Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/25 E. 2023/211 K. 09.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/25 Esas
KARAR NO: 2023/211 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2015/415 Esas – 2020/444 Karar
TARİHİ: 29/09/2020
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Niteliktekinde Haksız Fiilden Kaynaklanan (2918 …Hariç))
KARAR TARİHİ: 09/02/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkil şirkette, … Holding A.Ş., … Sanayi ve Dış Ticaret A.Ş., … ile davalı hisse sahibi ortak olup, şirkette … Holding A.Ş.’nin 3.580 payı, … Sanayi ve Dış Ticaret A.Ş.’nin 10 payı, …’nün 10 payı ve davalının 900 payı bulunduğunu, 2014 yılına ait Genel Kurul Toplantısının 15.05.2015 tarihinde yapıldığını, bu toplantının ve gündeminin ilanı 29.04.2015 tarih ve 8810 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlandığını, davalının da iştirak ettiği 15.05.2015 tarihli Genel Kurul Toplantısında gündem görüşülmüş ve müzakere edilmiş, neticesinde şirketin 2013 ve 2014 yılları dönem net zararı olan 730.201,44 TL’nin ortakların hisseleri nispetinde karşılanmasına, böylece davalının da şirketteki 900 payı oranına tekabül eden 146.040,29 TL zararın davalı tarafından karşılanmasına oy çokluğu ile karar verildiğini, alınan kararın ifası müteaddit defalar davalıdan talep edilmiş, sonuç alınamaması üzerine, davalıya Kadıköy …Noterliği’nin 01 Temmuz 2015 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içerisinde kararın ifasının davalıdan talep edildiğini, mezkur ihtarnamenin davalıya 03.07.2015 tarihinde tebliğ edildiğini, ihtarnameye rağmen karar gereğini ifa etmeyen davalı borçlu hakkında İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı icra dosyası ile icra takibine geçilmiş, ancak davalının borçlu icra takibine haksız, mesnetsiz ve kötü niyetli olarak itiraz ettiğini, davalının kötü niyetinin aşikar olduğunu, davalı hakkındaki icra takibini akamete uğratmak niyeti içerisinde olduğunu, alınan genel kurul kararı yoruma açık olmayacak şekilde açık ve geçerli olduğunu, genel Kurul toplantısına davalı borçlunun da iştirak ettiğini ve kararın oyçokluğu ile alındığını, karara karşı TTK. md. 445 anlamında davalı tarafından dermeyan olunan bir iptal davası bulunmadığını, davalı borçlu kararın batıl olduğunu itiraz metninde iddia etmişse de gerekçeleri sıralanmamakla bu beyanın soyut iddiadan öteye gitmediğini, Genel Kurul kararı geçerli olmakla, hukuki sonuçlar doğuracak ve hüküm ifade edecek mahiyette olduğunu, Borca İtiraz metninde geçen iddialar dışında davalı borçlunun başkaca iddia ve beyanlarda bulunmasına muvafakatlerinin bulunmadığını, diğer taraftan davalı borçlunun müvekkil şirkete cari hesaptan kaynaklanan borcu da bulunmakta olup, alacak İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyası ile icra takibine konulduğunu, davalı borçlunun kötü niyetli itirazı neticesinde İstanbul Anadolu 5.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/510 E. sayılı dosyası ile itirazın iptali davası ikame olunduğunu, açıklanan nedenlerle, müvekkil şirketin alacağı mevcut iken davalı borçlu icra takibine tamamen yersiz ve mesnetsiz olarak kötü niyetle itirazda bulunduğunu, İcra takibi konusu alacak likit alacak olup, davalı borçlu müvekkile ödemesi gereken borcunun miktarını gayet iyi bildiğini, suiniyetli borçlunun icra inkar tazminatına mahkum edilmesi gerektiğini, bu nedenle davalı tarafından İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı İcra Dosyasına yapılan haksız ve kötü niyetli itirazın iptali ile takibin devamına ve % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini arz ve talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, 15.05.2015 tarihli Genel