Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/392 E. 2021/958 K. 24.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/392 Esas
KARAR NO : 2021/958 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2016/1259 Esas – 2020/448 Karar
TARİH: 23/09/2020
DAVA: Ticari Şirket (Yöneticilerin Azline İlişkin)
KARAR TARİHİ: 24/06/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin dava dışı üçüncü şahıs konumunda bulunan … Sanayi Ticaret Ltd.Şti’nin ortağı olduğunu, şirketin ana faaliyet konusunun “insan kaynakları ve iş gücü desteği” olduğunu, şirketin, sanayi kuruluşlarının ürettikleri mamül, yarı mamül ve benzeri malzemeyi üretim yerlerine, üretim yerinden tüketiciye ulaştıracak tüm aşamalarda ambalajlama, taşıma, yükleme, boşaltma ve depolama işlerinde çalışan işçileri istihdam ettiklerini, şirketin iş hacminin genişlemesi üzerine … Holding bünyesinde bulunan bir kısım sanayi ve hizmet tesislerine işgücü destek hizmeti sağlayan üçüncü şahıs … Ticaret A.Ş ile ticari faaliyete başladığını, anılan firmanın koordinatörlüğünde … Holding fabrika ve tesislerine işgücü destek hizmeti sağladığını, gelişen süreçte şirketin doğrudan … Holding firmalarına verdiği işgücü destek hizmetlerini düzenleyen sözleşmenin 31 Mart 2010 tarihinde sona erdiğini, fakat işlerin devamlılığı nedeniyle mevcut sözleşmenin 2’şer ve 3’er aylık dönemler halinde 2010 yılı sonuna kadar devam ettiğini, … grubunun firmalarla sözleşme yapabilmek için üstlenilen işin teminatını teşkil etmek üzere banka teminat mektubu istediğini, bu aşamada anılan sözleşmeler “2010 yılı içerisinde fesh edildiğinden” kısa süreli bir maddi sıkıntı yaşandığını ve teminat mektuplarının temininin zorlaştığını, bunun üzerine davalılardan …’nın eşi diğer davalı … ile görüşüldüğünü, anılan şahsın banka ilişkileri nedeniyle teminat mektubu sorununu çözebileceğini söylediğini, bunun için “eşi olan davalı …’nın şirkete ortak edilmesi ve kendisine de içeriğini kendisinin belirleyeceği bir vekaletname verilmesini” istediğini, mutabakat neticesinde o tarihte şirketin büyük ortağı olan … 16800 adet hissesini 700.000 TL karşılığında davalı …’ya satış sözleşmesiyle devrettiğini ve yine aynı ortaklar kurulu kararı ile …, … ve …’nın şirketi temsiline karar verildiğini, hisse devrinden sonra davalı …’nın eşi olan davalı …’ya Kartal …Noterliği’nin 15 Şubat 2011 tarih ve… yevmiye numaralı vekaletnamesi ile şirketi her anlamda temsil ve ilzama imkan verecek vekaletname verildiğini, ancak verilmiş olan bu vekaletnamenin davalılarca şirket aleyhine kullanıldığını ve anılan vekaletname kullanılarak şirketin içini boşaltmaya yönelik eylemlerin gerçekleştiğini beyan ederek davalı …’ya verilen Kartal …Noterliği’nin 15 Şubat 2011 tarih ve … numaralı vekaletnamesinin kullanımının dava sonuna kadar tedbiren durdurulmasını, mahkeme aksi kanaatte ise en azından vekaletnamede yer alan şirket adına ödeme yapma, tahsilat yapma, şirketi borçlandırma, kambiyo senedi tanzim etme, kambiyo taahhüdü altına girme gibi tüm parasal yetkilerin kullanılmaması yönünde tedbir kararı verilmesini, vekâletnamedeki yetkilerin tamamı suiistimal edildiğinden tüm tazminat hakları saklı kalmak şartı ile davalı …’nın vekillikten azlini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile, huzurdaki davanın, … Ltd.