Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/2391 E. 2021/1904 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2391
KARAR NO: 2021/1904
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/11/2021 ( Ara Karar )
DOSYA NUMARASI: 2018/1177 Esas
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
KARAR TARİHİ: 30/12/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; TTK’nın 531. maddesi uyarınca davalı şirketlerin feshine, mümkün olmazsa davacıların paylarının gerçek değerinden tespiti ile ödetilmesi suretiyle davacıların şirketten çıkmasına, 6102 sayılı TTK’nın 235 maddesi gereğince yönetim kurulu üyelerinin yetkilerinin kaldırılarak yerlerine tedbiren kayyım heyeti atanarak, şirket yönetiminin kayyım ekibi tarafından yapılmasına karar verilmesi talep ve dava edilmiştir. Davacı vekili ilk derece mahkemesinin 17/11/2021 tarihli duruşmasında; şirketin yönetimine kayyım tayin edilmesini ve şirketin faaliyetlerini engellemeyecek şekilde şirket mal varlığı üzerine ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 17/11/2021 tarih ve 2018/1177 Esas sayılı ara kararı ile; ” … anonim şirketlerde kayyım tayini yerleşik yüksek mahkeme kararları gereği sadece organ yokluğu hallerinde mümkündür. Aksi durum mahkemenin genel kurulun yetkisine müdahale anlamına gelmektedir. Ortaklar arasında husumet bulunması, anlaşmazlık bulunması şirkete kayyım tayinini gerektirmemektedir. Davalı şirketin faal olduğu, Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen şirketlerinden biri olduğu izahtan varestedir. Davacı her ne kadar şirket yetkililerinin yetkisi kaldırılarak şirkete kayyım tayin edilmesini talep etmişse de yukarıda yapılan açıklamalar ve atıf yapılan emsal yüksek mahkeme kararları gereği hukuki kabul görmesi mümkün değildir. Davacıların şirkete kayyım tayin edilmesi hususundaki bu talepleri anlatılan nedenlerden ötürü red edilmiştir.Davacı yan duruşma sırasında şirket mal varlığına ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiştir. Şirketin feshi istenmekle şirketin tüm mal varlığı da dava konusudur. Bu hususta da birçok yüksek mahkeme kararı bulunmaktadır. Ne var ki davacıların bu hususta yani şirket mal varlığına tedbir konulması gerektiği hususundaki taleplerinin de yaklaşık olarak ispat edilmesi gerekmektedir. Şirketin mal varlığını azalttığı, dava açılmadan önce veya sonrasında gayrımenkul-menkul mal varlığını satış veya başka yollarla elden çıkardığı yolunda somut bir delil ibraz edilmemiştir. Nitekim davacıların ayrılma akçesi ek bilirkişi raporunda kök raporda tespit edilenden çok daha fazla tespit edilmiştir. Şirket faal olup ticari hayatta varlığını sürdürmesi hem davacı hem davalı yan açısından önem arz etmektedir. Şirketin mal varlığına tedbir konulmasını gerektirecek ölçüde somut bir delil ibraz edilmediğinden davacıların bu talebi de red edilmiştir. Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmiş, davacıların şirket yönetimine kayyım tayin edilmesi ve şirket mal varlığına tedbir konulması yolundaki taleplerinin reddine karar verilmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davacı vekilinin şirket yönetimine kayyım atanmasına ve şirket mal varlığına ihtiyati tedbir konulmasına dair talebinin REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yargılama sürecinde dosyanın birden çok kez bilirkişiye tevdi edildiğini ve bilirkişiler tarafından son derece özensiz raporlar düzenlendiğini, ayrıca davalı tarafından, mahkemeyi ve bilirkişileri yanıltmak için sahte, gerçeğe aykırı, birbirinden çelişkili belgelerin dosyaya sunulduğunu, yanlış, hatalı bilgiler verilerek rapor oluşturulmasının istendiğini, bilirkişiler tarafından oluşturulan raporların da, hiçbir belgeye dayanmadığı gibi soyut, afaki, denetime uygun olmayan tahmini yorumlarla oluşturulduğunu, mahkemeye yaptıkları tüm itirazlarının reddedildiğini, müvekkili ve diğer davacının adeta “davalının takdir ederek dosyaya sunduğu ve, bilirkişilerin soyut raporlarında belirtikleri son derece düşük bir bedelle” şirketten çıkarılmasının