Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/478 E. 2023/505 K. 23.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/478 Esas
KARAR NO: 2023/505 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/744 Esas – 2020/567 Karar
TARİHİ: 23/09/2020
DAVA: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 23/03/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davacının konut ihtiyacı sebebiyle … Tic. A.Ş. ile yaptığı 05.10.2017 tarihli “Kentplus Kadıköy Gayrimenkul Satış Vaadi ve Borçlanma Sözleşmesi” ile İstanbul ili, Kadıköy İlçesi, … Pafta, … Ada, … parsel … Blok, … Nolu 3+1 187,65 Brüt yüz ölçümlü daireyi satın aldığını, 800.000 TL satış bedelinin tamamının 31.12.2018 vadeli, 200.000 TL, 31.12.2019 vadeli 300.000 TL bedelli, 31.12.2020 vadeli 300.000 TL bedelli senetler ile ödenmesinin kararlaştırıldığını, davacı tarafından sözleşme konusu bedelin peşin ödenmesi nedeniyle söz konusu bağımsız bölümün tapuda kendi adına devir ve tescilinin sağlanmasının talep edilmesi üzerine davalı tarafça gayrimenkulün üzerinde haciz ve ipoteklerin olduğu, bu haciz ve ipotekleri şuan itibariyle fek edemedikleri, ödemelerin yapılması ve kabul edilmesi halinde gayrimenkulü takyidatlı bir şekilde devir ve tescil edebilecekleri, sonrasında ise takyidatların kendileri tarafından kaldırılacağının beyan edildiğini, müvekkili tarafından davalı … şirketine verilen senetlerin iadesinin talep edilmesi üzerine, davalı … şirketi tarafından bonoların … Bankası A.Ş.’ye verildiğinin, bu sebeple bonoların iade edilmesinin mümkün olmadığının beyan edildiğini, TBK’nın 237/2, 1512 sayılı Noterlik Kanun’unun 60/3 ve 89. maddeleri ve 2644 sayılı Tapu Kanun’unun 26. maddesi uyarınca resmi senede bağlanmayan tapuda kayıtlı taşınmazın satımları ile noterde düzenleme biçiminde yapılmamış olan taşınmaz satış vaadine ilişkin sözleşmelerin geçersiz olduğunu, davacı ile davalı … şirketi arasında akdedilen Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinin hukuki şekil şartlarını taşımadığını, sözleşmenin adi şekilde düzenlendiğini, davacı tüm iyi niyeti ile borcunu yerine getirecek olsa dahi geçerli bir sözleşme bulunmadığından davacının hukuki olarak davalı … İnşaattan borcunu ifa etmesini isteyemeyeceğini, bedelini ödediği gayrimenkulün sahibi olamayacağını, kabul etmemekle birlikte, şayet davalı ile davacı şirket arasında akdedilen gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin geçerli olduğu yönünde yorum yapılacak olsa dahi, davalı … İnşaat’ın borcunu ifa etmesinin imkansız olduğunu, davalı … İnşaat tarafından dava konusu bonoların hukuka aykırı biçimde, davacının izni ve muvafakati olmaksızın davalı bankaya verildiğini beyanla davanın kabulü ile söz konusu bonolar sebebi ile davacının borçlu olmadığının ve bonoların geçersizliğinin tespitine, söz konusu bonoların davalılardan alınarak davacıya iadesine, şayet bonoların iadesi mümkün olmaz ise iptaline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı… Bankası A.Ş. vekili cevap dilekçesi ile; davalı … İnşaat’ın davalı bankanın kredili müşterisi olduğunu, … İnşaat tarafından bedeli ödendiğinde davalı bankaya olan borçlarından mahsup edilmek üzere bir ödeme aracı olarak emre yazılı senetlerin ciro edilerek teslim edildiğini, davalı bankanın ciro ile senetleri iktisap eden iyiniyetli üçüncü kişi olduğunu, davalı bankanın davacı ile diğer davalı … İnşaat arasındaki taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin hukuken tarafı olmadığını, davalı banka iyi niyetli üçüncü kişi olup, söz konusu senetlerin meşru hamili olduğunu, kambiyo senedi sebepten mücerret olup, imzaların istiklali prensibi gereğince esas ilişkideki ihtilafların hamile ileri sürülemeyeceğini, davaya konu bonolarda davalı bankanın lehtar değil, ciro ile iktisap eden meşru hamil konumunda olduğunu, bu sebeple kambiyo ilişkisindeki mücerretlik ilkesi uyarınca, davacı ile lehtar arasındaki ihtilafların davalı bankaya