Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/348 E. 2023/434 K. 14.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/348 Esas
KARAR NO: 2023/434 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2015/146 Esas – 2020/436 Karar
TARİHİ: 07/07/2020
DAVA: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/03/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile satışa çıkarılan İstanbul, Çckmeköy, .. ada, … parsel sayılı, … (…) Mahallesi … Blok (…) nolu taşınmazın ihalesine iştirak ettiğini ve 07.01 2014 tarihinde taşınmazın müvekkiline ihale edildiğini, müvekkilinin İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … bank Anadolu Adalet Sarayı Şubesi nezdindeki IBAN nolu hesabına, 16.01.2014 tarihinde 50.000 TL, 17.01.2014 tarihinde 43,000 TL ve yine 17.01.2014 tarihinde 12.000 TL EFT yoluyla bakiye satış bedelinin tamamını yatırdığını, … Bank Anadolu Adalet Sarayı Şubesi’nin 17.01.2014 tarihli, 12.000 TL’lik EFT’yi ilgili İcra Müdürlüğü’nün hesaplarına geçirmeyerek aynı gün Cuma günü mesai saati bitiminden sonra saat 17.47’de müvekkilinin hesabına iade ettiğini, müvekkilinin 20.01.2014 tarihinde Pazartesi ilgili meblağı tekrar EFT yaptığını, ilgili meblağ davalı banka tarafından bu defa İcra Müdürlüğünün hesabına aktarılmış olmasına rağmen İcra Müdürlüğü tarafından satış bedelinden 12.000 TL’lik kısmının yasal 10 günlük süre içerisinde yatırılmadığı gerekçesiyle İİK’nın 133. maddesi gereğince 22.01.2014 tarihinde ihalenin kaldırıldığını, taşınmaz ihalesinin müvekkilinden sonra en yüksek bedeli teklif eden … İnş. Gıda San ve Tic Ltd Şti’ne kaldığını, müvekkilinin davalı bankanın elden yatırdığı teminatla ilgili düzenlemiş olduğu dekonta uygun olarak gerekli bilgilere göre eft işlemini yaptığını, daha önce aynı şekilde yapmış olduğu tüm EFT’ler ile yine aynı şekilde 20/01/2014 tarihinde göndermiş olduğu EFT de icra müdürlüğü hesaplarına aktarılmış olmasına rağmen 17.01.2014 tarihli 12.000 TL’lik EFT davalı bankanın kusuru ile süresi içerisinde icra müdürlüğü hesabına aktarılmadığı için müvekkiline yapılan taşınmaz ihalesinin kaldırıldığını, ihalenin kaldırılması kararı ile ilgili İstanbul Anadolu 13. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2014/69 Esas sayılı dosyasıyla şikayet yoluna başvurulmuşa dai mahkemece şikayetin reddedildiğini, taşınmaz ihalesinin davalının kusuru sebebiyle kaldırılmış olması nedeniyle müvekkilinin maddi ve manevi zararlarının söz konusu olduğunu, müvekkiline satış bedeli iade edilirken kendisinden sonra en iyi teklif ile ihale bedeli arasındaki 1.000 TL’lik fark mahsup edilerek iade yapıldığını, ayrıca müvekkilinin ihale ile alıcısı durumuna geçtiği taşınmazın mülkiyetini kaybettiklerini, taşınmazın dava tarihindeki değeri ile ihale bedeli arasındaki farkın müvekkilinin maddi zararını oluşturduğunu beyanla müvekkilinin uğramış olduğu zararlardan şimdilik 11.000 TL maddi ve 10,000 TL manevi olmak üzere toplam 21,000 TL’nin davalı bankadan tahsiline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 10/07/2017 tarihli ıslah dilekçesi ile; talep edilen miktarı 189.000 TL maddi zarar ve 4.628 TL işlemiş faiz miktarının ilavesiyle 214.628 TL’ye artırmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; banka uygulaması geregi bankaya gönderilen EFT’lerin hesap numarası alıcı ismi uyuşması ile merkez tarafından otomatik hesaba geçildiğini, hesap numarası yada alıcı ismi hatalı olan EFT’lerin ilgili şubenin eşleşmeyen EFT’ler havuzuna düştüğünü, davacı bankanın Anadolu Adalet Sarayı Şubesi alıcı adına Kasa Emanet Hesabı yazmak suretiyle 16.01.2014 tarihinde 50.000 TL ve 20.01.2014 tarihinde 12.000 TL’lik EFT yaptığını, söz konusu EFT’lerin alıcı adına İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü yazılması gerekirken Kasa Emanet Hesabı yazıldığını ve Anadolu Adalet Sarayı Şubesinin eşleşmeyen eftler havuzuna düştüğünü, bu EFT’lerin de iade edilmesi gerekirken şube personeli tarafından icra hesabı olduğu fark edilerek inisiyatif kullanıldığını ve davacı müşterinin mağdur olmaması için havuzda bekleyen EFT’nin