Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/367 E. 2023/827 K. 18.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/367 Esas
KARAR NO: 2023/827 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI: 2018/990 Esas – 2020/819 Karar
DAVA: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 18/05/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, taraflar arasında imzalanmış olan taraflar arasında 29/06/2016 tarihli Sigorta Acentelik Sözleşmesinin akdedildiğini, davalı tarafça müvekkilinin sözleşme kapsamında sigortacılık faaliyetinde bulunması bakımından yetkilendirildiğini, davalının 05/07/2018 tarihli ihtarı ile sözleşmeyi feshettiğini bildirdiğini, fesihten önce 24/05/2018 tarihinde davacı şirkette hisse devri yapıldığını, davalının devirden iki aylık bir süre geçtikten sonra devirde gerekçe gösterilerek sözleşmenin feshedilmesinin kötü niyetli olduğunu, bu süreç içerisinde davalı yan yetkilileri ile yapılan görüşme ve toplantılarda bu konuya ilişkin bir olumsuzluğun kendilerine bildirilmediğini, davalı yanca müvekkili üzerinde baskı kurularak istifa etmesinin sağlanmaya çalışıldığını, oysa müvekkilinin yükümlülüklerini yerine getirmek için olağanüstü emek harcandığını ve bir çok masrafa katlanıldığını beyan ile değeri tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olmadığından tespit edildiği zaman arttırılmak üzere şimdilik 10.000 TL denkleştirme tazminatının ve şimdilik 1.000 TL kar mahrumiyeti tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 02/11/2020 tarihli dilekçesinde özetle; 10.000 TL portföy tazminatı taleplerini 260.112,47 TL arttırarak ,270.112,47 TL portföy tazminatının davalının temerrüt tarihi olan 05.07.2018 den itibaren ticari temerrüt faizi ile birlikte davalı yandan tahsiline karar verilmesini talep etmişir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı-acentenin portföy tazminatı talep edilebilmesi sigorta şirketinin sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmesi şartına bağlandığını, davacının belirsiz alacak davası açamayacağını ve belirsiz alacak davasının hukuki yarar yokluğundan reddinin gerektiğini, acentelik sözleşmesinin davacı acentenin kusuru nedeniyle haklı olarak feshedilmiş olduğundan, davacı denkleştirme tazminatı isteminde bulunamayacağının, Yasa ve sözleşme hükmünden de, acentenin başlamış olduğu işlerin tamamlanmaması yüzünden uğradığı zararı talep etme hakkının ancak sözleşmenin haklı bir sebep olmaksızın feshedildiği halde söz konusu olacağını, davacı/acentenin 24/05/2018 tarihinde köklü değişiklik olarak pay devir işlemi yaptığını ve durumun müvekkili sigorta şirketine bildirilmemiş olması nedeniyle de feshin haklı olduğunu, acentenin bu davranışının taraflar arasındaki güven ilişkisini ortadan kaldıracak bir davranış olduğundan, sözleşmenin devamını çekilmez hale getirdiğinden müvekkil sigorta şirketi tarafından sözleşmenin feshedilmesi zaruriyeti doğduğunu, her halükarda huzurdaki davada denkleştirme tazminatı şartlarının oluşmadığını, müvekkili şirket kayıtları üzerinde yapılan incelemede davacı şirketin çalıştığı yıllar arasında 2017/Temmuz-Kasım döneminde 1.267 müşteri ile toplamda poliçe yapıldığının, sözleşmenin sona ermesinden sonra 2018/Temmuz-Kasım döneminde bu müşterilerden sadece 194’ü ile poliçe yapıldığının tespit edildiğini, Acentelik Sözleşmesinin sona erdirilmesi neticesinde TTK kapsamında kar mahrumiyetine ilişkin bir düzenlemede olmadığından, davacının bu talebinin de yerinde olmadığını beyan ile davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 15/12/2020 tarih 2018/990 Esas – 2020/819 Karar sayılı kararında; “Dava, taraflar arasındaki sigorta acentelik sözleşmesinin davalı sigorta şirketi tarafından feshi nedeniyle denkleştirme tazminatı ve kar mahrumiyeti