Şti’nin ortaklar kurulu tarafından imza sirküleri ile yetkilendirilmiş olan vekilin azli istemli olduğunu, ancak vekilin azli istemi ile dava açılmasının mümkün olmadığını, azli istenen …’nın şirket müdürü değil şirketin vekili olduğunu, ayrıca limited şirketin imza sirküleri ile yetkilendirilmiş olan vekilinin azli hususunda dava açılabileceği kabul edilse bile, bunu şirket tüzel kişiliğinin talep etmesi gerektiğini, bunun yanında, huzurdaki talebin sadece ticari vekilin azledilmesi ise de şirketin diğer ortağı … aleyhine hiçbir talepte bulunulmadığını, bu nedenle davalı …’nın pasif husumet ehliyeti olmadığını, dava dışı … Ltd.’nin … grubu içinde yer alan … A.Ş’ye karşı açmış olduğu dava lehe sonuçlanınca, ilâmın takibe konulduğunu, icra dosyasına yapılan ödemenin o günkü şirket avukatının hesabına geçtiğini, icra dosyasından reddiyatla alacaklı …’e gönderilen bedelin, davacının dilekçesinde gösterilen bedel olmadığını, bu bedelden tahsil harcı ve cezaevi harcı kesildiğini, kalan tutarın alacaklıya ödendiğini, davacının bunu bilmesine rağmen kasten mahkemeyi aldattığını, söz konusu paranın şirket avukatının hesabına geçmesinden sonra … ’e avans ödemesi olarak 590.000 TL, …’ye ise toplam 300.000 TL avans ödemesi yapıldığını, davacının sırf tedbir almak için dürüst davranma yükümlülüğünü ihlal ettiğini, vergi dairesine 100.878,90 TL ödendiğini, bu ödemelerin şirket avukatının hesabından yapıldığını, davacının kendi rızası ve imzası ile şirkete vekil olarak atadığı bir vekilin yıllar önceki işlemleri hakkında asılsız beyanlarda bulunmasının kötü niyetten başka bir şekilde yorumlanamayacağını, davacı ve diğer ortağın şirkete borçlu olduklarını, şirket kayıtları incelendiğinde kendilerinin şirkete olan borçlarından kurtulmak için eldeki iddiaları ileri sürdüklerini beyan ederek, şirketin işlemesini engeller hale gelen tedbir kararının kaldırılmasını veya değiştirilmesini, dilekçe içeriğinde bahsedilen sebeplerle aktif husumet ehliyeti yokluğu sebebi ile davanın reddini, … hakkındaki davanın pasif husumet yokluğundan reddini, davalı …’nın müdür değil vekil olmakla davacı yanın TTK’nin 630. maddesinden yararlanamayacağını, vekilin mahkeme kararı ile azli mümkün olmadığından talebin esastan reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 23/09/2020 tarih 2016/1259 Esas – 2020/448 Karar sayılı kararında;” İşbu davada, davacı tarafça, davalılardan …’ya karşı herhangi bir talep ileri sürülmemiştir. Dava dilekçesinde sadece davalılardan …’nın vekillikten azlini talep edildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar, davacı vekili 23/09/2020 tarihli duruşmada, diğer davalı …’nın eşi olan davalı …’nın eşi olması ve davalı …’in imzasıyla davalı …’ın vekil olarak dava açıldığı, bu nedenle davalı …’in davada zorunlu olarak taraf gösterildiğini savunmuş ise de, işbu davada davalı …’dan herhangi bir hak istenmediğinden davalı … hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir. Somut olayda, vekâlet veren kişi, şirket tüzel kişisidir. Dolayısıyla, dava dışı şirket vekili olan davalı …’yı azletme yetkisi de yine şirket tüzel kişisindedir. Davalı, atandığı gibi şirket müdürleri tarafından azledilebilir. Şirket ortağının, bu taleple mahkemeye başvurması mümkün değildir. Keza, davacı, aynı zamanda dava dışı şirketin müdürüdür. Vekilin “vekalet yetkisini şirket aleyhine kullandığı ve özen borcunu aykırılık teşkil eden hareketler içinde olduğunu düşündüğü” durumda müdürler kurulu toplantısı yaparak vekilin azli yönünde karar alması pekalâ mümkündür. Zira, diğer müdürlerin de şahsi sorumluluğu doğacağından şirket aleyhine hareket ettiği düşünülen bir vekilin azledilmemesi yönünde oy kullanmaları pek olası değildir. Kaldı ki, davacı aynı zamanda dava dışı şirketin ortağıdır. Haklı gerekçeye rağmen müdürler kurulunda azil yönünde karar alınması ve işlem yapılmaması durumunda, ortak sıfatıyla