Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/499 E. 2021/594 K. 16.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/499 Esas
KARAR NO: 2021/594 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 19. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/12/2020
NUMARASI: 2020/573 Esas 2020/836 Karar
DAVANIN KONUSU: Ticaret Sicil Memurunun Kararına İtiraz
KARAR TARİHİ: 16/04/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirketin ticari hayatında ticaret sicil gazetesinde kararların yayımlanmasının 6762 sayılı TTK ‘nın aleniyet başlığında düzenlenen 37. Maddesinde tescilin 3. Şahıslara tesiri başlıklı 38. Maddesinde sicil itimat başlıklı 39. Maddesindeki düzenlemelerle sağlanmak istenen fayda göz konusu dava ile verilecek karara kadar geçen sürede kanundaki karşılığını bulamayacağını, şirketin doğrudan ticari hayatını etkileyen vergisel yükümlülüklerine etki eden ve tebligat kanunundan kaynaklanan düzenlemelere göre yasal yükümlülüklerini belirleyen kararın geçici olarak tescili müvekkili şirketçe de davalı tarafından herhangi bir gerekçe gösterilmeden geçici tescil yapılmadığını ve sadece tescil talebinin reddi kararı verildiğini, yine şirketin 3. Şahıslar nezdinde işlem doğurmaya yetkili tescilcisine ilişkin bir karar olduğu da dikkate alındığında tedbir talep ederek müvekkili şirkete ait bu kararın geçici tescilini talep etme zarureti içerdiğini belirterek açıklanan nedenler ile davanın kabulü ile İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün red işleminin iptaline, yargılama süreci içerisinde telafisi imkansız zararlar doğmaması için adres nakli ve temsil yetkisinin sona ermesine ilişkin kararın geçici olarak tescili yönünde tedbir kararı verilmesine, müvekkili şirkete ait adres nakli ve temsil yetkisinin sona ermesine ilişkin karar 01/10/2020 tarih, 2020/03 sayılı ortaklar kurulu kararının tescil ve ilanına yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, geçici tescilin tedbir kararı olarak mahkemeden istenmesi ve bu yönde mahkeme tarafından hüküm kurulmasının mevzuata uygun olmadığını, bu şekilde talep olan pek çok davada da bu taleplerin reddedildiğini, bu şekilde talep olan pek çok davada da bu taleplerin reddedildiğini, İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/738 E. Sayılı dosyasında mahkemeden geçici tescil istenmesinin mümkün olmadığı hakkında karar verilmiş ve yine bu kararın istinaf incelemesini yapan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinde 2020/247 E. Sayılı hükmü ile aynı yönde karar verdiğini, benzer biçimde İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/234 E. Sayılı dosyasında da mahkeme tarafından geçici tescile tedbir olarak hükmedilemeyeceği yönünde karar verildiğini, bunların yanında yine bahsi geçen İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/260 E. Sayılı dosyasında dava ile elde edilecek sonuçların tedbir geçici tescil ile edle edilemez şeklinde mahkemece hüküm kurarak geçici tescil talebinin mahkemeden istenmesini ve bu yönde tedbir kararı verilmesi talebini reddettiğini belirterek açıklanan nedenler ile müvekkili yönünden açılan davanın reddine , davacı tedbir talebinin reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin diğer tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 24/12/2020 tarih ve 2020/573Esas – 2020/836 Karar sayılı kararında; “…Toplanan delillerden de anlaşılacağı üzere davalı tarafın tescil isteminin reddine ilişkin kararına dayanak olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yazısının göz önüne alındığı bu sebeple red kararı verilmiş ise de bu redde ilişkin davacı şirketin 01/10/2020 tarih ve 2020/03 sayılı kararının genel kurul toplantı ve müzakere defterine kaydedildiği noter tarafından onaylandığı bu sebeple TTK ‘nın 395. Maddedeki şartların yerine geldiği verilen kararda şirket müdürünün istifasının kabul edildiği yine şirketin adresinin değiştirilmesine karar verildiği anlaşılmıştır. Ticaret Bakanlığının yazısı dikkate alınarak davalı taraf yasal düzenleme karşısında tescil ve ilamdan kaçınamaz her ne kadar red kararında belediyenin ve bağlı kuruluşlarının sahip oldukları veya ortağı bulundukları belediye şirketlerinin genel kurulunda belediye ve bağlı kuruluşu temsil edecek kişinin belediye meclisinde bulunduğu ve belediye meclis kararı gerektiğini ileri sürmüş ise de 5393 sayılı Belediye Kanunun 38/p maddesinde şirketlerde belediyeyi temsil yetkisinin Belediye Başkanına tanındığı Belediye Meclisine böyle bir görev verilmediği anlaşılmakla…”gerekçesi ile, 1-Davacı tarafından davalı aleyhine açılan davanın KABULÜNE, … Limited Şirketi olarak İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil no ile kayıtlı … Mahallesi , … Caddesi … İş Hanı No:… Beylikdüzü/İstanbul adresinde müseccel bulunan şirketin