Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/642 E. 2023/1150 K. 13.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/642 Esas
KARAR NO: 2023/1150 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2020/140 Esas – 2021/76 Karar
TARİHİ: 02/02/2021
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 13/07/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin Sakarya Ticaret Siciline 23.07.2009 tarihinde “… Limited Şirketi” adı ile tescil ve ilan olmuş şirketin hissedarlarından biri olduğunu, söz konusu şirketin piyasadaki olumsuzluklardan etkilendiğinden ortaklar kurulu tarafından piyasada faaliyetine devam etmesinde bir fayda olmadığı öngörülerek 11.02.2010 tarihli ve 2010/01 sayılı ortaklar kurulu kararı ile tasfiye haline girdiğini, müvekkili şirket tarafından tasfiye kararı alınmadan önce şirketin tasfiye haline gireceği öngörülerek şirketin demirbaşlarından 20 adet masa, 100 Adet sandalye, 3 adet buzdolabı, 2 Takım Köşeli Koltuk ve muhtelif miktarda tabak ve çatalın 01.02.2010 tarihli … no’lu açık fatura ile fatura bedeli olan 74.930,00 TL karşılığında, davalı … San. Tic. Ltd. Şti’ne satıldığını, davalı tarafın süresi içerisinde bu faturaya itiraz etmediğini, faturanın kabul edildiğini, akabinde şirketin “… Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi” ünvanı altında kanunda gösterilen usullere uygun olarak alacaklara çağrı ilanlarını 03.03.2010 ve …, 10.03.2010 tarih ve …, 17.03.2010 tarih ve … sayılı Türk Ticaret Sicil Gazetesinde yayınladığını ve bu ilanların üzerinden 1 sene geçmesi ile 18.03.2011 tarihinde şirket nezdinde alınan bir kararla şirketin herhangi bir borcu olmadığına ve şirketin davalı … San. Tic. A.Ş.’ne demirbaş satışından dolayı alacaklı olduğu 74.930,00 TL’nin şirket ortaklarına payları oranında dağıtılarak şirketin tasfiye edilmesine karar verildiğini, şirketin tasfiyesi sonunda davalı şirketten alacaklı bulunan ortakların davalı şirketin ortağı ve müdürü merhum … ile iyi ilişkiler içerisinde olduğundan ve kendisinin o dönem ekonomik bir takım zorluklar çektiğini bildiklerinden fatura tarihinde tahsil edilemeyen alacakları için yasal bir süreç başlatmadıklarını, ancak merhum …’ın vefatından sonra şirketin varisi olarak başa geçen pay sahiplerinden alacağın tahsili istenmesine rağmen olumlu bir cevap alınamamış olup, davalı şirket aleyhine davacı şirket ortaklarının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün… Esas sayılı dosyası ve İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyaları ile icra takibi başlatıldığını, başlatılan bu icra takiplerine davalı şirketce itiraz edilerek borcun inkar edilmesi sonucunda alacak tahsil edilemediğini, bu alacağın tahsiline ilişkin olarak açılan itirazın iptali davasında İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/712 E. 2017/1051 K. sayılı kararı ile taraflara şirketin ihyası için süre verilmediğini ve davanın red olunduğunu, hem yerel mahkeme kararı hem de istinaf mercii olan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 14 HD.2018/32 E.2018/575 K. sayılı ilamı ile tarafların arasında satış işleminin gerçekleştiğinin ihtifasız olduğu, şirketin ek tasfiye işlemleri için ihyası gerektiği ve bu sebeple ortakların alacaklı sıfatı kazanmadığı ve aktif husumetin varlığı için şirketin ihyasının gerektiği hususunda karar verildiğini, bu sebeple şirketin ek tasfiyesi için Sakarya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/291 E. 2020/31 K. sayılı ilamı ile şirket iş bu dava konusu alacağın tahsili amacı ile ihya edilerek, şirket ortaklarından olan, …’un mahkeme tarafından tasfiye memurluğuna atandığını, şirketin Sakarya Ticaret Sicil Müdürlüğünce 31.01.2020 tarihinde verilen karar ile ek tasfiye haline girdiğini, müvekkili tarafından Sakarya Arabuluculuk Bürosuna 31.01.2020’de … Ticari Dava Numarası ile