Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/593 E. 2022/1100 K. 06.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/593 Esas
KARAR NO: 2022/1100 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/11/2020
NUMARASI: 2016/93 Esas 2020/769 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 06/07/2022
İlk derece mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirketi ile davalılar arasında 2015 yılının mayıs ayından itibaren maden cevheri alım satımından kaynaklanan vade tarih kayıtlı faturalara dayalı ticari ilişki bulunduğunu, işbu ticari ilişkiye istinaden müvekkilince 2015 yılının temmuz ayına kadar kesilen faturalar davalı şirketlerce ödendiğini, ancak 2015 yılının temmuz ayından itibaren ticari ilişki nedeniyle kesinleşen müvekkili firmanın alacakları uzun bir süre ödenmediğini, müvekkili şirketin davalılarla daha önce aynı ticari ilişkisinden kaynaklı olarak; 21.07.2015 fatura tarihli ve … seri numaralı, 28.07.2015 fatura tarihli ve … seri numaralı, 31.07.2015 fatura tarihli ve … seri numaralı faturalara 8 günlük süresi içerisinde davalılarca itiraz edilmediğini, davalı firmalarca ödeme yapılmaması üzerine İstanbul … İcra Müd. … Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, davalı firmalarca işbu takibin asıl alacak kısmı ödendiğini, faturalar ve fatura konusu mallar yine usulüne göre teslim irsaliyeli olarak davalılara teslim edildiğini, davalı firmalarca hukuki süresi içinde itiraz edilmeyen faturalara ilişkin müvekkili şirket, faturada yer alan malları davalı firmalara teslim edildiğini, davalılar tarafından müvekkili şirkete davaya konu faturalara ilişkin alacağına karşılık hakediş raporlarını gönderdiğini, müvekkili firma faturadan kaynaklı alacağının ödenmemesi sebebiyle, davalı firmalara işbu faturadan kaynaklı meblağları için ödeme yapmaları gerektiğini ihtar yoluyla ile belirtildiğini, davalılarca gönderilen mutabakat mektubu ile borçlular tarafından hakedişleri hazırlanmış olan alacaklarının ödenmeyeceği kanaati kesinleşmiş olduğundan süresi için alacağın ayrıntılı bir şekilde bildirirerek gerek mutabakat mektubuna itirazları sunulduğu ve borçlular ihtarname ile uyarıldığını, ancak tüm bu uyarılara rağmen davalı firmalarca ödeme yapılmaması üzerine İstanbul … İcra Müd. … Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, davalı firmalarca takibe karşı hukuki ve haklı bir nedene dayanmayan bir şekilde itiraz edildiğini, davalı taraflarca yapılan itiraz sebebiyle de taraflarınca açılan icra takibinin itiraza konu kısmı durduğunu, bu nedenler 07.08.2015 fatura tarihli ve … seri numaralı (718.041,61TL), 14.08.2015 fatura tarihli ve … seri numaralı (1.068.910,63TL), 21.08.2015 fatura tarihli ve … seri numaralı (1.022.982,39TL), 28.08.2015 fatura tarihli ve … seri numaralı (305.449,47TL), 15.10.2015 vade tarihi bulunan 31.08.2015 fatura tarihli ve .. seri numaralı (13.504,39TL) faturalardan doğan ticari alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali talebinin kabulü ile İİK’nun 257 ve maddeleri uyarınca davalıların menkul-gayrimenkul ve 3. kişilerde ve kurumlarda bulunan hak ve alacakları ile ilgili olarak teminatsız ihtiyati haciz kararı verilmesini, taleplerinin reddi halinde HMK’nun 390 ve devamı maddeleri uyarınca davalıların menkul-gayrimenkul ve 3. kişilerde ve kurumlarda bulunan hak ve alacakları ile ilgili olarak teminatsız ihtiyati tedbir kararı verilmesini, mahkeme aksi kanaatte ise %15’den fazla olmamak kaydıyla teminatlı olarak verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, Yerleşik Yargıtay içtihatları gereği adi ortaklığın tüzel kişiliği bulunmaması nedeni … Adi Ortaklığı Ticari İşletmesi davada taraf olamayacağını, itirazın iptali davasının takip tutarı 3.128.888,49TL üzerinden açılması gerekirken, davacı taraf icra dosyası ödenerek kapatılacak olsaydı kendisine ödenecek vekalet ücreti, tahsil harcı ve masrafları da dahil ederek işbu davayı hukuka aykırı olarak 3.383.003,69TL üzerinden açtığını, oysaki kabul anlamına gelmemek üzere davacının davayı kazanması ve takibin devamına karar verilmesi halinde vekalet ücreti ve diğer kalemler zaten icra takip dosyası üzerinden hesaplanarak davacıya ayrıca ödeneceğini, davacı bu şekilde mükerrer ödemeye yol açacak nitelikte talepte bulunmuş olup, davanın takip tutarının üzerinde kalan 254.115,20TL’lik kısmının öncelikle reddi gerektiğini, yer teslimi tarihi sonrası davacının sattığını iddia ettiği ve dava konusu faturalara esas teşkil eden kumun davacı tarafından çıkarılamayacağı ve satılamayacağı, bu kumun davacıya ait olmadığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü kayıtları ile sabit olduğunu, buna göre davacının TTK 21/2 maddesi uyarınca mülkiyeti kendisine ait olmayan mala ilişkin satış yaptığı iddiası ile fatura düzenlemesi de mümkün olmadığını, davacı ancak 05.05.2015 yer teslimi tarihine kadar çıkarmış olduğu kum üzerinde hak iddia edebilir ki bu dönemde çıkarılan kumun bedeli de davacıya zaten eksiksiz ödendiğini, öte yandan TTK 21/2 maddesi uyarınca faturanın ispat gücünü kazanabilmesi için taraflar arasında geçerli bir sözleşme ilişkisi bulunması gerekirken taraflar arasında böyle bir yazılı veya sözlü sözleşme ilişkisi de bulunmadığını, … Adi Ortaklığı Ticari İşletmesi usulüne uygun olarak tutulan defter kayıtlarından da tespit edileceği üzere söz konusu faturalar şirket defter ve kayıtlarını dahi girdiğini, bununla birlikte iddialarını doğrular yönde davacıdan yer teslimi tarihi öncesi alınan kuma ilişkin faturalar defter kayıtlarına girmiş, hakedişleri imzalanmış ve yetkili kişilerin onayının ardından yapıldığını, müvekkili şirketin şantiye sahasına üzerinde herhangi bir açıklama yapılmayan sıradan kargo ile gönderilen faturalara süresinde itiraz edilmediğine ilişkin iddiaların kabulünün mümkün olmadığını, şantiye