adres nakli ve temsil yetkisinin sona ermesine ilişkin 01/10/2020 karar tarihli ve 2020/03 karar numaralı ortaklar kurulu kararının TESCİL VE İLANINA, davalının red kararının KALDIRILMASINA, 2- İhtiyati tedbirin kabulü ile şirketin işleyişi bakımından geçici tescil ve ilanın yaptırılmasına, 3- Davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği 4.080 TL vekalet ücreti takdirine, bunun davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 4- Davacının yaptığı 38,25 TL posta masrafı, 116,60 TL harç gideri olmak üzere toplam 154,85 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 5- Harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, Müvekkilinin dava konusu işlemi hukuka uygun olduğu halde, açılan davanın kabul edilerek, müvekkili aleyhine yargılama giderleri ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve yine geçici tescilin tedbir kararı olarak verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Huzurdaki davanın görevli mahkemede açılmamış olup görevsizlik kararı verilmek suretiyle davanın reddedilmesi gerektiğini, Dava konusu edilen işlemin iadesi, özü itibariyle, 24.04.2019 tarih ve 43742444 sayılı Şehircilik Bakanlığı görüşü doğrultusunda hareket edilmesine ilişkin Ticaret Bakanlığının 15.05.2019 tarihli talimat yazısına dayanmakta olup; iade işlemine temel teşkil eden işlem idarenin düzenleyici mahiyetteki bir işlemi olduğunu, Buna göre de, düzenleyici işlemler kaldırılmadığı sürece idarenin işlemlerinin hukukiliği karinesinden yararlandığından, İdarenin düzenleme ve talimatları ile bağlı bulunan müvekkilinin dava konusu edilen işlemi, mezkur hukuki düzenlemeye dayanmakta olduğu, dava konusu iadenin işbu düzenleme gereğince işlem yapılmasından ibaret olduğunu, Bu bakımdan da, davanın değerlendirilmesi özü itibariyle, adsız düzenleyici mahiyetteki, yukarıda açıklanan bir idari işlemin değerlendirilmesinin yapılmasını gerektiği ve bu yapılmaksızın davanın değerlendirilmesi de mümkün olmayacağını, Başka bir deyişle; dava konusu olayın özünü oluşturan idari işlemin değerlendirilmesi; idarenin görev alanına girmekle; dava konusu olay bakımından idari yargının görevli olduğu, buna göre de huzurdaki davaya görev yönünden itiraz ettiklerini, Müvekkili Müdürlüğün, Mevzuat gereğince hareket etmesi ve bu kapsamda da, idarenin düzenleyici işlemlerine uyma zorunluluğu bulunduğunu, Müvekkili Sicil Müdürlüğünün, ticaret siciline tescil konusundaki talepleri, ilgili kanun ve ikincil düzenlemelerin kendisine verdiği yetki ve görev alanı içinde değerlendirip, sonuca bağlar; yani yargı merci gibi hareket edemeyeceğini, Nitekim dava konusu olayda da, müvekkil Sicil Müdürlüğü, mevzuata uygun bir biçimde hareket ettiğni, T.C. Ticaret Bakanlığının, 15.05.2019 tarih ve … sayılı yazısı ekinde sunulan T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğü’nün sayılı 24.04.2019 tarih ve 43742444 sayılı Şehircilik Bakanlığı görüşüne ilişkin yazıda, “6102 sayılı Türk Ticaret Kanununa tâbi ortaklıklar kurulmasına veya bu ortaklıklardan ayrılmaya, sermaye artışına ve gayrimenkul yatırım ortaklığı kurulmasına karar verme yetkisinin belediye meclisinde olduğu, bu nedenlerle belediyenin veya bağlı kuruluşlarının sahip oldukları veya ortağı bulundukları belediye şirketlerinin genel kurulunda belediye ve bağlı kuruluşu temsil edecek kişilerin, belediyenin karar organı olan Belediye meclisinin kararıyla belirleneceği, belediye şirketlerinin genel kurulunda belediye ve bağlı kuruluşunu temsil etmek üzere; belediye başkanı, belediye meclis üyesi, belediye çalışanı veya belediye dışından kişi/kişilerden belirlenebileceği ve belediye ile bağlı kuruluşlarının ortağı olduğu belediye şirketlerinin kurdukları şirketlerin genel kuruluna katılacak kişilerin ise belediye veya bağlı kuruluşlarının ortağı olduğu şirketlerin yönetim kurulu tarafından belirleneceği, ayrıca genel kurul tarafından belediye tüzel kişisinin; yönetim kurulu üyesi veya müdür olarak seçildiği anonim ve limited şirketlerde ise tüzel kişi ile birlikte, tüzel kişi adına, tüzel kişi tarafından belirlenecek gerçek kişinin seçiminde de karar verme yetkisinin belediye meclisinde olduğu değerlendirilmektedir.” denilmiş olup, dava konusu olayda, müvekkili Sicil Müdürlüğü, Ticaret Bakanlığının, mezkur Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı görüşü doğrultusunda hareket edilmesine ilişkin 15.05.2919 tarihli talimat yazısına istinaden, dava konusu edilen tescil başvurusunu iade ettiğini,
