Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/368 Esas
KARAR NO: 2023/437 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/115 Esas – 2020/580 Karar
TARİHİ: 19/10/2020
DAVA: Alacak (Taşıma Sözleşmesi Kaynaklı)
KARAR TARİHİ: 14/03/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili şirket ile davalı arasında 18/06/2011 tarihinde kargo sözleşmesi adı altında sürekli taşıma sözleşmesi akdedildiğini, 23/02/2016 tarihinde 18.772,62 TL değerinde bir takım tıbbi cihazların … seri numaralı ambar tesellüm fişi ile müvekkili şirketin acentesi olan … Tur. İnş. Taah. San. Ve Tic. Ltd. Şti.’den müvekkili şirkete gönderilmek üzere davalı kargo şirketine teslim edildiğini, taşıma sırasında dışarıdan sıvı yağ sızması sebebiyle taşınan cihazların zarar gördüğünü, ürünlerin implant malzemeleri olmasından dolayı tüm ekonomik değerini yitirdiğini ve kullanılamaz hale geldiğini, zararın tanzimi için davalı şirkete şifahen ve mail yolu ile başvuruda bulunulduğunu, başvurudan sonuç alınamaması üzerine davalı kargo şirketine Ankara … Noterliğinin 05/09/2016 tarihli … yevmiye numarasıyla oluşan zararın tahsili için ihtarname gönderildiğini, davalı şirketin müvekkili şirkete vermiş olduğu Beyoğlu … Noterliğinin 04/10/2016 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesinde ürün ambalajlarının doğru yapılmadığı gibi itibar edilemeyecek gerekçelerle taleplerinin reddedildiğini, taraflar arasında yapılan sözleşmede davalı tarafından ambalajı yetersiz veya sağlıksız bulunan kargolar için müvekkilinden sorumluluk belgesi talep edileceği ve kargo sorumluluk belgesinin verilmesi halinde sorumlu olmayacağının kabul edildiğini, ihtarnamenin davalıya 07/09/2016 tarihinde tebliğ edildiğini ve müvekkili tarafından 3 günlük süre verildiğini, davalının 10/09/2016 tarihinde temerrüde düştüğünü ve bu tarih itibariyle faizden sorumlu olması gerektiğini beyanla davanın kabulüne, 13.557,00 TL’nin 10/09/2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; taleplerin zaman aşımına uğradığını, müvekkili şirketin tüm yükümlülüklerini eksiksiz olarak yerine getirdiğini, müvekkili şirketin davacıya kargoları teslim almasını bildirdiğini ancak davacının kargolarını almaktan imtina ettiğini ve müvekkili şirketin ürünleri Ankara deposunda muhafaza ettiğini, zarar olduğu düşünülse dahi zararın gönderen tarafından yapılan yetersiz ambalajlamadan kaynaklandığını, ürünün gönderici tarafından hasarlı teslim edilmiş olma ihtimalinin de bulunduğunu, dava konusu olayda tam tazminata hükmedilmesini gerektiren koşulların bulunmadığını, zararın meydana gelmesinde taşıyıcının kasıt ve pervasız davranışının söz konusu olmadığını, talep edilen tazminat miktarının fahiş olduğunu, taşıyıcı müvekkili şirketin sınırlı sorumluluk prensibinin esas olduğunu beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 19/10/2020 tarih ve 2018/115 Esas – 2020/580 Karar sayılı kararında; “…Burada davalı taşıyıcının sınırlı sorumluluktan yararlanıp yararlanamayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir. Dava konusu olayda; taşımanın içeriğinin tıbbi medikal ürünlerine ilişkin olduğu, taşıma sırasında sıvı yağ sızması sonucu ürünlerin kullanılamaz hale geldiği, kargonun içeriğine uygun olarak ambalaj yapıldığı, davacının kusurunun bulunmadığı, davalının medikal ürünler ile sıvı yağa ilişkin kargoları aynı araçta birlikte taşıdığı, dosya içerisinde bulunan .. Kargo Gönderi Rehberi’nde taşınması yasak ve sakıncalı kargolar başlığı adı altında sıvı