Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/447 E. 2023/902 K. 25.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/447 Esas
KARAR NO: 2023/902 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/14 Esas – 2018/1199 Karar
TARİHİ: 26/12/2018
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/05/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili … bank T.A.Ş. Kağıthane Şubesi ile kredili müşterisi … arasıda 11.03.2013 tarihli, 750.000,00 TL Bedelli, Genel Kredi Sözleşmesine istinaden, ticari krediler kullandırıldığını, diğer davalılar; …, …, … ve … ise, Genel Kredi Sözleşmesini müteselsil kefil sıfatı ile imzalamış olduğundan sorumlu olduğunu, kredi borcunun ödenmemesi üzerine, görülen lüzuma binaen haklı gerekçelerle, taraflarca imza edilen ve içeriği de bilinen Genel Kredi Sözleşmesinin ilgili maddeleri gereğince, borçlu asil ve müteselsil kefil sıfatıyla taahhütte bulunan davalılara; Beyoğlu …. Noterliği vasıtasıyla, 07.09.2016 tarih ve … yevmiye sayısıyla hesabın kat edildiğine dair ihtarname keşide edildiğini ve alacak muaccel hale geldiğini, borcun ödenmemesi üzerine, borçlular aleyhine, İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile ilamsız haciz yolu ile takip yapıldığını, davalılar vekili tarafından, borca, faiz ve fer ilerine haksız ve mesnetsiz olarak alacağını sürüncemede bıraktırmak maksadıyla, dosyaya itiraz edildiğini ve takibin durdurulduğunu, sonuç olarak; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, borçlu …’nin kullanmış olduğu ticari kredilerden, ötürü davalıların İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasındaki itirazının iptali ile takibin devamını, itirazları haksız, kötüniyetli ve borcun ödenmesini geciktirmeye matuf olduğundan %20 den aşağı olmamak üzere icra ve inkar tazminatını, yargılama masrafları ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkillerine dayanak olarak gösterilen sözleşmenin bir genel kredi sözleşmesi olup; iş bu dosya kapsamındaki taleplerin hangi kredi alacağına ait olduğunun belirsiz olduğunu, her ne kadar müvekkillerinin aleyhine icra takibi başlatıldığını ve sonrasında iş bu dava açılmış olsa da; kabul etmek gerekir ki; alacağın hangi krediye dayanarak istenildiğinin muğlak olduğunu, bu durumun, müvekkillerini ucu belli olmayan bir borca soktuğunu, hukuk düzeninin davalıları böylesi bir külfet altına sokmaması gerektiğinin mahkememizin takdirinde bulunduğunu, Genel kredi sözleşmesindeki kefil beyanlanndaki tarihlerin sonradan doldurulduğunu, çok basit bir inceleme yaparak anlaşılabileceği üzere; Kefil beyanlanndaki el yazıları ile 11.03.2013 tarihlerinin arasındaki el yazısının oldukça farklı bulunduğunu, tüm el yazılarının birbirinden farklı olmasına rağmen, tarihlerin tek bir elden çıktığının görüldüğünü, iş bu hususun kefil beyanlarının geçersiz olduğunu gösterdiğini, bu nedenle bu husus hakkında bir bilirkişi incelemesi talep ettiklerini, bilindiği üzere; Türk Borçlar Kanunünun yürürlüğe girmesi ile beraber, kefalet rejiminde değişikliklere gidildiğini ve kefalet veren kişinin eşinin de rızasının olması gerektiğini, ayrıca düzenlendiğini, fakat sonrasında bu düzenleme ile ilgili değişikliğe gidildiğini ve ticari hayatın kolaylaşttrılması adına kredi sözleşmeleri de dahil olmak üzere, bazı alanlarda eşin rızasının alınmasına dair şartın kaldırılmış olduğunu, 28.03.2013 tarih ve 6455 sayılı Gümrük Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 77. Maddesi uyarınca 11.04.2013 tarihinde yürürlüğe giren değişikliğin ise; Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkarlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkarlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkarlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmadığını, burada