Kısaca; dava konusu edilen genel kurul kararının tescili; genel kurulda dava konusu şirketin tek ortağı olan belediye adına hareket edecek gerçek kişinin, anılan görüşte (mahiyeti itibariyle düzenleyici işlemde) yer aldığı şekilde, belediye meclisi tarafından belirlenmesi gerektiğinden iade edildiğini, Bu noktada; dava dilekçesinden de anlaşılacağı üzere, davanın özünün, T.C. Şehircilik ve Çevre Bakanlığının, yukarıda bahsedilenı görüşü olduğu vurgulanırcasına, işbu işleme ilişkin, çeşitli hukuka aykırılık iddiaları davacı tarafından ortaya konulduğu, yani davacı iddialarının temelini, müvekkilin tescil işlemlerini talimatlandıran T.C. Ticaret Bakanlığı yazısının dayanağı olan, T.C. Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı görüşünün hukuka aykırılığı iddiaları oluşturduğunu, Başka bir ifadeyle, davacılar, dayanak düzenleyici idari işlemin hukuka uygun olmadığı iddiasını ve bu idari işlemin, dayanak kanuna aykırı olması iddiasını savunduğu, oysa, yukarıda da açıklandığı üzere, idarenin düzenleyici işlemlerinin denetim yeri idari yargı olup; halihazırda işbu düzenleyici işlemin iptali için, ilgililer tarafından dava açıldığı ve fakat idari yargıda açılan dava neticelenmediğini, Diğer yandan, hukuka aykırı olduğunu iddia edilen dayanak idari işlem de, her idari işlem gibi, idarenin işlemlerinin hukukiliği karinesinden yararlanmakta olduğunu, Bu hukuki karine gereğince de, davanın özünü oluşturan “T.C. Ticaret Bakanlığı” talimatının (ve buna dayanak “Şehircilik Bakanlığı” düzenlemesinin) her idari işlem gibi, idari yargı tarafından iptaline karar verilmediği sürece, hukuka uygun olduğunun kabulü zorunlu olduğu ve yine, bu idari işlem de, hukuka uygun bir idari işlemin bütün sonuçlarını da doğurduğunu, Bu bağlamda; idarenin işlemlerinin hukukiliğine ilişkin idare hukuku karinesi gereğince, idarenin, Mevzuattan kaynaklanan ve idare hukukuna dayanan yetkileri kapsamında değerlendirilecek talimatını uygulamakla yükümlü bulunan müvekkili idarenin dava konusu işleminin hukuki olduğuna dayanarak ve bu ilke uyarınca, idarenin talimatını yerine getirmekle yükümlü olduğunu, Başka bir deyişle, idareden aldığı talimata uygun hareket eden (etmesi gereken) ve idarenin işlemlerinin hukukiliğine ilişkin idare hukuku karinesi ve yine, davadaki olaya ilişkin tescil işlemlerinin dayanağı olan ticaret hukuku mevzuatı gereğince, idarenin, Mevzuattan kaynaklanan ve aynı zamanda idare hukukuna dayanan yetkileri kapsamında değerlendirilecek talimatını uygulamakla yükümlü bulunan müvekkilinin dava konusu idare(ler)in işlem(ler)ini sorgulama yetkisi, hukuken olmadığı gibi, fiilen de mümkün olmadığını, Özetle; idarenin herhangi bir talimatını veyahut da düzenleyici işlemini sorgulama yetkisi bulunmayan müvekkilinin âdeta bir mahkeme gibi hareket etmesi ve dava konusu düzenleyici işlemin hukukiliğini değerlendirmesi beklenemeyeceğini, Her ne kadar dayanak idari işlemin hukuki değerlendirmesini, idari yargının değerlendirmesi gerekse de, dayanak idari işlemin hukuka uygun olduğu ve davacının iddia ettiği şekilde normlar hiyerarşisine aykırı şekilde kendinden önce gelen normlara aykırılık taşımadığını, Dava konusu şirket genel kurulunda yönetim kurulu üyeliğine doğrudan belediye başkanı değil, belediye tüzel kişiliği seçilmiş olup; bunun bilinçli bir tercih olduğu değerlendirilmekte olduğunu, Bu noktada da; belediye tüzel kişiliğini temsil edecek gerçek kişinin belediyelerde nasıl belirlenmesi gerektiğinin saptanmasının, konusun ya da düzenlemenin hukukiliğinin değerlendirilmesinde esas olduğu ve bunun da, belediyelere ilişkin Mevzuat hükümlerinden hareketle saptanması gerektiğinin belirtilmesi gerektiğini, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda ticari şirketlere ilişkin düzenlemeler bulunmakla; ticari şirketlerin temsiline ilişkin düzenlemeler doğrultusunda, tüzel kişiler adına hareket edecek gerçek kişiler belirlenmekte olduğunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda anonim şirket tüzel kişiliğinin yönetim kurulu üyesi olarak belirlendiği hallerde, anonim şirketlerin yönetim kurulu tarafından temsili esas olduğundan, tüzel kişi adına hareket edecek kişinin belirlenmesinde yönetim kurulu kararı istenmekte ve yine, benzer şekilde şirketi temsille görevli limited şirketin gerçek kişi müdürü de, Mevzuat gereğince kural olarak, limited şirketi temsille yetkili bulunduğundan, tüzel kişi adına hareket edecek gerçek kişi olarak kabul edilmekte olduğunu, Yukarıda açıklandığı üzere; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu şirketlere ilişkin düzenlemelere yer verdiğinden; dava konusu olaydaki gibi yönetim kurulu üyesi seçilen belediye adına hareket edecek gerçek kişinin saptanmasına ilişkin herhangi bir düzenleme de, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda bulunmadığından; belediyeler hakkındaki özel düzenlemeler gereğince, konunun değerlendirilmesi gerekmekte olduğunu, Buna göre de; davacının iddia ettiği şekilde, belediye başkanının, belediye idaresinin tüzel kişiliğinin temsilcisi olmasına ilişkin 5393 sayılı Belediye Kanununun 37.maddesinin, dava