Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/658 E. 2023/792 K. 11.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/658 Esas
KARAR NO: 2023/792 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/489 Esas – 2020/130 Karar
TARİHİ: 04/02/2020
DAVA: Tazminat
KARAR TARİHİ: 11/05/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalılardan … firmasının sattığı ürünler için Türkiye’de tedarikçilerle anlaşarak üretim yaptırdığını, diğer davalının ise yurt dışındaki ana firmanın Türkiye’de temsilciliğini yapmakta olduğunu, müvekkilinin ise davalılara sipariş bazında üretim yapan ve ürettiklerini bu firmalara satan bir şirket olduğunu, taraflar arasındaki ilişkinin uzun yıllar bu şekilde sürdüğünü ancak 14/03/2016 tarihinde müvekkiline tebliğ edilen 02/03/2016 tarihli ihbar mektubu ile davalı firmanın artık müvekkili ile çalışmayacağını bildirerek ticarette aldatıldığını piyasadaki alıcılara ve satıcılara duyurarak kötüleyici yaydığını, ancak davalının müvekkilinin ürünleriyle ilgili olumsuz beyanlarının tamamen yanlış olduğunu, bu güne kadar müvekkiline bu konularda hiçbir zaman uyarı, tenkit ve iade yapılmadığını, bu nedenle aradan geçen 3 aylık sürede müvekkilinin çok büyük oranda zarara uğradığını beyanla kar kaybı ve menfi zarar olmak üzere 10.000,00 TL tazminatın davalılardan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı …vekili cevap dilekçesi ile; taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmadığını, dolaysıyla taraflar arasındaki ticari ilişkinin taraflarca her zaman herhangi bir maddi yaptırımı olmaksızın sonlandırılmasının mümkün olmadığını, müvekkili yabancı kökenli firma olup pazardaki daralma nedeniyle iş birliğini sona erdirdiğini, müvekkilinin davacı hakkında kötü bir şöhret yaydığı iddiasının yerinde olmadığını, ayrıca bu iddianın mantıkla bağdaşır yanının bulunmadığını, zira müvekkili ile davacının rakip firma niteliğinde olmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Tekstil vekili cevap dilekçesi ile; mahkemenin yetkili olmadığını, davacının ticari ilişkisi diğer davalı ile olup müvekkili ile ticari ilişkisi bulunmadığından müvekkiline husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığını, diğer davalının sadece davacı ile olan ilişkisini değil, diğer bir kısım tedarikçilerle olan iş birliğini de sona erdirdiğini, dolayısıyla bu hususun davacıya özgü bir durum olmadığını, müvekkilinin davacı hakkında piyasada kötü bir şöhret yayması gibi bir durumun söz konusu olmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 04/02/2020 tarih ve 2016/489 Esas – 2020/130 Karar sayılı kararında;”Dava, TTK’nın 56. maddesine dayalı haksız rekabet nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.TTK’nın 54. maddesine göre rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar, haksız ve hukuka aykırıdır. Yine aynı yasanın 56. maddesine göre haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, mesleki itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse fiilin haksız olup olmadığının tespitini, haksız rekabetin önlenmesini, haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, kusur varsa zarar ve ziyanının tazminini isteyebilir. Tüm dosya kapsamına göre; öncelikle davacının açık kabulü ile de doğrulandığı üzere davacının ticari ilişkisi davalı …ile olup, davaya dayanak olan ticari ilişkinin sonlandırılmasına