beklendiğini, bunları kabul etmelerinin mümkün olmadığını, Müvekkilinin, davalı şirkete ait 2018 yılı Finansal Denetim raporunu UYAP üzerinden yazı dosyası olarak ibraz ettiğini, 60 sayfa kadar büyüklükte ve 14.06.2019 tarihli olduğunu, davalıların ise dava dosyasına bir CD sunduğunu ve içeriğinde 2018 ve 2019 yıllarına ait 2 adet Finansal Denetim raporu bulunduğunu beyan ettiğini, ancak şu anda CD içerisinde 3 adet rapor bulunduğunu, 2 tanesinin 2018 yılına 1 tanesinin de 2019 yılına ait olduğunu, 2018 yılına ait bu iki raporun birinin 14.06.2019 tarihli olduğunu, ancak müvekkilinin sunduğu aynı tarihli rapordan çok farklı olduğunu, davalıların sunduğu raporun hem başlıklarının farklı hem de içeriğinde yer alan gerek 2017 gerekse de 2018 yılı finansal değerlerinin bambaşka olduğunu, alacakların, kârın dahil birçok değerin düşürüldüğünü, müvekkilinin 17 Kasım 2019 tarihli beyan dilekçesi ile “sahtecilik yapıldığını” mahkemeye ihbar ettiğini ve suç duyurusunda bulunulmasını talep ettiğini, Bu finansal Denetim raporlarının KGK-Kamu Güvenliği Kurumuna teslim edilen raporlar olup, resmi evrak sınıfında olduğunu, Kamu Güvenliği Kurumuna müzekkere yazılarak davalı şirkete ait 2017,2018,2019 yılı (mükerrerler dahil tüm) finansal denetim raporaları getirtilip mukayese edildiğinde sahteciliğin açıklığa kavuşturulacağını ve geçici kayyum taleplerinin haklılığının ortaya çıkacağını, dosyada adil bir kararın verilebilmesi ve müvekkili ve diğer davacının hak ettiği gerçek değere kavuşabilmesinin yolunun, şirkete bir kayyum atanması ve şirketin tüm mal varlığı üzerine geçici olarak tedbir konulmasıyla mümkün olduğunu, Davaya konu şirketin, davalıların da beyan ettiği gibi kendi alanında “dünya devi” bir şirket olduğunu, dosyaya sunulu belgelerden de açıkça anlaşılacağı gibi birden çok ülkede şubesi ve mal varlığı bulunduğunu, davalı şirketin yurtdışı ile sürekli bağlantı içinde olduğundan tüm malvarlığını yurtdışına kaçırma hazırlığı içinde olduğunu, davalı şirketin tüm mal varlığını yurt dışına kaçırması halinde mahkemece bir hüküm verilse dahi bu hükmün icrasının mümkün olmayacağını, bu itibarla ivedilikle davalı şirketin tüm mal varlığı üzerine tedbir konulması gerektiğini, Ayrıca müvekkili ve diğer davacının da şirketin ortağı, hissedarı olduğunu, şirketin bu duruma gelmesinde ciddi emek, katkı ve sermayeleri olduğunu, şu an davalı şirketin yönetiminde bulunan yetkililer tarafından mahkemeye sunulan tüm belge ve bilgilerin mahkemeyi ve bilirkişileri yanıltmaya yönelik, gerçeğe aykırı belge ve bilgiler olduğunu, mahkemede yargılaması devam eden davanın sonuçlanasına kadar en azından geçici kayyum atanmasının zorunlu olduğunu, mahkemece tarafsız bir veya birkaç kişiden oluşan geçici kayyum/ kayyum heyeti atanmasından sonra şirketin tüm malvarlığı ve değerinin belirlenmesinin daha hakkaniyetli olacağını, bu süreçte tüm bilgi ve belgelerin kayyum/ kayyumlar tarafından temin edilecek ve doğru ve gerçek belgelerin bilirkişilerce sunulacağını, doğru ve gerçek belgelerin yine tarafsız ve üniversite öğretim üyelerinden oluşacak bir bilirkişi heyetine tevdi ile adil bir yargılamanın, hakkaniyetli bir kararın önünün açılacağını, oluşturulacak raporun kurulacak hükmün denetime elverişli, hukuka uygun olacağını, bu itibarla huzurdaki 17.11.2021 tarihli ara kararın kaldırılarak, davalı şirkete kayyum atanmasını ve ayrıca davalı şirketin tüm malvarlığı üzerine ihtiyati tedbir konulmasını talep ettiğini, Mahkemenin 17.11.2021 tarihli ara kararına ilişkin “mal varlığına tedbir konulması gerektiği hususundaki taleplerinin de yaklaşık olarak ispat edilmesi” gerekçesinin hatalı olup, hatalı yorumlandığını, gelen bilirkişi raporlarıyla müvekkilinin haklı ve alacaklı olduğunun açıkça anlaşıldığını, davalı tarafından sunulan belgelerin ve bilgilerin hatalı, taraflı, gerçeğe aykırı, sahte olduğunun anlaşıldığını, mahkemenin gerekçesinde belirtiği “tedbir talebinde haklılığı” değil “açılan davada haklı olması” nın arandığını, hatta haklılığın Yargıtay kararlarında, “tedbir isteyenin