Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/31 E. 2023/584 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/31 Esas
KARAR NO: 2023/584 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 26/04/2017
NUMARASI: 2016/43 Esas – 2017/397 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 06/04/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dilekçesinde özetle; müvekkillerinin, davalı …’nin ortağı olduklarını ve toplam hisselerinin, şirket sermayesinin onda birinin üzerinde olduğunu, davalı şirketin yönetim kurulu tarafından gönderilen 09/12/2015 tarihli iadeli taahhütlü mektuplar ile ortaklar “ana sözleşmenin sermayeye ilişkin 6. Maddesinin tadil edilmesi” hususunun da yer aldığı gündem ile 28/12/2015 günü yapılan olağanüstü toplantıya çağrıldığını, çağrı neticesinde 28/12/2015 günü yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında müvekkilleri …’ın asaleten ve …’ın kendi adına asaleten ortaklardan … adına vekaleten kullandıkları ret oylarına karşılık oy çokluğu ile sermaye artırımına karar verildiğini, 6.690.000,00 TL olan eski sermaye tutarı 11.249.000,00TL’ye yükseltildiğini, genel kurulca alınan bahse konu sermaye artırımı kararı müvekkilleri zarara uğratma amacıyla alınmış kötü niyetli bir karar olup iptali gerektiğini, şöyle ki; alınan sermaye artırım kararının hiçbir geçerli gerekçesi olmadığını, yönetim kurulunun bu konuda ortaklara en ufak bir açıklama yapma gereği dahi duymadığını, müvekkillerin itirazlarına karşın keyfi biçimde karar alındığını, davalı şirketin bir aile şirketi olduğunu ve yönetim yetkisine sahip ortakların grubu şirket hisselerinin de çoğunluğuna sahep olmalarından istifade ederek sermaye artırımı gündemini olağanüstü toplantıya taşıdıklarını, müvekkillerin şirketteki varlığını ve itirazlarını yok sayarak çoğunluk güçleri ile sermaye artırımına karar verdiklerini, anonim şirketlerde sermaye artırımı için genel ilkelere göre, artırıma ilişkin bir gerekçe gösterilme zorunluluğu bulunmasa da, bu ilkenin artırmanın kötü niyetle ve çoğunluğun azlığı sermaye artırma suretiyle ezmesi anlamına gelmediğini, konuya ilişkin Yüksek Mahkeme içtihatlarında genel kurululn sermaye artırımı kararlarının kanun ve esas sözleşme yanında dürüstlük kurallarına da aykırı olmaması gerektiği yerleşik biçimde vurgulandığını, bir kısım pay saheplerini zarara uğratma amacı taşıyan, dürüstlük kurallarına aykırı ve kötü niyetli artıkım kararlarının iptali gerektiği hususu içtihatlar bulunduğunu, davaya konu olağaüstü genel kurul toplantısında müvekkilleri tarafından divana sunulan muhalefet dilekçesinde ifade edildiği üzere mali genel kurullarda ortaklara verilen bilançolar uyarınca şirketin sermaye artırımı ihtiyacı olmadığını, stoklarının dolu ve piyasadan yüklü miktarda alacağı bulunan şirketin sermaye artırımı ihtiyacından bahsedildiğini, bunun gerçek dışı ve kötü niyetli olduğunu, esasen bu kararın alınmasında asıl amacın müvekkillerin yine muhalefet dilekçelerinde ifade ettikleri, davalı şirketten olan yüklü miktarlı alacaklarının keyfi biçimde artırılmasına karar verilen sermayeye yedirilmesi, aksi durumda ise hisselerinin yok edilmesi olduğunu, müvekkillerinin 26/12/2012 tarihi itibariyle ve şirketin detay mizanı ayırcan şirketten; 990.706,17 TL’si …, 462.199,38 TL’si …’a ait olmak üzere toplamda 1.402.905,55 TL tutarında alacakları mevcut olduğunu, bu hususun müvekkilerinin davalı şirkete gönderdiği, Kadıköy … Noterliği 22/01/2013 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesinde belirtildiğini, alacağın ödenmesi, aksi halde konuya ilişkin olarak yasal yollara başvurulacağı hususunun ihtar edildiğini, davalı şirketin bahse konu ihtar içeriğine ilişkin hiçbir adım atmadığını, müvekkillerin alacaklarını ödemeğini, bu durum karşısında dahi müvekkiller davalı şirketin