zararının tespit ve tahsili istemine ilişkindir. Mahkememizce dosyanın mali müşavir bilirkişi …, sigortacı bilirkişi …, …, işletme mühendisi … ve finans uzmanı Doç. Dr. …’e verilerek; taraf defter ve belgeleri üzerinde inceleme yaparak, taraflar arasındaki sigorta acentelik sözleşmesinin davalı tarafından feshi nedeniyle davacının denkleştirme tazminatı ve kar mahrumiyeti zararının oluşup oluşmadığı, fesih şartları ile birlikte incelenip varsa miktarlarına dair ayrıntılı rapor düzenlemelerinin istenmesine karar verilmiş, dosyamız bilirkişi heyetine tevdi edilmiş, bilirkişiler tüzel kişi acentenin ortak yapısının değiştirilmesinin aslen acentelik sözleşmesinin feshi için haklı sebep olduğunu, bu konuda nihai takdirin mahkemeye ait olduğunu, davacının denkleştirme tazminatı isteminde bulunabileceğik kanaatine varılması halinde hesap edilen denkleştirme tazminatının 501.221,56 TL olarak hesaplandığını, denkleştirme tazminatının üst sınırının ise değerlendirme ve mali ve sektörel çalışma kapsamında, hukuki takdiri mahkemeye ait olmak üzere 270.112,47 TL olarak hesaplandığını rapor etmiş, bilirkişi heyetinden .. ayrık görüşünde, HMK 226/c2 ve 279/4 ahkamıyla 6754 Sayılı Kanunun 3/3 maddesi hükmü gözetildiğinde, hukuki tavsifi gerektirmekle, takdirin mahkemeye ait olduğunu, feshin haklı sebebe dayanıp dayanmadığının takdirinin mahkemeye ait olacağını rapor etmiştir. Tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Taraflar arasında 29/06/2016 tarihli Sigorta Acentelik Sözleşmesinin akdedildiğini, sözleşmenin 05/07/2018 tarihli ihtar ile davalı tarafça tek taraflı olarak feshedildiği, dava konusu ihtilafın davalının sözleşmeyi feshinde dayandığı gerekçelerde, dolayısı ile sözleşmenin feshinde haklı olup olmadığı, davacının sözleşmenin feshinden dolayı denkleştirme-portföy tazminatı alacağının doğup doğmadığı, kar mahrumiyeti zararının oluşup oluşmadığı hususlarından kaynaklandığı, davalının taraflar arasındaki sözleşmeyi feshini davacının 24/05/2018 tarihli pay devrine dayandırdığı, davacının pay devrine rağmen tarafların ilişkilerinin olumlu seyretmesine ve acentelik gereği yükümlülüklerinin tam ve eksiksiz yerine getirilmesine karşılık feshin haksız olduğunu, haksız fehsin kendilerinin zararına, ayrıca davacı acentenin portföyündeki müşterilerle çalışmaya devam eden davalı sigorta şirketinin ise haksız yere kazanç elde etmesine sebep olduğunu iddia eder olduğu, davacı acentenin 24/05/2018 tarihinde pay devri yaptığı, pay devrinin aynı tarihte ticaret sicilde ilan edildiği görülmüş, taraflar arasındaki sözleşmenin 14. Maddesinde haber verme yükümlülüğünün düzenlendiği, acentenin, kuruluş sırasında verdiği bilgi ve belgelerde herhangi bir değişiklik meydana gelmesi halinde, davacı-acentenin bu değişikliği davalı-…’ya derhal ve yazılı şekilde bildireceğinin hüküm altına alındığı, ayrıca bildirimin değişikliğin resmi kayıt ve belge başvurusunu takiben üç iş günü içinde yapılacağının ve bu değişikliklerin bildirilmemesi sonucunda ortaya çıkabilecek tüm zararların acente tarafından karşılanacağının düzenlendiği, sözleşmenin 26 maddesinde de feshin şartlarının düzenlendiği, davalının sözleşmeyi feshinin haber verme yükümlülüğü düzenlemesi kapsamında ve 26. maddedeki usulü şartları taşır olduğu anlaşılmış, davacının 24/05/2018 tarihinde ortaklık yapısının değişmesine ve ticaret sicilde ilan edilmesine rağmen bunu sözleşmede belirtildiği gibi süresinde davalı sigortalıya bildirmediğinden, davalının sigorta şirketinin sözleşmeyi feshinin haklı olduğu, davacının davalıdan portföy tazminatı ve kar mahrumiyeti alacağının doğmadığı kanaatine varılmakla, davacının davasının reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile, Davacının davasının REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, Yerel