Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/365 E. 2023/968 K. 08.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/365 Esas
KARAR NO: 2023/968 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2015/93 Esas – 2020/825 Karar
TARİHİ: 03/12/2020
DAVA: Alacak (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 08/06/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında yapılmış 01/12/2012 tarihli, 5 yıl süreli Bayilik Sözleşmesi’nin, davalı bayi tarafından süresinden önce feshi ve bu nedenle asgari alım taahhüdüne uymaması nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle taahhütname uyarınca eksik kalan ürün miktarı için şimdilik 594.887,34 USD kar mahrumiyetinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, taraflar arasında yapılmış 01/12/2012 tarihli Bayilik Sözleşmesinin müvekkili şirket tarafından haklı nedenlerle feshedildiğini, davacının, müvekkili şirketin bulunduğu bölgedeki sonradan açılan bayilere aşırı iskonto ile satış yapması, başka bir ifadeyle haksız rekabet ve eşitsiz fiyat belirlemesi nedeniyle müvekkili bayi şirket satışlarının düştüğünü ve bu nedenle müşteri ve ciro kaybına yol açarak zararına sebebiyet verdiğini, yapılan tüm ihtar ve görüşmelere rağmen iskonto oranlarının düzeltilmediğini ve müvekkiline aynı fiyat uygulamasının devam ettiğini, bu halde taraflar arasındaki sözleşmenin çekilmez hale geldiğini, sözleşmenin feshine davacının sebebiyet verdiğini ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle asıl davanın reddini savunmuş; Karşı dava yönünden ise; karşı davalının, müvekkili bayinin satış bölgesinde bulunan akaryakıt firmalarının sayısını arttırması ve müvekkiline yapılan satış bedelinden daha düşük fiyatlarla ürün satışının yapılması nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını, diğer yandan araç tanıma sisteminin sözleşme süresince birkaç kez kapatılmasından dolayı müvekkili şirketin gelirden mahrum kaldığını ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenle, sözleşmenin haklı nedenle feshinin tespiti ile şimdilik 1.000 TL ciro kaybı alacağının ve şimdilik 1.000 TL taşıt tanıma uygulamasından kaynaklı kar kaybının davalıdan tahsiline karar verilmesini karşı davada talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 03/12/2020 tarih 2015/93 Esas – 2020/825 Karar sayılı kararında; “Karşı davalı vekili karşı davanın reddini savunmuştur. İddianın ileri sürülüş biçimine göre asıl dava; taraflar arasında yapılmış Bayilik Sözleşmesi’nin davalı bayi tarafından süresinden önce feshi nedeniyle, asgari alım taahhüdüne aykırılıktan dolayı uğranıldığı ileri sürülen zararın davalıdan tahsili istemine, Karşı dava; taraflar arasındaki Bayilik Sözleşmesinin haklı nedenle feshinin tespiti ile haksız rekabet iddiasına dayalı ciro kaybı alacağının ve taşıt tanıma sisteminin kapatılmasından kaynaklı uğranıldığı ileri sürülen kar kaybı alacağının karşı davalıdan tahsili istemine ilişkindir. Davanın dayanağını oluşturan ve taraflar arasında yapılmış 01/12/2012 tarihli Bayilik Sözleşmesi her iki tarafın kabulünde olup; davacı taraf sözkonusu sözleşmenin davalı bayii tarafından haksız feshedildiğini ileri sürmüş, davalı taraf ise feshin haklı nedenlerle dayandığını savunmuştur. Bu haliyle çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin davalı bayi tarafından feshinin haklı nedenlere dayanıp dayanmadığı ve sözleşmenin feshi nedeniyle tarafların karşılıklı olarak alacaklarının bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır. Yanlar arasındaki uyuşmazlığın niteliği itibari ile çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden; davaya dayanak ve konu yapılan yanlar arasındaki sözleşmelerin davalı tarafça feshinin haklı nedene dayanıp dayanmadığının, sözleşme gereği tarafların asıl ve karşı davada karşılıklı olarak birbirlerinden alacaklarının bulunup bulunmadığının, varsa miktarının tespiti için bilirkişi kurulu raporu alınmasına karar verilmiş, bu yönden taraf ticari defter ve kayıtları, getirtilen-sunulan belgelerle birlikte dosya bilirkişiler SMMM …, akaryakıt uzmanı …’ ve sözleşme uzmanı Prof. Dr. …’a tevdi edilmiş, adı geçen bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen 28/04/2016 tarihli bilirkişi kurulu raporunun, taraf vekillerinin itirazı üzerine aynı heyetten alınan 06/02/2017 tarihli ek raporun; taraf vekillerinin itirazı üzerine bu kez bilirkişiler YMM …, akaryakıt uzmanı … ve sözleşme uzmanı Dr. …’ten alınan 26/11/2018 tarihli raporun dosya arasında olduğu görülmüş; Her iki bilirkişi kurulunca düzenlenen raporlar arasında çelişki bulunması nedeniyle gerek çelişkinin giderilmesi, gerekse taraflar arasındaki sözleşmenin feshinin haklı nedenlere dayanıp dayanmadığının, davacı ve davalı-karşı davacı tarafın birbirlerinden talep ettikleri alacak kalemleri yönünden alacaklarının bulunup bulunmadığının, var ise miktarlarının ayrı ayrı tespiti için yeni bilirkişi kurulu raporu alınmasına karar verilmiş, bu yönden bilirkişiler sözleşmeler konusunda uzman Prof. Dr. …, Akaryakıt Lpg Sektör Uzmanı … ve SMMM … tarafından düzenlenen 02/10/2019 tarihli raporun ve taraf vekillerinin itirazı üzerine aynı heyetten alınan 05/02/2020 tarihli ek raporun dosya arasında olduğu görülmüştür. İlk heyetten alınan 28/04/2016 ve 06/02/2017 tarihli bilirkişi kurulu kök ve ek raporlarında özetle; tarafların, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisini sözleşmesel dayanışma içinde yürütmesi gerektiği, tarafların sözleşme ile izlenen amaca uygun davranışlarda bulunmaları ve sözleşme tarafları ile birlikte hareket etmeleri gerektiği ancak, somut olayda, davacının davalı bayinin bulunduğu bölgede başka bayilere, davalıya yapılan ürün satış bedellerinden %7 ile %9 