olduğunu, şirketin kurulduğuna bu yana kâr payı dağıtmadığını, sürekli zarar ettiğini, davalı şirketin faaliyet gösteremediğini, müvekkilinin Konya’da ikamet etmesi nedeniyle işlerin yürütülmesi hususunda davalı …’den bilgi ve belge talep etmesine rağmen, taleplerinin karşılıksız kaldığını, …’nin temsil yetkisine dayanarak davalı şirketi borç altına soktuğunu, müvekkilinin borçlar nedeniyle telefonla rahatsız edildiğini, bu nedenle müvekkili ile davalı arasında anlaşmazlıkların baş gösterdiğini, güven ilişkisinin zedelendiğini, şirketin faaliyetine devam etme amacı kalmadığını, şirketin devamını imkansız kılacak haklı sebeplerin ortaya çıktığını, izah edilen nedenlerle, davalı şirketin diğer münferit yetkili ortağının şirket aleyhine işlem yapmasının ve şirketi borçlandırmasının engellenmesi amacıyla şirket yönetiminin çift imza ile yürütülmesi için ihtiyati tedbir karan verilmesini, mümkün olmaması halinde şirkete kayyım atanmasını, davalı şirketin feshine karar verilmesini, mümkün olmaması halinde müvekkilinin payının gerçek değerinin ödenmesine ve şirketten çıkaıılmasma karar verilmesini, müvekkilinin şirketten çıkanlmasma karar verilmemesi halinde, karar tarihinden itibaren davalı şirketin işlemlerinin ortakların müşterek imzalan ile yürütülmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, huzurdaki davanın sadece şirkete karşı açılabileceğini, şirket ortaklarına karşı dava açılamayacağını, davanın müvekkili … adına husumetten reddi gerektiğini, davalı şirketin hali hazırda aktif faaliyet gösteren bir şirket olmadığını, ekonomik krizlerden olumsuz etkilendiğini, iş yapamaz hale geldiğini, şirketin gayrifaal olduğunu, … hakkındaki iddiaları kabul etmediklerini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 04/02/2021 tarih ve 2020/42 Esas – 2021/112 Karar sayılı kararında;”……Esasen hüküm ilave bir imkâna yer verdiği gibi, davaya bakan mahkemeye son çare niteliğinde fesih kararı vermezden evvel uygun çözüm yollarını inceleme mükellefiyeti de getirmektedir. Şöyle ki, fesih kararı verilmeden önce diğer çözümlerin, söz gelimi çıkmanın sonuç sağlayıp sağlamayacağı tartışılmalıdır. Zira bu yapılmadan feshe karar verilmesi bir bozma gerekçesidir (ERDEM, s. 223). Bir hukuki ilişkinin haklı sebeple sona erdirilmesi, son çare olarak uygulanması gereken ve eğer taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın çözümü başka bir yolla sağlanabiliyor ise ancak ondan sonra başvurulması gereken tali bir çözüm tarzıdır. Kaynak İsviçre Hukukunda da, ortaklığın haklı sebeple feshi davasının tali bir yol olduğu kabul edilir. Her ne kadar gerek TTK 531′ in gerekse TTK. 636/3′ ün lafzı öncelikle fesih yöntemini dile getiriyor ise de bu yanıltıcıdır. Zira fesih, tali ve son çare “ultimo ratio” bir çözüm tarzıdır. Taliliğin genel olarak iki şekilde anlaşıldığı görülür. Bunlardan ilki, öncelikle diğer çözüm yollarına başvurulmuş olması gerektiği, diğeri ise, haklı sebeple fesih sebeplerinin diğer fesih sebepleri yoksa başvurulması gereken bir sebep olduğudur. Ayrıca, bilimsel öğretide yeni kabul gören bir fikre göre, diğer tedbirlerin uygulanması ile olası bir aykırılık giderilebilecek ise haklı sebeple fesih talebinin kabul edilmesi doğru olmayacağı gibi verilecek hüküm yönünden de orantılılık ilkesi göz önünde bulundurularak uygun ve kabul edilebilir bir çözüme hükmedilebilecektir.Yine diğer uygun çözümler değerlendirilmeden feshe karar verilmesi de bir bozma sebebidir.Ancak somut olayda şirketin faal olmaması ve davalı şirketin işletme konusunun gerçekleşmesinin imkânsız hâle gelmesi hususları gözönüne alındığında davalı şirketin feshine, limited şirketin feshi davasında davanın şirket tüzel kişiliğine yöneltilmesi gerekli ve yeterli olup,davacının ilaveten diğer ortağı davalı göstermesi doğru olmadığından gerçek kişi ortak aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği…”gerekçesi ile, A-)1-Davacının davalı … aleyhine açtığı davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,B-)1-Davacının,davalı şirket aleyhine açtığı davanın