Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/242 E. 2023/473 K. 23.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/242 Esas
KARAR NO: 2023/473 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/509 Esas – 2019/1158 Karar
TARİHİ: 27/11/2019
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 23/03/2023
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin davalı şirkette 10.000 adet hisse sahibi olduğunu ve haksız devirlerden önce 31.998 hisse sahibi diğer şirket ortağı … ile evli olduğunu ve tarafların boşanma sürecinde olduklarını, …’un 15.033.2018 tarihli … karar nolu genel kurul kararı ile şiketteki toplam kayıtlı değeri 799.950 TL tutarındaki hisselerinden mevcut beheri 25.00 TL olan 1 adet hissesini daha sonra da beheri 249.975.00 TL olan 9999 adet hissesini hisse devir ve temlik sözleşmeleri ile toplamda beheri 250.000 TL olan 10.000 adet hissesini kız kardeşi , şirket dışından …’e devrettiğini, ayrıca yine aynı kararla şirkette mevcut beheri 500.000 TL olan 20.000 adet hissesini de ilk eşinden olma oğlu şirket dışından …’a devrettiğini,hissedarlardan müvekkili … ile …’ın rüçhan haklarını kullanmak istediklerinden bahisle tüm haklarını saklı tuttuklarını ifade ederek tutanağa şerh düştüklerini, alınan hisse devirlerine ilişkin kararı onaylamadıklarını, keyfi ve art niyetli fiili durum yaratılarak diğer ortakların rüçhan hakları yok sayılarak yapılan usulsüz muvazaalı hisse devir işlemleri sonucunda hissedarlardan …’un hisse adedinin 31.998 den 1998’e düştüğünü, …’e 10.000 ve …’un ise 20.000 adet hisseye sahip olduklarını, kararın ticaret sicil gazetesinde tescil ve ilan edildiğini, yeni katılan ortakların da katılımıyla yani hisselerini usulsüz ve muvazaalı devrettiği yeni ortaklar kız kardeşi ve önceki evliliğinden olan oğlu ile birlikte şirketin 2016 yılı dahil geçmiş yıl karlarının sermayeye ilave edilerek sermaye artırımına karar verildiğini , sermaye artırımı ve müvekkilinin yetkilerinin alınmasını amaçlayan genel kurulun ve alınan kararın yok hükmünde olduğunu belirterek sermaye artırımına ve hisse devrine ilişkin genel kurul kararının iptaline, bu mümkün olmadığı taktirde her iki karar yönünden müvekkiline geçmişe etkili olarak toplantı tarihindeki şartlarla rüçhan hakkının kullandırılmasını ve fazlaya dair haklar saklı kalmak kaydıyla yoksun kalınan kar ile müspet menfi zararlarının HMK 107 maddesine göre belirsiz alacak olarak tespiti ile şimdilik 5.000 TL maddi tazminatın avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının iptalini talep ettiği genel kurul toplantısında alınan kararların hukuka ve usule uygun olarak alındığını, davacının iddialarının mahkemeyi yanıltmaya yönelik olup gerçek dışı olduğunu, davacının amacının şirketin işleyişini engelleyerek müvekkiline zarar vermek olduğunu, davacı tarafça şirketin yönetim kurulu kararlarına iştirak etmemesinin de bunun bir göstergesi olduğunu belirterek, haksız ve yersiz davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 27/11/2019 tarih 2018/509 Esas – 2019/1158 Karar sayılı kararında;”Dava, davalı şirketin 15.03.2018 tarihli 2018/02 sayılı hisse devrinin onaylanmasına ilişkin genel kurul kararı ile 21.03.2018 tarihli 2018/02 karar sayılı sermaye artırımına ilişkin genel kurul kararının iptali, mümkün olmadığı taktirde davacıya geçmişe etkili olarak toplantı tarihindeki şartlarla rüçhan hakkının kullandırılması ve bu hakkın kullandırılmamış olmasından kaynaklı yoksun kalınan kar ve doğan zararın tazmini istemine ilişkin olup TTK 445 vd maddeleri ile TTK 461.maddesine dayanmaktadır.Tarafların tüm delilleri celbolunarak dava dosyası ve davalı şirkete ait ticari defterler ve dayanak belgeler üzerinde uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yaptırılarak rapor alınmıştır. Alınan raporun dosyadaki verilere uygun ve denetime açık bulunduğu anlaşılmakla hükme esas alınmıştır.Davacı tarafça dava dilekçesi ile birlikte davaya konu edilen genel kurul kararlarının icrasının dava kesinleşinceye kadar durdurulması ve gerekli önlemlerin alınması yönünde ihtiyati tedbir kararı talep edildiği, mahkememizce 09.07.2018 tarihli ara karar ile HMK 390/3.maddesi uyarınca henüz yaklaşık ispata ilişkin yasal koşul oluşmadığından ihtiyati tedbir isteminin reddine karar verildiği, iş bu karara karşı davacı tarafın istinaf incelemesi yoluna başvurduğu , İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13 HD nin 2018/1665 esas 2019/57 karar sayılı 16.01.2019 tarihli kararı ile ; ” uyuşmazlığı esastan çözecek olan ilk derece mahkemesinin takdirine göre, iddiaların yargılamayı gerektirmesi , mevcut delil durumu itibariyle yaklaşık ispat kuralının henüz gerçekleşmemiş olması dikkate alınarak ; ihtiyati tedbir talebinin reddine yönelik karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği …” gerekçesi ile istinaf talebi reddedilmiştir.Taraflarca dosyaya sunulan delillerden; İstanbul Anadolu 10.Aile Mahkemesinin 2018/432 esas sayılı dava dosyasının incelenmesinde, davacının dava dışı olup davalı şirketin ortağı olan eşi … aleyhine evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açtığı, yargılamanın devam ettiği, Kadıköy … Noterliğinin 13.03.2018 tarih ve … yevmiye nolu Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesinde ; davalı şirketin ortaklarından … tarafından şirketteki mevcut 31.998 hisseye karşılık 799.950.00 TL si sermaye hak ve hissesinden 20.000 hisseye karşılık 500.000.00 TL sermayesini şirketin aktifine ve pasifine ilişkin tüm hak ve borçları ile birlikte … isimli şahsa 500.000.00 TL bedel karşılığında devrettiği, Kadıköy …Noterliğinin 13.03.2018 tarih … yevmiye nolu Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesinde; davalı şirketin ortaklarından … tarafından davalı şirketteki hissesinden 9.999 hisseye karşılık 249.975.00 TL sermaye payını 245.975.00 TL sini şirketin aktifine ve pasifine ilişkin tüm hak ve borçları ile birlikte … isimli kişiye 249.975.00 TL bedel karşılığında devrettiği, Kadıköy … Noterliğinin 19.02.2018 tarih … yevmiye