Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/591 E. 2023/1072 K. 22.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/591 Esas
KARAR NO: 2023/1072 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/297 Esas – 2020/717 Karar
TARİH: 23/11/2020
DAVA: Menfi Tespit (Taşıma Sözleşmesi Kaynaklı)
KARAR TARİHİ: 22/06/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkil şirket ile davalı şirket arasındaki taşıma sözleşmesi uyarınca taşınacak ürünlerin müvekkili tarafından davalı firmaya 08/09/2016 tarihinde düzgün bir şekilde paketlenmiş olarak teslim edildiğini, taşınacak ürünlerin gemilerde kullanılan mutfak ekipmanları olduğunu, taşıma bedeli olarak müvekkilinden 35.519,07 TL talep edildiğini taşınacak ürünlerin değerinin ise 18.565,87 Euro olduğunu, taşımanın hava ve kara yoluyla gerçekleştirilecek olduğunu, davalı ile ürünlerin 13/09/2016 tarihinde teslim edilmesi hususunda anlaşıldığı halde ürünlerin havaalanında bekletildiğini ve uçağa geç yüklendiğini, gümrük işlemlerine ancak 16 Eylülde başlanıldığını, bu tarihte gümrük işlemlerinde sorunlar yaşandığını ve davalı tarafça işlemlerin tamamlanamaması nedeniyle ürünlerin teslim edileceği gemilerin teslimat yapılacak şehirlerden ayrıldığını, sonrasında alıcı gemilerin İspanya’nın Cadiz Limanına demir atacağının öğrenildiğini, teslimatın burada yapılması için gerekli işlemlere başlanıldığını fakat davalının teslimatı yine gerçekleştiremediğini, davalı ile yapılan anlaşmanın kapıdan kapıya teslim şeklinde olduğunu, davalının taahhüt ettiği tarihte ürünleri teslim etmediğinden alıcı firmanın ürünleri başka yerden iki katı fiyatına temin ettiğini ve bu nedenle uğramış olduğu zararı müvekkil şirketten talep ettiğini ayrıca sözleşmeyi fesh ettiğini, geç teslim nedeniyle müvekkili şirketin 18.565,87 Euro değerindeki mallarının yararsız hale geldiğini, taşınan malların şuan yurt dışında olduğunu ve geri getirilmesi halinde zararın iki katına çıkacağını, teslimatın yapılamaması nedeniyle işlerin iptal olduğunu, davalı tarafından taşıma ücretinin ödenmesi için borç maili atıldığını ve müvekkilinin icra tehdidi altında olduğunu beyanla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkili şirketin davalıya 33.519,07 TL taşıma ücreti ve bu ücretin vade farkından dolayı borcunun olmadığının tespiti ile şimdilik 2.000 TL zararın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkili aleyhine açılan davayı kabul etmediklerini, HMK’nın ”Yetki Sözleşmesi ” başlıklı 17.maddesine göre yetki itirazında bulunduklarını, taraflar arasında düzenlenen sözleşmede uyuşmazlıkların çözümü için İstanbul Mahkemelerinin yetkili kılındığını, davanın bu mahkemelerde açılması gerektiğini, dava konusu taşımanın uluslararası nitelikte bir havayolu taşıması olup, uyuşmazlığın çözümünde Montreal Sözleşmesi hükümlerinin öncelikli olarak uygulanması gerektiğini, sözleşmenin 31.maddesi uyarınca gecikme durumunda şikayetin en geç bagaj ya da kargonun kendi kullanımına verilmiş olması gereken tarihten itibaren 21 gün içerisinde taşıyıcısına ihbarda bulunulmaması halinde taşımacıdan tazminat talep edilemeyeceğini, davacının emtianın hasarlı olduğunun tespiti için taşıyıcıya hakdüşürücü süre içerisinde usulüne uygun ve süresinde ihbarda bulunduğunu ispat etmekle mükellef olduğunu, aksi takdirde davanın reddinin gerektiğini, davacının belirsiz alacak veya kısmi dava açmakta hukuki yararının olmadığını, müvekkilinin dava konusu taşımaları sözleşme uyarınca yerine getirdiğini, müvekkil şirket tarafından taahhüt edilmiş bir teslim tarihi süresinin olmadığını, makul