Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/437 Esas
KARAR NO: 2023/901 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/1309 Esas – 2020/565 Karar
TARİHİ: 12/11/2020
DAVA: İtirazın İptali (Sigortadan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/05/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin yurt dışına tekstil ürünleri ihraç eden bir şirket olduğunu; yurt dışı mal satışlarından doğan tahsilat risklerini teminat altına almak maksadıyla davalı şirket ile 01/07/2014 tarihinde … poliçe numaralı “kısa vadeli ihracat kredi sigortası genel poliçesi”ni akdettiğini; sözleşme gereğince müvekkili şirketin yurt dışında olan alacaklarının ödenmemesi durumunda, tahsil edilemeyen alacağın %90’ının davalı şirketin sigorta kapsamında müvekkiline ödeyeceğinin kararlaştırıldığını; müvekkil şirketinin Hollanda’da faaliyet gösteren “…” firmasına 22/05/2016 tarihinde 11.278,50 Euro, 16/02/2016 tarihinde 22.286,90 Euro, 26/06/2016 tarihinde 7.857,00 Euro ve 03/07/2016 tarihinde 23.005,95 Euro olmak üzere toplam 64.428,35 Euro tutarında mal satışı gerçekleştirdiğini fakat davalı şirketin iflas etmiş olması nedeniyle alacağını tahsil edemediğini; müvekkilinin edimlerini yerine getirip Hollanda’da avukat tuttuğunu, iflas masasına alacak talebinde bulunduğunu; müvekkil şirketin 64.428,35 Euro tutarındaki riskini gerçekleşmiş olduğunu davalıya bildirdiğini, tüm belgelerini gönderdiğini ancak davalının ödeme yapmaması sebebiyle Bursa … Noterliğinden keşide edilen 07/04/2017 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarın gönderildiğini; davalıdan yine bir cevap alamadığını; bunun üzerine Bursa … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyasıyla icra takibinde bulunduğunu, davalının yetki itirazında bulunarak ve borcun esasına ilişkin itirazda bulunarak takibi durdurduğunu, kendilerince yetki itirazı kabul edilerek dosyanın yetkili icra müdürlüğüne gönderilmesini talep edildiğini; bunun üzerine dosyanın geldiği Anadolu … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosya üzerinden de ödeme emri gönderildiğini, davalının 25/09/2018 tarihli itirazıyla takibin durduğunu, itirazın haksız olduğunu belirterek; itirazın iptaline, takibin devamına ve davalıdan %20 icra inkar tazminatı tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkili ile davacı arasında gerçekten 01/07/2014 tarihinde davacının dayandığı sigorta poliçesinin düzenlendiğini, iş bu poliçe ile davacı şirketin yurt dışına yapacağı mal satışından doğan risklerin %90 ile sınırlı olmak üzere teminat altına alındığını ancak davacı firma kayıtlarının müvekkilince incelenmesinde sakıncalı ibaresinin görüldüğünü, Bursa Sulh Ceza Hakimliğinin 26/08/2016 tarihli 2016/3274 değişik iş ve Bursa 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3362 Değişik iş sayılı kararıyla firma ortağı olan ve %97 pay sahibi olan yönetim kurulu başkanı … hakkında taşınmazlarına her türlü ulaşım araçlarına ortağı olduğu şirket ve kooperatifteki ortaklık paylarının devir ve temilikine ve tasarruf yetkilerine 671 KHK’nun 20/a maddesi uyarınca CMK 128. Madde gereğince şerh düşülmek suretiyle el koyma tedbirlerinin uygulanmasına karar verildiğini; …’ın tedbirler yönetmenliğinde bankaların yükümlüler arasında sayıldığını, yönetmenliğin 3/p maddesi gereğince “….adına işlem yapılan tüzel kişiliğin nihai olarak kontrolde bulunduran ya da bunlar üzerinde nihai nüfus sahibi olan gerçek kişi ve kişileri denilerek gerçek faydalanıcının tanımının yapıldığını; ayrıca aynı yönetmenliğin 17/a maddesinde de “gerçek faydalanıcının tespitine ilişkin tanımlama yapıldığını; …’nın davacı şirketin %97 hisseli pay sahibi ve yönetim kurulu başkanı olduğunu; bu nedenle gerçek faydalanıcı sıfatına haiz olduğunu, örgüt üyeliğinden yargılandığını, bu sebeple davacı şirkete herhangi bir ödeme yapmalarının müvekkili bankaca mümkün olmadığını belirterek; davanın reddine karar verilmesini, davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 12/11/2020 tarih 2018/1309 Esas – 2020/565 Karar sayılı kararında; ” Dava, İİK’nun 67. Madde gereğince açılan itirazın iptali davasıdır. Davacı, sigorta poliçesinden kaynaklı olarak davalı aleyhine 64.428,35 Euro asıl alacak, 331,54 Euro işlemiş faiz olmak üzere toplam 64.759,89 Euro alacağın tahsili ve takip tarihinden itibaren de asıl