oranında daha ucuz satış yaptığı, bu halde davacının, bayiler arasında eşitlik, haksız rekabete sebebiyet vermeme, hakkın kötüye kullanılmaması yükümleri kapsamında sözleşmesel dayanışmaya göre hareket etmediği; davacının, taraflar arasındaki sözleşme yükümlülüklerine aykırı davrandığı, sözleşmeyi davalı bayi için çekilmez hale getirdiği ve kendisine verilen sürede aynı tutumu devam ettirdiği, dolayısıyla davalı bayinin, sözleşmeyi fesihte haklı olduğu; Bu açıklamalar doğrultusunda asıl davada, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin davalı tarafça haklı ve geçerli olarak süresinden önce feshi nedeniyle, davacının sözleşmeye aykırı davranışlarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacağı; Karşı davada, talep edilen satış kaybının tek bir kalemde iskontoya endeksli olamayacağı, ayrıca istasyonun bulunduğu ticari alandaki değişken kalemleri içinde barındırdığı, böyle bir değerlendirme ile ciro kaybından oluşan kar kaybının net bir sonucuna ulaşılabilmesinin mümkün olamayacağı; diğer bir değişle, karşı davalının aradaki sözleşmeye aykırı olarak diğer bayilere farklı ve elverişli iskonto uygulaması, tek başına karşı davacının uğradığı zararı meydana getirmeye elverişli olmadığı, ancak, birden fazla sebebin bir araya gelmesi sonucu karşı davalının zararından söz edilebileceği; bu halde karşı davada tazmini istenen zarar kanıtlanamadığından ve salt karşı davalının sözleşmeye aykırı davranışı ile karşı davacı bayinin uğradığı ileri sürdüğü zarar arasında illiyet bağı kurulamadığından, karşı davanın da yerinde olmadığı yönünde görüş bildirilmiştir. Alınan 26/11/2018 tarihli raporda; davalı taraf fesih bildiriminin haklı nedenlere dayanmadığı bu nedenle sözleşmede kararlaştırılan ve mal alım taahhüdünden kaynaklanan cezai şart tazminatının talep edilebileceği bildirilmiş; En son heyetten alınan 02/10/2019 ve 05/02/2020 tarihli kök ve ek raporlarda; sözleşmenin feshinin haksız olduğu, eksik alım nedeniyle kar mahrumiyeti talep edilebileceği bildirilmiştir.İlk heyetten alınan 28/04/2016 ve 06/02/2017 tarihli bilirkişi kurulu kök ve ek raporları; daha sonra oluşturulan bilirkişi kurullarınca düzenlenen rapor ve ek raporlara nazaran daha gerekçeli, denetlenebilir, dosya içeriğine uygun, itirazları cevaplar nitelikte ve uyuşmazlığı çözmeye yeterli görüldüğünden, daha sonra alınan rapor ve ek raporlara göre daha üstün tutulmak suretiyle mahkememizce de benimsenmiş ve hükme esas alınmıştır. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, alınan ve benimsenen bilirkişi kurulu kök ve ek raporu ile toplanıp değerlendirilen delillere göre; taraflar arasında 01/12/2012 tarihli Standart Bayilik Sözleşmesinin imzalandığı, davacı dağıtıcı firmanın, davalı ile aynı bölgedeki başka bayilerine davalı bayiye göre daha iskontolu ürün satmak suretiyle bayiler arasında eşitsizliğe ve haksız rekabete sebebiyet verdiği, dolayısıyla sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerine aykırı davrandığı, sözleşmeyi davalı bayi için çekilmez hale getirdiği ve kendisine verilen sürede aynı tutumu devam ettirdiği, bu nedenle sözleşmenin davalı bayi tarafından feshedildiği anlaşılmaktadır. Bu haliyle fesih; benimsenen bilirkişi kurulu raporunda da dayanak ve gerekçeleriyle açıklandığı üzere sözleşme yükümlülüklerine aykırılık nedeniyle haklı nedenlere dayanmaktadır. Bu itibarla asıl dava yönünden yapılan yargılama sonrasında; taraflar arasındaki bayilik sözleşmenin, davacının sözleşmeye aykırı davranışlarından dolayı davalı bayi tarafından haklı feshi nedeniyle, davacının asgari alım taahhüdüne aykırılıktan dolayı herhangi bir cezai tazminat talep edemeyeceği anlaşıldığından asıl davanın reddine karar vermek gerekmiştir. Karşı dava yönünden yapılan yargılama sonrasında; karşı dava davacı taraf, davacı dağıtıcı firmanın, kendisine ait bölgede bulunan diğer akaryakıt istasyonlarına, kendisinden daha düşük fiyatlarla yapılan ürün satışlarından dolayı satış kaybına uğradığını ve bu nedenle zarara uğradığını ileri sürmüş ise de; benimsenen bilirkişi kurulu raporunda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere satışlardaki düşüşün tek başına ciro kaybına sebep olamayacağı, istasyonun bulunduğu bölgedeki değişken etkenlerin de etkili olabileceği, taşıt tanıma uygulamasının kapatılması nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararların usulüne uygun delillerle ispatlanamadığı anlaşıldığından karşı davanın da reddine ilişkin aşağıdaki kararı vermek gerekmiştir. “gerekçesi ile, -Asıl Davanın REDDİNE, -Karşı Davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı Davacı/Karşı Davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı/Karşı Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkemece asıl davanın reddine karar verilmesinde hukuka uyarlılık bulunmadığını, Yerel mahkeme tarafından dosya kapsamında üç farklı heyetten rapor aldırıldığını; ilk heyet tarafından düzenlenen hukuki ve maddi dayanaktan yoksun tespitler içeren 28.04.2016 tarihli rapor ile ikinci heyet tarafından düzenlenen 26.11.2018 tarihli bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğunu, mahkemece bu çelişkinin giderilmesi amacıyla üçüncü bir heyete oluşturulduğunu, Mahkeme tarafından hükme esas alınmaya elverişli olmayan, hukuki ve maddi dayanaktan yoksun tespitler içermesi nedeniyle taraflarınca itiraz edilen 28.04.2016 tarihli raporun hükme esas alınmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, 28.04.2016 tarihli bilirkişi raporunda ; “…Davacı …’in, bayiler arasında eşitlik, haksız rekabete sebebiyet vermeme, hakkın kötüye kullanılmaması yükümleri söz edilen sözleşmenin yansımasıdır. Olayda …’in tüm bu sözleşmesel yükümlülüklerine aykırı davrandığı, sözleşmeyi