Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/358 E. 2023/435 K. 14.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/358 Esas
KARAR NO: 2023/435 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/1433 Esas – 2020/371 Karar
TARİHİ: 18/09/2020
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/03/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; taraflar arasında 26/07/2017 tarihinde bir mal satış sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereğince davacının davalıya “yol süpürme aracı” sattığını, satış bedelinin 140.000 Euro + KDV olarak belirlendiğini, sözleşmenin 4/2 maddesinde Türk Lirası cinsinden çek ile ödeme yapılırsa çek ödeme tarihindeki kur farkından kaynaklanan bedelin ödeneceğinin kararlaştırıldığını, 21/08/2017 tarihinde satış bedeli karşılığı 684.060,16 TL bedelli fatura kesildiğini, davalının da bu faturanın ödenmesi için müvekkiline 03/06/2018 keşide ve 15/06/2018 vade tarihli çeki teslim ettiğini, sözleşmenin 4/2. maddesine istinaden 254.393,84 TL kur farkının doğduğunu, bu kur farkının ödenmesi için davalıya 26/07/2018 tarihli faturanın düzenlenerek gönderildiğini fakat sonuç alınamadığını, alacağın tahsili için İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden takibe geçildiğini, davalının haksız bir itirazla takibi durdurduğunu beyanla itirazın iptaline, takibin devamına, davalıdan %20 icra inkar tazminatı tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; taraflar arasındaki sözleşmenin ve yol süpürme aracına dair satış bedelinin doğru olduğunu, satış bedeli karşılığında davacı tarafından 21/08/2017 tarihli ve 140.000 Euro + KDV’ye karşılık satış faturasının düzenlendiğini, müvekkilinin de bu bedeli 15/06/2018 vade tarihli çek ile ödediğini, bu hususların doğru olduğunu ancak müvekkilinin esasen söz konusu bu ödemeden evvel davacıya 02/03/2018 vade tarihli çek verdiğini, aracın bedelini bu çekle ödemek istediğini, davacı tarafından çekin kabul edildiğini ancak davacının bilahare “bu çeki iade ederek siz bize ileri tarihli bir çek verin” şeklinde bir talebi sonrasında çekin çek teslim tutanağıyla davacı tarafa iade edildiğini, o çekin yerine 15/06/2018 vade tarihli çekin verildiğini, sözleşmede her ne kadar kur farkı yönünden bir anlaşma mevcutsa da, önceki çekin davacının istemi üzerine iade edilip yine davacının isteği üzerine ileri tarihli ve aynı bedelli çekin verilmiş olması karşısında artık davacının kur farkı talep hakkının kalmadığını, zira davacının ilk çeki iade etmeseydi söz konusu kur farkının doğmayacağını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 18/09/2020 tarih ve 2018/1433 Esas 2020/371 Karar sayılı kararında;.. “…Mahkememizce bu husus değerlendirilmiş olup, tarafların her ikisininde tacir olduğu, 26/07/2017 tarihli sözleşmenin 4/2 maddesinde kur farkı uygulanacağı hususunda tarafların anlaştıkları; artık bu anlaşmaya nazaran davalının savunduğu gibi ilk çek davacının istemi ile iade edilmiş ve davacı ileri tarihli bir çek düzenlemesini talep etmişse; davalının sözleşmedeki kur farkından etkilenmemek için bu talebi protokole bağlatıp, ondan sonra ilk çeki iade alması, sonra tarihli çeki davacıya vermesi gerekirdi. Basiretli bir tacirin yapması gereken davranış buydu. Bu nedenle davalının savunmasına itibar edilmemiş ancak davalı taraf yemin deliline de dayanmış bulunduğundan davalıya yemin delili hatırlatılmış, davalı önce çekin değiştirilmesi için taraflar arasında whatsapp yazışmaları olduğunu ileriye sürerek ara karardan rücu edilmesini talep etmiş; sunduğu whatsapp mesajları incelenmiş ancak bu whatsapp mesajları içinde çeklerin değiştirilmesinin davacı tarafça istendiği ve değiştirilecek çekler