Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/323 E. 2023/359 K. 02.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/323 Esas
KARAR NO: 2023/359 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/955 Esas – 2020/639 Karar
TARİHİ: 21/10/2020
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/03/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; taraflar arasındaki ürün satım ilişkisi kapsamında sipariş edilen ve ödemesi yapılan ürünlerin teslim edildiğini ancak kontrollerde ürünlerin hasarlı ve/veya bozuk olduğunu anlaşıldığından davalıya hemen ihbarda bulunduklarını, davalının tüm ayıpları kabul edip ürünleri iade almasına karşın, aradan bir yıl geçmesine rağmen ayıpsız malları teslim etmediğini, müvekkilinin ısrarı üzerine ödenen tutardan sadece 27.143,43 TL’lik ürün teslim edildiğini, geri kalan ürünlerin ise halen teslim edilmediğini, teslim edilen ürünlerin de anlaşma gereği paslanmaz çelikten üretilmesi gerekirken adi demir profilden üretilmiş olduğunu, ayrıca bu ürünlerin çelik fiyatından faturalandırıldığını, müvekkili tarafından ödeme için verilen çeklerin davalı tarafından paraya çevrildiğini, müvekkilince verilen çek bedellerinin %18 kdv’yi de kapsadığını ancak davalının teslim ettiği ürünlerin %8 kdv ile faturalandırıldığını, davalı tarafından ürünlerin teslim edilmemesi üzerine müvekkili tarafından mail gönderildiğini, maile istinaden davalının teslimatı yapacağını bildirdiğini ancak davalının adresine gidildiğinde ürünlerin hazır olmadığının görüldüğünü, davalının müvekkiline 29.499,73 TL borçlu olduğunu, bu nedenle hakkında icra takibi başlatıldığını beyanla teslim edilmeyen ürün bedellerinin iadesi için başlatılan takibe davalı şirketin itirazının iptaline, takibin devamına, davalı aleyhine asgari %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesi ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; taraflar arasındaki uyuşmazlığın öncelikle malların tesliminden doğduğunu ve bu konuda müvekkilinin kusurunun olmadığını, davacı yanca sipariş edilen 56 parça mobilyanın 18.11.2016 tarihinde teslim edildiğini, davacının belirttiği gibi teslim edilen ürünlerin tamamının hatalı olduğunun gerçeği yansıtmadığını, sadece kısmi kusur olduğunu, bunların da davacı yandan teslim alındıktan bir ay sonrasında eksiklikler giderilerek parça parça teslim edildiğini, ancak teslim edilemeyen mallar olduğunu, davacının geriye kalan malları teslim almadığı gibi müvekkiline ihtarname gönderdiğini, müvekkili tarafından davacıya gönderilen ihtarname ile malların 05.10.2017 tarihinde teslim alınmasının ihtar edildiğini, davacının malları teslim almayarak dava açmakla kötü niyetli olduğunu, halen malların müvekkilinin deposunda bulunduğunu, ayrıca davacı tarafından yapılan ayıp ihbarının da süresinde olmadığını beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesinin 21/10/2020 tarih 2017/955 Esas 2020/639 Karar sayılı kararında;”…Somut olayda, davalı borçlu davacı alacaklının malları teslim almaktan kaçındığını savunmuştur. Nitekim, 29/09/2017 günlü cevabi noter ihtarında da eksikleri giderdiklerini ancak davacının gelip teslim almadığını belirterek 05/10/2017’de teslim alınmasını önermiştir. Alacaklının temerrüdü TBK’nın 106. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, alacaklının temerrüdünün gerçekleşebilmesi için ifanın usulü dairesinde önerilmesi ve alacaklının bu ifa önerisini haklı bir neden olmaksızın reddetmiş olması gerekir. Yine alacaklının temerrüdünün varlığının kabulü halinde de TBK’nın 107. maddesi hükmü uyarınca borçlu borcun konusu, bir şeyin teslimi ise “tevdi” ile borcundan kurtulabilir. Bu kapsamda ayıpsız ve hasarsız malları davacıya teslim etmeye çalıştığını ancak davacının kabul etmeyerek alacaklının temerrüde düştüğünü ve usulü dairesinde tevdiye çalıştığını davalı satıcının