Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/601 E. 2023/1074 K. 22.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/601 Esas
KARAR NO: 2023/1074 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/520 Esas – 2020/615 Karar
TARİH: 11/11/2020
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının Butlan-İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 22/06/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin ortağı olduğu davalı şirketin 26/07/2019 tarihli genel kurul toplantısı gündeminin kötü niyetle belirlenerek yapıldığını, diğer ortaklar … ve …’ın mali müşavirleriyle birlikte genel kurul gündemini belirleyip aynı zamanda akraba olmaları nedeniyle ortak hareket ederek kendisine karşı karar alınması konusunda anlaşıp, BK 19-20, TMK 2-3 ve TTK 381-536 maddelerinin ihlal edildiğini, genel kurul kararlarının şekli olarak geçerli olsa dahi BK 19 ve 20.maddesi hükümleri uyarınca butlanla sakat olduğunu, oy anlaşmasıyla alınan genel kurul kararlarının ahlaka ayrılık teşkil ettiğini, butlan sonucunu doğurduğunu, TTK 381 maddesinin anonim şirket genel kurul kararlarının iptali için düzenlendiğini, bu kuralların limited şirket yönünden de uygulanacağını belirterek genel kurul toplantısında alınan tüm kararların iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafın şirket ortakları … ve …’ın akraba olup, ortak hareket ettikleri ve oy sözleşmesi oluşturdukları iddiasının doğru olmadığını, oy sözleşmesi yapılmadığını, kaldı ki herhangi bir şirkette ortakların kendi aralarında yahut 3.kişilerle oy sözleşmesi de yapabileceklerini, bu durumun hukuka aykırı olmadığını, davacının dava dilekçesinde oy çokluğuyla alınan kararların TTK 381 ve 536 maddelerine aykırı olduğunu ileri sürdüğünü, bu iddianın yerinde olmadığını, davacının alınan kararlara karşı muhalefet şerhi yazdırmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 11/11/2020 tarih 2019/520 Esas 2020/615 Karar sayılı kararında;” ….Dava, hukuki niteliği itibari ile; limited şirket genel kurul kararlarının butlan ve iptali talebine ilişkindir. Davacı ortağı olduğu davalı şirketin 26/07/2019 tarihli genel kurul toplantısının gündeminin kötü niyetle belirlenerek yapıldığını, diğer ortaklar … ve …’ın mali müşavirleriyle birlikte genel kurul gündemini belirleyip aynı zamanda akraba olmaları nedeniyle ortak hareket ederek kendisine karşı karar alınması konusunda anlaşıp, BK 19-20, TMK 2-3 ve TTK 381-536 maddelerinin ihlal edildiğini, genel kurul kararlarının şekli olarak geçerli olsa dahi BK 19 ve 20.maddesi hükümleri uyarınca butlanla sakat olduğunu, oy anlaşmasıyla alınan genel kurul kararlarının ahlaka ayrılık teşkil ettiğini, butlan sonucunu doğurduğunu, TTK 381 maddesinin anonim şirket genel kurul kararlarının iptali için düzenlendiğini, bu kuralların limited şirket yönünden de uygulanacağını belirterek genel kurul toplantısında alınan tüm kararların iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı cevap dilekçesinde şirket ortakları … ve …’ın akraba olup, ortak hareket ettikleri ve oy sözleşmesi oluşturdukları iddiasının doğru olmadığını, oy sözleşmesi yapılmadığını, kaldı ki herhangi bir şirkette ortakların kendi aralarında yahut 3.kişilerle oy sözleşmesi de yapabileceklerini, bu durumun hukuka aykırı olmadığını, davacının dava dilekçesinde oy çokluğuyla alınan kararların TTK 381 ve 536 maddelerine aykırı olduğunu ileri sürdüğünü, bu iddianın yerinde olmadığını, davacının alınan kararlara karşı muhalefet şerhi yazdırmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Dilekçeler aşaması tamamlanmakla mahkememizin 18/12/2019 günlü ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş, tarafların sulh olma imkanı bulunmadığından uyuşmazlık noktalarının tespiti ile tahkikat aşamasına geçilerek deliller toplanıp bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonuca gidilmiştir. Davalı şirketin Ticaret Sicil dosyası getirtilmiş, şirket merkezinin mahkememiz yetki sınırları içinde kaldığı, davacının şirket ortağı olduğu, … ve …’ın da şirketin diğer ortakları oldukları, şirketin 4.000 adet pay karşılığı 100.000 TL.sermayesinin bulunduğu, … ve …’ın 1400’er, davacının ise 1200 payının olduğu anlaşılmıştır. TTK 622 maddesi uyarınca bu Kanunun anonim şirket genel kurul kararlarının butlanına ve iptaline ilişkin hükümleri, kıyas yoluyla limited şirketlere de uygulanacağından değerlendirme Kanunun 445 ve devamı maddeleri uyarınca yapılmıştır. Davacı