aile şirketi olduğu düşüncesiyle ve iyi niyetle hareket etmiş alacakları için bugüne kadar herhangi bir yasal takibe girişmediğini, ancak hal böyle iken şirket yönetiminin geçerli hiçbir sebebe dayanmayan keyfi bulunan bir sermaye artırımı gündemi ile genel kurulu toplamasının ve çoğunluk güçlerini kullanarak sermaye artırımı karar aldığını, kötü niyetli olduğunu, müvekkillerin şirketten olan alacaklarının üzerini çizmeye çalıştığını, artırıma iştirak edememelir ihtimalinnde ise şirketteki hisselerini yok etmeyi amaçladıklarını, bu nedenler sebebiyle sermaye artırım kararının iptalini ayrıca yargılama neticesinde karar verilinceye kadar bahse konu genel kurul kararının uygulanmamasını teminen ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili dilekçesinde özetle; şirketin hissedarı olan davacıların 2012 yılı sonuna kadar uzun yıllar boyu yönetim kurulu üyesi olarak da şirkette görev aldığını, münferit imza yetkili olarak görev yaptıkları dönemde şirket iuğrattıları zararları ve diğer yönetim kurulu üyelerine danışmadan yapmış oldukları iş ve işlemler sebebi ile 2012 yılı aralık ayında yapılan genel kurulda yeniden seçilmediğini, bahsi geçen genel kurul, davacıların genel kurula sürekli olarak mani olmaları sebebi ile ancak mahkeme vasıtası ile ve kayyım marifeti ile yapılabildiğini, davacılar yönetimdeki görevler sona erer ermez keşide ettikleri TC Kadıköy … Noterliği’nin 22/01/2013 tarih … yevmiye nolu ihtarname ile şirketten alacaklı olduğu tutarları talep ettiği ve ödenmemesi halinde hukuki işlemler yapmak sureti ile bu bedelleri alacaklarını ihtar ettiğini, akabinde işbu şirket ile aynı iştigal konusuna sahip … Ticaret Ltd. Şti’ni kurarak hissedarı olduğuu şirket ile rekabete giriştiği ve yönetimde bulunmaları sebebi ile vakıf oldukları bilgileri kendi menfaatleri için kullanır hale geldiğini, davacılardın …’ın yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde yapmış olduğu iş ve işlemler ile şirketin sermayesini yitirmesine sebebiyet verdiğini, şirketin zarar uğramasında sorumluluğu olduğunu, ortayı çıkması sebebi ile TC İstanbul Anandolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/931 esas sayılı dosya tahtında bir tazminat davası devam etmekte olduğunu şirketin defterleri incelendiği takdirde davalıların idda ettiği alacakların bu dönemden geldiğini ve tahsil kabiliyetinin maalesef bulunmadığı görüleceğini, şirket davacılardan …’ın münferit imzası ile işlem yapabildiği dönemden gelen yüklü borçlar sebebi ile sermayesini büyük oranda yitirdiğini, huzurdaki dava ile aynı tarihte TC İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası üzerinden icra takibine girişen davacılar şirketi dara düşürüp adeta batırmaya çalıştığını, davacıların şirketin sermaye artırımının kendilerini zarara uğrattığını iddia ettiğini ancak bu iddiaların haksız olduğunu şirket sermaye artırımı kararı sonrasında davacıların ve bu arada dava dışı olan şirket ortaklarının tamamının alacaklarını, sermaye artırımında kullanmak istemeleri ihtimaline binaen hesaplarına yatırdığını, davacılara yapılan ödemelerin katılacakları sermayede daha fazla olan tutarlara tekabül ettiğini, davacılara şirketten alacaklı oldukları tutarlar ödenmiş ve sermaye artırımına katılmaları ve rüçhan haklarını kullanmaları için bildirimde bulunulduğu, davacıların alınan tüm kararların iptali için dava açtığını en son yine Sayın Mahkeme’nin 2015/422 Esas sayılı dosyası kararın iptali için dava açtığını ve bu davanın da reddedildiğini, bu nedenlerle davacılar davasının reddini tam yargılama masrafları ile vekillik ücretlerinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 26/04/2017 tarih ve 2016/43 Esas – 2017/397 Karar sayılı kararı ile; “…. Davalı şirketin incelenen ticari defter kayıtları ve dayanak belgelerinden; 2015 yılına ilişkin