süre içerisinde teslimin yapıldığını, müvekkili tarafından teslimin en kısa sürede yapılması için gerekli çaba gösterilmiş ise de müvekkilinden kaynaklanmayan durumlar geliştiğinden sürece müdahale imkanı olmadığını, gümrük işlemleri sürecinin hiçbir suretle teslim süresinden sayılmadığını, bu işlemlerden kaynaklanan gecikmelerden müvekkili şirketin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, ayrıca davacının zarar iddiasını ispata yarar hiçbir belge veya belge sunmadığını, müvekkilinin davacıdan navlun ücreti talep edemeyeceğine dair iddiasının kabul edilemez olduğunu beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 23/11/2020 tarih 2019/297 Esas 2020/717 Karar sayılı kararında;”…Tüm bu açıklanan nedenlerle; dava konusu taşımaların geç teslim edilmesinin davalının kusurundan kaynaklanmadığı, davalı tarafından taşımanın belirli bir süre içerisinde yerine getirileceğine dair taahhüt verilmediği, bu hususta taşıma senedinde bir kayıt bulunmadığı, taşımaların resmi tatillere denk gelmesi nedeniyle geciktiği, ancak davalının resmi tatillerin bitiminin ertesi günü emtiaları teslim ettiği, taşımaların teslim süresinin makul olduğu, ayrıca gümrük işlemleri nedeniyle taşımaların geciktiği, gümrük işlemlerindeki gecikmeden davalının sorumlu olmadığı anlaşılmakla, taşımanın geç teslim edilmesi nedeniyle davacının uğradığı zararlardan davalının sorumlu olmadığı ve taşıma ücretinin davacı tarafından ödenmesi gerektiği sonucuna varılarak davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulmuştur. …”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, Davalı vekili yararına AÜTT gereği tayin ve takdir olunan 5.327,86 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Müvekkili ile davalı şirket arasında akdedilen taşıma sözleşmesi uyarınca 08.09.2016 tarihinden malların taşımacı davalıya teslim edildiğini, taraflar arasındaki anlaşma gereği malların 13.09.2016 tarihinde Marseille 15.09.2016 tarihinde ise Genova’ya teslim edilmesi gerekirken davalının ihmali nedeniyle malların zamanında teslim edilemediğini, müvekkilinin yararsız hale gelen geç teslim nedeniyle maddi zarara uğradığını, ticari itibarının zedelendiğini, üstüne üstlük davalıya 33.519,07 TL taşıma ücreti ödemek zorunda kaldığını, tarafımızca taşıma ücretinin iadesi ve uğranılan zararın tazmini nedeniyle davanın açıldığını, yerel mahkemece eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile davanın reddine karar verildiğini, 25.11.2019 tarihli dilekçe ile bildirdiği tanıkları dinlenmeden dosyanın bilirkişi heyetine verildiğini, sonrasında rapora itiraz dilekçesinde tanıklarının dinlenmediği beyan edilmiş ise de yerel mahkeme tarafından dikkate alınmadığını, yerel mahkeme gerekçesi geç teslimi kabul etmekle birlikte davalı yanın kusurlu olmadığı yönünde olduğunu, davalının müvekkiline teslim tarihi için taahhütte bulunduğu, sunulu e postalar ile belli olup tanık anlatımları ile ispatlanacağını, fakat yerel mahkemece tanıklarının dinlenmediğini,Karara dayanak bilirkişi raporunda yapılan değerlendirmelerin baştan sona hatalı olduğunu, bilirkişi heyeti taşınan mal teslim edilmiş, taşıma işi sonlanmış kabul ederek rapor düzenlediğini, olayda taşıma işi tamamlanmadığını, davalı yanca taşınan malların alıcıya teslim edilmediğini, davalının taşıma bedeli navlun talep edebilmesi için öncelikle taşıma işinin eksiksiz ifa edilmesi gerektiğini, talep edilen navlun bedelinin iadesi uğranılan zarardan değil taşıma işi eksiksiz yapılmadığından talep edildiğini, TTK MADDE 870’de taşımanın tamamlanması halinde