Kurulda şirketin 2013 ve 2014 yılları dönem net zararı olan 730.201,44 TLnin ortaklardan payı nispetinde karşılanmasına oy çokluğu ile karar verildiği, davacı bu haksız borç ihdasına dayalı olarak İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü … E. sayılı dosyası ile müvekkil aleyhine icra takibine girişince de haklı olarak itiraz edildiğin, zira davacının talebinin haksız ve kötü niyetli olduğunu, davacının önce takibini sonra da huzurdaki davasını dayandırdığı 15.05.2015 tarihli genel kurul kararı batıl olduğunu, TTK 573/2 Ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlü olduklarını, 573/2nin açık hükmü gereği, müvekkil sadece taahhüt ettiği sermaye koyma borcunu ödemekle yükümlü olduğunu, sermaye koyma borcunu yerine getiren müvekkilin başka hiçbir ödeme yükümlülüğü olmadığı gibi şirkete başka bir borcunun da olmadığını, aynı maddede, şirket ortaklarının ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerinden sorumlu olabilmeleri için, yükümlülüklerin şirket ana sözleşmesinde belirtilmesi şartını aradığını, davacı şirket ana sözleşmesinde ortaklara yan edim ve ek ödeme yükümlülüğü getirilmediğini, Genel Kurulu Kararı ile müvekkile ek yükümlülükler getirilmeye çalışılması kanunun emredici hükümlerine açıkça aykırı olduğunu, Öte yandan TTK 607/1 Şirket sözleşmesini değiştirip, ek ya da yan edim yükümlülükleri öngören veya mevcut yükümlülükleri artıran genel kurul kararları, ancak ilgili tüm ortakların onayıyla alınabilir” şeklindedir. 607/1in açık hükmü gereği, mevcut yükümlülükleri artıran genel kurul kararlarında tüm ortakların oybirliği arandığını, 15.05.2015 tarihli genel kurulda, müvekkil alınan tüm kararlara muhalefet şerhi koyduğu için, karar oy çokluğu ile alınabildiğini, dolayısıyla kanunun aradığı oybirliği şartı gerçekleşmediği için, müvekkile ek yükümlülük getiren genel kurul kararı maddenin emredici hükmüne aykırı olduğunu, kanun hükmüne açıkça aykırılık taşıyan genel kurul kararı batıl olduğunu, her ne kadar davacı, TTK 445 gereğince iptal davası açılması gereğinden bahsetmişse de, kanunun emredici hükümlerine açıkça aykırılık teşkil etmesi sebebiyle zaten batıl olan genel kurul kararının iptali için dava açmamıza gerek olmadığı gibi yargılama esnasında butlanın hadise olarak ileri sürülme imkânının da olduğunu, nitekim genel kurul kararının kesin hükümsüz olduğu açıkça ortada olduğunu, davacının davasında haksız olduğu gibi aynı zamanda da kötü niyetli olduğunu, dayanak genel kurulu kararı alınmasının ve müvekkil aleyhine takip ve dava açılmasının asıl sebebi azlık paya sahip müvekkil üzerinde baskı oluşturmak ve alacakları konusunda yıldırmak olduğunu, müvekkil, 2010 yılında kurulan davacı şirkete aynı yıl % 33 pay alarak ortak olmuş iken, şu an % 20 pay sahibi olduğunu, faaliyete geçmesinden, 2013 yılı Ocak ayına kadar davacı şirketin yönetiminde bulunan müvekkil, hâkim ortak … Holding ve diğer ortakların baskıları sonucunda zorla yönetimden uzaklaştırıldığını, müvekkil yönetiminde kısa sürede kar elde eden yapıya kavuşan şirket, müvekkilin yönetimden uzaklaştırılmasıyla zarar eder konuma geldiğini, müvekkilin şirket yönetiminden zorla uzaklaştırılarak şirketin zarara uğratılması ile başlayıp halen devam eden süreçte; müvekkilin TTK 614 hükmü ile korunan bilgi alma ve inceleme hakkı ihlal edilerek, müvekkile gönderilen günlük satış ve kasa raporları gönderilmemeye başlanmış, şirket ortakları ve yöneticisi TTK 613 hükmüne aykırı olarak bağlılık yükümlülüğü ve dürüstlük kuralına aykırı davranarak şirket menfaatleri aleyhine işlem yapmaya başlamış ve hakim ortak … Holding lehine davacı şirket bilinçli olarak zarara uğratılmaya başlandığını, bunun üzerine, şirketin zarar eder konumdan çıkması ve eskisi gibi kar elde etmeye başlamasını sağlamak için müvekkil iyi niyetli çabaları ve tüm uyarıları sonuç vermeyince 26.04.2015 tarihi itibariyle; gerek davacı şirkete gerekse hakim ortak … Holding ve yöneticisi … ihtarnameler göndermiş ancak olumlu sonuç almaktan ziyade hukuka aykırılıkların arttığını, bu sebeple İstanbul 16.Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/870E. Sayılı dosyası ile TTK 202 vd. gereği hukuki sorumluluk ve tazminat davası, Gelibolu Asliye Hukuk Mahkemesi 2015/367 E. Sayılı dosyası ile de şirketin feshi ve ortaklıktan çıkma davası açıldığını, hâkim pay sahipleri müvekkili sindirmek ve yıldırmak çabası içinde olduklarını, bu sebeple batıl genel kurul kararı almaktan dahi çekinmediklerini, ancak davacı ve hakim pay sahipleri aleyhine ikame etmiş olduğumuz önemli davalardan da anlaşılacağı üzere müvekkilim yılmamış hukuki zeminde hak ve alacaklarının peşine düştüğünü ve tüm bu nedenlerden dolayı davanın reddine karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 29/09/2020 tarih 2015/415 Esas – 2020/444 Karar sayılı kararında;”Davacı tarafından davalı aleyhine başlatılan İst. Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasındaki takibe konu alacağın dayanağı; davacı şirketin 15/05/2015 tarihinde yapılan genel kurul sonucunda alınan, 2013-2014 yıllarına ilişkin zararın şirket ortaklarının payları oranında paylaşılmasına ilişkin karar uyarınca alınan genel kurul kararının geçerli olup olmadığı, geçerli ise davacı şirketin, davalıdan bir alacağı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Dava, davacı şirketçe alınan 15/05/2015 tarihli genel kurul kararı uyarınca şirket zararından davalı şirketin hissesi oranında sorumlu olduğu miktar için başlatılan icra takibine yapılan itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır. Celp ve tetkik olunan İstanbul Anadolu … İcra müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde davacı şirket tarafından davalı borçlu aleyhine ilamsız icra takibi başlatıldığı takip dayanağının 15/05/2015 tarihli genel kurul toplantısı tutanağı 4 nolu kararında oy çokluğu ile kararlaştırılan 2013 ve 2014 yılları dönem net zararının 900 pay oranına tekabül eden 146.40,29 TL den ödenmesi olduğu, davalının süresi içerisinde takibe itiraz etmesi üzerine takibin durduğu anlaşılmıştır. Mahkememizce ön inceleme duruşması yapılmış uyuşmazlık tespit edilmiş olup 1 nolu ara karar ile davalı vekili genel kurul kararının butlan ile batıl olduğu hususunun mahkememizce çözümlenmesini talep etmiş ise de genel kurul kararlarının butlan ile batıl olduğuna ilişkin tespit davalarının Asliye Ticaret mahkemelerinde heyet halinde görülmesi gereken davalardan olduğu anlaşılmakla davalı vekiline davaya konu takibin dayanağı 15/05/2015 tarihli genel kurul kararının butlan ile batıl olduğu tespiti için dava açması için süre verilmiş olup davalı vekili Gelibolu Asliye Hukuk mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) 2016/239 Esas sayılı dosyası ile genel kurul kararının iptali için dava açmış olduğu anlaşılmış ve mahkememizce iş bu davanın sonucu ve kesinleşmesi beklenmiştir. Celp ve tetkik olunan Gelibolu Asliye Hukuk mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) 2016/239 Esas sayılı dosyasında verilen gerekçeli kararın incelenmesinde, davacı vekili tarafından 15/05/2015 tarihli genel kurul kararındaki zararın ortaklar tarafından karşılanmasına ilişkin 4 numaralı kararın butlanının tespitiyle hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ettiği, mahkemece yapılan inceleme sonucu davanın kabulüne karar verildiği ve 15/05/2015 tarihli genel kuruldaki zararın ortaklar tarafından karşılanmasına ilişkin 4 numaralı kararın butlanının