alacağa avans faizi uygulanması için icra takibine başlamış; davalı bu takibe süresi içinde “alacaklı tarafa herhangi bir borcumuz bulunmamaktadır. Alacağın tamamına faize, faiz oranlarına ve ferilerine itiraz ediyoruz” şeklinde itiraz etmiş, itiraz üzerine takip durmuştur. Mahkememizce davacı iddiası ve savunması araştırılmış, Bursa 3. Sulh Ceza Mahkemesiyle yazışmalar yapılmış, davacı şirketin yöneticisi olan … yönünden verilen kısıtlayıcı kararların 11/01/20019 tarihinde kalkmış olduğu belirlenmiştir. Taraflar arasında 01/07/2014 tarihinde … poliçe numaralı “kısa vadeli ihracat kredi sigortası genel poliçesi”nin akdedildiği; bu sigorta poliçesi ile davalı sigorta şirketinin davacının yurt dışına yaptığı ihracatlarda ihraç ettiği emtianın bedelini alamaması halinde bedelin %90’ıyla sınırlı olmak üzere davacı alacağını teminat altına aldığı ihtilafsızdır. İcra takibine yapılan itirazlar incelenmiş olup, gerek yetkisiz icra dairesine yapılan itirazda gerekse yetkili icra dairesine yapılan itirazda davacı şirketin yöneticisi hakkındaki iş bu davayla ileriye sürülen savunmaların yer almadığı, …’ya ilişkin borca itiraz dilekçelerinde herhangi bir itiraz sebebinin yer almadığı sadece davalı sigorta şirketinin borcu olmadığına dair itirazların yer aldığı görülmüştür. Her ne kadar davacı şirketin yöneticisi …’nın yönünden verilen kısıtlayıcı kararlar davadan sonra 11/01/2019 tarihinde kalkmış ise de, artık dava şartının dava devam ederken gerçekleştiği, bu nedenle davacı şirketin gerçekten bir alacağı doğmuşsa bu yönden karar verilebileceği mahkememizce kabul edilmiştir. Çünkü ceza hukuku yönünden verilen kısıtlayıcı kararlar kaldırılmakla esasen konulduğu andan itibaren ve geriye dönük olarak hüküm ifade etmez. Mahkememizce taraf delilleri toplanmış, uzman bilirkişi heyetinden ( mali müşavir ve sigorta bilirkişisinden ) müşterek rapor alınmış, tüm deliller değerlendirilmek suretiyle sonuca gidilmiştir. Benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacının iflas eden Hollanda şirketine 4 adet sevkıyattan dolayı dava konusu ettiği alacağa 18/05/2016 tarihli … sayılı fatura gereğince (22/05/2016 sevkıyat tarihli ) 11.278,50 Euro; 09/06/2016 tarihli ve … fatura nolu 10/06/2016 tarihli sevkıyattan dolayı 22.286,90 Euro; 23/06/2016 tarihli ve … fatura nolu 26/06/2016 tarihli sevkıyattan dolayı 7.857,00 Euro; 30/06/2016 tarihli ve … fatura nolu 03/07/2016 tarihli sevkıyattan dolayı 23.005,95 Euro olmak üzere toplam 64.428,35 Euro alacağının doğduğu; davacı şirketin sevkıyatlar ile ilgili olarak davalıya aylık bildirim yaptığı; davalı da bu bildirim gereği takip eden ayda pirim bildirme formu ile pirim borcunu belirlediği; 22/05/2016 tarihinde yapılan 11.278,50 Euro tutarlı sevkıyat için poliçenin 14. Maddesine göre tazmin edilecek zararın 10.150,65 Euro olduğu; poliçenin 17. Maddesine göre USD karşılığının 11.561,59 USD olduğu; poliçenin 17/b maddesine göre tazmin bedelinin 34.450,07 TL olduğu; 10/u06/2016 tarihinde yapılan 22.286,90 Euro karşılığında sevkıyat için poliçenin 14. Maddesine göre tazmin edilecek zararın 20.058,21 Euro olduğu; USD karşılığının 22.346,85 USD olduğu ve poliçenin 17/b maddesine göre tazminat bedelinin 66.586,91 TL olduğu; 26/06/2016 tarihinde yapılan 7.857,00 Euro tutarlı sevkıyat için poliçenin 14. Maddesine göre tazmin edilecek zararın 7.071,30 Euro olduğu; poliçenin 17. Maddesi gereğince USD karşılığının 7.878,14 USD edip, TL karşılığınında 23.474,49 TL olduğu; 03/07/2016 tarihinde yapılan 23.005,95 Euro tutarlı sevkıyatın poliçe 14. Maddesine göre tazmin edilecek miktarının 20.705,36 Euro, poliçenin 17 maddesine göre USD karşılığı 23.024,36 USD ve poliçenin 17/b maddesine göre tazminat bedelinin 68.605,69 TL olduğu; böylece sigorta şirketinden 193.117,16 TL istemekte haklı olduğu belirlenmiştir. Sevkıyat işlemi yurt dışı ülkeye yapılmış olup, mal bedelleri Euro olarak kararlaştırıldığından; davacının döviz üzerinden takip başlatabileceği belirlenmiş, bu çerçevede Euronun takip tarihindeki değeri 7,06 TL olduğundan 193.117,16 TL’nin Euro karşılığı 27.353,70 Euro tuttuğu; bunun işlemiş faizininde basit bir hesapla 140,00 Euro tuttuğu mahkememizce belirlenmiş; bu miktarlar üzerinden itirazın iptaline, takibin devamına karar verilmiştir. Mahkememizce yargılama sürecinde poliçe gereğince davacı alacağının “tahsil edilememiş” sayılıp sayılmayacağı da değerlendirilmiştir. Zira davacı, davalısı olan sigortalıya ancak tahsil edemediği alacaklar için başvurabilir. Bu amaçla Hollanda şirketinin iflas masasından davacıya yazı getirmesi yönünde süre verilmiş, mahkememizin yazısı yabancı dile çevrilmiş ancak sorulan tüm sorulara gelen iflas masası cevabından; bizim hukukumuzda benzer bir iflas tasfiyesinin Hollanda’da bulunmadığı, iflas tasfiyesi gerçekleşmediği için herhangi bir ödeme yapılmasının mümkün olmadığı hususunun bildirildiği görülmüştür. Bu aşamada mahkememizce ya davacı alacağının tahsil edilme imkanının halen mevcut olduğu kabul edilerek “vaktinden önce açılan dava / takip nedeniyle davanın reddine” karar verilmesi ya da “tahsil edilememiş” kabul edilerek inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiş olup; Hollanda’da devam eden iflas tasfiyesi sonunda, davacımızın bir miktar alacağının tahsili muhtemeldir. Ancak, ne zaman gerçekleşeceği, ne zaman biteceği belli olmayan, tasfiye sonunda da ne kadar alacağını tahsil edebileceği belli olmayan ve hatta alacağının kabul edilip edilmeyeceği ve kabul edilse dahi tasfiye sonunda davacının alacağının karşılık bir şey kalıp kalmayacağı belli değilken; davacıyı belirsiz bir süre için ne miktar tahsil edeceği belli olmayacak bir şekilde beklemeye tabi tutulamayacağı; bunun sigortanın amacına aykırı olduğu; sigortanın amacının, risk gerçekleştiğinde yani davacının alacağını tahsil edemediği halde sigorta tarafından ödenmesi üzerine kurulu olduğu; olayımızdaki atipik olayla ilgili olarak davacımızın bunu ön görerek sigorta sözleşmesini imzalamadığı; zira davacımızın bu tip bir kaç olayla karşılaşması ve hep iflas sonucunu beklemesi durumunda kendisinin iflas durumuna geleceği; öte yandan sigorta sözleşmesinin özelliğinden dolayı davacının yapacağı ihracatta alacaklarını tahsil edememesi halinde davalı sigorta şirketinin bu durumu da hesaplayarak sigorta poliçesini imzaladığı ve buna göre pirim aldığı nazara alınarak; değişiklik arz eden bu durumda davacı alacağının “tahsil edilememiş” alacak olarak kabulünün gerektiği; davalı sigorta şirketinin müşterisi olan davacıya ödeme yaptıktan sonra onun haklarına halef olarak Hollanda’daki tasfiye sürecine katılıp tasfiye sonunda bir alacak doğarsa ödediği miktarın en azından bir kısmını oradan tahsil etmesinin daha doğru olacağı kabul edilerek oy çokluğuyla davanın esasına ilişkin aşağıdaki hükmün verilmesi uygun bulunmuştur. Sigorta poliçesinden kaynaklanan alacaklar likit olduğu için ve itirazında haksız olduğu kısım yönünden inkar tazminatına hükmedilmiş; davalının kötü niyetli takip tazminatı ise alacağın senaryo bir alacak olmadığı, sadece reddedilen kısmın davacının hesaplama hatasından kaynaklandığı nazara alınmak suretiyle kötü niyetli takip tazminatı şartları oluşmadığından reddine karar verilmiştir.”gerekçesi ile, “DAVANIN KISMEN KABULÜNE, Davalının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyasına yaptığı itirazın kısmen iptali ile; Takibin 27.353,70 Euro asıl alacak ve 140,00 Euro işlemiş faiz olmak üzere toplam 27.493,70 Euro üzerinden ve sadece asıl alacağa takip talebinde belirtilen cins ve oranda faiz uygulamak suretiyle devamına, Fazlaya dair itirazın iptali talebinin reddine, 193.117,16 TL üzerinden %20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline, davacıya verilmesine, Davalının kötü niyetli takip tazminatı talebinin şartları oluşmadığından dolayı reddine,” karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, kararın müvekkili banka lehine olmak üzere kaldırılması ve davanın REDDİNE karar verilmesini talep etmek için istinaf kanun yoluna başvurma zorunluluğunun oluştuğunu, Mahkemece verilen kararın kabulünün mümkün olmadığını; müvekkili bankanın davacı firmaya, davaya konu edilen bedeli ödememesinin hukuka uygun olup, müvekkili bankanın herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını; mahkeme tarafından davacı şirket yöneticisi … yönünden verilen kısıtlayıcı kararların dava tarihinden sonra kaldırıldığını, Davacı şirketin, Hollanda menşeli ” …” firmasına mal sevkiyatları yaptığını, fakat borçlu firmanın iflas etmesi sebebiyle alacaklarını tahsil edemediğini; toplam 64.428,35 EURO olan alacak miktarının tazmini sebebiyle davacı sigortalı şirketin, müvekkil bankaya