karşı ileri sürülmesinin mümkün olmadığını beyanla haksız davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 23/09/2020 tarih ve 2018/744 Esas 2020/567 Karar sayılı kararında; “…Kıymetli evrakın dayandığı temel işlem, borç doğuran herhangi bir sözleşme olarak karşımıza çıkabilir. Örneğin satım sözleşmesi, ödünç sözleşmesi, kira sözleşmesi veya bağışlama sözleşmesi bu niteliktedir. Kıymetli evrak böyle bir sözleşmeden dolayı düzenlenmiş olabilir. İşte soyut kıymetli evrak, düzenlenmesine neden olan temel işlemden bağımsızdır. Anılan temel işlem geçersiz olsa bile soyut kıymetli evrak geçerli olmaya devam eder. Senet metninden anlaşılan def’iler, senedin incelenmesi ile görülebilecek savunmalardır. Burada senet ile kast edilen, senedin ön yüzü ve metni, arka yüzü ve alonjudur. Bu yüzden senet metninden anlaşılan def’iler mutlak def’iler olup, niteliğine göre bazen sadece ilgili borçlu ve bazen de her borçlu tarafından her hamile karşı ileri sürülebilirler.Örneğin bir kambiyo senedinin kanunda öngörülen zorunlu şekil şartlarının birinden yoksun olması, senedin vadesinin gelmemesi, senedin zamanaşımına uğraması her borçlu tarafından herkese karşı ileri sürülebilir. TTK’nın 825. Maddesi “Borçlu, emre yazılı bir senetten doğan alacağa karşı ancak senedin geçersizliğine ilişkin veya senet metninden anlaşılan def’ilerle alacaklı kim ise ona karşı, şahsen haiz bulunduğu def’ileri ileri sürebilir.Borçlu ile önceki hamillerden biri veya senedi düzenleyen kişi arasında doğrudan doğruya varolan ilişkilere dayanan def’ilerin ileri sürülmesi, ancak senedi iktisap ederken hamilin bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olması hâlinde caizdir.” düzenlemesini getirmiştir. Yine TTK’nın 687. Maddesinde “Poliçeden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri başvuran hamile karşı ileri süremez; meğerki, hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.” düzenlemesini getirmiştir. Bilirkişi heyeti raporun 13. Sayfasında bankanın basiretli bir tacir olarak senedi ciro yolu ile alırken senetlerin tanzim nedenini, bu sebebin kanunda gösterilen şekil ve şartlarda gerçekleşip gerçekleşmediğini,senedi kendisine devreden …’ın bu sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini, davalı …’ın mali gücünü araştırmadığı için basiretli bir tacir gibi davranmadığını bu nedenle bankanın senedi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiğini, yani kötüniyetli olduğunun düşünülebileceğini belirtmiştir. Bilirkişi raporu bir takdiri delil olup delillerin hukuka uygunluğunu denetlemek ve en nihayetinde karar vermek yetkisi mahkemeye aittir. Mahkememiz bilirkişi heyeti ile aynı görüşte değildir. Kambiyo senetleri sebepten mücerrettir. Bir kıymetli evrakı ciro ile devir alan kimsenin bilirkişinin yukarıda yazdığı hususları araştırmak gibi bir yükümlülüğü yoktur. Ayrıca kanun koyucu TTK’nın 687. Maddesinde belirttiği üzere senet borçlusunun senedi düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri başvuran hamile karşı ileri süremeyeceğini bunun tek istisnasının da hamilin senedi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olması yani kötüniyetli olması koşuluna bağlamıştır. Somut olayda davalı bankanın senedi iktisab ederken bile bile davacının zararına hareket ettiği ve kötüniyetli olduğu hususu davacı yanca ispat edilemediğinden davalı bankaya karşı yöneltilen menfi tespit davası red edilmiştir. Tüm dosya kapsamı ve yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında davalı … Ticaret A.Ş yönünden davanın kabulüne, davalı … Banlası. A.Ş. Yönünden davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. “gerekçesi ile davanın davalı … Ticaret A.Ş. yönünden kabulüne, davalı … Banlası. A.