ispat etmesi gerekir. (Yargıtay 11. HD 2009/13601 E. 2011/6724 K. 02.06.2011) Eldeki davada ise, 29/09/2017 cevabi ihtarnamede davalı satıcı tarafından 05/10/2017 tarihinde kalan malları davacının teslim alınması yönünde ihtarname gönderilmiş olup, bu ihtarnamenin içeriği davacının da kabulündedir. Ancak bu noktadan sonra 05/10/2017 tarihinde haklı nedenle teslim almaktan kaçındığını davacı alıcı ispatlamakla mükelleftir. Dava dilekçesinin 3. sayfa 18. bendinde soyut olarak davalı satıcının aylardır müvekkilini oyaladığı ileri sürülmüştür. Ne var ki, 05/10/2017 tarihinde teslim önerisine neden uyulmadığı, hangi gerekçe ile ayıpsız olduğu ileri sürülen malları teslim almaktan kaçındıkları davacı tarafından net delillerle ortaya konulamamıştır. Yani davacı alıcının, alacaklı temerrüdüne düştüğünün kabulü gerekir. Ancak, alacaklının temerrüde düşmesi borçlunun borçtan kurtulmasına ve borcun sona ermesine yol açmaz. TBK’da bu ihtimalde borçluya, borç konusunu ya da şartları varsa bunun sattırılması suretiyle bedelini tevdi ettirerek borçtan kurtulma olanağı tanınmıştır. Borçlu bu yollara başvurmadığı sürece, borcu ifa yükümlülüğü aynen devam edecektir. (Prof. Dr. Ahmet M. Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 15. Bası, Ankara 2012, s. 657) Davalı yan ödemesini peşin aldığı, teslim edilmeyen malları davacıya teslim ettiğini HMK’nın 200 vd maddelerine göre usulüne uygun yasal delillerle ispat etmesi, veyahut TBK’nın 106 ve TTK 23/1-b maddeleri gereğince tevdi ettiğini ortaya koyması gerekmektedir. Ne var ki, bu yönde ispat vasıtası getiremediği gibi, davacı alacaklının temerrüde düşmüş olması da davalıyı borcundan kurtarmayacağından fazla ödenen bedelin istirdadı amacıyla aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.” gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili ile davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; davacı taraf ile müvekkili şirket arasındaki sözleşme kapsamında KDV dahil 53.471,94 TL bedelli olan 56 parçadan oluşan mobilya siparişlerinin davacı tarafa 18.11.2016 tarihinde teslim edildiğini, davacı taraf teslim edilen malların tamamının ayıplı olduğunu iddia etmiş olsa da, bu malların sadece bir kısmının kusurlu olduğunun tespit edildiğini, tarafların karşılıklı anlaşması ile söz konusu eksik malların iadesinin sağlandığını ve teslim sırasında ayıplı olan malların kusurlarının bir ay içerisinde giderildiğini ve bu malların davacı tarafından teslim alınması için davacı yana bildirimde bulunulduğunu, davacı tarafın bu bildirime uymayarak teslime yanaşmadığını, bildirimin üzerinden 8 ay gibi bir süre geçtikten sonra 25.09.2017 tarihli ihtarnameyi keşide ettiğini, davacı tarafça 18.11.2016 tarihinde kendilerine teslim edilen malların bir kısmının kusurlu olduğu yönündeki bildirimin teslim tarihinden iki ay sonra yapıldığını, işbu mobilyaların niteliği gereği gözden geçirmek suretiyle ayıplı olan kısımları açıkça görülebilecekken davacı tarafın TBK madde 223 hükmüne aykırı davranarak üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmediğini, müvekkili şirketin iyi niyeti ile davacıyı mağdur etmemek adına malların iadesini sağlayıp bir ay içinde kusurlarını giderip malları teslim alınmak üzere hazır ettiğini, müvekkili şirketçe malların teslim alınabileceği hususundaki bildirimlere rağmen davacının söz konusu malları teslim almayarak edimini yerine getirmemesinin yanında, 03.02.2017 tarihinden bu yana işlemiş olan depo kira bedeli masraflarının müvekkilini mağdur ettiğini, bu durumda müvekkili şirketin malları korumak için yaptığı masrafların tazmininin gerektiğini, 29.09.2017 tarihli ihtarnameye cevaplarında bir kısmı ayıplı çıkması üzerine bir ay içinde kusurları giderilen malların 05.10.2017 tarihinde davacı tarafça teslim alınabileceği ihtar edilmiş olmasına rağmen