nolu Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesinde ; davalı şirket ortaklarından …’un şirketteki mevcut 31.998 hissesinden sadece 1 hisseye karşılık 25.00 TL sermaye hak ve hissesini şirketin aktifine ve pasifine ilişkin tüm hak ve borçları ile birlikte … isimli kişiye 25.00 TL bedelle devrettiği, görülmüştür. Davaya konu edilen; 15.03.2018 tarih 2018/01 karar sayılı genel kurul kararının incelenmesinde ; toplantıya davacı ile birlikte davalı şirketin dava dışı ortakları …, …, …, … ve …’un katıldığı, toplantıda; şirket hissedarlarından …’un yukarıda yazılı olan Kadıköy … Noterliğinde düzenlenen 19.02.2018 ve 13.03.2018 tarihli üç ayrı Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesi uyarınca pay devirlerinin yazılarak bahsi geçen devirlerin kabulüne ve devir hususunun şirket pay defterine işlenmesine, hisse devri sonucunda şirket ortakları sermaye payları ve hisse tutarlarının ; …; 1998 hissesi, 49.950 hisse tutarı , … 10.000 hissesi, 250.000.00 TL hisse tutarı, … 1 hissesi 25.00 TL hisse tutarı, … 1 hissesi, 250.000.00 TL hisse tutarı, … 20.000 hissesi, 500.000.00 TL hisse tutarı şeklinde ortaklar ve paylarının aitliğine yönelik karar verildiği, toplantıya katılanlardan … ile …’ın rüçhan haklarını kullandığından bahisle hisse devirlerini onaylamadıkları yönünde muhalefet şerhi koydukları, 21.03.2018 tarih ve 2018/02 karar sayılı genel kurul kararının incelenmesinde de; toplantıya davacı ile birlikte davalı şirketin dava dışı ortakları …, …, …, … ve …’un katıldığı, toplantıda şirketin 2016 yılı dahil geçmiş yıl karlarının sermayeye ilave edilmesine oyçokluğu ile karar verildiği, karara toplantıya katılan davacı ile birlikte dava dışı … tarafından “kar paylarının ödenmesini talep ederiz, tüm haklarımızı saklı tutarız” şeklinde muhalefet şerhi koydukları, görülmüştür. TTK nun 461.maddesi Rüçhan başlıklı olup ; ” (1) Her pay sahibi , yeni çıkarılan payları , mevcut paylarının sermayeye oranına göre, alma hakkını haizdir. (2) Genel kurulun, sermayenin artırımına ilişkin kararı ile pay sahibinin rüçhan hakkı , ancak haklı sebepler bulunduğu taktirde ve en az esas sermayenin yüzde altmışının olumlu oyu ile sınırlandırılabilir veya kaldırılabilir. Özellikle , halka arz, işletmelerin , işletme kısımlarının , iştiraklerin devralınması ve işçilerin şirkete katılmaları haklı sebep kabul olunur. Rüçhan hakkının sınırlandırılması ve kaldırılması ile , hiç kimse haklı görülmeyecek şekilde , yararlandırılamaz veya kayba uğratılamaz. Nisaba ilişkin şerh dışında bu hüküm kayıtlı sermaye sisteminde yönetim kurulu kararına da uygulanır. Yönetim kurulu, rüçhan hakkının sınırlandırılmasının veya kaldırılmasının gerekçelerini ; yeni payların primli ve primsiz çıkarılmasının sebeplerini ; primin nasıl hesaplandığını bir rapor ile açıklar. Bu raporda tescil ve ilan edilir. (3) Yönetim kurulu yeni pay alma hakkının kullanılabilmesinin esaslarını bir karar ile belirler ve bu kararda pay sahiplerine en az 15 gün süre verir. Karar tescil ve 35.maddedeki gazetede ilan olunur. Ayrıca şirketin internet sitesine konulur. (4) Rüçhan hakkı devredilebilir. (5) Şirket , rüçhan hakkı tanıdığı pay sahiplerinin, bu haklarını kullanmalarını , nama yazılı payların devredilmelerinin esas sözleşme ile sınırlandırılmış olduğunu ileri sürerek engelleyemez.” şeklinde düzenlenmiştir. İlgili yasa maddesi Anonim şirketler için öngördüğü rüçhan hakkı ile paydaşlara sermaye artırımına paylarının oranında katılma hakkı vermek suretiyle ortaklıktaki sermaye oranlarının korunmasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu amaç yasanın 461.maddesinin gerekçesinden de açıkça anlaşılmaktadır. Anonim şirketlerde rüçhan hakkı, pay sahibine yeni pay alma hakkı tanıyan ancak bu alım hakkının çıkarılan yeni paylar ile mevcut paylar arasındaki orantı nispetinde olan , subjektif , paya bağımlı ve nispi bir haktır. TTK 461 vd hükümlerinde yeni payların alınmasında pay sahibinin öncelik hakkının vurgulanması amacıyla ” Rüçhan hakkı ” kelimesinin kullanıldığı madde gerekçesinde de açıkça dile getirilmiştir. Pay sahiplerinin yeni paylardan öncelikle alma hakları ancak şirketin sermaye artırımı yolu ile yeni payların ortaya çıkarılması halinde mümkündür. Ortaklığın sürekli ve geçici olarak elinde bulundurduğu kendi paylarının yönetim kurulu tarafından satışı halinde, pay sahiplerinin öncelikli pay alma hakları yoktur. Yine ortakların elinde bulunan mevcut payların devrinde de rüçhan hakkının varlığından söz edilemez. Şirketin ana sözleşmesinde bağlama ilişkin bir hüküm bulunmaması halinde şirket ortakları elinde bulunan payları serbestçe tasarruf edebilirler. Sözkonusu payların devrine ilişkin sınırlandırma, esas sözleşmede kabul edilecek bağlam hükümleri ile mümkün olacaktır. Rüçhan hakkı , mevcut payların şirket ortaklarına yada üçüncü kişilere devrine ilişkin bir sınırlama getirmemektedir. Bu açıklamaya göre somut uyuşmazlıkta davacı tarafça rüçhan hakkının kullandırılması gerektiği yönünde iddiasına konu ettiği 15.03.2018 tarihli genel kurul toplantısında alınan 2018/01 sayılı genel kurul kararında davalı şirketin dava dışı ortağı olup davacının boşanma davası açılan eşi …’un sahip olduğu payları şirket dışı 3.kişilere devrettiği , şirketin ana sözleşmesinde de söz konusu bu devirleri engelleyen bir bağlam hükmünün bulunmadığı açıktır. Dolayısıyla söz konusu edilen devirler yönünden davacının iddia ettiği gibi TTK 461.maddesi anlamında rüçhan hakkının bulunmadığı , dolayısıyla iptali istenilen kararın yasaya ve usule uygun olduğu sonucuna varılmıştır. Uyuşmazlığa konu edilen diğer 21.03.2018 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan 2018/02 karar sayılı şirketin 2016 yılı dahil geçmiş yıl karlarının sermayeye ilave edilmesine oyçokluğuyla karar verilmesine ilişkin kararın alınmasında genel kurul toplantısına ortak olmayanların katıldığı ve onların karara yönelik oy kullanmalarının bir usulsüzlük olduğu ileri sürülmekte ise de, genel kurul toplantısına katılan ortakların yukarıda irdelenen hisse devir sözleşmeleri