Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/558 E. 2023/1031 K. 22.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/558 Esas
KARAR NO: 2023/1031 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/660 Esas – 2020/360 Karar
TARİHİ: 24/09/2020
DAVA: Alacak
KARAR TARİHİ: 22/06/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, taraflar arasında 01/11/2015, 28/12/2015 ve 01/08/2016 tarihli 3 adet Proaktif İş Ortaklığı sözleşmeleri akdedildiğini, bu sözleşmeler kapsamında müvekkili şirketin davalılardan …, … ve … bayilik kod numaraları ile 3 ayrı proaktif bayilik aldığını, müvekkilinin anılan sözleşmeler kapsamında 01/11/2015 tarihinden itibaren davalıların proaktif bayisi olarak İstanbul ilinin Avrupa yakasında ve Trakya bölgesinde müşterilere hizmet vererek davalıların ürün ve hizmetlerinin tanıtım, satış ve pazarlamasını geçekleştirdiğini, abonelik sözleşmelerinin yapılmasına ve sonlandırılmasına aracılık ettiğini, anılan sözleşmelerden doğan tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini, Türk Telekom şirketinin üst yönetimindeki değişikliklerden sonra davalı şirketlerin müvekkili şirkete Beşiktaş … Noterliği’nce düzenlenmiş 01/08/2017 tarih ve … yevmiye numaralı ihbarnameleri göndererek dava konusu proaktif iş rtaklığı sözleşmelerini haksız bir biçimde feshettiklerini, davalı şirketlerin anılan fesih ihbarı beyanlarının 5 nolu bendindeki talepleri ile sözleşmelerden doğan borçlarını yerine getirmediğini, bu sebeple müvekkili tarafından dava konusu sözleşmelerin haklı nedenle feshedildiğini, bu feshin Bakırköy … Noterliği’nce düzenlenen 16/08/2017 tarih ve … yevmiye numaralı cevabi ihbarname ile davalı şirketlere bildirildiğini, müvekkili şirketin anılan sözleşmeler kapsamındaki bayilik faaliyetleri nedeni ile …’ten KDV dahil 438.653,00-₺, …’dan KDV dahil 289.611,43-₺ ve …’dan KDV dahil 51.124,71-₺ olmak üzere KDV dahil toplam 779.389,14-₺ fatura alacağı bulunduğunu, sözleşmelerin feshi ile birlikte taraflar arasındaki cari hesap ilişkisinin de sonlandığını belirterek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile şimdilik her bir davalıdan 5.000,00-₺ olmak üzere 15.000,00-₺’lik kısmının avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle, karşı tarafın davaya konu sözleşmeler kapsamında yükümlendiği bayiilik faaliyetlerini yasal düzenlemelere riayet ederek ve basiretli bir tacir olarak yerine getirmediğini, cari hesap ekstresinden de davacı tarafın mevzu bahis ettiği faturaların kayıtlara alındığını ancak bedellerinin davacının müvekkillerine olan borçlarına mahsup edildiğini, artan bir miktarın bulunmaması nedeni ile ödeme yapılmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 24/09/2020 tarih 2018/660 Esas – 2020/360 Karar sayılı kararında; “Dava, taraflar arasında akdedilen Proaktif İş Ortaklığı sözleşmelerinden kaynaklanan cari hesap alacağının tahsili talebine ilişkindir. Mahkememizce taraflarca delil olarak sunulan sözleşmeler, ihtarnameler, faturalar vs. tüm deliller incelenmiştir. Davalı taraf; taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin 39.1 maddesinde sözleşmeden dolayı doğabilecek tüm uyuşmazlıklarda kendi defter kayıtlarının bağlayıcı kesin ve münhasır delil teşkil edeceğinin ve sözleşmenin bu maddesinin delil sözleşmesi niteliğinde olduğunun kabul edildiğini öne sürmüş olup, buna göre tarafların HMK 193/1 maddesi uyarınca delil sözleşmesi yapmış oldukları anlaşılmıştır. Yüksek Yargıtay’ın yerleşik uygulaması ve HMK 193/2 maddesi uyarınca taraflar arasındaki münhasır delil sözleşmesine rağmen bu delilin aksi yine aynı kuvvetteki başka bir delille ispatlanabileceği gibi taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını imkansız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmeleri geçersizdir. Delil sözleşmesinin varlığı davacı tarafın yasal delillerini sunma olanağını ortadan kaldırmayacağı gibi ticarî defter ve kayıtlarının incelenmesine de engel teşkil etmeyecektir. Uyuşmazlığın sözleşme ilişkisi ve dayanak faturalardan kaynaklanması nedeni ile davacının dava tarihi itibari ile alacağının belirlenebilmesi için dayanak faturalar, tarafların dava konusu borç dönemine ilişkin ticari defter ve kayıtları incelenerek tarafların dosyaya sunduğu kayıt ve belgeler de nazara alınarak davacının dava tarihi itibari ile davalılardan alacaklı olup olmadığının, alacaklı ise miktarının denetime elverişli şekilde tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. 