tespitine ve hükümsüzlüğüne karar verildiği iş bu kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10/10/2019 tarih, 2018/4878 Esas, 2019/6438 Karar sayılı kararıyla onandığı ve kararın 10/10/2019 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Yargı yetkisini, Anayasanın 9. Maddesine göre, Türk Milleti adına kullanan Mahkememizce, uyuşmazlık konusu hakkında, yapılan açık duruşmalar ve yargılama sonunda(Ay. M.141); toplanan deliller, ticaret sicil kayıtları, icra dosyası, Gelibolu Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/239 Esas ve 2017/474 Karar sayılı ilamı, iş bu kararın kesinleştiğine ilişkin kesinleşme şerhi, iddia ve savunmalar ile tüm dosya mündericatı incelenip hep birlikte değerlendirildiğinde; davalının davacı şirketin ortağı olduğu ve 900 pay oranına sahip olduğu, davacı şirketçe 15/05/2015 tarihli genel kurulda alınan 4 nolu karar ile şirket zararının ortaklar tarafından karşılanmasına ilişkin karar alındığı, alınan bu karar sonrası davalının payı oranında sorumlu olduğu zarar tutarının 146,40,29 TL olarak belirlendiği, iş bu alacağın tahsili için davacı tarafından İstanbul Anadolu … İcra müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile ilamsız takip başlatıldığı, davalının takibe süresi içerisinde itirazı ile huzurdaki itirazın iptali davasının açıldığı, davalı vekili tarafından takip dayanağı 15/05/2015 tarihli genel kurul kararının 4 nolu maddesinin butlanının tespitiyle hükümsüzlüğüne karar verilmesi için Gelibolu Asliye Hukuk mahkemesinin 2016/239 Esas ve 2017/474 Karar sayılı dosyasından dava açıldığı, mahkemece davanın kabulüne karar verilerek 15/05/2015 tarihli genel kuruldaki zararın ortaklar tarafından karşılanmasına ilişkin 4 numaralı kararın butlanının tespitiyle hükümsüzlüğüne karar verildiği, verilen kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2018/4878 Esas ve 2019/6438 Karar sayılı ilamıyla onandığı ve kararın 10/10/2019 tarihinde kesinleştiği anlaşılmakla takip konusu alacağın dayanağı olan genel kurul kararının butlanına ve hükümsüzlüğüne karar verilmesi karşısında davalının dava konusu takip dosyasında borçlu olmadığı, davalının kötü niyet tazminatı talebi yönünden ise davacının genel kurul kararı uyarınca icra takibine giriştiği iş bu icra takibini yapmakta kötü niyetli olmadığı, genel kurul kararının yapılan yargılama sonucu butlanına karar verildiği anlaşılmakla davalının kötü niyet tazminatı talebinin yerinde olmadığı sonuç ve vicdani kanaatine varılarak davanın reddine dair karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. “gerekçesi ile, “1-Davanın REDDİNE, 2-Şartları oluşmayan kötü niyet tazminat talebinin reddine,” karar verilmiş ve karara karşı davacı ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkeme huzurunda davayı takip etmeyeceğini açıkça sözlü olarak beyan eden ve bu talebi tutanak altına alınan davalının yenileme talebinin kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava dosyasının 30/06/2020 tarihli celsesinde taraflarınca dosyaya mazeret sunulmadığından ve duruşmaya da katılım sağlanmadığından, davalı vekili Av. …’ın davayı takip etmeyeceğini beyan ettiğini; bu hususun tutanak altına alınarak HMK 150/1. Maddesi uyarınca dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiğini; ancak davalı vekilinin 01/07/2020 tarihli dilekçesi ile yenileme talebinde bulunduğunu; davalı vekilinin mahkeme huzurunda tutanak altına alınan sözlü beyanı davayı takip etmeyeceği yönünde iken dosyayı yenileme dilekçesi sunmasının hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğunu; davalının yenileme talebinin reddi gerekirken dosyanın yenilenerek davanın esası hakkında karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davanın