uyarınca ortak olan ve yine yukarıda irdelenen 15.03.2018 tarihli 2018/01 sayılı genel kurul kararı uyarınca şirketin ortağı olan pay sahiplerinin ortak sıfatıyla genel kurula katıldıkları ve tutanağı bu sıfatla imzaladıkları , bu nedenle de toplantıya katılımlarının usulsüz olmadığı , şirketin mali bilirkişi tarafından yapılan incelenmesinde de , kararın şirketin mali yapısının güçlendirilmesine yönelik olduğu ve şirket yönetiminin tasarrufunda olan bir konu olup, davalı şirketin yönetiminin kötüniyetli hareket ettiğine dair delil bulunmadığından iş bu kararın iptaline yönelik davanın da reddine karar vermek gerektiğinden aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, yerel mahkeme kararının hukuka, dosyada mevcut delillere aykırı, hukuki dayanaktan yoksun eksik ve yanlış hukuki irdeleme sonucu verilmiş bir karar olduğunu, Mahkeme kararında , salt hukuka aykırı , delil ve dayanaktan yoksun , eksik inceleme ile yanlı ve yanlış değerlendirmeler içeren bir bilirkişi raporunun dayanak alındığını, rapora itirazlarının da değerlendirilmeyerek, yeni bir bilirkişi incelemesi, ek rapor talepleri de haksız şekilde reddedilmek suretiyle mesele sadece mutad bir hisse devri/ sermaye artırımıymış gibi, tüm bunlar ortağın hisse devri, şirketin yönetim serbestisi çerçevesinde varsayılarak, yasal mevzuat, şirket kayıtları, dava dilekçelerinde delilleriyle açıklanan dava açılmasının temel hukuki gerekçeleri yok sayılarak hukuka aykırı karar verildiğini, 16/09/2019 tarihli bilirkişi raporunun, hukuka aykırı, gerçek dışı, yanlı, dayanaksız ve Yargıtay denetimine de elverişsiz bir rapor olduğunu, Dosya kapsamında ilk olarak, 22/11/2018 tarihinde bilirkişi tarafından şirket merkezine gidilerek bir kısım belge ve kayıtlar üzerinde inceleme yapılmışsa da, inceleme esnasında taraflarınca tutulan tutanak ile de sabit olduğu üzere davalı şirketin hazır etmesi gereken evraklardan 2017-2018 yıllarına ilişkin ortaklar cari hesabı incelenemediğinden bu duruma itiraz edilerek ortaklar cari hesaplarının da incelenmesi için talepte bulunulduğunu; mahkemece işbu talepleri kabul edilerek bilirkişi tarafından iligli evraklar üzerinde yeniden inceleme yapılması için gerekli kolaylığın sağlanması yolunda davalı şirkete müzekkere yazıldığını ve taraflarınca defaten talepte bulunulmuş olmasına rağmen, davalı tarafın sürekli zorluk çıkararak incelemeyi yaptırmadığı gibi, belirtilen defter ve belgeleri incelemeye sunmamakta direndiğini; bunun üzerine, mahkemece 10/04/2019 tarihli duruşmanın 2 No’lu ara kararı uyarınca kararların iptali yönünden ortaklar cari hesaplarının incelenmesi gerektiğinden davalı vekiline 17/05/2019 tarihinde mahkeme salonunda hazır etmesi için kesin önel verilerek, sunulmadığı takdirde ticari defterlerin ibrazından kaçınılmış sayılacağı yönündeki TTK’nın ilgili hükümlerinin uygulanacağının ihtar edildiğini, Yine verilen kesin süreye rağmen; inceleme gününde davalı şirket tarafından mazeret bildirilerek, ilgili cari hesaplar ile diğer belgelerin duruşma salonunda hazır edilmediğini; davalı şirket tarafından aylarca bilirkişi incelemesine belge ve kayıtların ibraz edilmemesi suretiyle engel olunmasından sonra verilen kesin sürede de mazeret sunularak defter ibrazından kaçınılmasının hukuka aykırı olduğunu; mahkemece ilgili belgelerin hazır edilmemesi durumunda defter ve belge ibrazından kaçınmaya ilişkin ilgili hükümlerin uygulanacağı da ihtar edilmesine rağmen; ilgili hükümlerin uygulanmamasının da doğru olmadığını; mahkemece bu kez, 22.05.2019 tarihinde yeniden bir ara karar oluşturularak; “davalı şirkete ait 2016-2017-2018 yıllarına ilişkin yıl sonu bilançoları, yıl sonu mizanları, finans tabloları ve faaliyet tablolarının gönderilmesi için şirkete müzekkere yazılmasına” karar verildiğini ve eksik belge ibrazı ile bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle 07/05/2018 dava tarihinden yaklaşık 1.5 yıl sonra gerçeğe ve hukuka aykırı bir rapor tanzim edildiğini; mahkemece 22.05.2019 tarihli ara karar uyarınca istenilen belge ve kayıtların da davalı tarafından tam olarak sunulmadığı gibi, ortaklardan alacaklar hesabına kaydedilen işlemleri ve sıhhat derecesini görmek için hesap hareketlerinin (kebir veya yardımcı defter kayıtları) dahi kötü niyetli olarak ibraz edilmediğini, kasten gizlendiğini; Görülen davada taraflarınca iddialarının ispatlanması için karşı tarafın tuttuğu defter, kayıt ve belgelere dayanılmış olmasına rağmen, davalı tarafın işbu belgeleri ibrazdan kaçınmış olduğunu, iddialarının ispatlandığına karar verilmesinin gerektiğini; HMK m.222’de “Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” denildiğini, Buna göre, verilen kesin süreye rağmen ilgili belge ve kayıtların, ortaklar cari hesaplarının ibrazından kaçınılmış olması sebebiyle iddialarının ispat edildiğinin kabulü yerine yeniden ara karar oluşturulmak suretiyle eksik belge ibrazı ile düzenlenen raporun, buna dayalı verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, Bilirkişi tarafından raporda yaşanan bu sürece, sunulan ve sunulmaktan kaçınılan, gizlenen defter ve belgelere ilişkin hiçbir açıklama, irdeleme yapılmadan, davalı tarafından sunulan ve incelenen belgelerin neler olduğu dahi belirtilmeden doğrudan, afaki, yanlı bir rapor tanziminin tamamen hukuka ve bilirkişilerin görev tanımına aykırı olduğunu, İptali istenen kararlardan birisinin, davalı şirket yetkilisi …’un gerçekleştirmiş olduğu hisse devirlerine ilişkin genel kurul kararı olduğunu; bu hisse devirlerine ilişkin noter senedinde de açıkça yazılı olduğu üzere, pay devirlerinin her türlü borç, alacak, hak ve yükümlülüklerin de devri anlamına geleceğini, muvazaalı pay devir işlemlerine, usulsüz, hukuka, iyi niyet kurallarına, güven ilişkisine aykırı olması vs. sebepleriyle itiraz eden pay sahibi müvekkilinin, pay devrettiğini ve pay devraldığını iddia edenlerden; hangisinin, hangi tutardaki, borç-alacak hak ve yükümlülükleri devredip, üstlendiklerini de bilmesinin gerektiğini, noter nezdinde düzenlenen pay devir senetlerinde