ilişkin ihtar mektubunun davalı …tarafından keşide edildiği, diğer davalı … Tekstil’in ihtarname keşidecisi olmadığı gibi iddia edilen kötüleyici dedikodu yaymak şeklindeki eylemle bir ilgisinin bulunmadığı, bu davalının haksız rekabet teşkil eden kötüleyici beyan yaydığı yönündeki iddianın da kanıtlanamadığı anlaşılmakla, davalı … Tekstil aleyhine açılan davanın reddine karar vermek gerekmiştir. Diğer davalı …aleyhine açılan dava bakımından ise; davalı tarafından keşide edilen ihtarnamenin TTK’nın 54. ve devamı maddelerinde düzenlenen davacının tüzel kişiliğini veya ürünlerini kötüleyici bir nitelik taşımadığı, ihtarnamede sadece ürün sevkiyatları ve vadelerinin kalitesinin yetersiz kaldığının belirtildiği, ihtarnamede kaleme alınan ibarelerin haksız rekabete yol açar nitelikte olduğunun kabulünün mümkün olmadığı, davacının firmasının ve ürünlerinin ilgili sektörde kötülendiği ve kötü şöhret yayıldığı yönünde soyut tanık beyanları dışında delil bulunmadığı, dolayısıyla haksız rekabet iddiasının kanıtlanamadığı sonucuna varılarak davanın reddine karar vermek gerekmiştir. “gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; davalı … Tekstil Ltd. Şti.nin Almanya kökenli … firmasının Türkiye’deki temsilcisi olarak kurduğu tüzel kişiliği olduğunu, bu firmanın tedarikçilerin ve davacının tüm denetimini ve kalite kontrol sağlama hizmetini yaptığını, müvekkilinin zaman zaman yurt dışına direkt ihracat yaptığını, zaman zaman da .. Ltd. Şti.’ye mal satıp ihracatı o firma ile yaptığını, davalılar aynı firmanın şubesi gibi olup birlikte hareket ettiklerini, aynı firma olarak kabul edilmeleri gerektiğini, perdeyi kaldırma teorisi ile tüzel kişiliklerin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanıldığı durumlarda, tüzel kişilik dikkate alınmamakta, yani yokmuş gibi hareket edilmekte ve ayrı tüzel kişilik savunmasından yararlanmak isteyenlere izin verilmemekte olduğunu, tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak aralanmasının mümkün olduğunu, tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılması durumunun konzern, kardeş ortaklıklar ve holdingler açısından da ele alındığını, buna göre ana ortaklık ve yavru ortaklığın birlikte ele alınıp değerlendirildiğini, (Gülören Tekinalp/ Ünal Tekinalp, “PerdeyiKaldırma Teorisi” İstanbul 1995, s.399), davalı firmanın özellikle davacı ve diğer tedarikçilerle işi bıraktığını beyan ettiği gün, bunların denetimini, kontrolünü yapan ve kalitesinden sorumlu SSK’lı tüm çalışanlarını işten çıkarmasının (kovması) piyasada infial yarattığını ve davacı hakkında olumsuz dedikodular oluşmasına neden olduğunu, mahkemenin bunu dikkate almadığını, Mahkemenin gerekçesinde belirtilen ihtarnamenin TTK madde 54’de düzenlenen kötüleyici nitelik taşımadığına yönelik hatalı yargısının aşağıdaki nedenlerle istinaf taleplerine konu olduğunu, haksız rekabet olgusuna temel ve başlangıç oluşturan ihtarnamenin içeriği incelendiğinde, ihtarname metninde kötüleyici beyanlar olduğunun görüleceğini, bu ihtarnamede ürün sevkiyatlarının ve vadelerinin kalitesinin yetersiz kaldığını belirttiklerini, maalesef alınan önlemlerin hiçbirinin düzelmeyle sonuçlanmadığının açık açık yazıldığını, müvekkilinin uzun yıllar üretim yapmasına rağmen tek üründe gecikme yaşatmadığını ve kalitesiz ürün üretmediğini, müvekkilinin sadece davalıya değil yurt dışı başka