Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/595 E. 2023/1034 K. 22.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/595 Esas
KARAR NO: 2023/1034 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/172 – 2021/10 Karar
TARİHİ: 07/01/2021
DAVA: Alacak (Taşınmaz Alım-Satımı Kaynaklı)
KARAR TARİHİ: 22/06/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin 1996 yılında kurulan davalı şirketin %25 ortağı ve müşterek imza yetkisi bulunan, münferit imza yetkisi olmayan yönetim kurulu üyesi olduğunu, yıllar önce Ankara İli Yenimahalle İlçesi … Köyü … Ada … Parselde kaim işyerini satın aldığını, davalı şirketin Ankara Şubesi olarak kullanılmasına müsaade ettiğini, 2011 yılında söz konusu gayrimenkulü ortağı olduğu davalı şirkette sattığını, ancak bedelini tahsil edemediğini, davalı şirketin aile şirketi olmasından dolayı, satış sonrasında bedelinin kendisine ödeneceğine inanarak, davalı şirketin diğer ortaklarının annesi, babası ve kardeşi olduğuna da güvenerek, söz konusu taşınmazın 10.11.2015 tarihinde … adlı üçüncü şahsa 350.000,00 USD bedelle satılmasına muvafakat ettiğini, taşınmazın değerinin anlaşılması bakımından …’in satın aldıktan sonra bir bankadan kullandığı kredilere karşılık ¨ 2.400.000,00 bedelle ipotek tesis edildiğini, satış işlemi tapu harcından imtina etmek kastıyla ¨ 320.000,00 satış bedeli gösterildiğini, bakiye bedellerin … hesabına gönderildiğini, …’nun hesapları incelendiğinde gerçek satış bedelinin ortaya çıkacağını, bu işlemlerin akabinde müvekkilinin satış bedeli olan 350.000,00 USD-400.000,000 USD’nin kendisine ödenmesini yönünde karar alınmasını talep ettiğini, satışın üzerinden 3,5 yıl geçmesine rağmen müvekkiline herhangi bir bedel ödenmediğini, davalı şirketin 2011-2015 yıllarına ait ticari defterleri incelendiğinde, 2011 yılında müvekkiline herhangi bir satış bedelinin ödenmediğinin görüleceğini, 10.11.2015 tarihinde …’e yapılan satış neticesinde şirket hesaplarına ¨ 320.000,00’nin banka yolu ile geldiğini, bakiye bedelin büyük hisse … hesaplarına ödendiğini, izah edilen nedenlerle şimdilik ¨ 320.000,00’nin, bilirkişi incelemesinde belirlenecek rakama ilişkin talepleri saklı kalmak kaydıyla, 10.11.2015 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, dava konusu taşınmazın 15.08.2011 tarihinde müvekkili şirkete satıldığını, talep edilen alacağın zaman aşımına uğradığını, taşınmazın satış işleminin Ankara Yenimahalle Tapu Sicil Müdürlüğü’nde resmi görevli memur huzurumda, davacı tarafın satış bedelini nakden ve tamamen aldığına ilişkin yazılı kaydı içeren resmi satış senedini imzalaması suretiyle yapıldığını, müvekkilinin satış bedeli olarak 25.08.2011 tarihinde davacının banka hesabına ¨ 244.000,00 ödediğini, davacının kendisinde hiçbir bedel ödenmediği iddiasının gerçek dışı olduğunu, davacının müvekkili şirketin ortaklarından olup, aynı zamanda kurulduğu günden 19.04.2019 tarihine kadar yönetim kurulu başkanı, başkan yardımcılığı ve üyeliği görevlerinde bulunduğunu, bu süreçte yapılan tüm genel kurul toplantılarında yönetim kurulunu muhalefet şerhi koymaksızın ibra ettiğini, dava konusu taşınmazın satışından sonraki dönemlerde davacının davalı şirkette yine yönetim kurulu başkanı, başkan yardımcılığı ve üyeliği görevlerinde bulunduğunu, dava konusu taşınmazın bedelinin kendisine ödenmediğine dair bir beyanı ve yazılı bir talebi olmadığını, davacının ailevi bir takım meseleleri hukuki dayanaktan yoksun iddiaları ile çözmeye çalıştığını, dava konusu taşınmazın ilk olarak 10.05.2000 tarihinde alındığını, bedelinin dava dışı … tarafından ödendiğini, davalı şirketin Ankara Şubesi olarak hizmet vermek üzere alındığını, o dönem bir takım nedenlerle davacı adına tescil ettirildiğini, aynı şekilde davalı şirketin ortaklar … ve … adına da taşınmazlar alındığı ve sonrasında davalı şirkete devredildiğini izah edilen nedenlerle, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 07/01/2021 tarih 2019/172 – 2021/10 Karar sayılı kararında; “Dava, taşınmaz satış bedelinin ödenmediği iddiasına dayalı alacak istemine ilişkindir.Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır. Bilirkişi Dr. … ve … tarafından düzenlenen 07/09/2020 tarihli bilirkişi raporunda; Tapu veya noter devir sözleşmesinde, satıcının devir bedelini nakten ve tamamen aldığına ilişkin bir beyanı olmadan, devir gerçekleşmediği, bir başka deyişle gayrimenkul tapusunun şartlı olarak devrinin mümkün olmadığını, bu nedenle satıcının kendi edimini yerine getirebilmesi için zorun olarak devir bedelini nakten ve tamamen aldığını ifade etmesi gerektiğini, satıcı üstüne düşen devir yükümlülüğünü yerine getirmeden de satış bedelini isteyemeyeceğinden bir başka deyişle ödemezlik defiyle karşılaşacağından devir bedelinin nakden ve tamamen alınmış olunduğuna ilişkin ibarenin yazılmasının bir zorunluluk olduğunu, bu nedenle alıcının ayrıca ödeme olgusunu kanıtlaması gerektiğini, dvalı tarafından dava konusu taşınmazın gerçek bedelinin ödendiğine ilişkin somut bir delil sunulmadığını, davacının alacaklı hale gelebilmesi için taşınmazın devredildiği 25.08.2011 tarihi itibariyle taşınmazın değerinin davacının tahsil etmiş olduğu ¨244.000,00 ’nin üstünde olması gerektiğini, taşınmazın satış tarihi itibariyle değerinin tespiti, uzmanlık alanları dışında kaldığından davacının talep edebileceği alacak miktarının hesaplanamadığını, öte yandan davacı tarafın devir tarihinden itibaren faiz talep etmiş olduğunu, ancak dava tarihinden önce davalının temerrüde düşürüldüğüne ilişkin bir delile rastlanmadığından davacının faiz talebinin yerinde olmadığını bildirmişlerdir.Davacı,kendisi adına kayıtlı taşınmazı,ortağı bulunduğu şirkete devrettiğini,ancak satış bedelinin kendisine ödenmediği iddia etmiş, davalı ise davacıdan satın alınan taşınmazın bedelinin ödendiğini beyan etmiştir.Hemen belirtilmelidir ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu(TMK)’nun 706. maddesine göre, taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması resmi şekilde düzenlenmiş olmalarına bağlıdır. Taşınmaz mülkiyetini devir borcunu doğuran sözleşmenin esaslı noktalarının resmi şekilde düzenlenmiş olması ve taşınmaz mülkiyetini devir borcunun ve buna karşılık diğer tarafın borçlandığı bütün edimlerin resmi şekilde düzenlenen senette yer alması gereklidir.(Oğuzman K., Seliçi Ö., Özdemir S.O., Eşya Hukuku, İstanbul, 2009, s. 297 vd.)Görünüşteki yazılı bir sözleşmenin aksini iddia eden tarafın Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 200 vd. ve Türk Borçlar Kanunu’nun 12. maddeleri uyarınca iddiasını yazılı delil ile ispat etmesi zorunludur. Tüm bu belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde,davacı vekili,müvekkili adına kayıtlı taşınmazın,davalı şirkete devredildiğini,ancak bedelinin ödenmediğini, taşınmazın sonradan üçüncü kişiye devredildiğini,bu nedenlerle satış bedelinin kendisine ödenmesini talep etmiş,davalı vekili de söz konusu taşınmaz bedelinni davalı şirket tarafından ödendiğini savunmuştur.Dava konusu taşınmaz davacı adına kayıtlı iken davalı şirkete 2011 yılında satıldığı,satış bedelinin de davacının hesabına yatırıldığı, daha sonra da taşınmazın ¨320.000,00 bedel karşılığında üçüncü kişiye satıldığı sabittir.Somut uyuşmazlıkta davacı her ne