bu hususların açık olmadığını, ortaklar cari hesaplarının da incelenerek bu suretle bir rapor düzenlenmesinin gerektiğini, Keza, sermaye artırımına ilişkin genel kurul kararı ile ilgili olarak da, geçmiş yıllara ait kar paylarının ne kadarının kime ait olduğu, devredilip, devredilmediğinin de belirsiz olup bu hususların düzenlenen raporda açıklığa kavuşturulmasının gerektiğini; payları devralanların; devir alma bedeline eşit denecek tutarlarda kar payı almalarının da kabulünün mümkün olmadığını; bu sebeple, belirtilen hususların açıklığa kavuşturulması bakımından, bilirkişilerce 2016-2017-2018 yıllarına ait ortaklar cari hesaplarının da incelenmesi gerektiğinden, bu hesaplar incelenmeksizin düzenlenen eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ürünü raporun hükme esas alınmasının mümkün olmadığını, Düzenlenen raporda ve mahkeme kararında dava konusu ihtilaf hakkında hatalı olarak salt rüçhan hakkı bakımından sınırlı bir yaklaşım ile değerlendirme yapıldığını; oysa, şirketin pay devirleri ve bununla ilgili alınan Genel Kurul Kararı’nın dürüstlük kurallarına aykırı olup, objektif iyi niyet kuralları ve hayatın olağan akışı ile bağdaşmadığını; aynı zamanda muvazaalı bir inançlı işlem olduğunu; bu hususun, dava dilekçelerinde ileri sürdükleri, bilirkişi raporunda da belirtilen, ancak hiç bir şekilde iş bu dava ile bağlantısı kurulmayan, irdelenmeyen taraflar arasında görülmekte olan boşanma dava dosyasından da belli olduğunu, Nitekim, davalı şirketin iş bu usulsüz, muvazaalı işlemlerinin yegane amacının şirket yetkilisi hakim ortağın, kendi yararına, boşanmak üzere olduğu diğer ortak eşini zarara uğratma, şirketteki yetkinliğini azaltma kastı ve kötü niyeti olduğunu, Gerek bilirkişi raporunda , gerekse buna dayalı mahkeme kararında ” davalı şirketin yönetiminin kötü niyetli hareket ettiğine dair delil bulunmadığından ” bahsedilmesinin abesle iştigal olup, kararın ne denli hukuka aykırı olduğunu bir kez daha gösterdiğini; şirketin pay devirlerinin gerçek değerleri üzerinden değil, 25,00-TL’lik nominal değer üzerinden yapıldığını; piyasa koşullarına ve şirket değer tespit yöntemlerine göre, şirket ve pay değerlemesi yapılmadığını, şirketteki her bir payın, dolayısıyla şirketin değerinin 25,00-TL’den misliyle fazla olduğunu; pay devir işlemleri sırasında şirketin sermayesi 1.050.000,00-TL olduğu halde, şirketin değerinin en basit ve minimum göstergesi olan bilançonun özkaynak kaleminin; 2.497.955,00-TL olup, beher payın değerinin de 25,00-TL’den 2.5 kat daha fazla olduğunu, şirketin bilançosundan da görüleceği üzere, 2018 yılı aktif toplamının; tamamı likit yani nakit değerlerden oluşmak üzere 16 milyon TL, özkaynaklarının ise, 3 milyon TL olup, yıllık satış hasılatının, 5 milyon TL olduğunu; işbu şirketin sermayesi olan 1.050.000.-TL gibi komik bir bedel üzerinden paylarının yakın akrabalara devrinin tamamiyle muvazaalı/inanca dayalı işlem olup kesinlikle kabul edilmesinin mümkün olmadığını, Aynı zamanda, pay devirlerinin; ticari hayat ve ihtisasa dayalı sigortacılık işiyle alakası bulunmayan ev hanımı ve öğrenci gibi şirketin faaliyet konusu hakkında özel bir bilgi ve tecrübeye sahip olmayan, yeterli maddi gücü olmayan, mesleki nitelik ve yeterlilikten de yoksun, devreden ortak tarafından kontrol edilen, 1. ve 2. derece yakın akrabalara yapıldığını; böylece ortaklığa ticari hayatın içinde olmayan ve istenmeyen kişiler dahil edilerek, ortaklığın pay sahipliği yapısı ve pay sahipleri arasındaki güç dengesi, pay sahipleri çevresinin bileşimi, pay sahiplerinin birbirleri ve şirketle olan ilişkilerinin müvekkili aleyhine olduğunu, işletmenin bağımsızlığı ilkesinin ihlal edilerek, ortaklığın işleyişinin bozulduğunu; aynı zamanda şirketin yabancılaşarak niteliklerini kaybettiğini, bu durumun TTK m.493/1 ve TTK m.447’ye aykırı olduğunu, Noter pay devir sözleşmelerinde pay devirlerine ilişkin bedellerin ödendiğinin açıkça yazılı olmasına rağmen, devralanların ödeme yeterliliklerinin şüpheli olup, devralanlardan teminat da talep edilmediğini ve söz konusu bedellerin gerçekte ödenip, tahsil edilmediğini; pay devri karşılığı nakit hareketinin mevcut olmadığını; bu sebeple, pay bedeli ödenmeyen, kanuna ve dürüstlük ilkesine aykırı hisse devir işlemlerinin TTK Md. 491/2 uyarınca şirket tarafından reddedilmesinin gerektiğini, Tüm bunların yanında payları muvazaalı olarak devralanların; Genel Kurul’a katılma yetkisi bulunmamasına rağmen, 15/03/2018 tarih ve 2018/1 sayılı genel kurul toplantısına katılıp oy kullanarak, pay devirlerini onayladıklarını ve kendi kendilerini pay sahibi ilan ettiklerini; ardından, müvekkilinin yönetim yetkisini de keyfi olarak ortadan kaldırdığını ve bilahare geçmiş yıllara ait karları sermayeye ilave ettiklerini, Böylece, müvekkilinin kar payı alma hakkını ortadan kaldırarak, kendi paylarını hiçbir ödeme yapmadan yaklaşık 2.5 misli artırdıklarını; dolayısıyla işbu payların devralınması ve geçmiş yıl karlarının sermayeye ilavesi ile sermaye artırımı yapılmasının ekonomik hayatın olağan koşullarına aykırı olduğunu; bu sebeple, bilirkişi tarafından yapılan pay devirlerinin; sübjektif şekilde iyi niyetli olarak yorumlanmasının, ‘haklı sebep’ oluşturmadığını, bilirkişi heyetinin mahkeme yerine geçip hukuki değerlendirmelerde bulunması, hele hele yetkilerini de aşıp tüm bu bariz kötü niyetli, usulsüz ve muvazaalı işlemlerin iyi niyetli olarak tespiti bilirkişilerin ne denli afaki, yanlı ve yanlış rapor tanzim ettiklerinin de bir göstergesi olduğunu; haklı sebebin yasada yer alması geretiğini; payları devreden ve devralan muvazaalı, inançlı işlemle haklı sebebi dolandıklarını; buna rağmen, mahkeme kararında da davalının bariz kötü niyetinin yok sayılmasını anlamanın mümkün olmadığını, Her ne kadar hukuka aykırı mahkeme kararının gerekçesinde “..hisseleri devralan ,şirketin ortağı olan pay sahiplerinin ortak sıfatıyla genel kurula katıldıkları ve tutanağı imzaladıkları , bu nedenle toplantıya katılımlarının usulsüz olmadığı” belirtilmiş ise de; TTK Md. 595/2 