başvurularak dava şartı arabuluculuk görüşmelerine başlandığını ancak 21.02.2020 tarihli arabuluculuk görüşmesinde anlaşmaya varılamadığını, dava konusu fatura ile ilgili olarak, müvekkiline ve şirkete hiç bir ödeme yapılmadığını, 213 saylılı V.U.K’un mükerer 257.maddesinin 2 no’lu bendinde “Mükelleflere muameleleri ile ilgili tahsilat ve ödemelerini banka, benzeri finasn kurumları veya posta idarelerince düzenlenen belgelerle tevsik etmeleri zorunluluğu” getirildiğini, ilgili kanun gereğince çıkarılan 459 no’lu V.U.K Genel Tebliğinde ”tevsik zorunluluğu kapsamında olmayanlarla yapacakları, 7.000 TL’yi aşan tutardaki her türlü tahsilar ve ödemelerini aracı finansal kurumlar kanalı ile yapmaları bu tahsilat ve ödemeleri söz konusu kurumlarca düzenlenen belgeler ile tevsik etmeleri zorunludur.” hükmü yer aldığını, davalı şirket huzurda dilekçelerinde belirttikleri ilgili davalardaki beyanlarında faturanın ödendiğini kabul etmelerine rağmen ödeme ile ilgili bir dekont sunmadıklarını, ilgili kanunlarca dava konusu fatura alacağı miktarının BANKA ARACILIĞI ile ödenmesi gerektiğini, iş bu nedenle ilgili dönemle ilgi banka hesapları incelendiğinde ödemenin müvekkile yapılmadığı açıkça görüleceğini, kaldı ki usulüne uygun bu belgelerin (ödeme yapıldığına ilişkin banka dekontlarının) mahkemeye ibrazı veya ibraz edilememesi halinde dosyanın bilirkişilerce incelenmesine dahi gerek olmadan doğrudan karar verilmesinin usul ekonomisi açısından da yerinde olacağını, yukarıda açıklanan nedenle huzurdaki bu davayı açma ve haklı davalarının kabulünü mahkemeden talep etme zarureti hasıl olduğundan bahisle dava konusu fatura alacağının ticari temerrüt faizi ile beraber fatura tarihinden itibaren taraflarına ödenmesine hükmedilmesini, davacının önceki davalardaki ve arabuluculuk sürecindeki tutum ve davranışları da nazara alındığında mal kaçırma ihtimali göz edilerek davalının iş yerinde ki demirbaşları üzerine tedbir konulmasına, davalının borcu kabul etmemesi husunda haksız ve kötüniyetli olması sebebi ile %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, vekalet ve yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, öncelikle davanın zamanaşımına uğradığını, davacının başlattığı icra takiplerinden dolayı daha önce itirazın iptali davaları açıldığını ve bu davaların aktif husumet yokluğu sebebiyle reddedildiğini, davacı tarafın uydurma belgelerle söz konusu alacağın sicilden terkini yapıldığını ve tasfiye edilmiş şirket ortaklarına geçtiğini iddia eden ve bu belgeyle şirket ortakları adına konusu aynı olan müvekkiline karşı yapılan her iki icra takibinde ve bu takiplere yapılan itirazlar üzerine açılan itirazın iptali davalarının reddedilmesi ile ödenmediğini iddia ettiği alacağına kavuşamayan davacı tarafın aradan geçen yılların ardından hala böyle bir alacağı olduğunu beyan etmesi ve tasfiye edilmiş şirketi ihya ederek iş bu alacak davasını da açmasının kötü niyetli olduğunun göstergesi olduğunu, davacı tasfiye memurunun tasfiye halindeki şirketin ortağı olup tasfiye sürecine giren şirketin demirbaşlarının bir kısmını 74.930,00 TL karşılığında müvekkiline sattığını ve kesilen faturanın müvekkil şirketin ticari defterlerine işlenerek ödendiğini ve tüm bu nedenlerle davanın reddine, davacının kötü niyetli olarak bu davayı açmasından dolayı %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 02/02/2021 tarih 2020/140 Esas – 2021/76 Karar sayılı kararında;”Dava, davacının fatura alacağının davalıdan tahsili istemine ilişkin alacak davasıdır. Taraflarca delil olarak; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası, İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/712 Esas sayılı dosyası, İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/737 Esas sayılı dosyası, ortaklar kurul kararı, fatura, bilgi ve belgeler, ticari defter