başvurduğunu ve poliçe kapsamında olduğunu iddia ettiği işbu alacağın tazminini talep ettiğini; müvekkili banka tarafından yapılan inceleme sonucunda davacı talebinin poliçe kapsamında olmadığı ile ödeme şartlarının oluşmadığının tespit edildiğini; iş bu sebeple davacıya herhangi bir ödeme yapılmadığını, Müvekkili banka tarafından sigortalı firma kayıtları incelendiğinde davacı şirket kayıtlarında “SAKINCALI” ibaresinin ve “Bursa Valiliği Emniyet Müdürlüğü’nün 02.09.2016 tarih ve 83712 sayılı yazı ile Bursa CBS’nin 31.08.2016 tarih ve 2015/83712 soruşturma sayılı talimatı, Bursa Sulh Ceza Hakimliğinin 26.08.2016 tarih ve 2016/3274D. İş Sayılı kararı ve Bursa 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3362 D. İş sayılı kararı ile , firma ortağı ( %97′ lik pay) ve yönetim kurulu başkanı … hakkında taşınmazlarına, kara, deniz ve hava ulaşım araçlarına, ortağı bulunduğu şirket ve kooperafteki ortaklık paylarının devir ve temlikini veya bunlarla ilgili hak tesisini önlemek ve tasarruf yetkilerini kısıtlamak amacıyla 671 sayılı KHK’nın 20/a maddesi uyarınca CMK m. 128 gereği şerh düşülmesi suretiyle “ EL KOYMA” tedbiri uygulanmasına karar verildiğinin anlaşıldığını, Ayrıca … hakkında yazılı ve görsel basında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğu ve örgüt faaliyetlerine aktif olarak katıldığına dair haberlerin yer aldığını, Davacı firma ortağı …’nın firmanın yetkili temsilcisi ve %97 oranında ortaklık pay sahibi olduğunu; şirketin hakim ortağı ve yönetim kurulu başkanı olan … hakkında yazılı ve görsel basında çıkan haberlerde FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne üye iş adamlarından biri olduğundan bahisle hakkında tutuklama kararı verildiği, malvarlığına elkoyma tedbirinin uygulandığı, terör örgütü ile ilişkili olduğu bilgisinin yer almakta olduğunu; davacı şirket tarafından yapılan incelemeler sonucu … hakkında basında çıkan FETÖ/PDY ile ilişkili olduğuna dair haberler ve banka kayıtlarında “sakıncalı” ibaresi yer alması sebebiyle davaya konu 64.428,35 EURO’nun davacıya ödenmediğini, Müvekkili bankanın, davacı şirket yetkilisi hakkında verilen tedbir kararları nedeniyle ödeme yapmadığını; ödemenin yapılmamasının nedeninin kanun emri olduğunu; dava açılana kadar ve dahi dava açıldıktan sonra da devam edip 11.01.2019 tarihinde kaldırılan tedbirler gereğince müvekkili bankanın kanun emrini yerine getirdiğini; bankanın burada herhangi bir kusuru, ihmali veya keyfiliğinin bulunmadığını; dolayısıyla mahkeme tarafından davanın dava şartı eksikliğinden en baştan reddi gerekmekte iken mahkemenin adeta tedbirin kaldırılması kararını hukukun temel esaslarına aykırı şekilde geriye yürüttüğünü; bunu kabul etmenin mümkün olmadığını, Alacağın ödenmemesinde keyfi bir tutumun söz konusu olmadığını; müvekkilinin bu tutumunun kendi insiyatifinden değil kanun ve yönetmeliklerin kendisine yüklediği sorumluluk ve zorunluluktan olduğunu, Davacı şirketin müvekkili banka kayıtları incelendiğinde şirket ortağı ve aslında şirketin sahibi … hakkında başlatılan ceza yargılamasının olduğu, kendisi hakkında tedbirler uygulandığının görüldüğünü; bu durumun 549 Sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanunun ve ilgili yönetmelikler gereği kuvvetli şüphe oluşturduğunu; işbu sebeple müvekkili bankanın gerek şirket kayıtlarında yer alan bilgiler gerekse basında çıkan haberler sebebiyle davacı şirkete bir ödeme yapmadığını, 5549 Sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanunun 2. Maddesinde bankacılık ve sigortacılık faaliyetiyle uğraşanların “yükümlü” olarak kabul edileceğinin belirtilmiş olup, Mali Suçları Araştırma Kurulu (…) tarafından 09.01.2008 tarihli 26751 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, “Suç gelirlerinin aklanmasının ve terörün finansmanının önlenmesine dair tedbirler hakkında yönetmelikte “(Tedbirler Yönetmeliği) de yükümlüler arasında bankaların açıkça sayıldığını; FETÖ/PDY ‘nin bir terör örgütü olduğundan hareketle Tedbirler Yönetmeliğinin 3. Maddesinin (h) bendinde; “(Değişik: 9/5/2014-2014/6381 K.) Gerçek faydalanıcı: Yükümlü nezdinde işlem gerçekleştiren gerçek kişileri, adına işlem yapılan gerçek kişi, tüzel kişi veya tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri nihai olarak kontrolünde bulunduran ya da bunlar üzerinde nihai nüfuz sahibi