davalı bayi için çekilmez hale getirdiği ve kendisine verilen sürede de aynı tutumu devam ettirdiği anlaşılmaktadır. Bunun için davalı bayi, sözleşmeyi haklı olarak fesih etmiş sayılır ve davacının eksik kalan alımlar için tazminat talebinin dayanağı yoktur…” sonuç ve kanaatine varıldığını, Objektif tespit ve değerlendirmelerden uzak olduğunu düşündükleri kök rapora karşı davanın her iki tarafının itiraz etmiş olduğunu, mahkemece itirazlar doğrultusunda aynı heyetten ek rapor alınmasına karar verdiğini, Bilirkişi kurulu tarafından hazırlanan 07.02.2017 tarihli ek raporda kök rapordaki görüş ve tespitlerin korunmuş olup gerek kök raporda gerekse ek rapordaki tespitlerin, dosya kapsamını değerlendirmekten ve objektif dayanaktan uzak olduğunu, taraflarınca yeniden oluşturulacak uzman bir bilirkişi heyeti marifetiyle rapor aldırılmasına karar verilmesinin mahkemeden talep edildiğini, İlk heyet tarafından hazırlanan 28.04.2016 tarihli kök ve 07.02.2017 tarihli ek raporlara itirazları neticesinde mahkemece dosyaya yeni belgelerin celb edildiğini, yargılamanın atılı bulunduğu 17.05.2018 tarihli duruşmada ; ” 2-Taraf vekillerinin kök ve ek rapora beyan ve itirazları ile ek rapordan sonra getirtilen belgeler, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri dikkate alınarak yeni bir bilirkişi kurulundan rapor alınmasına, ” kararı verildiğini, 28.04.2016 tarihli raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığından mahkemece dosyaya yeni belgelerin celb edilmesi ile yeniden rapor aldırılmasına gerek duyulduğunu, Ekonomi ve Finans Uzmanı Sn. Dr. …, Yeminli Mali Müşavir Sn. Dr. … ve Sektör Uzmanı Sn….’tan oluşan ikinci bilirkişi heyetinin hazırladığı 26.11.2018 tarihli bilirkişi raporunda ; “1-Asıl davada; a) Davalı tarafından yapılan fesih bildiriminin haklı nedene dayanmadığı bu nedenle davacının sözleşmede kararlaştırılan ve mal alım taahhüdünden kaynaklanan cezai şart davacının talep edebileceği, b) Davacının talep edebileceği cezai şart tazminatı miktarının 536.941,71 USD olarak belirlendiği, 2- Karşı davadaki davacının taleplerinin yerinde bulunmadığı,…” sonuç ve kanaatine varıldığını, İlk heyet ile ikinci heyet tarafından hazırlanan bilirkişi raporları arasında çelişki bulunması üzerine söz konusu çelişkilerin giderilmesi amacıyla bu kez mahkemece 09.04.2019 tarihli ara karar ile ; “1-Her iki tarafın karşılıklı iddia ve savunmaları ile taraflar arasındaki dava konusu sözleşme ve dosyada toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle; a)Gerek mahkememizce oluşturulan her iki bilirkişi kurulunca düzenlenip verilen raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi, b)Gerekse taraflar arasındaki sözleşmenin feshinin haklı nedenlere dayanıp dayanmadığının, davacı ve davalı-karşı davacı tarafın birbirlerinden talep ettikleri alacak kalemleri yönünden alacaklarının bulunup bulunmadığının, var ise miktarlarının ayrı ayrı tespiti için bilirkişi kurulundan rapor alınmasına, ” karar verildiğini ve dosyanın sözleşmeler konusunda uzman Prof. Dr. …, … Lpg Sektör Uzmanı … ve SMMM …’ ndan oluşan yeni bir bilirkişi heyetine tevdii edildiğini, Dosyadaki bilirkişi raporları arasındaki çelişkilerin giderilmesi ve dosya kapsamındaki itirazların değerlendirilmesi amacıyla S.M.M.M Sn. …, Sn. Prof. Dr. … ve Petrol Yüksek Mühendisi Sn. …’den oluşan üçüncü bilirkişi heyetinin hazırladığı 02.10.2019 tarihli bilirkişi raporunda ; LPG pazarında herhangi bir teşebbüsün tek başına hakim durumda olmadığı, davacı tarafından diğer istasyonlarda farklı kar paylaşım oranlarının uygulanmasının, davalıya ait istasyona yatırım yapılmış olması nedeniyle hakkaniyete aykırılık teşkil etmediği ve kötüye kullanma olarak nitelenemeyeceği, davalının Ürün Alın Taahhütnamesi’nin g ve d bentleri gereği anlaşma süresi sonunda toplam olarak talep edilmesine ve aynı bölgede başka bir bayilik tesis edilip edilmeyeceğine bakılmaksızın ödemeye muvafakat ettiklerini bildirdikleri, toplam kar mahrumiyetinin, fatura edilen tonaj değerleri üzerinden hesaplanması halinde 617.337,86 USD olduğu, hususlarının tespit edilerek raporlar arasındaki çelişkilerin giderildiğini, İki ayrı bilirkişi kurulu tarafından hazırlanan bilirkişi raporları ile müvekkilin sözleşmeyi ihlale yönelik herhangi bir fiil ve kusurunun bulunmadığı, davalı-karşı davacının müvekkili ile aralarındaki sözleşmeyi haksız şekilde sonlandırdığı ve davalı-karşı davacının aynı bölgede tesis edildiğini, iddia ettiği bayiliklerin -davalı-karşı davacı ile aynı lokasyonda ve aynı hat üzerinde olmamakla birlikte- davalı-karşı davacının satışlarını menfi anlamda etkilemesinin mümkün olmadığının tespit edilerek asıl davadaki taleplerinin haklılığının ispatlandığını, Açıklanan tüm bu hususlar karşısında davadaki haklılıklarının ortada olmasına rağmen yerel mahkeme tarafından yargılamanın bütün süreci göz ardı edilerek eksik ve hatalı şekilde düzenlenen 28.04.2016 tarihli bilirkişi raporuna göre asıl davanın reddine karar verilmesinin kabul edilemeyeceğini, Mahkemece, aynı konuda birden çok kez bilirkişi incelemesi yaptırıldığını ve açıklanan görüşler arasında çelişki var ise çelişkili görüşlerin hükme esas alınmaması gerektiğini, başka bir bilirkişi görevlendirilerek çelişkiyi giderecek yeni bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiğini ( TANRIVERDİ S.197 ), yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması halinde eksi bilirkişi görüşünün değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin başka bir anlatımla eski bilirkişi görüşü doğrultusunda karar verilip verilemeyeceğinin tartışma konusu olduğunu; bir görüşe göre, yeni bilirkişi incelemesi yaptırıldığı takdirde eski bilirkişi görüşünün artık hükümsüz olduğunu ve bu görüşün hükme esas alınamayacağını, ( DERYAL S. 442 ). Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarının bu yönde olduğunu, ’Önceden yeterli görülmeyen ve kabul edilmeyen kusur raporunun sonradan hükme esas tutulmasındaki isabetsizlik su götürmez.’’( Y. 10. HD 11.05.1994 T., 1993/203 E., 1994/9812 K. 19 “…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 281/3. maddesi uyarınca raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi ve maddi gerçeğin açıklığa çıkarılması açısından dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdii edilmesi yerine çelişkili raporla karar verilmiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.O halde mahkemece yapılması gereken iş; 6100 sayılı HMK’nın 266 ve devamı madde hükümlerine uygun olarak seçilecek konusunda uzman bilirkişiler kurulunca inceleme yapılmak suretiyle bilirkişi heyetinden işin yapıldığı yıl piyasa rayiçlerine göre iş bedelini belirleyen, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli rapor alınarak, raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmesi suretiyle ve kazanılmış hak ilkeleri de gözetilerek hüküm kurmaktan ibaret olmalıdır.” (YARGITAY 15. H.D. 2019/3344 E. , 2020/346 K. ) “…Çelişkili rapora dayalı olarak eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile karar verilemez. ” ( Hukuk Genel Kurulu 2017/832 E., 2019/459 K . ) Müvekkilinin anlaşma koşulları farklı olan bayililerine farklı fiyatlar ile ürün satışında bulunmasının haksız rekabet olarak kabul edilemeyeceğini, müvekkilinin bayilerine farklı fiyatlar üzerinden satış yapması eşitlik, haksız rekabete sebebiyet vermeme ve hakkın kötüye kullanılmaması yükümlülüklerinin ihlali olarak nitelendirilemeyeceğini; dosya kapsamında ortaya konulduğu üzere alıcıların eşit durumda olmadığını; müvekkilin anlaşma ve bayilik şartlarına göre bayilerine farklı fiyatlardan satış yapma hakkının mevcut olduğunu, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4/e maddesi ile “münhasır bayilik hariç olmak üzere, eşit hak, yükümlülük ve edimler için eşit durumdaki kişilere farklı şartların uygulanması” nın yasaklandığını; kanun koyucunun münhasır bayilik sözleşmelerinde ayrımcılık yapılmasına izin verdiğini, Rekabet Kurulu’nun çeşitli kararlarında alıcılara farklı fiyat uygulanmasının rekabet ihlali olarak değerlendirilemeyeceğini kabul ettiğini, “…Kanunun’un 4/e maddesine göre, her ayrımcılık rekabeti sınırlayıcı değildir. Bu hükmün amacı işletmelerin aralarında anlaşarak ticari ilişkide bulundukları taraflardan birinin diğerine göre rekabette daha dezavantajlı duruma sokmalarını önlemektir. Hakiki durumda satıcının alıcılara farklı fiyatlar uygulamasının rekabet ihlali olarak değerlendirilmesi zordur. Benzer biçimde franchise verenin franchise alanın aylık satışlarından ödeyecekleri bedelleri farklı belirlemesi de rekabet ihlali olarak değerlendirilemez. Özellikle restaurantların farklı özellikleri varsa bu farklılıklar da olacaktır…” (24.02.2000 tarih 00-8/70-32 karar sayılı Rekabet Kurulu Kararı ) “…Paşabahçe’nin yukarıda özet olarak verilen dağıtım sistemi incelendiğinde ” direkt dağıtım” ve “yetkili satıcılar” halinde iki ayrı gruba ayrıldığı görülmektedir. Burada “market müşterileri” direkt dağıtım grubunda yer alırken, şikayetçi firma gibi genel toptancıların “yetkili satıcılar” grubuna girdiği anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda, dağıtım sisteminin farklı kısımlarında yer almaları nedeniyle, market müşterileri ile şikayetçi firmaya sağlanan vade avantajlarının farklılaşabileceği ve bu farklılığın bir ayrımcılık olarak sayılamayacağı sonucuna varılmalıdır…” (06.10.2015 tarih 05-65/7928-250 karar sayılı Rekabet Kurulu Kararı ) “…Bununla birlikte BP’nin bayiler arasında ayrımcılık yaptığı iddiasının 6. madde anlamında ihlal olarak nitelenebilmesi için bu eylemin kötüye kullanma hali içermesi gerekmektedir. Bu değerlendirme yapılırken de öncelikle üzerinde durulması gereken unsur, alıcıların eşit durumda olup olmadığıdır. Bayiler bulundukları bölge, gerçekleştirdikleri satış tonajı, sahip oldukları müşteri potansiyeli, sözleşme koşulları gibi çeşitli yönlerden birbirinden farklı özelliklere sahip olabilir ve bu nedenle eşit koşullarda değerlendirilmeyebilirler. Bu durumda da eylem kötüye kullanma olarak nitelendirilmeyebilir. Ancak …, ilgili ürün pazarında hakim durumda olmadığından bu analize gerek görülmemiştir…” (09.12.2009 tarih 09-58/1399-365 karar sayılı Rekabet Kurulu Kararı ) Müvekkili şirketin anlaşma koşulları farklı bayileri arasında farklı fiyatlarla ürün satışında bulunmasının, taraflar arasındaki sözleşmenin ihlal edildiği sonucunu doğurmadığını, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nin 26.11.2020 tarihli kararında da bayinin satış hacmi, sözleşme geçmişi, alım ve ödeme gücü, altyapısı,coğrafi konumu, güzergahı gibi spesifik faktörler gözetilerek farklı anlaşmalar yapılmasının mümkün olduğunu kabul ettiğini, “…bayinin satış hacmi,sözleşme geçmişi,alım ve ödeme gücü, altyapısı,coğrafi konumu, güzergahı gibi spesifik faktörler gözetilerek farklı anlaşmalar yapılmasının mümkün bulunması ,bunun haksız rekabet teşkil etmeyeceği bilirkişi raporları ile de saptanmış olmakla davacı yanın haksız rekabet ve buna bağlı maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine dair verilen ilk derece mahkemesi kararına karşı ileri sürülen bu istinaf nedenleri de yerinde görülmediğinden başvurunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir…” (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi E. 2017/6205 K. 2020/2045 T. 26.11.2020) Davalı-karşı davacı tarafından imzalanan Ürün Alım Taahhütnamesi’nin hükümleri uyarınca müvekkilinin eksik ürün