davacı tarafın tekrardan teslim almaya yanaşmadığını, davacı tarafın ticari defterleri incelenerek ve taraflarınca yapılan itirazlar dikkate alınmayarak hazırlanan bilirkişi raporuna ettikleri itirazda davacı tarafından yaklaşık bir yıldır teslim alınmayan mobilyaların ve 18.11.2016 tarihinde teslimi yapılmış olan mobilyaların hepsinin eksiksiz ve hasarsız olduğunu, adi demir profilden üretilmediğinin davacı tarafın irsaliyelerinde yazılı olduğunu, söz konusu irsaliyelerin davacı tarafın kendi defterlerinin aksine senet hükmünde olduğunu ve davacı tarafın delil olarak kullanamayacağını bildirdiklerini, teslimden bu şekilde kaçan davacının yine alıcının borçlarının düzenlendiği TBK m.232 hükmünü ihlal ederek üzerine düşen edimi yerine getirmediğini, yerel mahkemece verilen kararda alıcının alacaklı temerrüdüne düştüğünün belirtildiğini, müvekkili şirketin 18.11.2016 tarihinde bir kısım malın kusurlu çıkmasından sonra bu kusurları giderip defaatle davacı tarafın bu malları teslim almasını bildirmiş olmasına rağmen davacı tarafın teslim almaya yanaşmayarak huzurdaki davayı ikame ettiğini, bu durumun hakkaniyetten uzak olup reddi gerektiğini beyanla yerel Mahkeme kararının kaldırılarak yeniden karar verilmek üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili katılma yolu ile istinaf dilekçesi ile; müvekkili şirket ve davalı arasında ticari ilişki bulunmakla, bu ilişki çerçevesinde müvekkili şirketin davalıya bir kısım ürün için sipariş vermiş ve verilen bu sipariş üzerine davalı tarafından üretilen 45.315,30 TL + KDV tutarındaki ürünler için, 18.11.2016 tarihinde KDV dahil ürün bedeli toplamı olarak 53.471,94 TL’nin davalıya 4 adet çek ile ödendiğini, müvekkilinin deposuna sevk edilen ürünlerin yapılan kontrollerin sonucunda tamamının ayıplı (hasarlı ve /veya bozuk) olduğunun tespit edildiğini, bunun üzerine yapılan bildirim sonucunda davalının da ayıpları kabul ederek ürünlerin tamamını iade aldığını ve müvekkiline iade faturası kestiğini, ürünlerin yenisinin gönderileceği sözünü verdiğini, ancak aradan 1 yıla yakın süre geçmesine rağmen verilen sözün tutulmadığını, davalının müvekkili şirketin siparişlerini uygun vasıflarla, hasarsız ve ayıpsız şekilde teslim etmediğini, aradan geçen sürede müvekkili şirkete 27.143,43 TL’lik ürün teslim edildiğini, kaldı ki; müvekkili şirket tarafından teslim alınan bir kısım ürünün karşılıklı anlaşma uyarınca davalı tarafından paslanmaz çelikten üretilmesi gerekirken adi demir profilden üretildiğini ve paslanmaz çelik fiyatından faturalandırıldığını, tüm bu süreçte iyi niyetle hareket eden müvekkili şirketin davalıya 11.08.2017 tarihinde ayrıntılı bir e-mail gönderdiğini ve en geç 15.08.2017 tarihine kadar söz konusu ürünlerin tam, eksiksiz ve ayıptan ari şekilde müvekkili şirkete teslim edilmesini ve her halde 4.531,52 TL KDV farkının ödenmesini, ürünlerin müvekkili şirkete teslim edilmemesi halinde, bedeli ile KDV farkı dahil olmak üzere toplam 36.940,37 TL’nin derhal ödenmesini, ürünlerin teslim edilmemesi ve bahsi geçen 36.940,37 TL’nin ödenmemesi halinde ise müvekkili şirketçe davalıya teslim edilen 15.08.2017 vadeli- 12.000 TL tutarlı, 10.09.2017 vadeli- 13.367 TL tutarlı ve 31.10.2017 vadeli- 13.367 TL tutarlı 3 adet çekin en geç 15.08.2017 tarihine kadar iade edilmesini talep ettiğini, bu e-maile istinaden davalı ürünleri teslim edeceğini bildirmişse de; davalının belirttiği tarihte ürünleri teslim almak için giden müvekkilinin malların hazır olmadığı bilgisini alarak geri dönmek zorunda kaldığını, bu hususun taraflar arasında imzalanan 18.08.2017 tarihli tutanakla sabit olduğunu, bu tarih itibariyle davalı borçlunun bir kez daha temerrüde düştüğünü, bunun davalının 2. borçlu temerrüdü olduğunu, hatta müvekkili tarafından verilen çeki de paraya çevirdiğini, bunu takiben müvekkili