Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/545 E. 2023/1028 K. 22.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/545 Esas
KARAR NO: 2023/1028 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2020/74 Esas – 2020/538 Karar
TARİHİ: 25/11/2020
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 22/06/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili banka borçlularından … A.Ş.’ye (Yeni Unvan: … Tic. A.Ş.) davalı … kefaleti ile Genel Kredi Sözleşmesi’ne istinaden müvekkili banka bünyesinde birleşen … A.Ş. tarafından kredi kullandırıldığını, borçluların üzerlerine düşen edimleri yerine getirmemesi nedeniyle hesaplarının kat edildiğini, Beşiktaş … Noterliği’nin 28/07/2004 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamenin keşide edildiğini, ihtarname gereğince taleplerin borçlular tarafından yerine getirilmemesi üzerine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, davalıların itirazı üzerine takibin durdurulduğunu, davalıların itirazının haksız olduğunu, bu nedenle itirazın iptali ile takibin devamını, davalılar aleyhine %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkilinin davacıya herhangi bir borcu ya da taahhüdü bulunmadığını, sözleşmeler altındaki imzanın müvekkiline ait olmadığını, davacı alacağının zamanaşımına uğradığını, faiz istemine ve faiz başlangıç tarihine de itiraz ettiklerini, takip alacaklısının belirtmiş olduğu ihtarnamenin usulüne uygun ve süresi içerisinde keşide edilmediği gibi müvekkiline usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğini, bu nedenle muacceliyet ve temerrüt olgularının oluşmadığını, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 25/11/2020 tarih 2020/74 Esas – 2020/538 Karar sayılı kararında;”Dava, İİK m.67’de düzenlenen itirazın iptali davasıdır. Mahkememizin 08/05/2019 tarih 2016/286 Esas ve 2019/444 Karar sayılı kararı ile; “İhtilaf, davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı varsa miktarının tespiti noktalarında toplanmaktadır. Dava dosyasına celbedilen İstanbul … İcra Dairesinin … Esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde, davacının, davalı/ borçlular …, … AŞ ve … Tic. AŞ aleyhine 28/08/2014 tarihinde, Genel Kredi Sözleşmesi, hesaplama tablosu 235.431,85 YTL, 28/07/2004 tarihli ihtarname, 15/07/2014 tarihli ihtarname, müveyyideye ilişkin belgelere dayalı olarak, 35.334,23 YTL asıl alacak, 190.569,17 YTL işlemiş faiz, 9.528,46 YTL BSMV olmak üzere toplam 235.431,86 YTL’nin tahsili için takip tarihinde itibaren asıl alacağa işletilecek yıllık %44 faizi ile birlikte tahsilini talep ettiği, ödeme emrinin davalı borçlulara tebliğ üzerine davalı … vekilinin 09/07/2015 tarihinde süresinde olarak zamanaşımı def’i ile birlikte borca itirazda bulunduğu, itiraz üzerine takibin durdurulmasına karar verildiği ve süresinde olarak işbu itirazın iptali davasının açıldığı görülmektedir. Davalı vekili süresinde verdiği cevap dilekçesi ile zamanaşımı def’ini ileri sürülmesine rağmen HMK m.142 gereği ön inceleme aşamasında zamanaşımı def’i ile ilgili karar verilmesi gerektiği halde herhangi bir karar verilmediği halde sonraki aşamalarda zamanaşımı def’inin ön mesele olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Dosya kapsamıyla takibe konu borcun 12/02/1996 tarihinde banka ile takip borçlusu … Dış Tic. AŞ arasında imzalanan 100.000,00 DEM, 24/05/1996 tarihinde banka ile takip borçlusu … San. Ve Dış Tic. AŞ arasında imzalanan 225.000,00 DEM ve 24/05/1996 tarihinde banka ile takip borçlusu … Dış Tic. AŞ arasında imzalanan 900.000,00 DEM miktarlı sözleşmeler imzalandığı ve bu kredi sözleşmelerine konu borca davalı …’nın müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imza attığı görülmektedir. Takip dosyası ve dayanak belgeler itibariyle takibe konu alacağın, krediyi kullandıran … A.