davalı şirketin 3 ortakla kurulup devam ettiğini, diğer 2 ortağın akraba olup mali müşavirleriyle birlikte genel kurul gündemini belirlediklerini, ortak hareket ettiklerini, kendisine karşı karar alınması hususunda anlaştıklarını, genel kurul kararları şeklen geçerli olsa dahi TBK 19 ve 20 maddelerine, TMK 2 ve 3 maddeleri ile TTK 381 ve 536 maddelerine aykırı olduğunu oy anlaşması ile oluşturulan genel kurul kararlarının ahlaka aykırı olup butlan sonucunu doğurduğunu ileri sürmüştür. Davalı taraf ise şirketin davacı dışında kalan diğer 2 ortağı arasında oy sözleşmesi bulunmadığını, alınan kararların ahlak, esas sözleşme, emredici kurallara uygun olduğunu savunmuştur. Limited ortaklıkta ortakların en önemli haklarından birisi genel kurulda oy hakkıdır. Ortaklar bu hakları aracılığıyla ortaklığın idaresinin teşkil edilmesine katılırlar. Ortakların limited ortaklıkta oy sözleşmesi yapması da mümkün olup bu sözleşmeler herhangi bir şekle tabi değildir. Oy sözleşmesi ortaklar arasında yapılmış ise sözleşmenin tarafı olan ortaklar karşılıklı olarak genel kurulda oy hakkını müştereken veya belirli ilkelere göre kullanmayı birbirlerine karşı yükümlenmiş olurlar. Oy sözleşmesinin konusunun ve amacının ahlaka, emredici hükümlere….vs.aykırılığı aynı zamanda kullanılan oyların ve dolayasıyla alınan genel kurul kararlarının konu ve amacı itibariyle hukuka aykırılığına da yol açabilecektir. Ancak somut olayda davacı, dava dışı 2 ortağın oy sözleşmesi yaptığını ileri sürmüş, bu iddia davalı tarafça kabul edilmemiştir. Dosyaya sunulan davacı taraf delillerinden dava dışı ortaklar arasında oy sözleşmesi mevcut olduğunu ispatlayan hiçbir delil bulunmamaktadır. Bu nedenle davacının oy sözleşmesi nedeniyle kararların butlanla malul olduğu yönündeki iddiası mahkememizce yerinde görülmemiştir. Dava konusu genel kurul 26/07/2019 tarihli olup davalı şirketin 2012 ila 2018 yıllarına ilişkindir. Dava, 29/08/2019’da süresinde açılmıştır. Davacı genel kurul toplantısında alınan tüm kararların iptalini taleple dava açmıştır. Genel kurul toplantı tutanağı ve hazerun cetveli getirtilmiş, payların tamamının toplantıda temsil edildiği, davacı ve diğer iki ortağın toplantıya katıldığı görülmüştür. Genel kurul toplantısında alınan kararların iptal sebepleri ve iptal davası açabilecek kişiler TTK 445 ve 446 maddesinde düzenlenmiş olup davacı, şirket ortağı olarak dava açma hakkına sahiptir. Dava açmanın diğer şartları ise ortak yönünden toplantıya katılıp karara olumsuz oy verip muhalefetini tutanağa geçirtmiş olmaktır. Bu düzenleme uyarınca dava konusu genel kurul toplantısında alınan kararlara bakıldığında gündemin 1 no.lu maddesi toplantı başkanı oy toplama memuru, tutanak yazmanı seçimine ilişkin, 2 no.lu gündem maddesi genel kurul toplantı tutanağının imzalanması için toplantı başkanına yetki verilmesi, 11 no.lu maddesi şirket müdürüne ve ortaklarına 6102 sayılı TTK.nun 613 ve 626 maddelerinde düzenlenen özen ve bağlılık yükümü, rekabet yasağı konusunda izin verilmesi hususlarına ilişkin olup kararların oybirliği ile alındığı görülmüştür. Bu durumda Yasanın aradığı koşulların 1,2 ve 11 no.lu gündem maddeleri yönünden oluşmadığı, iptal talebinin yerinde olmadığı mahkememizce kabul edilmiştir. Dava konusu genel kurul toplantısında 3 no.lu gündem maddesi şirketin 2012-2013-2014-2015-2016-2017 ve 2018 yıllarına ilişkin müdürler kurulu faaliyet raporlarının okunup müzakere edilmesine ilişkin olup, davacı maddenin müzakeresinde geçmiş yıllara muhalif olduğunu hesapları ibra etmediğini beyan etmiş ise de madde hakkında herhangi bir oylama yapılmadığı, karar alınmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda 3 no.lu maddenin iptal talebi mahkememizce yerinde görülmemiştir. (Emsal mahiyette İstanbul BAM 13.Hukuk Dairesinin 2018/1894 E.202/619 K.sayılı kararında da 2 no.lu gündem maddesinde davalı şirketin faaliyet raporu müzakere edilmiş olup madde de herhangi bir oylama yapılmadığından, alınmış bir karar bulunmadığından maddenin iptal talebi yerinde değildir denilmiştir.) Dava konusu genel kurul toplantısında aynı şekilde 7 no.lu gündem maddesi yeminli mali müşavir tarafından düzenlenen raporun okunması, 8 no.lu gündem maddesi de şirket ortaklarının paylarını birbirlerine devrine ilişkin hususunun görüşülmesine ilişkin olup bu maddelerde de yapılmış bir oylama ve alınmış bir karar bulunmadığından iptal davasına konu edilebilecek bir husus olmadığı mahkememizce