alınan her yıl için ayrı ayrı ihtirazi kayıt ileri sürmüş olmasına gerek olmaksızın eksik ürün alınan tüm yıllara aitkar kaybı alacağını talep edebildiğini, Müvekkili şirketin taahhütnameyle kararlaştırılan kar mahrumiyeti tutarını anlaşma süresi sonunda toplu olarak talep edebilmesine davalı tarafından açıkça muvafakat verildiğini; TBK’nın cezai şarta ilişkin hükümlerinin emredici olmaması, taraflar arsaındaki sözleşme hükümleri ve Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin aşağıda yer alan kararında da belirttiği hususlar doğrultusunda davanın tüm talep yönünden kabulüne karar verilmesi gerektiğinin aşikar olduğunu, “…Kanun, 179. maddenin 2. fıkrasında bütün eksik ifa hallerini değil, bunlardan sadece zaman veya yer itibariyle aykırılık teşkil edenlerin ifaya eklenen ceza koşulu olduğunu kabul etmiştir. T.B.K.nun 179/11. madde hükmü emredici yapıda olmayıp düzenleyici nitelikte olduğundan taraflar, yukarda belirtilen iki hal dışında kalan eksik ifalarla, bütün ifa etmeme hallerinde de ifa ile birlikte cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler.” (Yargıtay 19. HD 2013/14654 E. 2013/19950 K.) “…TBK m. 179 hükümleri emredici değildir. Taraflar aralarında anlaşarak, bir borcun ifa edilmemesi veya kötü ifa edilmesi halinde hem ifanın veya ifa etmeme tazminatının hem de cezanın istenebileceğini kararlaştırabilirler. … İfayla birlikte cezanın istenebileceğini düzenleyen hüküm de emredici değildir. Taraflar bunlar dışında bir borç ihlalinde de hem ifanın hem de cezanın istenebilmesini kararlaştırabilirler.” (Oğuzman/Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2, Vedat Kitapçılık, 2013, s. 528) “Ceza koşulu TBK madde 177-182 arasında düzenlenmiştir. Bu hükümler emredici nitelikte değildirler. Bunun tek istisnası ceza miktarının indirilmesiyle ilgili hükümlerdir. …TBK m.179/II de yedek hukuk kuralıdır, aksine sözleşme yapılabilir.” (Erol Cansel/Çağlar Özel, Türk Borçlar Hukukunda Ceza Koşulu, https://…pdf ) Davaya konu sözleşmede de aksi yönde esas belirlendiğini ve davalı-karşı davacı tarafından müvekkili şirkete verilen Ürün Alım Taahhütnamesinde; sözleşme sonunda alacağın toplam miktar üzerinden istenmesine ve bu haktan ancak açıkça feragat edilebileceğine muvafakat edildiğini, Ürün Alım Taahhütnamesi’nin bu yöndeki hükmünün bilirkişi raporunda da aktarıldığını; bir başka ifadeyle davalı-karşı davacı, yıllık dönemlerde taahhüdü yerine getiremese bile müvekkilinin buradan kaynaklanan alacağını anlaşma sonunda talep edebileceğinin bilincinde olduğundan davalı-karşı davacının bu yöndeki itirazlarının kötüniyetli olup kar kaybı alacaklarının tüm talep yönünden kabulünün gerektiğini, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 31.05.2018 tarih, 2017/1145 E. 2018/3125 K. sayılı ilamında taahhütnamede eksik alımdan kaynaklı talebin sözleşme süresi sonunda talep edileceğinin düzenlenmesi halinde, geçmiş dönemde ihtirazı kayıt ileri sürülmese de, eksik alımdan kaynaklı talebin tamamının sözleşme süresi sonunda talep edilebileceğini kabul ettiğini, “…Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere ve özellikle Taahhütname başlıklı belgede, ” BP’nn cezai şart tutarını dilerse her anlaşma yılı sonunda, dilerse anlaşma süresi sonunda toplam olarak talep etmesine muvafakat ettiğimizi beyan, kabul ve taahhüt ederiz.” denilmiş olmasına göre, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisie uymayan davalı vekilinin karar düzeltme isteminin REDDİNE, 9,40-TL harç ve takdiren 315,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyen davalılardan alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine, 31.05.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.” İşbu davaya konu Taahhütame’den aktarılan hükümlerin içtihattakiyle tamamen aynı yönde olduğu görülmekte olduğundan davanın kabulünün gerektiğini, Bilindiği üzere ticari uyuşmazlıklarda uygulanacak ticari hükümlerin sırasıyla emredici hükümler, sözleşme hükümleri , yorumlayıcı hükümler, ticari örf ve adet ve genel hükümler olduğunu, müvekkilinin kar kaybı alacağının ne şekilde hesaplanacağı yukarıda belirtilen sözleşme ve taahhüt hükümleri ile taraflarca önceden kararlaştırıldığını; dolayısıyla müvekkilin kar kaybı alacağında herhangi bir şekilde indirim yapılmadan taraflar arasında kararlaştırıldığı şekilde kabul edilmesinin gerektiğini, Aksi halde hüküm verilmesinin, borçlar hukukunun en temel ilkelerinden biri olan sözleşme serbestisi ilkesine, taraflar arasındaki sözleşmeye, içtihatlara ve ilgili kanunlara aykırılık teşkil edeceğini, İleri sürerek, istinaf taleplerinin kabulüyle İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/93 E. 2020/825 K. sayılı ilamının asıl davanın reddine dair usul ve yasaya açıkça aykırı olduklarını düşündükleri kısmının kaldırılarak, davalarının tüm talepleri yönünden kabulüne; taahhütname uyarınca eksik kalan ürün miktarı için hesaplanan 594.887,34 USD kar mahrumiyeti alacağının temerrüt (ihtarname) tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsiline, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalı-karşı davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesi talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl dava, bayilik sözleşmesinin haksız feshedildiği iddiasına dayalı olarak, bu sözleşmenin eki ve ayrılmaz parçası mahiyetindeki ürün alım taahhüdüne aykırılık nedeniyle doğduğu iddia olunan ceza-i şart alacağının tahsili istemine; karşı dava, rekabet yasağına aykırılık nedeniyle oluştuğu iddia olunan ciro kaybı zararının ve araç tanıma sözleşmesine aykırılık nedeniyle doğduğu iddia olunan zararın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece asıl ve karşı davaların reddine karar