hesaba geçtiğini, davacının yapmış olduğu 17.01.2015 tarihli 12.000 TL’lik EFT’nin alıcı ile hesap numarasının uyumsuz olması nedeniyle, hesabın icraya ait olduğu fark edilemediğinden müvekkili banka mevzuatı doğrultusunda ilgili hesaba iade edildiğini beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi’nin 07/07/2020 tarih ve 2015/146 Esas 2020/436 Karar sayılı kararında; “… Tüm dosya kapsamı, tarafların iddiaları, savunmaları, toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporları bir bütünlük içinde değerlendirildiğinde, davacının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyasından satışı yapılan, İstanbul İli, Çckmeköy İlçesi, .. ada, … parsel sayılı, … (…) Mahallesi … Blok (…) nolu taşınmazın ihalesine katıldığı, yapılan ihale sonunda taşınmazın 151.000,00-TL bedelle davacıya satışının yapıldığı, davacı tarafından ihale bedelinin icra müdürlüğünün hesabına 46.000,00-TL teminattan mahsup, 16/01/2014 tarihinde 50.000,00-TL, 17/01/2014 tarihinde 43.000,00-TL, 17/01/2014 tarihinde 12.000,00 TL olarak gönderildiği, EFT yolu ile gönderilen 12.000,00-TL’nin icra müdürlüğünün hesabına geçmemiş olması nedeniyle davacının hakkını kaybettiği, bu nedenle uğradığını iddia ettiği maddi ve manevi zararı davalı bankadan talep ettiği anlaşılmıştır. Dosyanın incelenmesinde, satışa konu taşınmazın satışa esas olacak şekilde yapılan kıymet takdirinin 230.000,00-TL olarak yapıldığı, bu kıymet takdirinin kesinleştiği ve taşınmazın 230.000,00-TL üzerinden satışa çıkarıldığı, ihale tarihinde taşınmazın henüz tamamlanmamış olduğu görülmüştür. Her ne kadar atanan bilirkişiler tarafından taşınmazın ihale tarihindeki değeri 510.000,00-TL olarak belirlenmişse de, satışa esas olmak üzere tespit edilen ve kesinleşen kıymet takdirinde taşınmazın değerinin 230.000,00-TL olarak belirlendiği göz önünde bulundurulduğunda, taşınmazın değerinin bu tutardan daha fazla olduğu kabulü üzerinden tazminat yargılaması yapılması mümkün değildir. Zira davacı, taşınmazın değerini 230.000,00-TL olduğunu görerek ve bu beklentiyle ihaleye girmiş, icra müdürlüğü de bu tutarı esas alarak satış işlemi yapmıştır. Diğer yandan, her ne kadar alınan raporlarda davalı banka tam kusurlu olarak kabul edilmişse de, gönderilen hesap numaralarının İstanbul Anadolu … İcra Müdürülüğü’ne ait olmasına rağmen davacının yaptığı EFT gönderilerinde alıcı kısmına kasa emanet hesabı yazılmış olduğu, davalı bankanın bir gün önce aynı şekilde yapılan 50.000,00-TL tutarındaki EFT işlemini eşleştirmiş ve gerçekleştirmiş olmasının davacıda bu hususta güven sağladığı düşünülebilecekse de, davalı bankanın büyüklüğü ve işlem hacminin çokluğu göz önünde bulundurulduğunda, banka çalışanlarından birisinin bu eşleştirmeyi yapmış olmasının bütün banka çalışanlarının aynı eşleşmeyi yapma mecburiyeti altında bırakmayacağı, davacının özenli davranarak alıcının adını doğru bir şekilde yazma yükümlülüğünün bulunduğu, EFT işleminin 10 günlük sürenin son günü ve EFT saatinin sona ermesine yakın bir zamanda yapılmış olmasının da zararın meydana gelmesinde yani EFT işleminde çıkan sorun nedeniyle sürenin dolması ve ihalenin düşmesinde etkili olduğu göz önünde bulundurulduğunda, zararın meydana gelmesinde davacının kusursuz olduğunun söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır. Davalı tarafından ıslahla zamanaşımı defi ileri sürülmüştür ancak, taraflar arasındaki ilişkinin TBK. m. 555 ve devamı maddelerinde düzenlenen havale sözleşmesi olması nedeniyle TBK. m. 146’daki on yıllık zamanaşımına tabi olduğundan davacının talebinin zamanaşımına uğramadığı sonucuna varılmıştır. Mahkememizce alınan 09/01/2020 tarihli raporda, harçlar ve vergilerle birlikte taşınmazın davacıya maliyetinin 181.789,19-TL olacağı belirtilmiştir. Taşınmazın satışa esas olmak üzere belirlenen değerinin 230.000,00-TL olduğu göz önünde bulundurulduğunda, toplam zararın 48.210,81-TL olduğu tespit edilmiş, bu tutar üzerinden davacının kusur durumu ve dosya kapsamı dikkate alınarak TBK. m. 52 gereği %40 oranında hakkaniyet indirimi yapılmak sureti ile 28.926,48-TL’nin ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, taraflar arasındaki ilişki havale sözleşmesi ilişkisi olduğundan, temerrüt gerçekleşmediğinden ve dava dilekçesinde faiz talep edilmediğinden davacının faiz talebinin ve fazlaya dair talebinin reddine karar verilmiştir. Manevi tazminat talebi yönünden ise, mevcut dosya kapsamı ve toplanan deliller itibariyle, davacı tarafın ihale konusu taşınmazı davalının kusuru nedeniyle satın alamamış olması sonucu manevi olarak zarara uğradığı yönünde mahkememizde yeterli kanaat oluşmadığından, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; yerel Mahkemenin, bilirkişi raporlarında taşınmazın ihale tarihindeki değeri 510.000 TL olarak belirlenmiş olmasına rağmen satışa esas olmak üzere tespit edilen 230.000 TL kıymet taktir raporunu esas aldığını, bu kararın usule ve kanunlara aykırı olduğunu, hakimin hukuki konularda bilirkişilerin tespitleriyle bağlı olmadığını, taşınmazın değerinin tespitinin teknik bir konu olduğunu, teknik bilirkişi heyetinin 24.05.2017 tarihli raporlarında mahalde yaptıkları keşif sonucunda taşınmazın ihale tarihindeki değerini 510.000 TL olarak tespit ettiğini, kıymet takdirinin satış işlemine esas olarak yapılan bir işlem olduğunu, kıymet takdirinin 02 Mayıs 2013 tarihinde yapıldığını, ihale tarihi itibariyle taşınmazın değerinin kıymet takdirinde belirlenen meblağ olamayacağının, taşınmazın değerinde artış olacağının açık olduğunu, Yerel Mahkeme tarafından taşınmazın ihale tarihindeki değerinin, kıymet takdirinde belirtilen değer olarak kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, teknik bilirkişi kurulu raporunda müvekkilinin maddi zararının, icra müdürlüğü satışında müvekkilinin ihaleye vermiş olduğu bedel ile taşınmazın ihale tarihindeki rayiç bedeli arasındaki fark olarak tespit edildiğini, bilirkişi heyetinin sonraki raporlarında müvekkilinin zararı konusunda teknik bilirkişi heyeti raporundaki tespitlere katıldıklarını beyan ettiklerini, hem teknik bilirkişi kurulu raporunda, hem de dosyada daha sonra hazırlanan bilirkişi kurulu raporlarında müvekkilinin zararının taşınmazın ihale tarihindeki rayiç bedeli olan 510.000 TL’lik bedele göre tespit edildiğini, mahkemenin kıymet takdir raporunu esas alarak kurduğu hükmün hatalı olduğunu, Mahkemenin kararında, müvekkilinin EFT işlemini 10 günlük sürenin son günü yapması sebebiyle kusurlu olduğunun belirtildiğini, bu karara katılmanın mümkün olmadığını, 10 günlük sürenin kanunen tanınmış bir süre olduğunu, müvekkilinin son gün ödeme yapmasının kanunen kendisine tanınmış sürenin kullanımı olduğunu ve bu sebeple müvekkiline hiçbir kusurun atfedilemeyeceğini, dosyada hazırlanan bütün bilirkişi raporlarında davalı bankanın kusurunun tespit edildiğini, bilirkişi raporlarının hiçbirinde müvekkiline atfedilecek bir kusurun belirtilmediğini, buna rağmen müvekkilinin zararın doğmasında kusurlu olduğu kabul edilerek hükmedilen miktardan %40 gibi fahiş bir oranda takdiri indirim yapılmasının kabul edilemeyeceğini, davalı bankanın kusuru hususunda, bilirkişi heyetinin hem kök raporda hem ek raporda aynı tespitte bulunduğunu, heyet raporlarında; talimat emirlerinin açıklamasında her ne kadar “kasa emanet hesabı” yazsa da alıcı hesap numarası olarak İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü ıban numarasının yer aldığını, ihale bedeli olarak icra dairesine ödenmek üzere aynı açıklama ile gönderildiğini, 50.000 TL ve 46.000 TL tutarlı ödemelerin gerçekleştirildiğini ancak 12.000 TL tutarlı ödemenin gerçekleştirilmediğinin tespit edildiğini, bilirkişi heyetinin bu sebeplerle davalı bankayı kusurlu bulduğunu, dosyadaki tüm aksi yöndeki bilirkişi kurulu raporlarına karşılık yerel Mahkemenin harici değerlendirmeyle müvekkilinin kusurlu olduğu yönündeki değerlendirmesinin usule aykırı olduğunu, yerel Mahkemenin ıslah tarihinden itibaren faize hükmetmiş olmasının usule aykırı olduğunu, ıslah dilekçesi ile geriye yönelik birikmiş faiz talepleri belirtilip faiz yönüyle taleplerinin de ıslah edildiğini, buna göre dava dilekçesindeki kısmi talepler