kabul edilmiştir. Genel kurul toplantısının 4 no.lu gündem maddesi toplantının ilişkin olduğu yıllara ait finansal tabloların okunması ve müzakeresine ilişkin olup, finansal tablolar davacının olumsuz oyuna karşılık diğer ortakların olumlu oyları ile oy çokluğu ile kabul edilmiştir. Oylama sonrasında davacının muhalefet şerhinin bulunmadığı görülmüştür. Gündemin 9.maddesinde mevcut müdürlerin görevlerinin sonlandırılması yerine 10 yıl süreyle… ve …ın seçilmesine, müşterek imza ile yetkili kılınmalarına aynı şekilde karar verildiği, davacının bu maddenin oylanmasından sonra da muhalefet şerhini yazdırmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda her iki gündem maddesi yönünden davacının kararlara karşı olumsuz oy kullanmakla birlikte muhalefet şerhi yazdırmadığı, alınan kararlara muhalif kalma koşulunu yerine getirmediği, iptal talebinde bulunmayacağı anlaşılmıştır. Genel kurul gündeminin 6 no.lu maddesinde toplantının ilişkin olduğu yıllara ait finansal tablo karlarından gereken karşılıklar ayrıldıktan sonra kalan karın dağıtılmamasının davacının karşı oyuyla oy çokluğu ile kabul edildiği, 10 no.lu gündem maddesinde de şirket müdürlerinin her birine aylık net 6000 TL.huzur hakkı ödenmesinin yine davacının karşı oyuyla oy çokluğu ile karara bağlandığı, bu maddelerde de oylama sonrasında davacının muhalefetini tutanağa geçirilmediği görülmüştür. (Benzer mahiyette İstanbul BAM 13 Hukuk Dairesinin 2018/62 E-2018/691 K.sayılı kararında da bu yönde alınan kararlar bakımından karşı oy kullanan ortaığın oylama sonrasında alınan karara muhalif kaldığını, belirtmesi gerektiği aksi halde alınan karara muhalif kalma koşulunun gerçekleşmeyeceği belirlenmiş, ilgili karar Yargıtay 11 Hukuk Dairesinin 2018/4369 E 2019/5761 K sayılı kararı ile onanmıştır.)Bu durumda davacının toplantının 6 ve 10 no.lu maddeleri yönünden de iptal davası açma hakkının bulunmadığı mahkememizce kabul edilmiştir. Genel kurul toplantısının 5 no.lu gündem maddesinde birden fazla husus oylamaya konu edilmiş olup il ki şirket müdürlerinin ibrasına ilişkindir. Şirket müdürlerinin her birinin kendi ibralarında sahibi oldukları paylardan doğan haklarını kullanmadıkları ve şirket müdürlerinin her birinin ayrı ayrı oylamasının yapıldığı, şirket müdürü …’ın davacının 1200 adet olumsuz oyuna karşılık …’ın 1400 adet olumlu oyuyla ibra edildiği, …’ın ibrasında da davacının olumsuz oy kullandığı(1200 adet)…’ın 1400 adet olumlu oyuyla ibranın gerçekleştiği, davacının ibrasında ise diğer 2 ortağın 2800 adet olumsuz oyu neticesinde ibra edilmemesine oy çokluğu ile karar verildiği anlaşılmıştır. Davalı şirketin 13/03/2006 tarihli ortaklar kurulu kararı ile her 3 ortağın 10 yıl süreyle münferit imza yetkisi oldukları, 16/11/2016 tarihli karar uyarınca da 10 yıllığına tekrar müdür olarak seçildikleri, dolayısıyla şirket ortalarının her birinin aynı zamanda şirket müdürü olduğu anlaşılmıştır. Müdürler yalnızca kendi ibralarında oy kullanmamışlar, her biri diğer müdür ortağın ibrasında oy kullanmıştır. TTK 619 maddesi limited şirketlerde oydan yoksunluğu düzenlemekte olup buna göre herhangi bir şekilde şirket yönetimine katılmış olanlar müdürlerin ibralarına ilişkin kararlarda oy kullanamazlar, müdürlerin ibrası genel kurulun devredilemez yetkileri arasında olup idareye katılan bütün ortaklar ibra kararı esnasında oy kullanamayacaktır. Bu hem kendi ibraları hem de diğer müdürlerin ibralarında geçerli olup, kendilerinin ve birbirlerinin ibralarında oy kullanamayacaklardır. Bu durumda davacının söz konusu karar yönünden iptal talebi mahkememizce yerinde bulunmuştur. Aynı madde de bir diğer oylama konusu ise davacı hakkında sorumluluk davası açılmasına ilişkindir. Davacının red oyuna karşılık oy çokluğu ile davacı hakkında dava açılması kabul edilmiştir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2016/12403 E. 2018/4469 K sayılı kararında “…….Oysa Yönetim kurulu üyeleri için TTK.nun 436/2 maddesinde öngörülen oydan yoksunluk halinin, sorumluluğa ilişkin davanın açılması hakkındaki kararın oylanması halinde de uygulanması gerekir. Şöyle ki, TTK.nun 436/2 maddesi gereğince yönetim kurulu üyeleri kendi ibralarında oy kullanamayacaklarına göre, ibra edilmemenin tamamlayıcısı niteliğinde olan ve ibraya oranla daha ağır bir durumu ifade eden sorumluluk davasının oylamasında da bu hakka sahip olamazlar. Somut olayda, genel kurul gündeminin 6.maddesinde yer alan, yönetim kurulu üyeleri