reddine ilişikin olarak verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu; müvekkili şirket tarafından 17/11/2012 tarihinde sermaye artırma kararı alındığını; buna ilişkin kararın 07/12/2012 tarihli Ticaret Sicil gazetesinde yayımlandığını; bu kararın oy birliği ile alınmış olup davalı tarafından da herhangi bir itirazda bulunulmadığını; sermaye artırma taahhüdüne ilişkin son ödeme tarihinin 07/12/2014 tarihi olarak kararlaştırılmış olmasına rağmen davalı tarafın buna ilişkin taahhüdünü yerine getiremediğini; davalının bu hususta herhangi bir mağduriyet yaşamaması adına bu taahhüdün müvekkili şirketin hakim ortağı olan … Holding A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı … ile … tarafından davalı tarafa borç verilmek suretiyle yerine getirildiğini; buna dair ödeme dekontlarının dosyada mevcut olduğunu; davalının söz konusu borca ilişkin olarak …’ye herhangi bir ödemede bulunmadığını; söz konusu borcun varlığının kesin delil niteliğinde ki banka kayıtlarıyla sabit olduğunu, Ödeme dekontları ile sabit olduğu üzere 20.10.2014 tarihinde saat 14:33’de … tarafından 78.197,85-TL, 20.10.2014 tarihinde saat 14:35’de … tarafından 40.000,00-TL, 20.10.2014 tarihinde saat 14:39’da … tarafından 60.000,00-TL olmak üzere …’e havale yapıldığını; bunun üzerine … tarafından 21.10.2014 tarihinde saat 15:46’da “ORTAKLIK SERMAYE BEDELİ” açıklamasıyla 100.000,00-TL ve 21.10.2014 tarihinde ve yine “ORTAKLIK SERMAYE BEDELİ” açıklamasıyla 78.197,85-TL olmak üzere toplam178197,85-TL miktarı … Ltd. Şti.’nin hesabına aktardığını; dolayısıyla taraflarınında belirttiği gibi söz konusu ödemelerin önce müvekkili tarafından …’e daha sonra … tarafından … Ltd. Şti.’ye ödeme yapıldığını, İş bu davaya konu borcun ise 2013-2014 dönemine ait şirket zararlarının ortaklar arasında paylaştırılması olduğunu; buna ilişkin olarak ise 15/05/2015 tarihinde davalının da katıldığı Genel Kurul toplantısının yapıldığını; bu toplantı uyarınca şirket zararının ortaklar tarafından hisseleri oranında paylaştırılmasına ilişkin karar alındığını ve davalı tarafça bu Genel Kurul Kararına muhalefet şerhi konulduğunu; 6102 sayılı TTK’nın 445. Maddesi gereğince ortakların kanuna veya esas sözleşmeye aykırı karara ilişkin olarak dava yoluna başvurması gerektiğini, TTK 446 maddede sayılan kişilerden olan davalının şirket dönem zararının paylaştırılmasına ilişkin itirazlarının kanunun açık hükmü gereğince 3 aylık hak düşürücü süre içerisinde ileri sürülmesi gerektiğini, Bununla birlikte davalının alınan Genel Kurul Kararının butlan niteliğinde olduğu yönünde ki iddialarının ise hukuki mesnetten yoksun olduğunu; kanunun butlan hallerini özellikle saymak suretiyle kabul ettiğini; dolayısıyla davalının yaptığı gibi yorum yoluyla kanunun butlana ilişkin getirmiş olduğu sınırlamanın genişletilemeyeceğini, Dolayısıyla butlan hallerinden olmayan 15/05/2015 Tarihli Genel kurul kararının Davalı tarafça 3 aylık hak düşürücü süre içerisinde dava yoluna başvurulmak suretiyle İptal edilebileceğinin açıkça ortada olduğunu; davalının işbu dava ile kanunda getirilen süreye riayet etmeksizin gerek kanunun lafzına gerekse de ruhuna aykırılık teşkil edecek şekilde Genel Kurul kararının geçersiz olduğunu ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılması ilkesine aykırı olup yukarıda sayılan ilkelerin bertaraf edilmesi niteliğinde olduğunu, İş bu davaya konu alacak hakkının; müvekkili şirketin 2013-2014 yılında yapmış olduğu zararın ortaklar tarafından karşılanabileceğine ilişkin Genel Kurul kararına dayandığını,TTK 573/2 “Ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp sadece taahhüt ettikleri esas sermaye payını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine yükümlüdürler.” şeklinde düzenlenmiş olup ek ödeme niteliğindeki bilanço zararlarının ortaklar tarafından karşılanabileceğine kanun maddesinde cevaz verildiğini; Genel Kurul kararlarının iptaline ilişkin kanunun 445. maddesinde de açıkça yer aldığı üzere esas sözleşmeye aykırı kararların iptal edilebilir nitelikte olduklarını; buna ilişkin olarak somut durumla örtüşen ve Yargıtay’ın emsal niteliğinde ki kararında “kanunun iptal davası açma hakkı verdiği genel kurul kararlarının butlan niteliğinde olmadığı ancak ve ancak iptal edilebilir nitelikte”olduğunun önemle vurgulandığını, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin E. 2015/4965 K. 2015/6213 T. 1.10.2015 kararının”genel kurula bu nedenle katılamayan ortaklara bu toplantıda alınan kararların iptali davası açma hakkı verildiğine göre, kanun koyucunun çağrıda usulsüzlük halinde bunun müeyyidesini butlan olarak kabul etmediği anlaşılmaktadır.” şeklinde olduğunu, Yukarıda izah edilen sebeplerle davalının butlan olarak ileri sürdüğü 15/05/2015 tarihli Genel Kurul kararının davalının muhalefet şerhi koyması sebebiyle İptali kabil nitelikte olduğunu; buna ilişkin olarak da Kanun koyucu tarafından TTK’nın 445. Maddesinde 3 aylık hak düşürücü sürenin getirilmiş olduğunu; işbu davada davalı konumda bulunan şirket ortağının kanunda getirilen bu hakka süresinde başvurmadığını; dolayısıyla davalı tarafın iddialarının en temel hukuk kaidesi olan Hakkın Kötüye kullanılması yasağına aykırılık teşkil etmekte olduğunu; reddi, gerekirken butlan kararı verilmiş olmasının yerinde olmadığını; mahkemece davanın reddine gerekçe gösterilen butlan kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yukarıda izah edilen sebeplerle ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu; hükmedilen vekalet ücretleri ile yargılama giderlerinin de hatalı olduğunu; karara karşı bu sebeple de istinaf itirazında bulunduklarını, İleri sürerek, yukarıda izah edilen ve resen gözetilecek sebeplerle; istinaf başvurularının kabulüne, İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/415 E. Ve 2020/444 K. Sayılı usul ve yasaya aykırı kararının ortadan kaldırılmasına, takip edilmeyen davanın işlemden kaldırılmasına, aksi kanaat oluşur ise davalarının kabulüne, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yüklenmesine, inceleme sonuna ve karar kesinleşene kadar icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, Yerel mahkeme kararında, davacının genel kurul kararı uyarınca icra takibine giriştiği iş bu icra takibini yapmakta kötü niyetli olmadığı gerekçesi ile kötü niyet tazminatı taleplerinin reddedildiğini, davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davanın konusu takibin dayanağı olarak; 15/05/2015 tarihli genel kurulda alınan 4 nolu kararının gösterildiğini, müvekkilinin şirketteki 900 payı oranına tekabül eden 146.040,29 TL şirket zararın müvekkili tarafından karşılanmasına dair bu genel kurul kararının oy çokluğu ile alındığını, taraflarınca kararın butlanının tespitiyle hükümsüzlüğüne karar verilmesi için (Gelibolu Asliye Hukuk mahkemesinin 2016/239 Esas ve 2017/474 Karar) açılan davanın kabul edildiğini ve verilen bu kararın kesinleştiğini, Davaya konu talebin kötü niyetli ve haksız olduğunu; davacının önce takibini sonra da huzurdaki davasını dayandırdığı 15/05/2015 tarihli genel kurul kararının batıl olduğunu, TTK 573/2’nin açık hükmü gereği, müvekkilinin sadece taahhüt ettiği sermaye koyma borcunu ödemekle yükümlü olduğunu; sermaye koyma borcunu yerine getiren müvekkilinin başka hiçbir ödeme yükümlülüğü olmadığı gibi şirkete başka bir borcunun da olmadığını; aynı maddede, şirket ortaklarının ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerinden sorumlu olabilmeleri için, yükümlülüklerin şirket ana sözleşmesinde belirtilmesi şartını aradığını; davacı şirket ana sözleşmesinde ortaklara yan edim ve ek ödeme yükümlülüğünün getirilmediğini, Öte yandan TTK 607/1 ‘’Şirket sözleşmesini değiştirip, ek ya da yan edim yükümlülükleri öngören veya mevcut yükümlülükleri artıran genel kurul kararları, ancak ilgili tüm ortakların onayıyla alınabilir” şeklinde olduğunu, 607/1’in açık hükmü gereği, mevcut yükümlülükleri artıran genel kurul kararlarında tüm ortakların oybirliğinin arandığını; 15/05/2015 tarihli genel kurulda, müvekkili alınan tüm kararlara muhalefet şerhi koyduğu için, kararın oy çokluğu ile alınabildiğini; dolayısıyla kanunun aradığı oybirliği şartı zaten hiç gerçekleşmediği için, müvekkile ek yükümlülük getiren genel kurul kararının maddenin emredici hükmüne aykırı olduğunu, Kanun hükmüne açıkça aykırılık taşıyan genel kurul kararı batıl olduğunun, genel kurul kararının kesin hükümsüz olduğunun açıkça ortada iken davacının salt kötü niyet ile müvekkili aleyhine icra takibi başlattığını, Dayanak genel kurul kararının alınmasının ve müvekkili aleyhine takip ve dava açılmasının asıl sebebinin azlık paya sahip müvekkili üzerinde baskı oluşturmak ve alacakları konusunda yıldırmak olduğunu; hâkim pay sahiplerinin müvekkili sindirme ve yıldırma çabası içinde olduklarını; bu sebeple batıl genel kurul kararını almaktan dahi çekinmediklerini; ancak davacı ve hakim pay sahiplerinin aleyhine ikame etmiş oldukları önemli davalardan da anlaşılacağı üzere müvekkilinin yılmadığını; hukuki zeminde hak ve alacaklarının peşine düştüğünü; bu sebeplerle davacının kötü niyetli olduğunda da kuşku olmadığını, İleri sürerek, yukarıda arz ve izah edilen sebeplerle; istinaf taleplerinin kabulüyle, yerel mahkeme kararının kaldırılarak davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davacı şirketin 15/05/2015 tarihli genel kurul toplantısının 4 nolu kararına dayalı olarak, şirket ortağı davalı aleyhine, şirketin 2013 ve 2014 yılı net zararının davalı payına tekabül eden tutarının tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine, davalının ise kötü niyet tazminatı isteminin reddine ilişkin verilen karar taraf vekillerince istinaf edilmiştir. Davacı vekilinin davalının yenileme talebinin kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğuna yönelik istinaf sebebi yönünden yapılan değerlendirmede; dava dosyasının 30/06/2020 tarihli duruşmasında, mazereti bulunmayan davacı veya vekilinin hazır olmadığı, davalı vekilinin davayı takip etmediklerini beyan ettiği ve dosyanın HMK’nun 150/1 maddesi uyarınca işlemden kaldırıldığı, davalı vekilinin 01/07/2020 tarihli dilekçe ile yenileme talebinde bulunduğu, mahkemece talebin kabul edilerek davanın yenilendiği, taraflara yeni duruşma gün ve saatinin tebliğ edildiği ve yargılamaya devam edildiği, 6100 Sayılı HMK’nun 150/4 maddesi uyarınca işlemden kaldırılmasına karar verilen davanın üç ay içerisinde taraflardan herhangi birinin talebi üzerine yenilenebileceği, davacının takip etmediği davanın yenilenmesini talep hakkı bulunduğu gibi, davalının da takip etmediği davanın yenilenmesini talep hakkı bulunduğu, yenileme talebinin yasal süre içerisinde ileri sürüldüğü de nazara alındığında, mahkemece yenileme talebinin kabulünün HMK’nun 150/4 maddesine uygun olduğu anlaşılmış olup davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.Davacı vekilinin davanın esastan reddine yönelik istinaf sebepleri yönünden yapılan değerlendirmede; davacı şirketin 15/05/2015 tarihli genel kurul toplantısında alınan ve şirketin 2013 2014 yılı net zararının davalı payına tekabül edilen 146.040,29-TL’sinin davalıdan tahsiline yönelik kararın