TTK m. 630 f. 2 uyarınca, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılması veya sınırlandırılması talebi ile mahkemeye başvurabilir. Ancak yukarıda açıklanan nedenlerle, somut dava ve talep bakımından davacının aktif taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Bu nedenle davacı …’nin davalı …’ya karşı açtığı davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile, 1-Davalı …’ya karşı açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine,2-Davalı …’ya karşı açılan davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Kararda dava safahatı özetlenirken derdest davanın mahkemenin 2015/674 Esas sayılı dosyasına tevzi edildiğini, mahkemenin 21.10.2015 tarih, 2015/1003 sayılı kararıyla bu tür davaların ticari davalardan sayılmayacağı gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiğini, görevsizlik kararı üzerine dosyanın tevzi edildiğini, İstanbul Anadolu 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/23 Esas sayılı dosyası üzerinden 19.04.2016 tarih ve 2016/134 karar sayılı karar ile TTK 623/1 ve 630/2 maddeleri uyarınca açılamış şirket yönetimi ve temsilinin kaldırılmasına ilişkin uyuşmazlığın ticaret mahkemesince çözümlenmesinin gerektiği, gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiğini selbi görev uyuşmazlığının halli için dosya Yargıtay 20. Hukuk Dairesine gönderildiğini ve Yüksek Mahkemenin 21.06.2016 tarih ve Esas 2016/9034, Karar 2016/9366 sayılı kararıyla da ticaret mahkemesinin görevli olduğu belirttiğini, Yargıtay Kararından da anlaşılacağı üzere davanın TTK 623-630/2 maddeleri uyarınca açılmış olup bidayet mahkemesinin konunun TBK 512. Maddesine göre çözümlenmelidir şeklindeki gerekçesinin hukuka uygunluğu bulunmadığını, Davacının derdest davada aktif husumet ehliyeti olduğunu, konuyla ilgili TTK 630/2 de kanun koyucu, ortaklara bireysel bir hak tanıyarak, her ortağın haklı sebeplerin varlığı durumunda yöneticilerin yönetim haklarının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebileceklerini düzenlenidğini, ortaklar açısından haklı sebeplerin varlığı durumunda müdürlerin azli davası açmak vazgeçilmez sınırlandırılmaz ve ortağın elinden alınamaz mutlak nitelikte bir hak olduğunu, ortağın bu haktan önceden vazgeçmesi mümkün olmadığı gibi, ortaklık genel kurulu kararıyla da bu hakkın ortağın elinden alınmasının olanaklı olmadığını, ( Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 18.09.2013 tarih Esas 11156, Karar 15964 sayılı kararında TTK 630/2 deki şartlar varsa, ortakların genel kurula başvurmaksızın, doğrudan mahkemeye başvurarak müdürün azlini talep edebileceğini içtihat etmiştir.)Yerel mahkemenin bilirkişi raporundaki gerekçeyi aynıyla tekrarlayarak davalı …’nın, atandığı gibi müdürler tarafından azledilebileceğini, davacının ortak olması nedeniyle öncelikle müdürler kurulundan azil yönünde karar alması ve işlem yapılmaması durumunda ortak sıfatıyla TTK 630/2 uyarınca yöneticilerin yönetim haklarının ve temsil yetkilerinin kaldırılması veya sınırlandırılması talebi ile mahkemeye başvurabileceğini ancak davada talep bakımından davacının aktif taraf ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varıldığını, bu tespitin yukarıda yapılan izahatla ve Yargıtay kararları karşısında hiçbir geçerli hukuk kuralına dayanmadığını, davalı …’nın ticari vekil yada temsilci olmasının mümkün olmadığını somut olayda uygulanacak hükümlerin TBK’nun vekalet hükümlerini düzenleyen 502 ve devamı maddeleri olduğunu ifade ettiğini, bu ifadenin de konunun esasına ve kanunun ruhuna aykırı olduğunu, Yerel mahkemenin müdürlerin yetkilerinin