ve şirketi zararlandırıcı işlem yapan yöneticiler, aleyhine sorumluluk davası açılması hususu görüşülerek yönetim kurulu üyelerinin kullandıkları oylar neticesinde sorumluluk davası açılması talebi reddedilmiştir. Bu durumda mahkemece, yönetim kurulu üyeleri ve şirketi zararlandırıcı işlem yapan yöneticiler aleyhine sorumluluk davası açılması hususunda da TTK.nun 436/2 maddesinde öngörülen oydan yoksunluk halinin aranması gerektiği ve somut olayda yönetim kurulu üyelerinin oy kullanmasının sonuca etkili olduğu gözetilerek genel kurulda alınan 6 no.lu kararın iptaline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.”denilmiştir. Bu durumda TTK 619 maddesinde kabul edilen oydan yoksunluk hali nedeniyle yönetim kurulu üyelerinin kendilerinin ve birbirlerinin ibralarında oy kullanamayacakları gibi, ibra edilmemenin tamamlayıcısı olan ve ibraya oranla daha ağır bir durumu ifade eden sorumluluk davasının oylamasında da bu hakka sahip olamayacakları, alınan kararın iptalinin gerektiği, bunun için davacının karara karşı oy kullandıktan sonra muhalefet şerhinin yazdırılmamış olmasının da sonuca etkili olmayacağı sonucuna varılmıştır. Dava konusu genel kurul toplantısında alınan kararlardan 12 no.lu olanı ise şirkete ait gayrımenkulün 1.900.000 TL.bedelden aşağı olmamak üzere satılması ve satış konusunda şirket müdürlerinin yetkili kılınmasına ilişkindir. Karar davacının 1200 adet red oyuna karşılık 2800 adet kabul oyuyla oy çokluğu ile kabul edilmiştir. Davacının oylama sonrasında muhalefet şerhi bulunmamaktadır. Davalı vekili satışına karar verilen taşınmazın şirkete ait tek taşınmaz olduğunu, başkaca taşınmazı bulunmadığını 11/11/2020 tarihli duruşmada beyan ve imza etmiştir. Taşınmaz tapu kaydı getirtilmiş, taşınmazın 2 katlı betonarme bina ve arsa niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Şirketin ticari defter ve dayanak kayıtlarında yapılan inceleme neticesi alınan raporda şirketin özkaynaklarını koruduğu, mali durumunun mevcut borçlarını karşılayacak kadar güçlü olduğu ifade edilmiştir. Davacı taşınmaz satış kararının şirketi zarara uğratmak amacıyla kötü niyetle alınmış bir karar olduğunu ileri sürmüştür. Davalı vekiline taşınmaz satış kararının sebebi sorulmuş, davalı vekili 06/10/2020 tarihli dilekçesinde taşınmazın fabrika olarak kullanıldığını, şirketin finansal ihtiyaçlarının gerekli kılması nedeniyle duran mal varlığının aktife dönüştürülmesi amacıyla satış kararı alındığını ifade etmiş, buna ilişkin herhangi bir delil sunmamıştır. Bilirkişi heyeti raporunda da belirtildiği üzere limited şirketlerde faaliyet aşamasında gerçekleştirilecek önemli miktarda malvarlığı üzerindeki işlemlere ilişkin herhangi bir düzenleme TTK’da bulunmamaktadır. Limited şirketlere ilişkin olarak TTK 616 maddesinde genel kurulun devredilemez yetkileri arasında Anonim Şirketlere ilişkin düzenleme olan TTK 408/2-f maddesindeki gibi bir düzenleme de yer almamaktadır. TTK 408/2-f maddesi “önemli miktarda şirket varlığının toptan satışı”konusunu şirketin devredilemez yetkileri arasında saymış ve hatta bu durumda TTK 538/2 maddesindeki “önemli miktarda aktiflerin toptan satılabilmesi için genel kurulun kararı gereklidir. Bu karar hakkında 421.maddenin üçüncü ve dördüncü fıkraları uygulanır”nisapların aranacağı, uygulamada da kabul edilmiştir. (Emsal mahiyette İstanbul BAM 14 Hk.Dairesinin 2017/335 E-2017/292 K.sayılı kararı)TTK 421.maddesi 3 ve 4.maddelerinde öngörülen nisap ise sermayenin en az %75’ini oluşturan payların sahiplerinin veya temsilcilerinin olumlu oyuna tekabül etmektedir. Limited şirketlere ilişkin 644. madde de az öncede belirtildiği gibi anonim şirketlere ilişkin TTK 408/2-f maddesine yapılmış bir atıf olmadığından bu konu doktrinde de tartışılmış bir kısım hukukçular TTK.daki susmanın bilinçli olduğunu ve kıyasen uygulama yapılamayacağını savunurken bir kısmı da anonim şirketler için getirilen genel kurulun devredilemez yetkisinin eski TTK zamanındaki limited şirketlere ilişkin Yargıtay içtihatından kaynaklandığını, buradaki susmanın bilinçli olmadığını ve boşluğun TTK 408/2-f maddesinin kıyasen limited şirketlere uygulanmasıyla doldurulması gerektiğini ileri sürmektedir. Bu husus dosyamızda alınan bilirkişi heyeti raporunda da tartışılmış ve TTK 408/2-f maddesinin gerekçesine konu Yargıtay Kararlarına da raporda yer verilmiştir. Gerek doktrindeki görüşler gerek Yargıtay kararları ve gerekse İstanbul BAM 13 Hukuk dairesinin Limited şirket genel kurul kararının iptali davasına yönelik verdiği 2018/299 E. 2018/1108 K.sayılı kararında TTK 408/2-f maddesinin uygulama alanı bulmuş olması karşısında mahkememizce de limited şirket yönünden TTK 408/2-f maddesinin uygulanması gerektiği kabul edilmiştir. Bir diğer konu ise bu durumda alınan kararlar için genel kurulda aranacak nisap sorunudur. Yine anonim şirketlere ilişkin uygulamalara bakıldığında TTK 408/2-f maddesi yönünden TTK 538/2 maddesinde kabul edilen %75 oranında nisap arandığı anlaşılmaktadır. Limited şirketlerde kararlar toplantıda temsil edilen oyların salt çoğunluğu ile alınır.