yönünden de kur farkı uygulanmayacağının davacı tarafından kabul edildiğine dair herhangi bir hususun geçmediği sebebiyle 12/03/2019 tarihli yemine dair ara karardan rücu edilmemiş, 24/05/2019 tarihli celsede yine yemin konusunda rücu talebi reddedilen davalı vekiline süre verilmiş; davacı şirketin yetkili temsilcisine yapılan tebligattan sonra yemin icra edilmiştir. Davalı vekili yemin edecek davacı yetkilileri yönünden de itirazda bulunmuş ise de; davacı tarafın bir şirket olduğu, yeminin ancak işlemin yapıldığı tarihteki değil yemin tarihindeki yetkililer tarafından ifa edilebileceği; bizzat kendi sunduğu sirkülerden dahi yemin eden şirket yetkililerininde şirketi temsile yetkili oldukları nazara alınarak yemin geçerli kabul edilmiş; 21/02/2020 tarihinde eda ettirilen yeminden sonra bu kez de kur farkı talebinin sözleşmedeki düzenlemeye nazaran doğru hesaplanıp hesaplanmadığı hususunda bilirkişi raporu aldırılmış, uzman muhasebe – finans bilirkişisi hazırladığı raporunda, istenebilecek kur farkı alacağının 40.376,06 Euro olduğunu; buna KDV’de eklenmesiyle davacının kur farkının esasen 271.388,33 TL olarak doğduğunu ancak mahkemece taleple bağlı kalınacağı için icra takibine konan miktarın tamamı yönünden davacının haklı olduğunu belirlemiştir. Bilirkişi raporu mahkememizce denetlenmiş olup, hesaplama şekli ve miktarı doğru bulunduğundan hükme esas alınmış, davanın kabulüne karar verilmiştir. Kur farkı alacağı likit olduğu için haksız bulunan ve takibi durduran itiraz sebebiyle davacı lehine inkar tazminatına da hükmedilmek suretiyle aşağıdaki karar tesis olunmuştur.” gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; yerel Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, yetki itirazına dair mahkemenin hiçbir karar vermemiş olmasına ve yetkisizlik itirazlarına rağmen, davayı görmeye devam etmesine itiraz ettiklerini ve kararın öncelikle bu nedenle bozulmasını talep ettiklerini, müvekkilinin yerleşim yerinin ticaret sicil kayıtlarıyla sabit olduğu üzere Bursa olduğunu, eldeki davanın ve bağlı icra takibinin yetkisiz yerde açıldığını, bu hususta icra müdürlüğüne yetki itirazında bulunulduğunu, buna rağmen eldeki davanın yetkisiz yerde açıldığını, fatura takiplerinde yetkili icra müdürlüklerinin borçlunun yerleşim yeri olduğunun emredici kanun hükümleri ile sabit olduğunu, yetki itirazları iptal edilmeden sadece borca yönelik karar verilmiş olmasının dahi bozma nedeni olduğunu, takip konusu faturaya karşı müvekkili tarafından iade faturası kesildiğini ve kayıtlara işlendiği için davacının kestiği faturadan doğan borç olmadığını, müvekkilinin davacı yana takip konusu faturadan kaynaklı borcu bulunmadığını, davaya cevap dilekçesi ekinde uyap üzerinden gönderdikleri faturaların incelenmesiyle görüleceği üzere, bahse konu 26.07.2018 tarihli karşı tarafça düzenlenen faturanın, müvekkilinin 27.07.2018 tarihli iade faturasıyla iade edilmiş olup, söz konusu iade işlemine karşı karşı yanca hiçbir işlem yapılmadığını, iade edilmediğini veya itiraz edilmediğini, usul ve esas olarak ileri sürülebilecek bir fatura borcu olmadığını, davacı tarafça dava dilekeçesinin ilk sayfasında söz konusu faturaya itiraz edilmediği iddiasında bulunulduğunu, ikinci sayfada iade faturasından haberdar olunduğunun beyan edildiğini, iade faturasından sonra tekrar fatura kesilmediği için muaccel bir borç olmadığını, kesinleşmemiş ve hatta iade edilmiş faturadan kaynaklı icra takibi yapıldığına göre, müvekkili hakkında icra inkar tazminatına hükmedilmiş olmasının hukuksuz olduğunu, iade faturasından sonra böyle bir işlem yapılmasında müvekkilinin kusuru olmaması nedeniyle icra inkar tazminatının oluşmaması