kapsamını da incelemediğini, dava dilekçesinde gerek cevaba cevap ve tüm dilekçelerde ifade edildiği üzere müdürlerden … imza ve onay vermeden diğer iki müdürün ortaklık adına karar verebilmelerinin mümkün olmadığını, vekaletname verilen kişinin de …’nın eşi … olduğunu, dolayısıyla müdürler kurulundan …’ya verilen vekaletin iptali, azli yada sınırlandırılması anlamında bir karar alınabilmesinin olanaklı olmadığını, yine … olmazsa olmaz imza yetkisine sahip olduğu için ortaklığın … Ltd. Şti. nin böyle bir dava açmasının da yine mümkün olamayacağını, diğer ortak müdürün azil için dava açmaktan başka bir çaresi kalmadığını, azınlık hissesine sahip bir ortağın haklı sebeplerin bulunması halinde (vekalet hükümlerine istinaden) diğer ortak müdür hakkında doğrudan müdürlükten azil talebiyle dava açma hakkı varken bir adım sonrasında müdürler tarafından verilen vekaletname ile vekil edilen üçüncü şahsın vekaletten azlinin istenemeyeceği yönündeki görüşün, çoğunun içinde az da bulunur kuralına aykırı olduğunu, Vekaletten azil için gereken haklı sebeplerin de gerçekleşmediğini, Sonuç itibariyle dava konusu vekaletname kullanılarak şirketten ne şekilde para kaçırıldığı dosyaya ibraz edilen bilirkişi raporuyla net bir şekilde ortaya konulduğunu, İleri sürerek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, vekilin vekillikten azli istemine ilişkindir.Davacı vekili, müvekkilinin de ortağı ve müdürü olduğu dava dışı şirketin ekonomik güçlükler nedeniyle bankalardan teminat mektubu temin edebilmesi için davalı … ile vekalet akdi imzalandığını, davalı …’nın vekalet görevini kötüye kullandığını, vekilin azlinin ancak diğer davalı …’nın onayı ile olabildiğinden vekilin azledilemediğini belirterek, dava dışı şirket vekili davalı …’nın vekillikten azline karar verilmesini istemiş, mahkemece davalı … hakkındaki davanın pasif husumet yokluğundan reddine, davalı … hakkındaki davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş, karara karşı davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.Vekalet sözleşmisi TBK’nın 502 vd maddelerinde düzenlenmiştir. 512. Maddesinde vekalet verenin ve vekilin, vekalet sözleşmesini her zaman tek taraflı olarak sona erdirebileceği düzenlenmiştir.Dosya içinde bulunan ilgili vekaletnameden davalı …’nın dava dışı şirketin vekili olarak atandığı, vekaletnamede şirket adına bazı işleri yürütmek üzere bu şahsa yetki verildiği, incelenen vekaletnameden bu davalının ticari mümessil olmadığı anlaşılmaktadır. Dava vekilin azli istemine ilişkin olduğundan ve davalı … şirketin vekili olmadığından bu davalının pasif husumeti bulunmamaktadır. Gerek TBK’nın 512. Maddesi, gerekse ticari temsilcilerin, ticari vekillerin ve diğer tacir yardımcılarının yetkilerinin sona ermesinin düzenlendiği TBK’nın 554. Maddesi ve ticari mümessiller ve ticari vekillerin düzenlendiği TTK’nın 631/2 maddesine göre ister ticari vekil isterse normal vekil olusun vekalet veren her zaman tek taraflı olarak vekilin görevine son verebilecektir. Vekalet sözleşmesini sona erdirebilecek olan vekalet veren olup, vekalet veren şirket bu yetkisini yetkili organları eliyle kullanabilecektir. Şirket ortağının bu yönde dava açmasına olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle davacının istinaf sebepleri yerinde değildir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamasına göre; ilk derece mahkemesince verilen karar usul ve yasaya uygun olup kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 4,90.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 24/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.