(TTK 620 m.)Bunun yanısıra Kanunun 621. maddesinde takribi olarak önemli kararlar başlığı altında bazı kararlar için farklı nisaplarda kabul edilmiştir. Buradaki sayma sınırlı olduğundan davaya konu karar için uygulanamayacağı TTK 643.maddesindeki atıf nedeniyle TTK 538/2 maddesinde kabul edilen nisabın aynen anonim şirketlerde olduğu gibi limited şirketlere de uygulanması ve davalı şirketin sahip olduğu tek taşınmazını satmak için karar alabilmesinin toplantıya katılan sermayenin en az %75’inin olumlu oyuyla mümkün olabileceği dava konusu genel kurulda kararın %70 nisapla alınmış olması karşısında yeterli nisap sağlanmadan alınan kararın iptalinin gerektiği sonucuna varılarak davanın kısmen kabulüne, davalı şirketin 26/07/2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan 5 ve 12 nolu kararların iptaline, fazla talebin reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur…”gerekçesi ile, 1-DAVANIN KISMEN KABULÜNE, Davalı şirketin 26/07/2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan 5 ve 12 nolu kararların iptaline, Fazla talebin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVACI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİNDE ÖZETLE; Mahkemenin kararını verirken usul ve esas açısından hataya düştüğünü, mahkemenin kararında genel olarak davanın reddedilen kısmı için müvekkil reddedilen kararlar açısından olumsuz oy kullandığı halde muhalefet şerhini kararlara yazdırmadığı gerekçesi ile davalarını reddettiğini ve bunun haricinde bir gerekçe göstermediğini, Dilekçeleri ekinde bildirmiş oldukları ve daha önce de dosyaya da sunmuş oldukları 26/07/2019 tarihli olağan genel kurul karar suretinden de anlaşılacağı üzere, müvekkilinin tüm kararlara olumsuz oy kullandığını ve bu olumsuz oyunu da her maddeye derç ettiğini ve her karar maddesinin sonunda olumsuz oy verdiğini ve alınan karara muhalif olduğunu yazdırdığını TTK 446/1-a maddesinin ” Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten ” kişi iptal davası açabilir demekte olduğunu, madde lafzından da anlaşılacağı üzere karara olumsuz oy kullanan ve bu muhalefetini tutanağa geçiren dava açabilir demekte olduğunu, dava açabilme yetkisine sahip olmak için toplantının sonunda muhalefet şerhini geçirmek zorunda olmadığını, her maddenin altına yazdırmasının yeterli olduğunu, madde lafzında zaten toplantı sonuna yazdırmak zorundadır diye bir ibare yer almadığını, bu sebeple müvekkilinin dava açma yetkisi bulunduğunu, Yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 10/02/2014 tarih ve 2013/12250 Esas ve 2014/2149 Karar sayılı kararında, ” toplantı tutanağı incelendiğinde davacının evvela olumsuz oy kullandığı, bilahare muhalefet şerhini ibraz ettiği ve muhalefet şerhinin de tutanağı eklendiği görülmüştür. Davacı her bir gündem maddesinin oylanmasından sonra muhalif kaldığını belirttiğinden ayrıca toplantı sonunda da yeniden muhalefet şerhi yazması gerekmez. Bu durumda mahkemece usulüne uygun muhalefet şerhi bulunduğu kabul edilerek uyuşmazlığın esası incelenmek suretiyle hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. ” denmekte olduğunu, bu Yargıtay içtihadından da anlaşılacağı üzere, müvekkili her bir gündem maddesinin oylanmasından sonra muhalif kaldığını belirttiğinden ayrıca toplantı sonunda da yeniden muhalefet şerhi yazmasına gerek olmadığını, müvekkilinin usulüne uygun muhalefet şerhi bulunduğunu ve dava açma yetkisine sahip olduğunu, bu açıdan mahkemenin kısmen ret kararının hatalı olduğunu ve kanuni dayanaktan yoksun olduğunu, Mahkemenin, kararının gerekçesinde ” Genel Kurulda alınan diğer şirket ortaklarının oy sözleşmesi yapıp birlikte harcket ctme yetkileri olduğu ” şeklindeki gerekçesine katılmadıklarını, limited şirket ortaklarının şirket yararına olacak konularda ahlaka ve emredici hukuk kuralları ile emredici