gerektiğini, borcun sebebinin davada değiştirildiğini, davacı yan her ne kadar, faturadan değil sözleşmeden kaynaklı bir alacak talep ettiklerini iddia etmekteyse de, eldeki davanın çıkış noktası olan icra takibinin faturadan kaynaklı olarak açıldığını, takibi faturaya dayandırdıktan sonra itirazın iptali davasında borcun sebebini değiştirerek iddialarını sözleşmeye dayandırmalarının mümkün olmadığını, takip talebinde dayanak belgelerde sözleşmenin yazmadığını, davada sözleşmeye dayanmalarının hiçbir şekilde mümkün olmadığını, alacaklının temerrüdünün oluştuğunu, davanın içeriğini teşkil eden kur farkı hususunda alacaklının temerrüdü hükümleri uygulanması gerekirken aksi hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, müvekkili tarafından teslim edilen 02.03.2018 vade tarihli çekin davacı tarafça iade edildiğini, bu husustaki imzalı dökümanları cevap dilekçesi ile sunduklarını, davacı taraf her ne kadar “çekin ödeme tarihinde davalı şirket yeterli miktarın olmadığını belirterek yeni bir çek vermeyi önermiştir.” iddiasında bulunsa da, müvekkilinin söz konusu tarihte çeşitli bankalardaki hesap bakiyelerinin celbini talep ettikleri halde mahkemece celp edilmediğini ve hesap bakiyelerinin milyon Türk Liralarını içerdiğinin görülemediğini, davacının çekin değiştirilmesini iyi niyet ile temellendirmeye çalışsa da, hiçbir tacirin bu şekilde iyi niyetle vade öteleme gayesinde olmayacağının açık olduğunu, alacaklının neden temerrüde düştüğünün müvekkilini ilgilendirmediğini, davacının isteseydi, ellerindeki daha erken vadeli çekle tahsilat yapabileceğini, söz konusu çekler tahsil edilseydi kur farkının oluşmayacağını, davacı yanın kendi isteği, iradesi ve talebi ile belki de kur artışını öngörerek çeki iade ederek ileri vadeli çek talep ettiğini, bu hususta sorumluluğun müvekkilinde olmaması gerektiğini, günü gelmiş (muaccel) borç ifa edilemezse borçlu temerrüdünün, ifa edilebilir borcun ifası kabul edilmezse alacaklı temerrüdünün oluşacağını, muacceliyetin borçlu temerrüdünün, ifa edilebilirliğin alacaklı temerrüdünün ön koşulu olduğunu, müvekkilinin ifada bulunduğunu, lakin ifanın kabul edilmediğinin aşikar olduğunu, en nihayetinde, davacının kendi talebiyle çeki değiştirdiği için, zarara kur farkına tamamen kendi kusuru ile sebebiyet vermiş olacağından temerrüt ve kur farkı arasındaki illiyet bağının kesileceğini ve müvekkilinin oluşan zarardan sorumlu olmayacağını, dosyaya sundukları davacı tarafın Kamu Kanalı Ülke Satış Müdürü … tarafından gönderilen e-posta ve whatsapp yazışmaları görüntülerinde görüleceği üzere, e-posta içeriğinde, kendilerine teslim edilen 02.03.2018 tarihli çeki kendi talepleriyle iade etmek istediklerinin hatta bir kaç defa bu hususu sorduklarının görüldüğünü, 26.12.2018 tarihli dilekçeleri ekinde, hem 02.03.2018 hem de 25.05.2018 tarihli çeklerin davacı tarafa teslim evraklarının bulunduğunu, davacı tarafın elinden zorla söz konusu çekler geri alınmadıysa, kendi rızasıyla vadeyi ötelediğinin açık olduğunu, yeni çek talebi davacı taraftan geldiğinden müvekkilinin bunu kabul etmemesi için bir neden olmadığını, bunu kabul ettiği için sonradan kur farkı talep edilmesinin haksız ve hukuksuz olduğunu, müvekkilinin bu hususta hiçbir özel talep veya ısrarda bulunmadığının görüldüğünü, yemin teklifinin usulsüz olarak gerçekleştiğini, Yargıtay kararlarında yer aldığı üzere yemin teklif edilen zamanki temsilcinin tespitinin önemli olduğunu, davacı yan her ne kadar 16.06.2017 tarihli gazeteyi sunmuş ise de, yemin teklif ettikleri tarihin 31.05.2019 tarihine kadar çıktığını ve geçerli son gazete olan 11.10.2017 tarihli gazetede (08.11.2019 tarihli dilekçemiz ek 1), 1. derece imza