şirket tarafından davalıya Beyoğlu … Noterliği’nin 25.09.2017 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinin gönderildiğini, bu ihtarname ile davalının müvekkili şirkete 29.499,73 TL borcu bulunduğu, en geç 28.09.2017 tarihine kadar 31.10.2017 vadeli- 13.367 TL tutarlı çekin müvekkili şirkete iadesini ve kalan 16.132,73 TL’nin nakden ve defaten müvekkili şirketin banka hesabına ödenmesini talep ettiğini, davalı tarafın Kartal … Noterliği’nin 29.09.2017 tarihli ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile tüm yaşananları inkar ederken “bahsettiğiniz ürünler 05.10.2017 tarihinde firmamızda tarafınızca alınmak üzere hazır edilecek olup” demesinin aslında aylardır hazır olduğunu iddia ettiği ürünlerin halen hazır olmadığının, 05.10.2017 tarihinde hazır edileceğinin kabulü ve kanıtı olduğunu, müvekkili şirket hem sipariş ettiği ürünleri teslim alamadığını, hem de teslim alamadığı ürünlere ilişkin bedelleri ödemek suretiyle zarara uğradığını, davalının ise birden fazla kez temerrüde düştüğünü, bu itibarla müvekkilinin alacaklı temerrüdünün söz konusu dahi olmadığını, bunun üzerine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile icra takibine başlandığını, söz konusu davanın ise davalının bu takibe ilişkin haksız ve hukuki dayanaktan yoksun itirazının iptali amacıyla açıldığını, dolayısıyla ilk derece mahkemesinin verdiği itirazın iptali kararı yerinde olmakla davalının istinaf talebinin reddinin gerektiğini, müvekkili şirketin ayıp bildirimini süresinde yapmadığını kesinlikle kabul anlamına gelmemekle beraber bu hususun uyuşmazlığın konusuyla bir ilgisi olmadığını, davalının 03.02.2017 tarihinden bu yana işlemiş olan depo kira bedelinin tazminini istemekle söz konusu ürünlerin 03.02.2017’den beri hazır olduğunu iddia etmiş olduğunu, oysa bizzat avukat olarak tarafınca davalıya yollanan 11.08.2017 tarihli ihtar niteliğindeki elektronik posta üzerine tarafların bir araya geldiğini ve 18.08.2017 tarihli malların hazır olmadığına dair tutanak tuttuklarını, yani bir kez daha müvekkili şirket belirtilen tarihte malları teslim almak için gitmişse de ürünlerin hazır olmadığının söylenmesi üzerine teslim alamadan dönmek zorunda kaldığını, malların teslim alınamaması ve buna rağmen ürünlere ilişkin bedellerin ödenmesiyle zaten zarara girmiş olan müvekkilinin, eğer ürünler teslime hazır halde olsaydı, ürünleri teslim alacağında şüphe olmadığını, alacaklı temerrüdünün oluştuğunu kesinlikle kabul etmemekle beraber alacaklı temerrüdünün oluşması için bazı şartların meydana gelmesi gerektiğini, kanuna göre yapılacak veya alınacak şey usulü dairesinde kendisine sunulan alacaklı haklı bir sebep olmaksızın onu reddeder veya borçlunun borcunu ifa edebilmesi için daha önce kendisi tarafından yapılması gereken işlemlerden kaçınırsa mütemerrit addolunabileceğini, alacaklı temerrüdü konusunda doktrinde yapılan tanımlar ve açıklamalar dikkate alındığında mevcut durumda davalının kendisine düşen edimleri borcuna uygun olarak ifa etmediğini, davalının ayıplı ürünlerin telafisi amacıyla müvekkili şirkete teslim ettiği bir kısım ürünü paslanmaz çelikten üretmesi gerekirken adi çelik profilden ürettiğini, bunun da ürünlerin borca uygun olarak alacaklıya sunulmadığını gösterdiğini, davalının bir kısım ürünleri ise belirttiği teslim tarihinde hazır olmadığı için alacaklıya hiç sunmadığını, sonuç olarak alacaklı temerrüdünün oluşmadığını, alacaklı temerrüdünün oluştuğunu kabul etmemekle beraber, bir anlık alacaklı temerrüdünün oluştuğu düşünülecek olsa bile davalının bu iddiaya dayanarak borçtan kurtulmasının, borcun sona ermesinin mümkün olmadığını, davalının alacaklı temerrüdünün oluştuğu iddiasını ispat yükü altında olduğunu fakat bu yönde bir ispat vasıtası getirmediğini, ticari defterlerini incelemeye ibraz etmediğini, müvekkili