ana sözleşme kurallarına aykırı olmayacak şekilde oy sözleşmesi yapabileceğini, ancak yapılan bu sözleşmenin sadece ortaklardan birinin aleyhine hüküm oluşturmak veyahut şirketi zarara uğratmak amacı ile yapılmış ise hukuk ve ahlak kurallarına aykırılık teşkil edeceğini, söz konusu şirkette kurulmuş olduğu 1980’li yıllardan dava konusu Genel Kurul kararlarının alınmış olduğu 26.07.2019 tarihine kadar şirket ortaklarının eşit bir şekilde şirkete müdür seçildiğini ve eşit oranda maaş ve huzur hakkı almış olduklarını, her ne hikmetse kurulduğundan beri Genel Kurul Toplantısı yapmamış olan şirketin 26.07.2019 da ilk defa gencl kurul yaptığını ve akraba olan diğer iki ortağın birlikte hareket ederek müvekkilinin yönetim hakkı, maaş hakkı ve huzur hakkının elinden alındığını ve bu durumun mahkeme için ahlaka ve emredici hukuk kurallarına aykırılık teşkil etmediğini, oysa bu konuda yüzlerce Yargıtay içtihadı mevcut olduğunu, sadece ortaklardan birinin ve birkaçının aleyhine sonuç oluşturmak üzere yapılacak olan Oy Sözleşmelerinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı olup iptali gerektireceğini, dava konusu olayda da akraba olan ortakların sırf müvekkili aleyhine karar almak üzere anlaştıklarını ve alınan tüm kararların sadece müvekkili aleyhine sonuç oluşturmak üzere alındığını, alınmış olan karar metnine bakıldığında bu durumun açıkça anlaşıldığını, durum bu kadar açıkken mahkemenin kararında “delil yoktur” demesini kabul etmelerinin mümkün olmadığını, genel kurul kararı incelendiğinde Mahkemenin bu kararının hiç bir yasal dayanağının olmadığı hususunun açık olduğunu, şöyle ki tüm kararlar incelendiğinde sadece müvekkili aleyhine karar oluşturmak adına kararların alındığının açıkça görüleceğini, Bu bağlanıda genel kurul kararı şekil olarak geçerli olsa bile konusu itibariyle Borçlar Kanunu (BK) m. 19 ve 20 hükümlerine aykırı ise alınan kararın butlanla sakatlandığını, kararın sonuçlarını meydana getirmesinin kesin olarak elverişsiz olduğunu, sadece belli bir yönde müvekkili aleyhine sonuç doğurması taahhüdünü içeren oy anlaşmasıyla oluşturulmuş bir genel kurul kararının ahlaka aykırılık teşkil edeceğini ve mutlan sonucunu doğuracağını, bu durumun karar metinlerinde açıkça anlaşıldığı halde mahkemenin bu durumu görmezden geldiğini, çünkü ortaklar kurulunda bir grup lehine önceden yönlendirilerek oluşturulmuş bir fikir beyanının, kişilik haklarına aykırılık oluşturacağını, dolayısıyla bu şekilde belli yönde somut alınmış bir kararın da BK. m. 19 ve 20 denetime tabi olarak butlanla sakatlanmış olacağını, Ortaklardan … ve …’ın akraba olup önceden ortak hareket ettiklerini ve müvekkilini zarara uğratmak adına anlaştıklarını ve genel kurulda yasalara aykırı olarak hisse çoğunluğunu kullanarak bu yönde karar aldıklarını, tüm kararların sadece müvekkili aleyhine sonuç oluşturması ve müvekkilini zarara uğratması amacı ile alındığını, şirketin kurulduğu günden bugüne Genel kurul yapılmadığı halde sadece müvekkilini zarara uğratmak amacı ile böyle bir genel kurul tertip edildiğini ve müvekkili aleyhine kararlar alındığını, müvekkilinin her gündem maddesine olumsuz oy kullandığını ve altına muhalefet şerhini yazdırdığını, müvekkilinin gündem maddelerine teker teker olumsuz oy kullandığını ve bu olumsuz oyu ile muhalefetini her madde için tutanağa geçirdiğini bu sebeple mahkemenin dosyayı ve ve genel kurul toplantı tutanağını gereği gibi incelemediğini ve hukuka aykırı olarak karar verdiklerini, mahkemenin bu kararını kabul etmediklerini ve itiraz ettiklerini, bu amaçla hukuk kurallarına aykırı olan ilk derece mahkemesinin bu kısmen redde ilişkin kararına karşı istinaf yoluna başvurduklarını, ilk derece mahkemesinin bu konuda yasalar ve Yargıtay uygulamalarına aykırı olarak karar vermiş olup istinaf talepleri üzerine ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılması gerektiğini, bu sebeple davanın kabulüne karar verilmesi gerekir iken hatalı inceleme ve tespit ile kısmen reddine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirdiğini, İşbu sebeple mahkemenin, dosyada bulunan tüm deliller ve Yargıtay içtihatları ışığında davanın kabulüne karar vermesi gerekirken delillerin değerlendirilmesinde olayın yapılan işin tespitinde eksik araştırma ve usul işlemlerinin eksik yapılması sebebi ile hataya düşerek hukuka aykırı olarak haksız ve mesnetsiz olarak açılmış bulunan davanın kısmen reddine karar vermiş olmasının usul ve