davacı ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin usulüne uygun yaptırıldığı, kayıt nizanı bakımından Vergi Usül Kanunu ile Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tevdiilerine uygun olduğu, davalı şirketin 2014 yılında kar ederken 2015 yılında 2.157.746,02 TL dönem zararının oluştuğu, bu zararın kambiyo zararları ve finansman giderlerinden kaynaklandığı, kayıtlı değerlere göre şirketin net işletme sermayesinin 2014 yılında 10.847.473,25 TL iken 2015 yılında 7.802.893,76 TL ye düştüğü cari oranın da 2,35 iken 1,62 olduğu, 31/12/2015 tarihli bilanço da yer alan 20.368.359,03 TL dönen varlık içinde 14.134.346,10 TL alacak tutarının bulunduğu ancak bu alacak tutarının içinde uzun zamandır tahsil edilemeyen 11.102.675,79 TL alacağın bulunduğu, davacıların 31/12/2015 tarihi itibarıyla davacılara ( …’a 681.117,22 TL ve …’a 476.539,89 TL olmak üzere ) toplam 1.157.657,11 TL borçlu olduğu, davacı …’ın şirkete 27.390,32 TL borçlu olduğu buna göre artırılan 4.559.000,00 TL sermayenin 2.279.500,00 TL sinin sermaye düzeltmesi olumlu farkları hesabından karşılandığı tespit edilmiştir.Anonim şirketlerde esas sermayenin artırılmasının çeşitli sebepleri olup, bunların taklidi olarak sınırlandırılması mümkün değildir. Sermaye artırımının genel sebebi finansal nitelikte olup şirketin faaliyet alanıyla ilgili sermaye ihtiyacını karşılanması, daha fazla sermaye ile ortaklığın rekabet ortamında sağlıklı büyüyebilme ve hatta ayakta kalabilmesi için yeni teknik ve diğer gelişmeleri gerçekleştirebilmesi için gereklidir. Sermaye artırımı şirketin borçlanmasının önlenmesi, mevcut borçlarının ödenebilmesi, karlılığın sağlanması, sermaye indiriminin önlenmesi amacıyla yapılabilir. Azınlık pay sahiplerini korumak ve sermaye artırımı neticesinde değişmesi muhtemel ortaklık iç dengesini sağlayabilmek için pay sahiplerine sermaye artırımı neticesinde oluşan yeni paylardan alma, rüçhan hakkı tanınmıştır. Yapılan düzenlemelerle kötü niyetli yapılan sermaye artırımlarının önüne geçilmek istenilmiştir. Azınlık pay sahiplerinin ödeme güçsüzlüğü içerisinde bulunmasından faydalanılarak ve yeni pay edinmelerini engelleyerek şirket içerisindeki paylarını azaltmak amacıyla yapılan sermaye artırımları iyi niyet kurallarına aykırıdır. Ancak sermaye artırımı kararı alan çoğunluğun bu tür bir amacından söz edilmesi mümkün değilse artık esas sermayenin salt önceki miktarlarla kıyaslandığında birkaç kat artırılmış olması ve azınlık pay sahiplerinin ekonomik güçlerinin zayıflığı nedeniyle yeni pay alma haklarını kullanamamaları sermaye artırımına yönelik genel kurul kararlarının hukuka uygunluğu üzerinde herhangi bir etkide bulunamaz. Yani bu durum sermaye artırım kararının geçerliliğini artık etkilemez. Buna göre davacı iddialarına göre somut uyuşmazlık irdelendiğinde; alacakların yüksek olduğu, sermaye artırımı yerine alacakların tahsil edilmesi gerektiğine ilişkin iddia; davalı şirketin mali bilirkişinin tespit ettiği yukarıda da yazılı olduğu üzere 31/12/2015 tarihli bilançosunda yer alan 14.134.346,10 TL alacaktan 11.102.675,79 TL lik kısmın davacıların yönetiminde bulunduğu geçmiş dönemlerden geldiği, tahsilinin zor veya mümkün olmadığından sermaye ihtiyacının mevcut olduğu, Davalı şirketin davacılara olan borcu ödememek için sermaye artırımı yoluna gidildiği iddiasına göre davacıların alacaklarını şirketten tahsil etmeleri halinde 9.986.705,22 TL banka kredisi borcu olan davalı şirketin mali gücünün zayıflayacağı açık olup bu nedenle davalı şirketin davacıların iddia ettiği gibi şirket borçlarını ödememek için sermaye artırımı yoluna gittiği kabul edilse dahi bu amacın kötü niyetli olduğunun söylenemeyeceği,Şirket yöneticilerinin yüksek ücret aldıklarına ilişkin iddia, 2008 yılından itibaren bilirkişi heyetince incelenen yönetim