Ş tarafından … AŞ aleyhine Beşiktaş … Noterliği’nin 14/07/2004 tarih ve … yevmiye numaralı evrakı üzerinden keşide edilen ihtarname ile bu sözleşmelerden kaynaklanan 35.283.994.530,00 TL’nin (ESKİ TL) ihtarnamenin tebliğinden itibaren 2 iş günü içerisinde ödenmesinin ihtar edildiği, … A.Ş tarafından … AŞ, …, … A.Ş ve … Tic. AŞ aleyhine Beşiktaş … Noterliği’nin 28/07/2004 tarih ve … yevmiye numaralı evrakı üzerinden keşide edilen ihtarname ile bu sözleşmelerden kaynaklanan 35.283.994.530,00 TL’nin (ESKİ TL) ihtarnamenin tebliğinden itibaren defaten ödenmesinin ihtar edildiği, böylelikle GKS’den kaynaklanan borcun esas kredi borçlusuna gönderilen 14/07/2004 tarih ve … yevmiye numaralı hesap kat ihtarı ile muaccel hale geldiği görülmektedir. Takip dayanağı GKS’den kaynaklanan borç bakımından gerek borçlunun gerekse müteselsil kefillerin bu borçtan sorumluluklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı meselesinin kredi sözleşmelerinin akdedildiği tarihde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK m.125’de öngörülen on yıllık zamanaşımına tabii olduğu görülmektedir. Ancak 12.12.2003 tarihli ve 5020 sayılı 26.12.2003 tarih ve 25328 sayılı R.G. yayınlanarak yayınlandığı tarihte yürürlüğe giren kanunun Ek Madde 3’ün “Bu Kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ve bu Kanuna göre Hazine alacağı sayılan alacaklara ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıldır. Fon alacakları ve bu Kanuna göre Hazine alacağı sayılan alacaklar bakımından bu sürenin başlangıcı Fon tarafından ödeme yapılmasına veya yapılacak olmasına sebebiyet veren kişilerin fiillerinin gerçekleştiği tarihten itibaren başlar.” şeklindeki hükmü ile fon alacakları bakımından herhangi bir istisna öngörülmeksizin zamanaşımı süresi 20 yıl olarak belirlenmiştir. Mülga 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu yerine yürürlüğe giren 9.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 3. maddesinde fon bankası “Mülga 3182 sayılı Bankalar Kanunu, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Bankalar Kanunu ve bu Kanun uyarınca temettü hariç ortaklık hakları ile yönetimi ve denetimi Fona intikal eden bankalar ile Fonun çoğunluk hissesine sahip olduğu bankaları” olarak tanımlandıktan 108/4. maddesinde fon alacağı “Bankanın faaliyet izninin kaldırılması hâlinde Fon tarafından verilecek süre içerisinde iade ve tazmin edilemeyen tutarlar Fon alacağı haline gelir ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilir.” şeklinde ve 132/8. maddesi ile de alacağın ne zaman fon alacağına dönüşeceği “Bu Kanunun 107 nci maddesi uyarınca bir bankanın alacaklarının devralınması hâlinde bu alacaklar, devir tarihi itibarıyla Fon alacağı haline gelir ve bu alacaklarla ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Kanunun 141. maddesinin “Bu Kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıldır.” şeklindeki hükmü ile de fon alacakları bakımından uygulanması gereken zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğu ve Geçici Madde 16’nın “Bu Kanun ile Fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zamanaşımı ve diğer konularda Fon lehine getirilen hükümler makable şamildir.” şeklindeki hükmü ile de kanun ile öngörülen hükümlerin geçmişe yürüyeceği öngörülmüştür. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin 4/6/2014 tarihli ve E. 2014/85, K.: 2014/103 sayılı Kararı ile 5411 sayılı Kanunun 141. maddesinin “Bu Kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıldır.” şeklindeki hükmünün geçmişe etkili şekilde uygulanmasını öngören Geçici Madde 16’nın “Bu Kanun ile Fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zamanaşımı ve diğer konularda Fon lehine getirilen hükümler makable şamildir.” şeklindeki hükmünde yer alan “…zamanaşımı ve” ibaresini iptal etmiştir. Böylelikle 5020 sayılı yasanın Ek Madde 3’te ve 5411 sayılı yasanın 141. maddelerinde öngörülen 20 yıllık zamanaşımının bu kanunların yürürlük tarihlerinden önceki sözleşme ve fiillerden kaynaklanan alacaklara geçmişe etkili bir şekilde uygulanma olanağı kalmamış olmaktadır.Ancak Anayasanın 153/5. maddesinin “… iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar.” ve “İptal kararları geriye yürümez.” şeklindeki hükmü gereği anayasa mahkemesinin iptal kararları herkesi bağladığından ve geçmişe etki yaratmayacağından 5020 sayılı yasanın Ek madde 3’te ve 5411 sayılı yasanın 141. maddesinde öngörülen 20 yıllık zamanaşımının fon alacakları veya fon alacağı niteliğinde ve tahsil edilmeyen alacaklar bakımından geçmişe etkili olarak uygulanma olanağı bulunmamaktadır.Bu nedenle de 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesinin “(1) Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” şeklindeki hükmüne göre uygulama yapmak gerekir.Bu kapsamda somut olaya bakıldığında İstanbul … İcra Dairesinin … Esas sayılı takip dosyasına konu borcun 14/07/2004 tarihinde muaccel hale geldiği, buna karşın davacı tarafın Anayasa Mahkemesi’nin 04/06/2014 tarihinde verdiği iptal kararından sonra ve 28/08/2014 tarihinde işbu takibi başlattığı, böylelikle takibin sözleşmenin akdedildiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı yasanın 125. maddesinde (TBK. m.146) öngörülen on yıllık zamanaşımının geçmesinden sonra başlatılmış olması nedeniyle davalının borca itiraz dilekçesinde ve cevap dilekçesinde ileri sürdüğü zamanaşımı def’inin kabulü ile HMK. m. 142. kapsamında kabulü ile davanın esastan reddine karar vermek gerekmiştir.” şeklindeki gerekçe ile zamanaşımı def’inin kabulü ile davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafın bu karar aleyhine istinaf kanun yoluna başvurması neticesinde İstanbul BAM 13. Hukuk Dairesi’nin 25/12/2019 tarih 2019/2536 Esas ve 2019/1889 Karar sayılı kararı ile; ” Somut olayda ise, davacı taraf Beşiktaş .. Noterliği’nden 28/07/2004 tarihli ihtarnameyi göndererek hesap kat ihtarında bulunmuş, alacak bu tarih itibariyle muaccel olmuştur. Kredi hesabının kat edildiği 28/07/2004 tarihinde yani 4389 sayılı yasanın yürürlük tarihinden sonra muaccel hale gelmiş olup, yukarıda açıklanan zamanaşımı süreleri ve tarihler dikkate alındığında davaya konu alacağın 4389 sayılı Kanuna eklenen ek 3. maddesinin yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihinde on yıllık zamanaşımı süresini doldurmadığı ve zamanaşımı süresinin 20 yıla uzadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmüştür. Sonuç itibariyle, HMK’nın 353/1-a6. maddesi gereğince, davanın esasını etkileyecek delil niteliğinde bulunan hususlarda inceleme yapılarak hüküm kurulması gerekirken, bu önemli deliller hiç değerlendirilmeden karar verildiği anlaşılmakla, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu kabul edilerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. ” şeklindeki gerekçe ile mahkememiz kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. İstinaf akabinde dava mahkememizin 2020/74 Esas sayılı dosyası üzerinden kayıt görmüştür. İstinaf kararı doğrultusunda, tefrik edilen davanın davalısı Tasfiye Halinde … A.