yasaya aykırı olup, söz konusu kısmen redde ilişkin ilamın yerleşik Yargıtay içtihatları dikkate alındığında, istinaf incelemesi neticesinde yerel mahkeme kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda yeniden karar verilmesi gerektiğini, işbu sebeple söz konusu ilamın bozulması amaç ve talebi ile bu dilekçelerini verme zarureti hasıl olduğunu beyanla; Açıklanan ve re’sen göz önünde bulundurulacak sebeplerle; Fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile; – Öncelikle müvekkillerinin geri dönülmez mağduriyetlerine yol açmamak için söz konusu ilamın icrasının tedbiren durdurulmasını ve istinaf aşamasının duruşmalı yapılmasını, – Davanın kabulüne ilişkin taleplerinin yerinde görülerek, yapılacak olan inceleme sonucunda usul ve yasaya aykırı bulunan yerel mahkemenin davanın kısmen reddine ilişkin ilamının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini, Dava harç ve giderleri ile istinaf masrafları ve vekalet ücretlerinin davalı tarafa yüklenmesini talep etmiştir.
DAVALI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİNDE ÖZETLE; İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2019/520 E – 2020/615 K sayılı kısmen kabule ilişkin ilamın kaldırılmasını talep ettiklerini, Genel kurul toplantısının 5 nolu gündem maddesinin müdürlerin ibrasına ilişkin olup TTK hükümlerine hiçbir aykırılık içermemekte olduğunu, TTK m 616/f maddesine göre müdürlerin ibrasının genel kurulun devredilemez yetkileri arasında olduğunu ve ayrıca ibra kararının TTK m. 621’ de aranan ağırlaştırılmış nisap oranlarına tabi olmadığını, işbu kararın davacının 1200 adet olumsuz oyuna karşılık diğer ortakların 2800 adet olumlu oyları neticesinde salt çoğunlukla alınmış bir karar olup TTK hükümlerine aykırılık teşkil etmekte olduğunu, Davacının, işbu genel kurulun gerçekleşmesinden sonraki süreçte “hükmen ibra” talepli herhangi bir dava da ikame etmediğini, Davacının hakkında sorumluluk davası açılmasına yönelik genel kurul kararı gerekçesini doğrudan TTK m. 553/1 hükmünden aldığını, davacının şirket müdürleri olan diğer ortaklara haber vermeksizin iş akitleri yapması ve iş ortamında çalışma refahını bozacak iş ve eylemlerde bulunmasının, şirketin işleyişinin düzene kavuşturulmasını gerekli kıldığını ve bu nedenle ilk olarak davacının işbu tutum ve davranışları dolayısıyla sorumluluğu cihetine gidildiğini, Görevlerini ihlal eden ortak ve müdür sıfatını haiz davacının işbu zarar verici eylemlerinden sorumlu tutulması zarureti doğduğundan kanunen aranan salt çoğunluk ile aleyhine sorumluluk davası açılabileceği yönündeki kararın hukuka uygun olduğunu, bu yönüyle yerel mahkemenin ibra kararı ve sorumluluk davası açılması kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki görüşüne itibar edilmeksizin reddine karar vermek gerektiğini, Nitekim, 04/09/2020 tarihli bilirkişi heyet raporunun 13. sayfası 2 no.lu paragrafında da ifade edildiği üzere, davacının şüpheli işlemlerini çürütecek herhangi bir bilgi veyahut belgeyi dosyasına ibraz etmediği bu sebeple alınan ibra kararının hukuka uygun olduğu yönünde görüş beyan edildiğini, Ayrıca işbu davanın yalnızca genel kurul kararlarının iptali istemli olup tüm bu hususların detaylıca irdelenmesi “sorumluluk davası”nın konusunu oluşturacağından Yerel Mahkemece aksi yönde karar verilmesinin isabetli olmadığını, Yerel Mahkeme tarafından, taşınmaz satışını konu alan genel kurul toplantısının 12 no’lu kararının iptaline karar verilmesinin hukuka aykırılık teşkil etmekte olduğunu, genel kurul gündeminin 11. maddesinde belirtilen taşınmazın satışı konusunda seçilen müdürlere yetki verilmiş olduğunu, limited şirketlere uygulanacak anonim şirketlere ilişkin hükümler arasında TTK m. 408/2-f hükmüne yer verilmemiş olduğundan TTK m. 620 uyarınca davacının 1200 adet olumsuz oyuna karşılık diğer ortakların 2800 adet olumlu oyları neticesinde salt çoğunlukla alınmış bir kararın iptalinin hukuka apaçık aykırı olacağını, Limited şirketlerde, önemli miktarda mal varlığı üzerindeki işlemlere ilişkin tek düzenlemenin Tasfiye Halindeki Limited Şirketlerde tasfiye usulü ve organların yetkileri için anonim şirketlere ilişkin hükümlerin uygulanacağına dair TTK m. 643 atfı olduğunu, somut olayda işbu hükmün uygulanamayacağı son derece açık iken ağırlaştırılmış nisabın aranması ve dolayısıyla iptali yönünde karar oluşturulmasının isabetli olmadığını, İşbu satış işleminin davacının iddiasının aksine şirketi zarara uğratma