açısından dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi gerekirken tüm talepler bakımından ıslah tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmiş olmasının usule aykırı olduğunu, yerel Mahkemenin kararında davalının talep ve itirazlarını da aşacak nitelikte re’sen değerlendirmeler yapmak suretiyle hüküm kurduğunu, davalının talep ve itirazlarında yer almayan hususların Mahkeme tarafından re’sen değerlendirmeye alınarak müvekkili aleyhine hüküm oluşturulmasının taleple bağlılık ilkesine aykırılık oluşturduğunu, dava dosyasında toplamda 5 defa bilirkişi raporu alındığını, yerel Mahkemenin bilirkişi kurulu raporlarından hiçbirini dikkate almayarak dosyadaki diğer bilgi ve belgelerden kendi yaptığı değerlendirmeler ile sonuca gittiğini, yapılan her bilirkişi incelemesinin, yargılama giderlerinin artmasına sebebiyet verdiğini, dosyadaki mevcut bilgi ve belgeler mahkemenin hüküm kurmasına elverişli ise, bu kadar bilirkişi incelemesinin neden yaptırıldığını, eğer bu bilirkişi incelemeleri gereksiz yere yapılmışsa müvekkilinin yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasının hakkaniyete aykırı olduğunu beyanla yerel Mahkeme kararının bozularak kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; T.C. Merkez Bankası Ödeme Sistemleri İşletim Kurallarının 25. maddesinin a ve c bendi hükümleri gereği işlem yapan müvekkili bankanın, mevzuata uygun işlem yapmış olması nedeniyle kusurlu görülmesinin kabul edilemeyeceğini, T.C Merkez Bankası Ödeme Sistemleri İşletim Kuralları’nın “Katılımcının mesaj alıcı olarak yükümlülükler” başlığını taşıyan 25. maddesinin a bendine göre; mesaj alan katılımcı (banka), mesajda yer alan alıcı müşteri bilgilerini (ad, soyad, ve hesap numarası veya T.C kimlik numarası/vergi kimlik numarası) doğrulamak, c bendine göre ise, hesaba yapılan ödemelerde, hesap numarasının geçerli olmadığı ve/veya katılımcı doğrulama uygulamalarından geçememiş mesajlarda gelen ödemeyi iade talep mesajına gerek olmadan uygun iade kodu ve açıklaması ile bekletmeksizin iade etmek yükümlülüğünü taşıdığını, davanın konusunu teşkil eden, davacı tarafından 17.01.2014 tarihinde saat 14:34’de yapılan 12.000 TL tutarındaki EFT işleminde, alıcı hesap iban numarası belirtilerek alıcının adı soyadı kısmına “Kasa Emanet hesabı” yazıldığını, T.C Merkez Bankası Ödeme Sistemleri İşletim Kuralları’nın “katılımcının mesaj alıcı olarak yükümlülükler” başlığını taşıyan 25. maddesinin a bendine göre alıcı müşteri bilgilerini (ad, soyad, ve hesap numarası veya TC kimlik numarası/vergi kimlik numarası) doğrulama yükümlülüğü gereğince yapılan işlem sonucunda, EFT mesajında belirtilen hesabın sahibinin İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü olduğu halde mesajın alıcının adı soyadı kısmında “İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü” yazması gerekirken “Kasa Emanet hesabı” yazdığından doğrulamanın gerçekleşmediğini ve söz konusu EFT’nin sistemsel olarak müvekkili banka şubesinin eşleşmeyen EFT’ler havuzuna düştüğünü, müvekkili bankanın T.C Merkez Bankası Ödeme Sistemleri İşletim Kuralları’nın c bendi gereğince ödemeyi iade talep mesajına gerek olmadan uygun iade kodu ve açıklaması ile bekletmeksizin aynı gün mesai saati içinde olacak şekilde, saat 16:07’de iade ettiğini, EFT tutarının davacının hesabına mesai saatinden sonra saat 17:47’de iade edilmesinin müvekkili bankayla bir ilgisi bulunmayıp, EFT sisteminden veya davacının EFT’yi gönderdiği kendi bankasının sisteminden kaynaklı olduğunu, davacının iş davaya konu talebi 17.01.2014 tarihinde yapılan 12.000 TL tutarındaki EFT’nin müvekkili banka tarafından hesabına iade edilmesi işleminden kaynaklı zararının tazminine yönelik olup, bu davada yalnızca zarar ile illiyet bağı olduğu iddia edilen EFT’nin iade edilmesi işleminde hukuka aykırılık olup olmadığının, iade işleminde müvekkili bankanın kusuru olup olmadığının incelenmesi gerektiğini, müvekkili bankanın daha evvel yapmış olduğu davanın konusu olmayan bir EFT işlemini örnekseyerek değerlendirme yapılmasının kabul edilemeyeceğini, davanın