Ş Uyap sisteminde taraf olmaktan çıkarılmıştır. (Anılan davalı hakkındaki dava 08/05/2019 tarihli ara kararı ile tefrik edilmiş ve mahkememizin 2019/591 Esas sayılı dosyası üzerinden kayıt görmüştür.) Dava dosyası ekindeki Genel Kredi Sözleşmeleri’nin incelenmesinde; davacı …’na devredilmiş olan … A.Ş. ile takip borçlusu … Tic. A.Ş. (Yeni unvan: … Tic. A.Ş.) arasında 12/02/1996 tarihli GKS ile 100.000,00 DEM (Alman Markı) miktarlı, 24/05/1996 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi ile 225.000,00 DEM (Alman Markı) miktarlı ve 14/09/1996 tarihli GKS ile 900.000,00 DEM (Alman Markı) miktarlı Genel Kredi Sözleşmesi akdedilmiş olduğu ve davalı Tasfiye Halinde … AŞ’nin GKS’den kaynaklanan bu borçlara müteselsil kefil sıfatıyla imza atmış olduğu ve bu kredilerden kaynaklanan borcun Beşiktaş … Noterliği’nin 28/07/2004 tarih ve … yevmiye nolu evrakı üzerinden düzenlenen ihtarname ile kat edilerek borçlu ile birlikte kefil sıfatıyla borçlu olan davalıya da bildirilmiş olduğu görülmektedir. Dava dosyasına celbedilen İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde, davacının, davalı/ borçlular …, … A.Ş. ve … Tic. A.Ş. aleyhine 28/08/2014 tarihinde, Genel Kredi Sözleşmesi, hesaplama tablosu 235.431,85 YTL, 28/07/2004 tarihli ihtarname, 15/07/2014 tarihli ihtarname, müveyyideye ilişkin belgelere dayalı olarak, 35.334,23 YTL asıl alacak, 190.569,17 YTL işlemiş faiz, 9.528,46 YTL BSMV olmak üzere toplam 235.431,86 YTL’nin tahsili için takip tarihinde itibaren asıl alacağa işletilecek yıllık %44 faizi ile birlikte tahsilini talep ettiği, ödeme emrinin davalı borçlulara tebliğ üzerine davalı … A.Ş’nin süresinde olarak borca itirazda bulunduğu, itiraz üzerine takibin durdurulmasına karar verildiği ve süresinde olarak iş bu itirazın iptali davasının açıldığı görülmektedir.İhtilaf, davacı alacaklının davalıdan takip sebebi itibariyle alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise miktarının tespiti konularından kaynaklanmakta olup ispat yükü davacıda bulunmaktadır. Ancak alacak miktarının tespiti hukuk dışında özel ve teknik bilgiyi gerektiren hal olduğundan 6100 sayılı HMK m.266 gereği mahkemenin tarafların talebi yahut kendiliğinden vereceği karar ile bu hususları bilirkişiye tespit ettirmesi mümkündür. Bu kapsamda bankacı bilirkişi …’ten alınan 21/07/2016 tarihli bilirkişi raporu ile; … AŞ ile … Tic AŞ (Yeni unvan … AŞ) arasında Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığı ve bu sözleşmelerden kaynaklanan borca davalı … ve … AŞ’nin müteselsil kefil sıfatıyla imza attığı, temerrüt tarihi itibariyle cari kur nazara alındığında kefillerin kefalet limitlerinin (500.000,00 USD X 2.1658 TL) = 1.082.900,00 TL + 15.000,00 TL = 1.097.900,00 TL olduğu, bu kapsamda davalı kefil …’nın takip dosyasına konu borçtan 35.284,23 TL asıl alacak, 190.345,82 TL işlemiş faiz ve 9.517,91 TL BSMV olmak üzere toplam 235.147,96 TL borçlu olduğu ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren %44 temerrüt faizi ve bu faize de %5 gider vergisi uygulanması gerektiği tespit edilmiştir. Davacı tarafın bu rapora itiraz etmesi neticesinde aynı bilirkişiden alınan 28/05/2018 tarihli ek rapor ile; tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla davalı kefil …’nın takip dosyasına konu borçtan 35.284,23 TL asıl alacak, 190.345,82 TL işlemiş faiz ve 9.517,91 TL BSMV olmak üzere toplam 235.147,96 TL borçlu olduğu ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren %44 temerrüt faizi ve bu faize de %5 gider vergisi uygulanması gerektiği tespit edilmiştir. Daha sonra aynı takip dosyasında borçlu bulunan birleşen davanın davalısı Tasfiye Halinde … A.