kayıtları ve bilirkişi incelemesine dayanılmış olup, gösterilen deliller toplanarak dosya arasına konulmuştur. Mahkememizce dava dosyası, ilgili kayıtlar ile tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılarak davacı alacağının varlığı ve miktarının hesaplanması yönünden bilirkişi raporu alınmasına karar verildiği, Mali Müşavir bilirkişi … tarafından sunulan 24/12/2020 tarihli bilirkişi raporu özetle; ”İncelenen davacı şirkete ait 2010 yılı ticari defterlerinin açılış tasdiklerinin yasal süresinde yaptırılmış olduğu, ancak kapanış tasdiklerinin yaptırılmamış olduğu, bu anlamda ticari defterlerin usulüne uygun tutulmadığı, davacı yanın kendi ticari defterleri ve cari hesap durumuna nazaran 21.02.2020 dava tarihi itibarıyla davalı yandan 74.930,000 TL alacaklı olarak göründüğü, incelenen davalı şirkete ait 2010 yılı ticari defterlerinin açılış tasdiklerinin yasal süresinde yaptırılmış olduğu, ancak kapanış tasdiklerinin yaptırılmamış olduğu, bu anlamda ticari defterlerin usulüne uygun tutulmadığı, davalı yanın kendi ticari defterleri ve cari hesap durumuna nazaran 21.02.2020 dava tarihi itibarıyla davacı yana borçlu olarak görünmediği, dava konusu 01.02.2010 tarihli … seri ve sıra nolu 74.930,00 TL tutarlı faturanın davalı ticari defterlerinde 01.02.2010 tarihli ve … nolu yevmiye mahsup fişi ile kayıtlı olduğu, 336.197 numaralı “Diğer Çeşitli Borçlar” hesabı bakiyesinin 31.12.2010 tarih ve … nolu mahsup fişinde … (Bankalar) hesabı ile kapatılmış olduğu görüldüğünden, bu yevmiye kaydına ait dayanak belge (banka ödeme dekontu) talep edilmiş ancak herhangi bir ödeme dekontunun ibraz edilemediği, bu anlamda yapılan ödeme kaydının tevsik edici belgeye dayanmadığı, dolayısıyla da davalı yanın kendi ticari defter kayıtlarında, 21.02.2020 dava tarihi itibarıyla davacı yana borcunun bulunmadığı gösteren durumun gerçeği yansıtmadığı, buna dayalı olarak da davacı yanın 21.02.2020 dava tarihi itibarıyla davalı yandan 74.930,00 TL alacaklı olduğunun kabulü gerektiği” kanaatiyle rapor tanzim etmiştir.
GEREKÇE: Tarafların iddia ve savunmalar ile tüm dosya kapsamı, toplanan deliller ve usulüne uygun olarak alınan bilirkişi raporu ile birlikte değerlendirildiğinde; davacı tarafın bir kısım demirbaş eşyalarını fatura karşılığı davalı tarafa sattığı ihtilafsız olup taraflar arasındaki ihtilaf bedelin ödenip ödenmediği noktasındadır. Taraf ticari defterlerinin açılış tasdiklerinin süresinde olduğu ancak kapanış tasdiklerinin yaptırılmaması sebebiyle ticari defterlerin usulüne uygun tutulmadığı, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 222 (4) maddesinin ‘Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.’ hükmünü düzenlediği, taraf ticari defterlerinde dava konusu faturanın yer aldığı hatta davalı ticari defterlerinde bedelin ödendiği şeklinde kayıt olduğu, davalı taraf ticari defterlerinde ödeme kaydı gözüktüğünden ödeme yapıldığının ispat yükü davalı taraftadır. Davalı taraf ödeme yaptığını ispat edici bir evrak mahkememize sunmadığından davanın kabulüne, davacı taraf İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasıyla 06/06/2016 tarihinde 56.0197,50-TL bedel üzerinden icra takibi yapmış ve bu tarihten itibaren avans faizi istediğinden 56.0197,50-TL’nin temerrüt tarihi 06/06/2016 olup bu tarihten itibaren avans faizi uygulanmasına, davacı taraf İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasıyla 06/06/2016 tarihinde 18.732,50-TL bedel üzerinden icra takibi yapmış ve bu tarihten itibaren yasal faizi istediğinden 18.732,50-TL’nin temerrüt tarihi 06/06/2016 olup 06/06/2016-21/02/2020 tarihleri arası yasal faiz, 21/02/2020 tarihinden itibaren avans faizi uygulanmasına karar verilmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile, Davanın KABULÜ ile, 56.0197,50-TL’nin 06/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine, 