konusu olayda doğrudan uygulanabilir hüküm olmadığı; öncelikle belirtilmesi gerektiğini, Anılan hükümde, sınırsız ve her konuda verilmiş bir temsil yetkisi düzenlenmediğini, bilakis belli konularla sınırlı ve aslında idare hukuku kapsamında bir temsil yetkisi düzenlendiğini, yani belediyelerin doğası gereği faaliyetleri arasında bulunmayan ve ancak özel düzenlemelerden hareketle olanak tanınmış şirket kurulması gibi hallerin, anılan temsil yetkisi kapsamında olduğu düşünülemeyeceğini, Nitekim, yetki ve temsil doğrudan ilintili olup; anılan hüküm, devamındaki belediye başkanının görevlerine ilişkin m.38 hükmü ile birlikte yorumlandığında, belediyeyi devlet dairelerinde ve törenlerde, davacı veya davalı olarak da yargı yerlerinde temsille sınırlı bir yetki ve temsilin öngörüldüğü sonucuna, hükmün lafzından hareketle ulaşmak mümkün olduğunu, ilgili Kanun m.38 lafzı, aksini mümkün kılmadığını, Sınırlı bir biçimde temsil yetkisinin kullanılacağı alanlar, mezkur m.38’de sayılmış olup; bilinçli şekilde temsil yetkisinin çerçevesi, kanunkoyucu tarafından dar bir biçimde çizildiğini, bu kapsam dışındaki hallerde, belediye başkanının temsil yetkisinin bulunmadığı sonucunu doğuracak şekilde hükmün kapsamı sınırlandırıldığını, Buna göre de; Çevre ve Şehircilik Bakanlığının mezkur düzenlemesi, davacının iddia ettiği şekilde m.37’ye aykırılık taşımadığını, Bu bağlamda da; bu mezkur hüküm kapsamında yer almayan belediyelerin şirket kurması ya da ortak olması haliyle, dava konusu da olan belediyelerin kurduğu şirketlere yönetim kurulu üyesi olması halinde temsil ya da belediye adına hareket edecek kişinin belirlenmesinde; belediyenin yetkili organının karar alması gerektiğini, Belediyelerin genel yetkili karar organı da belediye meclisi olduğunu, ancak, dava konusu olayda yer alan şirket kurmak ve dolaysıyla, kurulan şirketin yönetim kurulunda yer almak, belediyelerin temel ve genel görevleri arasında bulunmayan ve aslında, belediyelerin özel düzenlemelerle yetkili kılındığı bir özel alan olduğundan; dava konusu olayda, karara yetkili organının belirlenmesinde özel düzenlemelerin de değerlendirilmesi lüzumlu olduğunu, Buna göre de; belediyelerin genel karar organı, belediye meclisi olduğu gibi, dava konusu olayla da ilgisi bulunan belediyelerin şirket kurması ya da ortak olması ile belediyelerin borçlanmasına ilişkin özel düzenlemelerde de, ayrıca belediye meclisi görevli kılınmış olup; konuya ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı düzenlemesinde de bu husus vurgulanmış ve yine, söz konusu düzenlemelerden hareketle ve düzenlemelere uygun şekilde, belediye tarafından kurulan şirketler adına hareket edecek gerçek kişinin, belediye meclisi tarafından belirlenmesi gerektiği vurgulandığını,
Ayrıca, belediyelerin şirket kurması ve şirkete ortak olması gibi haller, belediyelerin borçlanması neticesini de doğurabileceğinden ve tüm bu hallerde de özel düzenleme bulunduğundan; bu haller kapsamında ve bunların uzantısı durumundaki dava konusu tescil başvurusunda da, belediye meclisi kararının aranması lüzumlu olduğunu, Aksi halde, konuya ilişkin özel düzenlemeler işlevini yitirir; zira karar almak üzere, meclisin özel olarak yetkilendirildiği konularda, bu kararı uygulayacak kişilerin de meclis tarafından belirlemesi gerekliliği, doğrudan anılan özel hükümlerin “ratio legis”i gereği olduğunu, Son olarak; konuya ilişkin bir başka özel düzenleme de, bu yorum şeklini doğrular nitelikte olduğunu, bu düzenleme de, belediye adına birden çok kişinin dahi yönetim kurulu üyesi olarak belirlenebileceğine ilişkin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m.359/f.5 maddesidir ve belediyenin yönetim kurulu üyesi seçildiği hallerde, doğrudan belediye başkanının belediye adına hareket edecek gerçek kişi olmadığını ve belediyenin, yetkili organının, belediye başkanı ve bir başka kişiyi ya da sadece başka kişileri seçmesinin mümkün olduğunu ortaya koymakta olduğunu, Geçici temsil talebinin tedbir kararı mahiyetinde mahkemeden istenmesinin mevzuat gereğince mümkün olmadığını, son döneme kadar mahkemelerden bu yönde talepler dahi olmadığını, bununla birlikte geçici tescilin mevzuata aykırı şekilde adeta tedbir gibi mahkemeden istendiği bu şekilde talepler ise, davacının ekte sunduğu mahkeme kararı dışında hiçbir mahkeme tarafından kabul edilmediğini, Mevcut gereğince geçici tescilin, mahkemeden istenmesinin hukuken mümkün olmadığı hususu açıklanacak olup, öncelikle konu 6102 sayılı TTK mad.32/f.4’e aykırılık bakımından daha sonra 6100 sayılı HMK mad.367/f.2 hükmüne aykırılık yönünden incelendiğini, Geçici tescilin tedbir kararı olarak, TTK m.32/f.4 gereğince mahkeme tarafından verilmesinin mümkün olmadığını, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m.32/f.4’te, “Çözümü