Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/58 E. 2023/52 K. 19.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/58 Esas
KARAR NO: 2023/52 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/748 Esas – 2020/428 Karar
TARİHİ: 16/10/2020
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 19/01/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; taraflar arasındaki ticari ilişkiden dolayı müvekkilinin davalı şirketten alacağını tahsil için davalı aleyhine, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından takibe geçildiğini, davalı tarafından başlatılan takibe HMK md 6 uyarınca Afyonkarahisar icra dairelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle ve borç yönünden itiraz edilerek takibin durdurulduğunu, davalı tarafça yapılan itirazın haksız ve yersiz olduğunu ve iptalinin gerektiğini, müvekkilinin havalandırma sektörüne ilişkin mal alım satımı, tamir ve işçilik hizmeti sunmakta olan bir tacir olduğunu, davalıya satılan malların ve verilen işçilik hizmetinin usul ve yasaya uygun olarak faturalandırılarak defterlere işlendiğini, müvekkilinin davalıdan işbu ticari ilişkiye ilişkin faturadan dolayı alacağının bulunduğunu, yetkili icra dairesinin TBK md 89 uyarınca müvekkilinin yerleşim yeri olan İstanbul olduğunu beyanla davalının takip dosyasına yaptığı haksız ve dayanaksız itirazın iptaline ve takibin devamına, davalı hakkında %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacı şirket ile müvekkili arasında ticari ilişki bulunduğunu, bu ilişkiye istinaden müvekkili şirketçe davacı şirkete ödeme yapıldığını ve müvekkili şirketin borcunun bulunmadığını, bu hususun müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtları incelendiğinde açıkça ortaya çıkacağını, icra takibi ve dolayısıyla işbu davanın müvekkilinin yerleşim yeri olan Afyonkarahisar’da açılması gerekirken yetkisiz yerde takip ve dava açıldığını, davacı taraf faturaya itiraz edilmemesi nedeniyle alacağın sabit olduğunu iddia etmekte ise de, faturanın tek başına alacağın varlığına karine teşkil edemeyeceğini, bunun yanında davacı tarafın faturaya konu malın teslim edildiğini ve hizmetin yerine getirildiğini kesin deliller ile ortaya koyması gerektiğini, kabul anlamına gelmemek kaydı ile takibe konu borç likit bir alacak olmadığından işbu davanın kabulü halinde tazminata hükmedilmesinin mümkün olmadığını beyanla davanın reddi ile davacının takip konusu alacağın %20’sinden aşağı olmamak kaydı ile kötüniyet tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesinin 16/10/2020 tarih ve 2018/748 Esas 2020/428 Karar sayılı kararında; “…Taraf ticari defterlerinde tüm faturalar ve ödemeler kayıtlı olmakla, sahibi lehine delil teşkil eden ticari defter kayıtları HMK md 222 kapsamında davacı yönünden kesin delil niteliği taşımaktadır. Mutabakatsızlığa (kur farkı alacağına) neden olan TL’den Euro’ya çevrilerek döviz cinsi ödeme mahsubu işlemi yönünden yapılan hukuki değerlendirmede, taraflar arasında akdi ilişkinin tamamen TL cinsinden yürütüleceğine dair tarafları bağlayıcı bir sözleşme bulunmadığına göre, davacının (ithal edilmiş malzeme satışları olduğu anlaşılan) Euro cinsi faturalarını yasal sürede itiraz etmeksizin aynen defterine kaydeden davalının, borcunun Euro cinsi olduğunu kabul etmiş sayılması gerektiği, nitekim bu uygulamanın taraflar arasında iki yıl boyunca sürmekle ticari teamül de oluşturduğu, bu nedenle TBK md 99/3 kapsamında davacının yabancı para cinsinden olan alacağını TL cinsinden veya Euro cinsinden talep etme, ödemeyi de TL cinsinden veya Euro cinsinden mahsup konusunda seçimlik hakkı olduğu, davacının bu hakkını ticari defterlerinde ve takip talebinde yabancı para cinsinden kullanmasının bu nedenlerle kabul edilebilir olduğu, davalının ise Euro cinsi borçları da TL cinsi ödeyerek yardımcı hesaplarında sadece TL ödeme şeklinde takip etmesinin hukuki veya sözleşmesel dayanağı bulunmadığı, bu durumda Euro cinsi ödemenin Euro cinsi fatura alacaklarını kapatmaması ve eksik kalması nedeniyle, davacının Euro cinsi faturalarından kalan bakiye alacağını davalıdan talep hakkı bulunduğu, ancak bu tutarın takip talebindeki tutar değil bilirkişi raporunda hesaplanan 2.166,59 Euro olduğu kanaatiyle davanın kısmen kabulüne, kabul edilen kısım yönünden alacak likit ve itiraz haksız olmakla davacının icra inkar tazminatı talebinin (takip kuru üzerinden %20 oranında) kabulüne, reddedilen kısım yönünden ise davacının takip başlatmakta kötüniyeti ispatlanamadığından davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.Ayrıca döviz cinsinden takip talebinde takip sonrası avans faizi yürütülmesi istenmişse de, 3095 sayılı Kanunun 4-a maddesine göre (taraflar arasında aksinin kararlaştırıldığı ileri sürülmemekle) döviz cinsi alacakla ilgili olarak istenebilecek temerrüt faizi, Euro cinsi mevduata Devlet bankalarınca uygulanan yıllık faiz oranı olabileceğinden, takip sonrası 3095/4-a faizi işletilmek suretiyle takibin devamına karar verilmiştir.”gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtlarına göre davacıya borcunun bulunmaması lehine delil teşkil etmekle birlikte, Euro cinsinden düzenlenen faturaları ödeme günündeki kur üzerinden ödemesinin usüle uygun olduğunu, TBK’nın 99. maddesinde; “Konusu para olan borç ülke parasıyla ödenir. Ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden ülke parasıyla da ödenebilir. Ülke parası dışında başka bir para birimiyle belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça, borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya vade ya da fiilî ödeme günündeki rayiç üzerinden ülke parası ile ödenmesini isteyebilir.” hükmünün yer aldığını, mahkeme kararında belirtildiği şekilde müvekkili şirket tarafından Euro cinsinden düzenlenen faturaların TL cinsinden ödeme şeklinde gerçekleştirildiğini ve yaptığı TL ödemelerin ödeme günündeki alış kurundan Euro’ya çevirerek mahsup yapıldığını, müvekkilinin defterlerindeki kayıtlar TBK’nın 99. maddesine uygun şekilde yapıldığından davacının alacağının bulunmasının olanaksız olduğunu, müvekkilinin Euro cinsi faturaları TL cinsinden ödediğini, ödeme günündeki rayiç değeri üzerinden Euro’ya çevirerek borcundan mahsup ettiğini, TL faturalarını da TL cinsinden mahsup ettiğini, söz konusu TBK hükmü gereğince taraflar arasında yazılı düzenlenmiş bir sözleşme bulunmamakla birlikte ayrıca düzenlenen faturalarda da herhangi bir vade öngörülmediğini, müvekkilince ödeme günündeki rayiç üzerinden Euro faturaların TL cinsinden ödendiğini, bu sebeple de tarafların ticari defter ve kayıtlarının TL kısmının uyumlu olduğunu, TTK’nın 1530/4 maddesine göre faturada ödeme süresi 30 gün olup, müvekkili tarafından söz konusu süre içerisinde ödeme tarihindeki kur üzerinden ödemeler yapılmış olduğundan, müvekkilinin davacıya borçlu konumda olmasının olanaksız olduğunu, bu hususların mahkemece göz önüne alınmadığını, yabancı para üzerinden düzenlenen fatura ve kur farkı alacağı iddiasında, müvekkilinin TL cinsinden yaptığı ödemelerin, ödeme tarihindeki kur dikkate alınarak yabancı paraya çevrileceğini ve fatura tarihindeki yabancı para ile arada meydana gelen fark varsa, bunun kur farkı olarak davacıya ödeneceğini, müvekkilince ödeme tarihindeki kurun dikkate alınarak ödeme yapıldığını, dosya kapsamında düzenlenen raporlarda bu hususun gözardı edildiğini, mahkeme kararında yerinde olmayan bir diğer hususun, hükme esas alınan kök ve ek raporun tamamen hatalı, eksik ve bilimsellikten uzak olması olduğunu, söz konusu raporlara itirazlarının hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, bilirkişice raporun gereği gibi incelenmeksizin tanzim edildiğini, davacının müvekkili şirketten alacaklı olduğu kanaatine varılsa dahi bu hususun bilirkişice kesin ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde hesaplanması gerektiğini, bilirkişi raporunda, davacının kayıtlarını olması gerektiği gibi düzenlemediğini, söz konusu yanlışlık sebebiyle müvekkilin TL borçlarından mükerrer tahsilat yaptığını belirtmesine rağmen, doğru şekilde düzenlenmeyen kayıtlara istinaden davacıyı alacaklı konumuna getirdiğini, bu hususun hem kök hem de ek raporun çelişkili olduğunu ve hükme esas alınamayacağını açıkça ortaya koyduğunu, 26.03.2019 tarihli kök raporda, hem davacı şirketi hem de müvekkili şirketi alacaklı çıkardığını, ayrıca kök raporda davacı tarafın kayıtlarının usulüne uygun düzenlenmediğinin belirtildiğini, ek raporda sadece davacı tarafın alacaklı olduğunun tespit edildiğini, mahkemece her iki rapor arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla alanında uzman farklı bir bilirkişiden rapor tanzimine karar verilmesi gerekirken gelişigüzel düzenlenen rapor doğrultusunda karar verildiğini, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmesine rağmen reddedilen kısım yönünden ise lehlerine kötü niyet tazminatına hükmedilmemiş olup kararın bu yönüyle de istinafa başvurduklarını, davacı tarafça, takip konusu alacağın belirlenebilir olmasının, defterlerinde bu hususu tespit edebilme imkanlarının bulunmasının, buna rağmen yüksek miktarda müvekkili şirket aleyhine takip başlatılmasının kötüniyet göstergesi olduğunu, bu sebeple reddedilen kısım yönünden müvekkili şirket lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, davacı tarafça icra takibinde avans faizi talep edildiğini, mahkemece talebi aşar mahiyette takip sonrası 3095/4-a faizi işletilmek suretiyle takibin devamına şeklinde karar verildiğini, faiz yönünden davacı tarafın talebi esas alınarak karar verilmesi gerektiğini talep ve beyanla İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/748 E. 2020/428 K. Sayılı 16.10.2020 tarihli kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, bakiye cari hesap alacağının tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı taleplerine ilişkindir.Davacı tarafından, davalı aleyhine İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası ile 2.478 Euro bakiye cari hesap alacağının işleyecek yıllık %19.50 oranında avans faizi ile tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatılmış, davalı tarafından süresi içerisinde icra dairesinin yetkisine, borca ve ferilerine itiraz edilmiş, takibin durması nedeniyle eldeki dava açılmış, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karara karşı davalı taraf istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği; taraflar arasındaki ticari ilişkide davacı tarafından davalı adına, hem Türk Lirası hem de Euro cinsinden faturalar düzenlendiği ve cari hesapta ayrı olarak takip edildiği, davalı tarafından Euro cinsinden yapılan ödemelerin doğrudan Euro hesabından, TL cinsinden yapılan ödemelerin ise Euro’ya çevrilerek aynı hesaptan mahsup edildiği, davacının davalı adına TL cinsinden düzenlediği fatura toplamının 10.437,10 TL olduğu, bu faturaların cari hesabın TL kısmında yer aldığı, ayrıca bu kısımda Euro cinsinden düzenlenen faturaların TL karşılıklarının da yer aldığı, davalı tarafından yapılan 45.927 TL miktarlı ödemeden öncelikle TL fatura bedellerinin mahsup edildiği, kalan miktarın ise Euro’ya çevrilerek Euro hesaptan indirildiği, daha sonra davalı tarafından yapılan iki adet 25.766 TL miktarlı ödemenin de Euro’ya çevrilerek hesaptan mahsup edildiği, sonuç olarak davacının TL hesapta alacağı mevcut değilse de, Euro hesapta 2.166,59 Euro alacağının mevcut olduğu, her ne kadar kök bilirkişi raporunda davalının, davacı ticari defterlerinde 5.824,04 TL alacaklı olduğu tespit edilmiş ise de, gerçekte böyle bir alacağın olmadığı, davacının TL hesaba 45.927 TL miktarlı ödemeyi daha az miktarla kaydetmesinden kaynaklandığı, davalının ise tüm faturaları defterlerine TL cinsinden kaydettiği ve yaptığı ödemeleri de TL cinsinden mahsup ettiği, bu nedenle davacının davalı defterlerinde alacaklı görünmediği, taraflar arasında, ticari ilişkinin ve davalı tarafından yapılacak ödemelerin TL veya Euro cinsinden olacağı şeklinde bir anlaşma olmadığı, davacı tarafından her iki para birimi ile fatura düzenlendiği gibi, davalı tarafından da her iki para birimi ile ödeme yapıldığı, davacının Euro hesabında, yapılan TL cinsinden ödemeleri Euro’ya çevirerek mahsup etmesinde TBK’nın 99. maddesine aykırılık bulunmadığı, buna göre bilirkişi raporlarının Mahkemece denetlenebilir olduğu, reddedilen alacak miktarı yönünden davacının takipte kötü niyetli olduğu ispat edilemediğinden Mahkemece davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesinde ve takipte talep edilen alacak Euro cinsinden olduğundan, alacağa takip tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesinde düzenlenen oranda temerrüt faizi işletilmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik olmadığı, davalı vekilinin istinaf başvurusunun haksız olduğu anlaşılmıştır.Açıklanan nedenlerle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi, kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.374,91 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 198 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.176,91‬ TL harcın istinaf eden davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 19/01/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.