kadar satış bedelinin kendisine hiç ödenmediğini iddia etmiş ise de,satış bedelinin davacının hesabına 25/08/2011 tarihinde yatırıldığı ve paranın davacının yazılı talimatı ile …’e ödendiği görülmüştür.davacı her ne kadar bu paranın davacı tarafından alınmadığını,davalı şirket çalışanı tarafından çekilip tekrar şirkete yatırıldığını iddia etmiy ise de,bankadan gelen cevabi yazıda,davacıya hesaba yatırılan paranın davacının yazılı talimatı ile … isimli kişiye ödendiği,davacının iddiasını ispat edemediği anlaşılmıştır.Kaldı ki resmi şekilde yapılan taşınmaz satışına ilişkin sözleşmenin aksini davacı yazılı delil ile ispat etmesi gerekmektedir.Yazılı sözleşmede paranın alındığının yazılı olması ve davacının bunun aksini yazılı bir delil ile ispat edemediği, aksine satış bedelinin davalı tarafından banka kanalıyla ödendiği anlaşıldığından ve yazılı sözleşmenin aksinin davacı tarafından ispat edilemediğinden ve davacı ,dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanmadığından,yemin delili hatırlatılmadan ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.”gerekçesi ile, “Davanın REDDİNE,” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, Mahkemenin son celsede henüz yargılama aşamasında araştırılması ve değerlendirilmesi gereken konular mevcut iken duruşmada bir ara karar ile bir önceki celsede gerek yeniden bilirkişi raporu alınması gerekse dava konusu taşınmazın satış tarihindeki gerçek değerinin tespiti talebi ile ilgili bir karar da vermeksizin doğrudan davanın reddine karar verdiğini; eksik ve yetersiz inceleme ile kurulduğunu düşündükleri hükmün hukuka ve usule aykırı olduğunu;Yerel Mahkeme’nin dayanak yaptığı ve gerekçesinde atıfta bulunduğu 07/09/2020 tarihli bilirkişi raporunda “… taşınmazın satış tarihi itibarıyla değerinin tespiti uzmanlık alanları dışında kaldığından davacının talep edebileceği alacak miktarının hesaplanamadığı, …” belirtildiğinden dosyanın gayrımenkul değerleme uzmanı bir bilirkişi tarafından incelenerek satış tarihi itibarıyla rayiç değerinin belirlenmesi talebinde bulunduklarını; 05.11.2020 tarihli celsede Sayın Mahkeme bu konuyla ilgili karar vereceğini belirtmiş olmasına rağmen herhangi bir karar vermeden davanın reddi yönünde hüküm kurduğunu, müvekkilinin satılan taşınmazın değeri ile ilgili ve uzman bilirkişi eliyle dosyanın incelenmesi talebi herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin ve karara bağlanmaksızın ortada bırakıldığını,Yerel Mahkemenin kararına dayanak yaptığı Bilirkişi raporunun “Hukuki Değerlendirme” kısmında atıfta bulunulan Yargıtay kararlarında, özetle; tapu dairesinde resmi senette dahil olsa sözleşme bedelinin nakden ve tamamen alınmış olduğuna dair beyanın tek başına ödemeyi ispat etmediği, ödemenin yapılmadığı iddiası ile açılan davada ödeme olgusunun araştırılması gerektiği yönündeki tespit ve görüşlere rağmen Yerel Mahkemenin gerekli araştırmayı yapmadığını ve yazılı şekilde hüküm kurduğunu, Müvekkiline devir konusu edilen gayrımenkulün satış bedelinin hiçbir zaman ödenmediğini, Yerel Mahkemenin satış bedelinin ödendiğine yazılı delil olarak kabul ettiği banka kayıtlarının usulsüz ve gerçek dışı olduğunu, satış bedelinin havale edildiği Müvekkili adına açılmış … Bankası hesabının sadece bu satış işlemi konusu bedelin aktarılması için açıldığını, satış bedelinin fiktif olarak hesaba aktarıldığı ve sonrasında Şirketin bordrolu çalışanı bir kişi tarafından tahsil edilerek paranın yeniden Şirkete getirildiği iddialarının tam olarak araştırılmadığını, Satış bedelinin yatırıldığı söylenen müvekkili adına açılan … Bankası İkitelli Ticari Şubesindeki … numaralı TL banka hesabının 25.08.2011 tarihinde saat 14:29 itibarıyla açıldığını, davalı …’nın 25.08.2011 tarihinde saat 15:57’de bu hesaba 244.000.