kurulu üyelerinin aldıkları ücretlerin yıllar itibarıyla birbirine yakın olduğu, Hususlarına göre davalı şirketin sermaye artırımında kötü niyetli olduğunun söylenemeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır. Davacılar, davalı şirket yönetik kurulu üyesi başkanının oğluna fabrika binası aldığı, davalı şirketin parasından faydalandığı şeklindeki iddiaların davamızın konusu sermaye artırım kararının iptali esasına yönelik olmayıp, bu iddiaların ancak yönetik kurulana karşı açılan sorumluluk davalarında irdelenebileceğinden mahkememizce bu hususlar incelenmemiştir. Yapılan yargılama sonucunda; dosya kapsamındaki tüm delillere, alınan bilirkişi raporlarına göre davaya konu edilen 28/12/2015 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan şirket sermayesinin artırılmasına ilişkin kararın mali teknik yönden davalı şirketin sermaye ihtiyacı olduğu, davacıların hisselerini azaltmak amacı taşımadığı, sermaye artırım kararının kötü niyetli olduğuna dair delil sunulamadığı, dolayısıyla iptalini gerektirir koşullar oluşmadığından aşağıdaki şekilde davanın reddi gerektiği vicdani kanaate varılmıştır. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece 26.04.2017 tarih 2016/43 E. 2017/397 K, sayılı gerekçeli karar ile davanın reddine karar verilmiş olup; gerekçeli kararın kendilerine 08.11.2019 tarihinde tebliğ edilmiş olduğunu, ancak işbu kararın usul, yasa ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Sermaye artırımı kararının usul ve yasaya aykırı olup, dava konusu genel kurul kararının iptali gerektiğini, 28.12.2015 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında şirketin sermayesinin 6.690.000.00 TL’den 11.249.000,00 TL’ye çıkarıldığını, ancak işbu kararın usul ve yasaya aykırı olup, iptali gerektiğini, kural olarak anonim ortaklıklarda sermaye artırımının ihtiyari nitelikte olup, sermaye artırımına gidilebilmesi için ortaklığın iç veya dış koşullarla mali durumunun değişikliğe gidilebilmesi için ortaklığın iç veya dış koşullarla mali durumunun değişikliğe ihtiyaç olması gerekmekte olduğunu, (Ek- 1, Prof. Dr. Erdoğan MOROĞLU, Anonim Ortaklıklarda Sermaye Artırımı, İstanbul 2018, s.40). Sermaye artırımına ihtiyaç bulunması halinde ise sermaye artırımının gerekçesinin genel kurulda açıklanması gerekmekte olduğunu, zira genel kurulun ortaklığın asli organı olup, karar ve irade organı olduğunu, (Ek-2, Prof. Dr. Hasan PULAŞLI, Şirketler Hukuku Genel Esaslar, 3. Baskı, Ankara 2015, s.348). Sermaye artırımının gerekçelerinin açıklanmasının ise “Şeffaflık ve Hesap Verilebilirlik” ilkesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmakta olup, genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde sermaye artırımının gerekçeleri açıklanmadığının görüleceğini, (Ek-3 – Genel Kurul Toplantı Tutanağı; Ek- 4 TEKİNALP (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar I, İstanbul 2019, s.319). Genel kurul toplantı tutanağında herhangi bir gerekçe bulunmadığını, Üstelik toplantı tutanağı incelendiğinde muhalefel şerhlerinde belirttikleri hususların hiçbirinin cevaplanmadığını, ayrıca dosyada mübrez gerek kök gerek ek bilirkişi raporunda belirttikleri itirazların hiçbiri hakkında da açıklama yapılmadığını, Genel kurul kararlarının iptali davasının TTK m 445 ve devamında düzenlenmiş olup, iptal talebinin kullanılabilmesi için iki koşulu bulunmakta olduğunu, Bunlardan ilkinin bir genel kurul kararının olması, diğerinin ise kararın meydana gelişi veya özü bakımından tamamen ya da kısmen kanuna, şirket sözleşmesine veya dürüstlük kuralına aykırı olması durumunda kararın iptali gerekeceğini, (Ek- 5, Prof. Dr. Erdağan MOROĞLU, Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, 2014, s.196 vd.). Aşağıda yer alan gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde özellikle işbu