sahası 76,5 milyon metrekare alan üzerine farklı bölgelerde kurulmuş olup, şantiyede birden fazla merkez bulunduğunu ve çalışmalara eş zamanlı olarak devam edildiğini, kargo ile gelen dokümanların ayrıştırılması, farklı şantiyelerde ilgililerine dağıtılması ve yalnızca kargoların açılarak yapılacak işlemin tanımlanması dahi günler alabildiğini, bu nedenle üzerinde fatura olduğu dahi yazmayan kargonun iletim tarihlerinin esas alılarak sekiz günlük sürede itiraz edilmediğinin kabulü açık hukuka aykırılık teşkil edeceğini, kabul anlamına gelmemek üzere davacı %20’den az olmamak üzere icra inkar haksız olup reddi gerektiğini, işbu nedenlerle davanın reddine, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davacı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 19/11/2020 tarih ve 2016/93 Esas – 2020/769 Karar sayılı kararında; “……Taraf iddiaları, Mapeg yazıları, icra dosyaları, tarafların ticari defter ve kayıtları, fatura, irsaliyeler, e-mailler, kantar fişleri, sevk fişleri ve tüm dosya içeriği hep birlikte değerlendirildiğinde: Dava, fatura alacağına dayalı yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.Davacı Maden Kanunu uygun olarak faaliyet gösteren rödövanscı şirket olup, hava alanı projesinin başlamasından sonra mevcut hava alanı projesi ile davacının faaliyet göstertiği ruhsat alanını çakışması nedeniyle Maden Yönetmeliğinin 121 vd maddeleri gereğince Maden İşleri Genel Müdürlüğünün 2013/67723 sayılı kararına göre çakışan bu kısımda davacı faaliyet gösteremeyecek olup, bu alanda dahil hava alanı inşaat bölgesinin 05.05.2015 tarihinde yer tesliminin adi ortaklığa yapıldığı, davacının çakışan ruhsat alanı içindeki stoklanan madenleri kaldırmadığı, davacı kurumun 18.07.2016 tarihinde mevcut stokların faaliyet alanının dışına çıkartılması için süre talep ettiği anlaşılmıştır. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 620. maddesine göre, iki veya daha fazla işletmenin belli bir amaca ulaşmak için katkılarını birleştirdikleri ortaklığın (…nin) tüzel kişiliği bulunmadığından taraf ehliyeti yoktur. Ortakların ortaklık borçlarından dolayı alacaklılara karşı doğrudan doğruya ve sınırsız olarak tüm varlıklarıyla sorumludurlar. Ancak gerçek ve tüzel kişilerin taraf ehliyeti vardır. (Prof. Dr. Baki Kuru İcra ve İflas Hukuku El Kitabı 2004 bas. Sahife 137; HGK. nun 08.10.2003 tarih ve 2003/12-574 E 2003/564 K. Sayılı içtihadı). Adi ortaklığın pasif dava ehliyeti bulunmadığından Davalı … Adi Ortaklığınının açısından taraf ehliyeti bulunmadığından pasif dava ehliyetinin yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. Küçükköy Vergi Dairesi cevabi yazısından, … şirketinin, fatura tarihlerinden (07.08.2015 – 31.08.2015 tarihleri arası) önce ortaklıktan 04.05.2015 ayrılmış olduğu, davacı tarafın da bu şirketin davalı olarak gösterilmesinin nedeninin dava açılırken ki Vergi Dairesindeki ortaklığı oluşturan ortakların güncellenmemesinden kaynaklandığını beyan etmiş olup, tüm bu hususlara göre … Ticaret Anonim Şirketi açısından açılan davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir. Gerekçe kısmının bu aşamasından sonraki bölümünde davalılardan ibaresinden kasıt Davalı … Adi Ortaklığı ve … Ticaret Anonim Şirketi dışındaki diğer davalılardır. Davalı taraf zamanaşımı def’inde bulunmuş olsa da satış sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar 10 yıllık zamanaşamı süresine tabi olup, zamanaşımı süresi dava açıldığında dolmamıştır.Maden Kanunun 3. Maddesinde; kantar fişi : Cevher nakillerinde cevherin ağırlığını gösterir tartı makbuzu olarak, sevk fişi ise : 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 2365 sayılı Kanunla değişik 240 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinde yer alan taşıma irsaliyelerindeki bilgileri ihtiva eden beyan niteliğinde belge olarak tanımlanmıştır. Faturalara sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa aittir.Yer tesliminden önce taraflar arasında hakedişlere dayalı hukuki ilişki olduğuna ilişkin ihtilaf bulunmamaktadır. Davalı taraf, yer tesliminden sonra davacıyla herhangi bir ticari ilişki kurulmadığını iddia etse de taraflar arasındaki e-posta yazışmaları bu tarihten sonraki Ağustos ve Eylül aylarına kadar devam ettiği, 19.09.2015 tarihli e-posta yazışmasında davacı şirket tarafından vadesi dolan faturaların ödenmesinin talep edildiği, davalı tarf yetkilisince de “yönetimin ödememe kararı aldığı, sebebini bilmediği, talimatla bağlı olduğu” cevabı verildiği, yer teslimi sonrası teslim ve ödemelerde bulunulduğu, kantar fişleri, sevk irsaliyeleri ve faturalardan şüphesiz olarak yer tesliminden sonra davacıyla ticari ilişki içinde oldukları anlaşılmaktadır. Tarafların ticari defterlerinin incelenmesi sonucunda faturaların davacı defterlerine işlendiği, ancak ortaklık defterlerinde kayıtlı bulunmadığı, takibe dayanak faturaların 14.08.2015 ile 09.09.2015 tarihleri arasında çeşitli tarihlerde davalıya teslim edildiği ancak davalı tarafın 22.09.2015 tarihinde 8 günlük itiraz süresinden sonra iade edilmiş olduğu anlaşılmıştır. Hakedişlerin düzenlenmemiş olması faturaya itiraz olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği tartışılması gerekir ise; faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmasını TTK 21. Madde aramış olup, bu hususun faturanın içeriğine ilişkin itiraz olduğu net bir şekilde anlaşılmadığı hallerde faturaya itiraz olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, buna ilişkin bir delil sunulmadığı gibi faturaların ödenmeyeceği (hak edişin düzenlenmeyeceği) 19.09.2015 tarihli e-mail ile 8 günlük itiraz süresinden sonra belirtilmiş olup, e-mail içeriğinde de faturanın içeriğine itiraz edildiği dahi belirtilmemektedir. Satış için zorunlu belgeler TTK ve Vergi Kanununda fatura ve irsaliye iken, Maden Kanununda sevk fişi