Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/428 E. 2023/504 K. 23.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/428 Esas
KARAR NO: 2023/504 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/576 Esas – 2020/697 Karar
TARİHİ: 08/12/2020
DAVA: Menfi Tespit (Alım Satım)
KARAR TARİHİ: 23/03/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalı ile davacı arasında akdedilen satım sözleşmesi ile tarafların, 1 adet lazer kesim makinesinin davalı tarafından davacıya teslim hususunda anlaştıklarını, bu sözleşmeye ilişkin teklif formunun davalı tarafından 27.02.2017 tarihinde düzenlendiğini, teklif formuna göre, lazer kesim makinesinin telif formunun düzenlenmesinden itibaren 45 gün içinde teslim edilmesi gerektiğini, bu sözleşmenin akdedilmesinden sonra 2 adet, 20.000 TL bedelli çekin davacı tarafından davalıya verildiğini, bu çeklerin … Bankası Ümraniye Çarşı Şubesine ait … çek numaralı, 25.05.2017 keşide tarihli 20.000 TL bedelli ve … Bankası Ümraniye Çarşı Şubesine ait … çek numaralı, 01.07.2017 keşide tarihli, 20.000 TL bedelli çekler olduğunu, fakat davalının, sözleşmenin akdedilmesinden sonra sözleşme konusu makineyi müvekkili davacıya teslim etmediğinden söz konusu 2 adet çekten dolayı davalıya borçlu olmadığını beyanla müvekkilinin çekler nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; taraflar arasında söz konusu makinenin teslimi konusunda anlaşmaya varıldığını, 27.02.2017 tarihli Taha Lazer antetli “Teklif Formu” başlıklı evrak ile tarafların satım sözleşmesini akdettiklerini, işbu teklif formunda teslim süresinin 145 gün olarak öngörüldüğünü, davacının ise işbu 145 günlük süre dolmadan ve dolayısıyla teslim vadesi dolmadan önce açtığını, menfi tespit talebinin haksız olduğunu beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi’nin 08/12/2020 tarih ve 2017/576 Esas 2020/697 Karar sayılı kararında;”…Mahkememizce yapılan yargılama, toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporu, tüm dosya kapsamına göre; davanın makina siparişi karşılığında davalıya verilen çeklerin makinanın teslim edilmemesi nedeniyle karşılıksız kaldığından bahisle davalıya borçlu olmadığının tespiti ve çek iptali talebine ilişkin olduğu, 17.02.2017 tarihli Teklif Formu ile taraflar arasında, 1 adet Lazer Kesim Makinesinin davalı tarafından davacıya bedeli karşılığında teslimini konu edinen bir satım sözleşmesinin akdedildiği ve davacı tarafından davalıya, satım bedeli peşinatı olarak … Bankası Ümraniye Çarşı Şubesine ait … çek numaralı 25.05.2017 keşide tarihli 20.000 TL bedelli ve … Bankası Ümraniye Çarşı Şubesine ait … çek numaralı 01.07.2017 keşide tarihli 20.000 TL bedelli çekleri vermiş olduğu hususunda taraflar arasında bir ihtilaf bulunmadığı, ihtilafın, davalının sözleşme konusu makineyi teslim etmekte gecikip gecikmediği ve makine teslim borcunun ifasında temerrüde düşüp düşmediği noktasında olduğu, davacı tarafın dosyaya sunduğu teklif formu fotokopisinde teslim tarihinin 45 gün olarak yazılı olduğu, davalı tarafın sunduğu surette ise 145 gün olarak yazılı olduğu, teslim sürenin 45 olduğunun kabulü halinde davalının teslimde temerrüte düştüğü, sözleşmede kararlaştırılmış olan sürenin 145 gün olduğunun kabulü halinde ise davalının süresinin 21.07.2017 tarihinde dolacağı, dava tarihinde teslim sürenin henüz dolmamış olduğu, taraflarca sözleşme aslının dosyaya sunulmadığı dolayısıyla belge üzerinde inceleme yapılamadığı, dosyada ispat yükünün davacı üzerinde olduğu ve sözleşmedeki teslim süresinin 45 gün olduğunu ispat edemediği, davacının, teslim süresinin dolmasını beklemeden, işbu davayı açtığı ve peşin olarak ödemesi gereken satım bedeli tutarının ödenmesi için verdiği çeklerin iadesini talep ettiği, davacının bu talebi, davalının makine