Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/614 E. 2023/790 K. 11.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/614 Esas
KARAR NO: 2023/790 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2015/473 Esas – 2020/664 Karar
TARİHİ: 15/12/2020
DAVA: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 11/05/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; taraflar arasında akdedilen 12.06.2010 tarihli acentelik sözleşmesiyle, müvekkilinin, davalının Diyarbakır bölgesindeki acentesi olduğunu, müvekkilinin Diyarbakır bölgesinde üstlenmiş olduğu acentelik görevi uyarınca, kişisel itibar, sermaye, emek ve çabasını kullanarak davalıya ait markanın yaygınlaşması için uzun süre çaba harcadığını, çeşitli araçlar satın almak, birçok işçi istihdam etmek, işyerine çeşitli harcamalar yapak suretiyle yatırımlar yaptığını, çeşitli basın yayın kuruluşlarında reklamlar verdiğini, ilanlar bastırdığını ve bu yatırımları gerçekleştirmek üzere çeşitli krediler kullandığını, taraflar arasındaki belirsiz süreli acentelik sözleşmesinin, davalı tarafından keşide edilen 06.02.2015 tarihli ihtarnameyle, üç aylık ihbar süresine uyulmadan ve herhangi bir haklı gerekçe gösterilmeden feshedildiğini, davalı tarafın acentelik sözleşmesini haksız olarak feshettiğinden müvekkilinin uğramış olduğu menfi ve müsbet zararları tazmin etmekle yükümlü olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafından haksız olarak feshedilmesi sonucu uğranılan kar kaybının yanı sıra, müvekkilinin işten çıkarmak zorunda kaldığı personeline ödemiş olduğu ihbar ve kıdem tazminatından kaynaklanan zararların, sözleşmenin devam edeceği inancıyla kredi kullanılması sonucu ödenmek zorunda kalınan faizlerden ve diğer giderlerden kaynaklanan zararların, yine sözleşmenin devam edeceği inancıyla alınan araçların ikinci el fiyatına satılmak zorunda kalınmasından kaynaklanan zararların ve müvekkili tarafından işyerine ve davalının markasının tanıtılmasına yönelik olarak yapılan diğer harcamalardan kaynaklanan zararların tespit ve tazmin edilmesi gerektiğini, müvekkiline manevi tazminat da ödenmesi gerektiğini, müvekkili 4,5 yıllık saygın bir işletme konumunda iken, davalının taraflar arasındaki sözleşmeyi haksız olarak feshetmesi sonucunda, büyük emek ve çabayla oluşturduğu reklam ve tanıtım broşürlerini kaldırma ve işyerini adil etme durumunda kaldığını, çevresinde iflas eden kişi konumuna düştüğünü, mesleki güven ve itibarının sarsıldığını, müvekkili tarafından, acentelik sözleşmesi imzalanırken teminat olarak davalıya 20.000 Euro’luk bir senet ve … Bankası’ndan alınan 23.07.2010 tarihli, … numaralı ve 10.000 TL bedelli bir teminat mektubu verildiğini, davalı tarafın, sözleşmeyi haksız olarak feshettiği halde verilen bu teminatları iade etmediğini, verilen teminat mektubunun nakde çevrilmemesi yönünde yargılama sonuna kadar tedbir konulması, yine verilen senedin takibe konu edilmemesi ve üçüncü kişilere devrinin önlenmesi gerektiğini beyanla müvekkilinin vermiş olduğu teminatların iadesine, taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin davalı tarafından haksız olarak feshedilmesi sonucu uğranılan kar kaybının tespitine ve şimdilik 1.000-TL’sinin ticari faiziyle birlikte tahsiline, müvekkilinin işten çıkarmak zorunda kaldığı personeline ödemiş olduğu ihbar ve kıdem tazminatından kaynaklanan zararların tespitine ve şimdilik 1.000 TL’sinin ticari faiziyle birlikte tahsiline, müvekkilinin kredi kullanması sonucu ödemek zorunda kaldığı faizlerden ve diğer giderlerden kaynaklanan zararların tespitine ve şimdilik 1.000 TL’sinin ticari faiziyle birlikte tahsiline, alınan araçların ikinci el fiyatına satılmak zorunda kalınmasından kaynaklanan zararların tespitine ve şimdilik 1.000 TL’sinin ticari faiziyle birlikte tahsiline, müvekkili tarafından işyerine ve davalının markasının tanıtılmasına yönelik olarak yapılan diğer harcamalardan kaynaklanan zararların tespitine ve şimdilik 1.000 TL’sinin ticari faiziyle birlikte tahsiline, müvekkiline ödenmesi gereken portföy tazminatının tespitine ve şimdilik 1.000 TL’sinin ticari faiziyle birlikte tahsiline, manevi tazminat olarak da 20.000 TL’nin ticari faiziyle birlikte tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkili şirket ile davacı arasında 12.06.2010 tarihinde “Eşya Acentelik Sözleşmesi” akdedildiğini ve davacının müvekkili şirketin Diyarbakır/Kayapınar acentesi olduğunu, sözleşmenin (7.4.8.) numaralı maddesinde acentenin, kılık kıyafetle ilgili talimatlara uymayı ve kıyafet protokolünde yer alan sorumluluklarını yerine getirmeyi kabul ve taahhüt ettiğinin hüküm altına alındığını, aykırı hareketi halinde de uygulanacak cezai hükümlerin sözleşmenin (7.10.) maddesinde hüküm altına alındığını, 2014 yılı Ekim ayında yapılan denetimde davacı acente personelinin üniformasız görev yaptığının tespit edildiğini ve 20.10.2015 tarihli ihtarname ile benzer fiillerin tekrarlanması halinde sözleşmenin (7.10.) maddesindeki cezai hükümlerin uygulanacağı ve acentelik sözleşmesinin haklı nedenle fesih edileceği uyarısının yapıldığını, 2015 yılının başında yapılan denetim neticesinde denetçi …’ın 15.01.2015 tarihli e-mail raporunda, davacı acentenin paket operasyonunu ofisin dışında ve üstü açık bir bölgede yaptığı, halbuki ofis içinde yeterli alanın bulunduğu, bu hususun yağışlı havalarda paketlerin üzerinin branda ile kapatıldığının beyan olunduğunun belirtildiğini ve davacı acentenin paket operasyonuna ilişkin fotoğraflar paylaşılarak mevcut durumun taşımaya mevzuu paket ve kargolar için risk yarattığının değerlendirildiğinin beyan olunduğunu, bu mail üzerine müvekkili şirketin, 20.01.2015 tarihinde yetkili servis acenteleri kurul toplantısı yapıldığını, … acentesinin çalışma şeklinin paket ve kargo güvenliği için risk oluşturması sebebiyle kapatılmasına, mevcut operasyonun Bağlar servis sağlayıcısına devir edilmesine karar verildiğini, bunun neticesinde de Zeytinburnu … Noterliğinden keşide olunan 06.02.2015 tarihli … Y. Sayılı ihbarname ile 12.06.2010 tanzim tarihli acentelik sözleşmesinin feshedildiğinin davacı acenteye tebliğe çıkarıldığını, müvekkili şirketin Diyarbakır’da bir aktarma merkezinin olduğunu, ayrıca Bağlar ve davalının faaliyet gösterdiği Kayapınar bölgesinde de acentesi var iken, davalının Kayapınar bölgesinde faaliyet gösterdiği acentenin, 06.03.2015 tarihi itibariyle acentelik sözleşmesinin haklı nedenle feshedilmek suretiyle kapatıldığını ve mevcut tekil operasyonlarının da Bağlar acentesine devredildiğini, davacının uğramış olduğu menfi ve müspet zararların tazmini talebinin hukuki dayanağının bulunmadığını, dava dilekçesinin konu kısmında 6.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat gösterildiğini, bu bakımdan 20.000 Euro tutarlı emre muharrer senet ve 10.000 TL banka teminat mektubunun harca esas konu içinde gösterilmediğini, acentelik sözleşmesinin haksız yere fesih edildiğinin kabulü halinde dahi davacı acentenin kar kaybı, çalışanlarına ödediğini iddia ettiği kıdem ve ihbar tazminatı, kullandığı kredinin faizi ve sair kredi masrafları, satın aldığı araçları 2. el satmak zorunda kalması iddiasına dayalı zararını, işyerine ve marka tanıtmak için yaptığı harcamaları ve portföy tazminatı talep etmesinin TTK’nun 121/4. maddesi hükmüne tamamen aykırı olduğunu beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 15/12/2020 tarih ve 2015/473 Esas – 2020/664 Karar sayılı kararında; “…Tüm dosya kapsamı, alınan bilirkişi raporları, ek rapor, sözleşme içeriği, sunulan bilgi ve belgeler dikkate alındığında; Davacının taleplerinin acentelik sözleşmesinin feshinden kaynaklandığı, acentelik ticari ilişkisinin 12.06.2010-06.03.2015 tarihleri arasında sürdürüldüğü ve 06.02.2015 tarihli ihtar ile bir ay sonrası olan 06.03.2015 tarihi itibarı ile sona erdirildiği hususunun da ihtilafsız olduğu, davacının maddi ve manevi zarar iddiaları ve tazminat taleplerini ortaya koyması gerektiği, portföy tazminatı talebi bakımından davacının son beş (5) yıllık ortalamaları gözetilerek, portföy tazminatı talep edebileceği, davacının ticari defter kayıt ve belgeleri incelenmek suretiyle gelir kaybı ve portföy tazminatı hesaplanabileceği, davacının gelir durumunu ortaya koyması gerektiği, davacının teminatın iadesi talebi bakımından ise, 20.000 EURO bedelli teminat senedi ve 10.000 TL bedelli teminat mektubundan senet sözleşme hükmünde yer almakta; teminat mektubu konusunda da davalının cevap dilekçesinde itirazı bulunmadığı, duruşmadaki beyanında da dava tarihinden sonra iadenin gerçekleştiğinin belirtildiği görülmüştür. Buna göre; tazminat talebi yönünden zararın ispatlanamadığı, teminat senedi ve teminat mektubu yönünden ise iadenin gerçekleşmesi nedeniyle davanın konusuz kaldığı anlaşılmıştır. Manevi tazminat talebi yönünden yapılan değerlendirmede; manevi tazminat miktarının nasıl belirleneceği konusu Yargıtay HGK.’nun 24.12.2014 tarih ve 2014/21-872 E., 2014/1086 K. sayılı kararında belirtilmiştir. Gerçekten de söz konusu karara göre; “…Manevi tazminat isteminin temelinde, davalıların haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere, haksız eylemin unsurları; zarar, fiil ile zarar arasında illiyet bağı, fiilin hukuka aykırı olmasından ibarettir. Öte yandan, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.) maddesinde düzenlenen manevi tazminatta kusurun gerekmediği, ancak takdirde etkili olabileceği, 22.6.