düzenlemesi getirilmiş olup, Maden Kanunu 10. Madde gereğince sevk fişindeki belgeler aksi ispat edilene kadar doğru kabul edilir. Davaya konu 5 faturanın dayanakları incelendiğinde kantar fişi, sevk fişi ve faturaların birbirleri ile uyumlu olduğu, daimi nezaretçi defterinin usulüne uygun tutulduğu, zenginleştirilmiş kaba kum ve yıkanmış elenmiş kum toplamı olan 403.295,93 ton ürünün satışı için düzenlenmesi gereken belge sayının yaklaşın 9378 adet kantar fişi, ve sevk fişi olup, bu sayıya yakın evrakın düzenlendiğinin en son bilirkişi heyetince tespit edildiği dikkate alındığında takibe dayanak faturalara konu kumun davalı tarafa Maden Kanun kapsamında teslim edildiği kanaatine varılmıştır. Davalı taraf ,Yatırım Giderleri Komisyonu kararı sonrası, davalılara verilen kumun, yasaklanan yerden yeni üretilen kum olduğunu iddia etmiş ise de, bu iddianın ispatı külfetinin davalı tarafta olduğu, davacının bu iddianın aksini ispat yükümlülüğü bulunmadığı, davalı tarafın artık kendi kontrolünde olan bu sahadan yeni kum çıkarıldığı iddiası ve buna ilişkin bir tutanak tutulmaması, kumun kabul edilmesi, faturalara süresinde itiraz edilmemesi, hususları birlikte dikkate alındığında bu iddianın ispatlamadığı anlaşılmıştır.Davalı taraf, “maden ruhsat sahibine yatırım giderleri devlet tarafından ödenen sahada davacının hiç bir hakkı bulunmamaktadır” savunması ile çakışan alanda stoklanan ürünlere ilişkin davacı tarafın hiç bir hakkının bulunmadığı iddia etmiş ise de; Yatırım Giderleri Komisyon Kararı, Maden Kanunu 7. Madde ve Maden Yönetmeliği 121 vd maddelerine göre verilmiş olup, üstün kamu yararı bulunan projenin hava alanı inşaatının tespiti ile çakışan bölgede davacının rödövans şeklinde işlettiği projenin ise iptaline yönelik olup, bu karar kamulaştırma kararı olmadığı gibi devletçe yapılan ödeme sadece yatırım giderlerini kapsamakta olup, -Maden Kanununa göre üretilmiş ve taşınır hale getirilmiş maden ruhsat sahibinin mülkiyetine de geçeceğinden- stoklanan ürüne ilişkin bir ödemeyi kapsamadığı dikkate alındığında davalı tarafın bu iddiasının da yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Tüm bu deliller hep birlikte değerlendirildiğinde en son bilirkişi heyeti raporu doğrultusunda takibe dayanak faturaya konu kumların teslim edildiği ve ödeme emrindeki asıl alacak bedeline hak kazanıldığı, işleyecek faizin 3095 sayılı Yasa’nın 2/2 maddesi gereğince değişen oranlarda avans faizi olduğu, ödeme emrindeki reeskont avans faizi talebininden kastın 3095 sayılı Yasa’nın 2/2 maddesi gereğince değişen oranlarda avans faizi olduğu anlaşılmıştır.Takip sonrası işleyen faiz ve masraflarda dahil edilerek dava değeri belirlenip açılmış ise de davamız itirazın iptali davası olup takip sonrası işleyen faizin dava değerine eklenerek dava açılmasına gerek bulunmamakta, sadece takip tarihinden sonraki ödemeler hukuki menfaate etki edecek miktarda olması halinde dava değerini düşürmektedir. Tüm bu nedenlerle sonuçta aşağıdaki hüküm kurulumuştur.. …”gerekçesi ile, Davalı … Adi Ortaklığınının açısından taraf ehliyeti bulunmadığından pasif dava ehliyetinin yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine, … ANONİM ŞİRKETİ açısından açılan davanın husumet nedeniyle reddine,Diğer davalılar açısından açılan davanın kısmen kabulü ile yukarıdaki davalılar dışındaki diğer davalıların İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı takip dosyasında yaptıkları itirazın iptali ile takibin asıl alacak ve takipten itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte ödeme emrindeki koşullarla bu şekilde devamına,%20 icra inkar tazminatı olan 625.777,69-TL’nın … ve … Adi ortaklığı dışındaki diğer davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, Fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVACI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, Usul ve yasaya uygun İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19/11/2020 tarih 2016/93 Esas ve 2020/769 Karar sayılı kararına karşı davalılar vekili tarafından yapılan haksız ve dayanaksız istinaf başvurusunun istinafa cevap ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmesi ile esastan reddine karar verilmesini, Yerel mahkemece istinafa konu kararda taraf olmadığı halde … Tic. A.Ş. hakkında da dava açılmış gibi hüküm tesis edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, dava dilekçesinde 6 adet davalı bulunduğunu, 7 numaralı … Tic. A.Ş. davalı olarak dava dilekçesinde yer almadığını, Dava dilekçesinde davalılar kısmında 5 numaralı maddede aynen “… Ticaret A.Ş. Vergi No: … (Ticaret Sicil Değişikliği İle Yeni Kayıttır) – … Tic A.Ş. Vergi Dairesi; … (Ticaret Sicil Değişiklik Sebebi İle Eski Kayıt)” yazdığını, Davacı olarak icra takibine ve dava dilekçesinde de, davalı şirketler belirtilirken,… TİCARET A.Ş ile … A.Ş.’nin yasal yükümlülüklerini süresinde yerine getirmemiş olmaları, Vergi Daireleri, İTO ve İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğündeki bilgilerin birbirini tutmaması nedenleri ile iki şirkete de dava dilekçesinde 5 numaralı aynı davalı içerisinde, yeni bir davalı numarası verilmeden “Eski Kayıttır” açıklaması ile işte bu sebeple yer verilmek zorunda kalındığını, Usul ve yasaya aykırı bir şekilde, davacı tarafın açık irade ve beyanına rağmen davalı olarak gösterilmeyen … Tic. A.