konusunu teşkil eden, talep edilen zarar ile illiyet bağı kurulmaya çalışılan işlemin davacı tarafından 17.01.2014 tarihinde saat 14:34’de yapılan 12.000 TL tutarındaki EFT işleminin, T.C Merkez Bankası Ödeme Sistemleri İşletim Kuralları’nın “Katılımcının mesaj alıcı olarak yükümlülükler” başlığını taşıyan 25. maddesinin a ve c bentleri gereğince gönderici davacıya iade edilmesi işlemi olup, söz konusu işlemin hukuka ve Bankacılık mevzuatına uygun olduğunu, davacı tarafından İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün müvekkili bankanın Anadolu Adalet Sarayı/İstanbul Şubesi nezdindeki TR… nolu hesabına 07.01.2014 tarihinde 46.000 TL’nin elden yatırıldığını, davacıya bir örneği verilen makbuzda hesap sahibinin İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü olarak belirtildiğini, davacı tarafından 17.01.2014 tarihinde 43.000 TL’nin müvekkili bankanın Libadiye Şubesi’nden İcra Müdürlüğünün aynı hesabına havale yoluyla gönderildiğini, davacıya verilen makbuz örneğinde hesap sahibinin İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü olarak belirtildiğini, davacının müvekkili banka tarafından kendisine verilen makbuz örneklerinde hesap sahibi olarak İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü yazdığı halde gerekli dikkat ve özeni göstermeksizin, makbuzlarda hesap rumuzu olarak belirtilen “Kasa Emanet Hesabı” rumuzunu göndermiş olduğu EFT’lerde alıcı ad ve soyadı olarak yazdığını, bankalar nezdinde açılan bir hesabın, bir gerçek veya tüzel kişi adına açılabileceğini, “Kasa Emanet Hesabı” adına bir hesap açılamayacağını, bunun ancak banka nezdinde hesap sahibine ait birden fazla hesabın olması halinde, hesaba verilen bir adlandırma olabileceği hususlarının orta zekalı makul bir insanın bileceği ve bilmesi gereken hususlar olduğunu, davacı tarafından gerekli dikkat ve özen gösterilmeden, bu şekilde alıcı ad soyad kısmına “Kasa Emanet Hesabı” yazılarak gönderilen 16.01.2014 tarihli 50.000 TL tutarındaki EFT’nin T.C Merkez Bankası Ödeme Sistemleri İşletim Kuralları’nın 25. maddesinin a bendi gereğince doğrulama gerçekleşmediğinden müvekkil banka şubesinin eşleşmeyen EFT’ler havuzuna düştüğünü, söz konusu EFT anılan mevzuatın c bendi gereğince iade edilecekken, şube personelinin insiyatifi ile İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü hesabına alacak kaydedildiğini, davacının dikkatsiz ve özensiz davranarak, alıcı bilgilerini yanlış yazmak suretiyle göndermiş olduğu bir EFT’yi şube personelinin kendi insiyatifiyle icra müdürlüğü hesabına intikal ettirmiş olmasının, bu işlemden sonraki tüm işlemlerde müvekkili bankanın aynı şekilde insiyatif alarak işlem yapması zorunluluğunu doğurmadığını, bilirkişi raporunda, eksik bilgi ile düzenlenmiş olan 50.000 TL tutarlı EFT işleminin 16.01.2014 tarihinde icra hesabına banka şubelerince inisiyatif kullanılarak alacak olarak kaydedilmiş olması nedeniyle sonraki günlerde yine eksik bilgi ile EFT yapıldığında, icra müdürlük hesabına alacak kaydedilmesi gerektiği sonucuna varıldığını, bu kanaate varılarak bankanın kusurlu sayılmasının objektif bir değerlendirme olmadığını, her gün binlerce bankacılık işleminin yapıldığı ve bu işlemlerin yalnızca bir kısmını teşkil eden EFT işlemlerinin yoğunlukla gerçekleştirildiği bir banka şubesinden, EFT göndericilerinin dikkatsiz ve özensiz bir biçimde EFT işleminde alıcı bilgilerini yanlış, eksik veya hatalı göstermelerinden kaynaklı problemleri insiyatif alarak çözmesini, EFT işlemini tüm detayları ile incelemesini, denetlemesini ve karar vermesini beklemenin hayatın olağan akışına uygun olmadığını, banka şubesinin böyle bir yükümlülüğünden söz edilemeyeceğini, Bilirkişi raporunda yer alan, müvekkilİ bankanın tüm taşınmaz ihalelerinin İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nde yapıldığını bilebilecek durumda olduğunu ve EFT açıklamasında “… Dosya: … … Blok … nolu dairenin ihale bedeli” açıklaması bulunduğundan bahisle müvekkili bankanın kusurlu olduğu değerlendirmesinin kabul edilemez olduğunu, her gün binlerce bankacılık işleminin yapıldığı