-TL para gönderdiğini, yine aynı tarihte 25.08.2011 tarihinde yatırma işleminden sadece 1 dakika sonra 15:58’de satış bedeli olarak yatırılan 244.000,00-TL’nin Şirket bordrolu çalışanı … adlı kişiye ödenmek suretiyle hesaptan çekildiğini, dosyaya mübrez banka kayıtlarının bu beyanlarını doğrulamakta olup söz konusu banka hesabının bu işlem dışında müvekkili tarafından hiç kullanılmamış olduğunun da görülmekte olduğunu, bu şüpheli durum ve fiktif işlemlerin müvekkilinin para almadığı yönündeki iddiasını kuvvetlendirmekte olduğunu ve ek inceleme yapılması ihtiyacını doğurmakta olduğu Yerel Mahkeme tarafından kabul edilerek davalı Şirkete ait ve dava dışı Şirket sahibi ve YK başkanı …’na ait 1 adet banka hesabı, sadece paranın çekildiği 25.08.2011 tarihinde ve 244.000.-TL yatırılıp yatırılmadığı araştırma konusu yapıldığını ancak bu araştırmanın eksik ve yetersiz olup yukarıda yazılı şüpheyi ortadan kaldırmaya yetmediğini, Davalı şirketin ve şirket yetkilisinin başka hesapları olup olmadığı, ilgili bedelin parçalı olarak veya işlem tarihinden bir veya birkaç gün sonradan yapılabilmiş olma ihtimallerinin göz ardı edildiğini; yerel mahkeme tarafından yapılan eksik inceleme ile davalının taşınmaz satış bedelini ödemiş gibi yapmak üzere kurguladığı satış bedelinin banka üzerinden geçirilerek, aslında ödemediği bedelin talep edilmemesini garanti altına alınma planının maalesef bozulamadığını; oysa davalı firma ve Şirket sahibinin banka hesaplarının tamamının talep edilerek hesap dökümlerinin istenmesi ile söz konusu iddia ve şüphe hakkında tam bir sonuç elde edilecekken Yerel Mahkemenin sadece 1 hesap üzerinden bu araştırmayı yapması ve yeterli bulmasının hukuka ve usule aykırı olduğunu; yazılı kararın bozularak ortadan kaldırılması ve talep gibi banka hesapları üzerinde detaylı bir araştırma yapılmasını arz ve talep ettiklerini, Yerel mahkemenin, davalı Şirket kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinde söz konusu ödemenin banka hesabına çıkışına dair kayıtları inceleme altına alınmış iken, davalı Şirket banka hesaplarına veya paranın elden Şirkete giriş yapılması ihtimali dahilinde kasa hesabına 25.08.2011 ve sonraki günlerde satış bedeli kadar giriş olup olmadığının kontrol edilmediğini; bu eksikliğin de satış bedelinin davalı Şirket personeli tarafından çekildikten sonra kime nereye teslim edildiği sorusu ve şüphesini yanıtsız bıraktığını; söz konusu durumun eksik ve yetersiz inceleme iddia ve beyanlarını ortaya koymakta olduğunu; Yüksek Mahkeme tarafından Şirket defter ve kayıtları üzerinde bu yönde de gerekli incelemenin yapılmasını arz ve talep ettiklerini, Müvekkilinin, Mahkeme tarafından 03.10.2019 tarihli Ön İnceleme duruşmasında verilen ara karara istinaden tanınan yasal süre içerisinde verilen dilekçenin netice kısmında davalı Şirket kurucusu, büyük ortağı ve Yönetim Kurulu Başkanı …’na yemin teklif etme talebi olduğunu Mahkemeye bildirmiş iken Yerel Mahkeme’nin bu konuda taraflarına yemin deliline dayanıp dayanmayacaklarını sormaksızın davanın reddine karar vermiş olmasının açık hukuka ve usule aykırılık teşkil etmekte olduğunu; Yüksek Mahkeme tarafından bu usuli eksiklik sebebiyle kararın bozularak eksiliğin yerine getirilmesi yönünde karar verilmesini talep ettiklerini,İleri sürerek, yukarıda arz edilen gerekçelerle ve dairemizce tarafından re’sen gözetilecek sair sebeplerle, Yerel Mahkeme kararının bozularak ortadan kaldırılmasına, eksik ve yetersiz inceleme