yağların yer aldığı, davalının açıkça kendi gönderi rehberinde öngörüyor olmasına rağmen sıvı yağı ile diğer kargoların bir arada taşıdığı, davacı ile acentesinin çerçeve sözleşme kapsamında davalıdan sürekli lojistik hizmeti aldığı, davalının gönderinin taraflarının faaliyet konusunu bilmesi gerektiği, bilmese dahi sıvı yağ ile herhangi bir ürünün bile birlikte taşınmaması gerektiği anlaşılmakla davalının pervasızca davranarak dava konusu zararın meydana gelmesine sebebiyet verdiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle davalının meydana gelen zararın tamamından sorumlu olduğu, sınırlı sorumluluk hükümlerinden yararlanamayacağı kanaatine varılmıştır. Ayrıca davaya konu taşıma ilişkisinin davalı ve dava dışı gönderici arasında kurulduğu, davacının alıcı konumunda olduğu anlaşıldığından taraflar arasındaki sözleşmenin somut olaya uygulanamayacağı değerlendirilmiş davalının sözleşme uyarınca sorumlu olmadığına ilişkin savunmasına itibar edilmemiştir. Meydana gelen zarar ve davacının zarara ilişkin talebi 13.557,00 TL olduğundan davanın kabulüne karar verilmiştir. Zamanaşımı açısından yapılan değerlendirmede; davalının pervasızca davranışıyla taşıma konusu emtiaların zayi olduğu anlaşıldığından TTK m.855/5 uyarınca 3 yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiği kanaatine varılmış, dava tarihi itibariyle 3 yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından zamanaşımı definin reddine karar verilmiştir. Temerrüt açısından yapılan değerlendirmede; davacının Ankara … Noterliği’nin 05.09.2016 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesinin 07.09.2016 tarihinde davalıya tebliğ edildiği anlaşıldığından ihtarname ile tanınan 3 günlük sürenin sonunda davalının 12.09.2016 tarihinde temerrüte düştüğü tespit edilmiştir.. “gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; yerel Mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, kargo içeriği bildirilmediğinden tam tazminata hükmedilmesinin mümkün olmadığını, TTK madde 864’ün; “gönderen kusuru olmasa da; taşıma senedine yazılan bilgilerdeki gerçeğe aykırılıklar ile yanlışlık ve eksikliklerden doğan zararlardan sorumludur” şeklinde olduğunu, bu anlamda gönderici kargonun içeriğini ve değerini taşıyıcıya tam ve eksiksiz olarak bildirmekle mükellef olup, yapılan eksik bildirimler dolayısıyla müvekkili şirketin sorumluluğuna gidilmesinin kabul edilemeyeceğini, Kara Yolları Taşıma Kanunu madde 8 gereği gönderenin tam ve eksiksiz bildirim yükümlülüğünün ve eksik bildirimden doğacak her türlü zararın gönderene ait olduğunun açıkça hüküm altına alındığını, kargo teslim edilirken gönderinin içeriği bildirilmediğinden, tüm miktar üzerinden taşıyıcının sorumluluğuna gidilmesinin mümkün olmadığını, müvekkili şirketin ağır kusur veya pervasızca davranışından bahsedilmeyeceğini, davaya konu eşyaların teslim edilirken içeriğinin belirtilmediği konusunda uyuşmazlık bulunmadığını, yerel Mahkeme tarafından “Taraflara dava konusu taşımanın içeriği hakkında taşıyıcıya bilgi verilip verilmediği, bilgi verilmiş ise taşıyıcıya yapılan bilgilendirmeye ilişkin evrakların, sevk irsaliyelerinin, taşıma senedinin sunulması için” davacıya süre verildiğini, davacının, tarafların daha önce dosyaya sundukları taşıma senedi dışında bir belge sunmadığını, taşıma senedinin ilgili bölümünde görüleceği üzere içerik kısmının boş olduğunu, taşıma senedinde kargonun içeriğinin belirtilmediğinin sabit olduğunu, içerik bildirilmediği sürece tam tazminata