firmalara da üretim yaptığını, üretim kapasitesi sınırlı olduğu için bir müşterinin ürünlerini tedarik ederken bir başka firmanın kapasitesini aşan siparişlerini kabul etmediğini, 15 yıldır dünyaca meşhur birçok firmaya üretim yaptığını ve hiç reklamasyon almadığını, (yani sektörel dille ifade edecek olursak, hatalı veya kalitesiz ürün üretmediğini), uzun süren ticari ilişki döneminde davalı …’nın bu yönde müvekkiline en küçük yazılı veya sözlü bir uyarısı olmadığı gibi, aksine memnuniyet ifade eden beyanları olduğunu, buna rağmen davalının, müvekkilinin hatalı, kalitesiz ürün ürettiğini ve geç teslim ettiğini yazdığını, burada müvekkiline yönelik açık ve haksız bir karalamaya yer verildiğini ve müvekkilinin ürünlerinin kötüleştiğini, daha da kötüsünün davalıların bu karalamaları içeren söz konusu yazıyı bütün tedarikçilerine gönderdiklerini, yine davalıların radikal bir kararla kaliteden sorumlu tüm çalışanlarını işten çıkardıklarını, bu durumun piyasada infial yarattığını, haliyle 1 günde bütün piyasada müvekkilinin üretiminin kalitesiz olduğu söylentisinin yayıldığını, davalının müvekkiline böyle bir kötüleme yazısı göndermemiş olsaydı, müvekkilinin piyasa itibarı ve satış kapasitesinin zarar görmeyeceğini ve yurtiçi veya yurtdışı diğer firmalardan siparişler almaya devam edeceğini, eldeki işbu davayı açmak zorunda kalmayacağını, davalı ile yapılmış yazılı bir sözleşme olmadığını, genel teamül anlamında sözlü bir anlaşma ile uzun yıllar ticari işlerin yürüdüğünü, bu kapsamda üretim için koleksiyon ve modellerin müvekkili tarafından hazırlandığını, bu hazırlıktan sonra davalının hangi üründen kaç adet üretileceğinin siparişini geçip ve ihracatı gerçekleştirdiğini, davalı bu ihtarnameyi yazmasaydı ve bunu tekstil piyasası içinde yaymasaydı müvekkilinin birçok ana firmanın üretim ve ihracat işlerini yapmaya devam edeceğini, bu ifadelerin zaten dar kapsamlı olan sektörde hızla yayılması sonucu müvekkilinin kötülendiğini, itibarının ağır bir darbe aldığını, potansiyel tüm diğer alıcı firmaların müvekkilinden uzaklaştığını ve sipariş alamaz duruma düşürüldüğünü, söz konusu ihtarnamede belirtilen kötüleyici ve tamamen maddi gerçeğe aykırı beyanları ve bunların ilgili sektörde kulaktan kulağa derhal yayılması olgusu son derece açık olmasına rağmen Mahkemenin “kötüleyici nitelik taşımadığı” kanısına nasıl varabildiğini merak ettiklerini, bu ihtarnamenin yol açtığı sonuçlar ve bu sonuçların hangi nedenle ortaya çıktığının neden irdelenmediğini, bu hususta neden bir hukuki analiz yapılmadığını, Mahkemenin bu yaklaşımını anlama ve anlamlandırma imkanı bulunmadığını, ihtarnamede mealen “senin ürünlerin kalitesiz yıllarca uyardım ama kaliteli ürün yapmasını beceremedin ben de kendime başka üretici bulacağım” şeklinde anlaşılacak ve başka bir şekilde de yorumlanma imkanı bulunmayan bir cümlenin nasıl olur da kötüleme olarak nitelendirilemeyeceğini, ticari yaşamda TTK madde 54 bağlamında kötüleme eylem ve ifadesinin başka nasıl olabildiğini merak ettiklerini, üstelik kötüleme işlem ve eyleminin sadece ihtarname ile kalmadığını, tekstil piyasalarında özellikle yurtdışı firmalara tedarikçilik yapan yerel ve uluslararası firmaların hemen hemen tamamının birbirini tanıdığını, bir firmanın başına en küçük bir iş gelse aynı gün diğerlerinin haberi olduğunu, haliyle bu durumun yurt dışı bağlantısı