verilmiş, asıl davada verilen karara karşı asıl davada davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Taraflar arasındaki 01/12/2012 başlangıç tarihli ve beş yıl süreli otogaz bayilik sözleşmesi ile davalı, tasarruf hakkı kendisine ait olan istasyonda, münhasıran davacı’dan veya davacının idare edeceği yerden satın alacağı LPG ve diğer emtiayı evsafını değiştirmeden satmayı, bulundurmayı ve teşhir etmeyi yükümlenmiştir. Sözleşmenin 4/k bendinde davalıya satılacak LPG ve diğer ürünlerin fiyatının davacı tarafından tespit edilip uygulanacağı, davalının belirlenen bu fiyatlara bağlı olarak davacıdan peşin bedelle veya çek karşılığında alım yapacağı kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin 9.maddesinde davacının LPG ve diğer ürünlerin davalı istasyonundaki tavan satış fiyatlarını, mevzuata ve rekabet koşullarına göre belirleyerek davalıya tavsiye edeceği, ancak davalının istasyonda yapacağı LPG ve dğer ürünlerin satışında uygulayacağı fiyatı kendisinin belirleyeceği kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin “satış serbestisi” başlıklı 18 maddesinde, davalıya tekel hakkı tanınmamış olduğundan, davacının aynı mahalde yeni istasyonlar açmak veya açtırmak hakkını muhafaza ettiği, davacının aynı mahalde bizzat veya başkaları vasıtasıyla kendi ürünlerini satmak, otogaz istasyonu açmak veya açtırmakta serbest olduğu, davalının civarda başka istasyon açılamayacağı, açılan istasyonun ve ürün satışlarının kendi istasyonundaki satışları etkilediği iddiası ile davacını bu faaliyetlerine müdahale etme hakkının bulunmadığı, bu gibi sebeplerle davacıdan herhangi bir talepte bulunmayacağı kararlaştırılmıştır. Taraflarca, bayilik sözleşmesinin eki ve ayrılmaz parçası niteliğindeki “Ticari Koşullar” ve “Ürün Alım Tahhütnamesi” imzalanmış, ticari şartlarda davalının davacıdan satın alacağı LPG ürünü bedelinin ne şekilde belirlenip davalıya fatura edileceği, toplam dağıtım karının hangi koşullarda ve hangi oranda paylaşılacağı belirlenmiş, ayrıca davacının ticari şartlarla belirlenen satış şartlarını LPG piyasasında meydana gelen değişiklikler ve gelişmeler ile mücbir sebepler karşısında tek taraflı olarak değiştirebileceği kararlaştırılmıştır. Yine davalı tarafından imzalanan ürün alım taahhütnamesinin ikinci fıkrasına göre davalı, sözleşmenin birinci yılı asgari 703 ton, ikinci yılı asgari 717 ton, üçüncü yılı asgari asgari 731 ton, dördüncü yılı asgari 746 ton, beşinci yılı asgari 761 ton LPG ürününü davacıdan satın almayı kabul etmiştir Davalı taahhütnamenin 3/a bendi ile, asgari alım taahhüdünün yerine getirilmemesi halinde anlaşma süresinin hitamında ve/veya her bir yıllık anlaşma süresinin sonunda hesaplanacak eksik kalan miktar üzerinden ton başına 190,0-USD cezai şart ödemeyi; 3/c bendi ile, ceza miktarının davacı tarafından her bir yıllık anlaşma döneminin sonunda veya bizzat belirleyeceği dönemlerde anlaşmanın ifası ile birlikte talep edilebileceğini; 3/d bendi ile, anlaşmanın hitamında veya anlaşmanın her ne sebeple olursa olsun sona ermesi akabinde cezai şartın davacı tarafından aynı ticari bölgede yeni bir bayilik tesis edilip edilemeyeceğine bakılmaksızın talep edilebileceğini, 3/g bendi ile, ceza tutarının anlaşma süresi sonunda davacı tarafından toplam olarak talep edilebileceğini, 3/h bendi ile, davacı tarafından yazılı feragatname verilmedikçe davacının herhangi bir hak ve alacağından feragat etmiş sayılmayacağını kabul ve taahhüt etmiştir. Davalı tarafından; davacının davalı istasyonu ile aynı ticari alanda ihtiyaçtan fazla bayilik açmak yine bu bayilere kendisine uygulanan satış fiyatları ile iskonto oranlarından daha avantajlı fiyat ve oranlar uygulayarak haksız rekabet yarattığı, bu nedenle ciro kaybına uğranıldığı, sözleşmenin çekilmez hale geldiği gerekçelerine dayalı olarak, 29/09/2014 tarihli ihtarname ile bayilik sözleşmesinin feshedildiği uyuşmazlık konusu değildir. İstinaf önüne gelen uyuşmazlık davalının bayilik sözleşmesini haksız olarak feshedip etmediği, davacının ürün alım taahhütnamesinde kararlaştırılan asgari alım tutarlarına ulaşılamaması nedeniyle, beş yıllık süre için cezai şart talep edip edemeyeceği hususlarındadır. İlk derece mahkemesi tarafından taraf delilleri toplanmış, daha önce rapor tanzim eden iki ayrı bilirkişi heyetinin ulaştığı sonuç ve kanaatler arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla üçüncü bir bilirkişi heyetinden rapor alınmış, ancak ilk bilirkişi heyetinin düzenlediği rapordaki hukuki kanaatlere itibar edilerek, davalının sözleşmeyi fesihte haklı olduğu gerekçesi ile asıl davanın reddine karar verilmiştir. Taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin 18 maddesinde, davalıya tekel hakkı tanınmadığı gibi, davalı ile aynı mahalde davacının doğrudan veya başka bayilikler aracılığı ile satış yapma hakkının mevcut olduğunun, davalının bu nedenle davacıdan herhangi bir talepte bulunmayacağının açıkça kararlaştırılmış olması karşısında, davalı ile aynı ticari alanda başka bayilikler açılması haklı nedenle fesih gerekçesi yapılamayacaktır. Yine davacının sözleşme ile diğer bayilerine farklı fiyat uygulaması yapmayacağına dair taahhütte bulunmadığı, öte yandan davacının Türkiye’de otogaz satış piyasasında tekel veya hakim dağıtıcı olmaması karşısında, kendi bayileri arasındaki uygulama farklılıklarının Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun ihlali anlamına gelmeyeceği, zira anılan Kanunun dördüncü maddesinde düzenlenen rekabeti bozucu eylemlerin varlığının kabulü için, bu eylemleri gerçekleştirenlerin aynı Kanunun üçüncü maddesinde tanımlandığı şekilde hakim durumda bulunmalarının, diğer ifade ile, belirli bir piyasadaki bir veya birden fazla teşebbüsün, rakipleri