18.732,50-TL’nin 06/06/2016-21/02/2020 tarihleri arası yasal faiz, 21/02/2020 tarihinden sonra işleyecek avans faiziyle birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, yukarıda esas ve karar numarası yazılı dosyada, yerel mahkemenin 02.02.2021 tarihli kararı ile davanın kabulüne karar verdiğini; söz konusu bu kararın hukuka ve yasaya aykırı, haksız bir karar olduğunu, Davacı tarafın da dilekçesinde kabul ettiği üzere söz konusu alacak miktarının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas ve İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra takipleri ile daha önceden de kötüniyetli bir şekilde müvekkilden talep edildiğini; söz konusu icra dosyalarına yapılan itirazlar sonucu hem İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/712 Esas sayılı dosyası hem de İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/737 Esas sayılı dosyaları ile davacı tarafından itirazın iptali davalarının açıldığını; açılan bu davaların aktif husumet yokluğu sebebiyle reddedildiğini; davacı tarafın söz konusu bu takipleri ve davaları açmak için de 2011/2 sayılı 18.03.2011 tarihli şirketin tasfiyesinden çok sonra şirket nezdinde aldıklarını iddia ettikleri bir karara dayandığını; işbu dava dilekçesinin ikinci paragrafında da “davacı şirketin alacaklı olduğu 74.930,00 TL’nin şirket ortaklarına payları oranında dağıtılmasına ilişkin 18.03.2011 tarihli” sözde karara yine dayandığını ancak bu kararın uydurma bir karar olduğunu; bu kararın şirketin tasfiyesinden sonra yapıldığı ve uydurma bir karar olduğu, istanbul 10. asliye ticaret mahkemesi’nin 2016/712 esas sayılı dosyası ve istanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/737 esas sayılı dosyası ile ve yine aynı dosyalara ilişkin istinaf ilamları ile açıklık kazandığını; İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/737 Esas 2017/1278 Karar sayılı kararında söz konusu durumun “Dolayısıyla 18.03.2011 tarihinde alındığı ileri sürülen karardaki gibi bir düzenlemenin mevcut olduğu ancak henüz bu tarihte 6102 sayılı TTK’nun yürürlüğe girmediği gibi mecliste görüşmesinin dahi yapılıp kabul edilmediği, bu husus dikkate alındığında 18.03.2011 tarihinde düzenlendiği iddia edilen ortaklar kurulu kararının gerçekte şirketin tasfiyesinden önce düzenlenmiş bir ortaklar kurulu kararı ve buna yönelik alınmış bir karar olmadığı, DAHA SONRA DAVA AÇILACAĞI SIRADA SONRADAN DÜZENLENMİŞ UYDURMA BİR BELGE OLDUĞU” şeklinde gerekçelendirildiğini, Uydurma belgelerle, söz konusu alacağın sicilden terkini yapıldığını ve tasfiye edilmiş şirket ortaklarına geçtiğini iddia eden ve bu belgeyle şirket ortakları adına konusu aynı olan müvekkile karşı yapılan her iki takipte ve bu takiplere yapılan itirazlar üzerine açılan itirazın iptali davalarının reddedilmesi ile ödenmediğini iddia ettiği alacağına kavuşamayan davacı tarafın, aradan geçen yılların ardından hala böyle bir alacağı olduğunu beyan etmesi ve tasfiye edilmiş şirketi ihya ederek işbu alacak davasını da açmasının ne kadar kötüniyetli olduğunun da bir göstergesi olduğunu, Ayrıca davacı şirketin tasfiye memuru uzun bir süre davalı müvekkilde mali müşavir olarak görev aldığını, bu çalışmanın 2015 yılının sonuna kadar da devam ettiğini; davaya konu faturanın bizzat davalı müvekkili firmada çalışan davacının yardımcısı tarafından düzenlenmiş olup davalı müvekkili firmanın yasal defterlerine de fatura bedelinin ödenmiş olduğunun işlendiğini; bu durumun faturanın düzenlenmiş olduğu 01.02.2010 tarihinde davalı müvekkili firmanın mali müşaviri olarak çalışmakta olan tasfiye memuru tarafından bilinmemesinin mümkün olmadığının açık olduğunu; buna ilişkin 08.12.2010 tarihli davacı tasfiye memuru …’un ortağı olduğu firmanın yürüttüğü mali müşavirlik hizmetinin karşılığı olarak kesilen ‘Aralık 2010 denetim ve tasdik ücreti’ ne ilişkin fatura da cevap dilekçeleri ekinde sunulduğunu; 2010 yılına ait defter kapanışını da yürütülen hizmet kapsamında yapan davacı olduğundan gerçeğe aykırı defter kapanışı yapmakla veyahut kapanış yapmamakla görevini kötüye kullandığı gibi bir sonuç doğacağını, bu durumun hem hukuki hem de cezai sorumluluk doğurduğunu belirtmek gerektiğini, Ayrıca davacı taraf arabuluculuğa başvururken taraflarına da gönderilen davet mektubunda da yazdığını, ‘İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takibi başlatılmış olan ticari alacak iddiasına ilişkin’ olarak arabulucuya başvurduğunu; ancak davayı alacak davası olarak açtığını ve takipteki şahıs olan alacaklıdan farklı bir şekilde davacı şirket yazıldığını ve fatura bedelinin tamamının istendiğini; söz konusu icra dosyasının alacaklısı ile işbu davanın davacısının tamamen farklı kişiler o.lduğunu; İcra dosyaları da incelendiğinde görüleceğini, dosyaların alacaklısının davacı değil, şahıslar olduğunu; yerel mahkeme gerekçeli kararında “ödeme yapıldığının ispat yükü davalı taraftadır, davacı taraf İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas ve İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün .. Esas sayılı dosyası ile icra takipleri yaptığından” diyerek hesaplamalarını bu takip tarihlerine göre yaptığını; yerel mahkeme de işbu dosyanın davacısını söz konusu takiplerin alacaklısı gibi gördüğünü ve tarih aralıklarını bu takiplere göre yaptığını ancak hatalı davrandığını; yine aynı şekilde zamanaşımı itirazlarını da ilk duruşmada “İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasıyla icra takibi yapıldığından ve icra takibinin de zamanaşımını keseceğinden” gerekçesiyle sanki işbu davanın davacısını söz konusu icra dosyasının alacaklısı gibi görerek reddettiğini; bu konuda da hukuka ve gerçeğe aykırı davrandığını, Ayrıca yargılama sürecinde bilirkişiden rapor alınmış olup raporda davacı tarafın ticari defterlerinin yevmiye kapanış tasdiklerinin yapılmamış olduğunun görüldüğünü ve bilirkişinin de bu durumu tespit ettiğini; Ticari defter tutma yükümlülüğünün, hem Ticari İşletmeler hem de Tacir kişiler yönünden Türk Ticaret Kanunu 64 vd. maddelerinde düzenlendiğini; Türk Ticaret Kanunu 64/1. maddesine göre “Her Tacir, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, Ticari işlemleri ile Ticari İşletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanuna göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorundadır. Defterler, üçüncü kişi uzmanlara, makul bir süre içinde yapacakları incelemede işletmenin faaliyetleri ve finansal durumu hakkında fikir verebilecek şekilde tutulur. İşletme faaliyetlerinin oluşumu ve gelişmesi defterlerden izlenebilmelidir.” şeklinde düzenleme yapılarak defterlerin ne şekilde olması gerektiğine yer verildiğini; tüzel kişi tacirlerin tutması gereken belirli zorunlu defterlerin de yevmiye defteri, defteri kebir, envanter ve karar defteri olduğunu; bu belirtilen zorunlu belirli defterlerin noter tasdikine tabi olduğunu; TTK 64/3. maddesinde “fiziki ortamda tutulan yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defteri ile 4. fıkrada sayılan defterlerin açılış onayları, kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlanmadan önce noter tarafından yapılır. Bu defterlerin izleyen faaliyet dönemlerindeki açılış onayları, defterlerin kullanılacağı faaliyet döneminin ilk ayından önceki ayın sonuna kadar notere yaptırılır.” şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere noter tasdiki defterlerin geçerliliği için zorunlu olduğunu; Ticari defterlerin sahibi lehine delil olabilmesi için de iki tarafın tacir olması, Uyuşmazlık konusunun, iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bir hukuki işlem olması, Sahibi lehine delil sayılacak defterlerin ticari defter olması, Ticari defterlerin kanuna uygun