kuran aracıların da kulağına gittiğini, müvekkilinin yurt dışından yeni müşteri arayışına girdiği zaman bu dedikodunun karşısına çıktığını ve iş verilmediğini, aksi durumun düşünülmediğini, 15 yıl boyunca hatasız üretim yapan ve hiçbir müşterisinden reklamasyon almayan bir firmanın iş alamamasının imkansız olduğunu, tanıklardan …’ün “davacı şirketin Almanya’daki … firmasına hiç bir ayıplı ürün gönderdiğine şahit olmadım, ürünler tamamen düzgün bir şekilde gitti, Almanya’daki … firmasından gelen bir yazı nedeniyle davacı şirketin piyasa itibarı sallanmaya başladı, bu husus benim İngiltere’deki ofisime kadar gitti ve İngiltere’deki firma davacı firmayla çalışmayı kesti, sipariş vermekten vazgeçti, zira piyasa kredisi banka kredisinden daha yüksektir, piyasa kredisi itibarlı bir kredidir, davalının gönderdiği yazı ile davacının itibarı sarsıldı, yaklaşık 35 yıldır tekstil sektöründeyim, bu sektörü bilirim, bir iplik fabrikasında genel müdürlük bile yaptım benim bilgim görgüm bundan ibarettir” dediğini, tekstil sektöründe hayatını geçiren ve hayatında ilk defa bir mahkemede tanıklık yapan güvenilir kişi olarak kabul edilen tanığın söylediklerinin sadece mektupla bile bir firmanın itibarının, saygınlığının nasıl bitirileceğini gösterdiğini, sadece adı geçen tanığın beyanı bile iddialarını destekler mahiyette olduğundan davanın kabulünü ve davalının haksız rekabet fiilini işlediğini ispatlar mahiyette olduğunu, tanık …’nun “davalı şirketin davacıyı tercih etmesinin sebebi kalitesinden ve fiyatından ödün vermemesiydi, piyasada davacı firma bu şekilde tanınıyordu, ben bu sektörde uzun süre çalıştığım için davalı firma hiçbir imalatçı firma ile yazılı sözleşme imzaladığına ben şahit olmadım işler sözlü bir şekilde güvene dayalı olarak devam ediyordu, davalı firmanın sözü koleksiyonuydu, koleksiyonu verdiği her imalatçıya bir dönem daha kendisi ile çalışacağı konusunda söz vermiş gibi algılanıyordu, zira hiç bir imalatçı normal şartlarda boş yere koleksiyon yapmak istemez, hem emek hemde vakit ve masraf gerektirir, … tekstil yetkilisi beni arayıp destek istedikten sonra ben kendi çalışmış olduğum firmanın yurt dışı yetkilisi ile görüştüm, … tekstile ve diğer … tekstile ve diğer imalatçılara destek verip veremeyeceklerini sordum, onlarda davalı şirketin piyasadaki şirketlere göndermiş olduğu yazı nedeniyle kalitesiz ürün almak istemediklerini belirterek davalı şirketin daha önce çalışmış olduğu imalatçılarla çalışmak istemediklerini belirttiler, bende destek olamadım,” diyerek davalının ihbar mektubunun piyasa itibarını ne ölçüde etkilediği söylediğini, sırf bu mektup ve peşinden kötülemeyi anlatma ve kalitesiz üretim yapma sebepleriyle ürün almak istememelerinin müvekkili aleyhine ne kadar büyük bir haksız rekabet yapıldığının ispatı olduğunu, tanık …’nun “mallardaki kalitenin düşük olduğundan dolayı çalışmayı bitireceklerini belirtilen bir yazı aldıklarını tarafıma söylediler, bana yazıyı gösterip göstermediklerini hatırlamıyorum , bana bu hususu söylediklerinde ticari ilişkileri devam ediyordu, hatta yeni bir kolleksiyonda hazırlıyorlardı, yada yapıp göndermişlerdi, ben uzun süredir bu sektörün içerisindeyim daha sonra piyasadan da davalı …nın davacı … karaladığına dair haberler duydum, yapmış olduğu ürünlerin kötü ve kalitesiz olduğuna dair haberler yayıldığını duydum,:bir üretici