önemli olan hususun, her ne kadar sözleşmenin tarihine ilişkin itirazları baki olsa da, kefil beyanlarının 11.03.2013 tarihinde verildiği kabul edilirse, eşin rızasının alınmasına ilişkin düzenlemenin kredi sözleşmeleri açısından hala yürürlükte olduğunun anlaşılmakta olduğunu, başka bir deyişle, yukarıdaki tüm itirazları sabit olmakla beraber, bir an için kefil beyanlarının geçerli olduğu kabul edilse bile, evli olan kefillerin eşlerinin de kabul beyanlarının alınması gerektiğini, bu nedenle o tarihte evli olan davalılardan … açısından kefil beyanının geçerli olma imkanının olmadığını, sonuç olarak; bu nedenlerden ötürü delil ve karşı delil sunma hakkı saklı olmak üzere; davanın reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı yana yükletilmesine karar verilmesini, talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 26/12/2018 tarih 2017/14 Esas – 2018/1199 Karar sayılı kararında; “…Dava; GKS kapsamında kullandırılan genel nakdi kredinin tahsili için yapılan takibe vaki itirazın iptali isteminden ibarettir. Huzurdaki davada uyuşmazlığın; davacı bankanın davalılardan GKS’den kaynaklı kullandırılan kredi nedeniyle alacaklı olup olmadığı, temerrütün oluşup oluşmadığı, alacağın miktarına ve uygulanacak faiz oranına ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Davalı müteselsil kefiller/ şahıslar yönünden kefalet tarihinin kefillerin el yazısı ile yazılmadığı, sonradan doldurulduğu, ayrıca davalı … yönünden ise 11/03/2013 kefalet tarihi itibari ile eş rızasının alınmaması nedeni ile geçersiz olduğu savunması öncelikli olarak irdelenmiştir. Nitekim Türk Borçlar Kanunumuza göre; kefalet sözleşmesi kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşme olup ancak gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç içinde, bu borç doğduğunda veya koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere kefalet sözleşmesi kurulabilir ve kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacaktır. Somut olaya bakıldığında ise dosyamızda mübrez GKS aslında kefalet tarihinin kurşun kalemle tek bir el ürünü olarak atıldığının gözle yapılan incelemede fark edilebildiği, buna göre tarif edilen şekle aykırı düzenlenen kefalet sözleşmesinin somut olayda kesin hükümsüz olup hükümsüz olan sözleşmeye istinaden kefillerin sorumluluğundan bahsedilemeyeceği anlaşılmıştır. Ayrıca davalı …’ın genel kredi sözleşmesi imzalandığı tarihte evli olduğu, sözleşme düzenlenirken eşin rızasının alınmadığı, sözleşmenin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan TBK 584 maddesi gereğince kefalet için eşin rızası aranmakta olup TBK 584/3maddesi ile şirket ortak veya yöneticisi tarafından şirket lehine kefalet akti düzenlenmesi durumunda eş rızası aranmayacağına ilişkin düzenleme 11/04/2013 tarihinde yürürlüğe girmekle yürürlük öncesi akdedilen GKS nedeni ile geçerli bir kefalet akdinin gerçekleşmesi için zorunlu bulunan eş rızası alınmadığından davalı …’a da müteselsil kefil sıfatıyla başvurulmasının hukuki dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır. Tüm bu nedenlerle mahkememizce icra edilen yargılama ve tüm dosya kapsamından edinilen vicdani kanaat gereğince; mübrez raporlarla davalı şirketin dayanak genel kredi sözleşmesi istinaden sorumluluğu bulunduğunun belirlendiği, ayrıca alacak miktarının yanlar arasındaki sözleşme, kredi ilişkisi ve bankacılık mevzuatına uygun olarak saptandığı, dolayısıyla mahkememizce denetlenen raporun hükme esas alınabileceği anlaşılmakla; davanın kısmen kabulü ile davalılar …, …, …, … aleyhine açılan davanın reddine, Davalı … San. Tic. A.