teslim borcunu ifada temerrüdü nedeniyle sözleşmeden dönme ve ödediği satım bedeli tutarının iadesi talebi niteliğinde olduğu, dava tarihi itibariyle, davalının makine teslim borcunun vadesi henüz gelmemiş olduğundan, davalının makine teslim etme borcunun ifasında temerrüde düşmediği, dolayısıyla da davacı, satım sözleşmesinden dönmeye ve satım bedeline istinaden verdiği 2 adet çekin iadesini veya bu çeklerden dolayı borçlu olmadığını tespitini talebe hak kazanamadığı, davacının, dava tarihi itibariyle satım bedeline istinaden vermiş olduğu 2 adet çekten dolayı davalıya borçlu olduğu; dolayısıyla da, davacının bu davadaki menfi tespit talebinin yerinde olmadığı kanaatine varıldığından davanın reddine, davalının şartları oluşmayan kötüniyet tazminatı talebinin reddine, karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; yerel Mahkemece verilen hüküm ve mahkemeye ibraz edilen bilirkişi raporu incelendiğinde söz konusu raporun hukuki değerlendirme ve nitelendirmelerden oluştuğunun görüldüğünü, söz konusu raporun hükme esas alınarak karar verildiğini, Mahkemece 7. celsede yapılan bilirkişi atamasının “Dosyanın sözleşme hesap uzmanı bilirkişiye tevdiine” şeklinde oluşturulan ara karar ile yapıldığını, söz konusu raporun baştan aşağı hukuki değerlendirme ve nitelendirmelerden oluştuğunu, bilirkişinin kendini adeta hakim yerine koyarak müvekkilinin borçlu olduğunu beyan ettiğini, bu durum usul ve yasalara aykırı olup, söz konusu bilirkişi raporuna itibar edilmemesi gerekirken Mahkemece bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, HMK’nın 266. maddesi gerekçesi ile birlikte değerlendirildiğinde, hukuki bilirkişiye başvurulmasının Mahkemelere istisnasız bir şekilde yasaklandığının açık olduğunu, Mahkemelerce hukukun herhangi bir alanı, özel bilgi gerektiren bir alan olarak tanımlanmak suretiyle bilirkişiden görüş alınmasının HMK’nın 266. maddesi yürürlükte olduğu sürece mümkün olmadığını, hukuk alanında uzman olan bilirkişinin tüm rapor boyunca sadece hukuki değerlendirmelerde bulunduğunu, somut olayın çözümüne yönelik hiç bir açıklama yapmadığını, kendisini mahkeme yerine koyarak açıklamalarda bulunduğunu, yerel Mahkeme’nin delilleri eksik ve hatalı incelediğini, gereği gibi değerlendirmediğini, bu nedenle hükmün bozulması gerektiğini, yerel Mahkemece verilen gerekçeli kararda, davacı tarafın dosyaya sunmuş olduğu teklif formu fotokopisinde teslim tarihinin 45 gün olarak görüldüğü, davalı tarafın sunduğu surette ise 145 gün olarak yazılı olduğu, taraflarca sözleşme aslının dosyaya sunulmadığı, dolayısıyla belge üzerinden inceleme yapılmadığı gerekçesine yer verildiğini, hayatın olağan akışı içerisinde teklif formunun aslının müvekkilinde olmasının beklenemeyeceğini, satış ilişkisinde alıcı konumunda olan müvekkilinin teklif formunun suretine sahip olduğunu, elindeki teklif formu suretini mahkemeye sunmuş olan müvekkilinin elinde olmayan bir belgeyi mahkemeye sunmasının beklenemeyeceğini, hayatın olağan akışı içerisinde teklif formunun aslının davalının elinde olduğunu, davalının bu formu mahkemeye sunmaktan imtina ettiğini, Mahkemenin teklif formunun aslını davalıdan istemediğini, bu durumun delillerin gereği gibi değerlendirilmemesine neden olduğunu, teklif formunun aslı incelenmeden dava konusu olay hakkında karar verilerek davanın reddedildiğini, müvekkili ile davalı arasında imzalanan teklif formuna göre makine teslim süresinin 45 gün olduğunu, teslim süresinin 145 gün olduğunun kabul edilemeyeceğini, bu durumun kabulünün ticari hayatın gereklerine, hayatın olağan akışına ve müvekkilinin ihtiyaç durumuna aykırı olduğunu, söz konusu teklif formunda görüleceği üzere teslim tarihinin formun yazılış sistematiğine uygun olarak 45 gün şeklinde doldurulduğunu, teslim