haklılığı konusunda tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel yaklaşık bir kanaatin yeterli olacağı” nın öngörüldüğünü, yaklaşık ispatın yeterli olduğunu, bu yönüyle de mahkeme tarafından verilen kararın isabetsiz olduğunu (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 10.01.2012, 2012/436 E 2012/7 K –Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 06.07.2012, 4060/5172–Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 24.05.2012, 6976/6023) Davalı şirkete kayyum atanması ve tedbir konulması için yaklaşık ispat koşulu sağlanmış olduğundan (Yargıtayın aradığı yaklaşık ispat koşuldur. Yargılamanın bu aşamasında huzurdaki dosya bakımından tam ispat koşulu sağlanmış olduğundan), 17.11.2021 tarihli ara karının kaldırılarak davalı şirkete kayyum atanması ve ayrıca davalı şirketin tüm malvarlığı üzerine ihtiyati tedbir konulması gerektiğini, mahkemece taleplerinin reddine dair verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, Mahkemenin 17.11.2021 tarihli ara kararının kaldırılarak, davalı şirkete kayyum atanmasına ve ayrıca davalı şirketin tüm malvarlığı üzerine ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davalı şirketin 6102 sayılı kanunun 531. Maddesi uyarınca feshi, olmadığı taktirde davacıların ayrılma akçesinin tespiti ve ödenmesi sureti ile ortaklıktan çıkmaları istemine ilişkindir. Mahkemenin 17/11/2021 tarihli ara kararı ile, “Davacı vekilinin şirket yönetimine kayyım atanmasına ve şirket mal varlığına ihtiyati tedbir konulmasına dair talebinin reddine karar verilmiş, karara karşı davacı … tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Somut olayda; davacıların, azınlığa karşı fiili veya manevi güç ve baskı uygulanması, bilgi alma hakkının tamamen kısıtlanması, hak sahipleri arasında güven kalmadığı için anlaşma ve uzlaşma imkansızlığı, azlığının meşru taleplerinin devamlı olarak reddedilmesi, çoğunluğun hakim olduğu diğer şirketlere karın ve mali imkanların kaydırılması, şirket imkanlarının çoğunluk pay sahiplerine tahsisi vb sebeplere binaen, ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilmiş ise de; Yöneticinin sorumluluğu davasına konu olabilecek hususlar, davanın konusu itibariyle istenilen ihtiyati tedbir kararının verilmesinin gerekçesi olamaz. Şirketi yönetenlerin şirkete ve paydaşlara verdikleri zararların tazmini, açılabilecek bir sorumluluk davasında her zaman hükme bağlanabilir. Davacıların iddiaları yargılamayı gerektirmekte olup dosya kapsamı itibariyle yaklaşık ispat şartı gerçekleşmediği gibi, asıl olanın şirketlerin ortakları tarafından alınan kararlar ile belirlenen yöneticiler tarafından yönetilmesi olduğu, davalı şirkette organ boşluğu olmadığı, şirket yöneticilerinin, şirketi kötü yönetip yönetmedikleri ve azınlık pay sahipleri aleyhine işlem yapılıp yapılmadığının ancak yapılacak yargılama sırasında toplanacak delilerle ortaya çıkacağı gözetildiğinde mahkemece davalı şirkete tedbiren yönetim kayyımı atanması talebinin reddine dair verilen ara kararın yerinde olduğu anlaşılmaktadır. Davalı şirkete ait malvarlığı üzerine ihtiyati tedbir konulması talebi yönünden ise; davada, yargılamanın bulunduğu aşama, ileri sürülen iddiaların mahiyeti gereği yargılamayı gerektirmesi, talep ve karar tarihi itibariyle mevcut delillere göre yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmemesi ve değişen koşul ve delil durumuna göre her zaman yeniden ihtiyati tedbir talep edilebileceği gözönünde bulundurulduğunda; ilk derece mahkemesince verilen ara karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı …’ün istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 162,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenlerden alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcı, istinaf aşamasında peşin olarak yatırıldığından, yeniden harç alınmasına yer olmadığına, yatırılan harcın hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden taraf üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 30/12/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.