ve bu işlemlerin yalnızca bir kısmını teşkil eden EFT işlemlerinin yoğunlukla gerçekleştirildiği bir banka şubesinin, gelen EFT ve havalelerin ne için geldiğini, benzer ödemelerin daha önce gelip gelmediğini, gelmiş ise bunların hesaba mı alındığını, yoksa iade mi edildiğini, gelen ödemenin süreli bir işlemin ödemesi olup olmadığını tespit etmesinin beklenemeyeceğini, bilirkişi heyeti tarafından davacının kusuru olup olmadığı yönünde herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, davacının zararının tamamiyle kendi kusurlu davranışlarından kaynaklandığını, EFT bir bankadan diğerine TL cinsinden anlık ve gerçek zamanlı olarak ödeme gönderilmesini sağlayan elektronik ödeme sistemi olup, bu ödeme sisteminde ödemenin hesaba geçmesi için belli şartlara uygun olması gerektiğini, alıcı hesabın numarasının ve bu numaranın sahibi olan gerçek kişide ad/soyad, tüzel kişide alıcı unvanı bilgisinin doğru olarak mesaja yazılmış olmasının temel koşul olduğunu, bu temel koşullardan birini sağlamayan işlemlerin gerçekleşmeyebileceğini, bunun sorumlusunun da bu şartları yerine getirmeyen talep sahibi olacağının açık olduğunu, EFT yoluyla yapılan işlemin ilgili İcra Müdürlük hesabına süresi içinde geçip geçmediğini teyit etmesi gereken kişi, İcra Müdürlüğü hesabına ihale bedelini kendisine verilen süre içinde yatırma yükümlülüğü bulunan davacı olup, bu yönden de kusurlu davrandığını, davacının yapmış olduğu EFT’nin takibini yapmadığını, işlemi süresi içinde düzeltme imkanı varken düzeltmediğinden kendi kusurunun sonuçlarına katlanmak durumunda olduğunu, davacının 17.01.2014 Cuma günü müvekkili bankanın Libadiye Şubesinden 43.000 TL’yi doğrudan icra müdürlük hesabına havale yoluyla yatırdığını, ihale bedeli için kalan 12.000 TL yi ise bu işleminden yaklaşık 40 dakika sonra EFT yoluyla ödemek istediğini, davacının kendisi için bu kadar önemli olduğunu iddia ettiği bu ihale için kalan bedeli müvekkili banka şubelerinden doğrudan icra müdürlük hesabına yatırması mümkünken yanlış içerikle düzenlediği EFT’yle ödeme yapmasının kusurlu bir davranış olduğunu, davacı tarafından ihalenin kaldırılmasına ilişkin icra müdürlüğü işlemine karşı şikayet yoluna başvurulmuşsa da, İstanbul Anadolu 13. İcra Hukuk Mahkemesinin 2014/69 Esas sayılı dosyasından verilen karara karşı kanun yollarının tüketilmediği tespit edilmiş olup, davacının kusurlu olduğunu, davada talep edilen zararın kaynağını teşkil eden ihalenin yapıldığı İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası celb edilip incelenmeden, zararın doğup doğmadığı veya zararın miktarının ne kadar olduğu yönünde yapılan hiçbir değerlendirmenin doğru kabul edilemeyeceğini, davacı tarafından işbu dava ile talep edilen zararın kaynağını teşkil eden ihalenin yapıldığı İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası celp edilmeden ve incelenmeden rapor düzenlendiğini, bilirkişi raporundaki zarar hesaplama biçiminin kabul edilemeyeceğini, davacıya ihale edilen ve davacı tarafından ihale bedelinin süresinde ödenmemesi nedeniyle ihalesi kaldırılan taşınmaz İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından 230.000 TL muhammen bedel üzerinden satışa çıkarılmışken, dava dosyasından alınan teknik bilirkişi raporunda taşınmazın ihale tarihi itibariyle değerinin 510.000 TL olarak tespit edilmesi ve bu çelişkili değer tespitleri görmezden gelinerek zarar hesabı yapılmasının mümkün olmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, davacının ihalenin kaldırılmasından doğan zararının en fazla muhammen bedeli 230.000 TL olan taşınmazı 181.789,19 TL’ye mal edebilecekken bundan mahrum kalması olarak değerlendirilebileceğini, bilirkişi raporunda davaya konu gayrimenkulün dava tarihindeki ihale tutarı ile 2017 yılında hazırlanan gayrimenkul değerleme raporundaki değer artışı dikkate alınıp tazminat tutarına ilişkin değerlendirme yapıldığını, ihale tutarından davacıya iade edilen 150,000 TL’nin getirisinin (faiz geliri elde edilmesi ,başka bir gayrimenkul alınması, altın veya yabancı para birimlerine yaptığı yatırım ile elde ettiği / edeceği getiri) dikkate alınmadığını, basitçe ve düz bir mantıkla, ihale kaldırılmasaydı taşınmazın davacıya maliyeti ile dava dosyasından alınan bilirkişi raporuna göre tespit edilen taşınmazın ihale tarihindeki değeri arasındaki farktan müvekkili bankanın sorumlu tutulmasının kabul edilemeyeceğini, kısmi davada zamanaşımı yalnızca dava edilen kısım yönünden kesilip, henüz açılmayan (saklı tutulan) ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için işlemeye devam edeceğinden, davacı vekili tarafından zamanaşımı süresi içinde ıslah edilmeyen kısmın zamanaşımına uğradığını, bilirkişi raporundaki hesaplamaya bu yönden de itiraz ettiklerini, Mahkeme huzurundaki işbu davanın kısmi dava olarak açıldığını, kısmi davalarda, zamanaşımının yalnızca dava edilen kısım yönünden kesileceğini, henüz açılmayan ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımının işlemeye devam edeceğinin Yargıtay kararlarıyla sabit olduğunu, davacı vekili tarafından zamanaşımı süresi içinde ıslah edilmeyen kısmın zamanaşımına uğradığını, 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu’nun haksız eylemlerde zamanaşımına ilişkin 72.maddesinin, “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” hükmünü içerdiğini, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından 22.01.2014 tarihinde verilen karar ile, davacının ihale bedelini verilen süre içinde yatırmamış olması sebebiyle ihale İİK madde 133 gereğince kaldırılmış olup, işbu davaya konu tazminat istemine konu zararın bu tarih itibariyle doğduğunun kabul edilmesi gerektiğini, dava kısmi dava şeklinde 22.01.2014 tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımı süresi içinde olacak şekilde 28/01/2015 tarihinde açılmış ise de, fazlaya ilişkin ıslah talebinin 10/07/2017 tarihinde yani zamanaşımı süresi geçtikten sonra yapıldığını, davacı vekilinin ıslah ettiği tutar yönünden tazminat istemi zamanaşımına uğramış olup, müvekkil bankadan talep edilemeyeceğini, 29.01.2020 tarihli ıslah dilekçesiyle taraflarınca davacı vekilinin ıslah talebiyle ilgili verilen cevapta ıslahın kabul edilmediği yönündeki savunmalarını ıslah ederek ıslaha karşı zamanaşımı def’inde bulunduklarının dikkate alınması ve zaman aşımına uğrayan talep konusunun reddine karar verilmesi gerektiğini, Resmi Gazetede 25.12.2017 tarihinde yayınlanan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11. maddesi ile 6219 sayılı … Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununa eklenen 5. madde gereği işbu istinaf başvurusunun harçsız yapılmasını talep ettiklerini beyanla İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07.07.2020 tarih ve 2015/146 Esas sayılı kararının kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, bankacılık işlemlerinden kaynaklanan tazminat talebine ilişkindir. Davacı taraf, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile satışa çıkarılan taşınmazın ihalesini kazandığını, ihale bedelini EFT’ler ile yatırdığını ancak davalı banka tarafından yapılan son EFT’nin icra müdürlüğü hesabına geçirilmemesi ve hesabına iade edilmesi nedeniyle, süresi içerisinde bedeli yatırılmayan ihalenin iptal edildiğini beyan ederek uğradığı zararın tazminini talep etmiş, davalı taraf EFT işleminde alıcı adının yanlış yazıldığını, İBAN ve alıcının uyuşmaması nedeniyle bankacılık mevzuatı uyarınca EFT bedelinin davacıya iade edildiğini, herhangi bir kusurunun olmadığını beyan ederek davanın reddini savunmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karara karşı her iki taraf vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dosya kapsamında; İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile satışa çıkarılan İstanbul İli, … İlçesi, … ada, .. parsel sayılı, … Mahallesi, … Blok, … nolu taşınmazın 07.01.2014 tarihinde 151.000 TL bedelle davacıya ihale edildiği, davacı tarafından 07.01.2014 tarihinde davalı banka şubesinden 46.000 TL ihale teminatının yatırıldığı, icra müdürlüğünün davalı nezdindeki … İBAN numaralı hesabına 16.01.2014 tarihinde 50.000 TL’nin, 17.01.2014 tarihinde ise 12.000 TL’nin EFT ile gönderildiği, alıcı