olan gerçek kişi veya kişileri,” denilerek gerçek faydalanıcının tanımının yapıldığını, Aynı yönetmeliğin 17/A maddesinde gerçek faydalanıcının tespitine ilişkin tanımlama yapıldığını: gerçek faydalanıcının tanınması MADDE 17/A- (Ek: 9/5/2014-2014/6381 K.) (1) “Yükümlüler tarafından işlemin gerçek faydalanıcısının ortaya çıkarılması için gerekli tedbirler alınır. (2) Yükümlüler, ticaret siciline kayıtlı tüzel kişilerle sürekli iş ilişkisi tesisinde, gerçek faydalanıcının tespitine yönelik olarak tüzel kişiliğin yüzde yirmibeşi aşan hisseye sahip gerçek kişi ortaklarının kimliğini 6 ncı maddeye göre tespit eder. (3) Tüzel kişiliğin yüzde yirmibeşi aşan hisseye sahip gerçek kişi ortağının gerçek faydalanıcı olmadığından şüphelenilmesi veya bu oranda hisseye sahip gerçek kişi ortak bulunmaması durumunda, tüzel kişiliği nihai olarak kontrolünde bulunduran gerçek kişi ya da kişilerin ortaya çıkarılması için gerekli tedbirler alınır. Tespit edilen gerçek kişi ya da kişiler gerçek faydalanıcı kabul edilir. (4) İkinci ve üçüncü fıkralar kapsamında gerçek faydalanıcının tespit edilemediği durumlarda, ticaret sicilinde kayıtlı en üst düzey icra yetkisine sahip gerçek kişi ya da kişiler üst düzey yönetici sıfatıyla gerçek faydalanıcı kabul edilir. (5) Sürekli iş ilişkisi kapsamında, diğer tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri nihai olarak kontrolünde bulunduran gerçek kişi ya da kişilerin ortaya çıkarılması için gerekli tedbirler alınır. Gerçek faydalanıcının tespit edilememesi halinde bunlar nezdinde en üst düzeyde icra yetkisine sahip gerçek kişi ya da kişiler üst düzey yönetici sıfatıyla gerçek faydalanıcı kabul edilir.” …’nın davacı şirketin %97 hisseli asli pay sahibi ortağı ve yönetim kurulu başkanı olup, şirketin üst düzey yönetici ortağı olarak tedbirler yönetmeliğinde belirtilen “gerçek faydalanıcı“ sıfatına haiz olduğunu; … hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçu ile ilgili başlatılan soruşturma kapsamında şirketin yönetim kurulu başkanı …’nın hak ve alacaklarına EL KOYMA kararının verildiğini, Yukarıda zikredilen ilgili kanun ve tedbirler yönetmeliği de göz önünde bulundurulduğunda “ yükümlü “ sıfatına haiz müvekkili bankanın, davacı şirketin en büyük pay sahibi ortağı ve yönetim kurulu başkanının FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılandığı ve bu suçu işlediklerine ilişkin kuvvetli suç şüphesi ve somut delillerin var olduğu da bilinen davacı şirkete herhangi bir ödeme yapmasının müvekkili bankanın hukuki ve cezai sorumluluğuna yol açabileceğini; bu nedenle ilgili yönetmeliklerde tanımlandığı üzere “yükümlü” sıfatına haiz müvekkili bankanın kanundan doğan bu yükümlülük ve sorumluluğu çerçevesinde davacı şirkete herhangi bir ödeme yapması ya da ekonomik menfaat sağlaması terör örgütüne ekonomik menfaat sağlamak anlamına geleceği için ilgili kanun ve yönetmeliklere aykırılık teşkil edeceğini, bankanın hukuki sorumluluğunun doğmasına sebep olacağını; işbu nedenlerle müvekkili bankanın davacı firmaya davaya konu bedeli ödememesi hukuka uygun olup, müvekkili bankanın herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, Davacının, davanın dayanağı teşkil eden icra takibini fahiş bir tutar üzerinden başlattığını ancak mahkemece bu hususun davacının hesaplama hatasından kaynaklandığı nazara alınmak suretiyle değerlendirildiğini, Kabul anlamına gelmemekle birlikte mahkemece yapılan bilirkişi incelemesinde ve verilen gerekçeli kararda takibin 27.353,70 Euro asıl alacak, 140,00 Euro işlemiş faiz olmak üzere toplam 27.493,70 Euro üzerinden devamına karar verildiğini ancak davacının takibini 64.428,35 Euro asıl alacak, 331,54 Euro işlemiş faiz olmak üzere toplamda 64.759,89 Euro üzerinden başlattığını; verilen karar ile takip arasındaki fahiş düzeyde tutar farkının gözle görülür durumda olduğunu ancak mahkemenin iş bu farkın davacının hesap hatasından kaynaklanabileceğinden bahisle reddettiğini olduğu fazlaya ilişkin tutar yönünden kötü niyetli takip tazminatına hükmettiğini; bu gerekçeye taraflarınca hiçbir anlam verilemediğini, Hiçbir hukuki dayanağı olmayan bu gerekçenin açıkça yasayı, hakkaniyeti ve dahi tüm hukuki normları ihlal etmekte olduğunu, Mahkemenin davacının fahiş tutarda farklı olan icra takibinin reddedilen kısmı için kötü niyetli takip tazminatına hükmetmezken