yapılan konuların incelenmesi, davalı Şirket ve Şirket ortağı …na ait banka hesaplarının araştırılarak satış bedelinin yatırıldığı tarih ve sonrasına ait dökümlerin talep edilerek ilgili bedelin elden hesaba yatırılıp yatırılmadığının, ayrıca davalı şirket kayıtlarında paranın elden şirkete getirilmiş olması ihtimaline binaen söz konusu paranın şirket kasa hesabına ve kayıtlarına alınıp alınmadığının uzman bilirkişi eliyle kontrol edilmesi, …’na söz konusu satış, satış bedeli ve bedelin ödenmesi ile ilgili ihtilaflı konular hakkında yemin yoluna başvurulması, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda davalarının talepleri gibi kabulüne karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davacının ortağı olduğu şirkete 15/08/2011 tarihinde satarak tapuda devrettiği taşınmazın satış bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı taraf; aile şirketi olan davalı şirkete 15/08/2011 tarihinde tapuda resmi senetle satıp devrettiği Ankara İli Yenimahalle İlçesi … Köyü … Ada … Parselde kain taşınmazın satış bedelinin kendisine ödenmediğini, şirketin diğer ortaklarının annesi, babası ve kardeşi olmasından doğan güven ilişkisi nedeniyle bedeli tahsil etmeden taşınmazı devrettiğini, ancak bedel ödenmediği gibi, taşınmazın davalı şirket tarafından 10/11/2015 tarihinde … adlı üçüncü şahsa 350.000,00-USD bedelle satıldığını, resmi satış bedelinin ise 320.000,00-TL olarak gösterildiğini, resmi satış bedelinin şirket hesabına, gerçek satış bedelinin resmi bedeli aşan kısmının ise şirketin büyük ortağı babası …’nun hesabına yatırıldığını, yine davalı şirketin aile şirketi olması nedeniyle bu satışa kendisinin de onay verdiğini, ancak taşınmaz üçüncü kişiye satılmasına rağmen, kendisinin ilk satıştan doğan alacağını tahsil edemediğini ileri sürerek, bilirkişi incelemesinde belirlenecek rakama ilişkin talepleri saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 320.000,00-TL’nin 10/11/2015 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı yan; davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, davacının 15/11/2018 tarihinde taşınmazı 244.000,00-TL bedelle davalı şirkete sattığını, satış bedelinin de davacı hesabına yatırıldığını, satış bedelinin ödenmediği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, aynı zamanda şirket kurucu ortağı olan davacının kuruluştan 19/04/2019 tarihine kadar yönetim kurulu başkanı, başkan yardımcılığı ve üyeliği görevlerinde bulunduğunu, bu süreçte yapılan tüm genel kurul toplantılarında yönetim kurulunu muhalefet şerhi koymaksızın ibra ettiğini, bu güne dek dava konusu taşınmazın bedelinin kendisine ödenmediğine dair bir beyanı ve yazılı bir talebi olmadığını savunmuş, davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece dava konusu taşınmazın tapu kaydı, davalı şirket ile dava dışı … arasındaki resmi satış senedi örneği, davalı şirket sicil kayıtları, davacı, davalı şirket ve dava dışı …’nun … bankası nezdindeki hesap hareketleri celbedilmiş, davalı şirket ticari defter ve kayıtları ile dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor alınmıştır. Davacı ile davalı arasındaki satış sözleşmesine istinaden 15/08/2011 tarihinde davacı hesabına 244.000,00-TL alacak kaydedildiği, 25/08/2011 tarihinde davacı hesabına yapılan 244.000,00-TL havale akabinde borç kaydının kapatıldığı mali bilirkişi tarafından tespit edilmiştir. Mahkemece; satış bedelinin davacı hesabına 25/08/2011 tarihinde yatırıldığı, paranın davacının yazılı talimatı ile …’e ödendiği, davacı her ne kadar bu paranın davacı tarafından alınmadığını, davalı şirket çalışanı tarafından çekilip tekrar