ve müşterilerinden bağımsız hareket ederek fiyat, arz, üretim ve dağıtım miktarı gibi ekonomik parametreleri belirleyebilme gücünü haiz olmalarının, bu gücü kullanarak rekabet ortamının bozulmasına sebep olmalarının gerektiği, öte yandan davalının varlığını ileri sürdüğü fiyat farklılığı uygulamasının ciro kaybının tek sebebi olduğunu ve bu ciro kaybının sözleşmenin devamını çekilmez hale getirecek düzeyde olduğunu ispatla yükümlü olduğu, bunu ispata yarar delil sunulmadığı, yine davacının Türkiye sınırları içinde otogaz piyasasında tekel veya hakim durumda olduğundan bahsedilemeyeceğinden, davalının basiretli davranma yükümlülüğü çerçevesinde inceleyip ticari sonuçlarını da öngörerek imzaladığı sözleşme eklerinin kendisine dayatıldığından bahsedemeyeceği, tüm bu gerekçelerle davalının sözleşmeyi haklı nedenle feshettiği yönündeki mahkeme kabulünün yerinde olmadığı, davacının bu yöndeki istinaf başvurusunun haklı olduğu anlaşılmıştır. Davacının satış taahhüdüne uyulmaması nedeniyle ileri sürdüğü cezai şart talebi, ifaya ekli cezai şart mahiyetinde olup, sözleşmenin yürürlükte olduğu dönem için, sözleşmenin haklı veya haksız olarak feshedilmesinden bağımsız şekilde, koşulları mevcut ise talep edilebilecektir. Bu nedenle mahkemece sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğinden bahilse ifaya ekli cezai şartın talep edilemeyeceği yönündeki kabul ve gerekçesi de yerinde bulunmamıştır. Davalının, istasyonun bulunduğu mahalde davacının başka bayilikler aracılığı ile veya bizzat satış yapmasına en baştan rıza göstererek sözleşme imzalamış olması, davacının bizzat satış yapması halinde daha düşük fiyattan satış yapabileceği riskini de göze almış olması karşısında, ürün alım taahhütnamesinde kararlaştırılan miktarda ürünün, davacının aynı mahalde başka bayilikler açması ve bu bayilere daha avantajlı iskonto oranı ve fiyat uygulanması nedeniyle alınamadığını ileri sürmesi mümkün olmadığı gibi, TBK’nun 182/2 fıkrası koşullarının oluştuğundan bahsedilmesi de mümkün değildir. Zira ifa imkansızlaşmamıştır. Yine TBK’nun dördüncü bölümünün ikinci ayrımında düzenlenen bozucu ve geciktirici koşullar için ön görülmüş bulunan TBK’nun 175 maddesi de, aynı bölümün üçüncü ayrımında düzenlenen ceza koşulları için uygulama alanı bulamayacaktır. TBK’nun 179/2 fıkrası uyarınca ifaya ekli cezai şartta alacaklı, açıkça feragat etmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir. Taraflar arasındaki sözleşme 01/12/2012 tarihinde başlamış olup, 29/09/2014 tarihinde süresinden önce ve ikinci yıl dolmadan sona ermiştir. 01/12/2012-01/12/2013 birinci yılda davalı 422,147 ton eksik alım yapmış ise de, davacı dava dilekçesine ekli ceza hesap detayında 304,98 ton eksik alım üzerinden ceza talep etmiştir. Davalının ikinci yılın başladığı 02/12/2013 tarihinden sözleşmenin sona erdiği 29/09/2014 tarihine dek ise 587,997 ton eksik alım yaptığı, ikinci yıl için taahhüt edilen 717 ton otogaz satış tutarı bulunduğu, b sözleşme iki yıl dolmadan sona erdiğinden ve davalının ikinci yılın sona ermesi için gerekli olan süre içinde taahhüdünü yerine getirip getiremeyeceği bilinemeyecek ise de; bu yıla ilişkin alım taahhüdünün bir tam yıl kabulü gerektiği, zira davalı tarafça sözleşmenin feshinin haklı nedenlerinin ortaya konulamadığı, birinci yıl için davacının talep edebileceği ceza tutarının 57.946,20-USD, ikinci yıl için davacının talep edebileceği ceza tutarının 111.719,43-USD olduğu, ne varki birinci yılın sonunda herhangi bir itiraz ileri sürmeksizin ikinci yıldan itibaren davalıya mal satışı yapan davacının birinci yıl için ceza talep edemeyeceği anlaşılmıştır (bkz Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21/06/2022 tarihli, 2019(19)11-775 esas, 2022/962 karar sayılı ilamı). Taraflarca eksik alım halinde ödeneceği kararlaştırılan cezai şart ifaya ekli cezai şart mahiyetinde bulunduğundan, sözleşmenin yürürlükte olmadığı üç yıllık dönem için, ifası talep edilemeyecek bir edimin ifa edilmemesine bağlı, diğer ifade ile eksik ürün alımına bağlı ceza talep edilemeyecektir. Davacı dava dilekçesinde açıkça eksik ürün alımına dayalı ceza talep etmiş, bayilik sözleşmesinde kararlaştırılan diğer ceza kalemlerini de istememiştir. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde davacının davalıdan yalnızca ikinci yıla ilişkin 111.719,43-USD cezai şart tutarını talep edebileceği de nazara alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken, tamamen reddine karar verilmesi yerinde olmamış, davacının bu yöndeki istinaf sebebi kısmen yerinde bulunmuştur.
Mahkemece aldırılan 03/03/2020 tarihli ek raporda; 31/12/2018 tarihi itibariyle davalının öz varlık tutarının 1.602.037,24-TL olduğu tespit edilmiştir. Bu tarih itibariyle TCMB efektif satış kuruna göre davacının talep edebileceği 111.719,43-USD ceza tutarının 5.2984-TL =1,00-USD hesabı ile 591.934,23-TL olduğu, bu tutarın davalı öz varlığının yaklaşık üçte birine tekabül ettiği, öte yandan davacının USD cinsinden alacağını ve fiili ödeme tarihindeki TCMB efektif satış kuru üzerinden talep ettiği hususu da nazara alındığında, kararlaştırılan cezai şartın davalının ekonomik mahfına sebep olabilecek düzeyde olduğu ve ceza tutarından yarı oranında indirim yapılması gerektiği kanaatine ulaşılmıştır. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; asıl davada davacının asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, yapılacak başka tahkikat işlemi bulunmadığından ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak asıl davanın kısmen kabulü ile 55.859,72-USD’nin dava tarihinden itibaren (ihtarnamenin tebliğ şerhi mevcut olmadığından)3095 Sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca devlet bankalarının USD cinsinden bir yıllık vadeli mevduat hesabına uyguladıkları en yüksek faiz oranları üzerinden işletilecek temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazla istemin reddine, karşı davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-Davacı/Karşı davalı vekilinin asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜNE, İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/93 Esas – 2020/825 Karar sayılı, 03/12/2020 tarihli kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak; Asıl davanın KISMEN KABULÜ İLE; 55.859,72-USD’nin dava tarihinden itibaren (ihtarnamenin tebliğ şerhi mevcut olmadığından)3095 Sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca devlet bankalarının USD cinsinden bir yıllık vadeli mevduat hesabına uyguladıkları en yüksek faiz oranları üzerinden işletilecek temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazla istemin reddine, 2-Karşı davanın REDDİNE,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN Asıl Davada: 3-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 8.920,91 TL nispi karar ve ilam harcının peşin olarak yatırılan 23.751,17 TL harçtan mahsubu ile bakiye 14.830,26 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı -karşı davalı …. A.Ş.’ye iadesine, 4- Davacı – karşı davalı …Ş. Tarafından yatırılan 8.920,91 TL harcın davalı – karşı davacı … Mühendislik İnşaat Taahhüt San. ve Tic. Ltd. Şti.’den alınarak davacı- karşı davalıya verilmesine, 5-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davacı/karşı davalı …Ş. tarafından sarf edildiği anlaşılan 431,4 TL tebligat/ posta gideri ve 8.400,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 8.831,4 TL yargılama giderinin asıl davanın kabul/ ret oranına göre hesap ve takdir edilen (%9 kabul) 794,83 TL’sinin davalı – karşı davacı … San. Ve Tic. Ltd. Şti.’den alınarak davacı- karşı davalıya verilmesine, bakiyesinin davacı- karşı davalı üzerinde bırakılmasına, 6-Davacı – karşı davalı … yargılamada kendisini vekil marifetiyle temsil ettirmiş olmakla dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 20.589,17 TL vekalet ücretinin davalı – karşı davacı … San. ve Tic. Ltd. Şti.’den tahsili ile davacı – karşı davalı … ‘ye verilmesine, 7-Davalı – karşı davacı … Mühendislik İnşaat Taahhüt San. ve Tic. Ltd. Şti. yargılamada kendisini vekil marifetiyle temsil ettirmiş olmakla dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 148.815,41 TL vekalet ücretinin davacı – karşı davalı …’den tahsili ile davalı – karşı davacı … Mühendislik …San. ve Tic. Ltd. Şti.’ ne verilmesine, 8-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, Karşı Davada:9-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam hırcından peşin olarak yatırılan 34,15 TL harcın mahsubu ile bakiye 145,75‬ TL harcın davalı – karşı davacı … Mühendislik İnşaat Taahhüt San. ve Tic. Ltd. Şti.’den tahsili ile hazineye gelir kaydına, 10-Karşı davada davalı – karşı davacı … Mühendislik İnşaat Taahhüt San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından sarf edilen harç ve yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına, 11-Davacı – karşı davalı … yargılamada kendisini vekil marifetiyle temsil ettirmiş olmakla dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 2.000,00 TL vekalet ücretinin davalı – karşı davacı … Mühendislik İnşaat Taahhüt San. ve Tic. Ltd. Şti.’den alınarak davacı – karşı davalı …’ ye verilmesine, 12- Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 13-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı – karşı davalı …’ ye iadesine, 14-İstinaf eden tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 81,5 TL tebligat/ posta gideri olmak üzere; toplam 243,6 TL yargılama giderinin davalı – karşı davacı … Mühendislik İnşaat Taahhüt San. ve Tic. Ltd. Şti.’den alınarak davacı- karşı davalı …’ ye verilmesine, 15- Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 08/06/2023 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ Taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin 18 maddesinde, davalıya tekel hakkı tanınmamış, davalı ile aynı mahalde davacının doğrudan veya başka bayilikler aracılığı ile satış yapma hakkının mevcut olduğu, davalının bu nedenle davacıdan herhangi bir talepte bulunmayacağının kararlaştırılmış olup, anılan sözleşme hükmü uyarınca davacının aynı mahalde birden fazla bayii açması haklı fesih gerekçesi olamayacak ise de; bu bayilere davalıya nazaran daha avantajlı iskonto oranı ve fiyat uygulandığı, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda tespit edilmiştir. Davacının sözleşmeden doğan haklarını kullanırken TMK’nun ikinci maddesinde ifadesini bulan dürüstlük kuralına uygun davranmakla yükümlü olduğu, davalı ile yakın mahallerde ihtiyaçtan fazla bayilik verilmesi ve bu bayilere sağlanan iskonto oranı ve fiyat avantajının davalının müşteri ve ciro kaybına yol açacağı, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4/2-e bendi uyarınca bayiler arasındaki rekabeti bozucu etki doğuracağı ve bayilik ilişkisini bu şekilde devam ettirmeyi davalı bakımından çekilmez kılacağı anlaşılmış olup, bu durum haklı fesih gerekçesi olarak kabul edilmelidir. Yine davacının satış taahhüdüne uyulmaması nedeniyle ileri sürdüğü cezai şart talebi, ifaya ekli cezai şart mahiyetinde ise de; davalının ürün alım taahhüdü edimini yerine getirmesini, başka bayilere davalı aleyhine sağladığı avantajla, dürüstlük kuralına aykırı şekilde engelleyen davacının HMK’nın 29. maddesi ve TBK’nın 137,138 ve 175/1 fıkrası uyarınca davalıdan ceza tutarının ödenmesini talep edemeyeceği anlaşılmıştır. Bu gerekçeler ile asıl davanın kısmen kabulü gerektiğine yönelik çoğunluk görüşüne katılmıyor, muhalif kalıyorum. 08/06/2023