kabul edilen kısma ilişkin davacı lehine %20 icra inkar tazminatına hükmettiğini; karara taraflarınca hiçbir anlam verilemdiğini, Müvekkili bankanın davacı firmaya ödeme yapmaması kanunun bir zorunluluğundan kaynaklı olduğunu; söz konusu icra takibinin açılmasında ve davanın açılmasında müvekkili bankanın herhangi bir kusurunun bulunmadığını; buna rağmen mağdur edilen ve haksızlığa uğrayanın ise yine müvekkilin ta kendisi olduğunu, Davacının sigorta sözleşmesinden kaynaklı alacağını icra takibine konu etmesinde müvekkili bankanın hiçbir kusurunun bulunmadığını; müvekkili bankanın, davacı firma yetkilisi hakkında verilen tedbir kararı gereğince kanun ve yönetmeliklerin kendisine yüklediği sorumluluk nedeniyle söz konusu ödemeyi gerçekleştirmediğini ancak sanki bu tutumu keyfi bir tutummuş gibi dava konusundan müvekkilinin sorumlu tutulduğunu, Mahkeme gerekçeli kararında faiz hesaplamasında da yanlışlık yaptığını; kabul edilen kısım için hangi oranda faiz işlettiği ve iş bu faiz tutarının ne olduğu ve takip sonrası faizde neyin esas tutulacağının gerekçeli kararda belirtilmediğini, Mahkemenin gerekçeli kararında ana para üzerinden ‘basit bir hesapla’ faiz hesabı yapıldığından adeta üstünkörü bir cümle ile geçiştirdiğini ancak faizin hesaplama ayrıntısı üzerinden kesinlikle durmadığını; faiz hesaplamasını göstermek bir yana dursun faiz oranı hakkında dahi hiçbir bilginin gerekçeli karar içeriğinde geçmediğini, Takip talebi incelendiğinde talep edilen temerrüt faizi oranının %7 olduğunun anlaşıldığını, işbu faiz oranının hangi veriler dikkate alınarak belirlendiğinin taraflarınca anlaşılamadığını; gerek takibin başlatıldığı tarihte gerekse karar tarihinde EURO cinsi mevduata uygulanan faiz tutarının hiçbir zaman % 7 olmadığını; kabul anlamına gelmemek kaydıyla talep edilen faiz oranının fahiş ve hatalı olduğunu; faiz oranına ilişkin ne bilirkişi raporunda ne de gerekçeli kararda bir açıklama yapılmadığını; gerekçeli karar incelendiğinde temerrüt faizinin hangi oran üzerinden talep edileceğine dair bir açıklamanın yer almadığını; faiz oranının fahiş olması sebebiyle davacının talebinin reddine karar verilmesinin gerektiğini,Davacı firmanın, ticaret yapmış olduğu dava dışı ‘ms mode nederland b.v./holanda’ firması ile yapmış olduğu ticaretten kaynaklı alacağını tahsil edemediğini kesinlikle ispatlayamadığını; ticaret yapmış olduğu firmanın iflas masasına alacak kaydı yapıldığı ve henüz sürecin tamamlanmadığının mahkemece yapılan yazışmalar neticesinde ortada olduğunu, Davacı tarafın dava dışı şirket ile yapmış olduğu ticaretten kaynaklı alacağı söz konusu şirketin iflas masasına kaydettirmiş olduğu ve iş bu tasfiye sürecinin iki yıl kadar süreceğinin gelen yazışmalarla ortada olduğunu ancak mahkemece iş bu husus dikkate alınmaksızın adeta davacının mükerrer tahsilat yapma ihtimalinin açıldığını; bunu kabul etmelerinin mümkün olmadığını; mahkemece, dava dışı firma iflas kayyumundan ödeyememe halinin dosyaya yansımamış olduğundan iflas sürecinin sonuna kadar mahkeme kararının bekletilmesinin gerekmekte olduğunu, Ancak mahkeme iflas tasfiye sürecine kadar kararı bekletmek bir yana dursun hali hazırda vermiş olduğu kararda davalı sigorta şirketinin halef olarak Hollandadaki tasfiye sürecine katılacağını gerekçe içeriğinde belirtmiş olmasına rağmen karar kısmında davacının, tasfiye sürecinin yönetimi ve takibi için müvekkili bankaya temlikname vermesi veya müvekkili bankanın iş bu hakka halef olarak sahip olması hususunda hiçbir karar vermediğini, Mahkemece verilen gerekçeli kararın kendi içerisinde çelişkiler içermekle birlikte oy birliği ile verilen bir hüküm olmaması yönüyle de dikkat çekici olduğunu, Mahkemece verilen itiraza konu gerekçeli karar ekinde bulunan muhalefet şerhinin söz konusu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurularının haklılığını bir nebze de olsa ortaya koyduğunu; davacı firmanın dava dışı Hollanda menşeli firma ile yapmış olduğu ticaretle ilgili alacağı noktasında alacağını tahsil edemediğini ispatlamış olmasının gerektiğini; dava dışı firmanın ise iflas durumunda olduğu ve kayyumundan da ödeyememe halinin dosyaya yansımamış olmasından dolayı davada karar verilmesinin yerinde olmadığını; u hususun davacı firmanın mükerrer tahsilat yapmasına sebep olabileceğini, Konuyla ilgili mahkeme hakimleri