Ş. aleyhine açılan davanın kısmen kabulü ile, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyası kapsamında davacının davalı şirketten takip tarihi itibari ile; … nolu kredi yönünden; 40.000TL asıl alacak, 3.144,80 TL işlemiş faiz, 157, 24 TL BSMV, 614,35 TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 43.916,39 TL, … nolu kredi yönünden; 99.849,11TL asıl alacak, 5.494,49 tl işlemiş faiz, 274,72TL BSMV olmak üzere toplam 105.618,32 TL, … nolu kredi yönünden; 20,86 TL işlemiş faiz, 1,04TL BSMV olmak üzere toplam 21,90 TL, … nolu kredi yönünden; 18.000TL asıl alacak, 124-TL işlemiş faiz, 6,20TL BSMV olmak üzere toplam 18.130,20 TL, 57305-3-2 nolu kredi yönünden; 3.870TL asıl alacak, 197,37TL işlemiş faiz, 9,87TL BSMV olmak üzere toplam 4.077,24 TL, … nolu kredi yönünden; 1.773,56TL asıl alacak, 109,83 TL işlemiş faiz, 5,49TL BSMV olmak üzere toplam 1.888,88 TL, … nolu kredi yönünden; 1-TL asıl alacak,32,82 TL işlemiş faiz, 1,64TL BSMV olmak üzere toplam 35,46 TL olmak üzere neticeten toplam 163.493,67TL asıl alacak, 9.124,17 TL işlemiş faiz, 456,20TL bsmv, 614,35TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 173.688,39TL alacaklı olduğunun tespiti ile bu miktara vaki davalı şirket itirazının iptaline, asıl alacak miktarlarına takip tarihinden itibaren takipte belirtilen oranlarda faiz ve %5 BSMV uygulanmak sureti ile, takibin diğer kayıt ve şartlarla aynen devamına, fazlaya dair istemin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.”gerekçesi ile,”1-Davanın KISMEN KABULÜ ile, A-Davalılar …, …, …, … aleyhine açılan davanın reddine, B- Davalı … San. Tic. A.Ş. aleyhine açılan davanın kısmen kabulü ile, İstanbul .. İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyası kapsamında davacının davalı şirketten takip tarihi itibari ile; … nolu kredi yönünden; 40.000TL asıl alacak, 3.144,80 TL işlemiş faiz, 157, 24 TL BSMV, 614,35 TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 43.916,39 TL, … nolu kredi yönünden; 99.849,11TL asıl alacak, 5.494,49 tl işlemiş faiz, 274,72TL BSMV olmak üzere toplam 105.618,32 TL, … nolu kredi yönünden; 20,86 TL işlemiş faiz, 1,04TL BSMV olmak üzere toplam 21,90 TL, … nolu kredi yönünden; 18.000TL asıl alacak, 124-TL işlemiş faiz, 6,20TL BSMV olmak üzere toplam 18.130,20 TL,57305-3-2 nolu kredi yönünden; 3.870TL asıl alacak, 197,37TL işlemiş faiz, 9,87TL BSMV olmak üzere toplam 4.077,24 TL, 4256-6913-3099-5134 nolu kredi yönünden; 1.773,56TL asıl alacak, 109,83 TL işlemiş faiz, 5,49TL BSMV olmak üzere toplam 1.888,88 TL, … nolu kredi yönünden; 1-TL asıl alacak,32,82 TL işlemiş faiz, 1,64TL BSMV olmak üzere toplam 35,46 TL olmak üzere neticeten toplam 163.493,67TL asıl alacak, 9.124,17 TL işlemiş faiz, 456,20TL bsmv, 614,35TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 173.688,39TL alacaklı olduğunun tespiti ile bu miktara vaki davalı şirket itirazının iptaline, asıl alacak miktarlarına takip tarihinden itibaren takipte belirtilen oranlarda faiz ve %5 BSMV uygulanmak sureti ile, takibin diğer kayıt ve şartlarla aynen devamına, fazlaya dair istemin reddine, 2-Davalı şirketin sorumlu olduğu alacak üzerinden hesaplanan % 20’sine tekabül eden 34.737,67TL icra inkar tazminatının davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,” karar verilmiş ve karara karşı temlik alan davacı … A.Ş vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Temlik alan davacı … Yönetim A.