olarak tutulmuş olması gibi birtakım şartların sağlanması gerektiğini; somut olayda davacı tarafın defterleri usulüne uygun tutulmadığı için defterlerin sahibi aleyhine delil teşkil etmekte olduğunu, Yine HMK m.222/2-4 fıkrası gereğince ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. Yine HMK gereğince de iddia eden iddiasını ispatla yükümlü olduğundan, somut olayda da davacı taraf defterlerinin kanuna uygun olarak tutulmamış olması sebebiyle iddiasını ispat edememiştir. Nitekim YARGITAY HUKUK GENEL KURULU’NUN 2013/2292 E. , 2015/1341 K. sayılı kararında “Yukarıda açıklandığı üzere, açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları sahibi aleyhine delil olur. Diğer taraftan davacı karşı tarafın ticari defterler ve kayıtlarına delil olarak da dayanmamıştır. Kaldı ki davalı tarafa ticari defter ve kayıtlarını ibraz etmesi için mahkemece meşruhatlı davetiyenin usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş ancak davalı tarafından ticari defter ve belgeler ibraz edilmemiştir. Bu durumda davacı taraf davalının ticari defter ve kayıtlarına dayanmadığından ve kendi ticari defter ve kayıtlarının kapanış onaylarının bulunmaması karşısında davacının ispat külfetini yerine getiremediğinden ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olduğundan yerel mahkeme kararının onanması gerekir. Hal böyle olunca, mahkemece ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun olup, onanması gerekir.” diyerek ticari defterleri usulüne uygun tutulmayan davacının, iddiasını ispat edemediğinden davasının reddine karar verilmesi gerektiğini vurguladığını, Sonuç olarak yukarıda bahsetmiş oldukları tüm bu sebeplerden dolayı; yerel mahkeme kararının açıkça hukuka ve hakkaniyete aykırı bir karar olduğunu, bu nedenle yerel mahkeme kararına karşı istinaf yoluna başvurmaları gerektiğini, İleri sürerek, yukarıda arz ve izah edilen sebepler ve resen dikkate alınacak sebeplerle birlikte; öncelikle icranın geri bırakılması karar verilmesine, istinaf başvurularının kabulü ile İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/140 Esas 2021/76 Karar sayılı 02.02.2021 tarihli kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, satış faturası alacağının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş karara karşı süresinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili; davacı şirketin 11/02/2010 tarihli ve 2010/01 sayılı ortaklar kurulu kararı ile tasfiye haline girdiğini, tasfiye kararı alınmadan önce şirket demirbaşlarından 20 adet masa, 100 Adet sandalye, 3 adet buzdolabı, 2 Takım Köşeli Koltuk ve muhtelif miktarda tabak ve çatalın 01/02/2010 tarihli … nolu 74.930,00 TL bedelli fatura karşılığında davalı şirkete satıldığını, tasfiyeye giren şirketin alacaklılara çağrı ilanlarının 03/03/2010, 10/03/2010 ve 17/03/2010 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde yayınladığını, ilanların üzerinden 1 sene geçmesi ile 18/03/2011 tarihinde alınan ortaklar kurulu kararı ile şirketin herhangi bir borcu olmadığına ve şirketin davalıdan olan 74.930,00 TL alacağının şirket ortaklarına payları oranında dağıtılmasına karar verilerek tasfiyenin sonlandırıldığını, davalıdan ödeme alamayan şirket ortaklarının, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ve İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyaları kendi paylarına düşen alacak tutarı üzerinden takip başlattıklarını, takiplere itiraz edilmesi üzerine açılan itirazın iptali davasının İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/712 E. 2017/1051 K. sayılı kararı aktif husumet yokluğundan reddedildiği, karara karşı yapılan istinaf başvurusunun İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 14 HD.2018/32 E.2018/575 K. sayılı ilamı ile şirketin ek tasfiye işlemleri için ihyasının gerektiği ve bu sebeple ortakların alacaklı sıfatı