ancak gönderinin menfaati oranında ücret talep edilebileceğinin düzenlendiğini, geç teslim edilen mallara ilişkin müvekkilinin herhangi bir menfaat elde etmediğini aksine zarara uğradığını, davalı taşıyıcının navlun ücretine hak kazanmadığını, aksine yorumun hatalı olduğunu, MONTREAL SÖZLEŞMESİNİN 19. maddesi uyarınca talep edilen zararın malların işe yaramaz hale gelmesi ve ticari itibar kaybına ilişkin olduğunu, müvekkilinin dava konusu malları kullanamadığını, satış işlemi de yapılamadığını, malların gümrükte kaldığını, halihazırda malların satışı yapılamamışken zarar olmadığı yönünde rapor düzenlenmesinin hatalı olduğunu, dosyaya sunulu müşteri yazışmalarında alıcının malları almaktan vazgeçtiği malların satışının yapılamadığının belli olduğunu, satışın iptal edildiğine dair deliller raporda değerlendirilmediğini, teslim edilemeyen mallar nedeniyle müvekkilinin bu firmalarla iş yapamadığını, ticari itibar kaybı yaşandığını, müşterinin iptal yazısı ilk derece mahkemesine sunulmuş olup inceleme kolaylığı açısından tekrar sunulduğunu, Bilirkişi raporunun giriş kısmında taşımaya geç başlandığının yazılı olduğunu, raporda 08.09.2016 tarihinde malların taşıma için davalı firmaya teslim edildiğinin belli olduğunu, malların aynı tarihte çıkışının yapılmayıp bekletildiğini, mallar uçağa yüklenip sevkiyata başlanmadığından taahhüt edilen 13 Eylül tarihinde teslimat gerçekleşmediğini, malların Sabiha Gökçen Havalimanında bekletilmesinin makul bir açıklamasının olmadığını, raporda yazılanın aksine gecikmenin sebebi tam olarak bu bekletilme olduğunu, 13 eylülde mallar Milonaya ulaşmadığı için Gümrükte sorun çıktığını, bu hususunda resmi tatiller bayram tatili ile bir bağlantısının olmadığını, kaldı ki eşyanın taşındığı ülkede resmi tatilde olmadığını, Türkiye içinde resmi tatil de planlı önceden bilenen bir tatil olup davalı arada bayram olduğunu bildiği halde taşıma süresi hususunda taahhütte bulunduğunu, Davalı kargoları 4 günde teslim etmeyi taahhüt ettiğini, davalının ürünleri Sabiha Gökçen Havalimanın da bekletmesinin sebebi uçağın dolu olmasından kaynaklandığını, gerekli organizasyon davalı yanca yapılmadığından taşıma işinin aksadığını, bilirkişilerce bu husus değerlendirilmediğini, gerekçeli kararda da bu iddialarının dikkate alınmadığını, bilirkişi raporunun f kısmında yer alan davalı mailinde müvekkile 13 Eylül de malların Milano Gümrük İdaresine sunulduğu bilgisinin verildiğinin yazılı olduğunu, raporun devamında anlaşılacağı üzere 13 Eylül’de mallar daha Sabiha Gökçen Havalimanında olduğunu, davalı müvekkiline hatalı bilgi verildiğini, bu hususun bile davalı yanın kusurlu olduğunu göstermekte olduğunu, Sayın Mahkemece davalı yandan sipariş tarihi olan 08.09.2016 ile 16.09.2020 tarihleri arasındaki müşteri hizmetleri telefon görüşmelerinin istenmesini talep edilmiş ise de bu delili de toplanmadan karar verildiğini, şayet kayıtlar istenseydi Müşteri Hizmetleri tarafından malların 4 günde teslim edileceğinin bilgilendirildiğinin ortaya çıkacağını, Karşı vekalet ücretinin hatalı hesaplandığını, dava tümden reddedilmiş olup nispi vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, tüm yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında yapılan taşıma sözleşmesi nedeniyle talep edilen taşıma ücreti nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti ile ödenen ücretin istirdadı ve uğranılan zararın tazmini talebine ilişkindir. Davacı taraf, yargılama sırasında taşıma ücretinin ödendiğini, davanın istirdat davasına dönüştüğünü beyan