mahkeme kararında özetle; “… Davacının 24.05.2018 tarihinde ortaklık yapısının değişmesine ve ticaret sicilde ilan edilmesine rağmen bunu sözleşmede belirtildiği gibi süresinde davalı sigortalıya bildirmediğinden, davalının sigorta şirketinin sözleşmeyi feshinin haklı olduğu , davacının davalıdan portföy tazminatı ve kar mahrumiyeti alacağının doğmadığı kanaatine varılmakla davacının davasının reddine dair aşağıda ki hüküm kurulmuştur.” şeklinde hüküm kurulduğunu, Yerel Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu gibi, hakkaniyete uygun düşmediğini, Müvekkil davacı firma ile davalı sigorta şirketi arasında 26.09.2016 tarihinde Sigorta Acentelik Sözleşmesinin imzalandığını; sözleşmenin imzalandığı tarihten fesih tarihine kadar geçen süreçte, müvekkili firma tarafından, sözleşme hükümlerine, sadakat yükümlülüğüne aykırı ve davalı sigorta şirketine zarar verici herhangi bir davranışı ve fiili söz konusu olmadığını; aksine, … Sigorta markasının bölgede tanınmaz iken, müvekkil firma tarafından … markasını güçlendirmeye yönelik yapılan yatırım ve faaliyetler sonucu … markasının bölgede bilinirlik oranının %90’a ulaştığını ve poliçe üretimini yüksek rakamlara taşıyarak davalı sigorta şirketinin yüksek tutarlarda kar elde etmesine aracılık ettiğini, Ancak davalı sigorta şirketinin, 24.05.2018 tarihinde yapılan pay devrinin, sözleşmenin 14. Maddesi uyarınca kendisine bildirilmediğinden dolayı, bildirim yükümlülüğüne aykırılık sebebiyle sözleşmenin feshi yoluna gittiğini; davalı sigorta şirketi tarafından yapılan bu fesih işlemi müvekkili firmanın iflasa sürüklenmesine yol açacak haksız ve hukuka aykırı bir işlem olduğu gibi, davalı sigorta şirketinin ise müvekkil firma tarafından oluşturulan ve sözleşmenin feshinden sonra devam eden müşteri portföyünden menfaat sağlamaya devam etmesi nedeniyle sebepsiz zenginleşeceğini; esasen, davalı sigorta şirketinin de, müvekkili firmanın arkasında bırakacağı müşteri portföyünden elde edilecek menfaati göz önünde bulundurularak, TBK’nın genel işlem koşullarını düzenleyen hükümlerine aykırı olan sözleşmenin feshini düzenleyen maddelerine dayanarak fesih işlemini gerçekleştirdiğini; hattı zatında, acentelik sözleşmesinin, tamamen sözleşmede hakim taraf olan davalı sigorta şirketinin lehine hükümler getirmekte ve sadece sigorta şirketinin çıkarlarını gözetmekte olduğunu; imza aşamasında müvekkili firma tarafından sözleşme maddelerinin müzakeresine imkan tanınmadığını ve önceden hazırlanan sözleşme olduğu gibi müvekkili firma tarafından imzalanmak zorunda bırakıldığını, 24.05.2018 tarihinde yapılan pay devrinin, yine aynı tarihte Ticaret Sicil ve Gazetesinde tescil ve ilan edilerek kamuya açıklandığını; yani söz konusu pay devrinin, Ticaret Sicil Gazetesi ile davalı sigorta şirketine ilanen bildirildiğini; 24.05.2018 tarihinde yapılan pay devrinin, yine aynı tarihte Ticaret Sicil ve Gazetesinde tescil ve ilan edilerek kamuya açıklandığını; yani söz konusu pay devrinin, Ticaret Sicil Gazetesi ile davalı sigorta şirketine ilanen bildirildiğini; pay devrinin davalı sigorta şirketinden saklanması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, TTK’nın 36/3. Maddesinin ” Üçüncü kişilerin, kendilerine karşı sonuç doğurmaya başlayan sicil kayıtlarını bilmediklerine ilişkin iddiaları dinlenmez” amir hükmü gereğince de davalı sigorta şirketinin söz konusu pay devri işleminin tescil ve ilanı üzerine kendisine karşı hüküm ifade etmeye başladığını bilmediğini ileri süremeyeceğini, Nitekim dosya kapsamında tanzim ettirilen bilirkişi raporunda da ” TTK Md. 573 vd. Hükümlerine göre limited şirketin paylarının devrinini ticaret sicilinde tescil ve ilanının zorunlu olduğu, bu hususa ilişkin ticaret siciline tescil ve ilan edilen hususların 