kazanmadığı gerekçesi ile esastan reddedildiğini, bunun üzerine Sakarya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/291 E. 2020/31 K. sayılı ilamı ile davacı şirketin ihya ettirildiğini, ve alacağın tahsili amacı ile iş bu davanın açıldığını ileri sürerek, dava konusu fatura alacağının, fatura tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.Davalı vekili; dava konusu edilen fatura alacağının zamanaşımına uğradığını, davacı şirket ortaklarının daha önce davalı aleyhine başlattıkları ilamsız takiplere yapılan itirazların iptali davalarının yargılamalarının İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/712 Esas sayılı dosyası ve İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/737 Esas sayılı dosyaları üzerinden yapılarak husumet yokluğundan reddedildiğini, öte yandan davacı tarafından bu fatura bedelinin ödendiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece davalı şirketin zamanaşımı def’i, dava konusu alacak ile ilgili daha önce İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığı, takip ile zamanaşımının kesildiği gerekçesi ile reddedilmiştir. Dava konusu fatura; 01/02/2010 tarihli 74.930,00 TL bedelli satış faturasıdır. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde anılan faturanın davalı defterlerinde bedeli ödenmiş şekilde kayıtlı olduğu, ödeme kaydının davacı defterlerinde yer almadığı, davalının ödeme kaydını ispat eder delil sunmadığı kanaati bildirilmiştir. Taraflarca vade kararlaştırılmadığından, fatura tarihinde yürürlükte bulunan 818 Sayılı BK’nun 182/2 fıkrası uyarınca davacı ve davalı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlü olduklarından ve fatura konusu ürünlerin teslim edildiği uyuşmazlık konusu olmadığından, satış bedeli alacağı fatura tarihinde muaccel olacak, zamanaşımı da bu tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. 01/02/2010 tarihli satış faturasına konu satış bedeli alacağı bakımından zamanaşımı süresinin 818 Sayılı BK’nun 125 maddesi uyarınca on yıl olduğu ve bu sürenin 02/02/2020 tarihinde dolacağı, davacının 31/01/2020 tarihinde arabuluculuğa başvurduğu, arabuluculuk sürecinin 21/02/2020 tarihinde dolduğu, davanın 21/02/2020 tarihinde açıldığı, 6325 Sayılı Kanunun 16/2 fıkrası uyarınca, arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen sürenin zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmayacağı, arabuluculuğa başvuru tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı, arabuluculuğun bittiği 21/02/2020 tarihine dek geçen sürenin zamanaşımı hesabında dikkate alınamayacak olması sebebiyle, dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takibi ile zamanaşımının kesildiği kabul edilmiş ise de; bu takibin alacaklı davacı şirket tarafından değil, şirket ortağı tarafından ve ortaklık payına isabet eden alacak oranında başlatıldığı, yine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasının da diğer ortak tarafından benzer şekilde başlatıldığı bu takiplerin alacaklı şirket tarafından başlatılmamış olması nedeniyle zamanaşımını kesmeyecekleri açık olup, zamanaşımı defi’nin yukarıda dairemizce tespit edilen gerekçe ile reddi gerekirken, hatalı gerekçe ile reddedilmesi yerinde olmamış ise de karar sonucu itibariyle doğru olduğundan, davalı vekilinin zamanaşımına yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Somut olayda; davacı şirkete ait ve 01/02/2010 tarihli 74.930,00 TL bedelli satış faturasına konu demirbaşların davalı şirkete satılıp teslim edildiği hususunda ihtilaf bulunmadığı, ihtilafın fatura bedelinin ödenip ödenmediği hususunda olduğu, satış faturasının her iki taraf defterlerinde kayıtlı olduğu, davalı şirketin defterlerinde faturanın ödendiğine dair tek taraflı kayıt bulunduğu, ancak bu kaydın dayanağı ve ödemeyi ispatlar delillerin dosyaya sunulmadığı, mahsup savunmasının da mevcut