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bu kararın gerekçesinde, taktir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda taktir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Yine BK 47 (TBK 56). maddesi hükmüne göre; hâkimin özel halleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete uygun olmalıdır. Bu para tutarı, aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi, kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden, tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Manevi tazminat, duyulan elem ve ızdırabın kısmen ve imkan nisbetinde iadesini amaçladığından hâkim, M.K.nun 4. maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tespit etmelidir.” Somut olayda maddi zarar tespit edilmediği gibi davacının manevi yönden zarar uğradığı da ispatlanamamıştır. Bu nedenle maddi ve manevi tazminat yönünden davanın reddine ve teminat mektubu ile teminat senedi yönünden davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Teminat mektubu ile teminat senedinin iadesinin davadan sonra gerçekleşmesi nedeniyle buna ilişkin yargılama gideri ve vekalet ücretinden davalının sorumlu olduğu kanaatine varılmıştır ve hesaplama buna göre yapılmıştır.”gerekçesi ile, davanın reddine, 20.000,00 Euro Teminat senedi ve 10.000,00 TL teminat mektubunun iadesi talebinin konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ve verilen karara karşı taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; acentelik sözleşmesinin feshinin TTK’nın bu sözleşmenin sonuçlarına bağladığı hüküm itibariyle haksız fesih mahiyetinde olduğunu, her ne kadar davalı şirketin, acentelik sözleşmesinin haklı sebeple feshedildiği yönünde iddiası mevcut ise de; üniformasız personel çalıştırıldığına dair ve uyarı amaçlı ilk uyarıdan sonra davalı şirketin acentelik sözleşmesini feshetmesini haklı kılan bir sebep bulunmadığını, mahkemenin kararından da anlaşıldığı üzere davalı şirketin, sözleşmedeki hükme dayanarak 07.02.2015 tarihinde feshettiğini kabul ettiğini, bu feshin, davalı şirkete, TTK’da düzenlenen acentelik sözleşmesinin feshedilmesine bağlanan sonuçlardan kurtulması imkanını vermediğini, yenilik doğuran hak bağlamında değerlendirilen ve ulaşmakla sonuç doğuran fesih beyanının, taraflarına tebliğ edildiğine ilişkin bir veri olmadığının mahkeme kararıyla sabit olduğunu, portföy tazminatına hükmedilmemesinin hukuka aykırı olduğunu, 6102 sayılı TTK’nın 122 maddesinde düzenlenen acentenin denkleştirme talebi için acentenin kar veya zarar etmesinin bir önemi olmadığını, müvekkiline ait ticari belge ve kayıtların tümünün dava dosyasına sunulduğu halde yerel Mahkeme kararında, “davacının ticari defter kayıt ve belgeleri incelenmek suretiyle gelir kaybı ve portföy tazminatı hesaplanabileceği, davacının ticari kayıtlarının incelenemediği, davacının gelir durumunu ortaya koyması gerektiği değerlendirilmektedir” gerekçesiyle müvekkilinin dosyaya sunduğu belgelerin dikkate alınmaması ve bunun sonucu olarak talep ettiği zararın tazminine ve portföy tazminatına hükmedilmemesinin de adil olmadığını, 07.11.2019 tarihli ek rapordaki müvekkilinin 2010-2015 yılları arasındaki süreçte kar/zarar tutarlarının ortalama yapılan hesaplanmasında yıllık ortalama ticari zararının 37.225,22 TL olduğu, brüt satış zararının ortalamasının (-) 28.410,29 TL olduğu gerekçesiyle portföy tazminatının ispata muhtaç olduğunu ifade etmesinin ilgili TTK hükümlerinin doğru değerlendirilmediğini gösterdiğini, TTK’nın acentenin denkleştirme istemini düzenleyen 122. maddesi incelendiğinde, müvekkilinin portföy tazminatı dedikleri bu talebinin değerlendirilmesinin, müvekkilinin kar veya zarar etmesine bağlı olmayıp; müvekkilinin davalı şirkete kazandırdığı müşteri çevresinin, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra da müvekkili vasıtasıyla sağlanan ilişkilerinin devamına bağlı olarak davalı şirketin