Ş.’nin işbu davaya davalı olarak eklenmesi sonucunda bu kez yerel mahkemece istinafa konu ettikleri hüküm tesis edildiğini, Yerel mahkeme kararındaki fazlaya ilişkin talebin ret edildiğine dair kısmın da kabulü gerekirken ret edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Davaya konu edilen İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı takip dosyası incelendiğinde, davalılar vekili itiraz dilekçesinde; “…Ancak müvekkil şirketlerin takip konusu yapılan faturalardan dolayı alacaklıya karşı herhangi bir borcu bulunmamakta olup yapılan icra takibi tümüyle haksızdır. Bu nedenle müvekkil şirketler aleyhinde başlatılan işbu haksız icra takibine konu borca ve takibe tümüyle itiraz etme zorunluluğu hasıl olmuştur. Yukarıda açıklanan nedenlerle 3.128.888,49-TL bedelli ödeme emrine konu borca ve takibe her bir müvekkil yönünden ayrı ayrı olmak üzere asıl alacak, faiz, icra masrafları ve diğer tüm ferileri yönünden itiraz ettiğimizi bildirir…” şeklinde itirazda bulunulduğunu, Buradan davalıların sadece asıl alacak kısmına değil takibin tümüne, faize, masraflara ve diğer tüm ferilerin hepsine itiraz ettiğinin anlaşıldığı, bu sebeple de dava açılırken harca esas değerde, tüm bu hususlar dikkate alınarak yani asıl alacak, feriler, masraflar ve tüm itiraz edilen kısımlar dikkate alınarak belirlendiğini, yerel mahkemece asıl alacağa dair kısmın kabulü ile fazlaya dair talebin reddine karar verilmesi hukuka aykırı olduğunu, Dava konusu olayda yukarıda da belirttiğimiz gibi, davalı taraf, sadece asıl alacak kısmına değil takibin tümüne, faize, masraflara ve diğer tüm ferilerin hepsine itiraz ettiğini, bu sebeple de taraflarınca davanın harca esas değeri, icra takip miktarı üzerinden gösterildiği, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, davanın … Tic. A.Ş.’ye karşı yöneltilmemesi sebebiyle … işbu davada davalı olarak yer almadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, davanın harca esas gösterilen değeri üzerinden kabulüne, istinaf gerekçeleri dışında usul ve yasalara uygun İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.11.2020 tarih 2016/93 Esas ve 2020/769 Karar sayılı kararına karşı davalılar vekilinin yapmış olduğu istinaf başvuru dilekçesinin esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALILAR VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİ İLE, Ön inceleme duruşmasının HMK’nın 320.maddesine aykırı olarak gerçekleştiğini, Yerel Mahkeme huzurunda gerçekleştirilen 16.06.2016 tarihli ön inceleme duruşmasında uyuşmazlık tespiti yapılmadığını, Davacının dava konusu faturalara esas teşkil ettiğini iddia ettiği kumun çıkarıldığı ruhsat sahasında, mevcut üretime hazır stokunu üçüncü havalimanı projesinin gerçekleştirilmesi amacıyla yer teslimi yapılıncaya ve fiziki inşa çalışmalarına başlanıncaya kadar geçecek süre içerisinde çalışma yapabileceğine karar verilmiş olup, 05/05/2015 tarihinde Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü tarafından müvekkili şirketlere üçüncü havalimanı projesinin gerçekleştirileceği alanın yer tesliminin yapıldığı, Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü tarafından müvekkili şirketlere yapılan yer tesliminin ardından davacının inşaat sahası içinde kalan bölgede herhangi bir çalışma yapması hukuka aykırı olduğundan, yerel mahkeme tarafından davanın kısmen kabulüne itiraz ettiklerini, Davacının kum çıkardığını iddia ettiği ruhsat sahası, 18.07.2013 tarihli 14 karar numaralı Kurul Kararı ile yatırım giderleri Ulaştırma ve Denizcilik Bakanlığı tarafından karşılanmak üzere; faaliyetlerinin kısıtlanmasına, üretime hazır stokların ise yer teslimi yapılıncaya ve fiziki inşa çalışmalar başlanıncaya kadar geçecek süre içinde çakışmalı alandaki üretime hazır cevherlerin alınmasına, şantiye/ekipmanların bu süre içinde tahliye edilmesine karar verildiğini,
Açıklanan gelişmelerden yaklaşık iki yıl sonra, cevap dilekçesi ekinde sunmuş oldukları 05.05.2015 tarihli Yer Teslim Tutanağı ile Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü tarafından müvekkili şirketlerin ortağı olduğu dava dışı … A.Ş.’ye (“… İşletme”) İstanbul Üçüncü Havalimanı Projesi’nin yer teslimi yapılmıştır. Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürü ile Genel Müdür yardımcısının imzasını taşıyan Yer Teslim Tutanağı’nda da açıkça “yer teslimine engel herhangi bir husus kalmadığından bahisle” ifadesine yer verildiği, Üçüncü Havalimanı Projesi’nin gerçekleştirileceği saha, bütünü itibariyle 05.05.2015 tarihinde inşaat çalışmaları başlatılmak üzere herhangi bir şart ve koşul belirtilmeksizin … İşletme’ye teslim edildiğini, İlgili İdareler tarafından davacının, yer teslimi yapılmasının ardından saha üzerinde hiçbir hakkının bulunmadığı ile yeni üretim faaliyeti yapmasının yasak olması bir yana mevcut üretime hazır stokların da ancak yer teslimine kadar yapabileceği kararlaştırıldığını, davacının bu konuda bir itirazı olması halinde bunun muhatabının ilgili İdareler olacağı, bu konunun muhatabının müvekkili şirketler olamayacağını, Kurul Kararı ile davacının dava konusu faturalara esas kumun çıkarıldığı ruhsat sahasında mevcut üretime hazır stokunu Üçüncü Havalimanı Projesi’nin gerçekleştirilmesi amacıyla yer teslimi yapılıncaya ve fiziki inşa çalışmaları başlanıncaya kadar geçecek süre içerisinde almasına karar verildiğinden ve 05.05.2015 tarihli Yer Teslim Tutanağı ile müvekkili şirketlerin ortağı olduğu dava dışı …’ye İstanbul Üçüncü Havalimanı Projesi’nin yer teslimi yapıldığından, davacının inşaat sahası içinde kalan bölgede herhangi bir çalışma yapması hukuka aykırı olduğunu, Davacının delil olarak göstermiş olduğu geçmiş tarihte müvekkili şirketler tarafından yapılan ödemelere dayanak teşkil eden faturalar yer teslimi tarihi öncesinde müvekkili şirketler tarafından satın alınan ve onaylı hak edişlere bağlanan kuma ilişkin olup, dava konusu faturalar ise yer teslimi sonrası alındığı iddia edilen kuma ilişkin olduğundan ve müvekkili şirketler tarafından bu yönde onaylanmış bir hak ediş bulunmadığından yerel mahkeme tarafından kısmen kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, Müvekkili şirketler Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul Valiliği’ne yazdığı yazının gereğini yerine getirdiği ve yer teslimi yapılıncaya kadar davacının mevcut stoklarının