yetkisiyle …’ın yetkili olduğunun görüldüğünü, birinci derece imza yetkililerinin ise bu yetkilerini, yönetim kurulu üyelerinden şirketi temsil yetkisine sahip olan kişilerden herhangi birinin müşterek imzası ile kullanacağının belirtildiğini, devamında, şirketi temsil etmeye yönetim kurulu üyelerinden … ve …’ün müşterek imza ile yetkili kılındığını, buna göre, …’ın, … ve …’den herhangi biriyle birlikte yemin etmesi gerektiğini, şirketi mali olarak taahhüt altına sokacak bir hususta, … ve …’ün birlikte değil, ancak … ile birlikte yemin edebileceğini, davacı yanın art niyetle davranarak …’ı yemin ettirmekten kaçındığını, yerel Mahkemenin bu hususta aksi karar vermediğini, yemin teklifinin usulsüz olarak gerçekleştiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunun maddi olarak da hata içerdiğini, bilirkişinin ifade ettiği üzere, 25.12.2017 tarihinde davacı tarafa verilen ve vadesinden bir gün önce 01.03.2018 tarihinde iade edilen 02.03.2018 vadeli, 684.060,16 TL bedelli 1. çek iade edilmeseydi ve tahsil edilseydi kur farkının 123.440,70 TL olacağının rapora kaydedildiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacı kendi isteği ile söz konusu çeki iade etmiş olduğuna göre müvekkilinin sorumluluğunun bu çeke göre hesaplanacak kur farkından daha fazla olmaması gerektiğini, bilirkişinin raporda hesap hatası yaptığını, rapordaki hesaplamanın şu şekilde olduğunu, satış faturasının 21.08.2017 tarihli ve 140.000 Euro + 25.200 Euro KDV yani 165.200 Euro (KDV dahil) bedelli olduğunu, davacıya teslim edilen 02.03.2018 vadeli 684.060,16 TL ilk çekin TCMB resmi internet sitesindeki kayıtlarına göre Euro’nun TL cinsinden efektif satış kuru karşılığının (01.03.2018 tarihinde) 4,6587 TL olduğunu ve (684.060,16 TL/- / 4,6587 ) çek tahsil edilse idi elde edilecek ödemenin 146.834,99 Euro olduğunu, Euro cinsinden eksik ödendiği iddia edilen tutarın 165.200 – 146.834,90 = 18.365,01 Euro olduğunu belirterek, kur farkı faturasının düzenlendiği 26.07.2018 tarihininde efektif Euro satış kurunun 5,6962 TL olduğunu belirterek (18.365,01 x 5,69) x 1,18 KDV = 123.440,70 TL ilk çekin kabulü halinde oluşacak kur farkının hesaplandığını ve hesabın iki yönden hatalı olduğunu, öncelikle baz alınan tarihin hatalı olduğunu, kur farkı faturasının düzenlendiği tarihteki efektif satış kurunun baz alınamayacağını, takipte dayanak tutulmadığı için eldeki davada delil olarak gösterilemeyeceğini belirtmiş olmalarıyla birlikte, sözleşmenin 4.2 maddesinde; TL cinsinden ödeme yapılması halinde fatura tarihindeki TCMB efektif Euro satış kurunun fatura ve ödeme için geçerli olacağı ve çekle ödeme yapılması halinde çek ödeme tarihindeki kur farkından kaynaklanan ilavenin ayrıca ödeneceğinden bahsedildiğini, dolayısıyla 02.03.2018 tarihli çeki davacı yan iade etmeyip tahsil etseydi yukarıda hesaplandığı üzere çekin karşılığının 146.834,99 Euro olduğundan yana şüphe olmamakla birlikte, aradaki fark olan 18.365,01 Euro’nun kur farkı faturasının düzenlendiği tarihteki kur üzerinden Türk Lirası’na çevrilmesi hatalı olup, fatura tarihindeki TCMB efektif Euro satış kuru üzerinden Türk Lirası’na çevrilmesi gerektiğini, burada faturadan kastın kur farkı faturası değil satış faturası olduğunun şüphesiz olduğunu, fatura tarihi ile ödeme tarihi arasındaki farkı hesaplamanın esas olduğunu, kur farkı faturasının aradaki farka dair ikincil bir işlem olduğunu, yapılması gereken sözleşmenin 4.2 maddesine göre satış faturası tarihindeki TCMB efektif Euro satış kurunu hesaplamanın, 21.08.2017 tarihli satış faturası için (20 ve 19 ağustos tatil günleri olması nedeniyle) 18.08.2017 tarihli kur üzerinden hesaplama yapılması olduğunu, bunun da 4,1470 