hakkında piyasada böyle bir haber çıktığı takdirde piyasa bundan etkilenmekte , örn; firmayla çalışmayabilir, ürün almayabilir, yine var olan çalışma da sonlandırabilir, bu şekilde etkiler olabilir, davacı şirketin yine kumaş alımı yaptığı şirketler açısından alım açısından kumaşçının siparişi azalabilir bu şekilde etkileri olabilir, şeklindeki beyanlarının tekstil piyasasındaki bir mektubun ve ardından kötülemenin ne kadar etkili olduğunu ispatlar nitelikte olduğunu, tanık …’ın; “davalı …zaten başka bir firma ile çalışıyorlar, bu firma … Holding’dir, biz ise bu firmaya üretim yapmıyoruz, davalı firma o dönem bize yeterli iş olmadığını, ayrıca gerekli kalite şartlarının karşılanmadığını yazılı olarak bildirmişti, bizim firmamızın ürettiği ürünlerin bir iki partisinde ufak tefek sorunlar olduğu o dönem tespit edilmişti” dediğini, tanığın yine; “bu dosyaya benim tanık bildirilmemeden sonra davalılar tarafından bize herhangi bir iş verilmedi, ancak bir kaç görüşmeler yapıldı.” diye açıkça iş alabilmesi ile davalılar lehine tanıklığı arasında bir menfaat ilişkisi olduğunu belirttiğini, davalıların … Tekstil yetkilisi …’ın tanıklığındaki ısrarının … Tekstil ve davalılar arasında yapılan iş bağlantısı, aldığı siparişler ve sağlanan menfaat sonucu olduğunu, tanığın yaşananları, bildiği gerçekleri gizlediğini, yalancı tanıklık yaptığını, çalışmadığını ve ticari ilişkisi olmadığını yemin altında mahkemeye beyan eden tanığın aslında tanıklığı sırasında davalı firmaya yoğun üretim ve ihracat yapan firmanın sahibi olduğunu, davalı ile çalışmıyoruz diyen tanığın yalan beyanda bulunduğunu, bu tanığın beyanının bile davalının tedarikçilerine hangi amaçla kötüleme yaptığını, kendine mahkum ettiğini ispatladığını, diğer taraftan dosya içinde görüleceği üzere …’ın tanıklığından 03.07.2017 tarihli dilekçede davacı taraf olarak vazgeçtiklerini bildirdiklerini, davalıların 21.03.2018 tarihli dilekçelerinde, 06.03.2018 tarihli 3. celsede hazır bulunan tanığın dinletilmesinden vazgeçildiğini, bu vazgeçilen tanığın diğer bir kısım tedarikçi firma yetkilisi olduğunu ve davalı ile aynı durum ve bilgiye sahip olduğu, gerçekleri söyleyeceğı iddiası ile dinlenilmesini talep ettiğini, 25.05.2018 tarihli 4. celsede tanığın masraflarını dahi davalı olarak kabul ederek, 06.11.2018 tarihli 5. celsede bahis konusu yalancı tanığın kendi (davalılar) lehine tanıklığını sağladığını, bu ısrar ve tanık …’ın “bu dosyaya benim tanık bildirilmemeden sonra davalılar tarafından bize herhangi bir iş verilmedi, ancak bir kaç görüşmeler yapıldı.” ifadesi ışığında; davalıların lehlerine tanıklığı için …’e sipariş vererek firma yetkilisi …’ı yalancı tanıklığa azmettirdiğini, bildiği ve yaşadığı gerçekleri söyletmediklerini, tanık ile aralarındaki var olan yoğun ticari ilişkiyi mahkemeden gizleyenin davalılar olduğunu, bu hususun dahi başlı başına davalıların gerçekleri gizleyen, haksız ve kötü niyetli tavrını ortaya koyduğunu, sonuç olarak mektubun mahkeme kararındaki beyanın aksine müvekkilini kötüleyici etki gösterdiğini ve bunun ispatlandığını, tanık beyanlarının mektuptaki ifadeleri doğrular nitelikte olduğunu, Mahkemenin sırf soyut tanık beyanları ile hüküm kurulamaz gerekçesinin son derece yanlış olduğunu, birçok davanın sadece tanık beyanları ile hüküm kurulacak hale geldiğini, tanık beyanlarının aksi sabit olana kadar