26/04/2019 tarihli bilirkişi kurulu raporunda özetle “…1- Davacı şirket ile Davalı şirketler arasında akdedilen sözleşmeler kapsamında Davacı şirket tarafından yapılan tanıtım, satış ve pazarlama hizmetlerinden dolayı Davacı şirketin davalılardan alacaklı olduğu, 2- Sözleşme hükümlerine göre davacı tarafından tahakkuk esasına göre davalı firmalara hakkediş şeklinde faturalar kesildiği, 3- Davacı şirket tarafından verilen hizmet bedellerinin Davalı şirketlere fatura edildiği ve düzenlenen faturalardan kaynaklanan; … A.Ş’den KDV dahil 289.611,43-TL, … A.Ş’den KDV dahil 51.124,71-TL, … A.Ş’den KDV dahil 438.653-TL olmak üzere şirketlerde KDV dahil toplam 779.389,14-TL alacak bakiyesi bulunduğu tespit edilmiş, 4- Yapılan hizmet karşılığı davacı tarafından tanzim edilen faturalara İlişkin davalıların bir itirazının bulunmadığı ve dolayısıyla davalıların mezkur fatura münderecatındaki mal ve hizmetleri ile buna ilişkin faturaları kabul ettiğinin anlaşıldığı tespit edilmiş, 5- Davacı şirketin davalılar adına keşide etmiş olduğu faturalarının davacı şirketin yasal defterlerine kayıtlı olduğu ve fatura muhteviyatına veya bedeline davalı tarafından yasal süresinde herhangi bir itiraz yapılmadığı, davalılarca dava dosyasına bu yönde bir belge sunulmadığı TTK 23/3 md. göre 8 gün içinde İtiraz edilmeyen faturaların kabul edilmiş sayılacağı tespit edilmiş, 6- Davacı şirketin 2015, 2016, 2017 ve 2018 yıllarına ait Yevmiye ve Defteri Kebir ve Envanter defterlerinin usulüne uygun tutulduğu, yasal defter kayıtları ile muavin defter kayıtları ve hesap ekstrelerinin birbirini doğrular nitelikte olduğu, silinti ve kazıntı olmadığı tespit edilmiş, 7- Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Usulüne uygun tutulmuş ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt İçermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle İspatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. Belirtilen nedenlerde dolayı Davacının İncelenen yasal defterlerinin TTK ve HMK’nun aradığı şartları taşıdığı ve delil niteliğinde olduğu tespit edilmiş, 8- Dosya kapsamında Davacı şirketin alacağına yönelik Davalıları temerrüde düşürdüğüne dair temerrüt ihtarına rastlanmamış ve temerrüt faiz hesabı yapılmamıştır. VI. NETİCE Takdir Sayın Mahkemenin olmak üzere, dava dosyası ve ekinde ver alan her türlü bilgi, belge, tüm deliller. davacı ve davalı tarafın ticari defterleri üzerinde yanılan incelemeler ve değerlendirmeler neticesinde; Davacı şirketin 2015-2016-2017-2018 yıllarına ait ibraz ettiği ticari defterlerinin açılış tasdiklerinin zamanında ve usulüne uygun olarak yaptırılmış olduğu, defterlerin birbirini teyit eder şekilde tutulduğu, kayıtların düzenli ve yasalara uygun tutulduğu, ticari defterlerin HMK 222 maddesi uyarınca sahibi lehine delil vasfına haiz olduğu, Davalı şirketlerin 2015-2016-2017-2018 yıllarına ait ibraz ettiği ticari defterlerinin açılış tasdiklerinin zamanında ve usulüne uygun olarak yaptırılmış olduğu, defterlerin birbirini teyit eder şekilde tutulduğu, kayıtların düzenli ve yasalara uygun tutulduğu, ticari defterlerin HMK 222 maddesi uyarınca sahibi lehine delil vasfına haiz olduğu, sözleşme hükümlerine göre davacı tarafından tahakkuk esasına göre davalı firmalara hakediş şeklinde fatura edilen hizmetler karşılığı olmak üzere Davacının … A.Ş’den KDV dahil 289.611,43-TL, … A.Ş’den KDV dahil 51.124,71-TL, … A.Ş’ den KDV dahil 438.653-TL olmak üzere şirketlerde KDV dahil toplam 779.389,14-TL alacak bakiyesinin bulunduğu…” yönünde görüş bildirilmiştir. Davalı tarafın itirazlarının değerlendirilmesi için bilirkişi kurulundan ek rapor alınmıştır.17/06/2020 tarihli bilirkişi kurulu ek raporunun sonuç kısmında “…1- Davalılar vekilinin itiraz dilekçesinin irdelenmesi: Davalılar vekili …@…tr, …@…tr mail adresi ile Bilirkişi olarak …@hotmail.com adresine 08.01.2020 tarihinde gönderilen e-mail de; “… Danışmanlık -… dosyasına ilişkin ekte sunmuş olduğumuz dökümleri sizinle paylaşıyorum. Bu evraklar dışında şu aşamada paylaşacağımız başkaca herhangi bir evrak bulunmamaktadır. Ek rapora ilişkin itirazlarımızın bu belgeler ve dosyada bulunan diğer delillerimiz doğrultusunda düzenlenmesini arz ederiz” şeklinde beyanda bulunduğu ve rapor ekinde mail yazışması İbraz edilmiştir. 