menfaat sağlamaya devam etmesi olduğunu, maddenin acentenin denkleştirme istemi için aradığı şartların, birlikte aranan (kümülatif) şartlar olduğunu, acentenin denkleştirme tazminatı talep edilebilmesi için aranan koşulların; sözleşmenin sona ermesi, yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da “önemli menfaatler” elde edilmesi, acentenin ücret kaybına uğraması, denkleştirme ödenmesinin hakkaniyete uygun olması olduğunu, somut olayda; iş yeri, … Mahallesi … Sokak …Blok … Dışkapı No… Kayapınar-Diyarbakır olan müvekkilinin faaliyet alanının, Diyarbakır’ın Organize Sanayi Bölgesi, … Caddesi, …, …, … Mahallesi, … Mahallesi, …, … Mahallesi, …, …, …. Sitesi, … Mahallesi, Ergani, Çermik, Çüngüş ve Dicle ilçeleri olduğunu, coğrafi alan olarak neredeyse Diyarbakır ilinin yarısında hizmet verdiğini, müvekkilinden sonra davalı şirkete ait bir acentenin aynı alanlarda faaliyet göstermeye devam ettiğini, bunun yeni acentenin başarısı değil, müvekkili acentenin başarısı ve çabasının sonucu gerçekleşen bir tablo olduğunu, buna rağmen müvekkilinin denkleştirme isteminin reddedilmesinin hukuken izaha muhtaç olduğunu, müvekkilinin davalı şirkete sağladığı 5 yıllık süreçteki kazancın yıllık ortalamasının tespitinin zor olmadığını, biran için müvekkilinin sunduğu belgelerin sunulmadığı kabul edilse bile, bu miktarın sunulduğu mahkeme kararında ifade edilen davalı şirketin kayıtlarından bile rahatlıkla tespit edilebileceğini, bu konuda bir muhasebecinin yapacağı incelemenin hazırlayacağı raporun mahkemeye ışık tutmaya yeteceğini, mahkemenin bu konuda eksik incelemesi olduğu kanaatinde olduklarını, davalı şirketin acentelik sözleşmesindeki bir düzenlemeye dayalı fesih hakkını kullanmasının müvekkilinin denkleştirme istemini bertaraf etmeye yetmeyeceğini, aksi halde, bu bağlamdaki bir yorumun, TTK. md. 122/4. fıkrasına aykırılık oluşturacağını, işaret edilen fıkraya göre, denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemeyeceğini, fesih öneline uyulmadığından bahisle müvekkilinin, yoksun kaldığı kȃra ve başlamış ve tamamlanmamış işlerden dolayı uğradığı zararın tazminine hak kazandığını, Yerel Mahkeme, davalı şirketin TTK.’nın 121. maddesindeki “Belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir. …” (1.f.) hükmünü dikkate almadığından bahisle müvekkilinin uğradığı zararı doğru değerlendirmediğini, acentelik sözleşmesinde fesih hakkının taraflara tanınmış olmasının, işaret edilen hükme riayet edilmeden taraflara sözleşmeyi sona erdirme hakkını vermeyeceğini, davalı şirketin, acentelik sözleşmesindeki fesih hakkını, ancak kanun hükmünün getirdiği ihbar süresine riayet ederek kullanabileceğinin göz ardı edilemeyeceğini, 05.05.2017 tarihli bilirkişi raporundan anlaşıldığı üzere, davalının 3 aylık önel vermeden sözleşmeyi feshetmesi nedeniyle müvekkilinin maruz kaldığı kar kaybının 21.355,93 TL olduğunu, HMK bağlamında delil kabul edilen bilirkişi raporundaki bu husus dikkate alınmadan müvekkilinin yoksun kaldığı karını ispatlayamadığı gerekçesiyle zarar tazmin talebinin reddedilmesinin hakkaniyetten uzak olduğunu, aynı madde yer verilen “Haklı bir sebep olmadan veya üç aylık ihbar süresine uymaksızın sözleşmeyi fesheden taraf, başlanmış işlerin tamamlanmaması sebebiyle diğer tarafın uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır” şeklindeki fıkra düzenlemesinin de dikkate alınmadığını, Yerel mahkemenin, fesihten önce başlanmış işlerin tamamlanmasına bağlı olarak müvekkilinin hakettiği kazancının da hesaplatılmadığını, müvekkilinin ayrılan işçilere ödediği tazminat ve araba satışlarında uğradığı zararın, acentelik sözleşmesinin feshedilmesinin sonucu olduğunu, Mahkeme kararında, müvekkilinin işten çıkardığı çalışanlarına ödediği ihbar-kıdem tazminatının dekontlarının bulunmadığının, bu tazminatların ödenmesinin acentenin sorumluluğunda olduğunun, acentelik sözleşmesinin sona ermesinin sonucu olmadığının ifade edildiğini, müvekkilinin yürüttüğü tek faaliyetin acentelik olduğunu, bu faaliyetin elinden keyfi alınmasının sonucunun başka işi olmadığı için çalıştıramadığı çalışanlarının ayrıldığı ve bu nedenle söz konusu tazminatları ödediğinin şüphe götürmeyecek kadar açık olduğunu, keza faaliyetinde kullandığı vasıtaları da zararına elden çıkarmanın nedeninin de bu olduğunu beyanla Yerel mahkemenin 2020/664 sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; müvekkili şirketin ” … ” logosu ile