karar, dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmekte olup iptali gerektiğini, Sermaye artırımında asıl amacın müvekkillerin hisse oranını azaltmak olup, dürüstlük kuralına aykırı olduğu için kararın iptali gerektiğini, Genel kurul kararının iptali gerekçesinden biri olan “Özellikle Dürüstlük Kuralına Aykırılık” ilkesindeki amacın, sermaye ve oy çokluğuna sahip ortakların haksız ve bencil kararlarıyla azınlık pay sahiplerini ezmesine engel olunması olduğunu, (Ek-â, MOROĞLU, Hükümsüzlük, $.225). Bir hakkın amacına aykırı olarak kullanıldığı takdirde kötüye kullanılmış olacağını, Ek-7, Prof. Dr. Kemal OĞUZMAN/ Prof. Dr. Nami BARLAS, edeni Hukuk, 2012, s.262 vd.). Dolayısıyla çoğunluk, o hakkını şirkete meşru bir maç sağlamak için değil de azınlığı kayba uğratınak üzere kullanırsa, hakkını kötüye kullanmış sayılacağını, (Ek-8, Prof, Dr. İsmail KIRCA, Prof. Dr. Feyzan Hayal ŞEHİRALİ ÇELİK, Prof, Dr. Çağlar MANAVGAT, Anonim Şirketler Hukuku C.2 Gencl Kuru) Kararlarının Hükümsüzlüğü, 2017, 101). Sermaye artırımının gerçekten ihtiyaç olup olmadığının incelenmesi gerektiğini, genel kurul toplantı tutanağı incelendiğinde sermaye artırımına ilişkin bir açıklama yapılmamakla birlikte, tutanakta belirtmiş oldukları ve muhalefet şerhi olarak sundukları hiçbir hususta da bir cevap, bir bilgilendirme veya bir gerekçe belirtilmemiş olduğunun görüleceğini, Sermaye artırımındaki asıl amacın müvekkillerin hisse oranını azaltmak olduğunu, Davalı şirketin müvekkillerin hisse oranını azaltmak için bu genel kuruldan hemen sonra 05/03/2018 tarihli genel kurulda da sermaye artırımı yaptığını, bu karara ilişkin kendileri tarafından açılan iptal davasının derdest olduğunu, Hissedarların ortaklıktaki sermaye ve pay oranlarının küçültülmesini amaçlayan sermaye artırımı kararları ile iç kaynaklar varken azınlık pay sahiplerinin oranlarını azaltmak amacıyla yapılan sermaye artırımına ilişkin genel kurul kararının çoğunluk pay sahiplerinin sermaye artırımı haklarını kötüye kullandığı karar olup iptali gerektiğini, ( Ek-9, Moroğlu, Sermaye Artırımı, s.301 ) Yargıtay 11. HD 11.12.1995 T. 1995/8154 Esas – 1995/9165 Karar sayılı ilamında ” … genel kurulda her türlü donanımın ve sermaye yapısının yeterli olduğu, yeni bir yatırım gerekmediği, esas sermayenin 300 milyon TL’den 3 milyar TL’ye çıkarıldığını, burada azınlığın payını küçültme amacı güdüldüğünü bu sebeple bozulmasına … ” karar verildiğini, Sermaye artırımı hakkının kötüye kullanılmaması gerektiğini, örneğin genel kurulda çoğunluğu elinde bulunduran bir kısım pay sahiplerinin kendi çıkarlarını gözeterek sermaye artırımına karar vermeleri halinde bu kararın iptalinin mümkün olduğunu, (Profi. Dr. Mehmet BAHTİYAR, Ortaklıklar Hukuku, 13. Bası, 2019, 5.348). Yukarıda açıklanan sebepler ve dosya münderecatı kapsamlı incelendiğinde buradaki asıl amacın müvekkilin hisse oranını azaltmak olduğunun görüleceğini, Müvekkiller çoğunluk gücünün kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla her ne kadar iptal davası açsa da sermaye artırımına iştirak etmiş olduklarını, sermaye artırımına iştirak edilmesinin, sermaye artırımının kötü niyetli yapıldığı ve iptal hakkından feragat edildiği anlamına da gelmemekte olduğunu, Müvekkillerce şirketin sermaye artırımına katılınamayacağını düşünen davalı şirketin, müvekkillerin sermaye artırımına katılmasının hemen akabinde bir tane daha genel kurul yapmış ve sermayeyi – 11.249,.000,00 TL’den 26.250.000,00 TL’ye çıkardıklarını, (Ek-11, 05.03,2018 Tarihli Genel Kurul Tutanağı), söz konusu genel kurul kararının iptaline ilişkin de dava açılmış olup, davanın derdest olduğunu, (Ek-12, İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2018/649 E. Sayılı Dosyası) burada davalı şirketin nihai amacının, müvekkillerin hisse oranını azaltmak, azaltmanın