tarihinin başında fazlalık olarak yer alan 1 rakamının kabulünün mümkün olmadığını, 145 günlük teslim süresinin müvekkilinin ihtiyacını karşılamadığını, basiretli bir tacir olan müvekkilinin ihtiyacını gereği gibi zamanında karşılayamayacağı bir sözleşmeye imza atmasının ve kabul etmesinin beklenemeyeceğini, müvekkilinin makinelerin 45 gün içerisinde teslim edileceği üzere teklif formunu kabul ettiğini, davalının 45 günlük sürenin 145 gün olduğunu iddia ettiğini, davalının dosyaya ibraz ettiği belgelerde evraklar ve tarihler arasında bir uyum olmadığını, dosyada mübrez olan “…” başlıklı ticari faturanın tarihi 18.11.2016 iken müvekkili ile davalı arasındaki teklif formunun 27.02.2017 tarihli olduğunu, davalının dosyaya ibraz ettiği evraklar incelendiğinde teklif formunun 2017 yılında imzalandığı, sipariş faturasının 2016 yılında kesildiği gibi bir sonuç ortaya çıkacağını, sipariş edilen malın müvekkili için mi, yoksa davalının daha önceki müşterileri için mi kesildiğinin anlaşılmadığını, bu durumda davalının önceki siparişlerini müvekkili şirkete uyarlamaya çalıştığı ihtimalinin akla geldiğini, müvekkilinin söz konusu teklif formunu kabul ederken teslim süresinin 45 gün olduğunun kabulü ile imzaladığını, söz konusu satış ilişkisinde mal teslim borcunun vadesinin 145 gün olarak kabul edilmesi usul ve yasaya aykırı olup söz konusu kararın kaldırılması gerektiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davalının iddia ettiği üzere teslim süresi 145 gün olsa dahi, davalının bu süre içerisinde yükümlülüklerini yerine getirmediğini, söz konusu teklif formunun imzalandığı tarih 27.02.2017 olup, davalının malın teslime hazır olduğunu bildirdiği Ankara … Noterliği’nin … yevmiye numaralı ihtarnamesinin 26.07.2017 tarihli olduğunu, malın tesliminin 145 gün içerisinde yapılacağı kabul edilse dahii davalının söz konusu makineleri 150 gün sonra teslime hazır hale getirdiğini bildirdiğini, bu durumun davalının mal teslim borcunu süresi içerisinde yerine getirmediğini ortaya koyduğunu, davalının mal teslimine hazır olduğunu bildirdiği ihtarname teklif formunun düzenlemesinden 150 gün sonra keşide edildiğini, yerel Mahkemenin davalının keşide ettiği ihtarnameyi gereği gibi incelemediğini, davalının malları teslime hazır olduğunu müvekkiline 150 gün sonra bildirdiğini, yerel Mahkemenin teklif formunun aslının dosyaya sunulmadığı gerekçesiyle evrak üzerinde inceleme yapmadığı gibi davalı tarafın keşide ettiği ihtarnameyi de dikkate almadığını beyanla yerel Mahkemenin vermiş olduğu hükmün kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; davacının dilekçesinde bilirkişinin baştan sona hukuki değerlendirme ve nitelendirmelerde bulunduğunu ve bu raporun hükme esas alındığını belirttiğini, alanında uzman hukukçuların yargılama makamının yerine geçer nitelikte olmaksızın hukuki sebepleri tespit etmelerinin mümkün olduğunu, Hukukçu bilirkişilerin hukuki değerlendirme ve nitelendirmelerde bulunmasının kaçınılmaz olduğunu, yerel Mahkeme hüküm verirken sadece bilirkişi raporuna dayanmamış olup, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre hüküm kurduğunu, davacı şirketin müvekkili şirket ile siparişi üzerine oluşturulan lazer kesim makinasının alımı konusunda anlaştığını ve 27.02.2017 tarihinde … Lazer antetli “teklif formu” başlıklı evrak ile alım satım sözleşmesi akdettiklerini, aslının imzalanmasına müteakip davacıya verilen ve davacı tarafından Mahkemeye sunulan dava dilekçesinde zikredilen ve delil olarak dayanılan sözleşmede yer aldığı üzere bedelinin yarısının peşin, yarısının çek ile ödenecek olan makinanın teslim süresinin 145 gün olarak belirlendiğini, dava dosyasına sundukları konum bilgisiyle (teklif formuna göre davacının adresi olan Keyap Sanayi