Ş’nin borcu bakımından bankacı bilirkişi …dan alınan 24/01/2020 tarihli bilirkişi raporu ile; … AŞ ile … Tic AŞ (Yeni unvan … AŞ) arasında Genel Kredi Sözleşmeleri akdedildiği ve davalı … A.Ş temsilcisinin bu sözleşmelerden kaynaklanan borca müteselsil kefil sıfatıyla imza attığı, bu sıfatla sözleşmelerden kaynaklanan borçtan sorumlu olduğu, bu sözleşmelerden kaynaklanan borcun ödenmemesi nedeniyle hesabın kat edilerek Beşiktaş … Noterliği’nin 28/07/2004 tarih ve … yevmiye nolu evrakı üzerinden ihtarnamenin keşide edilerek gönderildiği ve ancak davalı kefile gönderilen 29/07/2004 tarihinde iade gördüğü, bu nedenle Yargıtay uygulamaları doğrultusunda davalı kefilin 28/08/2014 tarihi itibariyle temerrüde düşmüş olduğunun kabulü gerektiği, bu kapsamda davalı kefilin takip tarihi itibariyle 35.334,01 TL asıl alacak, 190.569,17 TL işlemiş faiz, 9.528,46 TL BSMV olmak üzere toplam 235.431,63 TL alacağın tahsilinin mümkün olduğu ve 35.334,01 TL asıl alacağın takip tarihinden itibaren yıllık %22 oranında faiz ve işleyecek faizin %5’i gider vergisi istenebileceği tespit edilmiştir. Tüm dosya kapsamı, icra dosyası ve alınmış olan bilirkişi raporları kül halinde değerlendirildiğinde kredi sözleşmelerine kefil olan kişilerin sorumluluğunun aynı olması nedeniyle davanın kabulü ile ve 6100 sayılı HMK m.304 kapsamında kısa karardaki yazıma ilişkin maddi hataların düzeltilmesi suretiyle davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına konu alacağa yönelik itirazının; 35.334,01 TL asıl alacak, 190.569,17 TL işlemiş faiz ve 9.528,46 TL BSMV olmak üzere toplam 235.431,63 TL bakımından iptali ile takibin asıl alacağa yıllık %22 faiz ve işleyecek faize %5 gider vergisi uygulanmak suretiyle takibin devamına, İİK m.67/2 kapsamında 47.086,32 TL tazminatın davalılardan tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine karar vermek gerekmiştir.”gerekçesi ile, “Davanın KABULÜ İLE; Davalıların İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasına konu alacağa yönelik itirazlarının; 35.334,01 TL asıl alacak, 190.585,37 TL işlemiş faiz ve 9.529,27 TL BSMV olmak üzere toplam 235.431,63 TL bakımından iptali ile takibin asıl alacağa yıllık %22 faiz ve işleyecek faize %5 gider vergisi uygulanmak suretiyle takibin DEVAMINA, İİK m.67/2 kapsamında 47.086,32 TL tazminatın davalılardan tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla davalılardan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkemenin 25.11.2020 tarihli ilamı ile; “…davanın kabulü ile davalının İstarıbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dava dosyasına konu alacağa yönelik itirazının 35.334,01-TL asıl alacak, 190.585,37-TI. işlemiş faiz ve 9,529,27-TL BSMV olmak üzere toplam 235.431,63-TL bakımından iptali ile takibin takip tarihinden itibaren asıl alacağa işleyecek % 22 faiz ve bu faize uygulanacak % 5 gider vergisi ile birlikte devamına ….” karar verildiğini, Mahkemece haklı ve yerinde olarak davalarının kabul edildiğini, beraberinde faiz oranının hatalı belirlendiğini; bu yönden istinaf taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini; mahkeme ilamına dayanak yapılan 03.01.2019 tarihli bilirkişi taporunun temerrüt faizinin tespiti başlıklı 3. Sayfasında %44 temerrüt faizi talep edilebileceği belirtilmiş olmasına rağmen, sonuç kısmında sehven %22 oranında temerrüt faizi istenebileceği denilmiş olup, rapora faiz oranı yönünden taraflarınca itiraz edildiğini, Ancak, mahkemenin bu itirazlarına dikkat etmeden bilirkişi tarafından sehven yapılan hatayı düzeltmeden %22 faiz oranına hükmetmiş olup, bu nedenle eksik belirlenen faiz oranına itiraz ettiklerini; mahkeme ilamı ile hüküm altınan alınan faiz oranının, mevcut genel kredi sözleşmesi, faiz