olmadığı, davalı defterlerindeki tek taraflı ödeme kaydının ödemeyi ispata yeterli olmayacağı, İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/712 Esas sayılı dosyası ve İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/737 Esas sayılı dosyalarında davanın davacı şirket tarafından değil, davacı şirket ortakları tarafından açıldığı, davaların da aktif husumet yokluğundan reddedildiği, bu davalarda verilen kararların, davacı şirket alacağının mevcut olmadığına dair delil teşkil etmeyeceği, izah edilen gerekçelerle mahkemece davacı şirketin davalıdan 74.930,00 TL alacaklı olduğu yönündeki kabulünün yerinde olduğu, aksi yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davalı vekilinin mahkemece tespit edilen temerrüt tarihine yönelik de istinaf başvurusu bulunduğu anlaşılmıştır. mahkemece, davacının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasıyla 06/06/2016 tarihinde 56.197,50-TL bedel üzerinden, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasıyla 06/06/2016 tarihinde 18.732,50-TL bedel üzerinden icra takibi yaptığı kabul edilerek, bu tarihler temerrüt tarihi olarak kabul edilmiştir. Ancak İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası incelendiğinde, her iki takibin şirket tarafından değil, şirket ortakları tarafından alacaklı sıfatıyla başlatıldığı anlaşılmış olup, bu takipler alacaklı davacı şirket tarafından başlatılmadığından, davacı şirketin iş bu dava tarihinden önce davalı şirketi temerrüde düşürdüğü de ispat olunmadığından, alacağa dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerekirken, temerrüdün 06/06/2016 tarihinde gerçekleştiğinin kabulü yerinde olmamış, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde bulunmuştur. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak, davanın kabulü ile 74.930,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ İLE; İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/02/2021 tarih, 2020/140 Esas – 2021/76 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılmasına,Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak; 2-Davanın KABULÜ İLE, 74.930,00-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya verilmesine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN; 3- Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesap olunan 5.118,47-TL karar ve ilam harcından, davacı tarafından peşin yatırılan 1.279,62-TL harcın mahsubu ile ile bakiye 3.838,85-TL harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,4-Davacı tarafından peşin yatırılan 1.279,62-TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,5-Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 11.988,80-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,6-Davacı tarafından yapılan 800,00-TL bilirkişi ücreti ve 83,00-TL posta gideri olmak üzere toplam 883,00-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,7-Davalı tarafından ilk derece yargılmasında yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 8-Arabulucu Ücret Kararı gereği Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00.-TL’nin davalıdan alınarak Hazineye irad kaydına, 9-HMK. 333. md. uyarınca davacı tarafından yatırılan gider avansı bakiyesinin kararın kesinleşmesinden sonra mahkememizce resen davacıya iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN; 10-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf eden favalı tarafından yatırılan istinaf karar karcının talep halinde davalıya iadesine, 11- İstinaf edilen tarafından yapılan, 162,10-TL istinaf kanun yoluna başvuru harcı, 31,50-TL dosyanın istinafa gidiş dönüş ücreti toplamı 193,60-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 12-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 13-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 13/07/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.