KABULÜNE; İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün 101986-5 sicil numarasında kayıtlı bulunan davalı … PROJE YAPI VE YAPI ELEMANLARI SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİnin TTK’nun 636/3.maddesi hüküm uyarınca haklı sebeple FESİH VE TASFİYESİNE,2-Tasfiye işlemlerini başlatıp sonuçlandırmak üzere … TTK’nun 643.madde hükmü yollamasıyla aynı Kanunun 536/3.maddesi uyarince şirkete tasfiye memuru olarak ATANMASINA, bu hususta kendisine yetki verilmesine,3-Şirketin mali durumu ve yapılacak işin niteliğine göre gerekirse artırılıp eksiltilmek kaydıyla, tasfiye süreci devam ettiği sürece tasfiye memuruna toplam 5.000,00.-TL ücret takdirine, ücretin ileride şirketten tahsil edilmek üzere şimdilik davacı tarafça karşılanmasına, 4-Şirketin feshi ve tasfiyesine ilişkin mahkememiz kararının kesinleşmesine müteakip tasfiye memurunun görevinin kendisine tebliğine,5-Tasfiye masrafları olarak belirlenen 5.000,00.-TL’nin ileride şirketten tahsil edilmek üzere şimdilik davacı tarafça karşılanmasına, 6-Keyfiyetin karar kesinleştiğinde tescil ve ilanına, tescil ve ilan masraflarının ileride şirketten tahsil edilmek üzere şimdilik davacı tarafça karşılanmasına karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucu “davacının davalı … aleyhine açtığı davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine” ilişkin karar haksız ve hukuka aykırı olduğunu, İki ortaklı limited şirketlerin feshine ilişkin olarak açılan davada diğer ortakların da davalı olarak gösterilmesinde yargısal içtihatlar bağlamında sakınca bulunmadığı aşikar olmakla birlikte Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 01.05.1995 tarih 1995/2880 E.1995/3592 Karar sayılı ilamında bu hususa “…Davalı vekili husumetin şirket tüzel kişiliğine yönetilmesi gerektiğini, davacının iddialarının doğru olmadığını, şirketin halen faal olduğunu, davacının ortak olarak çalışmak istemeyip, şirketin taşınmazını sattırarak gelir elde etmek istediğini savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, şirket ticari sicili, mübrez belgeler, tanık anlatımları ve bilirkişiler kurulu raporuna dayanılarak husumetin diğer ortağa yöneltilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı…” şeklinde değinmiş olup yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 13.02.1985 tarih 1985/467 E.1985/675 Karar sayılı “İkiden çok ortaklı bir limited ortaklıkta, bir kısım ortakların davacı ve diğer kısmının da davalı olarak gösterilmek suretiyle ortaklığın feshi ve tasfiyesine ilişkin dava açılmasında, husumetin tevcihi yönünden herhangi bir yanlışlık yoktur.” ilamı ile de taraf teşkili bağlamında şirketin diğer ortaklarına husumetin yöneltilmesinde herhangi bir sakınca bulunmadığını içtihat ettiğini, Mezkur davada davalı olarak şirket tüzel kişiliğinin yer alması pek tabii mümkün olmakla birlikte diğer ortağın davalı olarak gösterilmesinin mahkemece şirketin temsili olarak kabul edilmesi ve bu doğrultuda şirketin diğer ortağı yönünden de davanın kabulüne dair karar tesis edilmesi gerekirken ilgili ortak yönünden davanın reddine dair karar tesis edilmesi hakkaniyetle bağdaşmadığını, Taraf teşkiline ve iki ortaklı limited şirkette tüm ortakların davacı ve davalı sıfatlarının bulunması gerektiğine ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.05.1997 tarih 1997/11-314 E. 1997/470 K. Sayılı “Davacı, davalıyla beraber iki ortaklı bir limited şirketin ortakları olduğunu ve az önce yukarıda belirtilen nedenlere dayanarak limited ortaklığın feshi ve tasfiyesine karar verilmesini istemiştir. Yargılama aşamasında davalı ortak bir kısım payını eşi F.s’e devir etmiş ve bir kısım payını eşine devrettiğini ileri sürmüştür. Dairemizin kökleşen uygulamasına göre limited şirketin fesih ve tasfiyesinde şirketin tüm ortakların davada, davacı ve davalı olarak bulunmaları gerekir.” ilamı mevcut olmakla birlikte bu bağlamda taraf teşkilinin sağlanmasında şirket tüzel kişiliği haricinde diğer ortakların, şirket tüzel kişiliğini temsilen davalı tarafında yer almasında herhangi bir sakınca bulunmadığının, limited ortaklıkta davacı dışındaki