TL olduğunu, aradaki farkın yani 165.200 – 146.834,90 = 18.365,01 Euro’nun TL cinsinden karşılığının, kur farkı faturasının düzenlendiği tarihteki kur değil satış faturasının düzenlendiği tarihteki kur olduğunu, yani 18.08.2017 tarihli kur olan 4,1470 TL baz alındığında, 18.365,01 x 4,1470 = 76.159,69 TL olduğunu, kur farkını kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacının ilk çeki tahsil etseydi oluşacak kur farkının maksimum tutarının 76.159,69 TL olacağını, bunun üzerindeki tutarların davacının rızası ve isteği ile geliştiğini, ikinci olarak hesaplanan tutara tekrar KDV eklenmesinin hatalı olduğunu, satış faturası 140.000 Euro + 25.200 Euro KDV olmak üzere 165.200 Euro (KDV dahil) bedelli olduğu halde, bilirkişinin hesabı yaparken kur farkı bedelini (18.365,01 x 5,6962) x 1,18 KDV = 123.440,70 TL olarak hesaplayarak KDV dahil olan faturaya tekrar KDV hesapladığını, ikinci kez KDV hesabı yapılmasının hatalı olduğunu, üçüncü olarak bilirkişinin raporun 5. sayfasının son paragrafında fatura bedelinin 654.060,16 TL’lik çekle ödendiğini belirttiğini, burada sehven yazım hatası yaptığını gördüklerini, 15.06.2018 vade tarihli çekin bedeli 684.060,16 TL olup, bu bedelin davacı tarafça tahsil edildiğini, bu hesaba göre ise, davacının tahsil tarihi olan 15.06.2018 tarihi için esas alınacak kurun, önceki günlerin tatil olması nedeniyle 13.06.2018 TCMB efektif Euro satış kuru olan 5,4802 TL olduğunu, yapılan 684.060,16 TL ödemenin Euro karşılığının 124.823,94 Euro olduğunu, buraya kadar bilirkişi ile mutabık olduklarını, kur farkı oluştuğunu kabul etmemekle birlikte, bir an için kur farkı hesabı yapmaları gerekirse, aradaki farkı (Fatura bedeli) 165200 Euro- 124.823,94 Euro = 40.376,06 Euro fark olarak hesaplayacaklarını, bu bedelin de raporda kaydedildiğini, birinci çeke dair yapılan aynı hatanın burada tekrar ettiğini, bilirkişinin fark bedelini kur farkı faturasının kesildiği tarihteki kurla çarptığını, kur farkı faturasının düzenlendiği tarihteki efektif satış kurunun baz alınamayacağını, bilirkişinin anılan 40.376,06 Euro farka tekrar KDV eklediğini, satış faturasının 140.000 Euro + 25.200 Euro KDV olmak üzere 165.200 Euro (KDV dahil) bedelli olduğunu, bilirkişinin kur farkı bedelini kuru da yanlış alarak (40.376,06 x 5,6962) x 1,18 KDV = 271.388,33 TL olarak hesapladığını, KDV dahil olan faturaya tekrar KDV hesapladığını, ikinci kez KDV hesabı yapılmasının hatalı olduğunu, 21.08.2017 tarihli satış faturası için baz alınacak kurun sözleşmenin 4.2 maddesine göre; TL cinsinden ödeme yapılması halinde fatura tarihindeki TCMB efektif Euro satış kuru olan 4,1470 TL olup, kabul anlamına gelmemekle birlikte hesaplanabilir en yüksek fark bedeline tekrar KDV eklenmemek suretiyle 40.376,06 x 4,1470 = 167.439,52 TL olduğunu, raporda 2. çekin hesaplamaya dahil edilmemesinin hatalı olduğunu, bilirkişinin tespit ettiği üzere davacı tarafa 3 kez çek verildiğini ve ikisinin rızaları dahilinde iade edildiğini, çek vadelerinin, sözleşme tarihinin, hatta son yılların banka hesap hareketleri kontrol edildiğinde müvekkilin milyonlarca lira ve döviz tutarında mevduata sahip olduğunun görüleceğini, müvekkilinin bakiye yetersizliğinden çekleri iade alma ihtimalinin olmadığını, tarafların iadeye dair taleplerini bir kenara bıraktıklarında kendi isteği ve rızasıyla ödeme belgesini iade eden davacının faiz ve kur farkı talep edemeyeceğini, davacıya 25.12.2017 teslim tarihli 02.03.2018 vadeli çek verildiğini 01.03.2018 tarihinde iade edildiğini, 17.01.2018 teslim tarihli 25.05.2018 vadeli çek verildiğini, 21.06.2018 tarihinde iade edildiğini, (birinci çekin iade alınmadan ikinci çekin davacıya verildiğini, çeklerin