batıl olduğunun tespiti amacıyla açılan davada, Gelibolu Asliye Hukuk mahkemesinin 2016/239 Esas 2017/474 Karar sayılı 10/08/2017 tarihli kararı ile davanın kabulüne, anılan genel kurul kararının butlan ile malul olduğunun tespitine karar verildiği, karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddedildiği, istinaf kararına karşı yapılan temyiz başvurusu sonucunda, Yargıtay 11 Hukuk Dairesi’nin 2018/4878 esas, 2019/6438 karar sayılı 10/10/2019 tarihli ilamı ile istinaf kararının onandığı, ilk derece mahkemesi kararının 10/10/2019 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Davacı vekili tarafından; davalının takip dayanağı genel kurul kararının iptali için üç aylık hak düşürücü süre içerisinde dava açmadığı, kararın batıl olmadığı yönündeki istinaf sebepleri, Gelibolu Asliye Hukuk Mahkemesi’nde sonuçlanan yargılamanın konusunu teşkil etmektedir. Anılan yargılama sonucunda takibe konu alacağın dayanağı genel kurul kararının batıl olduğu kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit hale geldiğinden, mahkemece itirazın iptali davasının reddedilmesi usul ve yasaya uygun olup, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Yerel mahkemece reddedilen dava itirazın iptali davası olup, reddedilen dava değeri üzerinden nispi vekalet ücretine tabidir. Takip 148.302,31-TL üzerinden başlatılmış, dava ise 148.050,24-TL değer gösterilerek ve takibin bu tutar üzerinden devamına karar verilmesi talebi ile ikame edilmiştir. Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca dava değeri olan 148.050,24-TL üzerinden hesaplanan nispi vekalet ücreti 18.014,77-TL’dir. Mahkemece de davacı aleyhine bu tutara hükmedilmiştir. Dava reddedildiğinden davacı yanca yapılan yargılama giderlerine davacının katlanması zorunlu olup, mahkemece yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesinde de isabetsizlik yoktur. Bu gerekçelerle, davacı vekilinin vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin yanlış hesaplandığına yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekilinin kötü niyet tazminatı talebinin reddine yönelik istinaf sebebi yönünden yapılan değerlendirmede; İİK’nun 67/2 fıkrası uyarınca itirazın iptali davacısı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için, davacının takipte haksız olması yeterli olmayıp, kötü niyetli olduğunun da ispat olunması zorunludur. Somut olayda takip tarihi itibariyle, takip dayanağı genel kurul kararının batıl olduğunun tespiti için açılmış bir dava bulunmadığı, şu halde davacı takibinde haksız olmakla birlikte kötü niyetli olduğundan bahsedilemeyeceği, davalının aksini ispatlar delil sunmadığı anlaşılmıştır. İzah edilen gerekçelerle mahkemece kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesinde isabetsizlik mevcut olmadığından, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi de yerinde görülmemiştir. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, kamu düzenine aykırılık da tespit edilmediğinden, davacı ve davalı vekillerinin tüm istinaf başvurularının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının ve davalının istinaf başvurularının ayrı ayrı 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 179,90TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 125,5 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından davalı tarafından peşin olarak yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 125,5 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf edenler üzerinde bırakılmasına, 6-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, talep halinde avansı yatıran taraflara ayrı ayrı iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 09/02/2023 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.