hümküne, ticaret sicili kayıtlarına ve şirketin pay defteri kayıtlarına muhalif olarak şirket ortağı olmayan hazirunun Genel Kurul’a yetkisiz katılımı ve karar almasınn 2018/1 sayılı kararın iptal nedeni olduğunu; kararda bu hususun dikkate dahi alınmadığını, TTK md. 595/2 hükmü uyarınca; şirket sözleşmesinde aksi öngörülmemişse, esas sermaye payının devri için, Ortaklar Genel Kurulu onayının şart olduğunu; devrin bu onayla geçerli olacağını; Ortaklar Genel Kurulu’nun onayına kadar pay devir sözleşmesinin askıda olduğunu; hal böyle iken, Genel Kurul’a katılma hakkı bulunmayan bu kişilerin, ticaret sicili kayıtlarına ve pay defteri kayıtlarına muhalif olarak, adlarının hazirun cetveline yazılarak ortak sıfatıyla Ortaklar Genel Kurulu’na katılmalarının ve karar almalarının, yetkisiz katılma ve karar alma niteliğinde olduğunu ve yasaya aykırı olduğunu, 2018/2 sayılı kararın da 2018/1 sayılı karar gibi yetkisiz katılım ve yetkisiz karar olduğunu; 2018/1 sayılı Genel Kurul Kararının yukarıda belirtildiği üzere, iptal edilmesi gerektiğini, hukuken ortaklık hakları bulunmayan kişilerin yetkisiz katılımla almış olduğu 2018/2 sayılı sermaye artırım kararının da iptal edilmesi ve davalarının kabulü gerekirken reddinin hukuka aykırı olduğunu, Mahkeme kararına dayanak alınan bilirkişi raporunda; daha önce pay devri yapılan kişilerin ortak sıfatıyla Genel Kurul’a katıldığı ve Genel Kurul tutanağını imzaladıkları gerekçesiyle yetkisiz kişilerin Genel Kurulda oy kullanmadıklarının belirtildiğini; pay devrinin Yönetim Kurul’u veya Müdürler Kurul’u tarafından onaylanıp, pay defterine kaydedilmemiş kişilerin ortak sıfatıyla Genel Kurul’a alınmasının ve kendi ortaklıklarını onaylayarak genel kurul tutanağı imzalamalarının yasaya aykırı olduğunu; diğer taraftan, pay defterinde adı dahi yazılı olmayan kişilerin hazirun cetveline adlarını yazmak suretiyle yaratılan söz konusu fiili durumun Genel Kurulda karar almaya, oy hakkına ve oy hakkının hesaplanmasına ilişkin yasal düzenlemelere de aykırı olduğunu, Hukuka aykırı mahkeme kararının gerekçesinde” … şirketin mali bilirkişi tarafından yapılan incelenmesinde kararın şirketin mali yapısının güçlendirilmesine yönelik olduğu ” belirtilmiş ise de; bilirkişi raporunda iddia edilenin aksine, şirket sermayesinin; şirketin iç kaynaklarından (geçmiş yıl karlarının ve yedeklerinin sermayeye ilave edilmesi suretiyle) artırılması şirkete yeni ve taze bir kaynak girişi niteliğinde olmadığı gibi şirketin mali yapısını etkileyen veya güçlendiren nitelikte de olmadığını; sermayeye ilave edilen kaynağın şirketin içindeki ve kullanımındaki bir kaynak olduğunu; nitekim Bilirkişi Heyeti, şirketin iç kaynaklarından karşılanan söz konusu sermaye artışının mali yapıyı kuvvetlendirdiği iddiasını mali rasyolarla, finansal analiz teknikleriyle somut olarak ortaya koyamadığını, yalnızca afaki yorumlarda bulunduğunu, Geçmiş dönem karlarının sermayeye ilave edilmesi suretiyle sermaye artırımına ilişkin Genel Kurul Kararı; şirketin mali durumu gayet iyi olduğu halde, şirket ortağı olan müvekkilinin hem Anayasal ve yasal bir hak olarak kısıtlanamayacak olan kar payı alma hakkının subjektif gerekçelerle elinden alınmasının, keyfi hak kısıtlaması niteliğinde olduğunu, Tüm ortakların sermaye artırım kararına katılmaması durumunda Müdürler Kurulu’nun yeni pay alma hakkının kullanılabilmesinin esaslarını bir karar ile belirlediğini ve bu kararda pay sahiplerine en az onbeş gün süre verildiğini; sermaye artırımının tescilinden önce, Müdürler Kurulu’nun yeni pay alma hakkının kullanılması esaslarının belirlenmesine ilişkin bu kararın tescil ve ilan edilmesi gerektiğini; ancak, bu kurala riayet edilmediği halde, ticaret sicilinde TSY Md. 34/ç hükmüne muhalif olarak tescil edilmiş olan 2018/2 sayılı kararın iptal edilmesi gerekirken aksine verilen hükmün tamamen hukuka aykırı olduğunu, Şirkette sermaye artırımına ihtiyaç bulunmadığının tüm delillerle sabit olup, dava konusu Genel Kurul Kararı incelendiğinde görüleceğini sermaye artırımı için herhangi bir gerekçe de gösterilmediğini; sermaye artırımı ve hisse devirlerinin yapılmasında asıl amacın müvekkilinin hisse oranını düşürmek olup, kötü niyetli olarak paydaşları ve kamunun menfaatini zarara uğratmak kastı ile sermaye artırımı yapılamayacağının muhakkak olduğunu, bu hususun Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2014/5614 E. ve 2014/11877 K. Sayılı ilamında da belirtildiğini, Düzenlenen raporda, keza mahkeme kararında şirket ortaklarının ellerinde bulunan payları şirket sözleşmesinde bağlama ilişkin bir hüküm bulunmaması halinde serbestçe tasarruf edebilecekleri belirtilmek suretiyle, şirket ana sözleşmesinde söz konusu devrileri engelleyici bir hüküm bulunmadığından bahisle, müvekkilinin rüçhan hakkının olmadığının ifade edildiğini; şirkette yapılan sermaye artırımı bakımından; işbu yapılan artırımın yeni pay çıkarılması olduğunu, müvekkilinin rüçhan hakkının bulunduğunu; rüçhan hakkının kanundan doğan paya bağlı bir hak olduğunu, TTK’nın Rüçhan hakkı başlıklı 461. maddesinde, “Her pay sahibi, yeni çıkarılan payları, mevcut paylarının sermayeye oranına göre, alma hakkını haizdir.” denildiğini, bu nedenle kısıtlanması veya kaldırılması kural olarak mümkün olmayıp ,yalnızca belli haklı şartların varlığı halinde mümkün olduğunu, kaldı ki, TTK m.461/2’de “Yönetim kurulu, rüçhan hakkının sınırlandırılmasının veya kaldırılmasının gerekçelerini; yeni payların primli ve primsiz çıkarılmasının sebeplerini; primin nasıl hesaplandığını bir rapor ile açıklar. Bu rapor da tescil ve ilan edilir.” denildiğini, ne var ki, böyle bir rapor da bulunmadığını, mevcut durumda ise, pay sahiplerinin rüçhan haklarının kısıtlanmasını veya kaldırılmasını gerektirecek bir durumun söz konusu olmadığını, Rüçhan hakkının sınırlandırılması ve kaldırılmasıyla, hiç kimse haklı görülmeyecek şekilde, yararlandırılamayacak ve kayba uğratılamayacak olmasına rağmen, müvekkilinin kayba uğratılarak, hisseleri devir alanların geçmiş yıl karlarını sermayeye ilave ederek