etmiştir. Mahkemece, davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Somut olayda, taraflar arasında 26.03.2013 tarihli taşıma sözleşmesi akdedildiği, 08/09/2016 tarihli göndericisinin davacı olduğu, alıcılarının … ve … olduğu 2 adet taşımanın yapılması konusunda tarafların anlaştığı, yükün İzmir’den İstanbul’a karayolu ile, daha sonra İstanbul’dan İtalya’ya havayolu ile ve oradan da karayolu ile alıcılara ulaştırılacağının kararlaştırıldığı, taşımanın multimodal -karma taşıma şeklinde organize edildiği, taşıma sürecinde hava taşımasından kaynaklı gecikme-süre aşılması iddia edilmekte olup uyuşmazlığa konu davada, taşıma Türkiye’den İtalya’ya yapıldığından, Türkiye ve İtalya Montreal Konvansiyonuna taraf olmaları dikkate alındığında, somut olayda Montreal Konvansiyonu hükümleri, Konvansiyonda yer almayan hükümler açısından iç hukuk kuralları uygulama alanı bulacaktır.Montreal Konvansiyonu’nun düzenlediği en önemli konulardan biri taşıyıcının sorumluluğuna ilişkin hükümlerdir. Buna göre sözleşmeden doğan sorumluluğun neden olduğu zararlar; bedeni zararlar, maddi zararlar ve gecikmeden doğan zararlar başlığı altında düzenlenmiştir. Bedeni zararlar yolculara gelen zararları; maddi zararlar, bagaj ve yüklere gelen zararları; gecikme zararları ise eşya ve yolcunun taşınmasındaki gecikmeden doğan zararları kapsamaktadır.Montreal Protokolü ile değişik 19. maddesi hükmüne göre taşıyıcının, hava taşımasındaki yolcu, bagaj veya eşyanın gecikmesinden doğan zarardan sorumlu olduğu, davacının gecikmeden kaynaklanan zararını ispat etmek zorundadır. HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” yasal düzenlemeleri de gözetildiğinde; davacı vekili tarafından mahkemenin kabulüne yönelik ileri sürülen istinaf sebepleri yargılama aşamasında verilen beyan dilekçeleri ile de ileri sürülmüş, ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi heyet raporunda bu iddialar değerlendirilmiştir.HMK’nın 146.maddesine göre hakim delillerden davanın yeterince aydınlandığı kanaatine varırsa tahkikatı bitirebilir. İlk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde, davacı vekilinin eksik ve yetersiz inceleme sonucu karar verildiğine yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Dava konusu taşımanın 08/08/2016 tarihinde İzmir-Milano şeklinde organize edildiği, Davalı tarafından yapılan taşımada taşıma süresinin aşılmasından söz edilebilmesi için; davalının dört (4) günde taşıma veya belirli tarih vererek taşıma yönünde taahhütte bulunduğunun taşıma senedinde işlenmiş olması veya bu yönde anlaşma olması gerektiği; dosyada böyle bir anlaşmanın mevcut olmadığı, hava yolu ile kargo taşımalarında Avrupa yönünde 5-7 günün normal taşıma süresi olduğunun söylenebileceği, somut olaya konu taşımanın taşımanın gerçekleştiği dönemin kurban bayramı ile çakışması ile yurt dışı gümrük işlemlerinin uzaması sebebiyle taşımanın 10 güne kadar uzadığı, gecikmenin dosya içeriğindeki yazışmalardan anlaşıldığına göre esasen gümrük işlemlerindeki aksamadan kaynaklandığı, davalının taşımanın gecikmesinde herhangi bir kusurunun olmadığı, meydana gelen zararlardan davalının sorumlu olmadığı anlaşılmakla; Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde; mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davacı vekilinin mahkemenin kabulüne ve davalı lehine hükmedilen vekalet ücretine yönelik tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Sonuç itibariyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,6‬0 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 22/06/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.