hükmedilemeyeceğini, taşıyıcının gönderinin taraflarının faaliyet konusunu bilmesi gerektiği şeklindeki gerekçenin hatalı olduğunu, yerel Mahkemenin müvekkili şirketin pervasızca davrandığı yönündeki kabulünde temel olarak; davacı ile imzalanan çerçeve sözleşmesi kapsamında birçok taşıma gerçekleştirildiğini, bu nedenle gönderinin tarafların faaliyet konusunun bilinmesi gerektiğini, kargo içeriğinin hassas tıbbi malzeme olduğunun tahmin edilmesi ve buna göre taşıma yapılması gerektiği üzerine kurduğunu, gönderinin taraflarının unvanlarına ve faaliyet konusuna bakarak içerik tahmin edilmesi gibi bir kuralın kabul edilmesinin taşımacılık hukukuna aykırı olduğunu, bu yöndeki bir kabulü herhangi bir hukuk prensibiyle bağdaştırmanın mümkün olmadığını, çerçeve sözleşme kapsamında sürekli lojistik hizmeti verildiğinin ve bu nedenle kargonun içeriğinin bilinmesi gerektiğinin kabulünün hatalı olduğunu, söz konusu çerçeve sözleşme kapsamında davacının gönderdiği her türlü kargonun taşındığını, çerçeve sözleşme imzalandığında, indirimli taşıma yapıldığı için şirketlerin her türlü kargolarını bu kapsamda gönderdiklerini, … şirketinin gönderdiği her kargonun hassas kargo olduğu şeklinde bir kural olmadığını, tam aksine her türlü kargonun bu sözleşme kapsamında gönderildiğini, … Medikal ile müvekkili şirketin hiçbir bağlantısı olmadığını, bu şirketin …’in acentesi olduğunun dahi gönderi esnasında bilinmediğini, yerel Mahkeme kararı neticesinde, alıcısı … olan herhangi bir taşımada, kargo şirketinin dikkatli olması gerektiği ve taşımayı özel usullerle yapması gerektiği gibi bir anlam çıktığını, işleyişin açık ve net olduğunu, gönderilen kargonun hassas bir kargo ise gönderenin içerik bildirimi yaptığını, kargo şirketinin de içerik bildirimi yapılmış kargoyu kabul ettiğinde bildirilen içeriğin hassasiyetine göre taşıma yapmayı kabul etmiş olduğunu, içerik bildirilmesine rağmen kargoya bir zarar gelirse, taşıyıcının belirtilen içeriğe göre taşıma yapmadığının ve pervasızca hareket ettiğinin söylenebileceğini, huzurdaki olayda ise, göndericisinin … Medikal, alıcısının ise … olduğu bir kargo olduğunu, bu kargo teslim edilirken içeriğin taşıyıcıya bildirilmediğini, gönderici … Medikal ile müvekkili şirket arasında herhangi bir sözleşme olmadığını, … ile yapılan sözleşmenin sadece … tarafından gönderilen kargolar için imzalandığını, amacı belirli bir dönem içinde fazla kargo gönderildiği için indirimli kargo hizmeti sunmak olduğunu, hassas kargoların taşınması için yapılmış bir sözleşme olmadığını, öyle olsa bile gönderici … olmadığından huzurdaki olaya uygulanamayacağını, müvekkili şirketin taşınmak üzere verilen kargoların içeriğini denetlemesinin mümkün olmadığını, içeriği belirtilmeyen ve özel taşıma statüsünde taşınması talep edilmeyen bütün kargoların aynı şekilde, yani standart taşıma yöntemiyle taşındığını, bu standart taşıma yönteminde müvekkilinin taşınan kargoların içeriğiyle ilgili bir bilgisinin bulunmadığını, huzurdaki olayda taşıması yapılan eşyaların hassas, özel olduğuyla ilgili hiçbir beyanda bulunulmadığını ve standart kargo statüsünde taşınmak üzere müvekkiline teslim edildiğini, bu durumda kargosunun içeriğini, hassasiyetine göre taşınmasını sağlama imkanı olmasına rağmen bu şekilde davranmayan göndericinin asıl kusurlu olduğunu, sıvı yağ ile birlikte taşınması nedeniyle pervasızca hareket edildiği yönündeki gerekçenin de hatalı olduğunu, yerel Mahkemece taşınan kargonun içeriği bilinmese dahi, sıvı yağ ile