genelgeleri ve bilirkişi tespitlerine göre eksik olduğunu, Nitekim; 03.01.2019 tarihli (kararda 24.01.2020 tarihli bilirkişi raporu denildiğini) … tarafından hazırlanan bilirkişi raporunun 3. Sayfasının Temerrüt Faizinin Tespiti başlıklı kısmında “….taraflar arasında imzalanan sözleşmenin “ Müşterinin Borçları Tamamen Ödeninceyc Kadar Yükümlülükleri ve Temerrüt Faizi ” başlıklı 38. Maddesi “…. Buna karşılık işpu Genel Kredi Sözleşmesinden doğan borçlarını gününde ödemediği taktirde bunları Bankaya ödeyeceği larihe kadar geçecek günler için yetkili mercilerce veya Bankaca Ödünç Para Verme Mevzuatına göre tespit edilmiş kısa, orta ve uzun vadeli en yüksek genel kredi faiz oranına veya ileride arttırıldığı takdirde bunlardan, artmış en yüksek kredi faiz oranına 25 puan ilave edilmek suretiyle bulunacak faiz oranı üzerinden temerrüt faizi ödemeyi kabul ve taahhüt eder. Ayrıca icra yoluyla veya mahkemede kanuni takibe geçilmeden önce tahakkuk etmiş bulunan temerrrüt faizi (cezai şart niteliğinde olmak üzere) müşteri tarafından üstlenilir hükmünün bulunduğu , davacı bankanın faiz oranları genelgesine göre yapıları hesaplamada temerrüt tarihindeki cari faiz oranı %22( 22+25:47) 25 puan ilavesiyle %47 olarak belirlendiği,davacı bankada takip talebinde %44 oranında temerrüt faizi talebinde bulunduğundan taleple bağlılık ilkesi gereği talebinin yerinde olduğu…” tespit edildiğini, 21.07.2016 ve 28.05.2018 tarihli bilirkişi raporunda da icra takibi ile talep edilen %44 temerrüt faizinin istenebileceğinin tespit edildiğini; işbu bilirkişi raporunun da dosyada mübrez olup, haklılıklarını teyit ettiğini, Bu sebeplerle, faiz oranı ve dairemizce tespit edilecek tüm aleyhe hususlar yönünden istinaf taleplerinin kabulünü talep ettiklerini, İleri sürerek, yerel mahkemenin 25.11.2020 tarihli kararının eksik faiz oranına ilişkin kısmının kaldırılmasına, istinaf taleplerinin kabulüne, yargılama yapılarak itirazları doğrultusunda faiz oranına hükmedilmesine karar verilmesini vekaleten arz ve talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava genel kredi ve kefalet sözleşmeleri kapsamında kullandırılan kredilerden doğan borcun, davalı kefilden tahsili amacıyla başlatılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı takipten sonra işleyecek faiz oranı bakımından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Dava konusu İstanbul … İcra Dairesinin … Esas sayılı takip dosyası kapsamından davacının, davalı kefil … aleyhine 28/08/2014 tarihinde, 35.334,23- TL asıl alacak, 190.569,17-TL işlemiş faiz, 9.528,46-TL BSMV olmak üzere toplam 235.431,86-TL’nin tahsili için ilamsız takip başlattığı, yasal sürede vaki itiraz sonucu duran takibe karşı bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmıştır. Dava dosyasına sunulan takip dayanağı genel kredi ve kefalet sözleşmeleri incelendiğinde; davacı …’na devredilmiş olan … A.Ş. ile takip borçlusu … Tic. A.Ş. arasında; 12/02/1996 tarihli 100.000,00-DEM limitli genel kredi sözleşmesi, 24/05/1996 tarihli 225.000,00-DEM limitli genel kredi sözleşmesi ve 24/05/1996 tarihli 900.000,00-DEM limitli genel kredi sözleşmesi bağıtlandığı, davalı …’nın her üç sözleşmeye, sözleşmeler ile aynı tarihte ve aynı limitle müteselsil kefil sıfatıyla imza attığı anlaşılmıştır. 6098 Sayılı Kanunun 598/3, 4,5 fıkraları uyarınca; bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir. Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla, azamî on yıllık yeni bir dönem için uzatılabilir. 6098 Sayılı Kanunun 598/3 fıkrasında düzenlenen süre, hak düşürücü süre niteliğindedir. Bu nedenle sürenin durmasından veya kesilmesinden bahsedilemeyeceği gibi, bu süre mahkeme tarafından yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınmak zorundadır. 