olmadığı takdirde isc müvekkilleri sermaye artırımına katarak, şirketten olan alacaklarının sermayc artırımına konulması vc alacağın eritilmesi olduğunu, Müvekkilin davalı şirketten alacağının sabit hale geldiğini, Müvekkillerin, davalı şirketten alacağını tahsil etmek amacı ile dava açmış olup, işbu alacaklarının mahkeme kararlarıyla tespit edilmiş olduğunu, (Ek-13, İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/856 E ve İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/857 E. sayılı Dosyalarındaki Kararlar), işte müvekkillerin alacağının varlığı sabit hale gelmesinden hemen sonra sermaye artırımı yapılmasındaki amacın, bu alacağın müvekkil ortaklara ödenmesi değil, şirket kasasında tutulması olduğunu, Diğer durumda ise, müvekkiller sermaye artırımına katılmazsa, hisse oranlarının düşeceğini ve çoğunluk gücün daha da hakim şekilde kullanılacağını, burada asıl amacın müvekkilin hisse oranını azaltarak azınlık haklarını kullanılamaz hale getirmek olduğunu, mehaz İsvBK.m.706.2.3’te açıkça şirkct sermaye artırımının amacının, şirketin çıkarı haklı göstermediği halde pay sahibi haklarını kayba uğratan kararların iptal sebebi sayılacağının belirtildiğini, (Ek-14, KIRCA/ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVCGAT, a.g.e., s.101). İşte bu nedenle bütün bu anlatılanlar bir arada değerlendirildiğinde dürüstlük kuralına aykırı olarak yapılan sermaye artırımı kararının iptali gerekmekte olduğunu, Bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmayıp, yapılan hiçbir itirazlarının değerlendirilmediğini, üstelik mahkemece dosyanın itirazları doğrultusunda bilirkişiye gönderilememesinin açıkça bir bozma sebebi olduğunu, Gerek istinaf dilekçelerinde gerekse dosya münderecatında görüleceği üzere yapmış oldukları itirazlar doğrultusunda dosyanın bilirkişiye gönderilmediğini, üstelik yeni heyet taleplerinin dahi değerlendirilmemiş olduğunu, Yargıtay’ın yerleşik – içtihatlarından bilirkişi raporuna itiraz edilmesi ve itirazların yeniden değerlendirilerek bilirkişi raporu alınmadan karar verilmesinin bozma nedeni olduğunu, Yargıtay 11. HD’nin 2005/14045 E. 2017/4032 K, sayılı ilamında, ”. bilirkişi raporlarına ciddi ve gerekçeli itirazlarda bulunulmuş olmasına karşın bu itirazların karşılanması amacıyla yeni bir bilirkişi raporu alınmadığı gibi karar yerinde de değerlendirilip tartışılmamıştır. Bu durumda mahkemece İÇERİSİNDE ŞİRKETLER HUKUKU VE ŞİRKET — MUHASEBESİNDEN ANLAR UZMANLARIN BULUNDUĞU bilirkişi heyetinden rapor alınması gerektiği halde hüküm verilmesi. BOZMAYI gerektirmiştir…” şeklinde olup, itirazları doğrultusunda rapor alınması gerektiğini, zira huzurdaki dosya incelendiğinde hukukçu bilirkişi olarak bir avukat bulunmakta olup, salt şirketler hukukunu ilgilendiren huzurdaki uyuşmazlık hakkında rapor yazması ve söz konusu raporun hükme esas alınmasının mümkün olmadığını, Yine benzer bir şekilde Yargıtay 11. HD.’nin 2017/969 E. 2018/6441 K. sayılı ilamında da ” … iptali istenen kararların yasaya, anasözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığının bilirkişi raporu ile tespitine işaret edildiği halde mahkemece hükme esaş alınan bilirkişi raporunda bu hususlar incelenmediği gibi mahkeme kararlarında da bu hususta bir değerlendirme yapılmayarak bozma ilamının gerekleri yerine getirilmediği bu sebeple hükmün BOZULMASINA…” karar verildiğini, üstelik her iki Yargıtay kararının da sermaye artırımına ilişkin olduğunu, Üstelik dosyada mübrez bilirkişi ek raporunda hukuki değerlendirme yapılmış olduğunu, bilirkişi raporlarında hukuki bir değerlendirme yapılamayacağı gibi dosyalara alanında uzman bilirkişiler atanması gerektiğini, ek raporda hukukçu bilirkişi olarak Serdar Kale’nin atanmış olduğunu, bilirkişinin genel kurul kararlarının iptali konusunda uzman bir kişi olmayıp, icra