Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/387 E. 2023/899 K. 25.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/387 Esas
KARAR NO: 2023/899 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/301 Esas – 2020/533 Karar
TARİHİ: 10/11/2020
DAVA: Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/05/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, vekiledeninin davalı … Bankası müşterilerinden … müşteri numaralı … ile 27/08/2015 tarihinde …’ün kredi sözleşmesine kefil olmak için .. Bankası A.ş- …/EDİRNE şubesine gittiğini, gerekli imzalar atıldıktan sonra eşinin de imzasının gerektiğinin söylendiğini, müvekkilinin eşinin imza vermeyeceğini söylemesi üzerine …’e kredi veremeyeceğinin söylendiğini ve vekiledeninin bankadan ayrıldığını, akabinde …’ün Kredi almak için 09/10/2017 tarihinde vekiledeninin banka şubesine gidiş tarihinden 43 gün sonra bu kere …’ı kefil olarak göstermek için davalı banka şubesine gittiğini, ancak vekiledeni … ile imza edilen sözleşme imha edilmek yerine davalı bankaca muhafaza edildiğini ve kefil …’a iş bu sözleşmenin imzalatıldığını, vekiledeninin kefil olduğunu davalı banka tarafında keşide edilmiş olan ve vekiledeninin kefil sıfatı ile yer verildiğinin Edirne … Noterliği’nin 29/03/2017 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile haberdar olunduğunu, bu süre zarfından banka müşterisi olan aynı zamanda vekiledeninin abisi olan …’ün vefat ettiğini, vekiledeninin hem yaşadığı duygusal çöküntüden hem de kefil olduğunu söyleyen ihtarname, telefonlar, yasal takip baskısı ile borçlu olduğunun söylendiğini, vekiledenininde de kefil olduğunu sanarak 02.05.2017 tarihinde 60.000-TL, 10.05.2017 tarihinde 40.000-TL ödeme yaptığını, vekiledeninden 26/4/2017 tarihinde kefil olduğunu düşünerek … Bankası Binevler Şubesine başvurduğunu banka yetkililerince 02.05.2017 günü 100.000-TL ödeyeceğini geri kalan meblağı 16.06.2017 tarihinde ödeyeceğine dair belge imzalatıldığını, 10/05/2017 tarihinde ise” ….Kefaletimden dolayı 02.05.2017 tarihinde 60.000,00-TL, 10.05.2017 tarihinde 40.000,00-TL ödeme yapılmış olup, taraflarca mutabık kalınmak koşuluyla kalan bakiyenin 25.07.2017 tarihinde ödenmesi….” şeklinde imza alındığını, vekiledeninin tüm bu ödemeleri yaparken mevzu bahis kredi sözleşmesindeki kefaletinin geçerli olduğunu sanarak hareket ettiğini, zira vekiledeninin bu şekilde düşünerek hareket ettiğini, Vekiledeninin 12.06.2008 tarihinde … ile evlendiğini, kefil olduğu iddia edilen sözleşmenin imza tarihi olan 27.08.2015 tarihinde evli olduğunu, eşi …’ün sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş rızası bulunmadığını, dolayısıyla kefaletin geçerlilik şartının gerçekleşmediğini beyanla, davanın kabulüne, sebepsiz zenginleşme konusu; 60.000,00-TL(AltmışBinTürkLirası)’nin 02/05/2017 tarihinden, 40.000,00-TL’nin 10/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsiline, karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının vekiledeni bankaya yapmış olduğu ödemelerin, mütefevva …’e kullandırılan kredi borçlarına istinaden alındığını, vekiledeni bankanın sebepsiz zenginleşmesi söz konusu olmadığını, müteveffa … ile imzalanan kredi sözleşmesine istinaden bir kısım krediler kullandırılmışsa da, bu kredilerin geri ödemelerinin yerine getirilmemesi üzerine hesapların kat edildiğini