3- Davalılar vekilinin itiraz dilekçesinde İddia edildiği üzere ibraz ettiği muavin dökümlerde bakiye borç / alacak tutarlarının eşleştirilemediği, 4- Davalılar vekilinin itiraz dilekçesinde “taraflar arasındaki cari hesap ilişkisi uyarınca yapılması gereken mutabakatın olup olmadığını değerlendirmeksizin cari hesap mutabıklarının dikkate alınmadığı” yönündeki iddiasına ilişkin bir belge ibrazında bulunmadığı, 5- Davalılar vekilinin ibraz ettiği cari hesap dökümlerinde her bir şirkete ait ayrı ayrı bakiye borç / bakiye alacak tutarlarının belirtilmediği, tarafımızdan karşılaştırılma yapılmak suretiyle taraflar arasındaki cari hesap farklılığının devirlerden ve izahı yapılamayan virman – kesinti kayıtlarından kaynaklandığı, kesinti kayıtları ve virman kayıtlarının neden kaynaklandığının tespitijmı yapılamadığı, tarafımıza bu konu ile ilgili başkaca belge sunulamadığı, 6-Yukarı da izah edilen nedenlerle taraflar arasındaki fatura ve ödemelerin baz alınması suretiyle Kök raporumuzda da belirttiğimiz üzere; “Sözleşme hükümlerine göre davacı tarafından tahakkuk esasına göre davalı firmalara hakediş şeklinde fatura edilen hizmetler karşılığı olmak üzere Davacının … A.Ş’den KDV dahil 289.611,43 TL, … A.Ş’den KDV dahil 51. 124,71 TL, … A.Ş’ den KDV dahil 438.653 TL olmak üzere şirketlerde KDV dahil toplam 779.389,14 TL alacak bakiyesinin bulunduğu…” yönünde görüş bildirilmiştir. Mahkememizce bilirkişi kök ve ek raporu ayrıntılı ve denetime elverişli kabul edilmiştir. Tüm dosya kapsamından; davacı ve davalılar arasında 01/11/2015, 28/12/2015 ve 01/08/2016 tarihli 3 adet proaktif iş ortaklığı akdedildiği sabittir. Davacı taraf 01/11/2015 tarihinden itibaren davalıların proaktif bayisi olarak anılan sözleşmelerden ve mevzuattan doğan tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini ancak davalı şirketlerin Beşiktaş … Noterliği’nden gönderdikleri 01/08/2017 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnameleri ile anılan sözleşmeleri haksız bir biçimde feshettiklerini, anılan sözleşmeler kapsamındaki bayiilik faaliyetleri nedeni ile davalı şirketlerden fatura alacağı bulunduğunu iddia etmiş, davalı taraf davacı tarafın mevzu bahis ettiği faturaların kayıtlara alındığını ancak bedellerinin davacının kendilerine olan borçlarına mahsup edildiğini ve artan bir miktarın bulunmaması nedeni ile ödeme yapılmamış olduğunu savunmuştur. Yukarıda yazılı olan ve mahkememizce benimsenen bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere taraflar arasında akdedilen sözleşmeler kapsamında davacı tarafından yapılan satış ve pazarlama hizmetlerinden dolayı davacı tarafından tahakkuk esasına göre davalı şirketlere hak ediş şeklinde faturalar kesildiği, düzenlenen faturalardan kaynaklanan davalı … A.Ş.’den KDV dahil 289.611,43-₺, davalı … A.Ş.’den 51.124,71-₺, … A.Ş.’den KDV dahil 438.653,00-₺ alacak bakiyesinin bulunduğu, davacı tarafından tanzim edilen faturalara ilişkin davalıların bir itirazının bulunmadığından davalıların fatura münderecatındaki mal ve hizmetleri ile buna ilişkin faturaları kabul ettiği anlaşılmıştır. Davalı taraf davacı tarafın mevzu bahis ettiği faturaları kayıtlara aldıklarını ancak bedellerinin davacının kendilerine olan borçlarına mahsup edildiğini ve artan bir miktarın bulunmaması nedeni ile ödeme yapılmadığını savunmuş olup bu durumda davalı taraf savunmasında geçen alacağının varlığını TMK 6 maddesi uyarınca kesin deliller ile ispat ile yükümlüdür. Davalı taraf yasal süresinden sonra dosyaya delil olarak bir kısım belge sunmuş ise de davacı tarafın yasal süresinden sonra sunulan delillere muvafakatinin olmaması nedeni ile mahkememizce yasal süresinden sonra sunulan belgeler delil olarak incelenmemiştir. Tüm bu sebeplerden dolayı davacının faturaya dayalı alacağının varlığının HMK 222. madde hükümleri uyarınca ispatlandığı kabul edilmiştir. Diğer yandan dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nun 117 maddesi hükmünce bir alacağa temerrüt faizi yürütülebilmesi için bu alacağın muaccel olması yeterli olmayıp borcun kararlaştırılan kesin vadede ödenmemiş ya da alacaklının yöntemine uygun ihtarı ile borçlunun temerrüde düşürülmüş bulunması zorunludur. Somut olayda sözleşmelerde kararlaştırılan kesin vade bulunmadığı gibi davacının alacağına yönelik davalıları temerrüde düşürdüğüne dair temerrüt ihtarı dosyaya sunulmamıştır. Bu nedenle davacının temerrüt faiz talebi kabul edilmeyerek dava-ıslah tarihinden itibaren faize karar verilmiştir. Diğer yandan her bir davalı yönünden hüküm altına alınan tutar ile oran kurulmak sureti ile davalıların sorumlu oldukları yargılama gideri ve vekalet ücreti hesabı yapılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerektiği kanaatine varılmıştır.”gerekçesi ile, “-Davanın kabulü ile; Davalı … A.