doğru kabul edilmesi gerektiğini, tanığın beyanlarının soyut olmadığını, son derece somut beyanda bulunduklarını, tanık beyanının bu davanın asıl delillerinden olduğunu, Mahkemenin tanık beyanlarını kabul etmiyorum deme hakkının olmadığını, Mahkemenin çelişkili tanık anlatımları olsa bunların arasında yorum yapabileceğini fakat bütün tanık beyanlarını toptan reddedemeyeceğini, tanıkların anlatımlarını doğrular mahiyette müvekkili firmanın ticari defterlerinin ispatladığını, müvekkili firmanın bu kötülemelerin sonucunda işyerini kapatmak zorunda kaldığını, müvekkili firmanın … Tekstil gibi daha düşük fiyat üzerinden karsız üretimi kabul etseydi bu defa hiçbir kar elde edemeden üretim yapacağını ve Türkiye için faydalı olamayacağını, bilirkişi raporunun “davacı firmanın kötü üretim yaptığına ilişkin bir dedikodunun dolaştığını ama bunu davalı firmanın yaydığına ilişkin delil olmadığını” söylediğini, bu dedikodu varsa bunun kaynağının ve yayan tek kişinin davalı firmalar olduğunu, davalı firmanın daha ucuza üretim yaptırmak ve kendine mahkum etmek için böyle bir şey yaptığını, müvekkilinin kötü üretim yapmadığını Türkiye’deki yerleşik bütün firmaların bildiğini, yurt dışı kaynaklı firmaların bu dedikoduyu öğrenmesinin tek kaynağının yine yurt dışı firması olan davalı olduğunu, davalının, sen kötü üretim yapıyorsun diye bütün tedarikçilere mektup gönderdiğini, davalının mektupları özellikle rahat anlaşılması için Türkçe yazdığını, bunun kötülemenin delili ve tek kaynağı olduğunu, eğer bir başkası bu dedikoduyu yaymış olsaydı, onlara da dava açacaklarını, bir kötüleme dalgası mevcut olduğu su götürmez bir gerçek olup bunu yapan tek firmanın davalı firma olduğu bir başka firma olmadığının bütün dosya içeriğinden net olarak anlaşıldığını, dosyaya sunulan bilirkişi raporunun eksiklerle dolu olduğunu, bu rapora yaptıkları itirazların dikkate alınmadığını, bu sebeple bile davanın reddinin hatalı olduğunu, mahkemeye uzman mütalaası sunulduğunu, Yargıtay içtihatlarına göre mahkemenin uzman mütalaasını yokmuş gibi değerlendiremeyeceğini, Mahkemenin kararında uzman mütalaası yokmuş gibi karar verdiğini, Mahkemenin bunu incelemesi, yeniden bilirkişiye göndermesi ve çelişki olması halinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırarak sonuca göre bir karar vermesi gerekirken, eksik inceleme yaparak karar vermiş olduğundan kararın ortadan kaldırılması gerektiğini, dosyaya sunulan ve mahkemenin mutlaka dikkat etmesi ve önem vermesi gereken uzman mütalaasının bir çok konuyu açıklığa kavuşturduğunu, raporda anlatıldığı üzere TTK madde 54 bağlamında bir haksız rekabetin varlığını tespit etmek için şu kıstasların kullanıldığını; ticari özelliği bulunan bir davranış veya ticari uygulamanın var olması, söz konusu davranış veya uygulamanın aldatıcı veya başka bir biçimde dürüstlük kuralına aykırı olması, rakipler arasındaki veya tedarik edenler ile müşteriler arasındaki ticari ilişkilerin etkilenmesi, TTK 54 ün dava konusu olayın tanımına birebir uyduğunu, haksız rekabet için kusur, kast dahi aranmadığını, olayda kastın olduğunu, haksız rekabet için rakip olmak gerekmediğini, hatta rekabetin haksız menfaat temin etmek için değil, sırf zarar vermek amacıyla veya üçüncü kişiyi ön plana geçirmek maksadıyla yapılabildiğini, uzman mütalaasında açıkça anlatıldığı gibi TTK 55-1-a olaydaki haksız