6101 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1 maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir. Aynı Kanunun 5/2 bendine göre Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz. Somut olayda, kefalet sözleşmelerinin imzalandığı tarihler itibariyle 6098 Sayılı Kanun yürürlükte değil ise de; 6101 Sayılı Kanunun 1.maddesi uyarınca, Türk Borçlar Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki fiil ve işlemlerin sona ermesinde Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanacaktır. Hak düşürücü süre, öngörüldüğü hakkı ortadan kaldırıcı başka ifade ile sona erdirici mahiyettedir. Şu halde 818 Sayılı Borçlar Kanununda yer almayıp, 6098 Sayılı Kanunun 598/3 fıkrasında öngörülen, kefalet sözleşmesinden doğan alacağa ilişkin hak düşürücü süre, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki sözleşmelere de uygulanacaktır. Davalı tarafça imzalanan kefalet sözleşmelerinin tarihleri sırasıyla; 12/02/1996, 24/05/1996, 24/05/1996’dır. Yasanın açık hükmü karşısında her bir kefalet sözleşmesi için on yıllık hak düşürücü süre kefalet sözleşmelerinin yapıldığı tarihler itibariyle işlemeye başlayacak ve her bir kefalet sözleşmesi için sırasıyla 12/02/2006, 24/05/2006, 24/05/2006 tarihlerinde dolacaktır. Dava konusu takip tarihi 28/08/2014’dür. Buna göre takip tarihinde, takip dayanağı her üç kefalet sözleşmesi yönünden hak düşürücü süre dolmuş, kefaletler sona ermiş, davacının bu kefalet sözleşmelerine dayalı olarak davalıya başvuru hakkı takip tarihinde ortadan kalkmıştır. Hak düşürücü süre def’i değil itiraz mahiyetinde olduğundan ve kamu düzenine ilişkin bulunduğundan, kanun yolu dahil yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınır. İlk derece mahkemesi tarafından davanın hak düşürücü sürenin dolması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, esasa ilişkin inceleme yapılması yerinde olmamış, bu husus HMK’nun 355 maddesi gereği dairemizce re’sen nazara alınmıştır. Yukarıda yapılan tüm saptamalar çerçevesinde; davacının istinaf başvurusunun usulen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 355, 353/1-b2 maddeleri uyarınca kaldırılmasına, dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak davanın hak düşürücü sürenin dolması nedeniyle reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacının istinaf başvurusunun usulen KABULÜ ile; İstanbul 1 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/11/2020 tarih ve 2020/74 Esas – 2020/538 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulmak sureti ile; Davanın hak düşürücü sürenin dolması nedeniyle REDDİNE,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Davacı kurum harçtan muaf olduğundan, harç tahsiline yer olmadığına, 3-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafından sarf edilen 55,00‬ TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı tarafa verilmesine, 6-Artan gider avansı bulunduğu takdirde talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 7-Davacı kurum harçtan muaf olduğundan istinaf başvurusuna yönelik harçların tahsiline yer olmadığına, 8-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 8,2 TL tebligat gideri ile 32,5 TL dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ne gidiş-dönüş gideri olmak üzere; toplam 40,7 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 9-Artan gider avansı olması halinde, talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, 10-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 22/06/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.