Ş. aleyhine açılan davanın kabulü ile toplam 51.124,71-₺ alacağın 5.000,00-₺’sinin dava tarihinden itibaren, geri kalan kısmının ıslah tarihi olan 11/06/2019 tarihinden itibaren işleyecek ticarî avans faizi ile birlikte davalı … A.Ş.’den tahsili ile davacıya verilmesine, Davalı … A.Ş. aleyhine açılan davanın kabulü ile toplam 289.611,43-₺ alacağın 5.000,00-₺’sinin dava tarihinden itibaren, geri kalan kısmının ıslah tarihi olan 11/06/2019 tarihinden itibaren işleyecek ticarî avans faizi ile birlikte davalı Avea A.Ş.’den tahsili ile davacıya verilmesine, Davalı … A.Ş. aleyhine açılan davanın kabulü ile toplam 438.653,00-₺ alacağın 5.000,00-₺’sinin dava tarihinden itibaren, geri kalan kısmının ıslah tarihi olan 11/06/2019 tarihinden itibaren işleyecek ticarî avans faizi ile birlikte davalı … A.Ş.’den tahsili ile davacıya verilmesine,” karar verilmiş ve karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar vekili istinaf dilekçesi ile, verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacı tarafın İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/660 Esas sayılı dosyası üzerinden ikame etmiş davasıyla müvekkili şirketler ile aralarında bir bayilik ilişkisinin kurulduğunu iddia ettiğini, bayilik ilişkisinin sona ermesinin ardından ise, bayilik ilişkisinin devamı boyunca yapmış olduğu işlere karşılık hak kazandığını iddia ettiği alacakların kendisine ödenmediğini ileri sürdüğünü; dosyaya sunmuş oldukları savunmalarında ise, davacı tarafa ödeme yapılmamasının sebebi olarak, müvekkili şirketlerce davacı tarafa tahakkuk ettirilen prim ve ceza kesintisi açıklamasıyla kesilen faturalar ve modem mutabakatı ile virman kaydı sebepleri ileri sürüldüğünü, bu tutarların mahsup edilmesinden sonra ise davacı tarafın müvekkili şirketlerden herhangi bir hak ve alacağı bulunmadığının ifade edildiğini; İlk Derece Mahkemesi kararı incelendiği zaman, hükme esas olarak dosyada mevcut 2 adet bilirkişi kök ve ek raporuna dayanılarak davanın kabulüne karar verildiğinin anlaşıldığını fakat yargılamanın devamı sırasında ilgili raporlara sunmuş oldukları itiraz dilekçelerinde de açıkça belirtmiş oldukları üzere, hükme esas kabul edilen raporlarda yapılan incelemelerin açıkça eksiklik teşkil etmekte olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 222. Maddesine ve taraflar arasında mevcut Sözleşme hükümlerine aykırılık teşkil etmekte olduğunu; Taraflar arasındaki sözleşmenin davacının sözleşmeye aykırı eylemleri nedeniyle sona erdirildiğini, davacıya sözleşme ve ceza prosedürüne aykırı eylemleri nedeniyle cezalar uygulandığını, Davacı ile akdedilen sözleşme ve Ceza Prosedürü kapsamında, davacının ihlalleri tespit edildiğinde, tespit edilen ihlallere ilişkin cezalar uygulanacağının açıkça ifade edildiğini; sözleşmenin 6.6. maddesi kapsamında da davacının, Müvekkili şirketlerin bu kapsamda uğrayacağı zararları tazmin edeceğini kabul etmekte olduğunu:“İş Ortağı, Şirketler talep ettiği takdirde, Müşteri/Abone’ye satış, tanıtım, pazarlama hizmetini Duyurular veya Şirketler’in uygun göreceği diğer düzenleme ve bildirimler çerçevesinde yerine getirecektir. İş Ortağı, aksi halde işbu Sözleşme’nin eki niteliğindeki Ceza Sistematiği başta olmak üzere, Şirketler’in bu nedenle uğrayacağı tüm zararları tazmin edeceğini bilmekte ve kabul etmektedir.” Taraflar arasında imzalanan bayilik Sözleşmesi ve ekleri doğrultusunda davacıya birtakım cezalar uygulandığını ve uygulanan cezalara ilişkin kayıtların gösterildiği müvekkili şirket cari hesap ekstrelerinin İlk Derece Mahkemesi’nin yargılaması sırasında dava dosyasına sunulduğunu; ancak gerek kök gerek ek bilirkişi raporlarında bu hususların hiçbirinin dikkate alınmadığını, müvekkili şirketler tarafından davacıya uygulanan ceza yaptırımlarının araştırılmadığını,