herhangi bir ürünün taşınmaması gerektiği belirtilmiş ise de, müvekkili şirketin kendisine teslim edilen kargoların içeriğini denetlemesinin mümkün olmadığını, davacı şirketin kargosunun içeriğini bildirmiş olsaydı, içeriği beyan edilmeyen kargoların içinde taşınmasının engellenebileceğini, bir tarafta kargo içeriğinin yağ olduğunu belirtmeden müvekkili şirketi aldatmaya yönelik davranan bir göndericinin olduğunu, diğer tarafta kargo içeriğinin tıbbi cihaz olduğunu belirtmeyen ve daha uyguna taşımasını yapmaya çalışan bir gönderici olduğunu, içeriği yağ olan kargoda gönderici üzerine düşen sorumluluğu yaparak içeriği bildirmiş olsaydı kargonun taşınacaklar arasına alınmayacağını, aynı şekilde içeriği tıbbi cihazlar olan kargonun göndericisi kargo içeriğini bildirseydi ve kargosunun hasara uğramaması için özelliğine uygun olarak taşınmasını talep etseydi, bu kargonun içeriği belirtilmeyen kargolar arasına alınmayacağını ve hasar meydana gelmeyeceğini, tüm bu durumlarda kusurlu olanın müvekkili olmadığını, kargoların içini açıp kontrol etme yetkisi olmayan müvekkilinin bu durumda ağır kusurlu olduğunu söylemenin hakkaniyete uygun olmayacağını, tüm bu hususlar göz önüne alındığında, içeriği bildirilmeyen kargoların aynı yerde taşınması halinde taşıyıcının pervasız davrandığından bahsetmenin mümkün olmadığını, aksi halde kabulde hangi taşıma olursa olsun kargo şirketinin pervasız hareket ettiği şeklinde bir anlam çıktığını, hem uluslararası belgelerde hem de Türk Ticaret Kanunu hükümlerinde kargo şirketinin sınırlı sorumluluğu esasının getirildiğini, kargo şirketi olan müvekkilinin, içeriği beyan edilmeyen kargoları aynı yerde taşımak dışında bir şansı olmadığını, kendisine hiçbir bildirim yapılmadığı için kargoların aynı yerde ve usulde taşınmasının pervasız hareket olarak kabul edilemeyeceğini, kargosunun bu yöntemle taşınmasının sakıncalı olabileceğini ancak göndericinin bilecek durumda olduğunu, bu bilgiyi kargo şirketiyle paylaşmayan göndericinin asli kusurlu olduğunu, taşıyıcının pervasızca hareket ettiğinin söylenmesinin bu nedenle mümkün olmadığını, taşıyıcının pervasızca hareketinden söz edilmeyeceğinden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, TTK 855/4 maddesi gereğince taşıma hukuku kaynaklı uyuşmazlıkların zamanaşımı süresinin 1 yıl olduğunu, yerel Mahekemece davalının pervasızca davranışıyla taşıma konusu emtiaların zayi olduğu kabul edildiğinden 3 yıllık zamanaşımı süresi uygulanmış olsa da, müvekkili şirketin pervasızca hareket etmediğinin yaptıkları açıklamalarla ortaya çıktığını, zaman aşımı süresinin 1 yıl olarak uygulanması gerektiğini, dava konusu taşımanın 23.02.2016 tarihinde gerçekleştiğini, davanın ise 05.02.2018 tarihinde açıldığı gözetilerek, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, ürün faturaları incelendiğinde, taşınan eşyaların kullanılmış olabileceği ve huzurdaki olayda tazmin talebine dayanak olarak gösterilmesinin mümkün olmadığının görüleceğini, davacı tarafından dosyaya sunulan tüm ürün faturaları incelendiğinde, dava dışı … GMBH tarafından davacı … San. Tic. ve A.