şirketin haklılığının yazılı deliller ile ispat edildiğini, alınan 10.01.2019 tarihli bilirkişi raporu ile müvekkilinin alacağının tespit edildiğini, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında davalının haksız itirazının iptali talebinin Mahkemece yerinde bir kararla kabul edildiğini beyanla davalı tarafın istinaf itirazlarının reddine, karar gerekçesinde müvekkilinin alacaklı temerrüdüne düştüğüne ilişkin ibarenin çıkartılarak kararın düzeltilerek onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taşınır satışı nedeniyle ödenen ve karşılığında mal teslim edilmediği iddia edilen bedelin istirdadı için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı taleplerine ilişkindir.Davacı tarafından davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile cari hesaba ve faturaya dayalı olarak 29.499,73 TL alacağın tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatılmış, davalının süresi içerisinde borca ve ferilerine itirazı üzerine takip durmuş, davacı tarafından somut dava ile, taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında davalı tarafından, 53.471,94 TL bedelli fatura konusu olan malların, ayıplı olması sebebiyle iade alındığı ve tüm fatura bedeli ödenmesine rağmen yalnızca 27.143,43 TL mukabilinde mal teslim edildiği, ayrıca faturada %8 kdv yer almasına rağmen %18 kdv üzerinden bedel tahsil edildiği beyan edilerek itirazın iptali talep edilmiş, davalı tarafından malların deposunda hazır olduğu, davacıya teslim almasının ihtar edildiği ancak davacı tarafından teslim alınmadığından bahisle davanın reddi savunulmuş, Mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı her iki taraf istinaf başvurusunda bulunmuştur.Dosya kapsamına göre; taraflar arasında, davalı tarafından davacıya teslim edilen 18.11.2016 tarihli ve 53.471,94 bedelli faturaya konu malların ayıplı olması sebebiyle iade alındığı ve bir miktarının misli ile değiştirilerek yeniden teslim edildiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu nedenle davalı tarafça, davacının ayıp ihbar sürelerine uymadığına yönelik istinaf sebebi, uyuşmazlık kapsamında olmadığından yerinde görülmemiştir. Davalı tarafça sunulan iade irsaliyesi 02.02.2017 tarihli olup, bu tarih itibariyle ayıplı malların davalı tarafından iade alındığı anlaşılmaktadır. Davalı taraf cevap dilekçesinde 1 ay içerisinde ayıpların giderildiğini ve bir kısım malın teslim edildiğini beyan etmiştir. Davacı tarafından davalıya gönderilen 11.08.2017 tarihli mail ile, yalnızca 27.143,43 TL mukabilinde mal teslim edildiği, yapılan sözlü görüşmede 11.08.2017 tarihinde kalan malların teslim edileceğinin bildirildiği ancak bu tarih itibariyle de malların hazır olmadığı ve teslim alınamadığı bildirilerek, 15.08.2017 tarihine kadar söz konusu malların teslim edilmesi, aksi halde de ürün bedelinin ödenmesi ihtar edilmiş, 15.08.2017 tarihine kadar davalı tarafından malların teslime hazır halde bulundurulduğuna dair bir delil ibraz edilmemiş, davacı tarafından 25.09.2017 tarihli Noter ihtarnamesi ile davalıya, malların teslim edilmediği ve teslim ile ilgili sorunların devam etmesi sebebiyle ödeme amacıyla verilen çeklerin ve fazla ödenen bedelin iadesi ihtar edilmiş, davalı tarafından davacıya gönderilen 29.09.2017 tarihli ihtarname ile malların 05.10.2017 tarihi itibariyle teslim alınabileceği bildirilmiş, davacı tarafından 05.10.2017 tarihinde icra takibi başlatılmıştır.Davacı taraf, taşınır mal satışına ilişkin sözleşme uyarınca teslim edilen malların ayıplı olması sebebiyle TBK’nın 227. maddesinde düzenlenen satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesi seçimlik hakkını kullanmış, davalı tarafından bir kısım mallar teslim edilmekle birlikte tüm ayıplı malların yerine ayıpsız misli teslim edilmemiştir. TBK’nın 106. madde hükmü uyarınca, alacaklının temerrüdünün