iflas hukukçusu olduğunu, Sırf bu nedenle dahi alanında uzman olmayan bilirkişiden rapor alınması ve rapora dayanarak hüküm kurulmasının da kabulünün mümkün olmadığını, bu nedenle yerel mahkemece hatalı olarak verilen kararın kaldırılmasını talep ettiklerini, Sermaye artırımlarından yönetim kurulu tarafından sermaye artırımının türüne göre bir beyan imzalanması gerektiğini, Şirketin sermaye artırımında bulunabilmesi için genel kurul gündemine sermaye artırılmasını ekleyen yönetim kurulunun sermaye artırımının türüne göre bir beyan imzalaması gerekmekte olduğunu (Ek-16, BAHTİYAR, s.353), bu hususun TTK.m.457’in açık hükmü olup, dosyada böyle bir beyan da bulunmadığını, bu sebeple sermaye artırımının iptali gerektiğini, Anayasa md 141/3 uyarınca mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gerektiğini, ancak mahkemenin gerekçeli kararında herhangi bir gerekçe bulunmadığını, Mahkemece her ne kadar 28.04.2017 tarihinde gerekçeli karar yazıldığı görülse de söz konusu gerekçeli karar incelendiğinde herhangi bir gerekçe bulunmamakta olup dosyanın içindeki belgelerin kopyala – yapıştır şeklinde oluşturulduğunu, zira Mahkemece bilirkişi raporunun hükme esas alındığı ve yasal ve yeterli olduğunun belirtildiğini, ancak itirazlarının ve yeni bir rapora gönderilmemesinin gerekçelerinin açıklanmadığını, bu sebeple de söz konusu kararın kaldırılmasını talep ettiklerini beyanla; Açıklanan nedenler, tüm dosya kapsamındaki beyanları ve re’sen dikkate alınacak diğer nedenler ile; – İstinaf taleplerinin kabulü ile usul ve yasaya aykırı olan kararın müvekkiller lehine kaldırılmasını, – Dosyanın incelenerek talepleri doğrultusunda, 28/12/2015 tarihli genel kurulda alınan sermaye artırımı kararının iptalini, – Aksi kanaat oluştuğu takdirde, yeniden yargılama yapılıp eksiklikler giderilmek üzere dosyanın yerel mahkemeye iadesini, – Yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalıdan tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı şirketin 28/12/2015 tarihinde yapılan olağanüstü Genel Kurul Toplantısında alınan sermaye artırımına ilişkin 6 no.lu kararının iptaline ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/6379 Esas- 2018/358 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, 6102 sayılı TTK’nin 456. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, sermaye artırımına ilişkin genel kurul ya da yönetim kurulu kararının alındığı tarihten itibaren üç ay içerisinde tescil edilmediği takdirde geçersiz hale geleceği düzenlenmiş olup, somut davada davaya konu edilen 28/12/2015 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında alınan kararların 05/02/2016 tarihi itibarıyla sicile tescil edildiği ve 11/02/2016 tarihinde Türkiye Ticaret Sicil Gazetesin’de yayınlandığı ve 28/12/2015 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında alınan kararların yasal üç aylık sürede tescil edildiği tesbit edilmiştir. Davalı şirketin ticaret sicil dosyasının incelenmesinde; şirketin 6.680.000 adet hisse ve 6.680.000,00 TL sermayeye sahip olduğu, davacılardan …’ın % 14,31 oranında, …’ın % 14,45 oranında ortaklık payı olduğu, davalı şirketin sermayesinin tamamının ödenmiş olduğu anlaşılmıştır.Davalı şirketin 04/12/2015 tarih ve 2015/7 sayılı yönetim kurulu kararı ile;” Yönetim Kurulu olağanüstü Genel Kurulunun belirlenen gündem maddeleriyle 28/12/2015 Pazartesi günü saat 13:00’da ….Kadıköy/İstanbul adresinde toplanması konusunun karara bağlandığı, alınan yönetim kurulu kararının ve toplantıya çağrının kanun ve esas sözleşmede ön görüldüğü gibi gündemi de ihtiva edecek şekilde 10/12/2015 tarih ve 8965 Sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde de yayınlandığı, 09/12/2015 tarihinde tüm hissedarlara toplantı gün ve gündeminin bildirilmesi suretiyle süresi içerisinde olağanüstü genel kurul