Ş vekili istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkemenin, davalılar …, …, …/… ve … hakkında davanın reddi yönünde kurulan hükmünün usul ve yasaya aykırı olması sebebiyle aşağıdaki şekilde istinaf kanun yoluna başvurma zaruretinin doğduğunu, Yerel mahkemenin, davalılar …, …, …/… Genel Kredi Sözleşmesinde verilen kefalette, kefalet tarihine davalıların eli ürünü olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık hususunda, davalılardan yazı örnekleri almadan ve bu yazı örnekleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmadan, salt “kurşun kalemle ve tek bir el yazısı ile yazıldığının gözle yapılan incelemede fark edildiği” gerekçesi ile bu davalılar yönünden davanın reddine karar vermiş olmasının açıkça yasaya aykırı olduğunu; TMK 6. Maddesi uyarınca iddia sahibinin iddiasını kanunun mümkün kıldığı delillerle ispatlaması gerektiğini, yerel mahkemenin bilimsel irdeleme ile kefalet tarihinin davalılar tarafından yazılıp yazılmadığı veyahut yazılan kefalet tarihinin hangi davalılara ait el ürünü olduğu, hangilerinin el ürünü olmadığı konusunda uzman bilirkişi incelemesi yaptırması gerekirken, bilim dışı bir gerekçe ve eksik inceleme ile davanın reddine karar vermiş olmasının açıkça yasaya aykırı olduğunu; Yargıtay içtihatları uyarınca da kefilin bu yöndeki itirazlarının grafolojik incelemesi yapılarak incelenmesinin gerektiğini, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 19.02.2019 tarih ve 2017/3832 Esas, 2019/951 Karar sayılı kararının: “Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın, bu sözleşmenin kefili olan davalıdan tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali isteğine ilişkindir. Davalı tahkikat aşamasında cevap dilekçesini ıslah ederek kredi sözleşmesindeki kefaletle ilgili sorumlu olduğu azamî miktar, kefalet tarihi ve müteselsil kefile ilişkin yazıların kendi el yazısı olmadığını savunmuştur. …18/09/2012 sözleşme tarihi itibariyle 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlükte olduğundan bu Kanunun 583. maddesi koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği gerektiğinde grafolojik inceleme yapılarak saptanması gerekirken davalının ıslah ile değiştirdiği savunması üzerinde durulmadan yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi ve Dairemizin bu kararı onaması doğru olmadığından davalı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulüyle Dairemizin 23/03/2017 tarihli ve 2016/8200-2017/2431 E.-K. sayılı onama kararının kaldırılarak açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.” şeklinde olduğunu, Yukarıda açıklananlarla beraber, yerel mahkemenin davalı … yönünden davanın reddine karar vermesinin de hatalı olduğunu; her ne kadar kefalet tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü gereğince evli davalı … tarafından verilen kefaletin geçerli olmayacağı düşünülse bile kanun hükmünün hakkın kötüye kullanılmasını korumayacağından yola çıkarak dürüstlük kuralına aykırı hareket eden, kötüniyetli davalı yönünden davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu; davalı …’ın, davalı …’nin ortağı ve yetkilisi olup, kefalet tarihinde Genel Kredi Sözleşmesini şirket adına akdeden kişi olduğunu; davalının asıl borçlu olan ve kendisinin de ortağı olduğu şirkete kredinin kullanılmasını sağladıktan sonra, kefaletin eş rızasının bulunmaması nedeni ile geçersiz olduğunu iddia etmesinin TMK m.2’ye açıkça aykırı olduğunu; davalı … borçlandırıp ileride hükümsüzlüğünü ileri sürebileceği bir kefalet akdine imza atarak temlik veren bankaya güven veren davalının iyi niyetli olmadığının aşikar olduğunu, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 02.03.2017 tarih ve 20216/5618 Esas ve 2017/1675 Karar sayılı kararının: “Mahkemece, davaya konu genel kredi sözleşmesinde davacının müteselsil kefil olduğu bu durumda TTK’nun 7 ve TBK’nun 584/ son fıkrası uyarınca davacının da şirket ortağı ve yöneticisi gibi kefalet vermiş sayıldığından eş rızasına gerek olmadığı, müteselsil kefalet sözleşmesine imza atan, davalı bankanın güven verip davalı bankanın asıl borçluya kredi kullandırmasından sonra davacının kefalet sözleşmesinin geçersizliğini ileri sürmesi, kredi ve kefalet sözleşmesinin imzalandığı 30/07/2013 tarihinden dava tarihi olan 19/11/2014 tarihine kadar sessiz kalmasının TMK’nun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 02.