ve usule uygun olarak borçlu ve kefillerine kat ihtarnamesi gönderildiğini, ihtarnamenin gönderilmesinden kısa bir süre sonra, borçlu/müşterinin vefat ettiğini, dava dışı asıl borçlunun kardeşi olduğu belirtilen davacı tarafından ilgili Şubeye gelindiğini ve ağabeyinin borcunu ödemek istendiğini belirttiğini, bunun üzerine Şube çalışanları tarafından yapılan incelemede, davacının Genel Nakdi ve Gayrinakdi Kredi Sözleşmesinde kefil sıfatıyla imzasının bulunduğunun görüldüğünü ve -kabul anlamına gelmemek kaydıyla- bu kefaletin geçerliliği değerlendirilmeksizin, maktu ödeme taleplerinden hazırlandığını ve davacı …’e imzalatıldığını, bu taleplerde görüleceği üzere, davacının, kefil olduğu zannıyla hareket ettiğine ilişkin bir emare bulunmadığını, zira kefalete istinaden ödeme yapılacağına ilişkin beyanın ilgili Şube tarafından bilgisayarda hazırlandığını, belirtilen ifadenin, bizzat davacı tarafından ileri sürülmediğini, davacı … tarafından talep edilen tarihlerde ödeme yapılacağına ilişkin olarak hazırlanan ve maktu olarak kefalete istinaden ödeme yapıldığı bilgisini içeren talep formunu imzalayan …’ün, beyanına uygun olarak iki seferde toplam 100.000,00-TL ödeme yaptığını, vekiledeninin Bankaca bu ödemeler alınarak …’e kullandırılan kredilerden mahsup edildiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, davacının kefaletinin geçersiz olduğu ve yapılan ödemenin de yalnızca kefalete istinaden yapıldığının kabul edildiği halde dahi, “kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesi gereğince huzurdaki davanın reddi gerektiğini, davacı …’ün kefaletinin şeklen geçersiz olduğu varsayımında dahi, bizzat davacı tarafından talep edilen tarihlerde ve bedellerde ödenen borcun bu kez davacıya iade edilmesi gerektiğinden söz edilemeyeceğini, davacının hataya düştüğü kabul edildiğinde bile, vekiledeni bankanın irade sakatlığı yaratacak bir kusuru olmadığından, davacının zararını doğuran fiile razı olduğunun kabul edilmesi ve kabul anlamına gelmemek kaydıyla, bu kusurundan, davacının lehine hak yaratılmaması gerektiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 10/11/2020 tarih ve 2019/301 Esas – 2020/533 Karar sayılı kararında; “Dava;Sebepsiz zenginleş.en kaynaklı alacak davasıdır. Davacı vekili delil ve belgelerini sunmuş davada;… müşteri numaralı …’ün … Bankası Binevle Şubesinde müvekkili tarafından kefil sıfatı ile imzalanan sözleşmenin imza kısmı, … Bankası A.Ş tarafından gönderilen Edirne … Noterliği’nin 29/03/2017 tarihli .. yevmiye numaralı ihtarname, müvekkiline imzalatılan 26.04.2017 tarihli belge, müvekkiline imzalatılan 10.05.2017 tarihli belge, müvekkiline imzalatılan 29.05.2017 tarihli dair belge, 02.05.2017 ve 10.05.2017 tarihinde yapılan ödemelere ilişkin dekontlar, Beyoğlu … Noterliği 15.08.2017 tarih … yevmiye numaralı ihtarname, …’e ait vukuatlı nüfus kayıt örneği, tüm Banka Kayıtları ve ödeme dekontları … Bankası A.ş Binevler/Edirne Şubesi, gerektiğinde keşif, bilirkişi incelemesi, bilirkişi raporları, yemin delillerine dayanmıştır. Davalı vekili delil ve belgelerini sunmuş davada;Genel Nakdi ve Gayrinakdi Kredi Sözleşmesi Sureti, 29.03.2017 tarihli ve 2474 yevmiye sayılı ihtarname, davacının ödeme beyanlarına dayanmıştır. Mahkememiz tarafından … Bankası Edirne Binevler Şubesine müzekkere yazılarak bankaları şubesinde bulunan davacı …’e ait banka kayıtlarının ve davacı tarafından yapılan ödemeye ilişkin dekontların mahkememize gönderilmesi istenilmiş olup … Bankası Edirne Binevler Şubesi tarafından cevaben istenilen evrakların Mahkememize gönderildiği bildirilmiştir.Mahkememiz tarafından … Bankası A.