nakletmesine olanak tanımış ve hatta bu stokların bir kısmını davacıdan satın alarak davacının mevcut stoklarını yer teslimi yapılıncaya kadar üretime hazır stoklarını eritmesine yardımcı olduğunu, davacının bahsettiği ve delil olarak sunduğu faturalar yer teslimi yapılmadan önceki bu döneme ilişkin olup, söz konusu faturaların işbu dava konusu olayda nitelikleri itibariyle delil teşkil etmeleri mümkün olmadığını, Davacı tarafından delil olarak sunulan dokümanlar incelendiğinde, bu dokümanların üzerinde müvekkili şirket yetkililerinin imzasının bulunmadığının görüldüğünü, davacı tarafından tek taraflı olarak imzalanan ve hiçbir şekilde müvekkil şirket yetkilileri tarafından imzalanmayan hak edişlerin müvekkil şirketler aleyhine delil teşkil etmesi mümkün olmadığını, açıklandığı üzere, yer teslimi tarihi öncesi satın alınan kum ilişkin yapılan ödemelere esas teşkil eden hak edişler müvekkili şirket yetkilileri tarafından onaylanmış olup işbu dava konusu faturalara esas teşkil eden hak edişler hiçbir şekilde müvekkili şirket yetkililerinin imzasını taşımadığından, davacı tarafından tek taraflı olarak imzalanan faturalar esas alınarak tesis edilen yerel mahkeme kararının kaldırılması ve davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, Taraflar arasında sözlü veya yazılı bir sözleşme bulunmadığı, işbu dava konusu faturalar müvekkili şirketler tarafından kabul edilmediği ve davacı tarafça oluşturulan hak edişler müvekkili şirketler yetkilileri tarafından imzalanmadığını, müvekkili … defter ve kayıtlarına işlenmemiş olan faturaların davacının haksı ve mesnetsiz alacak iddiasını ispat için elverişli nitelikte olamayacağından ve davacı tarafından dosyaya bu hususta ikna edici delil sunulmadığından davacının taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiğini, Yer teslimi tarihi sonrasındaki dönemde davacının sattığını iddia ettiği ve dava konusu faturalara esas teşkil eden kumun davacı tarafından çıkarılamayacağı ve satılamayacağı, bu kumun davacıya ait olmadığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü kayıtları ile sabit olduğu, buna göre davacının 6102 Sayılı Kanunu’nun 21/2 maddesi uyarınca mülkiyeti kendisine ait olmayan mala ilişkin satış yaptığı iddiası ile fatura düzenlemesi de mümkün olmadığı, davacı ancak 05.05.2015 yer teslimi tarihine kadar çıkarmış olduğu kum üzerinde hak iddia edebilir ki, bu dönemde çıkarılan kumun bedeli de zaten müvekkili şirketler tarafından davacıya eksiksiz bir şekilde ödendiğini, (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 09.05.2005 tarihli, 2004/8366 Esas 2005/5274 Karar sayılı ilamı) Malın teslim edildiği hususunun davacı tarafından kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ispat edilmesi gerekmekte olup, bu ispatın salt davacı tarafından tanzim edilen, davacıya ait kantar üzerinden yapılan ölçümler ve yine salt davacı veya davacının personeli tarafından düzenlenen kantar fişleri, mal teslimini ispata yarar belgeler ile gerçekleştirilemeyeceğini, (6102 sayılı Kanunu’nun 21. maddesinin 1. Fıkrası, 6102 sayılı Kanun’un 21. maddesinin 2. Fıkrası) (Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 10.04.2019 tarihli, 2018/2590 Esas ve 2019/1676 Karar sayılı ilamı) Fatura olduğu dahi yazmayan kargonun iletim tarihlerinin esas alınarak sekiz (8) günlük sürede itiraz edilmediğinin kabulü açıkça hukuka aykırılık teşkil edeceğini, her ne kadar hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek kaydıyla, faturaların iadesi kanunda öngörülen süre geçtikten sonra yapılmış olsa da, faturaların kabul edilmemesi ve davacı tarafça oluşturulan hak edişlerin imzalanmamış olması faturaya itiraz olarak yorumlanabileceğini, (Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 08.02.2016 tarihli 2015/5485 Esas ve 2016/550 Karar sayılı ilamı) Tek taraflı şekilde düzenlenen belgelerin davacı tarafın ispat yükünü karşılamaya yetmesi olanaksız olup, hükme esas alınan bilirkişi raporunda tek taraflı şekilde düzenlenen belgeler esas alınarak hatalı şekilde rapor tanzim edilmiş olduğundan, eksik inceleme neticesinde tanzim edilen bilirkişi raporu esas alınarak tesis edilen mahkeme kararının kaldırılması, davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerini, İşbu dava konusu depolanan kumun ruhsat sahası dışına kim tarafından çıkarıldığı bilirkişi kök ve ek raporlarında şüpheye yer bırakmayacak şekilde tespit edilmediği, ancak müvekkili şirketler tarafından çıkarılmış olabileceğine ilişkin yorumda bulunulduğunu, söz konusu yorumun dayanağını ise davacı … tarafından tutulan kayıtlar oluşturduğundan, tek taraflı düzenlenen belgeler uyarınca yapılan yoruma taraflarınca katılınması takdir edileceği üzere olanaksız olduğu, kaldı ki söz konusu değerlendirme bir tespit değil, bilirkişi heyetinin yorumu olduğundan, esasen hükme esas alınabilmesi de mümkün olmadığını, bunlara ek olarak her ne kadar bilirkişiler tarafından salt davacı tarafın düzenlediği belgelere dayanarak, depolanan kumun müvekkili şirketler tarafından ruhsat alanı dışına çıkarıldığı şeklinde bir yorumda bulunulmuşsa da, bu hatalı yoruma konu kum miktarının, uyuşmazlık konusu kum miktarını karşılayıp karşılamadığı da tespit edilememiş olup, bu husus bilirkişi raporunda “Yukarıdaki rakamlar yıllık olup yıl içindeki hareketlere ulaşmak mümkün olmamıştır. Komisyon raporu 5.5.2015 tarihinde olduğu için yıl içinde ve rapor öncesi ile sonrası rakamlar tespit edilememiştir” şeklinde açıkça ifade edildiğini, Gerek depolanan kumun ruhsat alanı dışına kim tarafından çıkarıldığının tespit edilmemiş olması gerekse söz konusu kumun, dava konusu kum miktarını karşılamaya yetip yetmediğinin tespit edilememiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, davacı tarafın iddialarının ispat edilememiş olduğunu, (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 