Ş.’ye, … numaralı, 30.03.2015 tarihli ve 13.557,00 TL bedelli faturanın düzenlendiğinin görüleceğini, dosyaya sunulan, 02.04.2015 tarihli Gümrük Beyannamesinden anlaşılacağı üzere davacının bu ürünleri ithal ettiğini, bu Gümrük Beyannamesinden anlaşılacağı üzere, ithalata konu ürünlerin 02.04.2015 tarihinde Ankara Esenboğa’ya geldiğini ve davacı … tarafından teslim alındığını, daha sonra 23.02.2016 tarihinde göndericisi … Medikal, alıcısı … olan kargonun Antalya’dan Ankara’ya gönderilmek üzere müvekkili şirkete teslim edildiğinin görüldüğünü, burada ortaya çıkan sorunun ithal edildiği zaman Ankara’da davacı tarafından teslim alınan emtiaların neden 1 yıl sonra … Medikal tarafından Antalya’dan kargoya verildiği olduğunu, bu ürünlerin öncelikle Ankara’dan Antalya’ya gittiği, daha sonra iade edildiğinin anlaşıldığını, bu ürünlerin geçen 1 yıl içinde ikinci el haline gelip gelmediği veya hasarlı ayıplı olması nedeniyle davacıya iade edilip edilmediğinin nereden bilineceğini, 1 yıl önce düzenlenen bir faturada belirtilen bedelin talep edilmesinin mümkün olmadığını, tüm bu hususların yukarıda belirtilen hususların dışında incelenmesi gereken hususlar olduğunu, yerel Mahkeme tarafından bu hususun hiç irdelenmediğini, bu husus açıklığa kavuşturulmadan tam tazminata hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu beyanla yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, yurt içi taşıma sözleşmesi kapsamında zayi olan emtia bedelinin tazmini talebine ilişkindir. Davacı taraf, dava dışı acentesi tarafından kendisine gönderilmek üzere davalı kargo şirketine teslim edilen tıbbi cihazların, taşıma sırasında sıvı yağ sızması neticesinde zayi olduklarını beyanla uğramış olduğu 13.557 TL zararın tazmini talep etmiş, davalı taraf talebin zamanaşımına uğradığını, kargonun davacı tarafından teslim alınmadığını, zayi olmadığını, taşımanın eksiksiz ve kusursuz şekilde yapıldığını, bir zarar var ise yetersiz ambalajlamadan kaynaklandığını, kargo içeriğinin gönderici tarafından bildirilmediğini, bu nedenle zarardan sorumlu olmayacağını, aksi halde de sınırlı sorumluluğun söz konusu olacağını beyan ederek davanın reddini savunmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş ve karara karşı davalı taraf istinaf başvurusunda bulunmuştur. 6102 sayılı TTK’nın 875 ve 879. maddeleri uyarınca taşıyıcı, eşyanın taşınmak üzere teslim alınmasından teslim edilmesine kadar geçecek süre içinde zıyaından, hasarından veya teslimindeki gecikmeden doğan zararlardan; kendi adamlarının, taşımanın yerine getirilmesi için yararlandığı kişilerin görevlerini yerine getirmeleri sırasındaki fiil ve ihmallerinden, kendi fiil ve ihmali gibi sorumludur. TTK’nın 876 ve 878. maddelerinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma hallerinden birisinin bulunduğunu kanıtlayan taşıyıcı sorumluluktan kurtulur. Taşıyıcının zarardan sorumlu olduğunun kabulü halinde ise; TTK’nın 882. maddesine göre, 880. ve 881. maddeler uyarınca ödenecek tazminat, gönderinin net olmayan ağırlığının her bir kilogramı için 8,33 Özel Çekme Hakkını karşılayan tutar ile sınırlıdır. Gönderinin münferit parçalarının zıyaı veya hasarı halinde taşıyıcının sorumluluğu; gönderinin tamamı değerini kaybetmişse tamamının, gönderinin bir kısmı değerini kaybetmişse, değerini kaybeden kısmının net olmayan ağırlığının her bir kilogramı için 8,33 Özel Çekme Hakkını karşılayan tutar ile sınırlıdır. Genel kural, taşıyıcının zıya ve hasardan sınırlı sorumluluğunun bulunduğu şeklinde ise de, TTK’nın 886. maddesinde taşıyıcının sorumluluk sınırlamalarından yararlanamayacağı haller düzenlenmiştir. Bu maddeye göre; zarara, kasten veya pervasızca bir davranışla ve böyle bir zararın meydana gelmesi ihtimalinin bilinciyle işlenmiş bir fiilinin veya ihmalinin sebebiyet verdiği ispat edilen taşıyıcı veya 879. maddede belirtilen kişiler, sorumluluk sınırlamalarından