bir mahkeme kararına bağlı bulunan veya sicil müdürü tarafından kesin olarak tescilinde duraksanan hususlar, ilgililerin istemi üzerine geçici olarak tescil edilir. Ancak, ilgililer üç ay içinde mahkemeye başvurduklarını ispat etmezlerse geçici tescil resen silinir. Mahkemeye başvurulduğu takdirde kesinleşmiş olan hükmün sonucuna göre işlem yapılır. “ denilmek suretiyle, geçici tescil talebinin ancak sicil müdürlüğünden talep edilebileceği ve geçici tescil talebinin kabul edilmesi halinde ise, üç ay içinde geçici tescil nedenine ilişkin dava açılması gerektiği hususu ifade edildiğini, Buna göre; anılan hükmün lafzından, geçici tescil yetkisinin, ticaret sicil müdürlüklerine verilmiş bir yetki olduğu ve buna ilişkin, sicil müdürlüklerinin bir takdir hakkı bulunduğu açıkça anlaşılmakta olduğunu, Diğer yandan; geçici tescil talebi, çeşitli nedenler ile tescilinde tereddüt hasıl olan veyahut da mahkeme kararına bağlı olarak çözümlenebilecek hususlarla ilgili olarak istenebilecek istisnai bir yol olmakla; ticaret sicil müdürü kararı ile reddinde tereddüt olmayan ve red kararı verilen herhangi bir husus, geçici tescile elverişli olmadığını, Başka bir deyişle; red kararı yazılan herhangi bir hususun geçici olarak tescil edilmesi ne hukuken ne de fiilen mümkün olmadığını, böyle bir durumda, müvekkili müdürlük tarafından tereddüt hasıl olan bir husus bulunmadığından, müvekkilin geçici tescil yetkisi kullanması beklenemeyeceğini, Bu bağlamda; huzurdaki davanın tescilinde de, yukarıda açıklandığı üzere, herhangi bir tereddüt olmadığından; yani red kararı yazıldığından ve dolayısıyla, Mevzuatta ifade edildiği şekilde, “halli ya da tereddütün giderilmesi” için, Mahkeme kararı gerekmediğinden; müvekkili müdürlüğün geçici tescil talebini kabul etmemesi hukuka uygun olduğunu, Kaldı ki; yukarıda da açıklandığı üzere, geçici tescil, Müvekkil Müdürlüğe verilmiş bir yetki olduğu gibi, kullanılması zorunlu bir yetki de olmadığını, başka bir deyişle müvekkili müdürlük, bu yetkinin kullanılmasına uygun şartları değerlendirerek, kullanıp kullanılmayacağı konusunda takdir hakkını kullanacak olup; yukarıda da açıklandığı üzere, zaten geçici tescil uygulama şartları da bulunmadığını, Ancak, kabul edilmemekle birlikte; bir an için geçici tescil talebinin reddinin takdir hakkı içermediği gibi, yine bir an için de geçici tescil şartlarının bulunduğu, Mahkeme tarafından kabul edilse de, bu durumda da geçici tescilin tedbir kararı olarak verilmesinin mümkün olmadığı; zira mahkemenin özü itibariyle değerlendireceği hususun, geçici tescil talebinin reddi kararına itiraz olacağı ifade edilmesi gerektiğini, Geçici tescil talebinin müvekkili tarafından reddi halinde de açılabilecek dava, red kararına karşı açılacak dava olacaktır; yani geçici tescilin reddi halinde, geçici tescil talebinin reddi sebebiyle bir dava açılmalıdır. Diğer bir ifade ile, geçici tescil talebinin reddi üzerine, geçici tescil talebini red kararına karşı açılabilecek yegane dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m.34’te düzenlenen ticaret sicil memuru kararına itiraz davası olacak ve bunun da kesinleşmesi gerekeceğini, Kesin tescil talebine ilişkin olarak tedbiren karar oluşturulması mevzuat açısından mümkün değilse ve yine, bunun hiçbir içtihadi uygulaması yok ise, geçici tescil için de farklı bir değerlendirme yapılması mümkün olmayacağını, zira kesin tescil ve geçici tescil, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda ayrı ayrı düzenlenmiş müesseseler olsa da; her iki müessesenin hukuki sonuçlarının aynı olduğunu, Kısaca; geçici tescil talebinin, davacının başvurduğu şekilde, Mahkemeden tedbir kararı olarak istenmesinin de, geçici tescilin, sicil müdürlüğünden istenmesi hakkındaki 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m.32’nin açık lafzına ve her iki müessesenin aynı sonuçları doğurduğuna ilişkin uygun olmadığı gibi, HMK m.367 hükmünün işlevsizleşmesi sonucunu doğurduğunu, Geçici tescil talebinin HMK m.367 gereğince tedbir kararı olarak verilemeyeceğini “Geçici tescil” hukuki sonuçları bakımından “kesin tescil” ile aynı sonuçları doğurmakta olup, tedbir kararına mahiyeti itibariyle konu edilebilecek bir karar olmadığını, Kat’i/kesin tescile ilişkin mahkeme hükmünün kesinleşmeden tescil edilmesi mümkün olmadığından, nasıl kesin tescil talebi tedbire konu edilemezse, geçici tescil talebi de tedbir talebine konu edilemeyeceğini, Tedbir kararı mahiyetinde olarak “geçici tescil” kararı verilmesi, HMK m.367’de kesinleşmeden icraya konulamayacak kararlardan olduğu düzenlenen tescil işlemlerinin kesinleşmeden sonuç doğurması anlamına geleceği, yani bu durum, anılan hükmü işlevsizleştireceği gibi kişiler hukukuna ilişkin işlemlerdeki hukuki güvenliğin tesisi amacıyla öngörülmüş olan mezkur