Dosyada mevcut bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan kök rapor incelendiği zaman bu raporda davacı tarafın ve müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtlarının incelendiğini, ancak raporun sonuç kısmında müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtlarının değerlendirilmeye dahil edilmeyerek yalnızca davacı taraf kayıtları doğrultusunda, davacı tarafın müvekkili şirketlerden alacaklı olduğuna kanaat getirildiğinin görülmekte olduğunu ancak bu hususun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 222. Maddesine açıkça aykırılık teşkil etmekte olduğunu, usulüne uygun tutulmuş olsa dahi ticari defterlerin sahibi lehine delil olması için diğer tarafın ticari defter ve kayıtlarına aykırı olmamasının gerektiğini; bu sebeple ilgili raporda yapılan tespit ile de belirtildiği üzere, müvekkili şirketlerin … ve … açısından aykırılığın başladığı 30.11.2017 tarihinden sonrası dönem ve yine müvekkili şirketin 29.11.2017 tarihinden sonrası dönem için gerekli araştırmalar yapılmadan, bu dönemler için taraflar arasındaki kayıtlar arasında açıkça farklılar olmasına rağmen, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri kanunun 222. Maddesine aykırı olarak gerekli araştırmaların yapılmadığını, İlk Derece Mahkemesi’nin ise, gerekçeli kararında kök raporu hükme esas kabul ettiğini, Müvekkili şirketler açısından ise yine önemle vurgulanması gereken bir diğer hususun, taraflar arasındaki Sözleşmenin feshedilmesinden sonra da müvekkili şirketlerce davacının sözleşmenin devam ettiği dönemde yapmış olduğu işlemlere dair birtakım eksiklikler tespit edilebildiğinden taraflar arasında imzalanan Sözleşme ve Ceza Sistematiği kapsamında cezaların uygulanabileceği olduğunu; tüm yargılama sırasında ve hükme esas bilirkişi kök ve ek raporlarında bu hususun da gözardı edildiğini ve kayıtlar arasındaki farklılığa ilişkin belgelerin incelenmediğini; bilirkişi kök raporunda yapılan hataya ek raporda da devam edilerek, davacının ve Müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtlarının usule uygun olarak tutulduğu ifade edilerek, sadece belirli bir tarihe kadar olan davacı şirket defter kayıtlarının gözetildiğini; nihayetinde İlk Derece Mahkemesinin de benzer bir gerekçeyle hüküm kurmuş olsa da kurulan bu hüküm yukarıda açıklamış oldukları sebeplerle usul, yasa ve taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine aykırılık teşkil etmekte olduğunu, Müvekkili şirketlerin, taraflar arasında imzalanan sözleşme hükümleri ve cari hesap ilişkisi doğrultusunda davacıya uygulamış olduğu gecikme bedeli ve cezalara ilişkin takas/mahsup hakkını kullandıklarını, Taraflar arasında imzalanmış Sözleşme’nin 18.5 maddesi de uygulanan gecikme bedeli ve cezalara ilişkin, Müvekkili şirketlerin takas/mahsup hakkı bulunduğunu, davacının alacaklarına blokaj koyabileceğini açıkça ortaya koyduğunu, “İş Ortağı, SÖZLEŞME ve Ekleri’nde öngörülen içimde hesaplanacak prim tutarları ve hakkedişlerinin kendisinin Şirketler’e olan borçlarına (işbu Sözleşme uyarınca tahakkuk ettirilecek gecikme bedeli ve cezalar da dahil) takas ve mahsup edileceğini beyan, kabul ve taahhüt eder… Şirketler, işbu sözleşme ve/veya Taraflar arasında akdedilmiş olan diğer sözleşmeler çerçevesinde İş Ortağı nezdinde doğmuş veya doğacak herhangi bir alacağını, işbu SÖZLEŞME ve/veya Taraflar arasında akdedilmiş olan diğer sözleşmeler çerçevesinde İş Ortağı’na olan herhangi bir borcuyla takas veya mahsup edebilir veya İş Ortağı’nın alacaklarına blokaj koyabilir.” Yine Sözleşme’nin 21.6. maddesinde, cari hesap alacaklarına sözleşmenin sona ermesi halinde de takas/mahsup hakkının kullanılabileceğinin ifade edilmekte olduğunu, “Şirketler, işbu Sözleşme’den ve/veya cari hesap ilişkisinden doğabilecek her türlü alacağını Sözleşme’nin devamında ve/veya sona ermesi halinde İş Ortağı’nın gerek bu Sözleşme’den gerekse Taraflar arasındaki diğer hukuki ilişkilerden doğmuş/doğabilecek hak ve alacaklarından ayrıca herhangi bir onay almaksızın ve/veya kesinleşmiş mahkeme karar vs. olmaksızın takas-mahsup edebilecektir.” Sözleşmenin yukarıda yer verilen hükümleri kapsamında Müvekkil şirketlerin, sözleşmenin sona ermesinden sonra da davacı şirketin alacaklarından ceza faturalarını mahsup etmek hakkı olduğunu; davacı şirketin, sözleşme ve eklerine aykırı