yurt içi ve uluslararası paket ve hızlı kargo taşımacılığı işi ile iştigal ettiğini, taşımasını üstlendiği paket ve kargoların, müşterilerinden toplanması, müvekkili şirketin en yakınındaki aktarma merkezine teslim edilmesi, müşterilerine teslim edilmesi gereken paket ve kargoların, en yakınındaki aktarma merkezinden teslim alınıp, müşterilerine teslim edilmesi, paket ve kargoların, müşterilerinden teslim alınması veya teslim edilmesi esnasında gerekiyorsa mal bedelinin tahsil edilmesi veya peşin ödemeli kargo ise taşıma ücretinin müvekkili şirket nam ve hesabına tahsil edilmesi ve bütün bu işlemlerin, müvekkili şirket nam ve hesabına ifa edilmesi bakımına belirli bölgelerden sorumlu olmak üzere acenteleri bulunduğunu, acentelerin sorumluluk sahalarında, başka acente veya şube açılması hususunun bu acentelik sözleşmelerinde açık bir şekilde hüküm altına alındığını, dosya içeriğinden anlaşılacağı üzere müvekkili şirket ile davacı arasında 12.06.2016 tarihli ” Eşya Acentelik Sözleşmesi’nin ” akdedildiğini ve davacı acentenin müvekkil şirketin, ” Diyarbakır / Kayapınar ” acentesi / servis sağlayıcısı olduğunu, işbu acentelik sözleşmesinin, müvekkili şirketin Zeytinburnu … Noterliğinden keşide ettiği 06.02.2015 tarihli … Yevmiye sayılı ihtarname ile gerekçeleri fesih sebepleri gösterilerek haklı sebeple derhal fesih edildiğini, dava dilekçesinde, feshin haksız olduğundan bahisle bir kısım maddi ve manevi tazminat talep edildiğini, dava dilekçesinin ( 6 ) numaralı maddesi ile acentelik sözleşmesinin akdedilmesi esnasında teminat olarak 20.000 Euro tutarlı senet ve … Bankasından alınan 23.07.2010 tarihli … numaralı 10.000 TL bedelli banka teminat mektubu verildiğini, sözleşmenin haksız olarak fesih edilmesine rağmen bu teminatların iade edilmediğinin beyan edildiğini ve bu teminatların iadesine karar verilmesinin talep ve dava edildiğini, cevap dilekçesinin ( 4 ) numaralı maddesinde teminatların iadesi ile ilgili davaya yönelik olarak sözleşmenin ( 7.11 ) numaralı maddesinde, teminatların, acentelik sözleşmesinin fesih edildiği tarihten itibaren bir yıl daha tutulacağı, bir yıllık süre içinde hak talebinde bulunulmasını gerektirecek bir halin meydana gelmemesi durumunda sözleşmenin akdedilmesi esnasında alınan teminatların, acentelik sözleşmesinin fesih tarihi izleyen bir yılın sonunda iade edileceğinin hüküm altına alındığını, acentelik sözleşmesinin 06.02.2015 tarihinde fesih edildiğini, huzurdaki davanın ise 12.05.2015 tarihinde ikame olunduğunu, dolayısıyla davacı yanın teminatların iadesine karar verilmesi talebininin haksız ve usulsüz olduğunu, davacının, teminatların iadesine karar verilmesi talebinin reddine karar verilmesinin talep edildiğini, Yerel mahkemenin, 04.03.2020 tarihli celse ara kararı ile ” Taraf vekillerine teminat mektubu ve bono konusunda açıklama bulunup bilgilerini vermeleri için gelecek oturuma kadar süre verilmesine ” karar verdiğini, araya, pandemi sebebiyle yargılamaların durması kararı girdiğini, 13.10.2020 tarihli celse ara kararı ile “20.000,00 Euro teminat senedi ve 10.000,00 TL teminat mektubunun davacı tarafa iade edilip edilmediğinin davalı şirketten sorulmasına, iade edilmesi halinde teslime ilişkin belgelerin sunulmasının istenilmesine, 1 aylık kesin süre içerisinde cevap verilmemesi halinde ispat yükü kuralları gereğince iadenin gerçekleşmediği değerlendirilerek dosyanın mevcut durumuna göre devam edeceği hususunun davalı tarafına ihtarına ( davalı vekiline ihtar edildi ) ” karar verildiğini, süresi içinde 26.10.2020 tarihli dilekçe ile sözü edilen teminatlarla ilgili olarak mahkemeye bilgi verildiğini, sözü edilen teminatların, cevap dilekçesinde arz ve izah olunduğu üzere taraflar arasında akdedilen acentelik sözleşmesi hükmü gereği, acentelik sözleşmesinin feshini müteakip oluşabilecek risklerin karşılığı olarak bir yıl daha kalacağının hüküm altına alındığından bahisle bu süre içinde 24.03.2016 tarihinde davacıya iade edildiğini, pandemi sebebiyle şirket personelinin büyük kısmının evden çalıştığını, teslim belgesinin temin edilip tevdi edileceğinin, sözü edilen teminatların acentelik sözleşmesi hükmüne uygun şekilde davacı tarafa iade edilmiş olmakla, davacının bu hususa yönelik talebi ile ilgili olarak konusuz kaldığı için karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinin talep olunduğunu, 15.12.2020 tarihli celsede bu hususa yönelik olarak davacı tarafın