Ş.’ye müzekkere yazılarak davacı …’e çekilen ihtarnameden sonra davacının hesabına bloke konulup konulmadığı, konulduysa tarihinin bildirilmesi istenilmiş olup davalı … Bankası A.Ş. Vekili tarafından cevaben kredi borçlusu/dava dışı …’ün kefili konumundaki davacı …’e, Edirne … Noterliği aracılığıyla 29.03.2017 tarihinde hesap kat ihtarnamesi gönderildiğini ve …’ün … ve … numaralı vadesiz TL hesaplarına 03.04.2017 tarihinde,… ve … namaralı vadesiz TL hesaplarına ise 16.08.2017 tarihinde bloke tesis edildiğini ve sonrasında tüm hesaplardaki blokelerin 03.05.2019 tarihinde kaldırıldığı bildirilmiştir. Sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir. Sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilecektir. TBK’nın 584/1 Maddesi “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır. ” şeklinde düzenlenmiştir. Somut olayda davalı banka tarafından dava dışı …’e kullandırılan kredinin ödenmemesi üzerine hesabın kât edildiği ve hesap kat ihtarnamesinin kefil olarak davacıya tebliğ edildiği, Genel Kredi Sözleşmesinde her ne kadar davalının imzası olmuş olsa da sözleşme imzalanırken davacının eşinin rızası alınmadığı, bu sebeple sözleşmenin geçersiz olduğu, davacı müteselsil kefilin, davalı bankanın ihbarı üzerine banka şubesine giderek bankaya kısmi ödemede bulunduğu, ödeme tarihi itibariyle kendisinden istenen tutarı kısmi olarak ödeyen davacı kefilin kendisinden geçerli olmayan sözleşmeye binaen tahsil edilen miktarı yukarıda da belirtildiği üzere sebepsiz zenginleşme hükümleri doğrultusunda davalıdan talep edebileceği ve ortada geçerli bir sözleşme olmaması nedeniyle davacının da tacir olmadığıda göz önünde bulundurularak yasal faiz uygulanması gerektiği anlaşılmakla davanın kabulü ile 60.000,00 TL’nin 02.05.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 40.000,00 TL’nin 10.05.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar vermek yerinde görülmüştür.”gerekçesi ile,Davanın KABULÜ ile; 60.000,00 TL’nin 02.05.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 40.000,00 TL’nin 10.05.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, Yerel Mahkemenin davanın kabulüne yönelik kararının hukuka aykırı olduğunu, Davacının müvekkili bankaya yapmış olduğu ödemelerin, mütefevva …’e kullandırılan kredi borçlarına istinaden alınmış olup, müvekkili bankanın sebepsiz zenginleşmesinin söz konusu olmadığını, Müvekkili Banka tarafından, müteveffa … ile imzalanan kredi sözleşmesine istinaden müşterilerine bir kısım krediler kullandırılmışsa da, bu kredilerin geri ödemelerinin yerine getirilmemesi üzerine hesapların kat edildiğini ve usule uygun olarak borçlu ve kefillerine kat ihtarnamesi gönderildiğini, İhtarnamenin gönderilmesinden kısa bir süre sonra, borçlu vefat etmiş olup dava dışı asıl borçlunun kardeşi olduğu belirtilen davacı tarafından ilgili Şubeye gelindiğini ve ağabeyinin borcunun ödenmek istendiğinin belirtildiğini; bunun üzerine Şube çalışanları tarafından yapılan incelemede, davacının Genel Nakdi ve Gayrinakdi