Sitesi adresi ile) birlikte görülen (davacının işyerinde çekilmiş bulunan) teklif formunun fotoğrafında görüldüğü üzere taraflarca kararlaştırılan günün 145 olup “1” rakamının sonradan doldurulmadığını, davacının dava dilekçelerinde dayanıldığı için yerel Mahkemeden HMK madde 216 ve 220 gereği ibrazının teminine dair talebin davacı tarafça yerine getirilmediğini, müvekkili bakımından sözleşmenin karşı tarafından beklediği ifasının “ödeme” olduğunu ve bu ödeme için müvekkilinin davacıdan çek aldığını, davacı bakımından ise müvekkilinden beklenen ifanın “sözleşmeye konu hizmetin/malın verilmesi” olduğunu, taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin gereğinin ifasını talep edebilecek olan tarafın davacı olduğunun görüldüğünü, bu nedenle evrak aslının davacıda kalmasının makul, gerekli, hayatın olağan akışına uygun durum olduğunu, davacının müvekkilinden satın almak konusunda anlaştığı malların sipariş üzerine hazır edilip yurt dışından sipariş edildiğini ve bu nedenle teslim süresinin 45 gün olarak belirlenmesine somut olarak imkan olmadığını, dava devam ederken müvekkilinin sözleşmenin ifasını temin için süresinde oluşturduğu siparişlerin Türkiye’de gümrüğe yeni geldiğini ve gümrük işlemlerinin tamamlanma aşamasında olduğunu, bu durumun yerel Mahkemeye sundukları … başlıklı evrakla da sabit olduğunu, evrakta taşıma konusu malın Laser Kesim Makinası olduğunun ve … tarafından taşındığının ve 31 Mayıs 2017 den itibaren 33 gün içerisinde taşımanın tamamlanacağının görüldüğünü, teslimatın 03.07.2017 tarihinde yapılacağının anlaşıldığını, ispat yükü kendisinde olan davacının iddiasını ispat edememesinin yanı sıra taraflarca iddianın aksinin ispat olunduğunu, alacaklı görünenin talebi üzerine müvekkilinin yurtdışından makine sipariş ettiğini ancak davacı makina bedelini sözleşmeye aykırı davranarak ödemediğinden sözleşmenin ifa edilemediğini, makina bedelinin hiçbir kısmının ödenmediğini, sözleşmeye aykırılık nedeniyle müvekkilinin zararının oluştuğunu, davacının sözleşme ifa süresi dolmadan kötü niyetli olarak ibraz olunan çekin ödenmemesi amacıyla takibi geciktirmek için ihtiyati tedbir talepli işbu menfi tespit davasını açtığını, bu durumun davacı tarafın kendisiyle çeliştiğinin göstergesi olduğunu, davacının işin teslim süresini 45 gün olarak bildirdiğini, sözleşmenin süresi dolmasına rağmen müvekkilinin yükümlülüklerini yerine getirmediğini iddia ettiğini, müvekkili tarafından cirolanan dava konusu çekin ödenmemesi için ihtiyati tedbir talebinde bulunduğunu, bu durumun tacir olmanın yükümlülüklerini yerine getiremeyen davacının haksız ve kötüniyetli olarak hareket ettiğinin göstergesi olduğunu, davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatı talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiğini beyanla davanın reddine ilişkin kısım bakımından davacının istinafının esastan reddine, istinaf talebinin kabulü ile yerel Mahkeme kararının şartları oluşmadığı gerekçesi ile vermiş olduğu kötüniyet tazminatı talebinin reddine ilişkin kısmının kaldırılmasına, müvekkili lehine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, alım satım sözleşmesine konu taşınır malın süresinde teslim edilmediği iddiası ile sözleşme peşinatı olarak verilen çekler nedeniyle borçlu olmadığının tespiti talebine ilişkindir. Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı her iki taraf vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.Dosya kapsamında; taraflar arasında, bir adet lazer kesim makinesinin 24.600 USD + KDV bedelle davacıya satışı konusunda sözleşme akdedildiği, davacı tarafından bedelin %50’sinin peşin olarak ödendiği ve bu kapsamda davalıya dava konusu 25.05.2017 tarihli ve 20.000 TL bedelli, 01.07.2017 tarihli ve 20.000 TL bedelli çeklerin verildiği sabittir. Davacı taraf sözleşme ile teslim süresinin 45 gün olarak belirlendiğini ve alım satım konusu makine, süresi içerisinde teslim edilmemiş olduğundan peşinat olarak verilen çeklerin bedelsiz kaldığını iddia etmiş, davalı taraf ise teslim süresinin 145 gün olduğunu ve dava tarihi itibariyle henüz sürenin dolmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur. Davacı vekilinin dosyaya, davalı tarafından düzenlenmiş teklif formu fotokopisini sunduğu, fotokopi belge üzerinde teslim süresinin 45 gün olarak belirlendiği, davalı vekilinin ise, teklif formunun davacının işyerinde çekildiğini iddia ettiği fotoğrafını sunduğu ve bu fotoğraftaki teklif formunda teslim süresinin 145 gün olarak belirlendiği, buna göre uyuşmazlığın teslim süresi noktasında toplandığı, Mahkemece, ispat yükünün davacıda olduğu, belge aslının dosyaya sunulmadığı ve teslim süresinin 145 gün olduğu, dava tarihi itibariyle davalının teslimde temerrüde düşmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.HMK’nın 216/2. maddesi ile belgenin aslını elinde bulunduran tarafın, istenmesi halinde bunu mahkemeye vermek zorunda olduğu, 219/1. maddesi ile tarafların, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorunda oldukları, 220. maddesi ile belgenin ibraz edilmemesi halinde Mahkemece yapılacak işlemler ile ibraz etmemenin sonuçları düzenlenmiştir. Dava, menfi tespit talebine ilişkin olup, menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıdadır. Ancak alacak kambiyo senedine dayanıyorsa, kambiyo senetleri sebepten mücerret olduğundan ispat yükü davacı borçludadır. Somut olayda da alacak kambiyo senedine dayandığından ispat yükü davacıda olup, davalının taraflar arasında makine alım satımına dair ilişkinin bulunduğu ancak malın teslim süresinin 145 gün olduğuna dair beyanı bağlantılı bileşik ikrar niteliğindedir. Bağlantılı bileşik ikrarın bölünmesi söz konusu olmadığından ispat yükü ikrar eden davalıya geçmemiştir. Bu noktada Mahkemenin ispat yükünün davacıda olduğuna dair tespiti isabetlidir ancak ispat yükü üzerinde olan davacı taraf teklif formu aslının davalıda olduğunu beyan etmiş, Mahkemece ön inceleme duruşmasında taraflara teklif formu aslını sunmak üzere süre verilmiş, belge aslının sunulmaması sebebiyle davacının teslim süresinin 45 gün olduğunu ispat edemediğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de; Mahkemece davacının ispat yükü kapsamında, HMK’nın 220/2. maddesi uyarınca teklif formu aslının elinde olmadığını iddia eden davalı tarafa HMK’nın 220/2. maddesi uyarınca teklif formunun elinde bulunmadığına, özenle aradığı halde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilmesi, yemin edilip edilmemesine göre HMK’nın 220/3. maddesinin değerlendirilmesi ve bu değerledirme neticesinde gerekli olması halinde davacı tarafa dava dilekçesinde yemin deliline dayanmış olduğu da hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme neticesinde karar verilmesi isabetsiz olmuştur. Bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusu haklıdır.
Sonuç olarak davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine, davalı tarafın istinaf başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 2-Davalının istinaf talebinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına;İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/12/2020 tarih ve 2017/576 Esas – 2020/697 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı ve davalı tarafından ayrı ayrı yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf talep eden davacı ve davalı tarafından ayrı ayrı yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde iadesine, 5-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/03/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.