beyanının alındığını, davacı tarafın, 15.12.2020 tarihli celse tutanağına derç olunan beyanının ” 20.000,00 Euro Teminat senedi ve 10.000,00 TL teminat mektubu tarafımıza iade edilmiştir, iade dava tarihinden sonra gerçekleşmiştir, talebimiz gibi karar verilmesini talep ederiz” şeklinde olup, davacı yanın, anılan teminatların kendilerine iade edildiğini, kabul ve ikrar ettiğini, anılan teminatların dava tarihinden sonra iade edildiğini belirttiğini, aynı celse tutanağına derç olunan beyanlarında ” 20.000,00 Euro Teminat senedi ve 10.000,00 TL teminat mektubu davacı tarafa 24/03/2016 tarihinde iade edilmiştir, ” denildiğini, davacı yanın anılan teminatların 24.03.2016 tarihinde iade edildiğine yönelik beyanlarına itiraz etmediğini, dolayısı ile anılan teminatların 24.03.2016 tarihinde iade edildiği hususunun tartışmasız olduğunu, teminatlar 24.03.2016 tarihinde, acentelik sözleşmesi hükmüne uygun olarak davacı yana iade edilmişken, davacı yanın, aradan dört buçuk yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, bu hususu mahkemeye bildirmemiş olmakla, iyi niyetli olmadığının açık olduğunu, acentelik sözleşmesinin 06.02.2015 tarihli ihtarname ile sonlandırıldığının tartışmasız olduğunu, huzurdaki davanın 12.05.2015 tarihinde ikame olunduğunun kesin olduğunu, davanın ikame olunduğu 12.05.2015 tarihinde, taraflar arasında akdedilen acentelik sözleşmesinin ( 3.11 ) numaralı maddesi hükmü gereği, acentelik sözleşmesinin teminatı olarak verilen teminatların iadesinin söz konusu olmadığını, dolayısı ile huzurdaki davanın ikamesi esnasında, davacı yanın acentelik sözleşmesi gereğince tevdi ettiği teminatların iadesini talep etme hakkının bulunmadığını, bilindiği üzere her davanın ikame olunduğu andaki şartların hukuki durum nazara alınarak değerlendirileceğini ve karara bağlanacağını, davacı yanın ikame ettiği davanın talepleri içindeki teminatların iadesi talebinin davanın ikamesi tarihinde haksız ve usulsüz olmakla ve davanın ikamesine, müvekkili şirketin sebebiyet vermemiş olmakla, acentelik sözlemesi hükümleri gereğince sözleşmenin feshini müteakip bir sene sonra, anılan teminatların davacı yana iade edildiği tartışmasız olmakla, anılan taleple ilgili davanın, konusuz kalması sebebiyle reddine karar verilmesi veya konusuz kalan dava ile ilgili olarak karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiğini, yerel Mahkemenin müvekkili aleyhine yargılama giderleri ile vekalet ücretine hükmettiğini, kararına derç ettiği, taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin ( 7.11 ) numaralı maddesi içeriğini değerlendirmediğini, bilirkişi raporunun sonuç kısmını okuyarak, teminat senedi ve teminat mektubunun davadan sonra iade edildiğinden bahisle teminat senedi teminat mektubu ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte, davalı müvekkilinin haksız olduğundan bahisle bu hususa ilişkin yargılama gideri ve avukatlık ücretinden müvekkili şirketi sorumlu tuttuğunu, Yerel mahkemenin bu hususa yönelik kararının haksız, usulsüz, dayanaksız ve HMK’nın 331/1.maddesi içeriğine tamamen aykırı olduğunu, huzurdaki davanın ikamesi esnasında, davacı yanın, acentelik sözleşmesi gereği ibraz ettikleri teminatların iadesini talep etme hakkı bulunmadığını, bu hakkın, acentelik sözleşmesinin feshinden sonra bir yıl geçtikten sonra oluştuğunu beyanla istinaf itirazlarının kabulü ile Yerel mahkeme kararının, ” 2 – 20.000,00 Euro Teminat senedi ve 10.000,00 TL teminat mektubunun iadesi talebinin konusuz kalması nedeniyle karar verilmesini yer olmadığına, ” kısmının kaldırılmasına, davacının bu hususa yönelik talebinin reddine, bu taleplerinin kabul görmemesi halinde istinaf itirazlarının kabulü ile davanın ikamesi esnasında davacı yanın bu hususa yönelik talebinin haklı olmaması sebebiyle, yargılama gideri ve vekalet ücretinin müvekkili şirkete yükletilmesi kararının kaldırılmasına, vekalet ücreti ve yargılama giderinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, acentelik sözleşmesinin haksız feshi iddiasına dayalı olarak maddi ve manevi tazminat talepleri ile sözleşme gereği karşı tarafa verilen teminatların iadesi talebine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden davanın reddine, teminatların iadesi yönünden dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, karara karşı taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır. Taraflar arasında imzalanan 12.06.2010 tarihli Acentelik Sözleşmesi ile davacı, davalı şirketin Kayapınar/Diyarbakır acentesi olarak faaliyetine başlamış ve sözleşme davalı tarafından gönderilen Zeytinburnu … Noterliği’nin 06.02.2015 tarihli Noter ihbarnamesi ile sona ermiştir. Anılan ihtarnamede davalı acentelik sözleşmesinin, 8. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca feshedildiğini bildirmiştir. Sözleşmenin 8/2. maddesi; “Bu sözleşme, acente olacak tarafın acentelik hizmeti vermeye başladığı tarihten itibaren başlar ve taşımacının yetki belgesi süresinin sonuna kadar devam eder. Bu süre hiçbir şekilde taşımacının yetki belgesi süresinin bitiş tarihini geçemez. Taraflardan biri noter kanalı ile fesihnamenin bir nüshasını Ulaştırma Bakanlığı’na, bir nüshasını da diğer tarafa göndermek kaydıyla acentelik sözleşmesini feshetmedikçe bu sözleşmenin geçerliliği aynı süre kadar uzar. Tarafların tek taraflı olarak bu sözleşmeyi feshetme hakkı vardır. Sözleşmenin süresinin bitiminden önce taraflardan birinin usulüne uygun bir fesih ihbarnamesi ile bu sözleşme feshedilebilir.” düzenlemesini havidir. Sözleşme özgürlüğü, sözleşmeyi yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmenin tabi olacağı şekli belirleme ve nihayet sözleşme ile bağlı kalmama, yani sözleşmeyi sona erdirme özgürlüğünü de içerir. Var olan bir sözleşmeyi sona erdirmenin yollarından birisi de, sözleşmenin feshidir. Dolayısıyla sözleşme özgürlüğü, sözleşmenin tek taraflı tasfiyesine yönelik olarak sona erdirilmesini amaçlayan fesih hakkını da içermektedir. Görüldüğü üzere, kural olarak kişinin sözleşmenin feshi yoluna gitme konusunda irade özerkliği sonucu takdir hakkı bulunmakla birlikte, feshin haksız olması halinde, karşı tarafın bundan doğan zararlarından sorumluluğunun da bulunacağı tabiidir. Sözleşmede herhangi bir sebep gösterilmeksizin fesih hakkının bulunduğuna dair bir hüküm olması halinde dahi, sözleşmenin feshi için haklı bir sebebin bulunması gerekmektedir. (Bkz. Yargıtay 11. HD; 27/04/2016 T., 2015/15206 E., 2016/4748 K.) Buna göre taraflar arasındaki belirsiz süreli sözleşmenin feshi için TTK’nın 121. maddesi uyarınca 3 ay önceden ihbarda bulunulmasına gerek olmamakla birlikte davalı taraf 06.02.2015 tarihli ihbarname ile sözleşmeyi 8/2. maddesi uyarınca herhangi bir gerekçe göstermeksizin tek taraflı olarak feshetmiş olduğundan, feshin haklı bir sebebe dayanmaması halinde davacının tazminat talep etme hakkı doğacaktır. Davalı taraf cevap dilekçesinde davacının müşterilere ait kargo ve paketleri yeteri kadar kapalı alanı olmasına rağmen açık alanda tuttuğunu, yağışlı havalarda ise üzerine branda çekmek suretiyle aynı şekilde uygulamaya devam ettiğini, bu hususun hem güvenlik riskine, hem de kargo ve paketlerin zarar görmesine sebep olacağını ve bu nedenle 20.01.2015 tarihli sağlayıcılar kurulu kararı ile davacının acentelik sözleşmesinin sona erdirilmesine karar verildiğini beyan etmiş ve dilekçe ekinde davacıya ait işyerinde çekilmiş fotoğraflar, inceleme raporu ile YSS Kurul Toplantısı Karar Tutanağını sunmuştur. Sunulan deliller kapsamında davacının acentelik sözleşmesinin, müşteri kargo ve paketleri için risk oluşturacak şekilde faaliyette bulunması nedeniyle haklı sebeple feshedildiği anlaşılmıştır. Bu minvalde davacının haklı sebeple feshedilen sözleşme nedeniyle kar kaybı tazminatı ve TTK’nın 122. maddesi uyarınca denkleştirme tazminatı talep etmesi mümkün değildir. Sözleşmenin 7.4.3. maddesi; “Acente, taşımacının verdiği ya da uygun gördüğü reklam tabelasını, talimatlara uygun olarak asmayı, vergi ve her türlü ilan reklam masraflarını karşılamayı, kendisine fatura edilen tabela bedelini ödemeyi kabul ve taahhüt eder.” şeklinde ve 7.4.6. maddesi; “…acentede çalışan elemanların ücreti, sosyal hakları acente tarafından ödenecek ve resmi işlemleri de acente tarafından yapılacaktır. Taşımacının acentede çalışan personelin ücreti ve resmi işlemleri ile ilgili hiçbir sorumluluğu yoktur. Sorumluluk tamamen acenteye aittir.” şeklinde düzenlenmiş olup davacı acentenin açıklanan sözleşme maddeleri kapsamında davalıdan markasının tanıtılması için yaptığı masrafları ve işten çıkardığı personeline ödediği ihbar ve kıdem tazminatlarını talep etmesi mümkün değildir. Ayrıca davalının markasının tanıtımı için yapılmış masrafları ispata yarar bir delil de sunulmamıştır. Sözleşmenin taraflar arasında 12.06.2010-07.02.2015 tarihleri arasında devam ettiği, basiretli bir tacir olan