bilgisine kasa emanet hesabı yazıldığı, 12.000 TL’nin icra müdürlüğünün hesabına geçirilmeyip davacıya iade edildiği, ihale bedelinin 10 günlük süre içerisinde yatırılmaması sebebiyle davacı yönünden iptal edildiği ve taşınmazın bir sonraki alıcıya ihale edildiği sabittir. Yapılan işlem niteliği itibariyle TBK’nın 555. maddesinde düzenlenen havaledir. TBK’nın 555. maddesinde havale; havale edenin, kendi hesabına para, kıymetli evrak ya da diğer bir misli eşyayı havale alıcısına vermek üzere havale ödeyicisini, bunları kendi adına kabul etmek üzere havale alıcısını yetkili kıldığı bir hukuki işlem olarak tarif edilmiş olup, havaledeki üçlü borç ilişkisinin taraflarını havale eden, havale alıcısı ve havale ödeyicisi oluşturmaktadır. Banka hesapları üzerinden yapılan EFT işlemleri ile ilgili olarak, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Ödeme Sistemleri İşletim Kuralları’nın “Katılımcının Yükümlülükleri” başlıklı 5. Bölüm madde 25’de; mesajı alan katılımcının (banka), mesajda yer alan alıcı müşteri bilgilerini (ad, soyad, hesap no, T.C kimlik no/Vergi no) doğrulamak, hesaba yapılan ödemelerde hesap numarasının geçerli olmadığı ve/veya katılımcı doğrulama uygulamalarından geçmemiş mesajlarda gelen ödemeyi uygun iade kodu ve açıklaması ile bekletmeksizin iade etmek ile yükümlü olduğu belirtilmiştir. Buna göre havale eden davacının, havale alıcısının ismini doğru bildirmesi gerekli olup, davalı bankanın yapılan EFT işleminde İBAN numarası ile alıcı isminin uyuşmaması nedeniyle gönderilen bedeli davacının hesabına iade etmesi doğru ise de, davacı tarafından aynı şekilde, aynı alıcı ismi ile yapılmış 50.000 TL’lik EFT işlemini icra müdürlüğünün hesabına aktardığı, yapılan bu işlemin hatalı olduğu ve bir güven kurumu olan davalı bankanın kendi hatalı işlemi ile davacıda, işlemin doğru yapıldığı yönünde bir inanç oluşturduğu, bu nedenle davacının sonraki EFT işlemini de aynı şekilde gerçekleştirdiği, buna göre her iki tarafın da meydana gelen sonuç yönünden kusurlu oldukları, Mahkemece takdiren belirlenen kusur oranlarının dosya kapsamına uygun olduğu anlaşılmıştır. Davacının ihale işleminin iptali nedeniyle zarara uğradığı şüphesiz olup, Mahkemece davacının zarar miktarının, taşınmazın, icra dosyasında kesinleşen kıymet takdiri bedelinden, ihale neticesinde ödeyeceği bedel ve masrafların indirilmesi ile bulunan tutara, davalının kusur oranının uygulanması suretiyle belirlenmesinde bir isabetsizlik yoktur. Yine Mahkemece, taraflar arasındaki hukuki işlemin TBK’nın 555. maddesinde düzenlenen havale sözleşmesi olduğu ve mezkur kanunun 146. maddesinde düzenlenen 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçerli olduğunun tespiti ile davalının zamanaşımı itirazının reddine karar verilmesi de usul ve yasaya uygundur. Dava kısmi dava olarak açılmış ve dava dilekçesinde işlemiş ve işleyecek faiz talep edilmemiştir. Davacı vekili 10.07.2017 tarihli dilekçesi ile talep sonucunu artırmış olduğundan yaptığı işlem HMK’nın 179. maddesi uyarınca kısmi ıslahtır. Dava dilekçesi ile talep edilmeyen faizin, kısmi ıslah ile talep edilmesi mümkün olmayıp, bu nedenle Mahkemece davacı adına hükmedilen tazminat miktarına ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmesi hatalı ise de, bu husus davalı tarafından istinaf sebebi yapılmadığı ve kamu düzeninden olmadığından davacı aleyhine karar verilmemiş ve davacının faize dava tarihinden itibaren hükmedilmesi gerektiğine dair istinaf sebebi reddedilmiştir. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının ayrı ayrı 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından ayrı ayrı yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 125,5‬0 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 3.293,28 TL istinaf karar harcından, davalı tarafından peşin olarak yatırılan 824,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.469,28 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa talep halinde iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/03/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.