davacının elinde olup, ikisini de tahsil edebilme durumu olduğunu), 01.06.2018 teslim tarihli, 15.06.2018 vadeli çekin verildiğini ve tahsil edildiğini, (tahsil edilen bu üçüncü çek verildiğinde davacının elinde bir önceki çekin mevcut olduğunu), davacı taraf kur farkı doğduğunu düşünüyor ise elinde daima 2 çek var iken ikisini de tahsil edebileceğini, çekleri müvekkiline iade ettikten 1 aydan daha fazla zaman sonra 26.07.2018 tarihinde kur farkı faturası kesmenin kötü niyet göstergesi olduğunu, 02.03.2018 vadeli çekin davacı yana teslim edildikten sonra, yani teslim tarihi olan 25.12.2017 tarihinden 3 hafta kadar sonra 17.01.2018 tarihinde davacı yana teslim eden 25.05.2018 vadeli ve 684.060,16 TL bedelli 2. çekin müvekkiline tekrar 21.06.2018 tarihinde iade edildiğini, davacının elinde, 02.03.2018 vadeli ve 25.05.2018 vadeli 684.060,16 TL’şer bedelli 2 adet çek bulunmakta iken ikisini de müvekkiline 01.03.2018 ve 21.06.2018 tarihlerinde iade edip, 26.07.2018 tarihli vade farkı faturası kesmiş olmasında hiçbir iyi niyetinin olmadığını, davacıya 01.06.2018 tarihinde teslim edilen 15.06.2018 vadeli 684.060,16 TL bedelli çekin davacı tarafından tahsil edildiğini, 15.06.2018 tarihinde tahsil edildiğinde kabul anlamına gelmemekle birlikte kur farkı oluştuğunu gören davacının 21.06.2018 tarihinde niçin elindeki bir önceki çeki iade ettiğini, davacının kötü niyetli olduğunu beyanla yerel Mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın bozularak kaldırılmasıne ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, kur farkı alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı taleplerine ilişkindir. Davacı taraf, davalı aleyhine İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün …Esas sayılı dosyası ile 254.393,84 TL alacağın tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatmış, davalı tarafından süresi içerisinde … dairesinin yetkisine, borca ve ferilerine itiraz üzerine takip durmuş, davacı somut dava ile taraflar arasında bir adet 140.000 Euro + kdv bedelli yol süpürme aracının satımına dair sözleşme uyarınca, satış bedelinin ileri tarihli ve TL bedelli çek ile ödenmesi nedeniyle kur farkı alacağının doğduğunu beyan ederek itirazın iptali talep etmiş, davalı tarafından davacıya daha erken vade tarihli bir çek verildiği, çekin davacı tarafından iade edildiği ve ileri tarihli çek talep edildiği, bu nedenle artık kur farkı alacağının talep edilemeyeceğinden bahisle davanın reddi savunulmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı taraf istinaf başvurusunda bulunmuştur. Somut dosyada; taraflar arasında imzalanan 26.07.2017 tarihli mal satış sözleşmesi ile davacı tarafından davalıya bir adet yol süpürme aracının satıldığı, satış bedelinin 140.000 Euro + kdv olduğu, sözleşmenin 4.2. maddesi ile; Türk Lirası cinsinden çek ile ödeme yapılması halinde, çek ödeme tarihindeki kur farkından kaynaklanan ilave farkın ayrıca davacı …’e ödeneceğinin kabul edildiği, davalı tarafından davacıya ödeme için verilen 15.06.2018 vadeli ve 684.060,16 TL bedelli çek ile satış bedelinin tahsil edildiği, davacı tarafından 26.07.2018 tarihli ve 254.393,84 TL bedelli kur farkı faturasının düzenlendiği, sözleşmenin 11. maddesi ile, taraflar arasında doğacak her türlü uyuşmazlıkta İstanbul Anadolu Mahkemeleri ile İcra Dairelerinin yetkili olduğunun kabul edildiği, Mahkemece HMK’nın 17. maddesi uyarınca tacir olan taraflar arasında yapılmış yetki sözleşmesi kapsamında, davalının icra dairesinin yetkisine itirazının reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik olmadığı, fatura düzenlenmesi tek başına alacağın varlığını ispat etmeyeceği gibi taraflar arasındaki ticari