Kredi Sözleşmesinde kefil sıfatıyla imzasının bulunduğunun görüldüğünü ve -kabul anlamına gelmemek kaydıyla- bu kefaletin geçerliliği değerlendirilmeksizin, maktu ödeme taleplerinden hazırlandığını ve davacı …’e imzalatıldığını; bu taleplerde davacının, kefil olduğu zannıyla hareket ettiğine ilişkin bir emare bulunmadığını; kefalete istinaden ödeme yapılacağına ilişkin beyanın, ilgili Şube tarafından bilgisayarda hazırlandığını; belirtilen ifadenin, bizzat davacı tarafından ileri sürülmediğini; davacı … tarafından talep edilen tarihlerde ödeme yapılacağına ilişkin olarak hazırlanan ve maktu olarak kefalete istinaden ödeme yapıldığı bilgisini içeren talep formunu imzalayan …’ün, beyanına uygun olarak iki seferde toplam 100.000,00-TL ödeme yaptığını; müvekkili bankaca bu ödemelerin alınarak …’e kullandırılan kredilerden mahsup edildiğini, Açıklanan halde, mevcudiyeti hususunda şüphe bulunmayan bir borcun kısmen tahsil edilmesi üzerine müvekkili Bankanın “sebepsiz zenginleştiğinden” nasıl bahsedilebildiğini anlamanın mümkün olmadığını; müvekkili Bankanın halen alacağının bir kısmını tahsil edememiş durumda olduğunu; Kabul anlamına gelmemek kaydıyla, davacının kefaletinin geçersiz olduğu ve yapılan ödemenin de yalnızca kefalete istinaden yapıldığının kabul edildiği halde dahi, “kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesi gereğince davanın kabulü yönündeki yerel mahkeme kararının kaldırılmasının gerektiğini, Davacının, asıl borçlu dava dışı …’ün borcuna istinaden yaptığı ödemeyi, dava dilekçesinde yer alan iddiaların aksine, haciz baskısı altında ödemediğini; davacıya gönderilen ihtarnameye davacının herhangi bir yanıt vermediğini, asıl borçlunun vefatının ardından -davacı hakkında herhangi bir icra takibi başlatılmamışken- şubeye rızaen gelinip ödeme yapılmak istendiğinin beyan edildiğini ve bizzat davacının istediği ve uygun gördüğü tarihlerde ödeme alındığını; müvekkili bankanın borçlularını telefonla aramak ve icra takibi başlatılacağını söylemek gibi bir uygulamasının zaten olmadığını; hiçbir baskıdan bahsedilemezken, vefat eden ağabeyinin borcunun bir kısmını ödeyen davacının daha sonra bu hareketini kendisi lehine kullanmak istemesinin hukukla bağdaşmadığını; dairemizce de bilindiği ve Yargıtayca da kabul gördüğü üzere, kimsenin, kendi kusuruna dayanarak hak elde edemeyeceğini, Anılan ilkeye dayanak oluşturan Türk Borçlar Kanunu’nun 52. maddesinin ilk fıkrasının; “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.” şeklinde olduğunu, Dava konusu olayda da, davacı Öztürk’ün kefaletinin şeklen geçersiz olduğu varsayımında dahi, bizzat davacı tarafından talep edilen tarihlerde ve bedellerde ödenen borcun bu kez davacıya iade edilmesi gerektiğinden söz edilemeyeceğini; davacının hataya düştüğü kabul edildiğinde bile, müvekkili bankanın irade sakatlığı yaratacak bir kusuru olmadığından, davacının zararını doğuran fiile razı olduğunun (rızaen Şubeye gelip ödeme yaptığı) kabul edilmesi gerektiğini ve kabul anlamına gelmemek kaydıyla, bu kusurundan, davacının lehine hak yaratılması gerektiğini, Davanın, sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayalı olarak açıldığını; kural olarak sebepsiz zenginleşmenin; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebileceğini, Davada ise, ağabeyine yardımcı olmak amacıyla