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. ” şeklinde olduğunu, Mahkemece kefalet beyanlarındaki tarihin kimin eli ürünü olduğuna dair hiçbir inceleme yapılmaksızın, yetersiz inceleme neticesinde verilen karar yerinde olmadığı gibi, bir an için söz konusu tarihlerin davalıların eli ürünü olmadığı düşünülse dahi, bu nedene dayalı olarak aynı zamanda şirket ortağı olan davalıların, GKS’nin imzalandığı tarih üzerinden uzunca bir zaman geçtikten ve kendi ortağı oldukları şirketin kredileri kullanmasından sonra, davalı şirkete ortak olmaları nedeni ile kredinin kullanılmasından menfaat elde edip, sonrasında borcun ödenmemesi üzerine, kefaletlerinin geçersizliğini iddia etmelerinin iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu; bu nedenle, eşinin onayı olmadığı iddia edilen …’ın yanı sıra diğer davalı gerçek kişiler yönünden de iyi niyet kurallarına aykırı geçersizlik iddiasının reddi ile davanın kabulüne karar verilmesi gerekmekte iken, bu husus gözetilmeksizin kurulan hükmün hukuka aykırı olduğunu, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 25.02.2015 tarih ve 2014/16821 Esas, 2015/2589 Karar sayılı kararının: “Mahkemece; davaya dayanak kredi sözleşmesinin akdolunduğu 08.06.2003 tarihinden onbir yıl geçtikten sonra davalılar vekilince T.B.K.nın 584. maddesi uyarınca kefillerin eşlerinin rızası olmadığının ve böylece kefaletin geçersiz bulunduğunun savunulmasının iyiniyetle bağdaşmayacağından bahisle ve benimsenen bilirkişi raporuna atıfla davanın kabulüne, davalıların takibe itirazlarının iptaliyle takibin davamına, itirazın iptaline karar verilen asıl alacak tutarı 14.859,78 TL’ye takip tarihinden itibaren %22,93 oranında temerrüt faizi ve %5 BSMV uygulanmasına, hükmolunan toplam tutar 17.378,89 TL’nin %20’si oranındaki icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalılar vekilince temyiz edilmiştir.
SONUÇ: Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalılar vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 25.02.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.” şeklinde olduğunu, Ayrıca dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda müvekkili bankanın kat ihtarı tarihine kadar olan alacağının 194.416,40 TL olduğunun tespit edilmiş olmasına rağmen, mahkemece asıl borçlu şirket hakkında da davanın tamamen kabul edilmesi gerekmekte iken, kısmen kabul edilmesinin hukuka aykırı olup; davalı şirket yönünden de davanın tamamen kabul edilmesinin gerektiğini, İleri sürerek, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/14 E. ve 2018/1199 K. Sayılı kararın, davalılar …, …, …/…, … yönünden davanın reddine ilişkin kararının kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılmasına; yeniden yargılama neticesinde diğer davalılar yönünden de açıkladıkları sebeplerle davalarının kabulüne, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/14 E. ve 2018/1199 K. Sayılı kararın Davalı şirket yönünden davanın kısmen kabul kararının kaldırılarak, davanın kabulüne, yargılama giderleri ve Avukatlık ücretinin karşı yanlar üzerinde bırakılmasına; karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava genel kredi ve kefalet sözleşmelerine dayalı kredi alacağının tahsili amacıyla kredi lehdarı ve kefiller aleyhine başlatılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesi tarafından, davalı kredi lehdarı Şirket’e karşı açılan davanın kısmen kabulüne, diğer davalılar bakımından, dosyaya mübrez genel kredi sözleşmesi arkasında yer alan kefalet tarihinin kurşun kalemle tek bir el ürünü olarak atıldığının gözle yapılan incelemede fark edilebildiği, TBK’nun 583/1 maddesine ayrırı kefaletlerin geçersiz olduğu, ayrıca davalı …’ın 11/03/2013 kefalet