hükmün hem lafzına hem de amacına aykırı olduğunu, çünkü, Mahkeme kararı ile ve hatta kesinleşmiş hükümle ulaşılması gereken sonucun, mahkemenin tedbir kararıyla ortaya çıkması söz konusu olduğundan; yukarıda açıklanan HMK hükmünü ve hatta, tedbire ilişkin HMK m.389 hükmünü adeta işlevsizleşmekte olduğunu, Davacının itiraza konu bu tedbir talebi, HMK m.389 hükmünün gerek amacına gerekse “ratio legis”ine uygun düşmemekte olduğunu, hukuk aleminde sonuç doğurması kesinleşmiş mahkeme kararı ile ancak mümkün bulunan bir husus, adeta tedbir kararı ile sonuç doğurmakta olduğunu, Oysa, tedbir müessesi, telafisi güç durumlarda ve gerçekleşmiş hukuki durumların bir süre sonuç doğurmaması amaçlı olarak öngörüldüğünü, yani dava konusu olayda sonuç doğurmayan ve halihazırda sonuç doğurması da, ancak kesinleşmiş mahkeme kararı ile mümkün olan bir kararın tedbire konu edilmesi, adeta tedbir verilen dosyada karar verilmesi ve de söz konusu kararın kesinleşmesi sonucunu doğurur ki, bu durum da, tedbirin koruyucu ve önleyici amacının çok ötesine geçer ve hatta geri dönülmez sonuçlar doğurulmasının önlenmesi için düzenlenen bir müessese olan tedbirin bizatihi kendisinin geri dönülmez sonuçlar doğurmasına neden olduğunu, Nitekim, İstanbul 5.Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/260 E sayılı dosyasında, Mahkeme, dava ile elde edilecek sonuç, tedbir/geçici tescil ile elde edilemez şeklinde hüküm kurarak geçici tescil talebini reddettiğini, Sonuç olarak; yukarıda açıklandığı üzere, geçici tescilin tedbir kararı olarak mahkemeden istenmesi ve bu yönde Mahkeme tarafından hüküm kurulması, Mevzuata uygun olmayıp; bu şekilde talep olan pek çok davada da bu talepler reddedilmiş; son dönemde ortaya çıkan mahkemeden geçici tescilin tedbir olarak istenmesi talepleri, davacının ekte sunduğu karar dışında sürekli bir biçimde ilgili mahkemeler tarafından kabul edilmediğini, Ekte yer alan 8.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/738E (EK 1) sayılı dosyasında mahkemeden geçici tescil istenmesinin mümkün olmadığı hakkında karar verildiği ve yine, bu kararın istinaf incelemesini yapan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13.Hukuk Dairesi de 2020/247E sayılı hükmü ile aynı yönde karar verdiğini, benzer biçimde, İstanbul 11.Asiye Ticaret Mahkemesinin 2020/234E sayılı dosyasında da, Mahkeme tarafından geçici tescile tedbir olarak hükmedilemeyeceği yönünde karar verildiğini, Bunun yanı sıra; yukarıda bahsi geçen İstanbul 5.Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/260 E sayılı dosyasında, Mahkeme, dava ile elde edilecek sonuç, tedbir/geçici tescil ile elde edilemez şeklinde hüküm kurarak geçici tescil talebinin mahkemeden istenmesini ve bu yönde, tedbir kararı verilmesi talebini reddettiğini, Bu bağlamda; müvekkili davanın açılmasına sebep olmadığı, bu nedenle “yargılama giderleri” ve “vekalet ücreti”nden sorumlu tutulamayacağını, geçici tescilin tedbiren verilmesine ilişkin kararın kaldırılması ve davanın da reddi gerekmekte olduğunu,
Yukarıda açıklanan nedenlerle, hukuka uygun işlem yaparak, idareden gelen talimata uygun biçimde dava konusu tescil işlemini iade eden Müvekkili Sicil Müdürlüğü, dava açılmasına sebep olacak herhangi bir işlem yapmadığını, bu nedenle de, “yargılama giderleri” ve “vekalet ücreti”nden sorumlu tutulamayacağını, Geçici tescil talebinin, Mahkemeden tedbir kararı olarak istenmesi hukuken mümkün olmadığını, “geçici tesci”l tedbir kararı olarak verilebilecek bir karar olmadığını, gerçekten de; kesin tescil talebinin tedbir kararına konu edilmesi mümkün olmadığı gibi, geçici tescil talebi de tedbir talebine konu edilemeyeceğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın reddine, geçici tescile ilişkin tedbir kararının kaldırılması ve davanın açılmasına neden olmayan müvekkili aleyhine yüklenen yargılama gideri ve vekalet ücretine ilişkin hükmün de kaldırılarak, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davacı şirketin 01/10/2020 tarih ve 2020/03 sayılı adres nakli ve temsil yetkisinin sona ermesine ilişkin ortaklar kurulu kararının tescil ve ilamına ilişkin davacı talebinin reddine yönelik Ticaret Sicil Müdürlüğünün 09/11/2020 tarih 165097 sayılı red kararına karşı TTK m. 34 hükmü uyarınca, açılmış itiraz davasıdır. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçelerle itirazın (davanın) kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Davalı vekili, davaya bakma görevinin idari yargı mercilerine ait olduğu gerekçesiyle yargı yolu itirazında bulunmuş ise de TTK’nın 34. maddesi uyarınca davaya bakmakla görevli ve yetkili mahkeme sicil yeri asliye ticaret mahkemeleri olduğundan, yargı yoluna ilişkin itiraz ve bu konudaki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.TTK. 573 Maddesinde;” (1) Limited şirket, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulur; esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur. (2) Ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler. (3) Limited şirket, kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilir,” hükmü düzenlenmiştir. Tescili talep olunan davacı şirketin 01/10/2020 tarih ve 2020/03 sayılı ortaklar kurulu kararında; ”1)şirket müdürlerinden ….TC. NO.’lu …’ın müdürlükten istifa ettiği belirtilip istifasının kabulüne, müdürlüğü sona erdiğinden şirketi temsil ilzam yetkisinin sona erdirilmesine, 2)Şirket merkezinin …Beylikdüzü/İstanbul adresinden, …Esenyurt/İstanbul adresine taşınmasına, kararın ticaret sicilinde tescil ve ilanına karar verildiği, ” toplantıya ortak Esenyurt Belediye Başkanlığı adına …’nun katıldığı görülmüştür. TTK. 623 Maddesinde;” (1) Şirketin yönetimi ve temsili şirket sözleşmesi ile düzenlenir. Şirketin sözleşmesi ile yönetimi ve temsili, müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilir. En azından bir ortağın, şirketi yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunması gerekir. (2) Şirketin müdürlerinden biri bir tüzel kişi olduğu takdirde, bu kişi bu görevi tüzel kişi adına yerine getirecek bir gerçek kişiyi belirler. (3) Müdürler, kanunla veya şirket sözleşmesi ile genel kurula bırakılmamış bulunan yönetime ilişkin tüm konularda karar almaya ve bu kararları yürütmeye yetkilidirler,” hükmü düzenlenmiştir. Davacı şirketin sicil kaydı incelendiğinde, davacı şirketin tek ortaklı olup ortağın ESENYURT BELEDİYE BAŞKANLIĞI olduğu, şirket yetkilisinin … ve Esenyurt Belediye Başkanlığı ve tüzel kişi adına münferiden …’nun yetkili olduğu görülmüştür. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2015/13645 Esas-2017/1451 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; tek taraflı bozucu yenilik doğuran hak niteliğinde olan istifanın, iç ilişkide bu yöndeki beyanın şirkete ulaşmasıyla hukuki sonuç doğuracak olmasına ve bu nedenle şirket müdürlüğünden istifanın şirkete tebliğ edilmesi halinde sonuç doğurup ancak tebliğ ile birlikte müdürlük görevinin son bulacak olmasına, görev son bulmadan sicile tescil edilemeyecek olmasına, dış ilişkide ise istifanın ticaret siciline tescil ve ilan edilmesiyle sonuç doğurmasına (TTK 37. madde) şirketi temsile yetkili olan kişileri tescil edilmek üzere ticaret siciline bildirmekle yükümlü olan yönetimin (müdür veya müdürler) istifa nedeniyle temsil yetkisi kalkan müdürün istifasını da sicile bildirmekle yükümlüdür.Somut olayda, davacı şirket tek ortaklı olup TTK. 421 Maddesindeki düzenlemeye göre gerekli nisapla şirket merkezinin değiştirildiği görülmüştür.Davalı kurum, davacının 01/10/2020 tarih ve 2020/03 sayılı adres nakli ve temsil yetkisinin sona ermesine ilişkin ortaklar kurulu kararının tescili talebini, T.C. Ticaret Bakanlığının 15.05.2019 tarihli yazısı ekinde sunulan T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğünün 14.05.2019 tarih ve 44335722 sayılı görüş yazısına dayanarak reddettiği anlaşılmaktadır. Davalı kurum, 09/11/2020 tarihinde davacıya verdiği cevabi yazıda bu hususu açıklamıştır. Davalı kurumun ret gerekçesi yaptığı Bakanlık görüş yazısında, davacı şirket yönetim kurulunda üye olan belediye tüzel kişiliğini temsil edecek kişinin belediyenin karar organı olan belediye meclisi tarafından belirlenmesi gerektiği, belediye başkanın bu konuda karar alma yetkisinin bulunmadığının değerlendirildiği bildirilmektedir.Bakanlığın anılan görüş yazısının sadece yorumdan ve görüş bildirmeden ibaret olduğu, davalı kurumu işlem yapmaya zorlayan bir idari işlem niteliğinde olmadığı, kanuni düzenlemenin yorumlanmasından ibaret bir görüş yazısı olduğu anlaşılmaktadır. TTK’nın 32. maddesi uyarınca sicil müdürü, tescil için aranan kanuni şartların var olup olmadığını kendisi incelemekle yükümlüdür. Sicil müdürlüğünce, tescil talebinin, ilgili kanun ve yönetmelik hükümlerine göre değerlendirilip sonuçlandırılması gerekir. Bu durumda kanuni düzenlemeler uyarınca, davacının tescil talebinin hukuka uygun olup olmadığının ortaya konulması gerekir: 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 18. maddesinde belediye meclisinin yetkileri sayılmış olup bu görevler arasında, belediyenin ortağı olduğu şirketlerde belediye tüzel kişiliğinin temsilcisini seçme/atama yetkisi bulunmamaktadır. Maddenin (i) bendinde, belediye meclisine verilen “Bütçe içi işletme ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununa tâbi ortaklıklar kurulmasına veya bu ortaklıklardan ayrılmaya, sermaye artışına ve gayrimenkul yatırım ortaklığı kurulmasına karar vermek.” yetkisinin, belediyenin ortağı olduğu şirketlerde belediye tüzel kişiliğinin temsilcisini seçme/ atama yetkisini kapsamadığı açıktır. Aynı Kanun’un 