haksız biçimde zenginleştiklerini; bu nedenle TTK’nın ilgili hükmü karşısında esas sözleşmede sınırlayıcı bir bağlam olup olmaması aranmaksızın rüçhan hakkının usulüne uygun şekilde kullandırılmasının gerektiğini, Bilirkişi raporu ve mahkeme kararının, TTK Md. 461 madde gerekçesinden yapılan ve aşağıda yer verilen alıntılarla da çeliştiğini, yapılan işlemlerde müvekkilinin mevcut rüçhan hakkına engel olunmasının hukuka uygunluğu yönünden bilirkişi tarafından yapılan tespitlerin gerçeğe ve kanuna aykırı olduğunu, mahkemenin re’sen de hukuki bilgisi, görevi kapsamında olan bu hususta denetim görevini yapmayarak, hukuka aykırı hüküm tesis ettiğini, müvekkilinin rüçhan hakkı engellenmek suretiyle şirket içindeki katılım payının sermaye artışı ile oluşacak değer kaybı neticesinde müvekkillerinin zarara uğratılmasının amaçlandığını; bilirkişi tarafından raporda bu yönde bir incelemenin dahi yapılmadığını, Davanın 07.08.2018 tarihinde ikame edilmiş olduğunu, 12.09.2018 tarihli celsede ise dosyanın bilirkişiye tevdi edilerek rapor düzenlenmesine karar verilmiş olmasına rağmen; davalı tarafça inceleme için randevu verilmemesi, belge ve kayıtların hazır bulundurulmaması, sürekli mazeret beyan edilmesi gibi sebeplerle ve yine bilirkişinin görevi ihmalleri ve kusurları olduğunu, incelemenin neredeyse 1,5 sene sonra yapılabildiğini ve davalarının sürüncemede bırakıldığını; bu hususun, müvekkilin adil yargılanma hakkının ihlaline sebebiyet verdiğini; düzenlenen raporda sürece ilişkin olarak da hiçbir açıklama yapılmadığını, yine hangi defterler ve kayıtların incelendiğinin de belirtilmemiş olmasının, buna rağmen eksik belgelerle yanlı ve tamamen hukuka, gerçeğe aykırı olduğunu düşündükleri rapor tanziminin, raporun ve bilirkişilerin güvenilirliğini zedelediğini, Bilirkişi raporuna karşı somut ve yasal gerekçelerle yapmış oldukları itirazların hiç bir şekilde mahkemece dikkate alınmadığını; iş bu kararla müvekkilinin Anayasa’ da tanımlanan hukuki dinlenilme hakkı, savunma hakkının da kısıtlandığı gibi, mahkemece sözlü yargılamaya geçileceğine ilişkin ara kararı tesis edilerek, esas hakkındaki beyanlar için süre ve imkan tanınmamasının da hatalı olduğunu, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 11/11/2019 tarihli, 2019/5678 E. ve 2019/20807 K. Sayılı ilamında da bu hususun belirtildiğini Şirket yönetimi çağrı usulünü yerine getirmekten başka, Genel Kurul tarihinden en az 15 gün önce, şirket merkezinde ve şubelerinde, bazı belgeleri hissedarların incelemesine hazır bulundurmak zorunda iken, tam aksine müvekkilinin eşi ve şirket ortağı olan … tarafından, müvekkiline şirketten bilgi, belge ve para verilmemesi, şirkette kimsenin müvekkili ile görüşmemesi, talimatlarına uyulmaması, kredi kartlarının ödenmemesine dair sözlü ve yazılı talimatlar verildiğini, (Dava dilekçeleri EK: 4 …’un el yazısı ve imzasıyla personele verilen talimat) Tüm ortakların sermaye artırım kararına katılmaması durumunda Müdürler Kurulu’nun yeni pay alma hakkının kullanılabilmesinin esaslarını bir karar ile belirleyeceğini ve bu kararda pay sahiplerine en az onbeş gün süre verileceğini; sermaye artırımının tescilinden önce, Müdürler Kurulu’nun yeni pay alma hakkının kullanılması esaslarının belirlenmesine ilişkin bu kararı tescil ve ilan edilmesi gerektiğini; ancak, bu kurala riayet edilmediği halde, ticaret sicilinde TSY Md. 34/ç hükmüne muhalif olarak tescil edilmiş olan 2018/2 sayılı kararın iptal edilmesi gerekirken edilmemesinin hukuka aykırı olduğunu, Yine, bu bağlamda aynı saikle daha önce Ortaklar Kurulu Kararı ile 15 yıl için şirket müdürlüğüne atanan müvekkilinin, 21/03/2018 tarihli 4790 sayılı Genel Kurul Kararı ile münferit ve müşterek olan tüm temsil ve ilzam yetkilerinin iptal edilerek tüm yetkilerin münferit olarak …’ta bırakıldığını, (Dava dilekçeleri EK:5 28 Mart 2018 tarih ve 9546 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi ilanı) Bütün bunların yanında, sermaye artırımına ilişkin Genel Kurul Kararı’nında Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde tescil ve ilan edilmediğini; sermaye artırım kararının bir ana sözleşme değişikliği gerektirdiğini, ana sözleşme değişikliği bulunması halinde elbette tutanağın tescil ve ilanının şart olduğunu; nitekim Ticaret Sicil Yönetmeliği’nin 29. Maddesinde tescil edilmiş olgulardaki değişikliklerin de tescil edilmesi gerektiğini belirtmekle bu konuya açıklık getirildiğini; şirket ana sözleşmeleri kuruluşta tescil ve ilan edildiğini, ana sözleşmede yapılan her türlü değişikliğin mutlaka tescil ve ilan edilmesi gerektiğini; alınan Genel Kurul Kararı’nın bu yönüyle de hukuka aykırı olduğunu, Alınan Genel Kurul kararlarının kötü niyetli ve dürüstlük kurallarına aykırı olarak kanunun gösterdiği usule uyulmaksızın tamamen müvekkilini zarara uğratmak, müvekkilinin şirketteki hak ve yetkileri ile etkinliğini azaltmak maksatları ile alınmış kararlardan ibaret olduğunu; … tarafından şirket çalışanlarına kendi el yazısı ile verilen talimatların ise bu hususun açık bir göstergesi olduğunu; gelinen noktada, müvekkilinin ortağı bulunduğu şirketten uzaklaştırılması ve yetkilerinin sınırlandırılmak suretiyle, kanuni haklarının kullandırılması için gereken hiçbir işlem de yapılmadan, …’un kendi oğlu ve kız kardeşi ile birlikte, şirketin mali durumu hiç gerektirmediği halde almış olduğu kararların her türlü iyi niyet ve hakkaniyet kuralına aykırı olup hiçbir hukuk düzeni tarafından da korunabilecek nitelikte olmadığını; iptal hakkının, kanun tarafından azınlık pay sahiplerinin haklarının çoğunluk pay sahiplerinin haklarını kötüye kullanmalarına karşı başvurabilecekleri bir savunma mekanizması olarak verilmiş bir hak olduğunu, bu itibarla davalı şirkette azınlık pay sahibi olan müvekkilinin haklarının korunması ve usulsüz alındığını düşündükleri Genel Kurul kararlarının iptalinin gerektiğini, Objektif iyi niyet kurallarına aykırı, muvazaalı pay devirleri ve usulsüz sermaye artırım kararı nedeniyle, şirket ortağı olan müvekkilinin yasal haklarının ihlal