3. Kişilerce bilinmediği iddia edilemeyecektir. Dolayısıyla tacir olan davalı sigorta şirketi her ne kadar taraflarca akdedilen acentelik sözleşmesinin 14. Vd. Hükümlerine göre pay devir işleminin yazılı şekilde kendisine bildirilmediği iddiasını ileri sürse de pay devrine ilişkin tescil ve ilan edilen hususları bilmediğini ileri süremeyecektir.” yönünde ki değerlendirmesi ile davalı sigorta şirketinin söz konusu pay devrine ilişkin bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği iddiasının kabul görmeyeceğini ifade ettiğini ancak raporda, söz konusu pay devrini %50 oranında olması sadakat yükümlülüğüne aykırılık teşkil edeceği yönünde değerlendirmede bulunulmuş ise de, davalı sigorta şirketinin fesih gerekçesi bildirim yükümlülüğüne aykırılığa dayanmakta olduğundan ve fesih gerekçesi ile de bağlılık ilkesi gereği sözleşmenin haklı nedenle feshine yol açmayacağını, Sonuç olarak, feshe konu edilen pay devir işleminin ticaret sicil gazetesinde aynı gün ilan edilmesi ile davalı sigorta şirketine de ilanen bildirim anlamı taşıdığı gibi, TTK 36/3 maddesinin amir hükmü gereğince de davalı sigorta şirketinin pay devrini bilmediğini ileri süremeyecek olmasına rağmen müvekkili şirkette yapılan pay devir işleminin 3 iş günü içerisinde davalı sigorta şirketine bildirilmediğinden bahisle acentelik sözleşmesini fesih etmesinin açıkça kanuna aykırı olduğu gibi hakkaniyete uygun düşmediğinden haksız fesih niteliğinde olduğunu; bu nedenle, bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesinden dolayı yapılan fesih işlemini haklı bularak davanın reddine dair verilen Yerel Mahkeme kararının da haksız ve hukuka aykırı olup kaldırılmasının gerektiğini, İleri sürerek, yukarıda açıklanan nedenlerle ve mahkemece re’sen gözetilecek sebeplerle; yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, yeniden yapılacak yargılama neticesinde davalarının kabulüne, karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava acentelik sözleşmesinin haksız feshedildiği iddiasına dayalı denkleştirme tazminatı ve kar mahrumiyeti istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıda belirtilen gerekçelerle davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Dava konusu 19/06/2016 tarihli belirsiz süreli acentelik sözleşmesi, davalı tarafından davacıya gönderilen 05/07/2018 tarihli ihtarname ile, şirket ortaklık yapısındaki değişikliğin bildirilmediği gerekçesiyle feshedilmiştir. Uyuşmazlık feshin haklı olup olmadığı, fesih haksız ise TTK’nun 122 maddesinde düzenlenen denkleştirme tazminatı koşullarının oluşup oluşmadığı ve davacının haksız fesih nedeniyle kar mahrumiyetine dayalı tazminat alacağının varlığı ve miktarının ne olduğu hususlarındadır. TTK’nun 122/1 maddesi uyarınca; acentelik sözleşmesinin sona ermesi akabinde; müvekkil, acentenin yeni bulduğu müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, acente sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını haybediyorsa ve somut olayın özelliklerine göre ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa, acente müvekkilden denkleştirme tazminatı talep edebilir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasına göre ise; acente sözleşmeyi haksız feshetmişse, yahut acentenin kusurundan ötürü sözleşme feshedilmişse, denkleştirme tazminatı talep edilemeyecektir.Taraflar arasındaki belirsiz süreli acentelik sözleşmesinin, davacının haber verme yükümlülüğünü düzenleyen on dördüncü maddesinin ikinci fıkrası ile davacı şirket, sözleşmenin kuruluş aşamasında verdiği bilgi ve belgelerdeki değişikliği davalıya derhal ve yazılı olarak bildirmeyi taahhüt etmiş, aynı maddenin dördüncü fıkrasında, davacı şirketin teknik personel ve ortaklık yapısı değişikliklerinde, değişikliğin gerçekleştiği tarihten itibaren en geç üç iş