yararlanamaz. Dosya kapsamında; taraflar arasında, davacının gönderilerinin davalı tarafından taşınması konusunda kargo sözleşmesi imzalandığı, sözleşmenin davacı tarafından taşınmak üzere verilen kargoları kapsadığı, dava konusu kargonun davacının acentesi tarafından davacıya gönderildiği, davacının acentesi tarafından yapılan gönderimler ile davacıya yapılacak gönderimlerin sözleşme kapsamında olmadığı, dolayısıyla uyuşmazlığa taraflar arasındaki sözleşmenin uygulanamayacağı, bununla birlikte TTK’nın 871/1. maddesinde yer alan “Eşya zayi olmuş veya hasara uğramış yahut geç teslim edilmişse, gönderilen, gönderenin taşıma sözleşmesinden doğan istem haklarını taşıyıcıya karşı ileri sürebilir.” hükmü uyarınca davacı gönderilen tarafından zayi nedeniyle tazminat talep edilebileceği, taşımaya konu emtianın medikal ürün olduğu, davacı tarafından hasar gördüğü gerekçesi ile teslim alınmadığı ve davalı kargo şirketinde bulunduğu, Mahkemece yerinde inceleme yapılmak suretiyle alınan bilirkişi raporuna göre, emtianın taşıma sırasında sızan yağ nedeniyle kullanılamaz hale geldiği ve zayi olduğu, dava dışı gönderici acente tarafından yapılan ambalajlamanın yeterli olduğu, hasar ve ziyanın taşıma sırasında oluştuğu, davalı taşıyıcının TTK’nın 876 ve 878. maddelerinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma hallerinden birisinin bulunduğunu kanıtlayamadığından zarardan sorumlu olduğu sabittir. Her ne kadar davacı tarafından kargo paketi içeriğinin davalıya bildirildiği ispat edilememiş ise de, davalının gönderi rehberinde sıvı yağların taşınması yasak emtia arasında sayıldığı, davalı sıvı yağ olan kargo içeriğinin de kendisine bildirilmediğini iddia etmekteyse de, bu iddiasını ispat edemediği gibi kargo içeriğinde sıvı malzeme olup olmadığının basit bir inceleme ile anlaşılabileceği, davalının kendi rehberi ile getirilen yasak kapsamında bu kontrolü yapması ve taşınması yasak olan sıvı yağ ile içeriği ne olursa olsun, başka kargo paketlerinin aynı araç ile taşınması halinde bir hasarın meydana gelebileceğini öngörmesi gerektiği, dolayısıyla Mahkemece, davalının bu hareketinin pervasızca davranış kabul edilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, davacının TTK’nın 880/1. maddesi uyarınca, eşyanın taşınmak üzere teslim edildiği yer ve zamandaki değerini tazminat olarak isteyebileceği, bilirkişi raporunda zayi olan medikal ürünlerin değerinin 31.150 TL olarak tespit edildiği, davacı tarafından ise fatura bedelinin talep edildiği ve bu bedelin hesaplanan değerin altında olduğu, davalı tarafından medikal ürünlerin 1 yıl önce davacı tarafından alınmış oldukları ve ikinci el ya da hasarlı olabilecekleri iddia edilmiş ise de, bilirkişi raporunda tek kullanımlık ve yüksek sterilizasyon gerektiren ürünler olduklarının tespiti karşısında bu savunmaya itibar edilemeyeceği, sonuç olarak Mahkemece davalının pervasızca davranışının zarara sebep olduğuna yönelik kabulüne bağlı olarak, TTK’nın 855/5. maddesi uyarınca dava tarihi itibariyle 3 yıllık zamanaşımı süresi geçmediğinden davalının zamanaşımı itirazının reddine ve davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmıştır. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 926,07 TL istinaf karar harcından istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan 231,51 TL harcın mahsubu ile bakiye 694,56 TL harcın istinaf eden davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/03/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.