rekabetin tanımına tamamen uygun olduğunu, davalının bir amaç için haksız rekabet yaptığını, bunu muhtemelen daha ucuz fiyata üretim yaptırabilmek, kendine mahkum etmek için yaptığını, davalının ”…ya benim ol, ya da öl !” saiki ile hareket ettiğini, haksız rekabetin hazırdaki mektup ve tanık beyanları ile ve mektup sonucu oluşan müvekkilinin ticari olarak mahvına neden olacak boyuttaki sipariş kaybı ile ispatlandığını, müvekkili bakımından bu olumsuz sonucun müvekkilinin ticari defterlerinin incelenmesi sonucunda görüldüğünü, müvekkilinin bu haksız rekabet eylemi sonucu oluşan durum nedeniyle işyerini kapattığının ve hiç iş alamadığının görüleceğini, 15 yıldan bu yana düzenli çalışan hiç vergi ve SGK borcu olmayan firmanın işyerini kapatmasının başka hiçbir izahı olmadığını, dosyada davalının haksız rekabet yaptığını ispatladıklarını, zarar miktarının bu aşamada tam olarak hesaplanamadığını beyanla kararının kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, Türk Ticaret Kanunu’nun 55. maddesine aykırılık (haksız rekabet) nedeniyle maddi tazminat talebine ilişkindir.Davacı taraf, davalı …için üretim yaptığını, aralarında uzun yıllardır devam eden ticari ilişki bulunduğunu, diğer davalının ise bu şirketin Türkiye’de kurduğu temsilcisi olduğunu, davalı …tarafından gönderilen bir ihbar yazısı ile aralarındaki ticari ilişkiye son verildiğini, gönderilen yazı içeriğinin kendisini ve ürünlerini kötüleyici beyanlar içermesi nedeniyle TTK’nın 55. maddesinde yer alan haksız rekabet koşullarının oluştuğunu ve bu nedenle zarara uğradığını beyan ederek şimdilik 10.000 TL tazminatın davalılardan tahsilini talep etmiş, davalılar haksız rekabet şartlarının oluşmadığını, davalı … ayrıca kendisine husumet yöneltilemeyeceğini beyan ederek davanın reddini savunmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.Haksız rekabet 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 54. maddesinde; “Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” şeklinde genel bir tanım ile ifade edildikten sonra aynı kanunun 55. maddesinde haksız rekabet teşkil edecek bazı davranış örnekleri sayılmıştır. Bu çerçevede bir davranış veya uygulamanın haksız rekabet teşkil edip etmediği belirlenirken öncelikle özel hüküm niteliğindeki TTK’nın 55. maddesinde sayılan hallerden birinin var olup olmadığına bakılması gerekmektedir. Bu maddede sayılan hallerden birisinin söz konusu olmadığı hallerde genel hüküm niteliğindeki TTK’nın 54. maddesinin uygulanması mümkün olacaktır.TTK’nın 55/(1)-a-1 maddesi ile; “Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek” haksız rekabet olarak düzenlenmiştir. Kötüleme yoluyla haksız rekabette, doğrudan mağdura yönelik bir hareket yer almamakta, dürüstlük kurallarına aykırı davranılarak, mağdurun dışında yer alan kişilere, mağdurla ilgili yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici bilgiler verilerek bu kişilerin mağdur hakkında yanlış kanaat edinmeleri sağlanarak mağdur kötülenmektedir. Bu haksız rekabet türünde, konu mağdur veya onun ticari işletmesi ya da buna dahil değerler, muhatap ise mağdurun müşterileridir. (Yargıtay HGK; 01.04.2021 T., 2017/11-2623 E., 2021/387 K.) Somut olayda davacı taraf davalı …tarafından kendisine gönderilen 02.03.2016 tarihli ihbar mektubu içeriğinin kötüleyici beyan niteliğinde olduğunu iddia etmektedir. Adı geçen davalı