günü içerisinde değişikliklerle ilgili tüm bilgi ve belgeleri ualştırma yükümlülüğü bulunduğu, aksi halde ortaya çıkacak tüm zararlardan davacının sorumlu olacağı kararlaştırılmıştır. Acentelik sözleşmesinin “sözleşme süresi, yenileme ve fesih” başlıklı yirmi altıncı maddesinin ikinci fıkrasında ise; davacının primlerini zamanında ödememesi, acente kaydının silinmesi, üretiminin yetersiz olması, yasal düzenlemelere veya acentelik sözleşmesi hükümlerine aykırı davranması yahut davalının taimatlarına aykırı hareket etmesi halinde, davalının sözleşmeyi derhal haklı nedenle feshedebileceği düzenlenmiştir. Davacı şirketin sicil kayıtları kapsamından; şirketin esas sermayesinin yarısını teşkil eden payların pay sahipleri … ve … tarafından …’a devredildiği, pay devrinin 03/05/2018 tarihli tarihli genel kurul kararı ile onaylandığı, devir hususunun 18/05/2018 tarihinde sicile tescil ve 24/05/2018 tarihli sicil gazetesinde ilan edildiği, davacı tarafından ortaklık yapısındaki bu değişikliğin davalı şirkete üç iş günü içerisinde bildirilmediği tespit edilmiştir. Bildirim yapılmadığı hususu davacının da kabulünde olup davacı, ortaklık yapısının değişmesinin ve bu hususta bildirimde bulunulmamış olmasının haklı nedenle fesih sebebi olamayacağını, bunun dürüstlük kuralına aykırı olacağını ileri sürmüş ise de; 6098 Sayılı TBK’nun 1/1 maddesi uyarınca bir sözleşmenin kurulabilmesi için tarafların irade beyanları arasında karşılıklı uygunluğun mevcut olması gerektiği, aynı kanunun 2/1 maddesine göre bu uygunluğun asgari sözleşmenin objektif ve sübjektif açıdan esaslı noktalarını kapsamasının zorunlu olduğu, yine TBK’nun 19/1 fıkrası uyarınca bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin yorumlanmasında; tarafların içsel ve açığa vurulmamış iradesinin değil, beyan edilmiş bulunan gerçek ve ortak iradelerinin esas alınacağı, dava konusu acentelik sözleşmesinde davacı acentenin iş görme, davalı müvekkilin ücret ödeme borcunun sözleşmenin objektif açıdan esaslı noktaları olduğu, sözleşme bir bütün halinde değerlendirildiğinde, sözleşmenin ondördüncü maddesinde düzenlenen davacının ortaklık yapısındaki değişiklikleri haber verme yükümlülüğünün ise, bu yükümlülüğe bağlanan sözleşmesel yaptırım nazara alındığında, sözleşmenin sübjektif açıdan esaslı noktasını teşkil ettiği, sözleşmenin anılan ondördüncü maddesinin ikinci fıkrası lafzı ve yorumundan, davalının, sözleşmenin kurulmasında mevcut olan şirket ortaklık yapısı ile şirketin teknik organizasyon yapısını/personelini de esas aldığının, bu yapıdaki değişikliğin üç iş günü gibi kısa bir süre içerisinde davalıya bildirilmesi yükümlülüğünün ise, davalı için objektif bakımdan ikincil nitelikte olmakla birlikte sözleşmenin olmazsa olmaz unsuru olduğunun anlaşıldığı, basiretli bir tacir gibi davranmak zorunda olan davacının bu yükümlülüğü kabul ettiği gibi, sözleşmesel yükümlülüklere aykırılığın haklı fesih sebebi olacağını da kabul ettiği, bu yükümlülüğe aykırı şekilde ortaklık yapısındaki değişikliği davalıya bildirmeyen davacının, sözleşmenin bu sebeple feshinin haksız ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu yönündeki savunması ile istinaf sebebinin yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. İzah edilen gerekçelerle; denkleştirme tazminatı istenebilmesi için, sözleşmenin acentenin kusuru ile sona ermemiş olması koşulunu arayan TTK’nun 122/3 fıkrası uyarınca davacının denkleştirme tazminatına hak kazanamayacağına, yine feshin haklı olması nedeniyle kar mahrumiyeti(müspet zarar) talep edilemeyeceğine dair mahkeme gerekçesi ve davanın reddine dair mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olup kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 18/05/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.