eylemlerinin tespiti kimi zaman zaman alabilmekte olduğunu; kimi zaman ise, müşterilerin şikâyeti ile ortaya çıkmakta olduğunu; bu nedenle de davacı şirketin sözleşme hükümlerine aykırı eylemleri, sözleşme ilişkisi sona erdikten sonra tespit edildiğinde ise (6 aylık hesap mutabakatı süresi bulunmakta olduğunu) bu tarihten sonra cezaların uygulandığını; bu kapsamda, müvekkili şirket tarafından, sözleşme ilişkisi sona erdikten sonra da cari hesap kayıtlarının devamı anlamına gelen cari girişlerin(alacak-borç)devam edebilmekte olduğunu, Bu nedenle, burada yapılması gereken, cari hesap ilişkisi kapsamında, tarafların hak ve alacaklarının, belirli bir tarihe kadar olanı değil tamamının gözetilmesinin gerektiğini, Bu kapsamda, taraflar arasında cari hesap ilişkisinin bir bütün olarak değerlendirilip kat edilip edilmediğinin tespit edilmesi gerektiği açıkça ortada iken sözleşmede, Müvekkil şirkete sağlanan mahsup hakkının da gözetilmeden İlk Derece Mahkemesi tarafından işbu davanın mesnetsiz bilirkişi raporları kapsamında kabulü ile karar oluşturulması hakkaniyetle ve yasal düzenlemeler ile örtüşmediğini, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 12.04.2018 tarihli 2016/17248 E. ve 2018/2053 K. Sayılı ilamının da iddialarını doğrular nitelikte olduğunu; Yargıtay tarafında verilen söz konusu karar ile, cari hesap ilişkisinde mahsuplaşmaya yönelik yeterli araştırma yapılmadan verilen yerel mahkeme kararının bozulmasına hükmedildiğini: “Dava cari hesap ilişkisinden kaynaklanan alacağa dayalı takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda davalı kayıtlarında birtakım ödemeler olduğu, bu ödemelerin belgelendirilmesi halinde davacı alacağının kalmayacağı belirtilmiş ve buna dayalı belgeler getirtilmiş ise de bu ödemelerin davalı tarafından borca mahsuben yapıldığı hususunda yeterli araştırma ve inceleme yapılmadan karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece dosyaya sunulan belgeler de incelettirilmek suretiyle aynı bilirkişiden ek rapor ya da yeni bir bilirkişiden Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 20.04.1989 tarih ve 1988/10067 E. ve 1989/2386 K. Sayılı kararında da cari hesap ilişkisi kesilmeden taraflardan hiçbirinin borçlu veya alacaklı olmayacağını açıkça ortaya koyduğunu;“TTK.`nun 87 ve devamı maddeleri uyarınca cari hesap sözleşmesi, hesap kesilmeden alacak talep edilmeyeceğine dair bir anlaşmadır. TTK.’nun 95. maddesi uyarınca cari hesabın kesilmesinden önce taraflardan hiçbiri alacaklı veya borçlu sayılamaz. Tarafların hukuki durumunu ancak mukavelenin sonundaki hesabın kesilmesi tayin eder.” Taraflar arasında cari hesapta örtüşmeyen kayıtlara ilişkin beyan ve belgelerin 24.09.2020 tarihli dilekçeleri ile mahkemeye sunulduğunu; taraflar arasında cari hesapta örtüşmeyen kayıtlara ilişkin beyan ve belgelerin 24.09.2020 tarihli dilekçeleri ile mahkemeye sunulduğunu, Hükme esas teşkil eden bilirkişi ek raporunda, kök rapora itirazları kapsamında dosyaya herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığının iddia edilmiş olup, 24.09.2020 tarihli İlk Derece Mahkemesi kararında da dosyaya sunmuş oldukları belgeler ile ilgili olarak;“Davalı taraf yasal süresinden sonra dosyaya delil olarak bir kısım belge sunmuş ise de davacı tarafın yasal süresinden sonra sunulan delillere muvafakatinin olmaması nedeni ile mahkememizce yasal süresinden sonra sunulan belgeler delil olarak incelenmemiştir” şeklindeki gerekçeyle delillerinin incelenmediğini, inceleme yapılmadan hüküm kurulduğunu iddia ettiğini ancak İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan bu değerlendirmenin de usule ve yasaya aykırılık teşkil etmekte olup, uyuşmazlığın çözümü açısından büyük önem taşıyan ve taraflar arasındaki cari hesap kayıtlarındaki farklılıklara ilişkin kritik rol oynayacak belgeler incelenmeden hüküm kurulduğunu, Davaya cevaplarını sunmuş oldukları 05.09.2018 tarihli cevap dilekçeleri incelendiği zaman, Hukuki Deliller başlıklı bölümün altında müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtlarına yer verdiklerinin görülmekte olduğunu; yargılamanın devamı sırasında da 24.09.2020 tarihli dilekçeleri ekinde ilgili belgelerin dosyaya sunulduğunu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 145. Maddesi incelendiği zaman;“Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” hükmüne