tarihinde evli olduğu, bu tarihte yürürlükte TBK’nun 584/1 maddesi uyarınca eş rızası alınmadan yapılan kefalet sözleşmesinin de geçersiz olduğu gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir. 6100 Sayılı HMK’nun yazı ve imza inkarı halinde inceleme usul ve sırasını düzenleyen 211 maddesi; ” Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir: a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir. b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir.” düzenlemesini içermektedir. Yazı ve imza inkarı halinde incelemenin nasıl yapılacağına dair usulü düzenleyen HMK’nun yukarıda anılan maddesi, belge üzerinde sadece çıplak gözle yapılan incelemeyi yeterli görmemiştir. Şu halde ilk derece mahkemesi tarafından davalı kefiller isticvap edilerek, rakam ve yazı ve imza örnekleri alınması, kefalet asılları ile bu rakam ve yazıların karşılaştırılması, başka bir incelemeye gerek duyulmadığının anlaşılması halinde, bunun gerekçeleri ile açıklanması, bu şekilde yapılan incelemenin yeterli görülmemesi halinde yine davalılara ait medar-ı tatbik rakam, yazı ve imza örneklerini içerir belge asılları getirtilerek gerekli görülmesi halinde kefalet tarihinin davalıların eli ürünü olup olmadığı hususunda inceleme yaptırılması gerekirken, yalnızca kefalet asılları çıplak gözle incelenerek sonuca gidilmesi 6100 Sayılı HMK’nun 211 maddesinde öngörülen usule aykırı olduğundan(bkz. Postacıoğlu,İlhan,E./Altay, Sümer; Medeni Usul Hukuku Dersleri, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2015, s. 665-668; Yılmaz,Ejder; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 2. Bası, Yetkin Yayınları, Ankara 2013, s. 1130-1135) davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmüştür. Kabule göre de; ilk derece mahkemesince davalı kredi lehdarı şirketin ortak ve yetkililerinin bildirilmesi için sicile yazı yazılmış ise de; gelen yazı cevabının cevap tarihindeki durumu gösterdiği anlaşılmıştır. Kefalet sözleşmeleri incelendiğinde, davalı kefillerin kefalet tarihi dışındaki yazıları ve imzaları inkar etmedikleri anlaşılmaktadır. Davalı Şirkete kredi kullandırıldığı bankacı bilirkişi raporu ile sabittir. Davalı kredi lehdarı Şirket’in anonim şirket olması nedeniyle Ticaret Sicil Gazetesi internet sitesinde yer alan Şirket ilanları üzerinde dairemizce yapılan araştırmada gerek kefalet tarihi, gerek kredi kullandırım tarihi, gerekse kat ve takip tarihi itibariyle ortaklık durumu tespit edilememiştir. Mahkemece, davalı Şirket’in tüm sicil kayıtları eksiksiz getirtilerek, kefalet sözleşmesinin imzalandığı ve şirkete kredi kullandırıldığı tarih, kat ve takip tarihleri itibariyle davalıların şirket ortağı olup olmadıklarının, buna göre şirkete kullandırılan kredilerden şirket ortağı olan kefillerin yararlanıp yararlanmadıklarının, davalıların şekil eksikliği ve eş rızası eksikliğini ileri sürmelerinin, herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorunda olduğunu öngören, hakkın kötüye kullanılması yasağının da dayanağını oluşturan TMK’nun 2 maddesine aykırı olup olmadığının tespiti gerekirken, bu konuda değerlendirme yapılmamış olması isabetsiz olmuş, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi de yerinde bulunmuştur (bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/(19)11-356 esas, 2022/1160 karar sayılı, 27/09/2022 tarihli kararı). Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, davacı vekilinin diğer istinaf sebeplerinin bu aşamada değerlendirilmesine yer olmadığına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/12/2018 tarih ve 2017/14 Esas – 2018/1199 Karar Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf talep eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 25/05/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.