davacının sözleşmede üstlendiği edimlerin ifası kapsamında banka kredisi kullanabileceği ve araç alabileceği, bu fillerin sözleşmenin ve davacının ticari faaliyetinin gereği olduğu, sözleşmenin haklı sebeple feshedildiği tespiti karşısında davacının, kendisinde sözleşmenin devam edeceğine dair bir inanç yaratıldığı iddiasında da bulunamayacağı ve dolayısıyla sözleşmenin devam edeceği inancı ile kullandığı kredilerden kaynaklanan faiz ve diğer giderler ile alınan araçların ikinci el fiyatına satılması nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararları davalıdan talep edemeyeceği, bu yönde bir ispat vasıtasının da sunulmadığı, manevi tazminat talebi yönünden ise haklı fesih nedeniyle kusur şartının gerçekleşmediği ve talebin haksız olduğu anlaşılmakla Mahkemece tüm maddi tazminat talepleri ile manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı vekilinin istinaf başvurusu haksızdır. Dosya kapsamında sözleşmenin 7.1. maddesi uyarınca verilen teminat senedi ile teminat mektubunun dava açıldıktan sonra davalı tarafından davacıya iade edildiği sabit olup sözleşmenin 7.1. maddesinde teminatların sözleşmenin herhangi bir sebeple sona ermesinden itibaren 1 yıl daha taşımacı uhdesinde kalacağı, bu sürenin sonunda acentenin taşımacıya hiçbir şekilde tazminat veya başkaca bir borcunun bulunmadığının tespit edilmesi, acentenin fiilleri, taahhütleri ve borçları nedeniyle üçüncü şahıslarca taşımacıya karşı ileri sürülebilecek hak talebinin bulunmaması halinde teminatın acenteye iade olunacağının kabul edildiği, sözleşmenin 07.02.2015 tarihinde sona erdiği, davanın ise 12.05.2015 tarihinde açıldığı, bu tarih itibariyle bir yıllık süre dolmadığından teminatların iadesi talebi yönünden erken açılmış davanın söz konusu olduğu, yargılama sırasında teminatlar iade edilmiş olduğu ve bu talep konusuz kaldığından Mahkemece esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olması doğru ise de; talep konusuz kaldığından davanın açıldığı tarih itibariyle haklılık durumunun değerlendirilmesi ve erken açılan dava nedeniyle yargılama giderleri ile maktu vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılması gerekirken, davalıya yükletilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusu haklı bulunmuştur. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ile Dairemizce yeniden karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2- Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/12/2020 tarih ve 2015/473 Esas 2020/664 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; a) Davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin REDDİNE, b)20.000,00 Euro Teminat senedi ve 10.000,00 TL teminat mektubunun iadesi talebinin konusuz kalması nedeniyle esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 3-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 179,90 TL harcın, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 444,02 TL harç ile 1.206,01 TL ıslah harcı toplamı olan 1.650,03 TL’den mahsubu ile 1.470,13 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı tarafından yargılama aşamasında sarf edilen 1.600,00 TL (700,00TL+900,00TL) bilirkişi ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 6.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 7-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 6.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 8-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden konusuz kalan teminatların iadesi talebi yönünden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 9-Bakiye gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 10-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı ve davalı tarafından ayrı ayrı yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 11-Harçlar Kanunu gereğince ve dairemiz karar tarihi itibariyle davacıdan alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 12-Davalı tarafından yatırılan 1.202,3‬0 TL (1.143,00 TL + 59,30 TL) istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine, 13-Davalı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 54,50 TL posta gideri olmak üzere; toplam 216,60 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 14-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen harç ve yargılama giderlerinin kendi uhdesinde bırakılmasına, 15-Bakiye gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 11/05/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.