190/1) VUK, TTK ve TBK’da yer alan düzenlemeler gereği faturalar konusu kumun müvekkillerine teslim edildiğinin kanıtlanamadığı kesin olarak yazılı deliller ile tespit edilmesine rağmen, bu hususun aksine teslim edilmiş olabileceği yönünde kanaat belirtilmiş olması bilirkişilerin bilimsel veriler yerine, kişisel takdirlerine dayandığını gösterdiğinden, tanzim edilen raporlar bir mahkeme kararına dayanak olabilecek yeterlilikte ve nitelikte olmadığını, bilirkişiler tarafından, gerekçe gösterilmeden, varsayımlara ve çıkarımlara dayalı olarak rapor tanzim edilmiş olması, söz konusu raporun hukuki güvenilirliğini zedelemekte olduğunu, somut bulgulara dayanmadan, incelemenin dayanağı olabilecek nitelikte teknik bilgi ve belgeler belirtilmeden hazırlanan bilirkişi raporunun tarafımızca kabulü mümkün olmadığını, yerel mahkeme tarafından salt davacı tarafından tek taraflı olarak düzenlenen belgeler esas alınarak tanzim edilen hatalı ve eksik incelemeye dayalı bilirkişi raporları hükme esas alınmış olması açıkça hukuka aykırı olduğunu, (Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 25.12.2014 tarihli, 2014/26915 Esas ve 2014/40233 Karar sayılı ilamı) Eksik inceleme neticesinde tanzim edilen bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm tesis edilemeyeceği hususu yerleşik uygulama halini aldığını, (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 20.12.2017 tarihli, 2017/27129 E. Ve 2017/21882 K. Sayılı ilamı) Yerel mahkeme huzurunda ikam edilen işbu davanın müvekkili şirket … ve … yönünden sıfat yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinin doğru olduğunu, Kabul anlamına gelmemekle birlikte dava konusu alacak miktarı likit olmayıp yargılama neticesinde belirgin olabileceğinden ve müvekkili şirket itirazında kötü niyetli olmadığından icra inkar tazminatı talebinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, ( İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası) Huzurda görülen somut dava açısından ise, borca itiraz eden müvekkili şirketler kötüniyetli olmadığı gibi, dava konusu fatura alacağı likit bir alacak olmayıp, tespit edilebilmesi yargılamayı gerektirdiğini, bu kapsamda, her ne kadar icra inkâr tazminatına hükmetmek hususunda takdir yetkisi yerel mahkemeye ait olsa da, müvekkili şirketler tarafından yapılan itiraz kötüniyetli ve haksız olmadığından ve ayrıca somut olayda, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek kaydıyla, alacak miktarı likit olmadığından, takibinde haksız olan davacının kötüniyet tazminatına hükmedilmemesi gerekirken kabulü yönünde hüküm tesis edilmiş olması açıkça hukuka aykırı olduğunu, ( Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 4.2.2014 tarihli 2013/1013 E. ve 2014/704 K. sayılı ilamı) Netice itibariyle, öncelikle ön inceleme duruşmasının usul kurallarına aykırı bir şekilde yapılması nedeniyle Yerel Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesini talep ettiklerini, yer teslimi tarihi öncesi satın alınan kuma ilişkin yapılan ödemelere esas teşkil eden hak edişler müvekkili şirket yetkilileri tarafından onaylanmış olup işbu dava konusu faturalara esas teşkil eden hak edişler hiçbir şekilde müvekkili şirket yetkililerinin imzasını taşımadığından davacı tarafından tek taraflı olarak imzalanan faturalar esas alınarak tesis edilen Yerel Mahkeme kararına itiraz ettiklerini, huzurdaki davaya konu dönem yer teslimi tarihinden sonraki dönem olduğundan ve söz konusu döneme ait faturalar ticari defter kayıtlarında yer almadığından davacı tarafından müvekkil şirketlerin aradaki ilişkiyi ikrar ettiği döneme ait faturalar ileri sürülerek inkar edilen dönemdeki temel borç ilişkisinin varlığının ispat edilmeye çalışılması hukuka aykırı olup tek taraflı şekilde düzenlenen belgelerin davacı tarafın ispat yükünü karşılamaya yetmesi olanaksız olduğundan ve VUK, TTK ve TBK’da yer alan düzenlemeler gereği faturalar konusu kumun müvekkillerine teslim edildiğinin kanıtlanamadığı kesin olarak yazılı deliller ile tespit edilmesine rağmen, bu hususun aksine teslim edilmiş olabileceği yönünde kanaat içeren bilirkişi raporları, kişisel takdirlere dayandığını gösterdiğinden, bir mahkeme kararına dayanak olabilecek yeterlilikte ve nitelikte olmayan bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulması hatalı olup Yerel Mahkeme tarafından tesis edilen hükme edilen itiraz etme zarureti hasıl olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, öncelikle tehir-i icra kararı verilmesine, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine, haksız ve kötüniyetli olarak yapılan takip nedeni ile huzurda görülen hukuki mesnetten yoksun davanın ikamesine sebebiyet vermesi sebebiyle davacının kötüniyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, fatura alacağından kaynaklı itirazın iptali davasıdır. Mahkemece; 1-) Davalı … Adi Ortaklığınının açısından taraf ehliyeti bulunmadığından pasif dava ehliyetinin yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine, 2-) … TİCARET ANONİM ŞİRKETİ açısından açılan davanın husumet nedeniyle reddine, 3-) Diğer davalılar açısından açılan davanın kısmen kabulü ile yukarıdaki davalılar dışındaki diğer davalıların İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı takip dosyasında yaptıkları itirazın iptali ile takibin asıl alacak ve takipten itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte ödeme emrindeki koşullarla bu şekilde devamına, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dosya arasında sureti bulunan davaya konu İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı dosyası incelendiğinde; davacı alacaklı tarafından davalı tüm borçlular (7 adet borçlu) hakkında 5 adet faturadan kaynaklı toplam: 3.128.888, 49 TL. Alacağın tahsili talebiyle ilamsız icra takibi başlatıldığı, takibe borçluların itiraz etmesi üzerine 3.383.003,69 TL. Üzerinden itirazın iptali davası açıldığı anlaşılmıştır.