tarafından davacıya gönderilen 02.03.2016 tarihli ihbar mektubu, taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmaksızın uzun yıllardır devam eden ticari ilişkinin sonlandırılmasına yönelik bir bildirim niteliğinde olup, davacı tarafından yapılan ürün sevkiyatlarının ve vadelerinin kalitesinin yetersiz kalması, alınan tedbirlerle durumun düzelmemesi ve mevcut üretim sistemi ile birlikte tatmin edici kalite ve gidiş elde edilemeyeceğinden duyulan endişe, ticari ilişkinin sonlandırılmasına gerekçe olarak gösterilmiştir. Davacı tarafından söz konusu ihbar mektubunun davalının Türkiye’deki tüm imalatçılarına gönderildiği iddia edilmiş, bu husus davalı tarafından inkar edilmemiş olduğundan ayrıca yazı başlığında yer alan “Saygıdeğer Bayanlar ve Baylar” hitabından ihbar mektubunun davalının ticari ilişki içerisinde olduğu ve davacı ile aynı konumda olan başka imalatçılara da gönderildiği anlaşılmaktadır. Söz konusu ihbar mektubunun davacının müşterilerine ya da Türkiye veya Almanya’da davalı şirket ile aynı konumda bulunan ve davacıyla üretim yapan ya da yapması muhtemel olan başka şirketlere gönderildiği iddia ve ispat edilememiştir. Davacı tanığının söz konusu mektup içeriğinin İngiltere’de bulunan ve kendisinin aracılık ettiği şirkete kadar geldiğine yönelik beyanı soyut bir ifadeden ibarettir. Tanıklar tekstil piyasasında davacının karalandığını duyduklarını beyan etmiş, doğrudan davalı şirket tarafından yapılan bir fiile tanık olduklarından bahsetmemişlerdir. Yine tanıkların beyanlarında geçen yurt dışında bulunan şirketlerin söz konusu ihbar yazısı nedeniyle davacı ile çalışmak istemediklerine yönelik beyanları, bu şirketlerin açıklanmaması ve ihbar mektubunun davalı tarafından bu şirketlere gönderildiğinin ispat edilememesi nedeniyle davacı iddialarını ispata elverişli değildir. Kaldı ki yurt dışında bulunan bir şirketin, sadece başka bir şirket tarafından gönderilmiş ve bir ticari ilişkinin sonlandırılmasına dair ihbar yazısını esas alarak karar alması ticari hayatın olağan akışı içerisinde kabul edilir bir durum değildir. Bilirkişi raporu takdiri delillerden olup davacı tarafın bilirkişi raporuna itirazları ve dosyaya sunulan mütalaa Mahkemenin bilgisi dahilinde olan konulara ilişkin olduğundan, Mahkemece ek rapor alınmadan ve mütalaa değerlendirilmeden karar verilmiş olmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Bu minvalde davacının, davalı …yönünden haksız rekabet iddiasını dayandırdığı birinci eylem olan; ticari ilişkiyi sonlandırma gerekçesi ile gönderilen ihbar mektubunun bizzat davacıya gönderilmiş olması, müşteriler veya ithalat yapan başka şirketlere gönderilmemesi ve ikinci eylem olan piyasada davacıyı kötüleyici dedikodulara sebep olduğunun ispat edilememesi karşısında bu davalı yönünden davanın esastan reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. İhbar mektubunu göndermemiş olan, hakkında başkaca bir haksız rekabet iddiası bulunmayan ve diğer davalı ile aynı tüzel kişi olduklarından bahisle tüzel kişilik perdesinin aralanması talebi ilk derece yargılamasında ileri sürülmeyen davalı … yönünden davanın pasif husumet nedeniyle reddine karar verilmesinde de bir isabetsizlik yoktur. Davacı vekilinin istinaf başvurusu haksızdır.Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 11/05/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.