37. maddesindeki düzenlemeye göre belediye başkanı, belediye idaresinin başı ve belediye tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Aynı Kanun’un 38. maddesinde belediye başkanının görev ve yetkileri düzenlenmiştir. Bu maddenin (a) bendi uyarınca belediye teşkilâtının en üst amiri olarak belediye teşkilâtını sevk ve idare etmek, belediyenin hak ve menfaatlerini korumak, maddenin (p) bendi uyarınca kanunlarla belediyeye verilen ve belediye meclisi veya belediye encümeni kararını gerektirmeyen görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak belediye başkanın görev ve yetkileri arasında düzenlenmiştir. Bu maddeler birlikte değerlendirildiğinde, Kanun’un belediye meclisinin görev ve yetkilerini sınırlı olarak saydığı, kanunda belediye meclisine karar alma yetkisi verilmeyen her türlü konudaki görev yetkinin belediye başkanına ait olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, belediye tüzel kişiliğinin ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğu şirketlerde, yönetim kurulunda belediye tüzel kişiliğini temsile yetkili kişiyi belirleme yetkisinin belediye başkanına ait olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, davalı sicil müdürlüğünce, davaya konu ortaklar kurulu kararının tescili talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmesi, yani tescilden kaçınılması, yasal düzenlemeye aykırı olmuştur. Bu nedenle ilk derece mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karar usul ve yasaya uygun olup davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davaya konu 09/11/2020 tarihli davalı kurum işleminde, tescil işleminin yapılması için belediye meclis kararının sunulması gerektiği gerekçesiyle 01/10/2020 tarih 2020/03 sayılı kararın tescil talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu işlem, sonucu itibariyle tescil talebinin reddi niteliğindedir. Kaldı ki TTK’nın 34. maddesi uyarınca, sicil müdürlüğünün her türlü kararına karşı itiraz davası açılabileceği belirtilmiş olup; davalı vekilinin müvekkilinin davanın açılmasına sebep olmadığına, aleyhlerine yargılama gideri ve vekalet ücreti hükmedilmesinin yerinde olmadığına yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Hukukumuzda İİK’nın 36. maddesiyle, kesinleşmeden icra edilebilecek kararların icrasının durdurulmasına dair bir hukuki imkân getirilmiş ise de kesinleşmeden icra edilemeyecek kararların ihtiyati tedbir yoluyla icrasını sağlayacak bir hukuki yol düzenlenmemiştir. TTK’nın 32/4. maddesindeki geçici tescile ise sadece sicil müdürlüğü karar verebilecek olup mahkemenin verebileceği bir geçici hukuki koruma kararı olarak değerlendirilemez. Bu konuda ihtiyati tedbir kararı verilmesi hukuken mümkün olmadığından ilk derece mahkemesince verilen ihtiyati tedbir kararı yerinde olmayıp davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmüştür.Sonuç olarak, yukarıda açıklanan nedenlerle davalının istinaf talebinin kısmen kabulü ile ilk derece mahkeme kararının HMK. 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dairemizce davacının ihtiyati tedbir talebinin reddine yönelik yeniden karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24/12/2020 Tarih ve 2020/573 Esas 2020/836 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına; 1-Davacı tarafından davalı aleyhine açılan davanın KABULÜNE , … Limited Şirketi olarak İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil no ile kayıtlı … Mahallesi , … Caddesi … İş Hanı No:… Beylikdüzü/İstanbul adresinde müseccel bulunan şirketin adres nakli ve temsil yetkisinin sona ermesine ilişkin 01/10/2020 karar tarihli ve 2020/03 karar numaralı ortaklar kurulu kararının TESCİL VE İLANINA, davalının red kararının KALDIRILMASINA, 2-Davacının ihtiyati tedbir talebinin REDDİNE,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 3-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gerekli 59,30.TL karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 4,90.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan 116,60.TL toplam harç ile 38,25.TL posta gideri toplamı 154,85.TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihi itibariyle AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 4.080,00.TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-Bakiye gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 7-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 59,30.TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde istinaf edene iadesine, 8-Davalı tarafından sarf edilen 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 23,50.TL dosyanın istinafa gidiş dönüş gideri toplamı 185,60.TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 9-Bakiye gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 16/04/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.