diğer ortakların davalı şirket tüzel kişiliği yanında davalı sıfatıyla yer almasının husumetin şirketi kapsadığı yönüyle kabulü gerekmekte olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 01.05.1995 tarih 1995/2880 E.1995/3592 Karar sayılı yeni tarihli ilamında da davalı tarafta yer alan şirket ortağının şirketi temsilen bulunduğu hususuna; “… Özellikle, somut uyuşmazlıkta olduğu gibi iki ortaklı limited şirketlerde ortakların davada taraf olması halinde, davanın şirkete karşı açıldığının, dava dilekçesinde diğer ortağın gösterilmesinin, şirketi temsilen olduğunun kabulü gerekir..” şeklinde değindiğini, Tüm bu izah edilen hususlar neticesinde ilk derece mahkemesi olan Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/42 Esas ve 2021/112 Karar sayılı dosyasından “Davacının davalı … aleyhine açtığı davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE” dair tesis edilen hükmün ve bu hüküm gereği davalı … lehine tesis edilen ücreti vekalete ilişkin kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararınınDavacının davalı … aleyhine açtığı davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine” dair tesis edilen hükmün ve bu hüküm gereği davalı … lehine tesis edilen ücreti vekalete ilişkin kararın usul ve yasaya aykırı olması nedeniyle istinaf incelemesi neticesinde ve istinaf başvuru dilekçesindeki talepleri doğrultusunda kaldırılarak davalı … yönünden davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin istinaf yoluna başvurulan davalı … üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, 6102 sayılı TTK 636/3. maddesine dayalı açılmış haklı nedenle şirketin feshi ve tasfiyesi istemine ilişkindir.Mahkemece, A-)1-Davacının davalı … aleyhine açtığı davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE, B-)1-Davacının,davalı şirket aleyhine açtığı davanın KABULÜNE; İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün 101986-5 sicil numarasında kayıtlı bulunan davalı …SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİnin TTK’nun 636/3.maddesi hüküm uyarınca haklı sebeple FESİH VE TASFİYESİNE karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı …SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ iki ortaklı şirket olup davacı ve davalı …’nin davalı … SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ’nin ortakları oldukları tesbit edilmiştir.Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2014/6043 Esas 2014/18201 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, haklı nedenle şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesi istemli davanın, kural olarak şirket tüzel kişiliği hasım gösterilerek açılması gerekir. Ancak, şirket tüzel kişiliğine yönelik dava açılmadığı taktirde tüm ortakların taraf olduğu davalarda ayrıca tüzel kişiliğin hasım gösterilmemesi sonuca etkili bulunmamaktadır. Somut davada ise, şirket tüzel kişiliği yanında şirketin davacı dışındaki diğer ortağına da husumet yöneltilmiştir.Her ne kadar davacı vekilince yukarıda belirtilen nedenlerle davacının davalı … aleyhine açtığı davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, yönelik ilk derece mahkemesince verilen karar istinaf edilmiş ise de; Davacı vekilinin dayandığı Yargıtay kararı şirketin davalı gösterilmemesi hali içindir. Şirketin fesih ve tasfiyesi istemli davada feshi istenen şirket yasal hasım olup, şirket ortakları yasal hasım olmadığından şirketin davalı olarak gösterilmesi halinde ise diğer ortaklara dava yöneltilmesinin yasal dayanağı olmadığı gibi gerek ve nedende yoktur. İlk derece mahkemesince şirket ortağı … aleyhine açılan davanın husumetten reddi ve davalı … lehine vekalet ücretine hükmedilmesi yönünde kurulan hükümde usul ve yasaya aykırılık bulunmamakta olup davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Sonuç itibariyle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 162,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcı istinaf eden tarafından peşin olarak yatırıldığından, yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 28/04/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.