davacının yaptığı bir ödeme söz konusu olup, hataen yapılan bir ödeme söz konusu olmadığını; bu anlamda, davacı tarafin müvekkili bankaya yaptığı ödemeyi “nasıl geri alabilirim” düşüncesiyle hareket ederek, sebepsiz zenginleşme ve kefalete ilişkin hükümlere dayanmış olup, davacının bu tutumu dairemizin bilgisi dahilinde olduğu üzere Medeni Kanunumuzun 2. Maddesine göre iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayan bir hareket olduğunu, Bir diğer hususun ise davacının kefaletine ilişkin husus olduğunu; şayet davacı kefaletinin geçersiz olduğunu savunuyor ise, bunu davada değil, ayrıca açacağı bir menfi tespit davasında ileri sürmesinin gerekeceğini; davacı tarafın, kefaletin geçersizliğini tespit ettirmeksizin doğrudan sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olarak dava açmasının yasaya aykırılık teşkil etmekte olduğunu, Bununla birlikte, sebepsiz zenginleşmenin hukuksal nedeninde, taraflardan birinin zenginleşmesi söz konusu olduğunu; halbuki somut olayda müvekkili bankanın zenginleşmesi söz konusu olmadığını; müvekkili bankanın gerek dava dışı asıl borçludan gerekse davacı/kefilden alacaklı olduğunu; dolayısıyla müvekkili bankanın somut olayda zenginleşmediğini, bilakis hakkı olan bir alacağına kavuştuğunu, Bu nedenle; davacı taraf şayet haciz baskısı altında ödeme yaptığını iddia ediyor ise açması gereken davanın menfi tespit ve istirdat davası olduğunu ancak davacının somut olaya uygun bu davaları ikame etmeksizin doğrudan sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olarak dava açtığını; dolayısıyla davacının iddialarının sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olarak açılan bu davada dinlenmesinin yasaya aykırılık teşkil etmekte olduğunu, Yukarıda açıklanan nedenlerle işbu istinaf dilekçelerinde Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasını talep etme zorunluluğunun hasıl olduğunu, İleri sürerek, yukarıda açıkladıkları ve dairemizce re’sen dikkate alınacak nedenlerle davanın kabulüne ilişkin İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/301 E. 2019/995 K. sayılı hukuka aykırı olduğunu düşündükleri kararın kaldırılmasını, yeniden yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; şekle aykırılık nedeniyle geçersiz olduğu iddia olunan kefalet sözleşmesine dayalı olarak yapılan ödemenin iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Dosyaya mübrez 09/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesi incelendiğinde, kredi lehdarı … ile davalı banka arasındaki sözleşmeye davacının 27/08/2015 tarihinde müteselsil kefil sıfatıyla imza attığı anlaşılmıştır. Kefalet sözleşmesi imzalanırken eş rızasının alınmadığı, davacının kendisine kefil sıfatıyla gönderilen 29/03/2017 tarihli kat ihtarı akabinde, davalı bankaya kefaletinden doğan borcun ifası kapsamında, 02/05/2017 tarihinde 60.000,00 TL, 10/05/2017 tarihinde ise 40.000,00-TL ödediği hususları ihtilaf konusu değildir. Kefalet sözleşmesinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan TBK’nun 584/1 fıkrası uyarınca eş rızasının bulunmaması kefalet sözleşmesini kesin hükümsüz kılacaktır. Kefalet sözleşmesinin sonradan ifa edilmesi, kesin hükümsüz sözleşmeyi geçerli hale getirmez. Şekle aykırılıktan ötürü geçersiz olan kefalet sözleşmesinin, kefilin kendi kusuru nedeniyle düştüğü yanılgı sonucu ifa edilmesi kural olarak sebepsiz zenginleşme talebinin ileri sürülmesine engel değildir(bkz. Özen,Burak; 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Kefalet Sözleşmesi, Genişletilmiş 3. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2014, s.246 vd). Ancak TBK’nun 78/1 fıkrası uyarınca, borçlu olmadığı edimi ifa eden kefilin sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak ödediği tutarın iadesini isteyebilmesi, geçerli bir kefaletin varlığı nedeniyle borçlu olunduğu yanılgısı sonucu ödeme yapıldığını ispat etmesi koşuluna bağlıdır. Dava dilekçesinde; eş rızası bulunmaması nedeniyle 28/07/2015 tarihli davacı kefaletinin yeterli görülmediği, kredi lehdarı …’e kredi kullandırılmadığı, akabinde dava dışı …’ın aynı genel kredi sözleşmesinin kefalet bölümünü müteselsil kefil sıfatıyla 09/10/2015 tarihinde imzaladığı, kredinin …’ın kefaleti yeterli görülerek kullandırıldığı, buna rağmen davalı bankanın davacıya kat ihtarı tebliğ ettiği, davacının da kendisini kefil sanarak borç ödemesi yaptığı ileri sürülmüştür. Yukarıda izah edildiği üzere, kefalet sözleşmesinin geçerli olduğu yanılgısı ile ödeme yapıldığını ispat yükü davacı üzerindedir. Zira borçlu olmadığını bilerek ödeme yapan kefilin bu ödemesi, esas borcu ödeme oranında sona erdirecektir. Davacının kat ihtarının tebliğinden sonra 26/04/2017 tarihinde davalı banka şubesine başvurarak kat ihtarına konu kredilere kefaleti nedeniyle ödeme yapmak istediği, yine 10/05/2017 tarihinde davalı bankaya başvururarak 02/05/2017, 10/05/2017 tarihlerinde kefaleti nedeniyle toplam 100.000,00-TL ödeme yapılmış olduğunu, bakiyenin ise 25/07/2017 tarihinde ödenmesi talebinin bulunduğunu bildirdiği, son olarak 29/05/2017 tarihinde şubeye başvurarak 15/08/2017 tarihinde 90.000,00-TL ödeme yapmayı, dosyanın kapatılarak davalı banka lehine ipotekli taşınmasın tarafına temlik edilmesini talep ettiği anlaşılmıştır. Tüm başvurularda borcun kefaleti nedeniyle ödenmek istendiğinin belirtildiği, davalı bankanın cevap dilekçesinde de, davacının banka şubesine başvurusu sırasında banka personelince kefaletin geçerliliği raştırılmaksızın işlem yapıldığının belirttiği, yine dosya arasına alınan davalı bankanın müzekkere cevabı kapsamından, davacının hesaplarına, ödemelerin yapıldığı 02/05/2017 ve 10/05/2017 tarihlerinden önce, dava konusu geçersiz kefalet sözleşmesine dayalı bloke konulduğunun sabit olduğu, tüm bu deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacının en başta kendi kefaleti yeterli görülmeyerek kullandırılan kredinin, dava dışı …’ın kefaleti eklendikten sonra kullandırıldığı, kendisinin kefaletinin de devam ettiği yanılgısına düşerek ödeme yaptığını ispatladığı anlaşılmıştır. Geçersiz kefalete dayalı ve yanılgı ile yapılan ödeme esas borcu sona erdirmeyecek, davalı bankaya yapılan ödeme sebepsiz zenginleşme teşkil edecektir. Bu nedenle mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik mevcut olmayıp, aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi usul ve yasaya uygun olup kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 6.831,00 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 1.767,05‬ TL harcın mahsubu ile bakiye 5.063,95‬ TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 25/05/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.