edildiğini, zarara uğratılmış olduğu gibi, aynı zamanda şirket hakim ortağı … ile aralarındaki derdest boşanma davası nedeniyle müvekkilinin boşanma ve mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacaklarının da tehlikeye düşürüldüğünü, azaltıldığını ve yok edildiğini; söz konusu işlemlerin müvekkilinin hem katılma alacaklarını azaltmak, yok etmek, hem de ortaklık hak ve alacaklarını yok etmek, kısıtlamak, müvekkilden mal kaçırmak amacıyla yapılmış olduğunun açık ve kesin şekilde ortada iken, tüm bunların mahkeme kararında yok sayılmak suretiyle her türlü delille sabit olduğunu düşündükleri davalarının reddinin hukuka, hakkaniyete, yasal mevzuata, tüm evrensel hukuk kaidelerine aykırı olduğunu, Ayrıca, ihtiyati tedbir taleplerinin HMK’ daki yasal koşulları oluştuğu halde mahkemece reddinin de hukuka aykırı olduğu gibi, mahkemenin 12.09.2018 tarihli ara kararı ile “maddi tazminat istemine ilişkin davanın her iki davada uygulanacak yargılama usulü farklı olduğundan dava dosyasından tefrikine , davacı başvurusu halinde yeni bir esasına kaydına” ilişkin kararının da hukuka aykırı olduğunu; tazminat talepleri söz konusu genel kurul kararları ile doğrudan bağlantılı ve tarafları, konusu aynı olan tazminat taleplerinin de bu dava içinde görülmesinin usul ekonomisinin gereği olduğunu, Mahkemece haksız karar nedeniyle aleyhlerine vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesinin de hukuka aykırı olduğunu, kararın tamamen kaldırılmasını, davalarının kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini, İleri sürerek, yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak itirazları ve dava dilekçesindeki talepleri doğrultusunda davalarının kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davalı şirketin 15/03/2018 tarihli pay devirlerinin onanmasına ilişkin ortaklar kurulu kararı ile,21/03/2018 tarihli, 2016 yılı dahil geçmiş yıl karlarının dağıtılmayarak sermayeye eklenmesine ilişkin ortaklar kurulu kararının iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı tarafından; davalı şirketin diğer hissedarı ve boşanma aşamasında oldukları …’un şirketteki 31.998 adet payının, 20.000 adedini 13/03/2018 tarihinde oğlu …’a; 10.000 adedini ise 19/02/2018 ve 13/03/2018 tarihlerinde kardeşi …’e devrettiği, muvazaalı bu devirlerin 15/03/2018 tarihli ortaklar genel kurulu kararı ile onandığı, pay devirlerinin onanmasına ilişkin karara rüçhan haklarının kullanılacağından bahisle ve dava açma hakları saklı tutularak muhalif kalındığı; yine davalı şirketin 21/03/2018 tarihli 2018-02 nolu ortaklar genel kurulu kararı ile, 2016 yılı dahil geçmiş yıl karlarının dağıtılmayarak sermayeye eklenmesine karar verildiği, sermaye arttırımına ilişkin bu karara da, karın dağıtılması talebiyle ve tüm haklar saklı tutularak muhalif kalındığı, 15/03/2018 tarihli pay devirlerinin onanmasına ilişkin kararın, muvazaalı devirlere dayanması, davacıya rüçhan hakkının kullandırılmaması nedeniyle iptalinin gerektiği; 21/03/2018 tarihli sermaye arttırımı kararının ise, şirket iç kaynaklarından sermaye arttırımı gerekmediği halde, davacının pay oranının azaltılması amacıyla alınmış, kanun ve esas sözleşme ile objektif iyi niyet kurallarına bir karar olması nedeniyle, ayrıca henüz ortak sıfatını kazanmamış olan … ile …’in kararda oy kullanmaları nedeniyle iptalinin gerektiği ileri sürülmüştür. Davalı şirketin celbedilerek incelenen sicil kayıtları kapsamı, davacının iptalini talep ettiği 15/03/2018 tarih ve 2018/01 karar sayılı ortaklar kurulu kararı ile 21/03/2018 tarihli 2018/-02 sayılı ortaklar kurulu kararını içeren toplantı tutanakları kapsamından; pay devirlerinin onanmasına ilişkin 15/03/2018 tarihli kararın 19/08/2018 tarihinde sicile tescil edildiği, 23/03/2018 tarihli sicil gazetesinde ilan edildiği; sermaye arttırımına ilişkin 21/03/2018 tarihli kararın ise sicile bildirilmediği, tescil ve ilan edilmediği anlaşılmıştır. Davalı şirkette 31.998 adet paya sahip diğer ortak …’un; Kadıköy … Noterliğinin 13/03/2018 tarih ve … yevmiye nolu Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesi ile ile paylarının 20.000 adedini, her bir payın 25,00-TL nominal değeri üzerinden 500.000,00-TL bedelle …’a, devrettiği; Kadıköy …Noterliğinin 13/03/2018 tarih … yevmiye nolu Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesi ise paylarının 9.999 adedini, her bir payın 25,00-TL nominal değeri üzerinden 249.975,00-TL bedelle …’e devrettiği; Kadıköy … Noterliğinin 19/02/2018 tarih … yevmiye nolu Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesi ile paylarının 1 adedini, her bir payın 25,00-TL nominal değeri üzerinden 25,00-TL bedelle …’e devrettiği, 15/03/2018 tarihli ortaklar kurulu kararı ile pay devirlerinin onaylanmasına ve durumun pay defterine işlenmesine, kararın sicile tescil edilmesine oy çokluğu ile karar verildiği, şirket sermayesinin her biri 25,00-TL nominal değerde 42.000 paya karşılık 1.050.000,00-TL olduğu, toplantıya, toplantı tarihi itibariyle tüm şirket ortaklarının katıldığı, kararın, 31.998 adet paya sahip …t ile bir adet paya sahip …’un olumlu oyuna karşılık, 10.000 adet paya sahip davacı … ile 1 adet paya sahip …’ın olumsuz oyu ile oy çokluğu ile alındığı, pay devrinin onaylanmasına ilişkin kararın TTK’nun 621 maddesinde sayılan ve nitelikli çoğunluk aranan kararlardan olmadığı, TTK’nun 620 maddesine göre kararın toplantıda temsil edilenlerin salt çoğunluğu ile alındığı, karar nisabının sağlanmış olduğu anlaşılmıştır. TTK’nun 595/2 fıkrası uyarınca esas sermaye payının devri için ortaklar genel kurulunun onayı şart olup, devir bu onayla geçerli olur. Limited şirketlerde esas sermeye payının sözleşme ile devredilmek istenmesi halinde, şirketin diğer ortaklarının önalım hakkı veya rüçhan hakkına sahip olacaklarına dair yasal düzenleme mevcut değildir. İncelenen davalı şirket esas sözleşmesinde de esas sermaye payının devrini yasaklayan veya sınırlayan(bağlam hükmü) bir düzenleme yer almadığı gibi, payın üçüncü kişiye devredilmek istenmesi halinde, mevcut şirket ortaklarına