DAVACI VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE, Davacı davaya konu icra takibinde 5 adet faturadan kaynaklı toplam 3.128. 888,49 TL. alacak talebinde bulunulduğu halde, davacı tarafından dava dilekçesinde harca esas değer 3.383.003,69 TL olarak gösterilmiş ise de, somut olayda İcra takibinden sonra ve dava tarihinden önce davalı tarafça ödeme yapılmadığından ve davacı tarafından dava dilekçesinin netice-i talep kısmında İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından başlatılan takibe davalılar tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin kaldığı yerden devamına karar verilmesi talep edilmiş olup, Yerel Mahkeme kararında ise taleple bağlılık ilkesi gereği takibin asıl alacak ve takipten itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte ödeme emrindeki koşullarla bu şekilde devamına karar verilmiştir. Mahkemece verilen karar, usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.Davacı vekilinin ,Yerel mahkemece istinafa konu kararda taraf olmadığı halde … Tic. A.Ş. hakkında da dava açılmış gibi hüküm tesis edilmesinin hukuka aykırı olduğuna yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, Davaya konu icra takibinde … Tic. A.Ş.’nin borçlu olarak gösterilmiş ve bu borçlu yönünden de borca itiraz edilmiştir. Dava dilekçesinde davalılar kısmında 5 numaralı maddede aynen “… A.Ş. Vergi No: … (Ticaret Sicil Değişikliği İle Yeni Kayıttır) – … Tic A.Ş. Vergi Dairesi; … (Ticaret Sicil Değişiklik Sebebi İle Eski Kayıt)” yazdığı, mahkemece yapılan tensip tutanağında da … Tic A.Ş.’nin davalı olarak gösterilmediği anlaşılmıştır. Davacı vekili tarafından verilen 22/06/2017 ve 25/12/2019 tarihli dilekçelerinde açıkça;”….Tüm bu sebeplerle ticaret sicil kayıtlarında da görüleceği üzere hisse devri sonucu yaptığımız araştırmalar neticesinde aynı vergi numarası ve adres ile iş bu dava tarihi itibari ile güncel olarak … ANONİM ŞİRKETİ olarak faaliyet göstermektedir. Bu sebeple işbu davada davalı sıfatına … ANONİM ŞİRKETİ haizdir. Diğer eski unvana sahip … SAN. TİC AŞ Firmasının davalı olmadığı ” belirtilmiştir. Dosya arasında bulunan davalı … ADİ ORTAKLIĞI TİCARİ İŞLETMESİ’ nin 04.05.2015 tarihli ticaret sicil gazetesi kayıtları incelendiğinde; “… İnşaatı Adi Ortaklığı Ticari İşletmesinin kurucu ortaklarından olan … San. Tic Aş’ nin hisselerinin tamamının, 10.04.2015 tarihli karar ile tasfiye edilerek … A.Ş.’ye devrettiği” görülmektedir. 04.05.2015 tarihli ticaret sicil gazetesi kayıtlarından, … Ticari İşletmesinde yapılan bu değişikliğin, İstanbul Beyoğlu …Noterliğinin 26.03.2015 tarih ve … Yevmiye numarası ile akdedilen “Protokol” ile yapıldığı ve tüm hisseleri tasfiye edilerek … AŞ’ ye devredildiği anlaşılmıştır. Mahkemece 26/12/2019 tarihli duruşmanın ara kararı uyarınca …’ün UYAP’a davalı olarak kaydının yapılmasına karar verilerek, … Tic A.Ş.’ye dava dilekçesinin tebliğ edildiği ve bu davalı adına davalılar vekili tarafından cevap verilerek husumet itirazında bulunmuştur. Dava dilekçesinde … Tic A.Ş.’nin davalı olarak gösterilmediği, yargılama aşamasında davacı tarafından verilen 22/06/2017 ve 25/12/2019 tarihli beyan dilekçelerinde de açıkça beyan ettiği üzere, … şirketinin … Adi Ortaklığındaki tüm hisselerini … İnşaat’a devretmiş olması sebebiyle fatura tarihlerinde … Adi Ortaklığının hissedarı olmadığı ve … ANONİM ŞİRKETİ’nin … Adi Ortaklığının ortağı olduğu ve dava dilekçesinde ortaklığı oluşturan şirketlerin doğru olarak gösterildiği anlaşılmıştır. Bu durumda mahkemece davalı olarak dava dilekçesinde gösterilmeyen … A.Ş.’nin davalı olarak uyap sistemine kaydının eklenerek davaya dahil edilip yukarıdaki şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmadığından, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülerek, … Tic. A.Ş.’nin istinafa konu karardan çıkarılmak suretiyle HMK.nın 353/1-b2 maddesi uyarınca kararın düzeltilerek yeniden esas hakkında karar vermek gerekmiştir.
DAVALILAR VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE, Davalılar vekili istinaf dilekçesinde, yerel mahkemece HMK 320 maddeye uygun ön inceleme duruşması yapılmadığını ve ön inceleme duruşmasında uyuşmazlığın tespit edilmediğini ileri sürmüş ise de, mahkemece 16.06.2016 tarihli ön inceleme duruşmasında uyuşmazlık tespiti yapılmış olup, açıkça bahsi geçen ön inceleme duruşmasında iddia ve savunmanın zapta geçilerek uyuşmazlığın, davacının davalılardan takibe konu fatura kaynaklı alacaklarının bulunup bulunmadığı hususlarına ilişkin olduğu tespiti yapılmış ve zapta geçirildiği ve ön inceleme duruşmasının usulüne uygun yapıldığı anlaşılmakla, davalılar vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Mahkemece taraf delillerinin ibrazı sağlanarak, bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.Mahkemece, tarafların ticari defter ve kayıtları incelenmek suretiyle Bilirkişiler Mali Müşavir …, İnşaat Mühendisi Prof.Dr. … ve Hukukçu Prof.Dr. …’dan kök ve ek rapor alınmıştır. Mahkemece, Bilirkişiler Muhasebeci …, Hesap Bilirkişisi …, Maden Mühendisi Bilirkişi … ve Maden Hukuku Bilirkişisi …’dan kök ve ek raporlar alınarak istinafa konu karar verilmiştir. HMK’nın 146.maddesine göre hakim delillerden davanın yeterince aydınlandığı kanaatine varırsa tahkikatı bitirebilir. Bu hükümle birlikte yukarıda belirtilen tesbitler ve ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde ; mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davalılar vekilinin, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verildiğine yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. HMK 282 maddesinde “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.” yasal düzenlemesi yer almaktadır. Davalılar vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri yargılama aşamasında verilen itiraz ve beyan dilekçeleri ile de ileri sürülmüş, ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporlarında bu iddialar ve itirazlar değerlendirilmiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı; Dosyaya ibraz edilen davalı tarafça gönderilen e-postaların içeriğinden fatura içeriğine ve kumların alınmadığına yönelik bir itiraz bulunmadığı anlaşılmıştır. Davalı tarafça verilen beyan dilekçelerinde davaya konu faturalara ilişkin hakedişin yetkili kişiler tarafından imzalanmadığı belirtilerek kabul edilmediği beyan edilmiş isede önceki hakedişlere ait maillerinde yine aynı şekilde davalı ortaklık adına … tarafından gönderildiği ve davacı tarafça imzalanarak davalı ortaklığa teslim edildiği anlaşılmıştır. Davalılar, taraflar arasında akdi bir ilişki bulunmadığını ve bu sebeple TTK 21. Maddenin somut uyuşmazlıkta uygulanamayacağını ileri sürmüşse de taraflar arasında akdi ilişkinin varlığı dosyaya ibraz edilen mail yazışmalarından ve tarafların ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi sonucu düzenlenen rapor içeriklerinden anlaşılmıştır. İddia, savunma, bilirkişi raporundaki tesbitler ve dosya kapsamındaki tüm bu deliller hep birlikte değerlendirildiğinde, takibe dayanak faturaya konu kumların davacı tarafça davalı tarafa teslim edildiği ve fatura bedellerinin davalı tarafça davacıya ödenmediği ve takip tarihi itibariyle takip talebinde talep edilen miktar yönünden davacının alacaklı olduğu, anlaşılmakla; Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde; mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davaya ve takibe konu alacağın faturaya dayalı likit alacak olduğu da gözetildiğinde davalılar vekilinin icra inkar tazminatı ve mahkemenin kabulüne yönelik tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak; davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılarak, dairemizce yukarıdaki açıklamalar ışığında karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; A-Davalıların istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, B-Davacının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/11/2020 tarih ve 2016/93 Esas 2020/769 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak; 1-Davalı … Adi Ortaklığının taraf ehliyeti bulunmadığından pasif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle DAVANIN USULDEN REDDİNE, 2-Davalılardan … Anonim Şirketi, … Ticaret A.Ş., … Ticaret A.Ş., … Ticaret A.Ş. ve … Tic. A.Ş. açısından açılan davanın KISMEN KABULÜ ile, bu davalıların İstanbul … İcra Dairesinin … sayılı takip dosyasında yaptıkları itirazın iptali ile takibin asıl alacak ve takipten itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte ödeme emrindeki koşullarla bu şekilde devamına, 3-Fazlaya ilişkin istemin reddine, 4- Kabul edilen asıl alacağın %20 oranındaki 625.777,69-TL. icra inkar tazminatının Davalılardan … Anonim Şirketi, … A.Ş., … A.Ş., … A.Ş. ve … Tic. A.Ş.’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 5-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 213.734,37-TL ilam harcından peşin alınan 42.128,81-TL’nin mahsubu ile bakiye 171.605,56-TL ilam harcının davalılar … Anonim Şirketi, … Ticaret A.Ş., … A.Ş., … A.Ş. ve … Tic. A.Ş.’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına, 6-Davacı tarafından yatırılan 29,20-TL ve 42.128,81 TL peşin harç olmak üzere toplam 42.158,01‬-TL’nin davalılar … Anonim Şirketi, … A.Ş., … A.Ş., … A.Ş. ve … Tic. A.Ş’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, 7-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 119.913,88-TL vekalet ücretinin davalılar … Anonim Şirketi, … Ticaret A.Ş., … Ticaret A.Ş., … Ticaret A.Ş. ve … Tic. A.Ş’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, 8-Davalılar … Anonim Şirketi, … A.Ş., … A.Ş., … A.Ş. ve … Tic. A.Ş. kendilerini vekille temsil ettirmiş olmakla, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 26.238,06-TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalılar … Anonim Şirketi, … A.Ş., … Ticaret A.Ş., … A.Ş. ve … Tic. A.Ş. müştereken ve müteselsilen verilmesine, 9-Davacı tarafından yapılan 8.324,10-TL yargılama giderinin red ve kabul durumuna göre takdiren oranlayarak 7.698,80-TL’nin davalılar … Anonim Şirketi, … Ticaret A.Ş., … A.Ş., … A.Ş. ve … Tic. A.Ş’den tahsili ile davacıya verilmesine; bakiye kalan bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, 10-… İnşaatı Adi Ortaklığı Ticari İşletmesi kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 5.100,00-TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile … İnşaatı Adi Ortaklığı Ticari İşletmesine verilmesine, 11-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 12-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 59,30.TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 13-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalılar tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 14-Dairemiz karar tarihi itibariyle ve Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 213.734,37’er.TL istinaf karar harcından, istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 53.433,59’ar.TL harcın mahsubu ile bakiye ‬160.300,78’er.TL’nin istinaf eden davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 15-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 61,00.TL dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gidiş – dönüş masrafı olmak üzere; toplam 223,10.TL yargılama giderinin davalılardan … Anonim Şirketi, … Ticaret A.Ş., … Ticaret A.Ş., … A.Ş. ve … Tic. A.Ş’den alınarak davacıya verilmesine, 16-Davalılar tarafından istinaf aşamasında sarf edilen yargılama giderinin üzerlerinde bırakılmasına, 17-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 06/07/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.