yer verildiğinin görülmekte olduğunu, Somut uyuşmazlık açısından büyük önem taşıyan belgelerin taraflarınca dosyaya sunulmasında yargılamayı geciktirme amacı bulunmadığının aşikar olduğunu; yargılamanın yapılması sırasında uyuşmazlığı aydınlatılması açısından büyük önem taşıyan bu belgelerin mahkemece kabul edilmemesi ve bu hususta davacı yanın muvafakatinin bulunmadığı gerekçesinin de hatalı olduğunu: yukarıda da açıkladıklarını, taraflarınca dosyaya sunulan belgelerin uyuşmazlığın aydınlatılması açısından taşıdığı önem dikkate alındığında, ilgili belgelerin mahkemece kabul edilmesi gerektiğini, davacı tarafın muvafakati aranmaması gerektiğini ve davanın aydınlatılması gerektiğini ancak İlk Derece Mahkemesi’nin dosyaya sunmuş olduğumuz belgeleri dikkate almayarak yukarıda sayılan tüm bu hususlara aykırı hareket ettiğini; nitekim Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2017/1795 Esas 2019/2583 Karar ve 06.05.2019 tarihli kararı incelendiği zaman;“Oysa davacı kooperatifçe, dava dilekçesinde, davalının sulama bedeline ilişkin borcu olduğunu gösterir dava dilekçesi ekinde sunulan makbuzlarla, Tefenni Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/243 Sayılı soruşturma dosyasında bulunduğu bildirilen makbuzlara delil olarak dayanıldığı gibi, HMK’nun 145. maddesi uyarınca da her ne kadar kanunda belirtilen süreden sonra delil gösterilmesi mümkün değil ise de, HMK’nun anılan maddesinde belirtilen belirli durumlarda sonradan delil gösterilmesine izin verilebilir. Somut olayda, soruşturma dosyasında tüm makbuzların bulunduğu düşüncesiyle hem soruşturma dosyasındaki makbuzlara hem de dava dilekçesine eklediği makbuzlara delil olarak dayanan davacı kooperatifin, yönetimin değiştiği ve eski yönetimle ilgili devam eden bir soruşturmanın da bulunduğu yönündeki beyanı da gözetildiğinde, kendi kusurundan kaynaklanmayan sebeplerle yeni temin ettiği makbuzları sonradan delil olarak ileri sürmesinin, yargılamayı uzatmaya matuf olduğu söylenemez. Şu halde mahkemece, davacı kooperatifin delillerinin tamamı toplanarak alacak kapsamının belirlenmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.” şeklinde ifade edildiğini, Dolayısıyla yargılama açısından büyük önem taşıyan ve dosyaya sunulmasında da yargılamayı geciktirme amacı taşımadığı belli olan belgeleri değerlendirmeden ve usule, yasaya taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine açıkça aykırılık teşkil eden bilirkişi raporlarının hükme esas kabul edilerek verilen kararın istinaf incelemesi ile kaldırılması gerektiğini, İleri sürerek, istinaf taleplerinin kabulü ile yerel mahkeme kararının müvekkili şirketler lehine kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; taraflar arasındaki 01/11/2015, 28/12/2015 ve 01/08/2016 tarihli 3 adet Proaktif İş Ortaklığı sözleşmesinden doğan bakiye cari hesap alacağının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece davanın ıslah dilekçesi ile talep edilen tutarlar üzerinden kabulüne karar verilmiş, davalılar tarafından karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Mahkemece taraf delilleri toplanmış, davacı ve davalılar arasında üç ayrı bayilik noktası için yapılan içerikleri aynı 01/11/2015, 28/12/2015 ve 01/08/2016 tarihli proaktif iş ortaklığı sözleşmesinin 31.5 maddesinde; sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklarda tarafların ticari defter ve kayıtlarının, sözleşmelerin ve sözleşme eklerinin, sözleşme eki niteliğindeki tüm duyuru belge elektronik rotamda tutulmuş kayıtlar ile bunların dayanaklarının delil olacağı kararlaştırılmış olduğundan, davalıların feshi ile sona ermiş bulunan sözleşmelerden doğan bakiye davacı alacağının her bir davalı yönünden ayrı ayrı tespit edilmesi için, taraf defter ve kayıtları ile dosya üzerinde bilirkişi heyetine inceleme yaptırılarak kök rapor alınmış, davalıların kök rapora itirazları doğrultusunda ek rapor alınmıştır. Alınan kök bilirkişi raporunda; davacı tarafından davalılar adına tanzim edilmiş tüm hakediş faturalarının davalıların defterlerinde de kayıtlı bulunduğu, davalı … A.Ş. İle davacı kayıtlarının 29/11/2017 tarihine dek birbiri ile örtüştüğü, bu tarihten sonra davalı …’in, prim ve ceza kesintisi, iade faturası, virman kaydı açıklamaları ile davacı hesabına borç kaydettiği kayıtların davacı defterlerinde yer almadığı, davalı … A.