Ş. yönünden reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; yerel Mahkemenin gerekçeli kararında bilirkişi raporuna rağmen tatmin edici bir gerekçe ortaya koymayıp hukuka aykırı karar verdiğini, dava dosyası incelendiğinde davalı … Bankası tarafından davaya konu senetlerin ciro yoluyla devralınmasının kötü niyetli olduğunun görüleceğini, davalı yana söz konusu senetlerin taşınmaz satış vaadi sözleşmesine binaen verildiğini, finansmanı olduğu … şirketinin söz konusu senetleri bu sebeple aldığını bilmesine rağmen senetleri ciro yolu ile devraldığını, finansmanı olunan bir şirketin taşınmazları üzerindeki hacizlerini, ipoteklerini, takyidat ve iç ilişkisini bilmemesinin hayatın olağan akışına, akla ve mantığa aykırı olduğunu, bilirkişinin 22.05.2020 tarihli raporunda müvekkilinin haklılığını ortaya koyduğunu, aynı bilirkişi raporunun sonuç kısmında “somut olay yönünden söz konusu şahsi def’in davalı bankaya karşı dermeyan edebileceği, dolayısıyla davacıya davaya konu senetlerden dolayı herhangi bir talep hakkından söz edilemeyeceği” şeklindeki tespite rağmen Mahkemenin yeterli gerekçe göstermeksizin bilirkişi raporu doğrultusunda karar vermemesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, hukuk güvenliği açısından verilen kararların gerekçeli ve neye ilişkin olduğuna dair belirli rasyonel bir değerlendirmeyle ilişkili olması gerektiğini, Mahkemenin “sebepten mücerretlik ve imzaların istiklali” ilkesine dayanarak verdiği karar hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkili şirket ile diğer davalı yan … arasında akdedilen taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin iki tarafı borç altına sokan bir sözleşme olduğunu, tarafların sözleşme ilişkisi uyarınca sözleşmeye konu edimlerini gereği gibi ve sözleşmeye uygun olarak ifa etmeleri gerektiğini, söz konusu sözleşmenin, bir taşınmazın sözleşmede kararlaştırılan koşullarla ilerideki bir zaman diliminde devrini amaçlayan ve iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerden olduğunu, ileride tapu memuru önünde resmi bir şekilde yapılması gereken taşınmaz satım sözleşmesi yapılmasının taahhüt edilmesi olduğunu, vadedenin edimini eksiksiz ve ayıpsız olarak yerine getirmesi gerektiğini, taşınmazın üzerindeki takyidatların, hacizlerin, ipoteklerin sözleşmeye aykırılık teşkil ettiğini, müvekkili şirketin sözleşmenin başında taşınmazı almak isteme saikini gerçekleştiremeyeceğini, bu sebeple bu sözleşmeye istinaden verilen senetlerin artık “bedelsiz” kaldığını, buna binaen müvekkili şirketin Borçlar Kanunu madde 97 normuna istinaden ödemezlik def’inde ve “bedelsizlik def’inde” bulunmasının bu durumun en doğal sonucu olduğunu, borçluya kambiyo senedinin bedelsiz kalmasıyla birlikte bu senetten doğan borcunu ödemeden kaçınma yetkisi veren bir “daimi defi” elde edeceğini, menfi tespit davasının konusunun, sadece borçlunun borçlu bulunmadığının tespiti değil, herhangi bir nedenle borcu ödemekten kaçınma hakkına sahip olduğunun tespiti de olabileceğini, borçlunun bu davada senedin bedelsiz kaldığından dolayı kambiyo borcunu ödemekle yükümlü olmadığının tespitini ve ayrıca senedin iadesini isteyebileceğini, tüm bunlar değerlendirildiğinde müvekkili şirketin daimi def’isini söz konusu senetleri kötü niyetle iktisap eden davalı bankaya karşı da ileri sürebileceğinin aşikar olduğunu, davalı bankanın bunun bir şahsi def’i olduğunu ileri sürmesinin ve kendilerine yöneltilemeyeceği iddiasının hukuka aykırı olduğunu, senetleri kötü niyetle iktisap eden hamile karşı bu şahsi defilerin ileri sürülebileceğini, hayatın olağan akışı çerçevesinde basit bir gözle bile bakıldığında güvene dayalı iş yapan ayrıca diğer davalı şirket ile aralarında finansman ilişkisi olan bankanın bu olguları bilmemesinin mümkün olmadığını, davacı banka, diğer davalının borç ve haciz içinde olduğunu bildiği için alacaklarını tahsil etmek amacıyla diğer davalı yan ile aralarında kötü niyete bağlı olarak senet iktisap ilişkisi kurduğunu, tüm bu anlatılan olgulara ve sunulan delillere, anlatımlarına itibar edilmeden salt iddiaların ispatlanamadığının yüzeysel ve gerekçesiz bir şekilde hüküm altına