şirkete yatırıldığını iddia etmiş ise de, bu iddianın ispat olunamadığı, davacının resmi şekilde yapılan taşınmaz satışına ilişkin sözleşmenin aksini yazılı delil ile ispat etmesi gerektiği, resmi sözleşmede paranın alındığının yazılı olması, satış bedelinin davalı tarafından banka kanalıyla ödendiğinin anlaşılması, davacının dava dilekçesinde, yemin deliline dayanmamış olması karşısında, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile dava reddedilmiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, tapudan gelen cezabi yazı içerisinde; davacı ile davalı arasındaki resmi satış senedinin mevcut olmadığı; ancak dosyaya davalı yanca bir örneği sunulan, davalı tarafından da inkar edilmeyen tapu örneğinde, 15/08/2011 tarihli satış sözleşmesinde satış bedelinin 244.000,00-TL olarak yazılı bulunduğu, bu tutarın davacı hesabına 25/08/2011 tarihinde yatırıldığı, davacının imza inkarında bulunmadığı 25/08/2011 tarihli yazılı talimatı ile hesabındaki paranın …’e ödenmesini istediği, yazılı talimata istinaden ödemenin davacının bildirdiği kişiye yapıldığı, bu paranın aynı gün … tarafından davalı şirket veya dava dışı … hesabına geri yatırılmış olduğu yönündeki davacı iddiası nedeniyle mahkemece bankaya müzekkere yazıldığı, gelen yazı cevabı kapsamından, 25/08/2011 tarihinde bu hesaplara 244.000,00-TL para yatırma işlemi yapılmadığının anlaşıldığı, davacı tarafından istinaf dilekçesi ile davalı şirket ve … hesaplarının 25/08/2011 tarihinden sonraki hareketlerinin de celbi gerektiği ileri sürülmüş ise de; davacının 17/06/2019 tarihli ikinci cevap dilekçesinde bu paranın aynı gün davalı şirket hesabına geri yatırıldığı iddiası ile 25/08/2011 tarihi için araştırma yapılmasını istediği, mahkemenin bu yönde müzekkere yazdığı, HMK’nun 357/1 fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve taleplerin, kamu düzenine ilişkin olmamak kaydıyla, istinaf aşamasında ileri sürülemeyecekleri, davacının kendisi ile davalı şirket arasındaki satış sözleşmesinde kararlaştırılan bedelin muvazaalı olduğuna dair bir iddiasının bulunmadığı, yalnızca satış bedelinin ödenmediği iddiasının bulunduğu, bu nedenle taşınmazın gerçek değerinin tespit edilmesi için bilirkişi raporu alınmasına gerek bulunmadığı, davacının, davalı ile dava dışı … arasındaki resmi satış sözleşmesinde gösterilen tutarın gerçek tutardan düşük olduğu yönündeki iddiasının ise dava konusu uyuşmazlığın çözümüne etkili bir husus olmadığı, davalı şirket tarafından satış bedelinin ödendiğinin kanıtlanmış olduğu, davacı yanın dava ve cevaba cevap dilekçelerinde yemin deliline dayanmadığı, HMK’nun 140/5 fıkrası uyarınca ön inceleme celsesinde verilen iki haftalık sürede, yalnızca daha önce bildirilmiş delillerin ibraz edilebileceği, iddianın genişletilmesi yasağı başladıktan sonra daha önce dayanılmayan yemin deliline, davalı tarafın açık muvafakati bulunmaksızın dayanılamayacağı, davacının ön inceleme celsesinde verilen iki haftalık süre içerisinde daha önce dayanmadığı yemin deliline dayandığını bildirir dilekçe sunmasının, davalının açık muvafakati bulunmaması karşısında hüküm ifade etmeyeceği, alınan bilirkişi raporundaki hukuki değerlendirmelerin mahkemeyi bağlamayacağı, zira çözümü teknik uzmanlığı gerektirmeyen hususlarda hukuki değerlendirme yapma yetkisinin münhasıran mahkemeye ait olduğu, ilk derece mahkemesi hüküm ve gerekçesinde davacı vekilinin istinaf nedenlerinin karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da mevcut olmadığı anlaşılmış olup, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 22/06/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.