arasında da görüş birliğinin bulunmadığını; gerekçeli kararda yer alan muhalefet şerhinin bunu açıkça ortaya koyduğunu, Görüldüğü üzere mahkemece verilen karar kendi içerisinde çelişkiler ve çokça hesap hatası içermektedir. Karar hakkaniyete ve açıkça hukukun genel ilkelerine aykırıdır. Müvekkil bankanın söz konusu hususta bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Davacının icra takibinde euro alacağa “değişen oranlarda avans faizi” ile “merkez bankasınca kamu bankalarının 1 yıla kadar vadeli mevduat hesabına uygulanacağı bildirilen en yüksek faizi-halen geçerli oran yıllık %7” olarak faiz talep ettiğini; taraflarınca borcun tamamına ve faiz miktarı ile faiz oranına itiraz edildiğini; faiz oranının hem fazla talep edildiğini, hem de talep edilen faiz oranlarında çelişki bulunduğunu; 3095 sayılı kanun’un 4/a maddesi uyarınca uygulanabilecek faiz oranının takip tarihi itibariyle %5 olduğunu, Yargılama sürecinde faiz miktarı ve faiz oranı ile ilgili bir değerlendirme yapılmadığı gibi yerel mahkeme kararında herhangi bir gerekçe belirtmeksizin hatalı ve hukuka aykırı olarak “takip talebinde belirtilen cins ve oranda faiz uygulanmasına” karar verildiğini; işbu kararın hukuka aykırı olduğunu; icra takip talebinde iki farklı cins faiz talep edilmiş olup, bu çelişkinin mahkemece giderilmesinin gerektiğini; 3095 sayılı kanun’un 4/a maddesi uyarınca uygulanacak faize karar verilecek olsa dahi bu oranın takip tarihi itibariyle %7 değil; ve fakat %5 olup, yerel mahkeme kararının faiz cinsi ve oranı yönünden de hatalı olması sebebiyle istinaf incelemesi neticesinde işbu kararın kaldırılmasına karar verilmesinin gerektiğini, İleri sürerek, yukarıda arz ve izah edilen nedenler ve re’sen dikkat edilecek diğer hususlar ışığında; öncelikle Tehir-i İcra talebimizin kabulüne, İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1309 E. 2020/565 K. Sayılı 12.11.2020 günlü kararının istinaf yolu ile kaldırılarak davanın reddine, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin de karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; kısa vadeli ihracat kredi sigortası poliçesine dayalı alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Taraflar arasında varlığı inkar olunmayan; 01/07/2014 düzenleme tarihli, kısa vadeli ihracat kredi sigortası poliçesi kapsamından, davacının ihraç edeceği mallarla ilgili olarak poliçede belirlenen sevk sonrası risklerden kaynaklanan zararların teminat altına alındığı, sigorta kapsamındaki ticari risklerden ilkinin, poliçenin 1.maddesinin a/ı bendine göre alıcının iflas etmesi olduğu, sigorta kapsamı dışında kalan hallerin poliçenin 2.maddesinde düzenlendiği, poliçenin 14 maddesine göre davalının poliçe ile teminat altına aldığı risklerden doğan zararların %90’ı oranında ödeme yapmayı taahhüt ettiği, poliçenin 15/b bendinde zararın nasıl hesaplanacağının düzenlendiği anlaşılmıştır. Davacı vekili tarafından; yurt dışına ihraç edilen ve sigorta primleri ödenen malların fatura bedellerinin alıcının iflas etmesi nedeniyle tahsil edilemediği belirtilerek davalıya başvurulmuş, davalı tarafından riske dair belgeler talep edilmiş, ödeme yapılmaması üzerine davalıya gönderilen ihtarın da sonuçsuz kalması akabinde, 64.428,35 Euro asıl alacak, 331,54 Euro işlemiş faiz olmak üzere toplam 64.759,89 Euro teminat tutarının tahsili için davalı aleyhine takip başlatıldığı, takibe süresinde yapılan itiraz sonucu eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır. Davalı vekili tarafından; davalı bankanın 5549 Sayılı Kanunun 2/d maddesinde tanımlanan yükümlüler arasında yer aldığı, bu kanuna dayalı olarak çıkartılan 09/01/2008 Tarihli 26751 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Finansmanının önlenmesine Dair Yönetmelik’in 3/h bendinde gerçek faydalanıcının tanımlandığını, davacı şirkete %97 oranında ortak olan …’nın aynı Yönetmelik’in 17/A maddesinin 1. Fıkrasında yükümlülere gerçek faydalanıcıyı tespit için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünün getirildiğini, aynı maddenin 3. Bendi uyarınca davalı şirket ortağının %25’i aşan hisseye sahip olması nedeniyle gerçek faydalanıcı olduğunu, davacı şirketin başvurusu üzerine yapılan araştırma neticesinde, şirketin sakıncalı olarak kayıtlı olduğunun, Bursa Valiliği Emniyet Müdürlüğü’nün 02/09/2016 tarih ve 83712 sayılı