toplantısı yapılmıştır. Davaya konu edilen 28/12/2015 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında alınan ve iptali istenilen sermaye artırımına ilişkin karar gündemin 5. Maddesini oluşturduğu, buna göre; ” Ana Sözleşmenin 6. Maddesinin tadili onaya sunuldu. Genel Kurula katılan hissedarlardan 2230 adet oy sahibi …, … ve …’ın olumsuz oyuna mukabil 4460 payın olumlu oyu ile Ana Sözleşmenin 6. Maddesinin yeni metni aşağıda olumlu şekilde ile kabul edildiği. ….. Şirketin sermayesi beheri 1 (bir) TL itibari değerde 11.249.000 paya ayrılmış olup 11.240.000,00 TL dir. Eski sermaye olan 6.690.000,00 TL nin tamamı ödenmiştir. Bu defa artırılan 4.559.000,00 TL nin 2.279.500,00 TL.’si sermaye düzeltmesi olumlu farkından karşılanmış, geriye kalan 2.279.500,00 TL nin tamamı muvazaadan ari olarak ve nakden taahhüt edilmiştir. Artırılan nakdi sermayenin tamamı sermaye artırımının tescili tarihinden önce nakden ve peşinen ödenecektir. …… ” şeklinde karar verildiği davacılar …, … ile dava dışı … adına vekaleten …’ın; muhalefet şerhinin tutanağa geçirildiği görülmüştür. TTK.nın 457. maddesinde yönetim kurulu tarafından sermaye artırımının türüne göre bir beyan hazırlanacağı hususu düzenlenmiştir. Sermaye artırım kararından önce yönetim kurulunun sermaye artırımına yönelik karar aldığı, bu kararın Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlandığı, maddede sermaye artırım kararı gerekçesinin belirtilmesine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı gibi, sonra düzenlenmesi gerektiği de anlaşılmaktadır. Somut olayda davalı şirketin yönetim kurulu üyeleri tarafından yargılama aşamasında dosyaya ibraz ettikleri beyan dilekçeleri ile sermaye artırımının gerekliliğine yönelik beyanda bulundukları, bu beyanın sermaye artırım kararından sonra verildiği görülmektedir. Dolayısıyla sermaye artırım gerekçesinin beyanda belirtilmemesi, genel kurul kararının iptalini gerektirmemektedir.HMK’nın 146.maddesine göre hakim delillerden davanın yeterince aydınlandığı kanaatine varırsa tahkikatı bitirebilir. İlk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi heyet raporu denetime elverişli ve dosya kapsamına uygun olup karar vermeye yeterli olduğu, mahkemece gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde,davacılar vekilinin, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verildiğine yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” yasal düzenlemeleri de gözetildiğinde; Davacılar vekili tarafından mahkemenin kabulüne yönelik ileri sürülen istinaf sebepleri yargılama aşamasında verilen beyan dilekçeleri ile de ileri sürülmüş, ilk derece mahkemesince bilirkişi heyetinden alınan kök ve ek bilirkişi raporunda bu iddialar değerlendirilmiştir.Mahkeme gerekçesine dayanak teşkil eden bilirkişi kök ve ek raporlarındaki tesbitler de gözetildiğinde, davalı şirketin mevcut sermayesi ile ticari faaliyetini sürdürmesinin mümkün olmadığı, davalı şirketin sermaye ihtiyacı olduğu, sermaye artırım kararının davacıların hisselerini azaltmak amacı taşımadığı, sermaye artırım kararının kötü niyetli bir karar olduğunu gösteren emarelere rastlanmadığı ve bu yönde delil olmadığı, sermaye artırım kararının kanun, ana sözleşme ve dürüstlük kuralına aykırı olmadığı, dolayısıyla iptalini gerektirir koşulların oluşmadığı anlaşılmakla; Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu da gözetildiğinde; mahkemenin kabul ve gerekçesine göre davacılar vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Sonuç itibariyle, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacıların istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’ nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50.TL harcın davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 06/04/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.