amaçlı değil aksine şirketin finansal ihtiyaçlarının çözümlenebilmesi amacıyla gerçekleştirilmiş olduğunu, bilirkişi heyetinin 04/09/2020 tarihli raporunda da belirtildiği üzere, şirketin yeterince verim alamaması üzerine şirket duran malvarlıklarının aktife dönüştürülmesinin zaruri olduğunu beyanla; Açıklanan ve re’sen nazara alınacak nedenlerle; – İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/11/2020 tarih ve 2019/520 E – 2020/615 K sayılı kısmen kabule ilişkin ilamının istinaf incelemesi sonucu kaldırılarak talepleri doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı şirketin 26/07/2019 tarihinde yapılan 2012-2013-2014-2015-2016-2017-2018 yıllarına ait olağan genel kurul toplantısında alınan kararların butlan ve iptali talebine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, davalı şirketin 26/07/2019 tarihli genel kurul toplantısında alınan 5 ve 12 nolu kararların iptaline, fazla talebin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekil ile davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı taraf, ortağı olduğu davalı şirketin 26/07/2019 tarihli genel kurul toplantısının gündeminin kötü niyetle belirlenerek yapıldığını, diğer ortaklar … ve …’ın mali müşavirleriyle birlikte genel kurul gündemini belirleyip aynı zamanda akraba olmaları nedeniyle ortak hareket ederek kendisine karşı karar alınması konusunda anlaşıp, BK 19-20, TMK 2-3 ve TTK 381-536 maddelerinin ihlal edildiğini, genel kurul kararlarının şekli olarak geçerli olsa dahi BK 19 ve 20.maddesi hükümleri uyarınca butlanla sakat olduğunu, oy anlaşmasıyla alınan genel kurul kararlarının ahlaka ayrılık teşkil ettiğini, butlan sonucunu doğurduğunu, TTK 381 maddesinin anonim şirket genel kurul kararlarının iptali için düzenlendiğini, bu kuralların limited şirket yönünden de uygulanacağını belirterek genel kurul toplantısında alınan tüm kararların iptalini talep etmiştir. Davalı taraf, şirket ortakları … ve …’ın akraba olup, ortak hareket ettikleri ve oy sözleşmesi oluşturdukları iddiasının doğru olmadığını, oy sözleşmesi yapılmadığını, kaldı ki herhangi bir şirkette ortakların kendi aralarında yahut 3.kişilerle oy sözleşmesi de yapabileceklerini, bu durumun hukuka aykırı olmadığını, davacının dava dilekçesinde oy çokluğuyla alınan kararların TTK 381 ve 536 maddelerine aykırı olduğunu ileri sürdüğünü, bu iddianın yerinde olmadığını, davacının alınan kararlara karşı muhalefet şerhi yazdırmadığını, belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı şirketin 4.000 adet pay karşılığı 100.000 TL.sermayesinin bulunduğu, …’ın 1400 %35, …’ın 1400 %35, davacı …’ın ise 1200 %30 pay sahibi olduğu anlaşılmıştır. Davalı şirketin 13/03/2006 tarihli ortaklar kurulu kararı ile her 3 ortak …, …, davacı …’ın 10 yıl süreyle şirket müdürü oldukları, 16/11/2016 tarihli ortaklar kurulu kararı uyarınca da 10 yıllığına tekrar müdür olarak seçildikleri, dolayısıyla şirket ortalarının her birinin aynı zamanda şirket müdürü olduğu anlaşılmıştır. 26/07/2019 tarihinde yapılan 2012-2013-2014-2015-2016-2017-2018 yıllarına ait olağan genel kurul toplantısı hazirun tutanağına göre toplantıya 1.400 adet pay sahibi …, 1.200 pay sahibi …’ın asaleten, 1.400 pay sahibi …’ın ise vekaleten katıldığı görülmüştür. Davanın 29/08/2019 tarihinde açıldığı ve TTK 445 maddesi uyarınca 3 aylık yasal süresi içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. HMK 282 maddesinde “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.” yasal düzenlemesi yer almaktadır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesince davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı anlaşılmakla; İlk Derece Mahkemesine sunulan deliller, bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler de gözetilerek kurulan hüküm gerekçesinde, davacı vekili ve davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri detaylı şekilde tartışılıp değerlendirildiği, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davacı vekili ve davalı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının 6100 Sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenlerden alınması gereken 179,90’ar.TL istinaf karar harçlarından, istinaf edenler tarafından ayrı ayrı peşin olarak yatırılan 59,30’ar.TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60’şer.TL harcın taraflardan ayrı ayrı tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 22/06/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.