ilişkiye/sözleşmeye uygun şekilde düzenlenmiş bir faturanın iade edilmiş olmasının da alacağı ortadan kaldırmayacağı, icra takibine dayanak olarak gösterilen 26.07.2018 tarihli kur farkı faturası davalı tarafından süresi içerisine iade edilmiş ise de, faturanın dayanağının taraflar arasındaki sözleşmenin 4.2. maddesi olduğu ve davacı tarafından alacağın ileri vade tarihli çek ile tahsil edildiği hususunda bir uyuşmazlık bulunmadığı, her ne kadar davalı tarafından davacıya öncelikle 02.03.2018 vade tarihli çek verilmiş ise de, bu çekin davalıya iade edildiği ve bu iadenin davalının talebi ile yapıldığının, dosya kapsamı ve davacı şirketin yetkili temsilcileri tarafından usulüne uygun şekilde eda edilen yemin ile sabit olduğu, buna göre davacının 15.06.2018 tarihinde tahsil edilen çek bedeli nedeniyle, bu tarih itibariyle 40.376,06 Euro kur farkı alacağı talep edebileceği, davalının bu aşamaya kadar ileri sürdüğü istinaf sebeplerinin isabetsiz olduğu, kur farkı faturasının TL üzerinden düzenlendiği, kur farkı alacağının doğduğu tarih itibariyle alacağın 221.268,88 TL olduğu, davacı tarafından ise faturanın 215.588 TL + kdv olarak düzenlendiği, satış faturasında satış bedeline kdv’nin eklendiği ve sözleşmenin 4.2. maddesinde kur farkı alacağı için kdv talep edileceğine dair bir düzenleme de bulunmadığından, Mahkemece davanın kdv eklenmeksizin 215.588 TL üzerinden kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken, 254.393,84 TL üzerinden tam kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu anlaşılmıştır. Davalı vekilinin kdv’ye ilişkin istinaf sebebi yerindedir. Alacak her iki taraf için muayyen ve itiraz haksız olduğundan davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesinde ise bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ile Dairemizce esas hakkında yeniden aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/09/2020 tarih ve 2018/1433 Esas – 2020/371 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak; 1-Davanın KISMEN KABULÜNE, Davalının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına yapmış bulunduğu itirazın 215.588,00 TL üzerinden iptali ile takibin bu miktar alacağa takip tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine, 2-Hüküm altına alınan alacak üzerinden %20 oranında hesaplanan 43.117,60 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 3-Dairemiz karar tarihine göre alınması gereken 14.726,81 TL harçtan davacı tarafça peşin olarak yatırılan 3.072,45 TL harcın mahsubu ile bakiye 11.654,36 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,4-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan toplam 3.113,55 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davacı tarafından sarf edildiği anlaşılan 168,30 TL posta/tebligat gideri, 1.200 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.368,30 TL yargılama giderinin haklılık oranına göre takdiren ( %85 ) 1.163,05 TL ‘sinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına, 6-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 33.338,20 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 9.200 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 8-Bakiye gider avansının talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 9-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının talep halinde davalı tarafa iadesine, 10-Davalı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 48,50 TL posta gideri olmak üzere toplam 197,10 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,11-Bakiye gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 12-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/03/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.