gerçekleşmesi için, yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen alacaklının, haklı bir sebep olmaksızın onu kabulden veya borçlunun borcunu ifa edebilmesi için kendisi tarafından yapılması gereken hazırlık fiillerini yapmaktan kaçınması gerekmektedir. Bu kapsamda her ne kadar Mahkemece, davacının alacaklı temerrüdüne düştüğü ve fakat bu durumun davalının borcunu sona erdirmediği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de, davacı tarafından gönderilen mail ve Noter ihtarnamesine rağmen davalı tarafından malların teslim edilmemiş, teslime davacının engel olduğuna yönelik herhangi bir delil sunulmamış ve davacı tarafından gönderilen ve bedel iadesi talebini içeren Noter ihtarnamesinden önce malların teslime hazır olduğu hususunun davacıya bildirilmemiş olması karşısında, 29.09.2017 tarihli Noter ihtarnamesine dayanılarak davacı alacaklının temerrüde düşmüş olduğunun kabul edilmesi hatalı olmuştur. Bununla birlikte davalının bedeli ödenen malları teslim etmediği ve Mahkemece alınan denetime açık bilirkişi raporunda davacının takip tarihi itibariyle 29.499,73 TL alacaklı olduğu tespit edilmiş olduğundan, davanın kabulüne dair verilen karar sonucu itibariyle doğrudur.Açıklanan nedenlerle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Dairemizce esas hakkında yeniden ve açıklanan gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A)Davalının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,B)Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 21/10/2020 tarih ve 2017/955 Esas -2020/639 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulmak sureti ile; 1-Davanın KABULÜ ile; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra takip dosyasına davalı borçlu tarafından yapılan itirazın İİK’nın 67/1 maddesi uyarınca iptaline, 29.499,73 TL alacağın takip tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalı borçludan tahsili için takibin devamına, 2-Alacak niteliği itibariyle belirlenebilir ve likit olduğundan %20 icra inkar tazminatı 5.899,94 TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 3-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 2.015,12 TL harçtan, 356,29 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 1.658,83‬ TL nispi karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına, 4-Davacı tarafça sarf edilen 356,29 TL peşin harç, 31,40 TL başvuru harcı, 4,60 TL vekalet harcı, 82,50 TL posta, tebligat ve 600,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.074,79‬ TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 5-Davalı tarafından sarf edilen yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 6-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT uyarınca hesap olunan 9.200 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-Artan gider avansı bulunduğu takdirde talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 8-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı ve davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının hazineye gelir kaydına,9-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 10-İstinaf karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca istinaf eden davalıdan alınması gereken 2.015,12 TL nispi istinaf karar harcından davalı tarafça yatırılan 503,78 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.511,34 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına, 11-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 23,50 TL dosyanın istinafa gidiş dönüş gideri olmak üzere toplam 185,6‬0 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 12-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına, 13-Bakiye gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 14-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 02/03/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verilmiştir.