yazısı ile Bursa CBS’nin 31/08/2016 tarih ve 2015/83712 soruşturma sayılı talimatı, Bursa Sulh Ceza Hakimliğinin 26/08/2016 tarih ve 2016/3274D. İş Sayılı kararı ve Bursa 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3362 D. İş sayılı kararı ile , firma ortağı ve yönetim kurulu başkanı …’nın taşınmazlarına, kara, deniz ve hava ulaşım araçlarına, ortağı bulunduğu şirket ve kooperafteki ortaklık paylarının devir ve temlikini veya bunlarla ilgili hak tesisini önlemek ve tasarruf yetkilerini kısıtlamak amacıyla 671 sayılı KHK’nın 20/a maddesi uyarınca CMK m. 128 gereği şerh düşülmesi suretiyle “ el koyma” tedbiri uygulandığının tespit edildiği, Kanun ve yönetmelik gereği davacıya teminat ödemesi yapılamayacağı, dava açıldıktan sonra tedbir kalkmış ise de takip tarihi itibariyle ödeme engeli bulunduğu savunulmuştur. Mahkemece taraf delilleri toplanmış, davacı şirketin Hollanda’da mukim alıcısının iflasına ilişkin deliller, primleri ödenen ihracat konusu mallara ilişkin sevkiyat belgeleri, poliçe örneği, Bursa 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 02/09/2016 tarih ve 2016/3362 D.İş sayılı kararında yer alan tedbirlerin kaldırıldığına dair Bursa Sulh Ceza Hakimliği’nin 2019/350 D.İş Sayılı 11/01/2019 tarihli kararı, davacı şirketin TMSF’ye devredilen yahut kayyum atanan şirketler arasında yer almadığına dair Fon cevabi yazısı dosya arasına alınmış, dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Dava konusu takip dosyasında, hem avans faizi hem de 3095 Sayılı Kanunun 4/a maddesinde düzenlenen faizin talep edildiği, mahkemenin kısa kararında, hükmedilen asıl alacağa takipte talep edilen faiz oranı işletilmek suretiyle devamına karar verildiği, hükmün infazında tereddüt oluşturacak şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebini yerinde olduğu anlaşılmıştır. HMK’nun 282 maddesi uyarınca hakim bilirkişi raporunu tüm deliller ile birlikte serbestçe takdir edecektir. Mahkemece aldırılan bilirkişi raporu, teminat altına alınan dört adet faturaya dayalı dört ayrı ihracat işlemi için poliçede öngörülen zarar hesaplama yöntemini esas alarak hesaplama yapmış olup, davacının davalıdan, dava dışı müflis müşteriye yapılan dört ayrı sevkiyat nedeniyle toplam 193.117,16-TL teminat alacağı olduğu tespit edilmiştir. Mahkemece bu tutarın takip tarihindeki kur üzerinden Euro’ya çevrildiği, ayrıca hesap detayı verilmeksizin, hangi faiz oranının esas alındığı belirtilmeksizin hesaplanan 140,00-Euro işlemiş faize hükmedildiği görülmüştür. Taraflar arasındaki poliçenin 17/1 fıkrası uyarınca poliçeye göre yapılacak tüm ödemelerin TL cinsinden olacağı belirtilmiş, mahkemece bu maddeye rağmen bilirkişinin hesap ettiği tutarın Euro’ya çevrildiği anlaşılmış olmakla birlikte bu hususun istinaf sebebi yapılmadığı tespit edilmiştir. İhtarnamenin davacıya tebliğ tarihi olan 11/04/2017 tarihine, davacı tarafından verilen üç iş günlük mehlin eklenmesi ile son gün haftasonuna denk geldiğinden davalının 17/04/2017 tarihinde temerrüde düştüğü anlaşılmıştır. Şu halde mahkemece Euro cinsinden alacağa hükmedildiğine göre, alanında uzman bilirkişiden 17/04/2017 temerrüt tarihi ile 04/05/2017 takip tarihi arasında 3095 Sayılı Kanunun 4/a bendi uyarınca faiz hesabı yaptırılması gerekirken, kanun yolu denetimine açık olamayacak şekilde, hangi faiz oranının ve hangi tarih aralıklarının esas alındığı gerekçelendirilmeksizin faiz hesabı yapılması yerinde olmamış, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde bulunmuştur. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun, hükümde faizin türünün belirtilmemiş olduğu, temerrüt faizi hesabının denetime açık biçimde yapılmadığı yönündeki istinaf sebepleri yönünden kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, davalı vekilinin ileri sürdüğü sair istinaf sebeplerinin bu aşamada değerlendirilmesine yer olmadığına, dosyanın karar doğrultusunda mahkemesine iadesine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile;İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/11/2020 tarih ve 2018/1309 Esas – 2020/565 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-İstinaf talep eden tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde davalıya iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 25/05/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.