Ş. İle davacı kayıtlarının 30/11/2017 tarihine dek birbiri ile örtüştüğü, bu tarihten sonra davalı Avea’nın prosedür bedeli, virman kaydı açıklaması ile davacı hesabına borç kaydettiği kayıtların davacı defterlerinde yer almadığı, davalı … A.Ş. le davacı kayıtlarının 30/11/2017 tarihine dek birbiri ile örtüştüğü, bu tarihten sonra davalı …’un virman kaydı açıklaması ile davacı hesabına borç kaydettiği kayıtların davacı defterlerinde yer almadığı, davacının dava tarihi itibariyle davalı … A.Ş.’den 51.124,71-TL, davalı … A.Ş.’den 289.611,43-TL, davalı … A.Ş.’den 438.653,00-TL bakiye cari hesap alacağı bulunduğu tespit edilmiştir. Davalılar vekilinin bilirkişi raporuna, taraflar arasında cari hesap sözleşmesi bulunduğu, cari hesap mutabakatı yapılıp yapılmadığının araştırılmadığı, kendi kayıtlarına göre davacının davalılardan alacağının bulunmadığı, taraflar arasındaki delil sözleşmesine göre davalıların kayıtlarının esas alınması gerektiği belirtilerek itiraz edilmiş, itirazlar üzerine ek inceleme yapılmasına karar verilmiş, davalılar vekilince ek incelemeye, davacıdan yapılan ceza kesintilerini gösterir muavin döküm sunulmuş, ancak bu kesinti kayıtlarının dayanaklarını gösterir deliller sunulmamış, yapılan ek inceleme sonucu kök rapordaki tespitler tekrar edilmiştir. Yukarıda değinildiği üzere taraflar arasındaki sözleşmelerin 31.5 maddesinde, yalnızca davalıların değil, tarafların defter ve kayıtlarının delil niteliğini haiz olduğu kararlaştırılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmelerin 21.1 maddesinde cari hesap kaydı mevcut olmakla birlikte, sözleşmelerin davalılar tarafından 01/08/2017 tarihli fesih ihtarnamesi ile sona erdirildiği, ana sözleşmeler ile birlikte, cari hesap sözleşmesinin de son bulduğu, cari hesaba kayıtlı ve sözleşmenin son bulmasıyla muaccel hale gelen alacaklar bakımından 20/07/2018 dava tarihi itibariyle taraflarca yapılmış bir kesin hesap mutabakatı bulunmaması nedeniyle, davacının bakiye cari hesap alacağının tespit ve tahsili için mahkemeye başvurabileceği açıktır. Aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde değildir. Davalıların ticari defter ve kayıtlarının kesin delil tesşkil edeceğine dair delil sözleşmesi mevcut olmadığından, davalılarca, sözleşmelerin feshedildiği tarihten sonra davacı hesabına borç kaydedilen ve denetimler neticesinde uygulandıkları savunulan ceza kesintilerine, iade faturalarına, virmanlara ilişkin kayıtların dayanaklarının ispatının zorunlu olduğu, tek taraflı ve davacı alacaklarından mahsup edilen kayıtlara konu tutarların, dayanakları ortaya konulup elverişli delillerle ispat olunamadıkları, aksi yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. HMK’nun 282 maddesi uyarınca mahkemece bilirkişi raporunu diğer tüm deliller ile birlikte serbestçe takdir eder. Mahkemece davalıların itirazlarının karşılanması için bilirkişiden ek rapor alınmış, dosyaya sunulan deliller çerçevesinde bilirkişi kök ve ek raporlarının mahkeme ve kanun yolu denetimine açık olduğu anlaşılmıştır. Çözümü teknik uzmanlık gerektirmeyen hususlarda, hukuki değerlendirme yetkisi münhasıran mahkemeye ait olup, bilirkişi raporuna itirazların değerlendirilmediğine yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanak ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, davacının, davalıların defterlerinde de kayıtlı bulunan hakediş faturalarından dolayı her bir davalıdan ıslahla talep edilen tutarlar kadar bakiye cari hesap alacağının bulunduğu, davalıların davacı alacağından mahsup ettikleri kayıtların dayanaklarını ispatlayamadıkları, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı, hüküm ve gerekçede istinaf nedenlerinin karşılandığı, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da mevcut olmadığı anlaşılmış olup, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalıların istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 53.240,07 TL istinaf karar harcından istinaf edenler tarafından peşin olarak yatırılan 13.310,02 TL harcın mahsubu ile bakiye 39.930,05‬ TL’nin (Davalı … A.Ş. 2.619,25-TL’den, davalı … A.Ş. 14.837,51-TL’den davalı … A.Ş. 22.473,29-TL’den sorumlu olması kaydı ile) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 22/06/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.