alındığını, müvekkili şirketçe taşınmaz satış vaadi sözleşmesine ilişkin verilen senetler borcun teminatı niteliğinde olup davalı bankanın bu senetleri iktisap edebilmemesinin mümkün olmadığını, müvekkili şirketin iyi niyeti ile taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yaparken borcunu ödeyeceğine dair bir teminat vermek amacıyla işbu senetleri davalı … adına keşide ettiğini, bu senetler teminata ilişkin verildiğinden ciro edilebilme kabiliyetlerinin olmadığını, davalı bankanın bu hususu bildiğini, sözleşmenin 10. maddesinin ikinci paragrafına göre vadeye bağlanan bonoların taksit amacıyla verildiğinin, taşınmaz satış vaadinden doğan borç sebebiyle verildiğinin ve satıcının onay verdiği her bononun taksit ödendiğinde geri verileceğinin ikrar edildiğini, tüm bu hususlar değerlendirildiğinde senetlerin söz konusu hukuki ilişkiye nazaran verildiği, senetlerin bir teminat senedi olduğunu beyanla yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, adi yazılı şekilde yapılan taşınmaz satış vaadi sözleşmesi uyarınca verilen senetlerin bedelsiz olduğundan bahisle borçlu olmadığının tespiti ile senetlerin iptali talebine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davalı … İnşaat Şirketi yönünden davanın kabulüne, davalı banka yönünden ise reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dosya kapsamında; dava konusu senetlerin davacı ile davalı … Ticaret Şirketi arasında imzalanan 05.10.2017 tarihli gayrimenkul satış vaadi ve borçlanma sözleşmesinin satım bedeli ve ödeme planı başlıklı 9. maddesi uyarınca adı geçen davalı adına düzenlendiği, davalı … İnşaat Şirketi tarafından ciro edilerek diğer davalı bankaya verildiği sabittir. Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması, resmi şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlıdır. (TMK madde 706) Taşınmaz satışı vaadi, geri alım ve alım sözleşmeleri, resmi şekilde düzenlenmedikçe geçerli olmaz. (TBK madde 237/2). 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26. maddesine göre taşınmaz satışları için tapu sicil müdürü veya tapu sicil görevlileri yetkili iken, taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 60/3. ve 89. maddeleri uyarınca noterlerce re’sen düzenleme şeklinde yapılması gerekir. Açıklanan düzenlemeler uyarınca tapulu taşınmazlarda mülkiyetin devrini öngören sözleşmelerin geçerli olmaları için resmi şekilde yapılmaları zorunlu olup, somut dosyada Mahkemece de tespit edildiği üzere, davacı ile davalı … İnşaat Şirketi arasında İstanbul İli, Kadıköy İlçesi, … Pafta, … Ada, … parsel … Blok, … Nolu bağımsız bölüm vasıflı taşınmazın davacıya 800.000 TL bedel ile satışı konusunda yapılan sözleşme adi yazılı şekilde yapıldığından geçersizdir. Dava konusu senetler davalı … İnşaat Şirketi’ne taşınmazın satış bedeli mukabilinde, ifa uğruna verildiklerinden geçersiz sözleşme nedeniyle bedelsiz kalmışlardır. Davalı banka ise senetleri davalı … İnşaat Şirketi’nden ciro ile teslim almıştır. Senetlerin üzerinde teminat senedi olduklarına dair bir kayıt bulunmadığı gibi, davacı tarafça yargılama sırasında bu iddia ileri sürülmemiş, ilk kez istinaf aşamasında beyan edilmiştir. Kaldı ki senetlerin, sözleşmenin açık hükmü gereği ödeme amacıyla verildikleri sabit olup, teminat amacıyla verildiklerine dair yazılı bir delil de sunulmamıştır. Satış vaadi sözleşmesinin geçersizliği senet metninden anlaşılmayan şahsi bir defidir. Dolayısıyla TTK’nın 825. maddesi ve 818. maddesinin atfı ile 687. maddesi uyarınca davalı bankaya karşı ileri sürülebilmesi için, davalı bankanın senetlerin iktisabında bilerek davacının zararına hareket ettiğinin ispat edilmesi gerekir. Davalı banka senetleri temlik cirosu ile almış yasal hamil konumundadır ve iktisabında kötü niyetli olduğu ispat edilememiştir. Bu minvalde Mahkemece davalı banka yönünden davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 23/03/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.