bu paya ilişkin ön alım hakkı veya rüçhan hakkı tanıyan bir düzenleme de mevcut değildir. Limited şirketlerde ortakların sahip olduğu rüçhan hakkı TTK’nun 591 maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ise pay devrine ilişkin olmayıp, esas sermayenin arttırılması halinde, ortaklara payları oranında arttırıma katılma hakkı vermektedir ve sözleşme ile pay devri hallerine uygulanamaz. Bu nedenle davacı yanın, diğer ortak tarafından devredilen paylar yönünden rüçhan hakkının kısıtlandığına bu nedenle devir onayına ilişkin 15/03/2018 tarihli ortaklar kurulu kararının iptali gerektiğine yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davacı yanın, 15/03/2018 tarihli ortaklar kurulu kararı ile onaylanan limited şirket hisse devir sözleşmelerinin muvazaalı olduğu iddiası ise, sadece genel kurul kararının iptali talebinin ileri sürüldüğü davada ve yalnızca davalı şirket hasım gösterilerek ileri sürülebilecek bir iddia olmayıp, muvazaalı olduğu iddia olunan devir sözleşmelerinin taraflarının hasım gösterildiği ayrı bir davanın konusunu teşkil edeceğinden, bu taleple açılmış bir dava da bulunmadığından; davacının, muvazaa iddiasının incelenmediğine ve muvazaalı devirlerin onaylanmasına dair genel kurul kararlarının iptalinin gerektiğine dair istinaf sebebi de yerinde bulunmamıştır. Dava konusu 21/03/2018 tarihli 2018-02 sayılı ortaklar kurulu kararının, 2016 yılı dahil geçmiş yıl karlarının dağıtılmayarak sermayeye eklenmesine ilişkin, davacının muhalefeti ile ve oy çokluğu ile alınmış bir karar olduğu, öte yandan bu kararın ticaret siciline bildirilmediği, sicile tescil ve gazetede ilan edilmediği hususlarına yukarıda değinilmiştir. Ticaret siciline tescil ve sicil gazetesinde ilan kural olarak açıklayıcı nitelikte olmakla birlikte, TTK’nun 585/1, 587/1 ve 588/1 fıkraları uyarınca limited şirket esas sözleşmesinin tescil ve ilanı zorunlu olup, sözleşmenin geçerliliği ve şirketin tüzel kişilik kazanması bakımından tescil kurucu etkiye sahiptir. Buna paralel olarak esas sözleşme değişikliklerinin geçerlilik kazanabilmesi de TTK’nun 589/2 fıkrası uyarınca tescil ve ilan şartına tabi tutulmuştur. Limited Şirket esas sermayesinin arttırılması kararı esas sözleşme değişikliği mahiyetinde olduğundan, TTK’nun 616/1-a maddesi ile genel kurulun devredilmez yetkileri arasında sayılmış ve TTK’nun 621 maddesinde esas sermaye arttırımı için nitelikli karar nisabı aranmıştır. Somut olayda, 21/03/2018 tarihli 2018-02 sayılı ortaklar kurulu kararı esas sermaye tutarının arttırılmasına ilişkin ve esas sözleşme değişikliği niteliğinde olduğundan ve TTK’nun 589/2 fıkrası uyarınca sicile tescil edilmediğinden doğmamıştır. Zira bu halde tescil ve ilanın etkisi açıklayıcı değil kurucudur. Nitekim davalı şirketin iş bu davanın konusunu teşkil etmeyen 25/05/2018 tarihli 2018-02 nolu ortaklar kurulu kararı ile esas sermayenin arttırılmasına karar verildiği görülmüştür. Davacının 21/03/2018 tarihli 2018-02 sayılı doğmamış ve uygulanmamış ortaklar kurulu kararının iptalini talep etmekte hukuki yararı bulunmamaktadır. Bu çerçevede davacının anılan kararın iptali koşullarının oluştuğuna dair istinaf sebebi yerinde değil ise de; hukuki yarar 6100 Sayılı HMK’nun 114/1-h maddesi uyarınca dava şartı olduğundan ve re’sen nazara alınması gerektiğinden, mahkemece bu karara yönelik iptal talebinin dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken esastan reddine karar verilmesi yerinde olmamış, kamu düzenine ilişkin bu husus HMK’nun 355 maddesi uyarınca dairemizce re’sen nazara alınmıştır. Yukarıda izah edilen gerekçelerle; davacının istinaf başvurusunun usulen kabulüne, tahkikatı gerektirir başkaca bir işlem bulunmadığından, 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak; davacının davalı şirketin 15/03/2018 tarihli 2018-01 sayılı ortaklar kurulu kararının iptaline yönelik talebinin esastan reddine; davacının davalı şirketin 21/03/2018 tarihli 2018-02 sayılı ortaklar kurulu kararının iptaline yönelik talebinin, hukuki yarar dava şartı noksanlığı nedeniyle 6100 Sayılı HMK’nun 114/1-h ve 115/2 fıkraları uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun USULEN KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/11/2019 tarih ve 2018/509 Esas 2019/1158 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak; Davacının davalı şirketin 15/03/2018 tarihli 2018-01 sayılı ortaklar kurulu kararının iptaline yönelik talebinin esastan reddine; Davacının davalı şirketin 21/03/2018 tarihli 2018-02 sayılı ortaklar kurulu kararının iptaline yönelik talebinin, hukuki yarar dava şartı noksanlığı nedeniyle 6100 Sayılı HMK’nun 114/1-h ve 115/2 fıkraları uyarınca usulden reddine,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesine göre alınması gereken 179,90TL karar harcından, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 144,00 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından sarfedilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı vekil ile temsil olunduğundan, dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince davalı yönünden tayin olunan 9.200 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 5-İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davacı tarafından sarf edilen harç ve yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 6-İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında davalı tarafından sarf edildiği anlaşılan 100,00 TL posta/tebligat giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 7-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 8-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 9-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 148,60 TL başvuru harcı, 37,90 TL dosyanın istinafa gidiş dönüş masrafı olmak üzere toplam 186,50 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 10-Bakiye gider avansı bulunduğu takdirde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran ilgili tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere 23/03/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.